• Sonuç bulunamadı

Konya-Ereğli İvriz Sağ Sahil Sulama Birliği'ne ait yer altı su kaynaklarının sulama suyu kalitesi yönünden değerlendirilmesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Konya-Ereğli İvriz Sağ Sahil Sulama Birliği'ne ait yer altı su kaynaklarının sulama suyu kalitesi yönünden değerlendirilmesi"

Copied!
71
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ

KONYA– EREĞLĠ ĠVRĠZ SAĞ SAHĠL SULAMA BĠRLĠĞĠNE AĠT YERALTI SU

KAYNAKLARININ SULAMA SUYU KALĠTESĠ YÖNÜNDEN DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

ġahin OKUMUġ YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı

Mayıs-2011 KONYA Her Hakkı Saklıdır

(2)
(3)

TEZ BĠLDĠRĠMĠ

Bu tezdeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edildiğini ve tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

DECLARATION PAGE

I hereby declare that all information in this document has been obtained and presented in accordance with academic rules and ethical conduct. I also declare that, as required by these rules and conduct, I have fully cited and referenced all material and results that are not original to this work.

Şahin OKUMUŞ Tarih:

(4)

iv ÖZET

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

KONYA– EREĞLĠ ĠVRĠZ SAĞ SAHĠL SULAMA BĠRLĠĞĠNE AĠT YERALTI SU KAYNAKLARININ SULAMA SUYU KALĠTESĠ YÖNÜNDEN

DEĞERLENDĠRĠLMESĠ

ġahin OKUMUġ

Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Tarımsal Yapılar ve Sulama Anabilim Dalı DanıĢman: Yrd. Doç. Dr. Ahmet Melih YILMAZ

2011, 62 Sayfa

Jüri

Yrd. Doç. Dr. Ahmet Melih YILMAZ Prof. Dr. Mehmet KARA Doç. Dr. Refik UYANÖZ

Bu araştırma, Konya-Ereğli İvriz Sağ Sahil Sulama Birliği sulama sahasındaki tarım arazilerinin ve bu arazilerin sulanmasında kullanılan yeraltı su kaynaklarının sulama suyu kalitesi yönünden etkileşimlerini tespit etmek amacı ile yürütülmüş bir çalışmadır. Çalışmada, sulama amaçlı kullanılan kuyulardan alınan su örnekleri ve bu kuyularla sulanan tarım arazilerinin 0-30, 30-60 ve 60-90 cm derinliklerden alınan toprak örneklerinde yapılan bazıfiziksel ve kimyasal analizler değerlendirilmiştir.

Araştırma sonuçlarına göre; araştırma alanı topraklarınınkumlu killi tından (SCL), kile (C) kadar değişiklik gösterdiği ve genel olarak alt katmanlara doğru kil sınıfına yaklaştığı görülmektedir. Toprakların pH değerlerinin 7,10-7,97 EC değerlerinin ise 375-3449 μmhos/cm arasında,sulama sularının; pH değerlerinin 7,05-7,56 EC değerlerinin ise 820-4103 μmhos/cm arasında değiştiği görülmüştür. Su örnekleri, ABD Tuzluluk Laboratuvarı Sınıflandırma sistemine göre, C3ve C4sulama

suyu sınıfında olup, yüksek tuzlu ve çok yüksek tuzludur.

Sulama suyu kalitesi tuzluluk yönünden olumsuz ve 15-20 yıldan beri sulama yapılmış olmakla birlikte, araştırma alanı topraklarında henüz tehlike boyutlarını aşan bir tuzlulaşma görülmemiştir. Bu sonuçta, arazide drenaj kanallarının mevcut olması, bölgedeki yoğun arpa ve şeker pancarı tarımında tuz yıkanmasını olumlu etkileyen yüzey salma sulama yöntemlerinin uygulanması etkin rol oynamıştır. Ancak bu durum ileriki yıllarda probleme dönüşmeyeceği anlamına gelmemeli ve gerekli kültürteknik tedbirler alınmalıdır.

(5)

v ABSTRACT

MS THESIS

EVALUATION OF IN TERMS OF QUALITY OF IRRIGATION WATER OF UNDERGROUND WATER RESOURCES IN KONYA-EREĞLĠ ĠVRĠZ RIGHT

BANK IRRIGATION ASSOCIATION

ġahin OKUMUġ

THE GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCE OF SELÇUK UNIVERSITY

DEPARTMENT OF AGRICULTURAL STRUCTURES AND IRRIGATION Advisor: Asst. Prof. Dr. Ahmet Melih YILMAZ

2011, 62Pages

Jury

Asst. Prof. Dr. Ahmet Melih YILMAZ Prof. Dr. Mehmet KARA Assoc. Prof. Dr. Refik UYANÖZ

This research is related to the determination of groundwater quality within irrigated lands of Konya-Ereğli Right Bank Irrigation Cooperatives. In research, some physical and chemical analyzed were performed in both water and soils samples. Soil samples were taken through the 90 cm depth by 30 cm increments.

The study results showed that soils of research site varied from Sandy- Clay-Loam (SCL) to Clay (C); lower parts of the soils are almost Clay characteristics. The pH and EC values for soils and irrigation water samples were measured as 7,10-7,97 and 375-3449 μmhos/cm; 7,05-7,56 and 820-4103μmhos/cm, respectively. Water samples were classified as C3(high salinity)and C4 (very high

salinity) class.

Although salt content of irrigation water is high and such water has used about 15-20 years, salinity was not found great danger in research soils. This might be resulted from: availability of proper drainage systems in research site, and effective leaching thorough the root zone depth in cultivated lands of intensive barley and sugar beet especially surface irrigation techniques applied regions. In future, salinity problems may occur so some sub-surface improvement techniques should be considered.

(6)

vi ÖNSÖZ

İklimin kurak ve ya yarıkurak geçtiği bölgelerde tarımsal üretimin temelini sulama oluşturur. Bu bölgelerde sulama olmadan yapılan tarımsal üretimde ise verim çok düşük olur. Sulama; tek başına bitkisel üretimde önemli bir faktör olduğu gibi verime katkıda bulunan diğer faktörleri de etkilemektedir.

Sulama, toprak, topoğrafya ve iklim özellikleri, bitki cinsi, su kalitesi gibi hususların dikkate alınarak, tarlaya verilecek suyun miktarı, sulama zamanı ile sulama süresi gibi teknik ölçüler belirlenip bu değerlere göre yapılmalıdır. Bu ölçüler göz ardı edilerek sulama yapıldığında, fayda yerine zarar getirebilir. Erozyon, tuzluluk, drenaj gibi sorunları meydana getirerek arazi kayıplarına yol açabilir.

Bu tezde, daha önce yapılmış çalışmalar ve yapılan bu çalışma sonuçları ile su kalitesi ve önemi, su kalitesinin toprağa ve bitkiye etkileri anlatılmış ve topraklarımızı korumak için gerekli bazı öneriler yapılmıştır.

Tezin planlanması, yürütülmesi ve yazılmasında destek ve yardımda bulunan Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölüm Başkanı Sayın Prof. Dr. Mehmet KARA hocama, danışman hocam Sayın Yrd. Doç. Dr. Ahmet Melih YILMAZ‟ a ve Tarımsal Yapılar ve Sulama Bölümü öğretim elemanlarına, ilgi ve alakalarından dolayı Devlet Su İşleri çalışanları ileEreğli İvriz Sağ Sahil Sulama Birliği çalışanlarına ve emeği geçen bütün yakınlarıma teşekkürü bir borç bilirim.

Ayrıca çalışmalarımda yardımlarını benden esirgemeyen ve her zaman yanımda olan sevgiliaileme teşekkür ederim.

Şahin OKUMUŞ KONYA, 2011

(7)

vii ĠÇĠNDEKĠLER ÖZET ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi ĠÇĠNDEKĠLER ... vii

SĠMGELER VE KISALTMALAR ... viii

1. GĠRĠġ ... 1

2. KAYNAK ARAġTIRMASI ... 5

2.1. Sulama Suyu Kalitesi – Toprak Tuzluluğu ... 5

2.2. Tuzlu ve Sodyumlu Toprakların Sınıflandırılması ve Islahı ... 15

3. MATERYAL VE YÖNTEM ... 23

3.1. Materyal ... 23

3.1.1. Araştırma alanının konumu ... 23

3.1.2. İklim Özellikleri ... 24

3.1.3. Arazi ve toprak özellikleri ... 26

3.1.4. Araştırma alanında tarımsal yapı ve üretim ... 26

3.1.5. Araştırma alanı su kaynakları ve uygulanan sulama yöntemleri ... 29

3.2. Yöntem ... 30

3.2.1. Su örneklerinin alındığı yerlerin belirlenmesi ve örneklerin alınması ... 30

3.2.2. Toprak örneklerinin alındığı yerlerin belirlenmesi ve örneklerin alınması .. 31

3.2.3. Su örneklerinde uygulanan analiz yöntemleri ... 33

3.2.4. Toprak örneklerinde uygulanan analiz yöntemleri ... 33

4. ARAġTIRMA BULGULARI VE TARTIġMA ... 34

4.1. Araştırma Alanından Alınan Sulama Suyu Örneklerinin Özellikleri ... 34

4.2. Araştırma Alanından Alınan Toprak Örneklerinin Özellikleri ... 38

5. SONUÇ VE ÖNERĠLER... 51

5.1. Sonuçların Değerlendirilmesi ... 51

5.2. Öneriler ... 52

6. KAYNAKLAR ... 54

(8)

viii SĠMGELER VE KISALTMALAR Simgeler Na+ : Sodyum K+ : Potasyum Ca++ : Kalsiyum Mg++ : Magnezyum Fe+++ : Demir Cl- : Klorür Cu : Bakır Mn : Mangan Zn : Çinko Al : Alüminyum B : Bor H2O : Su NO3 : Nitrat CO2 : Karbondioksit CO3 = : Karbonat HCO3 : Bikarbonat Na2CO3 : Sodtum Karbonat SO3 : Kükürt tri oksit SO4 = : Sülfat H2SO4 : Sülfürik Asit Na2SO4 : Sodyum Sülfat

CaCl2 : Kalsiyum Klorür

CaCO3 : Kalsiyum Karbonat

CaSO4.2H2O : Jips

Dys : Yıkama suyu derinliği Dt : Toprak derinliği % Na : Yüzde sodyum

pH : Hidrojen iyon konsantrasyonunun negatif logaritması EC : Elektriksel iletkenlik

(9)

ix Kısaltmalar

KDK : Katyon Değişim Kapasitesi RSC : Kalıcı Sodyum Karbonat SAR : Sodyum Adsorbsiyon Oranı DSY (ESP) : Değişebilir Sodyum Yüzdesi FAO : Gıda ve Tarım Örgütü

UNESCO : Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü GAP : Güneydoğu Anadolu Projesi

KOP : Konya Ovaları Projesi KOS : Konya Ovaları Sulaması DSİ : Devlet Su İşleri

SCL : Kumlu-killi-tın (toprklarda bünye sınıfı)

SC : Kumlu-kil SL : Kumlu-tın C : Killi CL : Killi-tın L : Tınlı LS : Tınlı-kum

(10)

1. GĠRĠġ

Tükenme tehdidi altında bulunan kıt kaynaklar içerisinde toprak varlığı ile birlikte bir ülkenin zenginliğinin temelini oluşturan su kaynakları potansiyelinin bilinmesi ve onların korunması ile ilgili plan ve programların hazırlanması hayati önem taşımaktadır.

Yeryüzünde kullanılabilir su kaynaklarının kısıtlı oluşu, endüstriyel gelişmelere paralel olarak mevcut kaynakların bilinçsizce kirletilmesi, dünya nüfusunun artışı ve insanlığın refah seviyesine bağlı su tüketiminin artması suyu stratejik bir kaynak haline getirmektedir. İnsanoğlu için 20.yüzyılda petrol ne kadar önem arz etmiş ise, 21.yüzyılda da suyun, o kadar önem arz edeceği görülmektedir. Günümüzde dünyanın birçok yerinde su kaynaklarına sahip olabilmek için sıcak ve soğuk savaşlar verilmektedir. Bu sebeplerden dolayı, çağımızın en büyük sorunlarından birisi de su yönetimi ve buna bağlı olarak su kaynaklarının korunması olacaktır (Yılmaz, 2005).

Su kaynaklarının devamlılık ilkesi çerçevesinde kullanılması suyun her alanda etkin kullanımı ile mümkün olmaktadır. Suyun en çok kullanıldığı alan ise tarımsal sulamadır. Sulama, doğal yağışlarla karışlanamayan kültür bitkileri su ihtiyacının istenilen zaman, miktar ve kalitede, kontrollü bir şekilde bitki kök bölgesinde depolanmasını sağlamaktır (Kara, 2005). Kurak ve yarı kurak alanlarda tarımsal üretimi sınırlandıran en önemli faktör sulama suyunun yetersiz olmasıdır.

Geleceğe yönelik sulama etkinliğinin artırılmasında en önemli araç; verimli bir tarımsal üretim, uygun araştırma tekniklerini içinde barındıran, gelişmiş sulama teknolojisini kullanan ve etkin bir bilgi sistemine sahip su ve sulama yönetimidir. Su kaynaklarının bilinçsiz kullanımının önüne geçilmeli, mevcut kaynaklarla daha çok alan sulanabilmesi için geliştirilen sulama sistemleri hakkında çiftçilere teknik destek verilmelidir.

Bugün dünyada sulanan alanlar 276 milyon hektar olup işlenebilir arazilerin yaklaşık % 19,6‟sını oluşturmaktadır (FAOSTAT, 2005). Ancak her geçen yıl sulamaya açılan alanların artmasıyla bu oran yükselmektedir. Ülkemizde 1950‟li yılların başında 0,5 milyon hektar olan sulanan alanlar 2008 yılı itibarıyla 5 milyon hektara ulaşmıştır (Anonim, 2008).Sulanan alanlar bu şekilde artarken sulama suyu kaynakları aynı kalmakta hatta son yıllarda çevre kirliliği ve doğal dengenin bozulması sonucu, dünya ısısında yükselme ve bazı bölgelerde, özellikle Akdeniz ülkelerinde, düşük yağışlar nedeniyle su kaynaklarında azalma gözlenmektedir (Çakmak ve ark., 2005).

(11)

Yeryüzündeki su kaynaklarının yaklaşık olarak % 99,4 (1,4x109

km3)‟lük bölümü yerüstü, % 0,6‟sı yeraltı suyudur. Yerüstü su kaynaklarının %97‟si tuzlu deniz suyu olup, tatlı yerüstü suyu, toplam su kaynaklarının sadece % 2‟sini oluşturur. Toplam tatlı su kaynaklarının % 78‟i yerüstü, % 22‟si yeraltı suyudur. Ancak yerüstü su kaynaklarının çok önemli bir bölümü, toplam tatlı su kaynaklarının % 77‟si, kutuplar ve diğer bölgelerde buz formunda tutulu bulunmaktadır. Böylece sulama, içme-kullanma ve endüstriyel amaçlarla gereksinim duyulan suyun, % 0,3‟ ü göller ve % 0,003‟ü akarsularda olmak üzere, çok az bir bölümü yerüstü su kaynaklarında bulunmaktadır. Buna karşılık, % 22 (9x106

km3) gibi çok önemli bir oranla yeraltı suyu olarak tüketilebilecek durumdadır (Bear ve Cheng, 1999).

Sulama suyu içerisinde bulunan maddeler, özellikle kimyasal maddeler, sulanan toprağı dolayısıyla bitkiyi etkiler. Bu etki; iklim özellikleri, toprak özellikleri, bitki cinsi ve uygulanan sulama metoduna göre değişir. Su kayıplarının fazla olduğu sulama metotları uygulandığında yeterli drenaj sağlanamaz ise topraklar daha çabuk tuzlulaşabilir. Toprak tuzluluğu ya toprağın mineral yapısı nedeniyle önceden beri mevcut olabilir ya da sonradan oluşabilir. Toprağın tuzlu olması, onun mineral özelliklerine bağlı olarak geçmişten beri var olan bir durumsa buna primer tuzluluk denir. Sonradan oluşan toprak tuzluluğu ise ya doğal olaylar sonucu ya da insan faktörünün etkisiyle oluşur. Doğada kendiliğinden tuzlulaşma, toprağın hidrolik özellikleriyle ve yeraltı suyunun derinlik ve tuzluluğu ile ilgilidir. İnsan faktörü tarafından oluşturulan toprak tuzluluğu ise sulanan bütün alanlarda meydana gelebilir. Sulamalar nedeniyle oluşan bu tür tuzlulaşmaya sekonder tuzluluk da denir.

Dünyanın değişik bölgelerinde sulu tarımın başlamasından sonra tuzluluk sorunu artmıştır. Ülkemizde son yıllarda yeni alanların sulamaya açılması, sulama suyuna duyulan ihtiyacı artırmıştır. Sulamada kullanılabilir yeterli ve iyi nitelikli su bulunamayınca, düşük kaliteli tuzlu sular ve hatta drenaj suları sulamada kullanılmaktadır. Böylece toprağın fiziksel ve kimyasal özelliği bozularak, dolaylı yoldan bitkilere zehirli madde verilmekte ve ürün azalmasına sebep olmaktadır (İşcan ve ark. 2001).

Dünyadaki toplam alanın yaklaşık % 46'sını kurak ve yarı kurak bölgeler kaplar. Bu iklim bölgelerinde sulanan alanların yaklaşık % 50'sinde ise değişik düzeylerde tuzluluk sorunu vardır. FAO/UNESCO tarafından hazırlanan raporlarda, Dünya Toprak Haritası verilerine dayanarak, dünya genelinde 954 milyon hektar tuzdan etkilenmiş ve üretkenliği kısıtlanmış araziler bulunduğu bildirilmektedir. Bu tip sorunlu topraklar,

(12)

Afrika'da 80,5 milyon, Avrupa' da 50,8 milyon, Avustralya'da 357,3 milyon, Amerika' da 146,9 milyon ve Asya kıtasında 319,3 milyon hektar alan kaplamaktadır (Sönmez, 2003).

Türkiye, içinde bulunduğu iklim kuşağı nedeniyle, tuzluluk ve çoraklığın oluşumu için ideal ortam oluşturmaktadır. Düşük yağış miktarı ile eriyen tuzlar, fazla sıcağın etkisi ile bitkilerin etkin olarak kullandığı alanlarda birikerek toprak yüzeyinde tuz tabakaları oluşturmaktadır.

Günümüzde en yeni ve çağdaş toprak, su, bitki ve çiftlik işletmeciliği tekniğine karşın tuzluluk nedeniyle tarım dışı kalmış alanlar oldukça yaygındır. Toprakların tuzlulaşma ve alkalileşmesini sulama, drenaj toprak özellikleri ve iklim etmenleri gibi etmenler önemli ölçüde etkilemektedir. FAO‟nun tahminlerine göre, sulanan alanların yaklaşık yarısı „‟sessiz düşman‟‟ olan tuzluluk, alkalilik ve yüzeyde göllenme tehdidi altındadır (Kanber ve ark., 2005). Tuzluluk nedeniyle bitkisel üretimin ya da verimin düşmesinde bitkilerin, tuz düzeyi sürekli artan çevreye uyum gösterememeleri ana etmen olmaktadır (Kanber ve ark., 1992).

Tarımsal üretimde birim alandan alınan verimi arttırmada, sulamanın önemi bilinen bir gerçektir. Modern sulama yöntemlerinin kullanılmasında bitkiye verilecek sulama suyunun miktarı, verilme zamanı ve yöntemi kadar, sulama suyunun kalitesi de önemlidir. Sulamada kullanılan yeraltı ve yerüstü sularının su kalitesinin mutlaka bilinmesi gereklidir (İşcan ve ark., 2001).

Sulama sularının, tarım alanları için uygun olup olmadığının belirlenmesi her zaman kolay değildir. Bununla ilgili standart değerler de yoktur. Bir bitkinin gelişmesi, doğrudan doğruya sulama suyuna değil, sulama sonucu toprak-su sisteminin özellik değişimine bağlıdır. Bölgesel iklim, bitki türü, tarım teknikleri, yerel şartlar, sulama sıklığı ve verilen su miktarı gibi birçok faktör etkilidir. Bu suyun sulama için uygun olup olmadığı, bütün bu faktörlerin değerlendirilmesi ile belirlenir (Doğan ve Soylak, 2000).

Türkiye‟nin ortalama yıllık toplam yağışı 643 mm, potansiyel su miktarı 186 km3/yıl, kullanılabilir su potansiyeli ise 110 km3/yıl‟dır. Bu değerin 98 km3‟ü yerüstü, 12 km3‟ü ise yeraltı suyudur (Çiftçi ve ark., 2009).

Türkiye‟nin halen işlenen tarım arazileri varlığı 28 milyon hektardır. Türkiye‟de eğimi % 6‟dan az olan sulanabilir arazi varlığı yaklaşık 16,5 milyon hektardır. Bunun günümüz koşullarında ekonomik olarak sulanabilir kısmı 8,5 milyon hektar, sulamaya açılmış arazi varlığı ise 5,1 milyon hektardır (Çiftçi ve ark., 2010).

(13)

Türkiye‟de tuzluluk ve sodyumluluk sorunu olan arazi miktarı 1.518.722 ha olup bu da ülke yüzölçümünün % 2‟sine, toplam işlenen tarım arazilerinin % 5,48‟ine, ekonomik olarak sulanabilen 8,5 milyon hektar arazinin % 17‟sine eşittir. Bu çorak alanlarında % 74‟ü tuzlu, % 25.5‟ i tuzlu-alkali ve % 0,5‟i ise alkali topraklardan oluşmaktadır (Sönmez, 2004).

Konya kapalı havzasının toplam yüzölçümü 4.081.353 ha‟dır. Bunun 2.247.857 ha‟ı işlenen tarım alanı, 761.461 ha‟ı çayır-mera arazisi, 540.189 ha‟ı da orman arazisidir. Havza topraklarının 531.846 hektarında tuzluluk ve sodyumluluk problemi mevcuttur (Anonim, 2009 a).

Araştırma, Konya ilinin Ereğli ilçesi İvriz Sağ Sahil Sulama Birliğine ait sulama sahasında, DSİ‟ ye ait 68 adet derin kuyudan örnekleme yolu ile belirlenen23 adet kuyu ve bu kuyuların suladığı tarım arazilerinde yürütülmüştür.Örneklemede, DSİ tarafından açılan kuyulardan alınan su örneklerindeki tuzluluk değerleri dikkate alınmış ve buna göre kuyu seçiminde homojen bir dağılım sağlamaya çalışılmıştır. Belirlenen kuyulardan alınan sulama suyu örnekleri ve yalnızca bu kuyular ile sulanan tarım arazilerinden alınan toprak örnekleri incelenerek sonuçları tuzluluk (EC), pH, tekstür yönünden değerlendirilmiştir.

Araştırma altı bölümde toplanmış olup, giriş bölümünde konunun önemi ve araştırmanın amacından bahsedilmiştir. İkinci bölümde konu ile ilgili bilgiler ve literatür özetleri, üçüncü bölümde araştırmada kullanılan materyal ve yöntemler açıklanmış, dördüncü bölümde araştırma sonuçları ve tartışması yapılmış, beşinci bölümde sonuç ve öneriler, altıncı bölümde de kaynaklar verilmiştir.

(14)

2. KAYNAK ARAġTIRMASI

Araştırma konusu ile ilgili kaynaklar alt başlıklar halinde aşağıda verilmiştir.

2.1. Sulama Suyu Kalitesi – Toprak Tuzluluğu

Tarım alanlarında kültür bitkilerinin sulanması çok eski çağlardan beri yapılmaktadır. Sulamada kullanılan suların bilimsel bir görüşle kullanılması ve sulama sularının nitelikleri üzerinde durulmasına 20. yüzyılın başında başlanmış ve son yıllarda çoğunlukla üzerinde durulur hale gelmiştir.Türkiye‟de de bu konu hakkında çok sayıda çalışmalar bulunmaktadır.

Bitkilerin sulanmasında kullanılacak suyun sulamaya uygunluğu; sulama suyunun kalitesi, toprağın fiziksel ve kimyasal özelliği, bitkinin çeşidi, tarlanın drenaj yeterliliği ve sulama yöntemiyle yakından ilgilidir. Sulama suyunun kalitesi içerisindeki erimiş halde bulunan tuzların konsantrasyonuyla belirlenir. Sulama suyu kalitesi toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerine, bitkinin tuza dayanım hassasiyetine, iklim şartlarına ve uygulanacak sulama yöntemi ile su miktarına bağlı olarak, bitki ve toprak üzerinde doğrudan ve dolaylı olarak etkili olmaktadır (İşcan ve ark., 2001).

Sulama sularının optimum pH değeri, yetiştirilecek bitkinin cinsine, toprağın fiziksel ve kimyasal özelliklerine bağlıdır. Genellikle sulama sularında pH değerinin 6,5-8,0 arasında olması istenilir (Ayyıldız, 1983).

Sulama sularının toplam tuz miktarı elektriksel iletkenlik (EC x 106

) μmhos/cm (mmhos/cm = dS/m) olarak ifade edilmektedir. Sulu tarımda başarılı olarak kullanılan suların pek çoğu 2250 μmhos/cm‟ den daha az toplam tuz konsantrasyonu bulundurmaktadır. Sadece toplam tuz konsantrasyonu yönünden sulama için elektriksel iletkenlik değerleri 750 μmhos/cm‟ den daha az olan sular uygun olarak kabul edilmektedir. Elektriksel iletkenlik değerleri 750 ile 2250 μmhos/cm arasında olan sulama suları geniş çapta kullanılmakta, uygun bir drenaj ve işletme koşulları altında yeterli bir ürün elde edilmekte ancak yeterli yıkamanın yapılmadığı elverişsiz drenaj koşullarında tuzluluk sorunları ortaya çıkmaktadır(Ayyıldız, 1983).

Grismer (1990)‟a göre sulamada kullanılan suyun kalitesi bitki gelişiminde önemli rol oynar. Suyun kalitesinde içerdiği tuz ve toksik element miktarı etkilidir. Tuz içeriği yüksek olan su ile sulama, hem toprak profilinin çözünebilir tuz içeriğinde, hem

(15)

de drenaj sularının tuz yükünde bir artışa neden olur. Drenaj suyuna ulaşamayan tuzlar toprakta birikir. Bütün bitkiler tuz içeren iyonların optimum miktarlarına ihtiyaç duyarlar. Ancak bu miktarın artması bitkinin zarar görmesine neden olacaktır.

Sulama suyundaki tuzlar genellikle; Na+, K+, Ca++, Mg++ katyonları ile CO3=,

HCO3

-, Cl-, SO4= anyonlarının meydana getirdiği tuzlardan oluşur. Sulama suyunda

bulunan katyonların en önemlisi sodyum (Na+), anyonların ise bikarbonat (HCO 3

-)dır. Her ikisinin birlikte fazla oranda bulunması, zamanla toprakta soda oluşumuna neden olur. Toprakta soda birikmesi; değişebilir sodyum oranının artmasına ve toprağın alkalileşmesine yol açar. Bu ise toprağın fiziksel özelliklerini olumsuz etkileyerek toprak strüktürünü bozar, geçirgenliğini azaltıp havalanmasını önler. Sulama suyunda önemli miktarlarda bulunan bu iyonların dışında, çok az miktarda dahi bulunması bitkilere zarar veren, onları zehirleyen mikro elementler bulunabilir. Bunların en önemlisi bor elementidir.

Bu hususlar göz önüne alındığında, kimyasal özellik itibariyle sulama suyunun kalitesini belirleyen unsurlardan en önemli üç tanesi şunlardır:

• Toplam eriyebilir tuz oranı, • Sodyum oranı,

• Zehirli element (Bor) varlığı ve miktarı (Kara, 2005).

Bor bitkilerin beslenmesinde esas element olmasına rağmen sulama sularında 0,5 ppm (mg/l) den fazla konsantrasyonları bazı bitkilere zararlı olabilir. Bor konsantrasyonu 4,0 mg/l den fazla olan sulama suları bütün bitkilere toksiktirler. Toprak saturasyon eriyiğinde 0,7 mg/l bor konsantrasyonu emniyetli sınır olarak kabul edilir (Ayyıldız, 1983).

Sulama suyu özellikleri onun niteliğini tanımlamakla birlikte alındığı su kaynağına göre farklılık göstermektedir. Su özellikleri ayrıca iklim ve jeolojik yapıya göre de bölgeden bölgeye değişir. Suyun sağlandığı konumun yeraltı ve yerüstü kaynağı olması su niteliğini önemli ölçüde etkilediği gibi alındığı jeolojik yapıların özellikleri de suyun kimyasal içeriklerini etkiler. Sulama suyu niteliğini birçok unsurun birleşik etkisi belirlemektedir. Bunlar; pH, alkalilik, karbonat ve bikarbonatlar, çözünebilir tuzlar, sertlik, makro ve mikro besin elementleridir. Sulama suyu niteliğinin değerlendirilebilmesi için, bitki büyümesi açısından önemli özelliklerinin ve kabul edilebilir düzeylerinin veya konsantrasyonlarının bilinmesi gerekir (Will and Faust, 2005).

(16)

Ergene, (1982); Kwiatowsky, (1998); Kara, (2002), tuzluluğu; özellikle kurak ve yarı kurak iklim bölgelerinde yıkanarak yeraltı suyuna karışan çözünebilir tuzların yüksek taban suyuyla birlikte kapillarite yoluyla toprak yüzeyine çıkması ve buharlaşma sonucu suyun topraktan ayrılarak tuzun toprak yüzeyinde ve yüzeye yakın bölümünde birikmesi olayı olduğunu belirtmişlerdir.

Feng ve ark. (2003), yarı kurak iklim koşullarında sulama yapılan alanlarda önemli bir sorun olan tuzluluğun potansiyel etkisi, sadece ürün verimi üzerine değil, aynı zamanda arazilerin tuzlulaşması, toprağın ve suyun bozulması ve yeraltı sularına tuzun karışarak kalitelerinin bozulmasına neden olduğunu belirtmişlerdir.

Kurak ve yarı kurak iklim koşullarında gerek bitkilerden olan terleme gerekse toprak yüzeyinden meydana gelen buharlaşma miktarının yüksek oluşu, toprak rutubetindeki tuz konsantrasyonunun artmasına ve dolayısıyla da toprağın tuzlulaşmasına neden olmaktadır (Kaynak ve ark., 2000).

Tarımsal üretimde ürün miktarının arttırılması, ancak bitki gelişimini sağlayan faktörlerin arttırılması ile mümkün olabilmektedir. Sulama da bitki gelişiminde ana faktörlerden birisidir. Doğal koşullarda yağışlar bitkinin su ihtiyacının ancak küçük bir kısmını karşıladığı için sulama bitki gelişiminde büyük öneme sahiptir. Sulamayla toprak-su ve bitki arasında olumlu bir dengenin yaratılması temel amaçtır. Bu nedenle sulama, bitki gelişmesi için yeterli nem koşulunu sağlayan bir işlem olarak da tanımlanır. Eğer, toprakta gereğinden fazla nem varsa sulama ile ürün miktarında bir azalma ve daha önemlisi, toprakta tuzluluk, alkalilik ve taban suyu gibi sorunlar ortaya çıkmaktadır (Altan ve ark., 2003).

Tuzlu topraklar, buharlaşmanın yağıştan en az yılın bir kısmında büyük miktarda fazla olduğu ve ana materyalde orta veya yüksek miktarda tuzun bulunduğu veya sığ derinlikte tuzlu taban suyunun mevcut olduğu durumlarda oluşurlar. Bu koşullar kapalı havzalarda, çevredeki yüksek alanlardan taban suyu akışı olan eski göl tabanlarında, sıcak, çok sıcak ve en azından bir sezonun kurak geçtiği iklimlerde oluşur (Özer, 2004).

Tuzluluk ve alkalilik geçmişte olduğu gibi bugün de bir çok ülkede sorun olmaya devam etmektedir. Dünyanın değişik bölgelerinde sulamanın başlamasından birkaç yıl sonra daha önce hiç rastlanılmamış olan tuzluluk ve alkalilik problemlerini ortaya çıkarmaktadır. Ayrıca, tuzluluk ve alkalilik sorunu olan alanlarda gerekli önlemler alınmadığında, bu alanların yayılım alanları artmakta, ve sorun giderek daha da şiddetlenmektedir (Özcan ve ark., 2000).

(17)

Tuzluluk ve alkalilik, daha çok sulamaya bağlı olarak ortaya çıkan önemli bir tarımsal sorundur. Tuzlu topraklar, sulama suyu içindeki tuzlara ve yetersiz drenaja bağlanmaktadır. Alkali topraklar ise, kimyasal çözünmeyle, nötr sodyum tuzlarının kireç üzerine etkisiyle, katyon değişimiyle, biyolojik indirgenmeyle ve bitkisel çürümeyle oluşabilir. Konu edinilen topraklar, arazi incelemeleri veya laboratuvarda, elektriksel iletkenlik, ESP ve pH değerlerine bakılarak karar verilir (Kanber ve ark., 1992).

Tuzlu ve alkali topraklar genel olarak yıllık yağışın yıllık evapotransprasyonu karşılamaya yeterli olmadığı kurak veya yarı kurak bölgelerde oluşurlar. İklimin bu özelliği nedeniyle tuzlar topraktan yıkanamazlar ve toprak profilinin muhtelif derinliklerinde veya toprak yüzeyinde birikirler. Bitki büyümesini önleyecek derecede tuz veya alkali birikmesi toprağın tuzlulaştığını veya alkalileştiğini gösterir. Toprağın normal tarım toprağına dönüştürülebilmesi için toprakta biriken fazla tuz veya sodyumun topraktan yıkanmayla uzaklaştırılması gerekir. Tuzlu ve alkali topraklar sadece kurak veya yarı kurak bölgelerde değil, şartlar elveriyorsa, orta yağışlı bölgelerde de meydana gelebilir. Ayrıca yetersiz drenajın ve kötü kaliteli sulama suyu kullanmanın bu bölgelerde tuzlulaşmanın temel nedeni olduğu söylenebilir (Bayraklı, 1996).

Tuzlu ve alkali toprakların orijinleri ile ilgili toprak genesisi konusuna ait doğal nedenler dışında sulama, tuzluluğu ve sodyumluluğu artırabilir. Artışın derecesi ise, sulama suyunun kimyasal bileşimi, miktarı ve toprak profilinden uzaklaştırılan drenaj suyu arasındaki dengeye bağlıdır. Tuzluluk sorunu içermeyen araziler, uygun olmayan su ve toprak kullanma yöntemleri nedeniyle, zamanla arzu edilmeyen düzeyde tuz ve sodyumun birikmesiyle verimsiz hale gelerek, tarımda kullanılamayacak bir duruma dönüşebilir (Sönmez ve ark., 1996).

Toprakta drenaj problemi yaratan sular, tuzluluk ve alkalilik sorununu da oluşturur. Tuzluluk derecesine göre böyle topraklarda bitkiler gelişemez veya yalnız tuzlu topraklarda yaşayabilen bitkiler gelişir (Oğuzer, 1995; Feng ve ark., 2003).

Tekinel ve ark. (2001), Güneydoğu Anadolu proje alanlarında sulama suyu kullanımının değerlendirilmesi amacıyla yapmış oldukları çalışmada, GAP sulanır alanlarında aşırı su kullanılması nedeniyle yaşlık, taban suyu ve çoraklaşma gibi sorunların her zaman ortaya çıkabileceğini belirtmişlerdir.

Çiftçi ve ark. (2004), başlangıçta tuzluluk problemi bulunmayan topraklarda elverişsiz sulama suyu kullanılması, uygun olmayan sulama sistemleri ve amenajman

(18)

işlemleri ya da yetersiz drenaj gibi faktörler nedeniyle kısa bir süre sonra çorak topraklar halini alabileceğini belirtmişlerdir.

Güngör ve Yurtseven‟in (1991) bildirdiğine göre; sulama amacıyla kullanılan suların kaliteleri, bunların toprak üzerinde oluşturacakları etkiyi biçimlendirmektedir. Sularda bulunan çözünmüş anorganik maddeler yani tuzlar, sonuçta toprakta birikebilmektedir. Bu nedenle kullanılan suların içerikleri ile ilişkili olarak yapacakları etkilerin bilinmesi gerekir. Toprak tuzlulaşması ve toprakta biriken tuzların olumsuz etkilerinin yıkama gereksinimi uygulamaları ile ne derece önlenebilir olduğunun belirlenebilmesi amacıyla 4 değişik sulama suyu kalitesi ve 3 farklı yıkama gereksinimi konuları 1986 ve 1987 yıllarında soya fasulyesi ekili parselde denemişlerdir. Her iki yılda da uygulanan tüm sulamalar toprakta, suların tuz içerikleri ile ilişkili olarak, tuz birikmesine neden olmuştur. Gelişme dönemi süresince her iki yılda da 5‟er kez yapılan sulamalar sonucunda özellikle 5 ds/m dozunun uygulandığı parsellerde 0-60 cm toprak profili tuzlu hale gelmiştir. Sulama sularına eklenerek uygulanan yıkama gereksinimi oranlarının toprak tuzlulaşmasını azaltıcı yönde bir etkide bulunmadığı saptanmıştır.

Çelik ve Arıgün (2001), Yerköy ovası yerüstü ve yeraltı sularının kalitesini ve birbiriyle olan ilişkilerini saptamak amacıyla yaptıkları bir çalışmada, B ve Mn elementlerinin izin verilen maksimum değerleri aştığı ve bunun nedenlerinin litosferik (ana materyal ile ilgili) olduğu saptanmıştır.

Zengin ve Bayraklı (1992), Konya Ovası sulama sularının su kalitesi açısından sınıflandırılması üzerine yaptığı bir araştırmada yeraltı sulama sularının yerüstü sulama sularına göre daha düşük pH‟ya sahip olduğunu ve yeraltı suyunun daha fazla Ca++

ve Fe+++ içerdiğini belirlemiştir. Yine drenaj kanallarının EC, Mg++, Na+, HCO3-, Cl

-değerlerinin çok yüksek olduğunu, tuzluluk yönünden Konya şehir kanalizasyonu, Arapçayırı ana drenaj kanalı, Hotamış Gölü ve Akşehir Gölü sularının çok yüksek EC değerlerine sahip olduğundan zararlı olduğunu bulmuştur. Ayrıca İvriz, May, Apa, Altınapa barajları Beyşehir ve Çavuş Gölü ile Göksu nehri sularının sorunsuz, yani iyi kaliteli sulama suları olduklarını belirlemişlerdir.

Bahtiyar (2002), günümüz seracılığında mevcut üretim sonucunda sera topraklarının yoğun gübreleme ve kalitesiz sulama suyu kullanımı nedeniyle tuzluluk sorunuyla karşı karşıya olduğunu belirtmiştir.

Kaplan ve ark. (1995), Antalya ilinde yaptıkları çalışmalar sonucunda bölge genelinde gübre kullanımının ülkemiz ortalamasının üzerinde olduğunu, özellikle de Kumluca yöresinde oldukça yüksek değerlere çıktığını belirlemişlerdir. Yoğun seracılık

(19)

yapılan bu yörede, çok sayıda kuyu açılmış ve seraların sulama suyu bu kuyulardan sağlanmaktadır. Ancak sera alanı içerisinde sağlıksız yerleşim ünitelerinde ortakçı olarak çalışan bir kısım yetiştirici içme sularını da bu kuyulardan sağlamaktadır. Bu çalışma sonucunda yöredeki seralarda yoğun bir toprak tuzluluğunun meydana geldiği ve bu tuzluluğun, yaz dönemindeki toprak yıkanması ile hafifletildiği belirlenmiştir.

Dişli (1997) önemli seracılık alanlarından Antalya‟nın Kale ilçesinde yaptığı çalışmada sulama amaçlı olarak kullanılan yer altı sularının EC değerlerinin çeşitli kuyular için Kasım ayında 0,85-4,1 dS/m arasında, Haziran ayında ise 0,83-4,4 dS/m arasında değiştiğini bildirmiştir. Bu kullanım oranları ve tuzluluk düzeylerine göre Türkiye seracılık işletmelerinin çoğunluğunu içeren Akdeniz ve Ege Bölgesinde sulama amacıyla kullanılan yer altı sularının oranı, tuzluluğun önemli bir problem olduğunu ortaya koymaktadır.

Sreedevi (2002), Pageru nehrinde (Hindistan) yaptığı çalışmada farklı kuyulardan 99 su örneği almış yeraltı suyunun mevsimsel olarak değişimini ve nehrin su seviyesindeki farklılıkları incelemiştir. Alınan örneklerde kalite değerini belirlemek için önemli kimyasal parametreler analiz edilmiştir. Sonuç olarak, yeraltı suları seviyesinin; yağmurlardan, evsel kullanım ve sulama için kuyulardan pompalanan sulardan etkilendiğini ayrıca muson yağmurları sonucunda havzada Ca++

, Mg++, Na+, K+ gibi önemli alkali elementlerin arttığını fakat yine de su kalitesinin sulama ve içmeye uygun kalitede olduğunu saptamıştır.

Okur ve ark. (2001), İznik göl suları ile sulanan tarım arazilerinde sulama öncesi ve sonrası toprak örnekleri alarak mikrobiyolojik aktivitede sulamadan kaynaklanan bir değişikliğin ortaya çıkıp çıkmadığını araştırmışlar ve sonuç olarak İznik gölü ile sulanan arazilerin mikrobiyolojik yapısı sulamadan kaynaklanan ciddi bir değişimin henüz gerçekleşmediğini bulmuşlardır.

Scardaci ve ark. (2002), toprak ve su tuzluluğunun pirinç verimine etkisini belirlemek amacıyla yapmış oldukları araştırma; pek çok su kaynağının EC‟ sinin 0,7 dS/m‟ nin altında olduğunu belirtmişlerdir. Bazı drenaj sularının EC‟ sinin ise 0,7-1,7 dS/m arasında olduğunu ve bu durumun tuzluluk problemi oluşturabileceğini belirtmişlerdir. Ayrıca tuzluluğun artmasıyla pirinç veriminde azalma olduğunu belirtmişlerdir.

Gündüz (2004), Asar Tepe sulama alanında yüzey sulama yöntemlerinin uygulandığı koşullarda tuzluluk durumunu belirlemek amacıyla yapmış olduğu çalışmada, araştırma alanı topraklarında, yüzey sulama yöntemlerinin uygulanması

(20)

koşulunda ortalama 4.47 yıl sonra tuzluluk sorununun ortaya çıkacağı saptamıştır. Bu tuzluluk sorununun ortaya çıkmaması için gerekli olan yıkama ihtiyacını 71,18 mm/yıl olarak belirlemiştir.

Kara (1971), farklı sulama metodu uygulamalarında toprak profilindeki tuz ve bazı katyonların hareketleri ile bunların mevsimlik değişmeleri, tuz hareketinin taban suyu tuzluluğu ve seviyesi ile ilişkilerini incelemiştir.

Kara ve ark. (1990), Konya–Çumra–Çandır Mevkii arazilerinde yaptıkları bir çalışmada, taban suyu seviyesinin yıllık değişiminin, taban suyu seviye sınıfı yönünden (Hansen, Israelsen ve Stringhan 1979) “Fena düzeyde” bulmuşlardır. Fena düzeyde bulunan taban suyu seviyelerinin, yarı kurak iklim kuşağında bulunan bölgelerde tarla içi drenaj şebekesinin tesis edilmemiş olduğu yerlerde toprakların tuzlulaşmasına sebep teşkil edeceğini belirtmişlerdir.

Yurtseven ve ark. (2001), tınlı topraklarda, farklı tuzluluktaki sulama sularının toprak profil tuzluluğuna etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları araştırmada, toprak profil tuzluluğu değişimlerini 0-90 cm katman için incelemişlerdir. Deneme yılları boyunca tuzluluğun arttığını belirtmişlerdir. Ayrıca toprak tuzluluğundaki artışların 0-40 cm profilde daha yüksek düzeylerde iken; buna karşın ilk yıl sonuçlarına göre, 60-90 cm profilde profil tuzluluğundaki değişimin oldukça az olduğunu belirtmişlerdir.

Öztürk (2002), farklı gelişme dönemlerinde uygulanan tuzlu ve normal suların patlıcan bitkisinin bazı özelliklerine ve toprak tuzluluğuna etkisini belirlemek amacıyla yaptığı çalışmada; tuzlu su olarak 5 dS/m ve normal su olarak da 0,25 dS/m elektriksel iletkenliğe sahip sular kullanmıştır. Farklı dönemlerde uygulanan tuzlu suyun; bitki su tüketimini, bitki boyunu, bitki ağırlığını önemli düzeyde azalttığı buna karşılık yaprakların mineral madde içeriğini ve toprak tuzluluğunu önemli düzeyde artırdığını belirlemiştir. Ayrıca yüksek tuzlu su uygulamalarında mutlaka yıkama yapılmasının gerektiğini belirtmiştir.

Zengin ve ark. (2002), Konya kapalı havzasının sulama sularının özelliklerini belirlemek amacıyla yapmış oldukları çalışmada; yerüstü sularından May Barajı suyunun yüksek pH değerinden (8,70) dolayı sakıncalı olduğunu belirtmişlerdir. Araştırma alanındaki tüm yerüstü sularının EC (tuzluluk), B (bor) ve SAR (sodyum adsorbsiyon oranı) yönünden sulamada uygun olduğunu belirtmişlerdir. Yer altı sularında ise çok yüksek EC değerlerinden dolayı Sazlıpınar ve Küçük aşlama sularının sakıncalı olduğunu belirtmişlerdir. Sazlıpınar suyunun analiz sonuçlarının diğer yeraltı sulama sularına göre genellikle daha yüksek çıktığını belirtmişlerdir. Yerüstü sularının

(21)

pH ve B değerleri yeraltı sularınınkinden daha yüksek, EC, toplam katyonlar, toplam anyonlar, SAR ve kalite sınıfının ise daha düşük olarak belirtmişlerdir.

Slavich ve ark. (2003), Güney Doğu Avustralya‟da sulanan bölgelerde yüksek taban suyundan kaynaklanan tuzlulaşmanın yönetimi için tuzlu sodyumlu yer altı sularının sulamada kullanılması amacıyla yapmış oldukları çalışmada; araştırma alanında ki yeraltı suyu uygulamalarının toprak tuzluluğunu EC (0-0,15 m) 0,6-0,9 dS/m‟den 3 dS/m‟ye yükselttiğini ve sodyumluluğu da SAR (0-0,15 m) 1,7-2,1‟den 14,2-16,8‟e yükselttiğini belirtmişlerdir.

Demir ve Antepli (2004), Aşağı Seyhan Ovası sulaması taban suyu ve tuzluluk problemleri değerlendirme çalışmasında; Aşağı Seyhan Ovasının 1.010.051 ha‟lık kısmında taban suyu izleme çalışması yapmışlardır. Sulamanın en yoğun olduğu aylarda taban suyunun 0-1 m arasında yer aldığını ve drenajı bozuk olan bu alanların 36.434 hektarda tuzluluk sorununun olduğunu belirtmişlerdir.

Berekatoğlu ve Bahçeci (2005), Harran ovası drenaj kanal sularının sulamada kullanılma olanaklarını belirlemek amacıyla yaptıkları araştırmada; Harran Ovasında drenaj kanal suları, DSİ ve sulama birlikleri tarafından inşa edilen sekiz geri dönüşüm pompası ile tekrar sulamada kullanılmak üzere sulama sistemine verilmektedir. Tuz içerikleri tüm yıl boyunca EC=0,33 dS/m ile 3,70 dS/m iken, Temmuz ve Ağustos aylarında EC=0,33 dS/m ile 0,81 dS/m arasında değişmektedir. Yıl içerisindeki bu farklılığın, drenaj kanal sularına farklı miktarlarda sulama sularının karışmasından ileri geldiğini belirtmişlerdir. Drenaj kanal suları ile sulanan alanlardan alınan toprak örneklerinin elektriksel iletkenlikleri üç yıl boyunca EC=0,37 dS/m ile 7,05 dS/m arasında değişmiş olup, üç yıllık bir sürede toprak tuzluluğundaki değişimin önemsiz olduğunu belirtmişlerdir.

Çiftçi (1987), Konya TİGEM arazilerinde yaptığı bir araştırmada, toprakların tuzlulaşması ve yer yer sodyumlulaşmasının asıl sebebinin yüksek tabansuyu seviyesi ve tabansuyu tuz konsantrasyonu olduğunu tespit etmiştir.

Çiftçi ve Güngör (1987), Konya TİGEM arazisinin tuzluluk sorunu olan alanlarında, tabansuyu ile toprak tuzluluğu ilişkilerini belirlemek amacıyla yaptıkları araştırmada, tabansuyu seviyesi ve tuzluluğu takip etmek amacıyla 11 adet gözlem kuyusu açmışlardır. Drenaj kanalı yetersizliğinden dolayı, tabansuyu seviyesi aşırı yükselmiş, yükselen tabansuyu buharlaşma sonucunda bünyesindeki tuzu üst toprak katmanlarına bırakmıştır. Maksimum tuzluluk 0-60 cm arasındaki toprak katmanlarında görülmüş, dolayısıyla toprağın tuzlulaşması üst toprak katmanlarında olmuştur.

(22)

Kapilarite ile toprağın üst katmanlarına tuz taşınmasının minimum olduğu kritik tabansuyu derinliği ise bu araştırma yeri için 110 cm bulunmuştur.

Çiftçi ve ark (1995), Konya Ovası‟nda yapmış oldukları bir araştırmada, drenaj suyu ile sulanan ve sulanmayan arazilerden sondajla alınan toprak örneklerinde; sulanmayan alanların çoğunda (% 79) tuzluluk seviyesi sorun oluşturmayacak düzeyde iken, sulanan alanların tuzluluk değeri ise, örneklerin tamamına yakınında (% 83) sorun oluşturacak düzeyde bulmuşlardır.

Yurtseven ve Güngör (1990), sulama suyu tuzluluğu ile ilgili yaptıkları çalışmada, tüm sulamaların kil bünyeli toprakta, tuzluluğun artmasına neden olduğu, özellikle de 5 mmhos/cm tuzluluk düzeyindeki sulama sularının uygulandığı parsellerde 0-60 cm‟lik toprak profilinin tuzlu hale geldiğini belirtmişlerdir. Ayrıca sulama sularına eklenerek uygulanan yıkama ihtiyacı miktarının, profildeki tuzluluğun azaltılmasında etkili olmadığını, mevcut tuzluluğun değişmediğini vurgulamışlardır.

Güngör ve ark. (1992), laboratuar koşullarında killi bünyede oluşan toprak kolonları üzerinde 7 farklı kalitede yıkama suyu uygulamışlar ve toprakta kalan tuzluluk yüzdelerini farklı Ca/Mg oranlarında ve farklı yıkama suyu miktarlarında araştırmışlardır. Araştırma sonucunda, su kalitesinin iyileştikçe topraktan yıkanan tuz miktarının arttığı, kötüleştikçe azaldığını saptamışlardır.

Şener (1993), pamukta farklı tuzluluktaki sulama sularıyla yaptığı çalışmada, sulama suyunun tuz içeriği yükseldikçe toprak profilinde tuz birikiminin arttığını ve sulama sonrası toprakta tuz birikiminin genellikle yüzey katmanlarda daha fazla olduğunu belirtmiştir.

Altınbaş ve ark. (1996), Saruhanlı ovasında bulunan 23 adet derin kuyudan 3 ayrı dönemde alınan su örneklerinde yapılan analizlerde; örneklerin pH değerlerinin 6,5-8,47 gibi geniş sınırlar arasında değişim gösterdiği; örneklerin genelde orta bazik ve sulama süreci sonuna doğru ise kuvvetli bazik tepkime gösterdikleri saptanmıştır. Aynı araştırmada su örneklerinin elektriksel iletkenlik (EC) değerleri 375-2200 μS/cm sınırları arasında belirlenmiş; bunların % 42,02‟ sinin C3S1; %57.97‟sinin ise C2S1

sulama suyu sınıfı içerisinde yer aldığı bildirilmiştir.

Nacar ve ark. (2000), GAP Bölgesi Harran Ovası‟nda toprak, tuz ve su dengesinin izlenmesi ve değerlendirilmesi ile kapalı drenaj projeleme kriterlerinin belirlenmesi amacıyla yapmış oldukları çalışmada, taban suyunun tuz kapsamının, 0,28-35,00 dS/m arasında değiştiği saptayarak, taban sularının büyük bir bölümünün yüksek

(23)

düzeyde tuz içerdiğini ve sulama suyu niteliği bakımından 3. veya 4. sınıfa girdiğini belirtmişlerdir.

Kendirli ve Benli (2001), Türkiye‟de su kalitesinin izleme ve değerlendirilmesi çalışmalarında; Ergene Nehri, Büyük Menderes Nehri, Banaz Çayı, Porsuk Çayı, Sakarya Nehri, Karanlık Dere, Asi Nehri ve Oltu Suyu kaynaklarının, 2. sınıf az tuzlu gruba dahil olduğu, Kızılırmak Nehri suyu ise 2,4 dS/m‟lik yıllık ortalama tuzluluk değeri ile 3. sınıf orta tuzlu sınıfında olduğunu ve nehir kaynaklarımızın en tuzlu suyuna sahip olduğunu belirtmişlerdir.

Dökmen (2002), Yalova İli; Altınova, Çiftlikköy ve Taşköprü beldelerindeki bazı yeraltı sularının sulama suyu niteliğini tuzluluk yönünden incelemiştir. Sonuçta su kaynaklarının çoğunluğunun orta tuzlu ve az sodyumlu sulama suyu sınıfında yer aldığını belirtmiştir.

Karakaplan ve ark. (2002), Çumra Ovası sulamasında kullanılan Beyşehir Gölü, Suğla Gölü, Apa Barajı ve May Barajı sularının kalitelerini belirlemek amacıyla yapmış oldukları çalışmada; Beyşehir Gölünden Çumra Ovasına akan, yaklaşık 150 km uzunluğundaki Çarşamba Kanalı, güzergahı boyunca Suğla Gölü, Apa Barajı ve May Barajı ile ilişkili olduğunu belirtmişlerdir. Dört farklı zamanda, beşer noktadan almış oldukları su örneklerinde pH, EC, Ca++

, Mg++, Na+, K+, CO3=, HCO3, Cl-, SO4=, NO3-,

Fe, Cu, Mn, Zn ve B analizlerini yapmışlardır ve SAR, değerleri ile kalite sınıflarını belirleyerek gerekli değerlendirmelerde bulunmuşlardır. Araştırma sonuçlarına göre, tüm su örneklerinin orta alkalin, II. sınıf tuzluluk ve I. sınıf sodiklik (C2S1), I ve II. sınıf

B içeriklerine sahip oldukları ve Beyşehir Gölünden güzergah boyunca May Barajına doğru gittikçe nitrat ve ağır metallerin arttığını, bor kapsamlarının ise azaldığını saptamışlardır.

Başaran ve Egemen (2006), Orta Toroslar da bulunan Eğri Göl‟ün su kalitesini belirlemek amacıyla yapmış oldukları çalışmada; Eğri Göl‟ün su kalitesi açısından 1. sınıf kalitede olduğunu belirtmişlerdir.

Ayrancı (2006), Muğla-Ortaca yöresindeki seralarda kullanılan yeraltı sulama sularının kalitelerinin belirlenmesi amacıyla yapmış olduğu çalışmada; Ortaca Yöresini temsil eden tesadüfi olarak belirlenmiş toplam 25 adet seradan sulama suyu örnekleri almıştır Su örneklerinde; EC, pH, Ca++

, Mg++, Na+, K+, CO3=, HCO3-, Cl- ve SO4

-analizleri yapmıştır. Analiz sonuçlarını esas alarak SAR, RSC ve %Na değerleri hesaplamıştır. Analiz sonuçlarını, sulama suyu kalite kriterleri çerçevesinde değerlendirmiştir. Elde edilen sonuçlara göre; örneklerin %76 „sı C2S1, %24 „ü ise

(24)

C3S1sınıfına girdiğini belirtmiştir. Sera sulama suyu örneklerinin tamamının SAR ve

%Na yönünden sorun taşımamakta olup, 1. sınıf sular olduğunu belirtmiştir. Sulama sularında karşılaşılan en önemli sorunun kaynağının klorür mevcudiyeti olduğunu belirtmiştir. Ayrıca örneklerin 19 tanesinde (%76) sülfata rastlandığını kalan 6 örneğin(%24) ise sülfat içermediğini belirtmiştir.

Yılmaz ve Çiftçi (1993), Konya Ovası Ana Drenaj Kanalı ve buna bağlı 4 ayrı drenaj kanalındaki su kalitelerinin belirlenmesi ve bunların sulamada kullanılabilirliğinin tespiti amacıyla 1991-1992 yıllarında yaptıkları araştırmada, drenaj kanalları güzergâhları üzerinde seçilen 17 ayrı noktadan 12 ay süreyle aylık su örnekleri ve bu sularla sulanan bazı arazilerden de toprak örnekleri almışlar, toprakların çoğunluğunun tuzlu ve sodyumlu toprak özelliği gösterdiğini belirlemişlerdir. Drenaj kanallarındaki suların büyük bir kısmının 3. ve 4. sınıf sulama suyu olduğunu ve sulamada kullanılmasının uygun olmadığını tespit etmişlerdir.

2.2. Tuzlu ve Sodyumlu Toprakların Sınıflandırılması ve Islahı

Tuzlu ve sodyumlu toprakların sınıflandırılması için üç kıstas kullanılmaktadır. Bunlardan birincisi toprağın pH değeri, ikincisi saturasyon ekstraktının elektriksel

geçirgenliği, üçüncüsü ise değişebilir sodyum yüzdesidir. Adı geçen bu toprak

özelliklerine bakılarak toprağın hangi sınıfa girdiği tespit edilir (Sağlam, 1978).

ABD tuzluluk laboratuarı sınıflamasına göre; saturasyon eriyiğinin 25 °C‟deki elektriksel iletkenliği 4 mmhos/cm‟den büyük, değişebilir sodyum yüzdesi (DSY) 15‟in altında, pH değeri genellikle 8,5‟ten küçük topraklar tuzlu topraklardır. Saturasyon eriyiği elektriksel iletkenliği (25 °C‟de) 4 mmhos/cm‟den az, DSY 15‟ten fazla ve pH değeri genellikle 8,5-10,0 arasında, ancak kireç içermeyen topraklarda ise 6‟ya kadar düşebilen topraklar sodyumlu topraklardır. Elektriksel iletkenlik değeri 4 mmhos/cm‟den büyük (25 °C‟de), DSY 15‟ten yüksek ve pH değeri ender olarak 8,5‟i geçen topraklar ise tuzlu sodyumlu topraklardır (Güngör ve Erözel, 1994).

Tuzlu topraklar, fazla miktarda tuz bulundurmaları ve değişebilir sodyum yüzdesi değerlerinin düşük olması nedeniyle genellikle floküle olmuştur. Yani toprak zerreleri kümelenip yumaklaşmış bir yapı gösterir. Bunun sonucu olarak da tuzlu toprakların permeabiliteleri benzer normal toprakların permeabilitelerine eşit ve bazen de daha yüksektir.

(25)

Sodyumlu topraklarda bulunan sodyum, toprakların fiziksel ve kimyasal özelliklerine belirli bir biçimde etki eder. Değişebilir sodyum oranı arttıkça toprak daha disperse hale gelir. Toprak genellikle balçıklaşır, permeabilitesi azalır ve geç tava gelir. Bu topraklar ıslakken yağlı bir görünüşte olup, plastik ve yapışkan olmalarına rağmen kuruyunca bu özelliklerini kaybederek büyük kesek, çatlaklar ve kalın kabuklar meydana getirirler.

Tuzlu-sodyumlu topraklar, kültür bitkilerinden çoğunun verimini sınırlamaya yetecek miktarda eriyebilir tuz ve adsorbe edilmiş sodyum ihtiva eder. Bu topraklar hem tuzlulaşma hem de sodyumlulaşma işleminin beraberce oluşması sonucu oluşurlar. Yüksek miktarda eriyebilir tuzlar var olduğu sürece görünüş ve özellikleri bakımından tuzlu toprakları andırırlar. Fazla tuzun bulunması halinde toprak taneleri floküle haldedir. Fazla tuzların alt tabakalara yıkanması halinde bu toprakların özellikleri belirli bir biçimde değişir ve sodyumlu topraklara benzer bir duruma dönüşür (Öztürk, 2004).

Ağca ve ark. (2000), Amik ovasında yer alan bazı topraklarda tuzlulaşma ve alkalileşmenin boyutlarını belirlemek amacıyla yaptıkları araştırmada, alınan toprak örneklerinde, pH, toplam çözünebilir tuz, kireç, organik madde, katyon değişim kapasitesi (KDK), değişebilir katyonlar ve bünye analizleri yaptıklarını belirtmişlerdir. Büyük çoğunluğu kil bünyeli olan topraklarda; kireç % 23,8-53,3, organik madde % 0,10-3,04, KDK ise 17,97-47,41 me/100 gr arasında değiştiğini belirtmişlerdir. Araştırma konusu topraklarda; pH‟ nın 7,24-8,08, toplam tuz içeriğinin % 0,032-0,355, değişebilir sodyumun 0,11-1,84 me/100g ve ESP‟ nin % 0,35-5,77 arasında değiştiği belirlenmiştir. Sonuç olarak araştırma alanı topraklarının tamamında alkalilik ve önemli bir kısmında ise tuzluluk sorunu olmadığını, tuzluluk sorununun olduğu toprakların ise hafif tuzlu topraklar sınıfına girdiğini saptamışlardır.

Sönmez ve ark. (2004), Demre yöresindeki seralarda kullanılan toprak ve sulama sularının tuz içeriklerinin yetiştirme dönemindeki değişimini belirlemek amacıyla yapmış oldukları çalışmada, araştırma alanından seçilen 28 seradan; üç dönemde, 2 derinlikte toplam 168 toprak ve 84 sulama suyu örneklerinde EC analizleri yapmışlardır. Elde edilen bulgulara göre, Demre yöresi sera toprakları 0-20 cm ve 20-40 cm derinliklerde genellikle orta ve fazla tuzlu, sera sulama suyu örneklerinin ise genellikle orta tuzlu (C2) ve fazla tuzlu (C3) sınıflarına girdiğini belirtmişlerdir. Toprak

örneklerinin tuz içeriklerinde dönemsel farklılıklar olmakla birlikte sera topraklarının tuz bakımından sorunlu göründüğünü, ayrıca sera sulama sularının da büyük bir çoğunluğunun tuzluluk bakımından sorun teşkil edecek nitelikte olduğu belirlemişlerdir.

(26)

Kara ve ark.‟nın (1991), Konya Ovası‟nda yapmış oldukları bir araştırmada, taban suyu seviyesi yıllık değişimi 106 –192 cm arasında bulunmuş, taban suyu tuz kalitesi de T3S1, çıkmıştır.

Çullu ve ark. (2000a), Harran Ovasında tuzluluğun yayılma olasılığını belirlemek amacı ile yapmış oldukları çalışmada, söz konusu alanların önemli bir bölümünün tuzdan etkilendiğini belirlemişlerdir. Bu alanlarda topoğrafik yapı ve taban suyu seviyesine göre kısmen alkalileşmenin başladığını saptamışlardır. Çalışmada, 1995 yılında yapılan sulamanın tuzlu taban sularını yüzeye daha fazla yaklaştırmasından dolayı tuzlulukta artışların meydana geldiğini ifade etmişlerdir.

Çullu ve ark. (2000b), Harran Ovası topraklarında sulamanın başlamasından sonra tuzdan etkilenen topraklardan alınan örneklerde hidrolik iletkenlik, strüktürel özellikler, kil minerallerindeki değişim ve tuz içerikleri incelemişlerdir. Çalışma sonucunda, sulama sonrasında strüktür stabilitesinde ve agregasyonda hafif bir bozulma belirlenirken, hidrolik iletkenlikte önemli bir azalma olduğunu belirlemişlerdir. Aynı alanın kil minerallerinde belirgin bir değişim gözlenmezken, tuz içeriğinde önemli artışların olduğunu saptamışlardır.

Warrence ve ark. (2002)‟ nin bildirdiğine göre, sodyuma bağlı olarak dispers olan kil partikülleri toprak gözeneklerini tıkayabilmektedir. Tıkanan gözenekler ve oluşan yapı, bitkilerin gelişimi sınırlandırmakta, suyun infiltrasyonu ve su akışını engellemektedir. Toprakta tuzluluk ve alkaliliğin değerlendirilmesinde, üzerinde durulması gerekli faktörlerin başında tekstür gelmektedir. Tekstür, toprağın permeabilite, infiltrasyon, yarayışlı su kapasitesi, KDK gibi özellikleri ile yakından ilişkilidir.

Özcan ve Uygun (2004), bitkisel üretimi kısıtlayan önemli toprak karakteristiklerinden biri olan tuzluluğun profilde yersel ve zamansal değişimlerinin incelenmesi ve bu değişimde etkili olan faktörlerin belirlenmesi için Kumkale ovasının kuzeyinde Çanakkale Boğazına etkileşimli 400 ha arazide, 13 örnekleme noktasında, 5 farklı derinlikte ve 7 ayrı ayda alınan toprak örneklerinde tuz ve pH analizleri yapılmıştır. Analiz sonuçları grafiksel olarak değerlendirilmiş, coğrafi bilgi sistemlerinde dağılım haritaları oluşturulmuştur. Topraklarda tuzluluk, tuzsuzdan çok şiddetli tuzluya, pH ise 6,5-9,5 arasında değişim göstermiştir. Çalışma alanında, deniz ve drenaj kanalının toprak tuzluluğu üzerinde çok etkili olduğu, pH‟nın ise arazi kullanım türü ve toprak amenajman tekniklerince çok etkilendiğini belirlemişlerdir.

(27)

Arazinin ıslah ihtiyacını doğuran sınırlayıcı faktörler; tuzluluk, alkalilik, ıslaklık (drenaj ihtiyacı), erozyon ve taşlılık durumudur (Yıldız ve ark., 2005).

Tuzlu sulama suları ile toprağa iletilen tuzlar, bitkilerin yapılarına çok az kısmını almaları nedeniyle zamanla birikmektedir. Uygun kış yağışlarının ya da düzenli yıkamaların gerçekleşemediği ortamlarda bu topraklar verimliliklerini kaybetmekte ve ekonomik boyutu gittikçe artan iyileştirme uygulamalarının yapılmasını zorunlu kılmaktadır (Yurtseven ve Güngör, 1990).

Tuzlu topraklarda ıslahın başlıca amacı, bitki kök bölgesi derinliğindeki eriyebilir tuzların yıkanarak topraktan uzaklaştırılmasıdır. Bu toprakların ıslahında gözönünde bulundurulacak en önemli faktörler tabansuyu düzeyini bitkinin etkili kök derinliği altında tutmak ve çözünmüş tuzların bulunduğu tabansuyunu uzaklaştırmaktır (Güngör ve Erözel 1994).

Tuzlu toprakların ıslahında uygulanan belli başlı ıslah metotları şunlardır; mekanik ıslah (tuzlu üst tabakasının sıyrılarak araziden uzaklaştırılması), biyolojik ıslah (tuzu seven bitkileri yetiştirip olgunlaşma dönemlerinde bunların araziden hasat edilerek uzaklaştırılması) ve hidroteknik ıslah (su ile yıkama yapılması)‟dır. Tuzlu toprakların ıslahında sadece yıkamanın yapılması yeterli olmaktadır. Tuzlu sodyumlu toprakların ıslahında ise önce kimyasal ıslah maddelerinin uygulanması ve sonra da yıkamanın yapılması gerekmektedir. Arazi ıslahında kullanılan yıkama metotları; yüzey yıkama metodu, devamlı göllendirme metodu, aralıklı göllendirme metodu ve yağmurlama metodudur. Yıkama elde bulunan suyun miktarına ve toprağın özelliklerine bağlı olarak devamlı veya aralıklı su verilmesi şeklinde uygulanabilir (Ayyıldız, 1983). Yıkamada kullanılan en ekonomik su miktarı yağmurlama metodu ile olmakla birlikte çoğunlukla aralıklı göllendirme metodu ile yıkama yapılmaktadır (Sönmez ve ark., 1996).

Tuzlu toprağın ıslahı amacıyla uygulanacak yıkama suyu miktarına şu faktörleretkilidir (Güngör ve Erözel 1994).:

Toprakta ve tabansuyunda başlangıçta bulunan tuzların miktarı ve çeşidi Yıkama suyunun kalitesi

Toprağın geçirgenliği Yıkanacak toprak derinliği Yıkama şekli

(28)

Tuzluluk sorunu olmayıp sadece sodyumluluk sorunu olan toprakların ıslahı, tuzlu–sodyumlu topraklara kıyasla daha güçtür. Böyle topraklarda toprağın değişebilir sodyum yüzdesi (DSY) değerini azaltmak amacıyla toprağa verilen kimyasal maddelerin toprağa karıştırılıp yıkama suyu ile toprak gözenekleri içinde etkin bir şekilde dağılmasını sağlamakta zorluk çekilmektedir. Çünkü bu toprakların su alma hızları çok düşüktür. Tuzlu–sodyumlu veya sadece sodyumlu toprakların ıslahı için gerekli kimyasal maddelerin cinsi ve miktarı ile yıkama suyu miktarlarının belirlenmesi gerekmektedir.Sodyumlu ve tuzlu–sodyumlu toprakların ıslahında yıkama suyunun topraktan uzaklaştırılması için mutlaka etkin çalışan bir drenaj sistemine ihtiyaç vardır (Güngör ve Erözel 1994).

Sodyumlu toprakların ıslahı, kök bölgesindeki değişebilir sodyumun kalsiyum iyonları ile yer değiştirmesi ile sağlanır. Sodyumlu toprakların ıslahı için, kalsiyum içeren veya topraktaki kalsiyumu mobil duruma getiren kimyasal maddeler genel olarak 3 gruba ayrılabilir (Yılmaz, 2001).

Çözünebilir kalsiyum tuzları: CaSO4.2H2O, CaCl2, fosfojips

Az çözünebilir kalsiyum tuzları: Kalsit; CaCO3

Asitler ve asit oluşturan bileşikler: H2SO4, Fe ve Al Sülfat, kireç-sülfür, pirit vb.

Eriyebilir kalsiyum tuzları içerisinde en yaygın olarak kullanılan ıslah maddesi jips‟tir. Jips‟in topraktaki reaksiyonu;

2NaX + CaSO4→CaX2+ Na2SO4

Eriyebilirlikleri düşük kalsiyum tuzları içerisinde en çok kireç taşı (CaCO3)

kullanılmaktadır. Ancak kireç taşının etkinliği ortam pH değerinin 7,5 ve daha fazla olması durumunda azalmaktadır. Kireç taşının topraktaki reaksiyonu;

2NaX+CaCO3→CaX2+Na2CO3

Asitler ve asit oluşturanlar grubunda en çok kullanılan madde kükürt‟tür.Kükürt‟ün topraktaki reaksiyonu;

2S+3O2→2SO3 (Mikrobiyolojik oksidasyon)

SO3+H2O→H2SO4

H2SO4+ CaCO3→CaSO4+CO2+H2O

(29)

Islah maddelerinin etkinliği uygulama yöntemine de bağlıdır. Bu yöntemler; yüzeye serpme, toprakta pulluk ve diskaro yardımıyla karıştırma ve sulama suyuna ilave etme şeklindedir. Jipsin toprak yüzeyine serpildikten sonra toprağın üst derinliğine karıştırılması oldukça etkili bir yöntemdir (Yılmaz, 2001).

Uzunoğlu ve ark. (1992), Ankara Sarayköy‟de tuzlu ve sodyumlu toprakların ıslahında kullanılan çeşitli ıslah maddelerinin, çorak ıslahı açısından etkinlikleri yanında toprakta fiziksel özelliklerde yarattıkları değişiklikleri saptamak amacıyla yaptıkları araştırmada; deneme konusu olarak jips, çiftlik gübresi, Akdeniz Gübre Sanayii atığı ve kükürt kullanılmış, konulara 20‟şer cm‟lik dozlar halinde toplam 260 cm yıkama suyu uygulanmış, deneme sonunda tüm parsellerde sorunun giderilmesinde ıslah maddelerinin hepsi etkili olurken yüksek dozlarda etkinliğin arttığını bu konuda en etkili ıslah maddesinin kükürt olduğunu, bunu jips, Akdeniz Gübre Sanayii atığı ve çiftlik gübresinin takip ettiğini belirlemişlerdir.

Bahçeci (1984), Aksaray Ovası tuzlu, sodyumlu toprakların ıslahında kullanılacak yıkama suyu miktarı ve jips ihtiyaçlarını ve yıkama sürelerini belirlemek amacıyla yaptığı araştırmada; toplam suda çözünebilir tuzların ve borun yıkanması ile ilgili denklem ve eğriler elde etmiş, çözünebilir tuzların %80‟ini yıkamak için toprak derinliğinin 5 katı su gerekirken, bor yıkanması için 7 kat su gerektiğini, değişebilir sodyum fazlalığının giderilmesinin uygulanan jips dozları arttıkça arttığını tespit etmiştir.

Beyazgül (1995), Salihli Ovası tuzlu ve alkali topraklarının ıslahında Keçiborlu Kükürt İşletmesi‟nin flotasyon artıklarını kullanma olanakları üzerine yapmış olduğu çalışmada; 160 cm yıkama suyundan sonra tüm deneme konularında (kontrol, 2, 4, 6, 8 t/da flotasyon artığı) 100 cm‟lik toprak profilinin tuzluluğunun 4 mmhos/cm‟in altına düştüğünü, elde edilen tuz yıkama eşitliğine göre topraktan çözünebilir tuzların % 80‟inin giderilmesi için toprak derinliğinin 7,9 katı yıkama suyu gerektiğini belirlemiş, elde edilen yıkama eşitlik ve eğrilerinden toprağa, mevcut borun % 80‟inin giderilmesi için kontrol konusunda toprak derinliğinin 8 katı yıkama suyu verilmesi gerekirken, bu oran flotasyon artığı uygulamaları ile azalma göstererek, 8 ton/da uygulamasında da toprak derinliğinin 3 katı olarak saptanmıştır. Ayrıca, en iyi ıslah düzeyinin sağlandığı ve maksimum doz olan 8 ton/da flotasyon artığı uygulamasında değişebilir sodyum yüzdesi 15‟in altına düşerken daha alt toprak derinliklerinde ise başlangıca göre önemli oranlarda azalma olduğunu tespit etmiş, flotasyon artığı uygulanan konularda infiltrasyon hızının artması sonucu yıkama sürecinin kısaldığını belirlemiştir.

(30)

Patterson (2001), sodyum tuzlarının toprakta daima kalsiyum ve magnezyum tuzlarından daha fazla çözündüğünü ve bu çözünürlüğün özel problemler oluşturduğunu belirtmiştir.

Yılmaz ve ark. (2001), Konya ovasında tuzlu-sodyumlu toprakların ıslahı üzerine yapmış oldukları bir araştırmada toplam eriyebilir tuzların %80‟inin yıkanması için toprak derinliğinin 3 katı su verilmesi gerektiğini ve kükürt‟ün artan dozlarda değişebilir sodyumun azaltılmasında daha etkin olduğunu tespit etmişlerdir.

Özbek (2004), Aşağı Pasinler Ovasının 6.103 ha'lık bölümünde yapmış olduğu araştırma sonucunda Aşağı Pasinler Ovası topraklarının toprak tekstürü, drenaj ve taban suyu kalitesi gibi toprak kalite parametreleri bakımından kaliteli toprak kaynağına sahip olduklarını tespit etmiştir.

Akış ve ark. (2005), Harran Ovası ve çevresindeki tarım arazilerinde tuzluluk problemi ve bu problemin iklim özellikleriyle ilişkisi isimli çalışmalarında; tuzluluğun nedenlerinin iklim koşulları, toprak özellikleri, taban suyunun yüksek olması, sulama sularının kaliteli olmayışı, yanlış ve aşırı sulama, morfolojik özellikler, arazi kullanımındaki yanlışlıklar ve sulama sonucu biriken suların tarım arazilerinden dışarıya tahliye edilememesinin oluşturduğunu belirtmişleridir.

Konukçu ve ark. (2005), aralıklı yıkamanın tuzlu topraklarda yıkama etkinliği ve yıkama suyu miktarı üzerine etkisini belirlemek amacıyla yaptıkları araştırmada; bozulmamış toprak örnekleri ile laboratuar şartlarında aralıklı yıkamanın yıkama verimliliği üzerine etkilerini teorik ve deneysel olarak belirlemişler. Araştırma sonuçlarına göre de aralıklı yıkamanın geleneksel metoda göre %20‟ye kadar yıkama ihtiyacını azalttığını belirtmişlerdir.

Reeve ve Bower (1960), yapmış oldukları kolon denemelerinde başlangıçta yıkama suyu olarak kullanılan deniz suyunun, yıkamanın ileriki safhalarında iyi kalitedeki nehir suyu ile karıştırılarak verilmesinin ıslah için başarılı sonuç verdiğini,fakat bu yöntemde ıslah için gerekli yıkama suyunun genellikle fazla olduğunu belirlemişlerdir.

Sohota ve Bhumbla‟nın (1969), yaptıkları bir araştırmada; topraktaki eriyebilir tuzların yıkanmasında aralıklı göllendirme şeklinde su verilmesinin sürekli göllendirmeye göre daha etkili olduğunu belirlemişlerdir.

Yılmaz (1980), Konya Ovası tuzlu ve borlu alüvyal topraklarının yıkama imkanlarını, yıkama suyu miktarı ve yıkama süresini saptamak amacıyla yapmış olduğu denemede, yıkamaları aralıklı göllendirme şeklinde yapmış olup, her seferinde 20 cm su

(31)

uygulamıştır. Her birim suyun toprak yüzeyinden kaybolması ile bir sonraki uygulama arasında yaklaşık 48 saat aralık vermiştir. Deneme sonunda, topraktaki toplam çözünebilir tuzların ve borun %80‟ini yıkamak için gerekli (Dys/Dt) oranlarının sırası ile 2,5 ve 5,0 olarak bulmuş, bor tuzlarının diğer çözünebilir tuzlara göre daha zor yıkandığını tespit etmiştir.

Şanlıurfa–Harran Ovası tuzlu–sodyumlu toprakların ıslahında yararlanılacak jips ve yıkama suyu miktarı ile yıkama süresini saptamak için yapılan bir araştırmada, toplam çözünebilir tuzların yıkama eğrileri çizilip yıkama denklemleri hesaplanmıştır (Sevgilioğlu 1987).

(32)

3. MATERYAL VE YÖNTEM

Bu bölümde araştırma alanı ile ilgili genel bilgiler verilmiş ve kullanılan yöntemler açıklanmıştır.

3.1. Materyal

Araştırma materyalini; Konya-Ereğli İvriz Sağ Sahil Sulama Birliği sulama sahası içerisinde bulunan Devlet Su İşleri (DSİ)‟ne ait örnekleme yolu ile belirlenen 23 adet yer altı kuyusundan, sulamanın en yoğun yapıldığı dönemde alınan su örnekleri ve bu kuyularla sulanan tarım arazilerinden alınan toprak örnekleri oluşturmaktadır.

3.1.1. AraĢtırma alanının konumu

Konya ili, coğrafi olarak 36° 41' ve 39° 16' kuzey enlemleri ile 31° 14' ve 34° 26' doğu boylamları arasında yer alır. Deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1.016 m‟dir. Kuzeyden Ankara, Eskişehir, batıdan Isparta, Afyonkarahisar, güneyden Antalya, Karaman, Mersin, doğudan Niğde, Aksaray illeri ile çevrili olan Konya ilinin yüzölçümü 4.081.353 hektardır. (Anonim, 2004).

Ereğli ilçesi coğrafi olarak 37o–38o

kuzey enlemleri ile 33,5o–34,5o doğu boylamları arasında Konya Ovasının doğusunda, güneye uzanan ve Toroslarda son bulan düzlüğünde yer almıştır. Doğusunda Niğde ilinin Ulukışla ilçesi, kuzeydoğusunda Niğde ili Bor ilçesi, kuzeyinde Aksaray ili, kuzeybatısında Konya ili Karapınar ilçesi, batısında Karaman ili Ayrancı ilçesi, güneyinde Toros Dağlarıyla çevrilidir. Yüzölçümü 226.000 hektar olan ilçenin deniz seviyesinden ortalama yüksekliği 1.044 m. dir (Anonim, 2010 a).

Araştırma, Konya-Ereğli sınırları içerisindeki Aziziye kasabası ile Bulgurluk, Acıkuyu, Yukarı ve Aşağı Göndelen köyleri arasında kalan bu yerleşim birimlerinin arazilerinde yürütülmüştür. Adı geçen köylerin üzerinde bulunduğu tarım arazileri Ereğli İvriz Sağ Sahil Sulama Birliğine ait sulama sahasıdır.

Araştırma alanı Ereğli ilçe merkezine yaklaşık 20 km mesafede, etrafı köylerle çevrelenmiş ve yerleşime oldukça uygun konumdadır. Araştırma alanının konumu Şekil 3.1‟ de verilmiştir.

(33)

Şekil 3.1 Araştırma alanının konumu

3.1.2. Ġklim Özellikleri

Araştırma alanı,Ereğli ilçe merkezine çok yakın olduğundan iklim değerleri Ereğli merkez meteoroloji değerleri ile aynıdır. Ereğli ilçesine ait bazı meteorolojik veriler Çizelge 3.1‟de verilmiştir.

Konya, kurak ve yarı kurak iklim kuşağında yer almaktadır. Kışları soğuk ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak geçmektedir. Yıllık toplam yağış miktarı olarak bakıldığında, Konya ilinin iç kesimlerinde düşük, buna karşılık Akdeniz‟e yakın yüksek bölgelerinde ise il yağış ortalamasının üzerindedir (Doğan, 1988).

Uzun yıllar sıcaklık ortalamasına bakıldığındayıllık ortalama sıcaklık 11,7 °C‟dir. En soğuk ay Ocak (0,0 °C), en sıcak ay ise Temmuz (23,5 °C) dur. Yıllık ortalama yağış miktarı 298,6 mm, açık yüzeyden olan buharlaşma ise1421,2 mm‟ dir. En fazla yağış Nisan ayında (43,7 mm), en fazla buharlaşma ise Temmuz ayında (315,8 mm) gerçekleşmiştir.(Anonim, 2010 b)

Referanslar

Benzer Belgeler

• Sulama projelerinde, toprak kaynaklarının sulamaya uygunluğu kadar su kaynağının da sulama için uygun olması oldukça önemli bir etmendir..

sınıf sulama suyu özelliğinde olduğu, bu sularla sulanan tarım arazilerinden alınan toprak örneklerinin % 60’ından fazlasının tuzlu ve sodyumlu toprak örneği

Sayısal Görüntü Bilgi Giriúi; hava foto÷rafı ve uydu görüntüsü dıúında kalan, genellikle bu görüntülerden türetilmiú ve koordinatlı olan di÷er sayısal

Kütle Ölçüsü Birimleri ve Aralarındaki İlişkiler konusunun öğretimi yapılırken öğrenme eksikliklerinin tamamlanması, öğrencilerin başarılarını anlamlı

Investigated is the combination of these two concepts: self fractional Fourier functions and the fractional Fourier transform of a self Fourier function.. The Fourier

Eğitim Toplantıları, Yıl­ lık Bilimsel Öğretim Toplantıları, Eğitim Hizmet Ödülü, Eğitim Bilim Ödülü, Eğitim ve Bilim Dergisi, Araştırma Destekleme

Üniversite öğrencilerinde kontrol odağı düzeyinin girişimcilik potansiyeline etkisinde başarma ihtiyacının aracılık rolünü belirlemeye yönelik yapılan araştırmada;

Çalışmanın yürütülmesi için Amerika Birleşik Devletleri Çevre Koruma Teşkilatı tarafından geliştirilen ve 20 yılı aşkın bir süredir su kalitesi