• Sonuç bulunamadı

Soykırım iddiaları hasta ruhun eseri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Soykırım iddiaları hasta ruhun eseri"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAYFA CUMHURİYET

17 MART 2002 PAZAR

12

PAZAR K O NUĞ U

Ermeni Araştırmaları Enstitüsü nün Direktörü Emekli Büyükelçi

Ömer Lütem

ile Ermeni sorununu konuştuk

Scykmm iddiaları hasta ruhun eseri

Türkiye'nin

imajı

kötüleşti

- Ya Avrupa Parlamentosu’ndaki durum?

-Oradaki durum bir hayli karışık. Benim gördüğüm kadarıyla Türkiye’nin Avrupa’ya girmesini istemeyenler ya da şimdi girmesini istemeyenler gibi

Türkiye’ye karşı açık olmayan, hatta gizli sayılabilecek bir koalisyon var.

Ermeni meselesi de son zamanlarda Türkiye’ye karşı negatif oluşumların bir parçası olarak görünüyor. Türkiye’nin hiç istemediği bir Ermeni tasarısını ortaya attığınız zaman o tasandaki unsurlar için değil, Türkiye’ye karşı olunması nedeniyle bu işi yapıyorlar. Burada şu noktaya dikkat çekmek istiyorum: Gerek milli parlamentolarda, gerek Avrupa Parlamentosu’nda alman kararların hiçbir yaptırım gücü yoktur. Bunlar tamamıyla tavsiye ya da temenni mahiyetindedir. O kararlann hiçbirisi uygulanamaz. Yalnız, bunlar

uygulanamaz demek, bunların önemi olmadığı demek değildir. Bunların ciddi önemi vardır.

- Bu kararlar Türkiye’y e karşı niyet ve

zihniyeti belli etmiyor mu?

-Tabii ki ediyor. Türkiye’nin imajı zaten 1980’den, hatta 1970’lerin başından bu yana çeşitli nedenlerle kötüleşmiştir. Zaten bu çok kötü bir olgu. Onun üzerine de insanlığa karşı suç oluşturan soykırımı koyarsanız, gerçekten imaj bakımından çok aşağı bir noktaya geliriz.

Bu kötü imaj ekonomik güçlüklerden daha çok A B ’ye girmemizi etkileyebilir. Üst üste alman bu yoldaki kararların önemini ben burada görüyorum. Zaten parlak olmayan Türkiye’nin imajı büsbütün karartılıyor. O kararların yaptırım gücü yok, ama böyle bir zararı var. Bir başka zararı daha var. O da şu: Türkiye bu türlü kararlar almdığmda birlik içine giriyor ve bu kararlan reddediyor. Ama bu kararları alan ülkelerle ilişkiler de zedeleniyor.

Örneğin, Fransa’yla olduğu gibi... Bir yıl var ki ilişkiler hâlâ yerli yerine oturmadı. Ben bu fikrimi söylediğim zaman tepki alıyorum, ilişkilerin bozulmasından, örneğin Fransızların da nasiplerini aldığı gibi karşılıklar işitiyorum. Tabii ki bu Fransızlann aleyhine oluyor. Ama bunun Türkiye’nin de aleyhine olduğunu söylemek lazım.

Fransa, Türkiye’yi AB yolunda destekleyen bir ülke. Fransa’nın Doğu Akdeniz politikasıyla Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki görüşleri çok örtüşür. Fransa, bizim için ekonomik, askeri işbirliği bakımından çok önemli bir ortaktır. Bu meseleden aramız

bozulduğunda, bundan, evet Fransa zarar görüyor, ama Türkiye de zarar görüyor. Dolayısıyla bu kararlann yaptırım gücü olmamasına karşın, özellikle ikili ilişkilere ciddi zararlan vardır.

Sam weems'in

ilginç

kitabı

- Sam Weems adlı Amerikalı bir

araştırmacı yazar, bildiğim kadarıyla Ermeni soykırımı çerçevesinde dolaştırılan iddialara karşılık bir kitap yazdı. Kitabın içeriğinin, sözde

soykırım iddialarına karşı Türkiye’nin savunduğu tezlerle örtüştüğünii öğrendim. Bu konuyu biraz açar mısınız?

- Evet. Kitabın ismi “Armenia: A Great

Deception” (Ermenistan: Büyük

Aldatmaca). Sam Weems pek çok belge incelemiş, pek çok araştırma yapmış. Ama kitabı daha görmedim. 6 N isan’da, A BD’de yayımlanacak. St. John’s Yayınevi tarafından basıldı. Şimdiden Ermeniler arasında büyük itirazlara yol açıyor. Çünkü şimdiye kadar hep Ermenilerin yazdıkları kitaplar, hep onların görüşleri var. O nedenle bu yeni kitap çok ilginç görülüyor.

- Peki, Sam Weems böyle bir çalışma

yapm ayı neden aklına koymuş?

-Türklere karşı büyük haksızlık yapıldığı kanısında olduğu için... Muhtemelen Türkiye ve Türklerin seslerini yeterince duyuramamış olmalarının sıkıntısını duyuyor.

PORTRE

/

ÖMER LÜTEM________________

Ortaöğrenimini İstanbul 'da Galatasaray Lisesi’nde,

yükseköğrenimini A. Ü. Siyasal Bilgiler

Fakültesinde tamamladı. 1957’de Dışişleri

Bakanlığı'na girdi. Çeşitli kademelerde görev yaptı.

1983-89'da Sofya Büyükelçisi oldu. Bulgaristan

Türklerinin isimlerinin değiştirilmeleri döneminde

Sofya'da görev yaptı; olayın bitişine yakın

Ankara'ya döndü. O dönemle ilgili anılarının

birinci cildi yayımlandı. Bir dönem Ankara'da

Müsteşar Yardımcısı oldu. Bunun ardından

Vatikan'a büyükelçi olarak gitti. Son olarak

UNESCO'da Türkiye Daimi Temsilcisi oldu.

1998'de emekli oldu. Avrasya Stratejik Araştırmalar

Merkezi'nin (ASAM) önce Balkan Bölümü

Direktörlüğü 'nü yürüttü. ASAM bünyesinde

Ermeni Araştırmaları Enstitüsü kurulunca da bir

yıldır onun direktörlüğünü üstlendi.

LEYLÂ TAVŞANOGLU

Türkiye ’nin başındaki

T

bela sarmalının bir

ucu olan Ermeni soykırımı sorunu, temcit pilavı

gibi ısıtılıp önümüze geliyor. Daha uzaktan,

bozulmuş kokusu duyulduğunda mide bulandıran

bu temcit pilavı en son on beş gün kadar önce

Avrupa Parlamentosu ’nda İsveçli parlamenter Per

Gahrton ’un Güney Kafkasya raporuyla soframıza

buyur edildi. Per Gahrton kim, Ermeni soykırımı

sorunu kim, diye düşünebilirsiniz. Önce Liberal

Partili olan, sonra Yeşiller ’e geçip İsveç ’in AB

üyeliğini bile veto edebilen, son yılların polisiye

roman yazarı Gahrton, Ermeni sorununa da

anlaşılan bir Hercules Poirot örneği yaklaşıyor.

Batılı siyasiler, Ermeni soykırımı sorununu

karıştıradursun, merkezi Ankara ’da olan Ermeni

Araştırmaları Enstitüsü de İstanbul’da Talat

Paşa ’nin öldürülmesinin yıldönümü nedeniyle

uluslararası bir sempozyum düzenledi. Bu

sempozyumun hedefleri ve hep önümüze konulan

Ermeni soykırımını enstitü direktörü emekli

Büyükelçi Ömer Lütem ’le konuştuk.

- Birinci Dünya Savaşı ’nda herkesin birbirini öldürdüğü, Ermeni Taşnak ve H ınçak’lartn da Almanya ve Rusya tara­ fından kullanıldığı bilindiği halde, bu gerçekler göz ardı edi­ lerek Osmanlı İmparatorluğu ’ndayaşayan Ermeni toplumu- na sistematik bir soykırım uygulandığı iddiaları neredeyse bir yüzyıl sonra sizce neden sürekli gündeme getiriliyor? Ben­ zer bir tehcir Runılara da uygulandığı halde sizce neden Rum toplumu soykırım yapıldığı iddiasıyla ortaya çıkmıyor?

- Sorunuz çok güzel. Ama bunun cevabını Rumlar daha iyi

verebilir. Ermenilerde durum Rumlara kıyasla biraz farklı. Er­ meniler çok büyük bir diaspora teşkil ediyorlar. İşin esasının şu­ radan kaynaklandığını sanıyorum: Herkes, Birinci Dünya Sava- şı’nda büyük haksızlıklar yapıldığını ve Ermenilerin bunun in­ tikamım aldığını söyler. İntikam sözcüğü bir noktaya kadar ge­ çerli olabilir de bu olayın üzerinden sizin de dediğiniz gibi, ne­ redeyse bir yüzyıl sonra intikamdan söz etmek biraz garip olu­ yor. Bu ne biçim bir kindir, diye sorabilirsiniz. Ama temelde baş­ ka nedenler var.

- Nedir o nedenler?

- Açıkça her yerde yazılmaz, ama çok dikkat ederseniz satır

aralarında, sözler aralarında çıkarıyorsunuz. Diasporadaki Er­ menilerde asimilasyon var. Örneğin Fransa’daki Ermeniler git­ tikçe Fransızlaşıyor, ABD’deki Ermeniler gittikçe Amerikalıla- şıyor. Bunlar bir süre sonra Ermeni kimliklerini kaybediyorlar. Ermenilerin bu kimliklerim kaybetmesinden büyük rahatsızlık duyan bir grup var. Bunun başında da Ermeni kilisesi geliyor. Bu, ABD, Fransa, öbür ülkelerdeki Ermeni kiliseleri... Yine o ülkelerdeki Ermeni siyasi partiler, hayır

ve kültür cemiyetleri... Bu yerel kiliseler, yerel partiler ve yerel hayır cemiyetleri, Ermeniler yaşadıkları topluma asimile olduklan takdirde kendilerinin de ortadan yok olacaklarını biliyorlar. Orada Erme­ ni toplumu kalmazsa Ermeni kilisesinin de varlık nedeni ortadan kalkar. Dolayı­ sıyla kendi varlık nedenlerini koruyabil­ menin tek yolu oralardaki Ermenilerin Ermeni bilincine sahip olmalandır.

- Peki, bu asimilasyon eğilimine kar­

şı Ermeni bilincini koruyabilmeleri için ne yapmaları gerekiyor?

- Birinci Dünya Savaşı’nda olanları bü­

yük bir soykırım, büyük bir felaket ola­ rak gösterip kişileri bunun çevresinde birleştirmek, yani kişilere ortak bir düş­ man göstermek... Biliyorsunuz, insanlar kin çevresinde çok kolay birleşirler de sevgi etrafında o kadar kolay birleşmez­ ler. Diaspora Ermenilerinde Ermeni bi­ lincini yaratan, bu soykırım iddialandır. Bu iddialan kaldırdığınız anda tam asi­ milasyon olacak ve yerel Ermeni kilise­

leri kapanacak, yerel Taşnak partileri yok alacak, büyük hayn cemiyetlerinin etkileri kalmayacaktır. İşin ilginç yanı da “Biz kin

duyuyoruz” dememeleri... “Tarihi adaletistivoruz” diyorlar. Ta­

rihi adalet filan büyük kelimeler... Bunlar hukuki geçerliliği olan kavramlar değil. Tarihte birtakım olaylar olur, bunlar biter; ona göre yeni düzenlemeler kurulur. Tarih hep böyledir. Birinci Dün­ ya Savaşı’nda Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve Rus impara­ torluklarının hepsi dağıldı. Bundan sonra da yeni düzenlemeler oldu. Bu yeni düzenlemelere göre de haritalar şekillendi. Ondan gerisi artık siyasi bakımdan geçerli değildir.

Çünkü yeni siyasi düzen gelmiştir. O nedenle Ermenilerin ta­ rihsel olarak hiçbir hak iddia edecek durumları yoktur.

1915 ’i ele alırsak, bunun tarihsel düzenlemesi 1918’de, bizim için de 1923 ’te olmuştur. Arkadan yine bir savaş oldu, yine 1945- 46’da bu bölgede bir düzenleme yapıldı. Bir başka tarihi düzen­ leme de 1991-92’de gerçekleşti. Öte yandan bugün 1915’e dö­ nüp de siyasi bir talepte bulunmanın hiçbir anlamı yoktur. Per

Gahrton’un haznladığı Güney Kafkasya Raporu daha ortaya çık­

madan Brüksel’e gitmiştim. Önunla ilgili olarak bazı Avrupa Par­ lamentosu temsilcileriyle görüştüm. Kendilerine hep şunu söy­ ledim: “1915’le ilgili bir tarihi iddiayı siz siyasi bakımdan kabul

eder misiniz?”

Hiç birisi “Kabulederim” demedi. Fakat Ermeniler, bunun hâ­ lâ yaşanabileceğini, o zamana dönebileceklerini, zamanı geriye doğru çevirebileceklerini sanıyorlar; ya da öyle görüyorlar.

- Ermenistan ’da sade vatandaşın öyle bir meselesi olmadı­

ğı biliniyor. Soykırım meselesini sadece diaspora Ermenileri ve Ermenistan yöneticileri gündeme getirmiyor mu ?

-Evet. Demin de dediğim gibi varlık nedenleri buna bağlı. Er­ menistan’daki insanların bir kısmı buna tepki de duyuyor. Dias­ poradaki siyasi partiler, hayır cemiyetleri ve kilise, Ermenilerin sürekli bu yolda beyinlerini yıkıyorlar. Ermeniler, 1915’ten bu yana dördüncü kuşağa giriyorlar. Türklere karşı Ermeniler’deki kin ve nefreti bu kuşaklara göre inceleyelim. Normal koşullar­ da psikolojik ve sosyolojik bir analizin şu sonucu vermesi gere­ kir: Türklere en çok kin duyması gereken birinci kuşak Erme- nilerdir. Çünkü onlar savaşın içinde yaşamışlar ve bütün acılan görmüşlerdir. İkinci kuşak onlann çocuklandır. Birinci kuşağa kıyasla daha az, ama yine de gözardı edilmeyecek güçlü duygu­ lara sahip olmalıdır. Üçüncü kuşağa gelince, bunun çok azalma­ sı lazım. Çünkü o acılan çekenleri tanımamaktadırlar artık.

- Üçüncü, dördüncü kuşağın hâlâ 1910’lu yıllarda yaşama­

sı için hasta ruha sahip olması gerekmiyor mu?

- Evet. Normal bir psikolojik ve sosyolojik analiz bu sonucu

verir. Bunlarda ise tersine oluyor. Ermenilerde Türklere karşı en fazla kin duyanlann üçüncü ve dördüncü kuşaklar olduğu gö­ rülüyor. Birinci ve ikinci kuşaklarda ise bu kin ve nefret duy­ gulan az. Üçüncü ve dördüncü kuşaklar Ermeni siyasi partile­ ri, hayır cemiyetleri, yayın organlarının yürüttükleri müthiş bir beyin yıkamaya tabi tutulmuşlardır. Hayatında o olaylan yaşa­ mamış insanlar, “Türk” denince müthiş bir kinle davranıyorlar. Bu da ancak psikolojik bir vaka olarak adlandınlabilir. Ama bu psikolojik vaka da durduğu yerde gelmez. Binlerinin o insanla­ ra bunu aşılaması gerekir. Bu durumda da birileri bu kin ve nef­ reti sürekli besliyorlar. Bu, işin en korkunç tarafı. Ermeni yazar­ lar da işin farkındalar, ama itiraf etmekten çekiniyorlar. “Çok

travnıatik olaylar olduğu için böyle oldu” diyorlar. Hangi trav­

ma? Bana sorarsanız düzmece travma... Bakın, o kadar ilginç ki... Türk diplomadan öldürenlerin tamamı üçüncü kuşaktır. Ya­ ni olaylan uzaktan yakından yaşamamış kişilerdir. Şöyle özet­ lersek... Bazı çıkar gruplannın, yaşamak için uydurduklan ve

seçtikleri bir yoldur bu. Yani, bazı çıkar gruplan diasporadaki Ermenileri sömürüyorlar. Bu gelişmelerin esasında bu vardır. Şöy­ le söyleyelim. ABD’de Ermeni toplumu olmasa Gregoryen pa­ pazlar da olmayacak; Eçmiyazin’e gitmek zorunda kalacaklar. Hiç giderler mi? Hiç kimse kalkıp da ABD’den o koşullardaki Ermenistan’a gitmez.

- Bir de yakuı geçmişte Türkiye’yle Ermenistan’ı uzlaştırmak için bir Türk-Ermeni Uzlaşma Komisyonu kurulmuştu. Erme­ ni tarafında Ermenistan!] olmayan Ermeniler vardı. Sizce Erme- nistanlı olmayan Ermenilerin o komiteye, sorun çözmek üzere da­ vet edilmelerinin anlamı ne olabilir?

- O, Ermenilerin tamamını temsil etsinler, diye uydurulmuş bir şeydi. Fakat demin de söylediğim gibi, Ermenistan’daki Er­ menilerin bu tür duygular ve ruh haliyle hiçbir ilgileri yok. Tür­ kiye’ye çok dost olduklan söylenemez, ama onlar günlük haya­ tın daha fazla içindeler. Bu şekilde bir soykırım edebiyatıyla kar­ şı karşıya kalmadıkları için de Türkiye ve Türklere karşı nega­ tif duygulan çok daha az.

- Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi bünyesindeki Er­

meni Araştırmaları Enstitüsü olarak Talat Paşa ’mn ölüm yıl­ dönümü nedeniyle bir sempozyum düzenleme kararı aldınız. Bu fik ir nasıl doğdu?

- Bu fikir bir süre önce doğdu. Ama sanıyorum işin esasında

11 Eylül terör saldmlan var. 11 Eylül dünyada terörizme yeni­ den dikkatlerin çevrilmesine neden oldu. Derken, bir gün ara­ mızda konuşurken Talat Paşa’nin öldürülmesi tarihini de göz önü­ ne aldık. Dünyadan, bu konuyu bilebilecek bazı kişileri bir ara­ ya getiriyoruz. Sempozyumun gerçekleş­ mesi için Sayın Kültür Bakanı büyük il­ gi gösterdi ve yardım etti. O yardım ol­ masaydı belki bu kadar yüksek düzeyde katılım sağlayamayabilirdik.

-1973 ’te başlayan ve özellikle de Türk diplomatlarını hedefleyen Ermeni terör örgütü ASALA’nin eylemlerinin başla­ ma nedenleriyle ilgili ne düşünüyorsu­ nuz?

- Birinci olay, 1973’te Los Angeles’ta

Yanıkyan adlı Ermeninin Türk Başkon­

solosu Mehmet Bavdar ve Bahadır Demir i şehit etmeleri olayı. Ama bu organize bir terör olayı değildi. Yanıkyan üstelik biraz meczup olmakla tanınıyordu. Fakat, bu ola­ yın yankılan o kadar fazla oldu ki Erme­ ni aşın siyasi çevreleri Türk diplomatla- nm öldürerek kendi davalannı bütün dün­ yaya duyuracaklan samsma kapıldılar. O zamana kadar Ermenilerin iddialan dün­ yada pek de fazla yankı bulmuyordu. Ya- nıkyan olayı birdenbire dünya kamuoyun­ da geniş yankı bulunca bu, Ermeni aşırı uçlannca bir fırsat olarak düşünüldü. Türk diplomadan böylesine öldürülürse kendi davalanmn dünya ba­ sınında daha fazla yer alacağını düşündüler. Burada çok önem­ li bir nokta var. 1973’te Yanıkyan olayı, 1974’teK ıbnsB anş Ha­ rekâtı gerçekleşti. 1974 Kıbns Banş Harekâtı, Yunanistan’m bütün gücüyle Türkiye’ye karşı cephe alması anlamına gelmek­ tedir. O sırada Ermeniler Yunanistan’dan büyük bir destek gör­ müşlerdir. Ama Yunanistan bu desteği hiçbir zaman açıkça ifa­ de etmemiştir.

- Kıbrıs Harekâtı ’mn Ermeni terör hareketlerinin iyice do­

ruğa tırmanmakta olduğu bir dönemle kesişmesi sizce rast­ lantı mı?

- Olmayabilir. Her neyse... O sırada Ermeni diasporası Yuna­

nistan’da büyük bir müttefik buldu. Yunanistan’ m onlara çok da yardımları vardı, ama bunu hiçbir zaman resmen ifade etmedi. Türk diplomatlarına karşı işlenen cinayetlerin aşağı yukarı ta­ mamı profesyonelcedir. Yani, bir kişinin kızıp, eline tabancayı alıp karşısındakini vurması biçiminde değildir.

Terör yabancıları da vurunca Ermeni katliamları bitti

- Peki, bu ASALA cinayetleri nasıl birdenbire durdu?

- Bu cinayetler 11 yıl sürdü. Bu süre içinde 34 Türk diplomatı öldürüldü. Dördü büyü­

kelçi, dördü başkonsolos, biri askeri ataşeydi. Terörizm kördür. Siyasi bir amaca varmak için yapılır. Kullanılan şiddet de bir süre sonra kontrolden çıkar. Dünyanın her yanında terörizmin çizgisi hep böyledir. Baştan çok belirli amaca doğru yönelir; sonra dağılmalar başlar. Ermeni teröründe de öyle oldu. Bunun dönüm noktası Orly katliamıdır. Orly’de patlama sonucu ölenlerden ikisi Türk, altısı yabancı uyrukluydu. Terörün yabancılara yö­ neldiğini gören ve o zamana kadar Ermeni terörünü desteklemediği halde pek de karşı çıkmayan Batı basını buna açık tavır aldı. Bu da Ermenilerin hedeflerinin tamamıyla şaş­ tığı gibi aksinin olması sonucunu doğurdu. Davalarını anlatacakları yerde antipati topla­ maya başladılar. Teröristlere yapılan maddi yardımlar kesildi. Bir yıl içinde de bu iş dur­ du. Ermeniler, daha sonra o dönemi hiç anmamaya, hatırlatmamaya ve bahsedilmemesi- ni sağlamaya çalıştılar. Çünkü o dönem onlar için çok ciddi bir kara lekedir.

- Bu Ermeni teröristler, kendi davalarını duyurmak için onca insanı öldürürlerken

Türkiye'de yaşayan Erm eni cemaatinin nasıl büyük rahatsızlıklarla karşı karşıya kal­

malarına y o l açtıklarını hiç düşünm ediler mi?

- Türkiye’deki Ermeni cemaatine hiç aldırmadılar bile. O yıllarda Türkiye’deydim. Tür­

kiye’deki Ermenilerin ciddi sıkıntıları, hatta korkularının olduğunu açıkça gördüm. Şunu da vurgulamakta yarar görüyorum: Ne zaman Ermeni sorunu tum ansa bunun ma­ nevi bedelini Türkiye’deki Ermeniler ödüyor.

- Batı ülkelerinin parlamentolarında sizce neden son yıllarda Ermeni soykırımını

kabul etme kararlarını alına modası patlak verdi?

- Bu sorunun cevabı çok karmaşık. Her ülkeye, her olaya göre değişiyor. Ermeni soykı­ rımını tanıyan tam 11 ülke var. Bunlardan Uruguay bunu 1965’te tanımış. Orada çok et­ kin bir Ermeni diasporası var. Soykırımın tanınmasında son yıllarda AB çok önemli rol oynadı. Burada iki çeşit ülke var. Bunlardan birisinde tanımanın en önemli nedeni Erm e­ ni diasporasıdır. 11 ülkenin aşağı yukarı dokuzunda durum böyledir. Geri kalan ikisin­ deyse, yani Yunanistan ve Güney K ıbrıs’ta durum daha değişik. Onlar tamamıyla eskiden gelen geleneksel Türk düşmanlığı nedeniyle bunu yaptılar. Oradaki Ermenilerin güçlü ol­ duğunu söylemek mümkün değildir.

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

organizasyon için kadınlara müjde verdi Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezi’nde stantları ziyaret eden Belediye Başkan Yardımcısı Öznur Canayakın, İş’te Pendik

Stalinin Türkiyeye karşı toprak iddiaları bağlamında 1945-1948de savaş zamanı propagandasına dönüş gerçekleşti, ancak soykırım kelimesi o zaman Ermeni

Ülkemizin en eşsiz doğal güzelliklerine sahip bölgesi Kapadokya’da bulunan Ihlara Vadisi, aynı zamanda en güzel doğa yürüyüşü parkurlarına da ev sahipliği yapıyor..

Yerli enerji üretiminin artırılması Türkiye gibi kullandığı enerji kaynaklarının yaklaşık yüzde 70’ini dışarıdan temin eden bir ülkenin enerji arz

Sayı 3, sh. 155 Schabas, A William, Introduction To International Criminal Court, 2001, Cambridge University Press, sh.21.. Mahkemenin bir diğer özelliği onun

1991 yılından itibaren Bursa Barosu çevre-Hukuk Komisyonu'nun aktif bir üyesi olarak çalıştı; çevre ihlallerinin hukuki olarak takibi için Büyükşehir

Türkiye Yeşilleri'nden Ümit Şahin, destekledikleri bağımsız "yeşil" adaylar 22 Temmuz seçimlerinde Meclise giremese de seçim sürecinde binlerce insan ula

Panelde, tüketilen g ıdaların tarladan sofraya kadar gecirdigi süreçler, organik ürünlerle beslenmenin yararları, GDO'lar, pestisistler, hamileler üzerindeki etkiler,