• Sonuç bulunamadı

Röportaj:Ankara radyosunun genç sanatkarı:Celal İnce:gayesi, özlemi, sevdiği şeyler, kahve falının neticesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Röportaj:Ankara radyosunun genç sanatkarı:Celal İnce:gayesi, özlemi, sevdiği şeyler, kahve falının neticesi"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

R Ö P O R T A J

ANKARA RADYOSUNUN

GENÇ SAN’ATKARl

C E L A L İN C E

Gayesi-Özlemi" Sevdiği şeyler

- Kahve falının neticesi

olmasaydı

Yazan

:

ASIM KANAD

insanların meşhuı -

ları tanıması şüp­ hesiz çok kolay olacaktı. Z i ra, radyo nasıl gra- mafon devrine son vermişe, televiz­ yon da radyoya şimdiye kadar fa­ tiha okutmuş ola­ caktı.

Vakıa sanat sa­ yesinde şöhret sa­ hibi olanların ba­ zısını beyaz perde­ de, birçoklarınızda radyo ivasıtasiyle , tanıyoruz. Fakat Bu tanışıklık şüp­ hesiz «ki, şimdilik adım duyduğumuz | ve reklâmlarını o- kuduğumuz tele­ vizyonda olduğu gibi tatmin edici

değildir. C e,â, ince, Bu itibarla bazı şöhretleri biz­ zat görmek için uzun, yorucu ve sıkınt.lı seyahatlere bile tahammül edenler olur. Bugün ben de Adana muhitinin yakından, birçok radyo tiryakilerinin de gıyaban tanıdıkla­

rı ve hattâ bilhassa son neslin çok sevdiği Celâl İnce ile «BUGÜN» okuyucuları için bir konuşma yap­

tım.

Zarif bir vücud üstünde daima taranmış ve temiz duran saçlarını parmaklarını tarak yuparak sık sık düzeltmeği itiyad edinmiş olan C e ­ lâl ince; kibir, gurur gibi insanlığa pek de yaraşmayan hallerden kaçı­ nan mütevazi Celâl Ince’ye evvelâ müzik merakının nereden ve nasıl telkin edilaHğini sordum. Daima ne­ şeli olan yüzündeki tebes'üm biraz daha yayıldı ve :

— Kabiliyetimin herhalde fıtrî oldyğunu söylemek hem övünçgen- Üğe kaçacak, hem de bir hakkı ketmetmiş olacağım. Ziıa birçok kabiliyetler mustait istidatların elin­ de terbiyeye muhtaçtır. Daima if­ tihar eder ve heryerde de söyle­ rim. Bana ilk üstadlığı babam yap­ mıştır. dedi.

V e âile muhitin terbiyede ol­ duğu gibi müzikte de ne mühim bir

rol oyna'dığ.nı ilâve ederek :

— Biz, dedi, Üç kardeş sesi­ miz beğeniliyoısa bunu âile muhiti­ mizden de aldığımız cesaret verici terbiyeye borçluyuz, Babam iyi ud çalar, şiiri ve müziği çok sever. O, ud çalarken mutlaka bizim biri­ mizi dizine oturtur, kendisine işti- ı âk etmemizden zevk duyardı, işte ilk telkinler böyle başladı. Bu tel­ kinlerden aldığım cesaretle tâ ilk okulun ilk sınıflarından itibaren ben­ de bir ses şöhreti olmak hevesi de: vatn etti gitti.

Henüz 23 yaşında olan Celâl İnce’yi yanında bulunanlar lahat bırakmıyorlardı ki, onunla konuş- . mak imkânı kolay olsun. Biri «Sen­

siz yaşayamam» tangosunu, bir di­ ğeri «Sensiz kaldığım geceleri», bir kısmı da «Sana dayanamam: tan­ gosunu istiyor, «Alaturka da olsun aman Celâl» diyenler arzularında İsrar ediyortardı.

Ondan alaturka ve alafranga şarkı istekleri böyle çoğalınca aklı­ ma gelmişken sordum :

— Alafrangayı sevdiğiniz mu­ hakkak. Fakat alaturkaya karşı alâkanız nasıl?

Celâl, içinden gelen samimî bir ifade ile :

Ankara Radyoevinden”çıkarken — Onu da pek seviyorum. Na­ sıl alaturkanın bizim olan, Tüık o- lan kısımlarını meselâ halk havala­ rını sevmez olur muyum hiç?

Ankara radyosunun sevimli şen s san’afkârına sordum :

Hariçten mektnr>l<..- -IJ.«. nızı işitiyoruz, doğı u mu?

Nedense itirafını başka şekilde hissettirmekten çekinen bir hali var. Fakal buna rağmen :

1 — Evet, Amerikadan, Mars'l- yadan, Kahireden, Kıbrıstan, Lon- dradan birçok mektuplar geliyor.

Bir konuşma esnasında babası Mustafa Ince’nin Celâlden bahseder­ ken «yegâne emelim onu Amerikaya göndererek hevesini ve kabiliyetini artırmak olacaktır » dediğini hatırla­ dım. Ayni duygunun Celâlin ken­ disinde de olup olmadığını sordum. Büyük bir istekle ve iştiyakla :

— Evet, dedi. Birinci emelim Amerikaya gitmektir. Yegâne özle­ diğim şey de televizyondur, d' ilâve etti.

1940 da Ankara Musuki î allim Mektebini başarıle bitiren < lâl ince, üç sene ortaokullarda t

zik öğretmenliği yapmış, daha s ra Çankırıya tayin edilmiş, fa bu ödevine gitmiyerek istifasını \

miş»ve kendisini radyo dinleyic riyle başbaşa bırakmıştır.

Yanımızda bulunanlardan genç ses san’atkârına :

— Niçin Celâl, dedi. Niçin olmazsa armonize edilmiş halk kılarından da arasıra söylemi sun?

O, bu anda sanki bir cem deymiş gibi kollarını hafifçe açtı. Dudağında bir kifayeti işareti belirdi ve :

■— Ne yapayım, dedi. I her zaman zevkiyle, isteğiyle v ‘lehleriyle başbaşa bırakmıyoı iaı Nitekim, Radyoda idaresi, beniı radyo alaturka, hiç olmazsa al, kaya mütemayil bir şarkı söyl me müsaade etmiyorlar.

Ona sordular :

— Münir Nureddin, Safiye kay, Müzeyen Senar ve hattâ olmasına rağmen Hacer Buluş, turka şarkılarla tutunmuş ve 1 de sayılı zenginlerden olmuşlar Siz de bu yolu tutsanız daha i değilmiydi?

Celâl ince, müstehzi bir ti aldı :

— Ben gencim, vakıa rad idaresinin verdiği para kâfi gelr

(2)

Ankara Radyosunun genç

sanatkârı Delâl ince

- B aştatafı birincide— yor. Ayda babamdan 80 - 100 lira almasam1-geçinemiyorum amma, a- lafranga mûsikiyi tanımak ve bu sesin şöhreti olmak benim için ar­ tık bir gaye olmuştur.

Yemeklerden bilhassa tavuklu barbunyayı çok sevdiğini söyleyen Celâl-Jnce, elindeki kahve fincanını sallamağa başlamıştı. Anlaşılıyor ki, fincanın dibindeki telveyi toplamağa çalışıyordu. Ya kalkar giderse, di­ ye düşündüm ve aklıma gelen so­ ruları sıralayıverdim :

— Aiaturkacılardan kimi se­ ver si niz?jj

Arzu ile :

— Perihan Altındağ’ dedi. Bunun arkasından şu sanatkâr­ ların da adını sayıştırdı :

— Salâheddin Pınar, Müzey­ yen Işıl,

— Y a alafrangacılardan ? — Amerikalı Bing Croeby, Frank Sinatra, Linah Shose.

Akordiyon. piyano ve kemanı da mükemmelen çalan Celâl; kadir­ bilirliği de elden bırakmıyarak :

— Fakat, dadi, beni radyoya teşvik eden değerli hocalarım Mes- ud Cemil Tel. Necil^Kâzım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Halil Bediî Yö- netgen’i de birer velinimet ve kıy­ met olarak sayarım,

«Çiftliğim» adlı kovboy şarki­ siyle, Hasret, Ayşe, Aşk hüsranla­ rı, Kalbim yalnız seni sevecek tan­ golarının bestekârı Celâl de artık sıkılmıştı. Çünkü, kimbilir bu soru­ lar kendisine kaçıncı defa sorul­ muştu.

Bayanlardan biri kapanan kah­ ve fincanını tabaktan alarak Ada­ nanın sevimli çocuğu Celâl’in falı­ na bakmağa başladı. Ona kıymetler çıkardı. Paralar gelecek, ve sevgi­ lileriniz bekliyor dedi. Ve falı «Sa­ na yakın bir zaman içinde hayırlı bir yolculuk var> diye bitirdi.

Hakikaten işittim ki Ankara radyosunun olduğu kadar, bulundu­ ğu salon ve cemiyetleri de şen yıl­ dızı olan Celâl İnce bugünlerde Toros ekspresiyle Ankaraya gidi­ yormuş.

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Rutin nöroloji pratiğimizde İSK nedeniyle izle- nen olgularda, risk faktörlerinin değerlendirilmesi sırasında hipertansiyon, yaş, primer ya da edinsel koagülopatiler,

Herpanjina: Koksaki virüs A4 ile ortaya çıkar, ani yüksek ateş ve boğaz ağrısını takiben ağız içinde arka tarafta çok sayıda yaygın,. ağrılı

Cebeci Mahallesi sakinleri geçti ğimiz günlerde çocuklarının ağızlarına maske takarak da taş ocaklarının etkisine karşı bir gösteri yapt ı (en üstte). Kübra

Yürütme Kurulunun yarattığı bunalım veya toplumun 1960’da temsilcilerine (Temsilciler Meclisi ve T.C. Meclisi üyeleri) verdiği vekalet süresinin çoktan sona ermiş

Ankete katılan hekimlere flor vernik ve diğer koruyucu flor uygulamalarının diş çürükleri üzerine olumlu etkileri hakkında fikirlerini öğrenebilmek amacıyla &#34;Çocuklarda

Pıhtılaşma bozukluğu olan hastalar için faktör seviyesinin %50–100 düzeyine getirildiği zaman lokal hemostatik önlemler alınarak diş çekimi ve oral cerrahi

Gö- bek arter kateteri radyolojik olarak alt düzey için L3-L4 aralığında, üst düzey için T6-T9 vertebra- lar hizasında olmalıdır (Şekil 5).. Bakım: Kateter

Denizde yaşayan canlılar arasında, insanın en çok yakınlık duyduğu yaratık muhakkak fok balığıdır. Çok eskiden, beyaz karınlı küçük fok balıklarına Akdeniz'’de