Ç o c u k la rım ız a İnsancıl D a v ra n ışla rı
NaSıl K azan d ırab iliriz
Doç. Dr. Bcyza B lLG lN 0*
Böyle bir konuda ilkokul seviyesinde konuşmaya karar verince. C'kış noktamın ne olabileceğini düşündüm. Nereden başlan alıydım? Dayanacağım somut veriler olabilir miydi? Bu düşünce beni, kendi leri ile ilgili konuşma yapacağım çocuklara götürdü ve ben onlarla konuşarak küçük bir araştırma yaptım. Sorularım üç yönlüydü: 1 — Sınıfınızda ve okulunuzda insancıl olmayan davranışlar yar rr.ıdr, var- sc. bun'rı ne gibi davranışlardır? 2 — Acaba niçin böyle o!u/or? ? — Ne yapmalıyız0
Sorulara aıaığım cevapları not ettim ve bunlardan edindiğim cok önemli ipuçları beni uyardı, yönlendirdi, fikirlerimi temellendirdi, ö n ce cevcpları aynen nakletmek istiyorum :
— Sınıfımızda ve okulumuzda insancıl olmayan davranışlar var dır. Mesela çocukların bazılarının çakıları var, gösterip Korkutuyorlar. — Plastik tabancaları var. Sıkınca, ucundaki birşey, büyük gü rültü ile fırlıyo-. Bu şey, tabancaya bağlı, kurtulup çarpmıyor amo, ku lağımızın dibinde, habersiz patlattıkları için çok korkunç oluyor.
— Plastik enjektörleri var. İçine su doldurup, kolumuza aayayıp, uyuşturucu yapıyor gibi su fışkırtıyorlar.
— Anarşist oyunu oynuyorlar, zevk için birbirleriyle dövüşüyor lar
— Bahçemizde taşlık bir yerimiz var. Etrafı demir paımoklıklı. Demirlen aralayıp, taş alıp atıyorlar. Bir çocuğun gözünü çıkardılar.
— Bahçemizde bozuk, çukur yerler var. Yağmur yağınca araları da birikiyor, çtırnur oluyor Arkadaşları oraya itip üzerlerini çamurla tıyorlar.
— Bir arkadaş yanlışlıkla öbürüne çarpsa, affetmiyor, hemen dövüşe girişiyorlar. Çarpan özür dilese bile, kötü sözlerle karşılık ve riyorlar O bana vurdu, ben de ona vururum, diyorlar. Her tarafları •eza bulanıyor, canları acıyor. Hep birbirlerini suçlayarak öğretmene şikâyet ediyorlar .Sınıfın içi mahkeme salonuna dönüyor.
*4/6/1980 güm. T E D Salonlarında «öğrencilere İnsancıl D avranışlar Na sıl Kapandırılır?» konulu açık oturum da sunulan konuşm a m etnidir ••A n k a ra Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Din Eğitim i K ürsüsü Başkanı.
— Yaramazlar. tehditle diğerlerini de yaramazlığa alıştırıyorlar. Mesela «Tüf-tüf» diye bir boru var. Onunla otları çöpleri üfürüp kar- şılarındakinin orasına burasına yapıştırıyorlar .Bizim gibi yapmazsa nız sizi döveriz d'yorlar. Tüftüfler pazarlarda satılıyor.
— Filimler* tcklit ediyorlar. Bir televizyon filmindeki rcootu tak lit ederek birbirlerini tekmeleyip yumrukluyorlar.
— «Anlat cnlat Co. heyecanlı oluyo...» diye birçok şevlerle alay e diyorlar.
— Bahçede çiçeklerimiz var, onları yaşatmayıp koparıyorlar. Ko paranı yckaladım, öğretmene söyledim, inkâr etti.
— Saygı hiç yok. Yasak olduğu halde koridorda kosrr.acr oy nuyorlar. Bir öğretmenimize çarptılar. Hem ayağı acıdı, hem (.orabı yırt'ldı. Öğretmen bunu sınıfta anlatıp öğüt verdiğinde, asıl deıs al macı. dinlemesi gerekenler hiç ilgilenmiyorlar. Dinleyip üzülenler yi ne böyle cavranışları yapmayanlar oluyor.
— Rastgelf silgi, kalem fırlatıyorlar. Birisi, sıra arkadaşının gö züme kalem soktu. Çocuğun gözünde kırmızı bir nokta duştu. Öğret menimiz. niçin dikkat etmiyorsun deyince, ben yazımı yczıyoıdum, dedi
— Resim önlüklerimiz var. İçine kalem kutusu vs. kovup, sal- Icyıp sallayıp kabalarına atıyorlar.
— Masa örtülerini birbirlerinin boynuna dolayıp sıkıyoric.ı — Çantalarını birbirlerinin sırtına vuruyor, kafalarına atıyorlar vs.
— Niçin böy’e oluyor? — Oyunu çek seviyorlar.
— Oyunu aeısten çok seviyorlar. — Dersten zevk almıyorlar.
— E-zim okulaa imkânlar çok. istek yok. Çeşitli kurslarımız var. Anneler, oobalar birçok para yatırıyorlar. Kurslar bomboş. Gelseler de dinlemiyor, yerlerinde duramayıp haylazlık yapıyorlar. Zil çalar çalmaz, öğretmenin sözünü bitirmesini beklemeden, hemen kapıya üşüşüyorlar.
— Ne yapmalı acaba?
— Cezalandıımalı. Ben temizlik kolu başkamyım. Eğer /oromaz- l.k yapciılorı gizlice yazdığımı sezerlerse vazgeçiyorlar.
— Ceza ile dövmek anlaşılıyor. Dövmek kötü, hem çccuğun ca-
m acıyor, hem kendine güveni kalmıyor.
— Gocuklar orasında ayırım yapmamalı. Bir arkadaşımız bir şiir yazmıştı. Annesi cok beğenmiş, öğretmenine de okumasını, çok be- ğe- eceüini söylemiş. Çocuk şiiri okudu, ama öğretmen pek ilgilen meden fcgüzel c'muş» deyip geçti. Çocuk bozuldu, morardı o gün hiç neşelenmedi. O şiiri ben veya Kadir (çalışkan bir öğrenci) oku- saydık, öğretmen ilgilenirdi.
— Küçük kusurlar bağışlanmak hemen müdüre verilmemeli. — Çocuklara sorumluluk verilmeli, yapabilecekleri işlerle on lar hevesıendidimelı. Ama ciddi işlerle.
— Her sınıfta öğretmen değişse. Çünkü öğretmen binsin: bel- i'ycr, tahtaya yazılanları hep ona yazdırıyor. Başkalarının ümitleri kalmıyor.
Göıüyoruz ki çocuklar, cok isabetli gözlemler yapabilmişler, isa betli teşhisler koyabilmişlerdir. Çareler konusunda da bizi aydnlota- L’iımişlerdır. Burada dikkatimizi çeken üç grup davranış v a rd ır:
1 — Dövüşkenlik, hırçınlık küfür.
2 — Duygusuzluk, -affetmeme, suça teşvik, inkâr, değer bil
mezlik.
3 — Filimlerı ve büyüklerin davranışlarını olumsuz yönden tak
lit.
Buıılcrdan birinci gruptakiler, yaşın gereği olan davranışlar ola rak, herhalde en cz endişe vereni ve doğru yönlendirildiğinde en ko lay geçiştirilebilenleridir.
İkinci ve üçüncü gruptakiler ise. Karakteri oluşturan, kolıcı ni telikteki davranışlardır ve büyük çapta büyüklerin tutumlarının sonu cu olduğundan, caha çok üzerinde durulması gerekenlerdir.
6-12 yaş arası ilkokul çocukları, gelişim psikolojisinin ve İyi göz lem yapan herkesin kanıtladığı üzere, iki değişik devre geçirmekte dirler • 6 -i yaş çevresi ve 9-12 yaş devresi. Bu iki devre birbirinden çok değişik özellikler göstermektedir ve bu özelliklerin, anne-baba lar ve öğretmenlerce tanınması önem- taşımaktadır.
6-8 yaş çocukları. 3-5 yaşın devamı olarak, dikkatli, uyanık, bü yüklerin dünyas. ile yakından ilgili, onlarla vakit geçirmekten hoş lanan t.ptedirıer. Çeşitli sorularıyla onlara, taciz edecek derecede yaklaştılar. Amaçları hep aynıdır: Onları iyice tanımak...
9-12 yaş çocukları ise — bunlara ön ergenlik çağı çocuklar, da diyebiliriz— , kata, savruk, gürültücü, yıkanmaktan, düzen’i olmak tan, uslu oturmaktan hoşlanmayan tiptedirler. Dikkatlerim yoğunlaş tırmak onlara zer gelir. Büyüklere dönük tavırlarını değiştirmeye baş lamışlardır, daha çok yaşıtlarına dönüktürler. Zihnî bakımdan, pek çok sorunun cevabını kendi kendine bulabilecek ve bunları kendi dünyalarına uydurabilecek kadar gelişmişlerdir. Fizik güçleri, tir da ha hiç erişemiyecekleri seviyededir. Cesaret ve saldırkanlık onlar için önemlidir. «Hanım evlâdı», «mahallebi çocuğu», «kız gibi»... damga sı yemekten çekmirler. Her şeyi olduğu gibi görüp ifade etmekten, açık saçık sözcüklerle konuşmaktan hoşlanırlar.
Büyükler ne ycparlar? Onlar bu iki çağa, özelliklerine hiç uyma yan yöntemler uygularlar. Çocukların, büyüklerin değer yargısını ve dünyasını merak ettikleri, onları soru yağmuruna tuttukları çağda, bu soruıorı, doyurucu olmayan kısalıkta cevaplarla geçiştirir, başla rından ravar, onları ciddiye almaz, onlara saygı göstermezler. Böy- lece bir imkânı ellerinden kaçırırlar.
Çocuklar, iigili ve açık oldukları çağda, büyüklerden yeterli yar- ı dım görerek, sağlıklı ahlak ve görgü kuralları, iyi-kötü gibi değer yar
gıları edinemeyip. onların inançlarına ve saygıdeğer buldukları şev lere, onlarla birlikte saygı göstermeyi öğrenemeyince, bu cağda ar tık .başka yollaria, tesadüfen buldukları değer yargılarını alıp, dene yip, benimsemeye başlarlar. Büyükler belki o zaman uyanırlar. Fakat karşılanr.dc, işbirliğine değil, savaşa hazır güçler bulurlar. Çocuk lar artık bağımsız olmak, kişilik kazanmak yolunda adım atmaya baş lamışlardır. Yetişkinlere baş kaldırırlar. Aralarındaki parolaiar ve şif relerle. yetişkinlerin her şeyi bilemeyeceklerini göstermek isterler.
ÇocukİGrn bu durumu görmezlikten gelinemez, bu özellikler yok muş gibi de dcvronılamaz. Fakat her müdahale, çocukları güç du rumda bırakır. Onlar, iki türlü davranış ölçüsüne göre yaşamak için savaş vorirler. Büyüklerinınkine göre ve yaşıtlarınınkine göre... Bir yandan, d e vran la rının sonuçları, kendilerini sevmelerini istedikleri kişilerle oıan ilişkilerini etkiledikçe, doğru-yanlış kavramlarının öne mini kavlarlar Diğer yandan, içinde yaşadıkları dünyanın kuralları nın neden ve niçin böyle olduğunu anlamak için güç harcarlar. Çev relerindeki dil, giyiniş, alışkanlık ve inanış çeşitlerini araştırmaya
baş-larlcır. Doğru oiys öğrendiklerini denemek, onları değiştirmek, ken dileri için başka yollar bulmak isterler.
Bu dönemde çocuğun yardıma ihtiyacı büyüktür. Ona büyük in san muamelesi ynpmalı, fikirlerine saygı göstermeli, fakat çevresin dekilerin gelenek ve göreneklerini, ön yargılarını kabullenmeden ön ce, düşünüp taşınmaya da cesaretlendirmelidir. Çocuk, grubun dü şüncelerine aykırı da olsa, doğru olanı aramak için, büyüklerin yar dımını kabul etmelidir. Bunu yapmak kolay değildir. Fakat çocukla rın, ana-babalann değerleri ile yaşıtlarının değerlerini bilmeleri ve kıyaslıyabilmeleri, onların gerçek bağımsızlık duygusu kazanmaları için temeloir. Aksi halde ilerde taassuptan, yani bağımlılıktan kurtul maları söz konusu olamaz.
Bunun !çin önce büyüklerin kendi inançlarına ve kurallarına dü rüst göz!e bakarck. onları çocuklarla paylaşmaları gerektir. Hepi miz toplumun üyeleriyiz, yaşayışımız toplumun çizdiği sınıdûr için de olmalıdır. Davranışımızın, bu temel istek ve inançlar çerçevesin de olması gerekir. Herkesin uyması gereken genel kurallar ve bir hayat felsefesi zorunludur. Devrimler üzerine kurulan devletler bi le, devrimden sonra saygıyı ve disiplini överler. Parasız vc mecbu ri okullar, törenler, kanunlar hep bunun sonucudur. Her nesil, ken dinden öncekini küçümserse, bu tutum gelenekleşirse, çocukları mızdan saygılı davranış beklemeye hakkımız ve ümidimiz olabilir mi?
Çocuklarımızla ilgilendiğimiz, onlara neler öğretmemiz gerek tiğini düşündüğümüzde ne yapıyoruz? Yine hep kendi açımızdan fi kir yürütüyor, ona göre programlar yapıyoruz. Çocukların b'zden ne beklediğini, onların neye ihtiyacı olduğunu .neyi, ne zaman alabile ceklerini daha az düşünüyoruz.
Hele son zamanlarda çocuklarımız yarışa hazırlanan atlara dön düler. Tek amaç, bir üst düzeydeki öğretim kurumunun imtihanını kazanmak olarak görünmektedir. Çocuklar anaokulundan itibaren hazırlanıvoılar bu yarışa. Kurslar, kurslar, kurslar ... Erzurum Ato- türk niversitesınde yapılan bir araştırma (Doç. Dr. Kerim Yavuz), çocuklardan çok kendimize göre davrandığımızı ortaya koymuş bu lunmaktadır. İlkokullar için yazılmış, hatta yarışma kazanmış ders kitapları bu durumun çarpıcı bir örneğidir. Bir ve iki kelimelik cüm lelerle konuşarak ilkokul birinci sınıfa gelen çocuk, ilkokul son sı nıfa kadar bunu beş ve altı kelimeye kadar çıkarabilmektedir. Ders kitaplarındaki cümleler ise. 11 kelimelik, 24 kelimelik, 30 kelimelik tir. Acooc buradc ölçü nedir? Öğretmenin yardımı olmcdan, orta
seviyede* bir öğrencinin, kendi çabası ile, bu kitaplardan yararlana bilmesi düşünülemez. Çocuk hastalanıp, bir iki hafta rapor elmiş olsa yanmıştır. Kalabalık sınıflarda, hangi öğretmen onunla özel olarak ilgilenebilir?
Zihni faaliyetten kurtulan çocuklar, yayından boşanan ok gibi oluyorlar .Kendilerini oradan oraya atıyor, bağırıyor, saldırıyor, de. viriyor. hiçbir şey düşünmek, hiçbir sınır tanımak istemiyorlar. Duy gudan boşalmış gibi görünüyorlar. Oysa, onların çevresinde meyda na getireceğimiz duygu atmosferinin, takibedeceğimiz amaçlar ba kımından teme! bir önemi vardır.
Her türlü eğnimin amacı — burada eğitimin sadece olumlu yön deki amuçları söz konusudur— insanı insan yapmaktır. Yani, biyo lojik insana, kültür insanının davranışlarını kazandırmaktır, insan, içgüdü olarak, insanca davranışlara sahip elarak doğmaktadır, fa kat bunlara kabiliyetli olarak doğmaktadır.
Bütün okullar, dersler, sınavlar bunun aracıdır. Bunu unutma mak ve aracı cmaç yapmamak gerekmektedir .öyleyse, her dersin bu amaca katkısı düşünülmeli ve dersler bu duygusal ycncen de işlenebilmelidir. Şüphesiz sadece derslerin değil, okuiun, ailenin çevrenin, etkisi en yüksek düzeye ulaşmış bulunan bas.n vc- yayır organlarının bu crraca katkısı düşünülmelidir .Birinin yaptığını di ğeri yıktıkça, çocukların her ikisini de yıkmasına, hepsinden şüp helenmesine niye şaşmalı?
Fakat, bizim buradaki konuşmamız ilköğretimle ve öğretmen lerle sınırlı. Benim ihtisasım da ilahiyat, yani din bilimleri olduğu na göre, bana düşeni yapmalıyım : Ben burada, din bilgisi dersi, nin bu amaca katkısına değineceğim.
İlkokul döneminde öğretimin amacı, genellikle, öğrencinin çev resini tanıması, benimsemesi, çevresine katkıda bulunabilecek bi çimde sosyalleşmesidir. Her ders bunu kendi açısından yapar. Din bilgisi dersinde de çocuk, çevresini, din bilgilerinin, vahyin ışığın da tanıyıp, anlayıp değerlendirecektir. Bu onun ilgisini çeker, çün kü bu çcğ çocuğu, oluş ve yaradılışla, insanın menşei, nereden gel diği, nereye gittiği ile yakından meşgul olmaktadır.
Allah nerededir? Dünya ve insanlar hakkında dinimiz ne de mektedir *> Ne demek istemektedir? İnsanlar kardeştir, çocuklara hep, kardeşsiniz, deriz. Kardeş olmak ne demektir? Çocuk evdeki kardeşini kabu' edememişken burada ona, daha birçok kardeşi kabul etmesi teklif edilmektedir. Çocuk kardeşini niçin sevsin? Ne
reden bakılsa ona karşıdır, onun haklarını kısıtlamıştır, sevgisini bö- lüşmüstür. Çocuk onu, haklı sebeplerle, sevmek istememekledir. Fakat anne her ikisini de sevmektedir ve çocuktan kardeşini sev mesini istemektedir. Her ikisi de ona aittirler. Öyle ise o da onu sev. melidir, annenin sevgisinde biıleşirler.
Çocuk öğretmenini de sevmektedir, onun da en çok kendisini sevmesini beklemektedir, diğer çocuklar engeldir. Fakat öğretmen diğer çocukları da sevmektedir, öyle ise onların da birbirlerini sev. mesi gerekmektedir. Çocuklar öğretmenin sevgisinde birleşirler.
İnsanların kardeşliği, büyük dinlerin getirdiği bir değerdir. Ya- ratıcı’dan ötürü insanlık bir aile gibidir. Onun sevgisinde bileşilir. Vatandaşlarımızla kardeşliğimiz de vatanımızdan ötürüdür.
Çocuklara iy olun deriz. İyi olmak ne demektir?
İyi davranışlora sahip olmaktır. Acabo benim davranışlarım nasıl?
Başka insanlar beni nasıl buluyorlar, ben onları nasıl buluyo rum?
Hz. Peygamber iyiliği nasıl anlattı? Onunla bu konuda kimler konuştu?
Onlar, Onur, bu konuşmalarını nasıl karşıladılar? O, iyi olmayan davranışları nasıl karşılardı?
İyi olmak, hiç kabahati olmamak mı demektir? Bir kabahat ya pınca ne yapılır? özür dilenince ne yapılır? Hakkım almak için vu rana vurmak mümkün. Özür dileyenin özürünü kabul etmemek de mümkün. Ama biz de kabahat yapabiliriz. Kaza ile veya bilerek bi rini incitebiliriz, mahcup veya pişman olup özür dilemek isteyebili riz. özürürr.üz kobul edilmeyebilir.
Şunu demek istiyorum : Sadece zihne değil kalbe hitabedelim. Ahla*ta ve dinde iki kaynaktan ilham almak mümkündür ve buna izm verilmiştir : 1 — Adalet duygusu, 2 — iyilik ve güzellik duygusu.
Özürü kabul etmeyip, kısasa başvurup hakkım almak da müm kün, özürü kabuı edip, bağışlamak fakat tekrarını önleyici tedbir
lere başvurmak da mümkün. Burada Peygamberimizin bir dcvranı- şını örnek veırr.ek istiyorum :
Bir gün bir bedevi, Hz. Muhammed'in yakasından çekerek sa vaşta alman ganimetten kendisine de hisse vermesini hatırlatmış, tı. Öyle çekmişti ki boynu çizilmişti. Çevresindekiler, bu kaba ha reketi, cezalandırmck üzere edamın üzerine atılınca, Hz. Peygamber — Bırakınız, deai o bilmiyor, öğrenecek— .
O, bedevinin kaba davranışını affetmekle, o davranışı hoş gör medi, tekrarının önemli olmadığını da ihsas etmedi. O, sadece, bu davranışın bilgisizlik ve görgüsüzlükten ileri geldiğini hatırlattı ve «öğrenecek», demekle de ona, öğrenmesi gerektiğini bildirdi.
Acaba çocuklarla, davranışlar üzerinde, birlikte değerlendirme yapmak rr.ümkün değil midir?
Kabahatten koçılamaz, faket pişmanlık, özür, tevbe ve dua dai ma insanın yardımcısıdır.
Allah affeder insan da affeder. Allah cezalandırır, insan da ce zalandırır. Fakat insanın cezalandırmasının bir yolu yöntemi olma lıdır. Herkes cezayı kendisi vermeye kalkarsa, yanılabilir, haddi aşa bilir.
Çevremizde yalnız insanlar yok. Hayvanlar var, bitKiler, çiçek ler var, araç-gereçler, makinalar var. Bunları da din bilgileri, yani vahiy açısından değerlendirmek mümkün.
Niçin bazı hayvanlar çok sevilir, bazı hayvanlarla koloy geçi nilir, bazılarına yaklaşılmaz, bazıları ile mücadele edilir, bazılarına hayran olunur. Hepsinin ayrı ayrı özelliği var.
Çiçeklerin güzelliği, doğalı, yapması, onların çevremizi güzel leştirmeye katkısı, insanları sevindirmesi, neşelendirmesi...
Bütün bunlar değerli, hepsinin ayrı yararı var. Bu yararlar göz le görülebiliyor veya görülemiyor. Hepsini yaşatıp besleyen var. Ta bii güçler var, insan kafasının icadı yapma güçler var. Hepsine emek veriliyor, sayg< ouymak gerek.
Otomobil; onunla neler yapılamıyor ki!... Ne mutluluklara, ne felaketlere sebep elabiliyor o. İnsanın kullanmasına ocğlı.
Su; crıunla yıkanılır, içilir, onda yüzülür, onunla bahçeler so kaklar, saksılar sulanır. Gölleri, ırmakları, denizleri oluşturur o.
Ateş; onunla ısınılır, aydınlanılır, enerji sağlanır, güneş ateştir, hayat kaynağıdır.
Hava; hayGttır, onsuz yaşanmaz, rüzgârdır, ferahlıktır.
Fakat; su, sellere dönüşebilir. Ateş, yangın olup herşeyi yok edebilir Hava, fırtına olur, kasırga olur, yıkar geçer...
Bunların hepsi, bir yandan mutluluk verici, sevindirici, yararlı ve gereklidir. Diğer yandan, önüne geçilmez güçleri iİ9 bizi çare9iz bırakırlar. Dikkat etmek gerekir.
Mutluluk ve tehlike, sevgi ve korku, af ve ceza hep birlikte... İnsanın enerjisi ve davranışları da böyle Bizi mutlu edon atla ma, koşmc, fırlatma, bir başkasına acı çektirebilir. Bizim sevinçle ve gelişigüzel I apardığımız bir çiçek, onu yetiştiren için üzüntüdür. Bizim, ağ;z dolusu zevkle tekrarladığımız çirkin sözler, dostlarımız la aramızı Gçacilir büyüklerimizin sevgisinden bizi mahrum kılabilir. Sevgi ve korku; düşüncenin, kalbin gözlerini açan, zekâyı in celten duyguyu ve vicdanı oluşturan iki vazgeçilmez doğer. Seven korkar.
Bir başka gözü daha açmak gerekiyor .Eskiler buna kalbin gö zü demişler. Şoır de demiş k i:
Eşyaya bakarken hepimiz sade dışından, Esrarına yal bulduk onun anlatışından.
Her şeyi kaba-saba, dışından, zevk açısından görmeye eğilimli insan yavrusuna baktığına duygu gözü ile. anlayış ile bakmayı, dü şünüp değerlendirmeyi öğretecek olanlar, ancak bu bakışa sahip olan büyükler clobllir.
ÇOCUK ve EĞİTİM