• Sonuç bulunamadı

Kelam'da günah ve tevbe

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Kelam'da günah ve tevbe"

Copied!
118
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

TEMEL İSLAM BİLİMLERİ ANABİLİM DALI

KELÂM BİLİM DALI

KELÂM’DA GÜNAH VE TEVBE

YÜKSEK LİSANS TEZİ

Danışman

Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK

Hazırlayan

Mehmet YAMAN

(2)

İ

ÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER………i

ÖNSÖZ………..v

KISALTMALAR………vii

GİRİŞ……….1

I -GÜNAH VE TEVBE’NİN LÜGAT VE ISTILAH ANLAMI...2

A- Günah ve Tevbe’nin Lügat Anlamı…....……….2

B- Günah ve Tevbe’nin Istılah Anlamı .………...4

II - GÜNAH VE TEVBE İLE İLİŞKİLİ TERİMLER………….…8

A – Günah İle İlişkili Terimler……….8

B - Tevbe İle İlişkili Terimler………...8

1- İstiğfar(Af dilemek, bağışlanmak)..………...8

2- Nedâmet (Pişmanlık)………..11

III - GÜNAH ve TEVBE İLİŞKİSİ………12

BİRİNCİ BÖLÜM KUR’AN’DA GÜNAH VE TEVBE I- KUR’AN’DA GÜNAH KAVRAMI………15

1- Kur’an’da Günahla ilgili Kavramlar……….15

1- İsm (suç, günah, ceza)..………...15

2- Zenb (suç, günah).……….17

3- Cürm (suç)…..………18

4- Seyyie, sû’ (kötülük).……….19

5- Hatie (yanılmak)……….………....21

6- Fısk(hak yoldan sapmak)………..…23

a - İtikada Yönelik Fısk Sayılan Tutum ve Davranışlar…………..………..……...23

b - Dini Emir ve Yasaklar Hususunda Fısk…...24

(3)

8- Hubb(hilekârlık, sahtekârlık)…....………...26

9- Şirk (ortak koşmak)………...……….…….27

10 –Dalâlet (yanılgı)...………..27

11 –Tuğyan(taşkınlık)..………....…28

12- Küfür(gizlemek, örtmek,inkâr etmek).…………...29

13- Nifak (iki yüzlülük)…..………..……….…31

14- Zulüm (haksızlık)………..……...32

B- Büyüklük ve Küçüklük Açısından Günahlar..………....33

1 -Büyük Günah(kebîre)………34

2- Küçük Günah(sağîra)………...….………35

C- Hak Sahiplerine Göre Günah Çeşitleri ….……….38

1- Allah Hakkı Olan Günahlar………...38

2- Kul Hakkı Olan Günahlar……….……….39

3- Hem Allah Hakkı,Hem de Kul Hakkı Olup, Allah Hakkı Ağır Basan Günahlar...…………..…39

4- Hem Allah Hakkı, Hem de Kul Hakkı Olup, Kul Hakkı Ağır Basan Günahlar...…………...40

D - İman ve Günah İlişkisi………...40

II - KUR’AN’DA TEVBE KAVRAMI……….49

A - Tevbenin Gerekliliği...………...49

B - Tevbe Çeşitleri……….53

1-Günahlardan Bazısına Devam Edip, Bazısında Yapılan Tevbe…………...53

2 - Aciz Kimsenin Tevbesi...………54

3 - Son Nefes(Sekarât-ı Mevt) te Yapılan Tevbe……..55

4 - Nasuh tevbe ……….56

D - Tevbenin Unsurları……….…...58

1 – İnsanın Günah Öncesi Durumu...58

(4)

3 –İnsanın Tevbe Ettiği Esnadaki Durumu..…………..60

4 –İnsanın Tevbeden Sonraki Durumu..………....61

5- Tevbe Edilen Günahla İlgili Durum……….62

E - Tevbe’de İrade ve Niyet ………...65

F - Tevbe’de Aranan Özellikler………...72

1- Kararlılık……….72

2- Süreklilik………74

3- Samimiyet………..….77

İKİNCİ BÖLÜM KELÂMÎ EKOLLERİN GÜNAH VE TEVBE ANLAYIŞI I –KELÂMÎ EKOLLERİN GÜNAH ANLAYIŞI………..…………...80

A - Mu’tezile’nin Günah Anlayışı...…...…..…...80

B - Eş’ariyye’nin Günah Anlayışı…………...………...83

C - Maturîdiyye’nin Günah Anlayışı... ……….……....…..85

II - KELÂMÎ EKOLLERİN TEVBE ANLAYIŞI... ………...88

A -Mu’tezile’nin Tevbe Anlayışı ………...88

B - Eş’ariyye’nin Tevbe Anlayışı... ……….91

C - Maturidîyye’nin Tevbe Anlayışı ………...91

D - Tevbenin Günahları Silmesi………98

SONUÇ………..…100

(5)

Önsöz

İnsan hayatında iki temel duygu vardır: Güzel ve çirkin, doğru ve yanlış, sevap ve günah. İnsan, yaşamının her karesinde bu ikilemle karşı karşıyadır. Bu ikilemin varlığı inansının hür yaratılışının, cebr altında olmayışının bir neticesidir. Zira insanın özgürlüğü olmasaydı söz konusu ikilemlerden biri olmayacak diğeri ile zorunlu yetinecekti.

Dini emir ve yasaklara karşı gelme ve yaratıcıya başkaldırmanın da ortak adı olan günah da, bu zıt ikilemlerden biridir. Bu zıt ikilemin zıddı da tevbedir. Günah ve tevbe ilk insan Hz. Adem’den bu yana tüm insanlar üzerinde tesir meydana getiren etkenlerdir.

İşte bu denli insanla içli dışlı olan günah ve tevbe kavramlarını araştırma konusu olarak seçtim. Araştırmamada öncelikle bu kavramların dini literatürdeki yerlerini tespit ettik ve ardından kendi sahamız olan kelam ve kelamcıların bu konudaki tespitleri nelerdir? Sorusu bizi meşgul etti tüm bu nedenlerle tez başlığımızı “Kelam’da Günah ve Tevbe” olarak belirledik.

Çalışmamda bu konuda yapılan araştırma ve çalışmalara ulaşmaya gayret ettim. Ulaştığım nokta ise elbette bu konunun bakir bir konu olmadığıdır. Fakat tam bu başlık altında ve içerikte bir çalışmaya rastlamadım. Genellikle çalışmalar tek kavram üzerinde yani ya günah kavramını ele almakta yada tevbe kavramını ele almaktadır. Veya konuyu ya fıkhî açıdan ya da tasavvufî açıdan işlemektedir. Bununla beraber ayrı ayrı çalışılmış olan bu kavramlar içeriklerinde kelamcıların görüşlerine de yer vermektedir.

Bizim çalışmamızın mevcut çalışmalardan farkı bu kavramların İslam kelamcıları açısından nasıl değerlendirildiğinin ve bu değerlendirmelerin bir bütün olarak bir araya getirilip bir takım sonuçlara ulaşmak şeklinde olmuştur. Bu sebeple dünyayı ve âhireti kazanmak için son bir fırsat anlamına gelen tevbeyi ve onu gerekli kılan günahı Kelam açısından araştırma konusu olarak seçtikten sonra çalışmamızda önce günah ve tevbenin; sözlük, terim manalarını, tevbe ve günahla ilgili kavramları kaynaklardan araştırdık. Ve ardından da tevbe günah ilişkisini işledik. Böylece çalışmamızın teorik alt yapısını oluşturmaya gayret ettik. Birinci bölümde Kur’an’da günah’ın ve

(6)

tevbe’nin anlaşılması için bilinmesi gerektiğine inandığımız Kur’an terminolojisinde günahın hangi anlam ve kavramlarla ifade edildiğini, günah çeşitlerini ve iman günah ilişkisini ele aldık; yine tevbe konusu, Kur’an-ı Kerim’de nasıl ifade edilmiş, tevbenin dayanağı ve gerekliliği, tevbenin çeşitleri ve unsurları, nasuh tevbe başlıkları üzerinde durduk.

İkinci bölümde Kelâmcıların günah ve tevbe konusundaki görüşlerini ele aldık. Günah işlemekle insanın küfre düşmeyeceğini ancak bazı görüş sahiplerinin ise düşeceğini düşündüğünü ve tevbesi olmayan hiçbir günahın da bulunmadığı gibi hususları da bu bölümümüzde ele aldık. Araştırmamızda temel kaynaklardan faydalanmaya gayret gösterdik. Konunun daha iyi anlaşılması hususunda bizde bir kısım değerlendirmelerde bulunduk. Çalışmamızı bu plan doğrultusunda tamamladık.

Konunun belirlenmesinde ve bu şekle gelmesi hususunda desteklerini eksik etmeyen ve değerli yardımlarıyla bize ufuk gösteren başta danışman hocam Yrd. Doç. Dr. Durmuş ÖZBEK’e ve değerli görüşlerinden, yapıcı tenkit ve tavsiyelerinden çalışmalarımda daima istifade ettiğim hocalarım Prof. Dr. Şerafeddin GÖLCÜK’e ve Prof. Dr. Süleyman TOPRAK’a teşekkürü bir borç bilirim.

Mehmet YAMAN Konya, 2006

(7)

KISALTMALAR

a.g.e... = Adı geçen eser a.e……….= Aynı eser a.s……….= Aleyhisselam b………= Bin bkz……….= Bakınız c……….= Cilt c.c………..= Celle Celalühü çev……….= Çeviren

D.İ.A………..=Diyanet İslam Ansiklopedisi h……….= Hicri

Haz………= Hazırlayan, Hazırlayanlar Hz………..= Hazreti

h.no………=Hadis Numarası m………= Milâdi

M.E.B……….. = Milli Eğitim Bakanlığı md………..= Madde

Nşr………..…= Neşreden s……….…= Sahife

s.a.v………...= Sallallahu Aleyhi Ve Sellem sy………...= Sayı

Ş.İ.A………..= Şamil İslam Ansiklopedisi tahk………...= Tahkik eden

terc………= Tercüme eden

ts………= Baskı yeri yok veTarihsiz Yay………= Yayıncılık, yayınları, yayınevi

(8)

GİRİŞ

Günah işlemek ya da hata yapmak, yapılan bu hata ve işlenen günahtan dolayı pişman olmak ve hatanın işlendiği merciden dolayı af isteminde bulunmak yani tevbe etmek insanoğlunun yaratılışından bugüne kadar devam ede gelen bir olgudur. Bu durum, insanoğlu özünden bir şey kaybetmediği müddetçe böyle devam edecektir.

İnsanın hata yapması bu hatanın neticesinde pişmanlık duyup tevbe etmesi veya bu hatasıyla yaşayıp yanlışından(hatasından) dolayı ceza görmesi muhakkaktır(kesindir).

Tarihte ilk hata veya unutma ve akabinde bu hatadan ve unutmadan dolayı ilk tevbe ve pişmanlık, ilk insanla başlamıştır. Nitekim ilk Peygamber ve ilk İnsan Hz. Adem (as) ve Eşinin kendilerine yasaklanmış bir davranışta bulunmaları ve bu davranış sonucunda Cennetten çıkarılmalarıyla cezaya çarptırılmaları, bu hata ve unutma sebebiyle de af dileyip tevbe etmeleri ve bu tevbelerinin sonucunda af edilip tekrar Cennete kabul edilmeleri tevbenin insanlık tarihi ile beraber var olduğunu göstermektedir.

Kur’an-ı Kerim’de, “Biz: Ey Adem! Sen ve eşin beraberce Cennete

yerleşin; orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikinizde kendi kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik”1 ayetiyle Hz. Adem

ve eşinin bir hata yapmamaları için uyarıldığı, daha sonra bu hatayı yapıp, pişman olup ve “Her ikisi; Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz

ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz”2 dediler. Ayetlerle

sabit olduğu üzere yaptıkları hatadan ve unutmadan dolayı Allah’tan af dileyip tevbe ettikleri görülmektedir.

İslâm, emir ve nehiylerini bildirip, insanın yaratılışı gereği hata yapacağını ve günaha düşeceğini bilmesi sebebiyle bu durumdan Müslümanları kurtarmak için tevbe müessesesini getirmiştir. Tevbe ve günah kaynaklarımızda şu şekilde tanımlanmaktadır.

1 Bakara, 2/35 2 A’raf , 7/23

(9)

I - GÜNAH VE TEVBE’NİN LÜGAT VE ISTILAH ANLAMI

A - Günah ve Tevbe’nin Lügat Anlamı

1-Günah, Farsça bir kelime olup isimdir. Türkçemizde; İlâhi emirlere aykırı davranış, ters amel, uygunsuz fiil vicdanı rahatsız eden kabahat, suç anlamlarına geldiği gibi mes’uliyet, sorumluluk, vebal, kusur, paha, bedel gibi mecâzî anlamlarda da kullanılarak kültürümüze yerleşmiştir.3

Aslen Farsça olan “günâh” kelimesi, Kur’an’da “cünah” olarak geçmektedir. Ancak Arapça’daki “cünah” bizim kullandığımız günah anlamını tam olarak karşılamamaktadır. Arapçadaki “cünah” bir hedeften, amaçtan meyletmek, (ayrılıp, başka yana) yönelmek4 anlamlarında

kullanılır. Yani Allah’ın emirlerine aykırı olarak görülen husus dinî suçtan ziyade, gidişattan sapmak anlamındadır.

Kur’an’da “cünah” şeklinde geçen bu kelime, günah olayını anlatan kavramlardan yalnız bir tanesidir. Kur’an, günah kavramını ifade etmede bir çok kelime kullanır. Bu kelimelerin her biri, insanın yapmış olduğu çirkin işlerin büyüklüğüne, boyutuna, cinsine ve insanın niyetine göre farklı şekillerde kullanılmıştır. Günahı anlatan her bir kavram, insan davranışının sebebini ve psikolojik yapısını açıklar. Bir başka deyişle günahı anlatan her bir kelime, hatanın nasıl bir hata olduğunu ortaya koymaktadır.5 Farsçadaki

günah kelimesine karşılık, Arapçada ism, ma’siyet, hıyanet, isyan gibi kelimeler kullanılmaktadır.6

Kur’an’da yirmibeş yerde geçen cünah kelimesi, “sizin için bir beis yoktur” anlamında geçmekte, ve insanın hatalı davranışları anlamında kullanılmaktadır. Günah kelimesinin karşılığı olarak Arapça’da; daha çok

3 Şemsettin Sami, Kâmus-i Türki, İstanbul, 1978, s.1185; Devellioğlu, Ferit, Osmanlıca

Türkçe Ansiklopedik Lügat, Ankara 1970, s. 357; Doğan, D. Mehmet, Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul, 2001, s.499.

4 Tunç, Cihad, “Kelam İlminde Büyük Günah Meselesi”, İ.F.D. sy. 23, Ankara, 1978, s. 325;

Sabuni; Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefasir, Beyrut, 1998, c.I, s.115.

5 Ece, Hüseyin, İslamın Temel Kavramları, İstanbul, 1999, s.224.

(10)

“ism,” kelimesi kullanılır ki bu kelime büyük ve küçük günahı içine alır.7

Kur’an’da geçen günah terimlerinden “ism”; insanı hayır ve sevaptan alıkoymak,8 “zenb”; hata, kötü iş, itaatsizlik anlamlarında kullanılmıştır.9

Bunların dışında, günahı anlatan; masiyet (itaatsız ve âsi olmak), hata (kasten veya kasıtsız günahlar), seyyie (ayıp, kusur), fâhişe (gayet çirkin günah, yüz kızartıcı iş ve söz), kabiha (çirkin, kötü şey), zelle (ayak sürçme, söz ve fiilde hata), fısk (kabuktan çıkmak, din hadlerini çiğnemek), fucur (başkalarının bilmesi istenmeyen), cürm (en ağır günah), sağıre (küçük günah), kebire (büyük günah)10 gibi kavramlar da vardır. Bu kavramların en

çok kullanılanlarını ikinci bölümde zikredeceğimizden şimdilik bu kadarıyla yetiniyoruz.

2- Tevbe, Arapça bir kelime olup, tâbe yetûbû maddesinden mastardır. Allah’a dönüş ve yöneliş anlamına gelmektedir. Bu kelime daha çok, ma’siyyetten Allah’a dönme anlamıyla meşhur olmuştur.11

Her ne kadar kelimenin aslı “tevbe” ise de, halk arasında ses fonetiğimize uygun olarak “tövbe” şeklinde kullanımı12 da söz konusudur.

Tâbe fiili günahından Allah’a dönen kul hakkında “ ilâ ” harfi ceri ile kullanılmaktadır, manası tevbe etmektir. Aynı fiil “ alâ ” harfi ceri ile kullanıldığında Allah’ın günahkar kullarının tevbesini fazl-ı keremi ile kabul etmesi anlamına gelmektedir.13

7 Tunç, a.g.m. s.325.

8 İsfehani, Rağıp, el-Müfredat fi Garibi’l- Kur’an, Beyrut, ts., s.10.

9 Zemahşeri, Muhammed b. Ömer, Esasü’l-Belağa, Beyrut, 1992, s. 303-304. 10Gölcük, Şerafeddin -Toprak, Süleyman, Kelam, Konya, 1998, s.127.

11

Cevheri, İsmail b. Hammad, es-Sıhah fi’l Luga ve’l-Ulûm, c.I, s.46; İbn Manzur, Cemaaleddin Muhammed b. Mükerrem, Lisanü’l-Arap, Beyrut, 1990, c.1, s.233; Fîrûzâbâdî, Muhammed b. Yakupi, el-Kâmusu’l-Muhit, Beyrut, 1987, c.I, s.166; Zebidî, Muhammed Murtazâ el-Huseyni, tahk. Abdu’l-alim et-Tahâvî, Tâcu’l-Arûs min

Cevâhiri’l-Kâmûs, Beyrut, ts.,c.II, s.77; Sadi Ebu Ceyb, el-Kâmûsû’l-Fıkhî Lugaten ve Istılahen, Dımeşk, 1988, s.49-50.

12Bu konuda geniş bilgi için bkz. Devellioğlu, a.g.e., s. 1322; Doğan, a.g.e., s. 1103. 13Fîrûzâbâdî, a.g.e., c.I, s.79; İslam Ansiklopedisi, M.E.B, Tevbe md., Haz.R.A.Nicholson,

(11)

Tevbe (Türkçe’deki kullanımı Tövbe), işlenmiş bir günah yada suçun bir daha işlenmeyeceğine dair verilen söz,14 insanın işlediği bir suç veya

günahtan pişman olup bir daha yapmamaya karar vermesidir.15

Tevbe eden kul ‘tâib’ adını alırken, Allah hakkında, kullarının tevbesini lutuf ve ihsanı ile kabul eden anlamında ‘tevvâb’ sıfatı kullanılmaktadır.16

B - Günah ve Tevbe’nin Istılah Anlamı

1- Terim olarak Günah: İnsanın şeytana boyun eğmesinin bir sonucu olarak ve onun isteğine uyarak işlemiş olduğu dünya ve ahirette cezayı gerektiren, toplum hayatına zarar veren, Allah’a itaatle bağdaşmayan herhangi bir fiil17 olarak tarif edilen günah, yalnızca Kutsal’a inanan bir

insan ya da toplum için vardır. Buradan Kutsal’a inanmayanların, bu kavramdan muaf olduğu anlamı çıkmadığı gibi, bizâtihi inanmayan insanların, günahın en büyüğünün içerisinde olduğu söylenebilir.

Dine inanmayan, kutsal varlık tanımayan, başka bir deyişle yaratıldığına inanmayıp, tesadüf eseri ortaya çıktıklarını iddia eden bir ateist için, günah kavramından bahsedilemez. Zira günah ilahi bir kavram olup, dini vaz’ edenin belirlemiş olduğu emir ve yasaklara uyulmadığı zaman ortaya çıkar ve seküler anlayıştaki “suç”tan daha kapsamlıdır.

Bir başka deyişle günah; dinen kötü fiilleri, ahlakî ve ilahî hukukun bir ihlali ve netice olarak da gerek bu dünyada, gerekse gelecek alemde, ağır bir ceza ile cezalandırılmaya müstehak bir fenomenden ibarettir.18

Pozitif hukukta karşılığı olan suç; hukuk nizamı içinde, kendisine müeyyide olarak ceza konulmuş fiillerdir.

14 Devellioğlu, a.g.e., s.1322.

15

Meydan Larousse, İstanbul,1973, c.XII, s.245.

16 Bkz. Bakara 2/37,54,128; Tevbe 9/104,118; Nur 24/10; Hucurât 49/12

17 Dihlevi, Şah Veliyyullah, Ahmet b. Abdurrahim, Huccetullahi’l Baliğa, Kahire,1355, c.I,

s.58.

18 Izutsu, Toshihiko, Kur’an’da Dini ve Ahlaki Kavramlar (çev. Selahattin Ayaz), İstanbul,

(12)

Günümüz ceza hukukunda suç; sorumlu bir şahıs tarafından, müsbet veya menfi bir hareketle meydana getirilen, ceza tehdidini taşıyan bir kanundaki tarife uygun ve hukuka aykırı olan bir fiil şeklinde tanımlanmaktadır.19

Günah ise, meşruiyetini Allah’ın varlığından alan her şeye saldırı ve gayri meşru olma keyfiyetini Allah’tan alan her şeyi yapma, irtikap etmedir. Böyle bir tarif, temelde şu iki şeyi ortaya çıkarır: Günaha farklı iki yönlü eylemlerle düşülür; ya “yap”, “yerine getir”, “ifa et” gibi müsbet emirler yapılmayarak, ya da “yaklaşma” , “içme”, “uzak dur” gibi nehiyler ihlal edilerek.. Böylece Kur’anî şemada, insanın müsbet ve menfi fiilleri günah çerçevesinin içine alınmıştır.20

Kur’an’da: “Biz Ey Adem! Sen ve eşin beraberce cennette yerleşin;

orada kolaylıkla istediğiniz zaman her yerde cennet nimetlerinden yiyin; sadece şu ağaca yaklaşmayın. Eğer bu ağaçtan yerseniz her ikiniz de kendine kötülük eden zalimlerden olursunuz, dedik”21 ayeti ile Allah Teala, Hz Adem ve eşine uymaları gereken bir yasak koymuştur. Hz Adem ve eşinin bu yasağı çiğnemeleri ve cennetten çıkarılışları bize günahın tanımı noktasında bir fikir vermektedir. O halde günah hakkında şunu söyleyebiliriz: Şârî (Kanun koyucu)nun, günah işlemeye haiz bir yaşa gelmiş (ceza ehliyetine sahip) birisi tarafından, yapılmasını emrettiği bir fiilin terkedilmesi veya yapılmasını yasakladığı bir fiilin işlenmesi durumunda, karşılığında failine ceza tayin ettiği yasaklar şeklinde tanımlayabiliriz.

Peygamber (sav) Efendimiz de günahın tarifini yapmıştır. Konu ile ilgili olarak Nevvas ibn Sem’an şöyle anlatmaktadır; “Bir gün Rasulullah (sav)’e iyilik ve günahın ne olduğunu sordum. Rasulüllah şöyle buyurdu.

“İyilik (birr) ahlakın güzel olmasıdır. Günah ise kalbini ve vicdanını rahatsız

19 Dönmezer, Sulhi – Erman, Sahir, Nazari ve Tatbiki Ceza Hukuku, İstanbul, 1967, c.I, s.

316.

20 Kılıç, Sadık, Kur’an’da Günah Kavramı,Konya,1988, s.133. 21 Bakara, 2/35.

(13)

eden ve insanların duyup öğrenmesinden hoşlanmadığın şeydir.”22 Yine Darimi de buna yakın şu hadisi nakleder; Rasulüllah (sav) Vabisa’ya şöyle der: “İyilik ve güzellikten sormaya gelmiştin değil mi?” Vabisa: “Evet” der, Vabisa anlatmaya devam eder; Rasulüllah hemen parmaklarını bir araya topladı. Ve onlarla göğsüne vurdu da üç defa şöyle dedi: “Nefsine danış,

kalbine danış ey Vabisa iyilik nefsinin kendisine ısındığı ve kalbinin itmi’nan duyduğu şeydir. Günah ise nefsini tırmalayan ve göğsünde tereddüte yol açandır.”23

Söz konusu iki hadiste de, insanda vicdan dediğimiz, kalbinin derinliklerinden gelen sese kulak vererek ortaya çıkan ona rahatsızlık veren günahının varlığından haberdar olması dile getirilmektedir.

Bir başka hadiste peygamberimiz; “Mü’min günahı tepesine çökecek

bir dağ gibi görür; münafık ise günahını burnunun ucuna konmuş ve hemen uçurabileceği bir sinek gibi düşünür.”24 buyurarak ideal mü’minin günaha karşı çok hassas birisi olması gerektiğini belirterek, günahı tanımanın şartı hususunda da mü’mine rahatsızlık ve endişe vermesi vurgulanmıştır. Bunun karşısında günahı önemsiz saymayı da münafığın alameti saymıştır. Günahı bu şekilde tanımladıktan sonra insan fıtratına baktığımızda, insanın doğasında günahın yeri vardır. Ancak insan ondan uzak durmaya çalışmalıdır.

2-Terim olarak Tevbe: Günahta ısrar etmeyerek kalben Allah’a dönmek sonra Rabbin bütün emir ve nehiylerini yerine getirmek,25 en güzel şekilde

günahlardan kaçınma (terk)dır. Günahtan kaçınamayan insanların hep bir mazereti vardır. Mazeret beyanı üç şekilde olur : Birincisi, mazeret beyan eden kişi “ şunu yapmadım ” der. İkincisi, “ şundan dolayı yaptım ” der. Üçüncüsü, “ yaptım ve günahkarım ve onlardan uzak duracağım” der bunun dördüncüsü

22 Müslim, Ebu’l-Huseyn Müslim b. Haccac, Sahihu Müslim,I-V, Çağrı Yay., İstanbul, 1992,

c.III,s.1980, h.no.14, Birr 5; Tirmizi, Muhammed b. İsa b. Sevre, es- Sünen, I-V, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, c.IV, s.597, h.no.2389, Zühd 52; Ahmed b. Hanbel, Ahmed b. Muhammed b. Hanbel, el-Müsned, I-VI, İstanbul, 1981. c. IV,s. 162, 227.

23 Dârimî, Ebu Muhammed Abdullah b Abdurrahman, es-Sünen, İstanbul, 1992, c.II, s.559,

h.no.2536, Büyu 2.

24 Tirmizi, es- Sünen, c.IV, h.no.2349, Kıyamet 8.

(14)

yoktur. Bu üçüncüsü de tevbedir. Çirkinliğinden dolayı günahları terk edip aşırılığa kaçmaktan pişman olmaktır. Telafisi mümkün olan amelleri yerine getirmekle bu konuda kararlılık göstermektir.26

Tevbe, geçmiş hataların verdiği iç sancısıdır.27 Kötü huyları iyi huylarla

değiştirmektir.28 Allah’a muhalefetten vazgeçmek, kişinin zimmetinde

oluşmuş başkalarının haklarından edaya güç yetirdiğini sahiplerine ödemektir.29 Günahı çirkinliğinden dolayı terk, pişmanlık duymak, mağdura

hakkını verip, onu tekrarlamamaya azmetmektir.30

Allah’ın gerekli kıldığı fiillere sarılıp, kerih gördüklerinden kaçınmaktır.31 Mü’min varlığın, inhilal ve çözülmesinden sonra, yaratanının

huzurunda, yeniden inşa ve bina olunma, Allah ile yeniden uzlaşma da diyebileceğimiz bu hareket, bir tazeleniş, bir filizleniştir.32

İzutsu, tevbeyi Allah’ın uçsuz bucaksız merhametinin insandaki bir yansıması olarak değerlendirmektedir. Ona göre insan tarafından pişman olup özür dileme, Allah tarafından da bağışlanma anlamına gelmekte olup kelimenin semantik yapısından, dönüşün Allah ile kul arasında karşılıklı ve birbirine bağıntılı bir şekilde meydana geldiği sonucunu çıkartmak mümkündür der33.

Tevbe, daha kapsamlı bir tarifle şöyle tanımlanmış: Tevbe, yapılan kötülüğü, işlenen günahı veya kabahati, Allah yönünden, affedip bağışlamak, kul yönünden yaptığının kabahat veya günah olduğunu bilip, onu bırakıp terk ederek Allah’a dönmek, yani O’nun emirlerine uymak ve yasak ettiği şeylerden kaçınmak suretiyle, Allah’a sığınarak, O’ndan affetmesini,

26 İsfahanî, Ragıp, Müfredât fi Garibü’l-Kur’an, s.101

27 Gazzali, Ebu Hamid Muhammed, İhyâu ulumi’d-din, terc. Ahmet Serdaroğlu,

İstanbul, 1974, c.IV, s.10.

28 Gazzali, a.g.e., c.IV, s.10. 29

İbn Arabî, Muhyiddin, el-Futûhâtü’l-Mekkiye, tahk. Osman Yahya, Kahire, 1988, c.XIII, s.298.

30 İbn Hacer el-Askalanî, Şihabüddin Ahmed b. Ali, Fethu’l-Bâri bi şerhu’l Buhari, Kahire,

1986, c.XI, s.106

31 İbn Kayyım el-Cevziyye, Muhammed b. Ebu Bekr, Medaricu’s-Sâlikîn, Kahire, ts., c.I,

s.331.

32

Kılıç, a.g.e., s.368.

(15)

bağışlamasını dilemek, yaptıklarından pişman olduğunu da belirterek yalnız O’na yalvarmak demektir.34

II - GÜNAH VE TEVBE İLE İLİŞKİLİ TERİMLER

A – Günah İle İlişkili Terimler

Günah kavramı çok geniş ve günah manasına gelen kelimeler de sayıca fazladır. Çalışmamızın “Kur’an’da günah kavramı” böümünde günah manasına gelen eşanlamlı kavramları tek tek ele alacağız. Bu nedenle burada tekrar olmaması düşüncesiyle günahla eş anlama gelen ism, hatie, cürm, zenb, seyyie vb. Karamların açıklamasını ilgili bölüme bıraktık.

B - Tevbe İle İlişkili Terimler

1- İstiğfar(Af dilemek, bağışlanmak)

Tevbe, hakiki manâda (rucu') dönmek olarak kullanılır demiştik. İstiğfar: Arapça olup kökü ((G-F-R))dir. Bu kelimeden türetilmiştir, mastardır.35 Bağışlanma isteği anlamına gelmekte36 olup geçmiş günahlarla

ilgilidir37 ve dil ile yapılamaktadır.38

İstiğfar, setr halini talep etmek yani ‘günahlarımı ört’ demektir. Rasulullah (s.a.): Bazen kalbimi bir perde bürür, bu perdeyi kaldırmak için

günde yetmiş defa istiğfar ederim buyurmuştur.39

Tevbe dönüştür, günahları terk ederek Allah’ın affına yöneliştir. Genellikle bir kalp işi olarak görülmektedir.40 Mutlak olarak Tevbe ve İstiğfar

kelimelerinin her biri diğerini kapsadığından, birbirleri yerine

34 Kılıç, Sadık, a.g.e., s.376.

35 Mutçalı, a.g.e., s.629

36 İbn Manzur, a.g.e., c.V, s.26; Alusi, Ebu’l Fadl Şihabuddin Mahmut, Ruhu’l-

Meânî, Beyrut, ts., c.VI, s.207.

37

İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’an’il-Azim, , Kahire, ts., c.II, s.435.

38 Yılmaz, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, İstanbul, 1994, s.170

39 Kuşeyrî, Abdulkerim, Kuşeyrî Risalesi, Haz. Süleyman Uludağ, İstanbul, 1978, s.167. 40

(16)

kullanılabilmektedir.41 Ancak günahlardan uzaklaşılmadan, bağışlanma

dileğinde bulunulması istiğfar olarak nitelendirilse de Tevbe değildir.42

İstiğfar, geçen günahların şerrinden korunma talebini ifade etmekte ve günahkarın hiç usanmadan ısrarla bağışlanma talebinde bulunmasını teşvik etmekte ve bu hal üzere olmasını istemektedir. Ancak tevbe ve istiğfar arasında şöyle küçük bir farklılık vardır ki oda istiğfar edildiğinde kötülüklerden ayrılık, tevbe edildiğinde ise Hakka dönüş vardır. Nitekim yüce Allah “Önce Rabbinize istiğfar edin sonra da O’na Tevbe edin’’ 43

buyurmuştur.

Râzî, tevbe ile istiğfarın farklı şeyler olmadığını, “Rabbinize istiğfar edin” ile “O’na tevbe edin” ifadelerinden murat edilen şeyin aynı olduğunu belirtir.44 Ancak bazı alimlerin de bu hususdaki farklı izah tarzlarını tefsirinde

birkaç madde halinde açıklamıştır. Bunlar:

1)İstiğfar etmek, Allah’tan günahların bağışlanmasını istemek demektir. Buna göre Allah insanın ancak istiğfar etmesini talep etmiş, daha sonra da bağışlanmanın tevbe hadisesinin devreye girmesiyle mümkün olabileceğini beyan ederek “sonra O’na tevbe edin” buyurmuştur. Çünkü tevbeye götüren ve onu teşvik eden “affın talep edilmesi” istiğfar hadisesini ortaya çıkarır. Bu durum Allah’tan bağışlanma istemenin yolunun ancak tevbeden geçtiğine işaret eder.

2)İstiğfar geçmiş günahlardan mağfiret talep etmek, tevbe ise gelecekte yapılması muhtemel günahlar hususunda Allah’a yönelmektir.

3)İstiğfar kişinin Allah’ın uygun görmediği bir şeyi gidermesini istemesi iken, tevbe insanın bu uygun olmayan şeyleri ve yaptığı günahları giderme hususunda bizzat kendisinin azimli ve gayretli olmasıdır.

4)İstiğfar ferdin Allah’tan yardım dilemesi manasına gelirken, tevbe ise kulun kendi gayretinin bir ürünüdür. Bu manada istiğfar ferdin Allah’tan

41 İbn Kayyim el Cevziyye,a.g.e., c.I, s.333 42

İbn Teymiyye, Takiyyu’d-Din, Mecmuu’l- Feteva, Beyrut, 1988, c.X, s.319.

43 Hud 11/3

44 Razi, Ebu Abdilleh Muhahammed b.Ömer el-Huseyn b.el-Hasan b.Ali

(17)

kendisini tevbeye muvaffak kılmasını istemesidir. Bu sebeple ayetlerde istiğfar tevbeden önce zikredilmektedir.45

Ragıp el- İsfahânî ‘ de tevbe ile istiğfar kavramlarını içerik bakımından birbirine yaklaştırmakta ve “istiğfar dil ile olabileceği gibi fiillerle de olabilir46

demektedir. Davranışlarla af dilemenin kişinin günah olan fiillerden vazgeçerek Allah’a itaata yönelmesiyle gercekleştiğini düşünecek olursak, İsfahânî ‘ye göre istiğfar ile tevbenin aşağı yukarı aynı anlama geldiğini söyleyebiliriz.

Elmalılı Hamdi yazır ise, “Rabbinizden af talep edin ve sonra O’na tevbe edin”47 ayetini aynı surenin bir başka ayetiyle48 irtibatlandırarak açıklar

ve “Allah’tan mağfiret dileme ve bağışlanma isteme işi, iman ve salih amel ile olacaktır. Bundan dolayı kalpte hissedilmeden kuru bir af isteğiyle kalınmamalı ve O’na tevbe edilmelidir49” diyerek istiğfar ile tevbenin mutlaka

beraber bulunması lazım geldiğini beyan eder.

Şu halde gerek luğat gerekse terim manası itibarıyla Allah’tan dil veya kalp ile af talep etmek, bağışlanma istemek manasına gelen istiğfar günahın itirafınıda kapsadığı için tevbenin mühim bir cüzünü teşkil ettiğini söyleyebiliriz. Ancak istiğfar tevbenin tamamen aynı değildir. Daha net söylenirse istiğfar kulun Allah’tan kendisini bağışlamasını istemesiyken, tevbe doğrudan doğruya işlediği günahlardan uzaklaşarak Allah’a dönmesidir. Buna göre istiğfar bağışlanmayla ilğili sözlü veya sözsüz içten gelen bir dua, tevbe ise kötülüklerden arınmak suretiyle ferdin Yaratıcısına yeniden temizlenme niyetiyle yönelmesi, O’nunla yeniden karşılaşması ve barışmasıdır.50

İstiğfar, “Ya Rabbi bana mağfiret et, bize mağfiret buyur, mağfiretini niyaz ederim” gibi dua ve niyaz ile bağışlanma istemektir. Tevbe’de nedâmet, pişmanlık ve bir daha günaha dönmemek vardır. İnsan başkalarının günahı

45 Râzî, a.g.e., XII, s. 501 46 İsfahânî , a.g.e., s.368 47 Hud 11/3

48 Hud 11/11 “Ancak iman edip Salih amel işleyenler başkadır.Onlara mağfiret ve büyük ecir

vardır”.

49 Yazır, Elmalılı Muhammed Hamdi, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1992, c.IV, s.515 50 Yapıcı, Asım, İslam’da tövbe ve Dini Yaşayıştaki Rolü, Beyan Yayınları, İstanbul, 1997,

(18)

için istiğfar edebilir. Kur’an’da “Rabbimiz, hesabın görüleceği gün, beni,

anamı, babamı ve mü’minleri bağışla ” (İbrahim 14/41) ifadesinde olduğu gibi kişinin yakınlarının bağışlanmasını isteyen ayetler pek çoktur. Bu ayetler başkaları için istiğfarın delilidir. Yüce Allah Peygambere hitaben Muhammed Suresinde 47/19 “Ey Muhammed, kendi günahın, inanan erkeklerin ve inanan

kadınların günahı için (Allah’tan) mağfiret dile” buyruğu gerek kendin için gerek ümmetin için mağfiretimi iste ayetleriyle anlaşılan istiğfârın aynı zamanda bir dua niteliğinde olmasıdır.51

2 - Nedâmet (Pişmanlık)

Nedâmet, Arapçada ‘ne-di-me, yen-de-mü, ne-dâ-met’ çekimiyle ((N-D-M)) kökünden gelip mastardır. Pişmanlık, nedm’den gelir, nedâmet etmek52,

yaptığına, olan bitene üzgünlük ve üzüntü duymaktır.53 “Pişmanlık” terimi

günümüzde “Tevbe” terimi ile hukuk literatüründe eş anlamda kullanılmaktadır. Pişmanlık duygusunun muhtevasına günah ve tevbe açısından yaklaşacak olursak, inanan bir kişi dinin ve dinin objektifleştiği toplumun kötü olarak değerlendirdiği bir davranışta bulunur ve yaptığı fiilin günah olduğunun şuuruna varırsa, onda pişmanlık diyebileceğimiz bir nevi suçluluk duygusu ortaya çıkar. Başka bir deyişle kişi Yaratıcıya karşı hata işlediğini kabul ettiği veya bunun farkına vardığı zaman suçluluk duygusu dinî bir nitelik kazanmaktadır. Esasen günahkarda bu duygunun ortaya çıkması, onun tevbeye yönelişinin en önemli ruhî boyutu olarak karşımıza çıkmaktadır.54 Nitekim Hz. Peygamberin tevbeyi pişmanlık55 olarak

tanımlaması da dinî açıdan tevbenin oluşumunda pişmanlığın vazgeçilmez bir ruhsal hal olduğunu ortaya koymaktadır.

Toplumumuzda bazen yapılan suçlar neticesinde “pişmanım, bir daha yapmayacağım” şeklinde ifadelerde bulunan kişiler bu kötü fiili tekrarlamayacağını ve bundan dolayı üzgün olduğunu belirtirler. İnsanlar

51 Yazır, a.g.e., c.X, s.34. 52

Yegin, Abdullah, Yeni Lûgat, İstanbul,1992, s.536; İbn Manzur,a.g.e., XII, s.572

53 Mutçalı, Serdar, Arapça-Türkçe Sözlük, İstanbul,1995, s.872

54 Yapıcı, a.g.e., s.284

55 İbn Mace, Ebu Abdullah Muhammed b. Yezid el-Kazvini, es-Sünen, Çağrı Yay. İstanbul,

(19)

cezayı hafifletmek veya tamamen ortadan kaldırmak ümidiyle de bu ifadeyi kullanırlar. Bir başka ifadeyle kişinin işlemekte olduğu suçtan, suça teşebbüsten önce veya suçu işleme esnasında vazgeçmesi ve fiilin ortaya çıkaracağı zararları önlemeye çalışması aktif (faal) pişmanlıktır.56

III - GÜNAH VE TEVBE İLİŞKİSİ

Günah ve tevbe kulun işlemede yani günah işledi hemen af dilemesi gerektiği yönüyle birbiriyle çok ilişkili olan iki dini kavramdır. Çünkü Allah bizi yaratırken günah işlemeye meyilli ancak bu günahın ardından da hatamızı fark edip Yüce yaratıcıya yönelip afdilime kendimizi affettirme azim ve istitadında yaratmıştır.

Zira günahın cezası (kefareti) nedamettir. “Eğer siz bir günah yapmasaydınız. Allah günah işleyen bir kavim getirir ve onları mağfiret ederdi”57 hadisi günahın ve ardından tevbe etmenin mevcudiyetine bir

örnektir.

Yüce Allah Kur’an’da kendini bizlere tevbeleri kabul eden (tevvab) olarak tanıtıyor. Şartlarına haiz tevbe ve istiğfârı Cenab-ı Allah dilerse kabul eder. Hatta mü’min kulunun tevbe etmesinden çok memnun olacağından bahisle ‘Allah tevbeleri çokca kabul edendir’ ifadesi Kur’an’da çok yerde geçmektedir. Kur’an’da “Allah şüphesiz daima tevbe edenleri sever, temizlenenleri de sever”58 ayeti bunun bir göstergesidir.

Tevbe bütün Müslümanlar üzerine farzdır. Tevbenin farz oluşu kitap, sünnet ve icma ile sabittir. Yüce Rabbimiz “Ey İman edenler! Tam bir samimiyetle tevbe ederek Allah’a dönün ki, Rabbiniz kötülüklerinizi örtsün59

buyurmaktadır.

İnsanı dünyaya bağlayan birçok faktörler vardır. Masiva dediğimiz bu aleme aşırı rağbet, nefsin tezahürleri olan haset, kin, kanatsızlık, behimi arzulara bağlılık, hırs ve buna benzer pek çok kötü huyların insan bünyesine

56 Yiğit, Yaşar, İslam Ceza Hukukunda Af ve Pişmanlığın (Tevbe) Cezalara Etkisi, Diyanet

İlmi Dergi, Ankara, 2001, c.XXXVII, sy.3, s.69.

57 Tirmizi, es-Sünen, c.IV, s.672, h.no.2526, Cennet 2. 58 Bakara 2/222

(20)

musallat olmasını sağlar. Bu sebeble insan dünya ile olan münasebetlerini artırırken bir yandan da emellerini, isteklerini artırmış olur. Bu çıkmazlar içerisinde kendini eleme ve üzüntüye gark eder. Kulun bu şekilde günahlara dalması, dünyaya tamamen kendini kaptırması bir olan Allh’tan uzaklaşması demektir. İnsanın tüm bu sıkıntılardan uzaklaşması için Allah’a dönmesi, O’na yaklaşması gerekir. İşte bu Allah’a dönme Tevbe’dir, tevbe ile meydana gelir. Allah’tan uzaklaşmada günah olandır. İnsan yaşamı boyunca ya tevbe içindedir yada günahtadır, üçüncüsü yoktur. Günah ve tevbe birinin varlığı ile diğerinin yok olduğu veya birinin yokluğunda diğerinin hep pusuda beklediği ayrılmaz bir mücadele içindedirler.

Yüce Allah ayeti kerimede “O, kullarının tevbesini kabul eden, kötü hareketlerini(tevbe ile) bağışlayandır60 buyurarak kullarını hep tevbe ve

istiğfar içinde olmalarını, günahta ise kalmamalarını istemektedir.

Tevbe, imanın kemale ermesi için bir başlangıçtır. İnsan hayatında tevbe, iman ve amel-i salih üçü birden birbirinden ayrılmayan ve devamlı yaşanılan bir hayat tarzına dönüştürüldüğünde insan için geçmiş ve gelecek yaşamının garantisi olur. Şöyle ki, üçü geçmişteki günahları mahvetmek hatta onları sevaba çevirmek, gelecek için ise, ilahi iradeye teslimiyetin sonucu, her halini ibadet duygusu içinde yaşayan kamil bir mü’min olarak hayatını devam ettirme imkanı sağlayacaktır. Bu söylenilen durum ancak tevbe, iman ve ameli salihin bir mü’min de var olmasıyla gercekleşir. Yüce Allah “Doğrusu iyilikler kötülükleri giderir”61 diğer bir başka ayette “Ancak tevbe eden, inanıp

yararlı iş işleyenlerin, işte Allah onların kötülüklerini, iyiliklere çevirir. Allah bağışlar ve merhamet eder”62 buyurur. Ayeti kerimeler bize tevbenin ve salih

amelin, çirkinlikleri ve günahı yok etmedeki etkisini çok net olarak göstermektedir. Günah ancak tevbe ve güzel amele devam etmekle yok olur.

Günah, işlendiği anda iman sahibi mü’min için, derhal tevbe etmeyi gerektirir.Gerçekte tevbe, kişinin sadece dille bağışlanma dilemesinden ibaret olmayıp adeta yılandan ve ateşten kaçarcasına işlemekte olduğu günahı terk

60 Şûrâ 42/15

61 Hud 11/114 62 Furkan 25/70

(21)

edip kaçması, hayra dönmesidir. Günahkar kimsenin bu hali elde etmesi kolay değildir. Kişi tevbe ettiği takdirde Allah onun işlemiş olduğu günahını bağışlar.63 Kur’an’da tevbenin kabulüne dair bir çok ayeti kerimenin varlığı

bunun en büyük ispatıdır. Bu nedenle günah-tevbe ilişkisi birbirinden ayrı düşünülemez. Tevbenin yokluğunda insan hayatına günahlar hakim olur. Mü’minler ancak tevbelerini artırmak suretiyle günahlardan uzaklaşıp Allah’ın istediği doğrultuda bir hayata sahip olabilirler.

(22)

BİRİNCİ BÖLÜM

KUR’AN’DA GÜNAH VE TEVBE

I - KUR’AN’DA GÜNAH KAVRAMI

Kur’an’da günahın tek bir kelimeyle ifade edilmemesi ve dar bir manasının da olmaması sebebiyle Kur’an’da günah konusunu, günah manasına gelen kavramlarla işlemeye çalıştık.

A - KUR’AN’DA GÜNAH’LA İLGİLİ KAVRAMLAR

Kur’an’da günah kavramının son derece geniş olması ve ayrıca günahı ifade eden bir çok terimin kullanılması, hem tarifini hem de günahlar arasında bir ayırımı zaruri kılmıştır. Günahı ifade eden kelimelerin arasında farklılık olsa da hepsinde müşterek nokta; Allah’ın yasaklarını çiğneme, ve Allah’ın rızasına aykırı bir hareket ediş vardır. Bunlar:

1 - İsm(Suç-Günah-Ceza)

Arapça <<E-S-M>> kökünden olup mastardır. Çekimi “e-si-me”, ye’-se-mü, e-si-mün veya me’sü mün şeklindedir. Sözlükte cezayı hak etmek, zenb, seyyie manalarına gelmektedir.64 Dinen meşru sayılmayan bir şeyin

yapılması ve zarar anlamında kullanılan bu kelime, meşru olmayanın işlenmesi neticesinde terettüp eden ceza anlamına 65 gelirken şer’an ve tab’an kaçınılması

gereken şey,66 insanı hayır ve sevaptan alıkoyan fiildir.67 İsm’in çoğulu

“âsam”dır.

64 İbrahim Mustafa ve diğerleri, el-Mu’cemu’l-Vasit, Çağrı Yay., İstanbul, 1989, c.I, s. 6;

Devellioğlu, a.g.e., s.541

65 İbn Manzur,a.g.e, e-s-m md., c.XII, s.5,6; Asım Efendi, Kamus Tercümesi, İstanbul,

/1305, e-s-m md. c.IV,s.165.

66 Cürcani, Seyyid Şerif ,Tarifat, Lübnan,1990, e-s-m md, s.7. 67 İsfehani, a.g.e., e-s-m md, s.10.

(23)

Kur’an’da “İsm”, bazen küfür anlamında bazen büyük günah bazen de küçük günah manasında kullanılmıştır. Ama hepsinde ortak nokta bilerek ve isteyerek kendi ihtiyarıyla bir yasağı delmek ve isyanda bulunmak anlamı vardır.

İsm kelimesi mutlak olarak kullanıldığı zaman küfür anlamına gelir.

“Nitekim kim bir hata veya İsm/günah (küfür) işlerde onu bir suçsuzun üstüne atarsa, muhakkak ki büyük bir iftira ve açık bir günah işlemiş olur.”68 Aynı şekilde “Onlardan çoğunun günah (küfür) düşmanlık ve haram yemede

birbirleriyle yarıştıklarını görürsün.”69

Bu kelime mümin için kullanıldığı zaman küfür dışındaki diğer günahları ifade eder.70 Ayrıca Kur’an’da İnsanların birbirlerini öldürmeleri,

birbirlerini yurtlarından çıkarmaları birbirlerinin aleyhinde yardımlaşmaları,71

haram kılınan leş, kan, domuz eti gibi yiyeceklerden zor durumda kalınmadığı halde yemek,72 işitip şahit olduktan sonra ölen kimsenin vasiyetini

değiştirmek,73 başkalarının mallarını haksız yere yemek ve bu gaye ile bunları

hakimlere aktarmak, rüşvet verip almak,74 faiz alıp vermek,75 şahitliği

gizlemek,76 Allah’a herhangi bir şekilde ortak koşmak,77 Kendi uydurduklarını

Allah’a iftira ederek isnad etmek78 gibi fiiller İsm’le ifade edildiği gibi; zina

iftirası ve sonunda onu acı bir azabın beklemesi,79, fısıltı yoluyla kötülük ve

azgınlık düşünenler,80 açık ve gizli işlenen günahlar için bir cezanın olacağı

“İsm” kelimesi ile ifade edilmiştir.

68 Nisa, 4/112. 69 Maide, 5/62. 70 Bebek, a.g.e., s. 95. 71 Bakara, 2/85 72 Bakara, 2/173 73 Bakara, 2/181. 74 Bakara, 2/188. 75 Bakara, 2/276. 76 Bakara, 2/288. 77 Nisa, 4/48. 78 Nisa, 4/50. 79 Ahzap, 33/58. 80 Mücadele, 58/8.

(24)

Peygamberimiz İsm’i tarif ederken “Birr, kalbinin (nefsinin) kendisiyle

tatmin olduğu şey, İsm ise; göğsünü sıkan seni huzursuz eden şeydir.”81

buyurmuşlardır.

İsm kelimesi başka bir günah olan utanç verici fevahiş kelimesi ile azgınlık kelimesi arasında geçerek haram kılınan günahlar arasında zikredilmiştir.82 bir başka yerde de düşmanlık (udvan) kelimesi ile birlikte

kullanılarak bazen kötülük,83 bazen de münafıkların günahları 84 ifade

edilmiştir.

2 - Zenb (suç, günah)

Arapcada <<ze-ne-be>> kökünden gelip çoğulu “eznebün”dür, isimdir. Manası; kuyruk, birinin peşinden gitme herhangi bir şeyin sonu gibi, manalara gelen “zeneb” kelimesi ile aynı kökten gelmekte: günah, cürüm, masiyet gibi manalara gelen zenb; 85 kişiyi Allah’tan perdeleyen şeylerdir.86

Zenb; kasdi ve gayri kasdi günahları gösterirken, ism sadece kasdi ve ihtiyari günahları gösterir.87 Günaha zenb denmesinin sebebi de aynı kökten gelen

zeneb (kuyruk) kelimesinin, hem de günahın adilik ve süfliliğine delalet etmesindendir.88

Kur’an’da zenb kelimesi; Allah’a karşı işlenen günahları gösterirken itaatsizlik ve küfür anlamlarına da gelir. “Firavun taifesi ve onlardan

öncekilerin gidişi gibi, rablerinin ayetlerini yalanladılar da onları günahlarından (zenblerinden) ötürü yok ettik.”89 ayetinde küfür olarak kullanılmıştır.

Kur’an’da zenb ve çoğulu zünup, hoş olmayan sonuçlar doğuran bütün fiiller hakkında kullanılır ki, meydana getirdiği sonuca göre değerlendirilen

81 Buhari, Ebû Abdullah Muhammed b. İsmail; Sahihü’l Buhârî,Çağrı Yay., İstanbul,

1992/1413, c.VII, s.82, Edep 39.

82 A’raf, 7/33. 83 Maide, 5/2. 84 Maide,5/62.

85 İbn Manzur, a.g.e., Z-N-B md. c.I, s.389-392. 86 Cürcani, a.g.e. s. 107.

87 Kılıç, a.g.e. s. 126.

88 Asım Efendi, a.g.e. c.I, s.350. 89 Enfal, 8/54.

(25)

işler demektir. Buna göre kişinin yaptığı iş, sonuç itibariyle ona vebal yüklüyorsa ceza almasına sebep oluyorsa o suç zenb kapsamına girmektedir.

Allah Teala zenbleri (günahları) bağışlayandır. Zaten ondan başka günahları kim bağışlayabilir?90 Allah Hz Peygamberin geçmiş ve gelecek (zenblerini) hatalarını bağışladığı gibi onun müminleri de bağışlaması için dua etmesini istemesi91 zenb olarak adlandırılan günahın müminler için de

işlendiğini gösteriyor ve akabinde tevbe ve istiğfarla affedileceği bildirilmektedir.

Bunları yanı sıra zenb, kafirler için kullanıldığında küfür anlamına gelmektedir. İnkar edenlerin günahlarını itirafı,92 Yahudi ve Hıristiyanların biz

Allah’ın oğulları ve sevgilileriyiz demelerine rağmen hangi günah ile azap edileceği sorusu,93 Salih (as)’i inkar ve devesini kesmeleri neticesinde doğan

günah,94 “Musa’nın: bana (adam öldürmeden dolayı) isnad ettikleri suç (zenb)

var.”95 ayetinde, “(Yusuf kıssasında) Vezir’in karısına, işlediğin suç(zenb)’tan

dolayı Allah’tan af dile” demesi,96 Masum çocuğa hangi suç(zenb)’tan

öldürülmesi sorulduğunda...” gibi ayetlerde geçen suçlar “zenb” 97 kavramı ile

ifade edilmiştir.

3 - Cürm (suç)

Arapcada “ce-re-me, yec-ri-mü, cer-mün” şeklinde gelip fiil olup ‘ale ve ile’ harfi cerleri ile kullanıldığında suç, günah işlemek, zarar, hasar vermek manalarına gelir.98

Tecavüz etmek, sınırı aşmak ve günah işlemek manasına gelirken asıl maddesi ve manası, meyveyi ağacından koparmak, dalından kesmek anlamına

90 Şuara 27/14; Ğafir, 40/3; Zümer 39/53; İsra 17/17. 91 Feth 48/2; Muhammed 47/19. 92 Mümin, 40/11. 93 Maide, 5/18. 94 Şems, 91/14. 95 Şuara, 26/14. 96 Yusuf, 12/29. 97 Tekvir, 81/9. 98 Mutçalı, a.g.e., s. 114

(26)

gelen cürm kelimesi terim olarak istiare yoluyla hoş karşılanmayan her türlü fiil için kullanılmıştır.99

Cürm de diğer günahlar gibi; cezayı gerektiren suç, hata, günah, kabahat, isyan anlamlarına gelmekle birlikte ayetlerde hukiki anlamda bir suç olmaktan ziyade inançsızlık isyan vb. gibi cezası uhrevi muhtevadaki suç anlamındadır. Cürüm en özel anlamını islam ceza hukukunda kazanmıştır. Buna göre cürüm, Şarî ‘nin (kanun koyucunun) had veya tazir cezalarıyla müeyyidelendirdiği yasak (mahzur) işlerdir.100

“Biz sizden önce kendilerine peygamberler açık delillerle geldikleri halde inançsızlık karanlığında kalan (zalim) nice nesilleri helak ettik onlar zaten inanacak değillerdi. Biz mücrim kavmi böyle cezalandırırız.”101 Başka bir ayette “Kafirlere ise şöyle denilecektir: Ayetlerimiz size okunmuyor muydu?

(elbette okunuyordu) siz büyüklendiniz ve mücrim bir kavim oldunuz”102

buyrularak cürüm kavramı küfür anlamında kullanılmıştır. Bunların yanısıra cürm, batıla saplanıp kalma, şirk, inkar, küfür103 anlamlarında kullanıldığı gibi,

nifakta ısrar,104 Allah’ın ayetleri karşısında büyüklenme,105 livata fiiilinde

bulunma106 ceza gününü yalanlama107 gibi Allah’ı inkar eden toplumların

günahları ifade edilmektedir.

4 - Seyyie/Sû’ (Kötülük)

Arapca “sû’e, sê’e, ye-sü-e, se-v-ün” gelip fiildir108. Seyyie, üzülme,

kötülük çirkinlik ve günah manalarına gelmektedir. Fesad ve helak manalarına gelen “sev” ile aynı kökten türemiştir. Yine aynı kökten gelmiş olan “seyyie” kelimesi bu kökten gelmiş olup “hatie” çirkin iş manasına gelmektedir.109

99 İsfehani, a.g.e., C-R-M. md. s.91.

100 Apaydın, Yunus, Cürüm md., Ş.İ.A., Şamil Yayınevi, İstanbul, 2000, c.II, s.36. 101 Yunus 10/13.

102 Casiye 45/31.

103 En’am 6/147, Yunus 10/13, İsra 17/14, Tâhâ 20/74; Duhân 44/37 vb. 104 Tevbe 9/66.

105 Yunus 10/75.

106 A’raf 7/84; Nahl 16/58; Zariyat 51/32. 107 Müzemmil 73/46.

108 Mutçalı, a.g.e., s. 414

(27)

Aslında insana herhangi bir üzüntü ve acı veren şey manasına gelen

bu kelimenin günah için kullanılması her ikisinin sonucunun da aynı olmasındandır.110 Sa’e, Su; kötü, fena, mekruh, zararlı ve muhalif olmak

manalarında kullanıldığı111 gibi bazen de büyük günah(kebire)’ın

karşılığında kullanılır.112

Seyyie,”kıtlık”manasına da kullanılmıştır:“Kendilerine bir kötülük

(kıtlık ulaşırsa) Musa ve onunla beraber olanları uğursuz sayarlar.”113 Aynı kelime bazen şirk anlamında;“Nitekim kim bir günah (seyyie, şirk) kazanır da

suçu kendisini kuşatmış olursa işte onlar ateş halkıdır. Orada ebedi kalacaklardır.”114 Başka bir ayette; “Ancak kötü işler yapan ve sonra pişmanlık

duyup (hakka) inananlara gelince –doğrusu böyle bir tevbeden sonra gerçekten senin Rabbin çok esirgeyen ve bağışlayandır.”115 buyrularak, “seyyie” fiilinden sonra edilen tevbenin kabul edileceği beyan edilmektedir. “Senden iyilikten

önce kötülüğü (azabı) acele istiyorlar “116 ayetiyle de azap anlamında kullanılmıştır.

Seyyie; Kur’anda Hasene’nin karşıtı olarak geçmektedir. Hasene her türlü güzelliği, iyi hali, hoşa giden şeyleri; Seyyie ise her türlü çirkinliği kötü hali ve itaatsizliği anlatır; “Kim bir hasene (iyilik) yaparsa ona; o yaptığının

on misli sevap vardır. Kim bir seyyie (kötülük) yaparsa onun dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar.117

“Sû” kelimesi, kusurlu hastalıklı manasına kullanılırken,118 aynı kökten

“sûâ” ise kötü olan şey manasına “hüsna”nın karşıtı olarak kullanılmıştır:

“Sonra kötülük edenlerin akıbeti çok kötü oldu.”119 ayetinde bu manada kullanılmıştır. “Sev” kelimesi, şer ve insanın başına gelebilecek her türlü

110 İbn Manzur, a.g.e., Sû’ md. c.I, s.94. 111 İsfehani, a.g.e., Sû’ md., s.252. 112 Nisa 4/31. 113 A’raf 7/131. 114 Bakara 2/81. 115 A’raf 7/153. 116 Rad 13/6. 117 En’am 6/160; Kasas 28/84. 118 Taha 20/22; Kasas 28/31. 119 Rum 30/30.

(28)

felaket manasında120 kullanılırken bunun müennesi “sev’e” avret yeri121 ve

ceset122 manalarına gelmektedir. “Esve’e” formu ile müminlerin günahlarının

affedilmesi,123 onların Allah korkularından ve dine olan sadakatinden olduğu

bahsedilmektedir.

Daha fazla topluma yönelik azınlıkla da Allah’a karşı günahlar için kullanılan seyyie; çıplaklık,124 zina,125 gayri meşru şehvet,126 cana kıyma,127

yalancılık128 gibi hem büyük günahı hem de küçük günahı ifade etmektedir.

5 - Hatîe (yanılmak)

Arapcada “ha-tî-e, yah-ta-ü, ha-tâ-en” şeklinde gelip fiildir. Yoldan çıkıp sapma, isabet etmeme gibi manalara gelen bu kelime taşıdığı manayı ifade eden fiili hem kasden hem de hataen işlemeyi kapsar. “Hatea” kökünden türemiş olan “hatie” kelimesi mutlak olarak günah “hitun” kelimesi ise, kasden işlenen günah anlamına gelmektedir.129

İsfehani, hata’yı doğru yoldan meyletmek diye anlamlandırdıktan sonra “Hata”yı üçe ayırır:

a)Hata yapması ve onu arzulaması iyi olmayan şeyi yapmaktır. Ve bundan tam olarak sorumludur.

b)Yapılması iyi olan şeyi istemek fakat bunu gerçekleştirememek. “Nitekim hakim bir şey hakkında hükmeder, verdiği hükmü iyice araştırır, (ama buna rağmen) yanılırsa onun için bir sevap vardır.”130 hadisinde bu

anlam kasdolunmaktadır. 120 Tevbe 9/98. 121 Taha, 20/121. 122 Maide, 5/31. 123 Zümer, 39/35. 124 A’raf, 7/19. 125 İsra, 17/32. 126 Yusuf, 12/24. 127 Bakara, 2/169. 128 Ankebut,29/4.

129 İbn Manzur, a.g.e., H-T-E md. c.I, s.32-33.

130 Buhari, Sahihu’l Buhari, c.VIII, s.157, İ’tisam 21; Müslim, Sahihu Müslim, c.II, s.1342,

h.no.15, Akdiye 15; Ebu Davud, Süleyman b. el-Eş’as; Sünenü Ebî Dâvûd, İstanbul, 1413/1992, c.IV, s.7, h.no.3574, Akdiye 2.

(29)

c)Yapılması hoş olmayan bir şeyi dilemek fakat aksini (hoş olanı gerçekleştirmek). Böyle yapan kimse niyetle hataya düşmüş fakat pratikte isabet etmiştir. Niyeti dolayısıyla kınanır. Yaptığından dolayı övülmez.131

Hata kelimesi ve türevleri Kur’anda yirmi iki kadar ayette geçmektedir çoğulu “Hataya”dır.

Hatıe, isteyerek ve dileyerek günah işleme anlamına gelirken Hâtı’, kasıtlı günah işleyen kimse anlamındadır. Ahta’a ise, kasıt ve niyet olmadan hata yapmayı gösterir.132

“Çocukları yanlışlıkla babalarından başka birinin adıyla çağırmanız halinde size bir günah yoktur. Fakat bunu kasden yaparsanız günaha girersiniz.133 ayetindeki “hata yapmanız” kelimesi; “ahta’tüm” ile ifade edilmiştir.

Kur’an’da hatıe, Allah’a isyan etmek anlamında küfür yerine de kullanılmıştır:

“Doğrusu Firavun, Haman ve askerleri (hata edenler) küfredenlerdendi.”134ayeti ile aynı şekilde “kötülük işleyip ebedi cehennemde

kalacaklar.”135diye nitelenenlerin suçu da bu fiille ifade edilerek; “onların

irinden başka da yiyeceği yoktur. Onu ancak günahkarlar yer.”136 ayeti ile günahkarların fiili olarak kullanılmıştır ki söz konusu yiyecek de cehennemliklerin yiyeceğidir.

“Yusuf, sen bu olayı görmemiş ol.” Karısına da “Sen de işlediğin günahtan ötürü tevbe et, gerçekten sen günah işleyenlerden (hata edenlerden) oldun.”137 ayetinde “Kardeşlerini kuyuya atanlar “Biz gerçekten günah

işledik.(hata ettik)”138.ifadesi gibi,. ayetinde zina iftirası ve kardeşlerine

ettikleri zulüm,139 Hatie kelimesi ile ifade edilmiştir.

131 İsfehani, a.g.e. H-T-E md., s.151. 132 Firuzabadi, a.g.e., H-T-E md.,c.II, s.552. 133 Secde 33/5. 134 Kasas 28/8. 135 Bakara 2/81. 136 Hakka 69/36-37. 137 Yusuf 12/29. 138 Yusuf !2/91. 139 Yusuf 12/97.

(30)

Hatîe kavramı, değişik formlarda gelişine göre büyük günahlardan bahsettiği gibi küçük günahları da anlatır.

6 - Fısk (hak yoldan sapmak)

Arapca “fe-se-ka, yef-sü-ku ve yef-si-ku, fis-kun ve fü-sü-kun” şeklinde gelip fiildir.140

Lügatte hurmanın kabuğunu yarıp, dışarı çıkmak manasına gelen kelime, dini bir terim olarak isyan etmek, günaha meyletmek, hak yoldan çıkmak, istikametten, dinden çıkmak emre uymamak gibi manaları ifade eder.141

Fasık, küfürden daha genel olmakla birlikte büyük günah işleyip veya küçük günahta ısrar ederek hak yoldan çıkan dinin hükümlerine bağlanıp, onları kabul ettikten sonra o hükümlerin tamamını ya da bir kısmını ihlal eden anlamına gelmektedir.142

Fısk kelimesi, Allah ve nübüvvet müessesesinin söz konusu olduğu yerlerde küfrü, dini emir ve nehiydeki gevşekliğin ve ihmalin sözkonusu olduğu yerlerde de yanlış ve hatalı davranışları (günahları) gösterir.143

Kur’an, müşriklerin, münafıkların veya ehl-i kitabın yaptığı hatalara, işledikleri günahlara “fısk” dediği müminlerin amellerindeki gevşeklik ve irtikap ettikleri suçlara da fısk denmiştir. Dolayısıyla fasıklık hem kafir için hem de müslüman için söz konusudur. Ancak isim itibariyle aynı olsa da bu fasıklıklarda büyük farklılıklar vardır. Şimdi bu fasıklıkları itikade ve amele yönelen fasık davranışlar olarak ikiye ayırarak inceleyelim.

a - İtikada Yönelik Fısk Sayılan Tutum ve Davranışlar

Fısk kelimesi Kur’an’da imanın karşıtı dalalet, sapıklık, isyan anlamlarında kullanılarak iman etmeyenlerin durumları anlatılmıştır. Allah’a ve nübüvvet müessesesine isyan ve itaatsizliğin sözkonusu olduğu ayetlerde küfür anlamlarına gelir.

140 Mutçalı, a.g.e., s.660

141 İbn Manzur, a.g.e. Fısk md., c.X,s.308; Asım Efendi. a.g.e. Fısk md., c.III,s.988. 142 Razi, a.g.e. c.II, s.91; İsfehani, a.g.e. s.572.

(31)

Allah’ı inkar ve şirk koşma anlamında Kur’anda geçen fısk kavramı; “Şeytanın yoldan çıkması” tabiri ile belirtilmiştir144 Aynı şekilde “Andolsun ki sana apaçık ayetler indirdik. Onları ancak fasıklar inkar eder.”145 “İşte

böylece Rabbinin yoldan çıkanlar (fesegu) hakkındaki ‘onlar inanmazlar’ sözü gerçekleşmiş oldu.” 146 ayetlerinde geçen “fasık” kelimesi küfür anlamı

taşımaktadır. Hem Allah’a şirk koşup, hem de yeryüzünde bozgunculuk çıkaran ve

kendilerine gönderilen elçileri dinlemeyen müşrikler cezalandırılmışlardır. Kur’an bu şekilde davrananları iman etmeyen ve fıska düşmüş kimseler olarak anıyor.147

Allah’ın ayetlerini yalanlayanlar da bu tür fıskın içerisine dahil edilmiştir; Allah’ın ayetlerini yalanlayıp “fısk” işlemiş, yani Allah’ın emrinden dışarı çıkmışların cehenneme gidecekleri148 vurgulanmaktadır.

Kalbinde nifak taşıyan münafıkları da Kur’an fasık olarak sayar.149

Aynı şekilde Allah’ı unutan insanların da itikadi olarak fasıklığa düştükleri şöyle haber verilir;

“Şu, Allah’ı unuttuklarından dolayı(Allah’ın da) kendilerini unuttuğu kimseler gibi olmayın onlar yoldan çıkmış fasıklardır.”150

b- Dini Emir ve Yasaklar Hususunda Fısk

İtikadda değil de amelde de bir takım hata ve günahlar sebebiyle müminlerin de fasıklığıa düştükleri Kur’an’da anlatılmaktadır. Mü’min’in fıskı Allah’ı inkar etme ya da şirk koşmaktan dolayı değil de, dinin emirlerini ve yasaklarını ihlal edip günah işleyen kimse anlamında kullanılmıştır.

Ölü eti, kan ve domuz eti, Allah’tan başkalarının adına kesilen hayvanların etlerini yemek, putlara tapmak, fala bakmak151 gibi davranışlar

144 Kehf, 18/50.

145 Bakara, 2/99. 146 Yunus, 10/33. 147 İsra, 16/17.

148 Secde, 32/20; Ahkaf, 46/20; En’am, 66/43; Ankebut, 29/34. 149 Tevbe, 9/53,54.

150 Haşr, 59/19.

(32)

fasıklık olarak nitelenmektedir. Öte yandan alaya almak, lakap takmak, çirkin söz söylemek, bir topluluğun diğerini, bir kadının diğer bir kadını alaya alması da152 fâsıklıkla nitelendirilmektedir.

Yalancı şahitlik yapmayı ve asılsız (asparagas) haberler yaymayı,153

namuslu kadınlara zina iftirası atıp, sonra da dört şahit getiremeyenleri,154 ahde

vefa göstermeyenleri,155 Lût kavminin çirkin fiili olan livata (homoseksüellik)

fiilini yapanları fasıklıkla vasfeden Kur’an, ayrıca İsrailoğullarının cumartesi yasağını delmelerini156 ve mal varlığı ile şımarmayı157 da fasıklık olarak

saymaktadır.

Genel olarak fısk’ı üç grupta toplamak mümkündür:

a) Günahı çirkin olarak kabul etmekle beraber bazen günah işlemek b) Yapılan bir günahı ısrarla yapmak.

c) Günahın çirkin olduğunu inkar ederek bu günahı işlemek. Bu küfrü gerektiren bir durumdur, bu noktada kişinin iman ile, din ile ilişkisi kesilmiş olur.158

7- Fücur (günah işlemek)

Arapcada “fe-ce-re, yef-cu-ru, fecrun” gelip fiildir.159Yalanlama, yalan

söylemek hak ve doğruluktan hayır amellerinden sapmak, günah ve haramlara dalmak, günah ve fısk anlamında160 kullanıldığı gibi haktan sapmak, hak

yolunu yarıp nizamından çıkmak, fısk ve isyana düşmek ve bilhassa yalan söylemek, daha açıkcası edepsizlik olarak izah edilip bu tür şer ve masiyet olan fiillere de denilebildiği ifade edilmektedir.161

152 Hucurat, 49/11. 153 Hucurat, 49/6. 154 Nur, 24/4,5. 155 Maide, 5/106-108. 156 A’raf, 7/163. 157 İsra, 17/16.

158 Yazır , a.g.e. c.I, s.282. 159 Mutçalı, a.g.e., s.646

160 İbn Manzur, a.g.e. F-C-R md., c.V, s.46-48; Asım Efendi, F-C-R md., c.II, s.598-599. 161 Yazır , a.g.e., c.VIII, s.5857.

(33)

Fücur, şehvet (aşırı istek) gücünün ileri dereceye varması veya nefsin kişiyi şeriat ve ahlak ilkelerine aykırı işler yapmaya sevkeden özelliği şeklinde de tanımlanmaktadır.162

Fücur, Kur’anda takvanın zıddı olarak kullanılmış ve insanda günah işlemeye hazır bir potansiyelin varlığı olarak sunulmuştur.

“Nefse ve ona bir düzen içinde biçim verene, sonra da ona fücuru’nu (sınır tanımaz günah ve kötülüğünü) ve takvasını (bu günahlardan korunabilme yetisini, Allah korkusunu) ilham edene andolsun.”163

Kur’anda yarılıp, açılmak, fışkırmak, yeri açıp kaynak fışkırmak; “fecr” kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu anlamda koruma, korunma, örtme anlamlarına gelen takva ile birlikte kullanılan fucur, daha iyi anlaşılmaktadır. Zira yarılıp fışkıran, açılan bir patlamayı ancak örten ve koruyan bir araçla kapatmak gerekir.

Kur’an’da Fücur; iman edip salih amel edenlerin gittikleri yolun dışında bir yol tutanlar için164 ismi faili olan Facirler de; Allah’ın kullarını

sapıtanlar165 Allah’ı inkar edenler166 Allah’ın buyruğundan çıkanlar167 olarak

tanıtılmaktadır.

8 - Hubb (hilekârlık, sahtekârlık)

Arapça da <<H-B-B>> kökünden gelen bir sıfattır. Hilekâr, aldatıcı, kurnaz,168 üzüntü, keder, musibet, vahşet, helak olma ve günah

gibi manaları taşımaktadır169 Kur’an’da “Yetimlere mallarını verin.

Temizi murdara değişmeyin, onların mallarıyla kendi mallarınızı karıştırarak yemeyin, çünkü bu büyük bir suçtur”170 ayeti ile bu suç

olan fiili Allah “Hubb” kelimesi ile ifade etmiştir.

162 Cürcani, a.g.e., s.170. 163 Şems, 91/7-8. 164 Sa’d, 28/28. 165 Nuh, 71/27. 166 Abese, 40/42. 167 İnfitar, 82/14; Mutaffifin, 83/7. 168 Mutçalı, a.g.e., s.212

169 İbn Manzur,a.g.e., ‘H-B-B den Hubb md, c.I, 214; Asım Efendi, a.g.e., c.I, 338-340, 170 Nisa 4/2

(34)

9 - Şirk (ortak koşmak)

Arapça olup <<Ş-R-K>> kökünden mastardır.171 Ortaklık, ortak olmak

ve Allah'a rububiyetinde ortak koşmak demektir172. Günahla ilğili bir

kavram olan şirki Matüridi, “Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar”173 ayetiyle şirki

affedilmez bir günah olarak görür.Ona göre şirk şu nevilere ayrılır:

1)İtikadî şirk,put vs.nin kainatı yaratmada ve idare etmede Allah’a ortak olduklarına inanamak, peygamberlerden yahut da farz ibadetlerden herhangi birini inkar etmek, helallerin haram, haramların helal olduğunu kabul etmektir.

2) Amelî şirk, Allah ile birlikte ondan başka bir şeye de ibadet etmek, nimetlerin şükrüne Allah’tan başkasını ortak kılmak, mü’minlerle savaşmak, Allah’a ibadet ve itaat edilmesine mani olmak.174

10 - Dalâlet (yanılgı)

Arapça olup “d-l-l, ya-dıl-lü, dalâl ve dalâlet” olarak gelmektedir175. Hem isim, hem masdar olarak kullanılan kelime, hidayet

ve olgunluğun zıddıdır. Bir şeyin yerini bilmemek, isabet etmemek, yolunu ve bir şeyi yitirmek, unutmak, azmak ve helak olmak gibi manalara gelmektedir176 Sözlükte ‘kaybolmak, telef olmak, şaşırmak ve yanılmak’

gibi manalara gelmekle beraber asıl anlamları ‘bilerek veya bilmeyerek doğru yoldan az veya çok ayrılmak, azmak ve sapmaktır. Bu temel manadan hareketle dalâlet mecazi olarak “akla, duyulara ve gerçeğe aykırı ilkeleri benimsemek” karşılığında kullanılmıştır. Genellikle “maksada ulaştıran yolu bulamamak, istenen sonuca götürmeyen bir yola girmek”

171 Mutçalı, a.g.e., s.442 172 İbn Manzur, a.g.e., Ş-R-K md., c.X, s.448-450. 173 Nisa 4/48 174 Bebek,a.g.e., s.98 175 Mutçalı, a.g.e, s.506

176 İbn Manzur,a.g.e., D-L-L md., c.XI, s.390-395; Asım Efendi, a.g.e., D-L-L md. c.III,

Referanslar

Benzer Belgeler

(Evet) yahud (hayır) demek icabediyordu. Cezmi ise bu esnada sanki vaziyet kendisine taallûk etmiyormuş gibi bir halin tekiki ile bir müddet meşgul kaldı. Cezmi

Şekil-1’e bakıldığında, psikolojik sözleşme kavramının işletme alanında yapılan bilimsel yayınların artma eğiliminde olduğu görülmektedir. Yıllara göre bakıldığın-

Öncelikle 360 μg/hafta dozuyla 12 hafta indüksiyon yapıp, 180 μg/hafta olarak devam ettikleri, tedavi süresini 48 ve 72 hafta sürdürdükleri iki grup ve 180 μg/hafta olarak 48

In our study, PV-L closure technique was evaluated to be an effective method to achieve adequate ETT cuff seal with significantly lower cuff pressures and it was associated with

Tam kan parametreleri değerlendirildiğinde, beyaz küre, platelet ve nötrofil sayıları, nötrofil-lenfosit ve platelet-lenfosit oranları için spontan dolaşımı geri dönen

In this study, transposition flap technique was found very useful for reconstruction of wide full- thickness eyelid defects resulting from squamous cell carcinoma

Çalışmada genomik kinolon direnci sonuçları Haziran döneminde %83.5, Ocak döneminde ise %81.8 olarak tespit edildi.. Plazmid aracılı kinolon direnci amacıyla qnr

The bullous lung disease was statistically more common in group II, which consisted of smoking subjects (p&lt;0.0001) Figure 1 shows a sample of the macroscopic appearance of