• Sonuç bulunamadı

Hak Sahiplerine Göre Günah Çeşitleri

Belgede Kelam'da günah ve tevbe (sayfa 45-118)

İslam ceza hukukunda suç ve günah çoğu kez aynı anlama gelir. Suçlar/günahlar hakkı ihlal edilen makama göre dört kısma ayrılır. Bunlar:

1- Allah Hakkı Olan Günahlar

Günah, Allah’ın varlığı ile bir anlam taşır, yoksa insan üstü bir varlığın olmayışı ve ona karşı bir sorumluluğun olmaması, günah diye bir kavramın oluşmaması demektir. Dolayısıyla günahın en büyüğü Allah’a karşı olabildiği gibi işlenen günahın hiç işlenmemiş gibi affedilmesi de yine O’na karşı işlenen günahlardır.

Öncelikle Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkı olan bu tür vazifeler, yapılmadığı takdirde günaha dönüşmüş oluyor:

a) Yalnızca ibadet olan; iman, namaz, zekat, oruç, hac, cihad gibi ibadetleri terk etmek, İman yani din, toplumun nizamını ayakta tutan zaruri bir kurum olurken, ibadetler de aynı şekilde Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkı olmaktadır. Dolayısıyla bu hakların yerine getirlmemesi hakkın sahibine karşı bir günahtır.

b) İnsana mali külfet getiren ibadetlerin terki; fıtır sadakası gibi, c) Öşür arazisinden alınan vergileri vermemek.

d) Haraç arazisinden alınan vergileri vermemek.

e) Cezanın dışında başka anlama gelmeyen tam cezalar, bunlar; zina haddi, şurp suçu (içki içene verilene verilen ceza) hirabe suçu / haddi, (yol kesenlere verilen ceza), hırsızlık cezası gibi.

f) Mirası kapmak için murisi öldüren varis’in suçu. g) Keffaretler; yemin, oruç, hataen adam öldürme vb.

Bu sınıfa giren suç/günahlar suçluların bireye karşı değil de genel de topluma karşı işlenmiş suçlardır. Topluma karşı işlenen günahlar aynı

zamanda Allah’a karşı işlenmiş günahlardır. İslam alimleri bu günahların tevbesinin kabulüyle ilğili üç şart ileri sürmüşlerdir: Birincisi; tevbe edeceği günahı terk etmek, ikincisi; o günahı ilediğine nedamet etmek, üçüncüsü; bir daha o günahı işlememeyi kastetmektir. Eğer tevbe edeceği günah kul hakkı ise bu şarta uymakla beraber dördüncü şart; hak sahibiyle helalleşmektir.216

2 - Kul Hakkı Olan Günahlar

Bunlar “insanla insan arasında cereyan etmiş sırf insanı ilgilendiren haklar olup, telef edilmiş bir malın tazmini, diyet borcunu talep etme vb. borçlardır.”217 Bu tür günahlar; bireysel olarak bir hakkı gasbetmek şeklinde

olduğu gibi toplum olarak kamuya ait tüm insanların hakkı olduğu düşünülen her türlü hırsızlık, haksızlık, iltimasın yapılmasıyla gerçekleşen günahlardır. Rüşvet almak ya da vermekle halledilen tüm işler ve sonucunda sosyal adaletsizliğe sebep olacak her türlü fiil bu günahın kapsamına dahil edilmiştir.

Bunların affedilmesi, ancak hakkı ihlal edilen kulun hakkını helal etmesiyle Allah’ın affetmesidir.

3- Hem Allah Hakkı, Hem de Kul Hakkı Olup, Allah Hakkı

Ağır Basan Günahlar

Bu tür günahlar, ilk bakıldığında yalnızca kullara ait gibi gözükse de sonuç itibariyle “zaruriyyat”tan olan nesl emniyetini tehdit etmek gibi Allah hakkının ağır bastığı suçlardandır.

Bu tür günah; zina suçu ve erkek veya kadına zina iftirasında bulunmak suretiyle kişinin cinsel dokunulmazlığına yöneltilen günahlardır. Zina suçu, ırza, nesle ve mesuliyete yönelik bir suçtur. Zina birinin diğeriyle işlediği bir olay ise de sonucu, olaya katılan iki şahsı aşmaktadır. Bunlardan çocuk olmakta ve bu çocuğun babası tanınmamaktadır. Bu çocuğa karşı gerekli sorumluluklar yerine getirilmeyince bu çocuk, topluma karşı cephe almaya ve emsallerine bakıp kendisinde büyük eksiklikler

216 Konyalı Mehmet Vehbi Efendi,Hulâsatu’l Beyân fi Tefsiri’l Kur’an,Haz.Sabri Çağlayan,

Mehmet Çevik, İstanbul ,1966, c.XIII, s.5142

duymaya başlayacak ve toplumda tedavisi güç yaralar açacaktır. Dolayısıyla zina, sosyal bir hastalıktır.218 Dolayısıyla işlenen bu günahta kul

hakkından çok Allah’ın hakkı ağır basmaktadır. Zina iftirası suçunda öyle titiz davranılmıştır ki, bu iftirayı atan kişi yaptığı işten vazgeçtiğini, pişman olduğunu söylese bile kazf haddi düşmemektedir.

4- Hem Allah Hakkı, Hem de Kul Hakkı Olup, Kul Hakkı Ağır

Basan Günahlar

Neticesinde katil üzerine terettüp eden kısas cezasının verildiği,219

Kasten insan öldürme suçudur. Buradaki suçu sadece kul hakkını ihlal olarak kul hakkı olan günahlar içerisinde değerlendiremeyiz. Öldürmede de ferdin ve bir milletin hayatına tecavüz suçu vardır. Öldürülen kimse toplumdan ayrı birisi değildir. Öldürmenin yıkımı, toplumun bütün fertlerinin yıkımı demektir. Bu suç yayılınca toplum bir bütün halinde yıkımla tehdit edilmiş olmakta, düşmanlığın yerleşmesine, fırsatçılıkla başkalarının malını ele geçirmeye zemin hazırlamaktadır.220 Aynı zamanda

bu suçun dine karşı olma yönü de vardır. Zaruret-i hamse diye tarif edilen insanın en temel hakları olan; can, din, mal, ırz ve nesil emniyetini din koruma altına almıştır. Bu nedenle bu suçlarda kul hakkı ağır basmakla birlikte Allah’ın da hakkı vardır.

D – İman ve Günah ilişkisi

İman, dinin esasını teşkil etmekte ve sözlükte tasdik, itimat, huzu ve emin kılma manasına gelmektedir221. Ebu Mansur el-Matüridî'ye

göre, günah işleyen bir mümin, sadece günah fiilinden dolayı îmandan çıkmaz. Böylesi için, ne Mutezile'nin iddia ettiği manada fâsık, ne de Havaric'in dediği üzere kafir demek, mümkündür. Zira, Şirk dûnundaki günahın, kişiyi imandan çıkarmadığı konusunda nakli ve aklî deliller mevcuttur.

218 Behiy, Muhammed, İnanç ve Amelde Kur’ani Kavramlar, çev. Ali Turgut, İstanbul, 1995,

s.254.

219 Zeydan, a.g.e. s. 82-85. 220 Behiy, a.g.e., s254-255.

221 İbn Manzur, a.g.e., "İman"md. c.III, s.22-26; Asim Efendi, a.g.e., “İman" md., c.IV,

Aslında bir tâat olan iman, taatlerin en büyüğüdür. Çünkü devamlı olan, hayat ebedî olsaydı sonsuza kadar sürecek olan, hiçbir zaman insanın mükellefiyet sınırları dışına çıkmayan yegane tâat odur. İman olmadan, aslında güzel olan hiçbir fiil taat vasfını alamaz. Taatın zıddı olan masiyetler de böyledir. Küfür, günahların en büyük olanıdır. Çünkü küfür, devamlı olan, ölünceye kadar işlenme durumunda bulunan, insanın sorumluluk konusu olmaktan çıkmayan bir günahtır222. Ancak bütün

bunlara rağmen, gerek taatler, gerek masiyetler ve gerekse küfür, Arap dilinde ve din ıstılahatında birbirleriyle ilişkili olmakla beraber, kendilerine has mana ve mahiyet taşırlar223.

Dil açısından baktığımızda gerek Kur'an-ı Kerim'de, gerekse hadislerde iman î l e diğer taatlerin, küfür ile onun dışındaki masiyetlerin, ayrı ayrı mana ve özellikleri olan kelimelerle zikredilmiş olduklarını görüyoruz. Başta ifade ettiğimiz şekliyle iman Arap dilinde tasdik, itimat, huzu, ve emin kılma gibi manalara delalet etmektedir. Diğer taatlerden her birinin kendine has manası vardır224. Mesela namaz dua, oruç tutmak,

zekat temizlemek, hac ziyaret manasına gelmektedir. Görüldüğü gibi bu kelimelerin hiçbiri imanın delalet ettiği manaların herhangi birini ifade etmemektedir. Şunu da belirtelim ki, iman kalbî bir fiil olduğu halde, diğer taatlerin neredeyse hepsi, organlarla işlenen fiillerdir. O halde, dil özellikleri açısından iman ve onun dışındaki taatler birbirinden farklı mahiyetler arzetmektedirler.

Küfür ve diğer günahlar da, Arap dilinde ve dinî metinlerde ayrı ayrı ifade edilmiş, birbirinden farklı isimlerle anılmıştır. ‘Kur’an’da Günah’ bölümünde ayrıntılı bir şekilde ifade edildiği üzere küfür, inkar etmek, perdelemek, kaplamak, uzak durmak, kaçınmak ve isyan etmek gibi manalara gelmektedir. Diğer günahlardan (ism) suç ve zarar, (cürm) tecavüz etmek, sınırı aşmak ve günah işlemek, (hatîe) yoldan çıkıp sapma,

222 Matüridî, Ebu Mansur Muhammed b. Muhammed Mahmud, Kitabu’t-Tevhid, nşr.

Fethullah Huleyf, Beyrut, 1970, s.360,361,362,378.

223 Matüridî, a.g.e., s.379.

(isyan) aşmak, itaatsizlik, emre aykırı hareket etmek, (fücur) yalanlama, haktan, doğruluk ve hayır amellerden sapmak. (fısk), hurmanın kabuğunu yarıp dışarı çıkması, isyan, zulüm, günaha meyletme, emre uymama gibi manalara gelmektedirler.

Küfür ve diğer günahlar birbirinden farklı ve ayrı fiillerdir. Günahlar, zaman zaman küfre ait bazı manaları taşımakta ise de küfrün aynı değildirler. Bir günah fiile, küfür ismini verebilmek için, o fiilin küfür kelimesinin bütün manalarını taşıması gerekir.

Keza, Arapça'daki bazı dil kuralları da iman ve dinî amellerin birbirinden ayrı şeyler olduğunu gösterir. Mesela, Arap dilinde bir gramer kuralı vardır: Ma'tuf ma'tufun aleyhin gayrı olur. Birçok âyette "iman edenler ve güzel işler yapanlar" buyurularak taatlerin iman üzerine atfedildikleri görülmektedir. O halde iman ve onun dışındaki taatler birbirinden ayrı ayrı şeylerdir.

Bir başka gramer kuralı da, şart ile meşrutun birbirinin gayrı olmasıdır.Kur’an- Kerim’de, “kim, erkek olsun kadın olsun, mümin olmak şartıyla salih amellerden işlerse..."225 buyurulmak suretiyle, iman, salih

ameller için şart kılınmıştır. O halde iman ve diğer taatler birbirinin aynı değil, ayrı şeylerdir.226

Bir üçüncü gramer kuralı ise, sıfat ile mevsufun birbirinin mahiyetine dahil olmadığıdır. Halbuki, Mü'minun süresinin ilk âyetinde, "Müminler felaha ulaşmıştır" buyurulduktan sonra, bu müminler için birçok sıfat sıralanmaktadır. Bu ve benzeri âyetler de, iman ve taatlerin ayrı mahiyetler taşıdıklarını isbat ederler.227

İman ve Ma'siyet kavramlarını derinlemesine ele aldığımızda gördüğümüz şudur:

Kur'an-ı Kerim ve hadis-i şerif metinleri, iman ile taatler, küfür ile masiyetlere ayrı ayrı mahiyetler vermiştir. Kur'an'da geçen "Sen kitap nedir,

225 Nisa 4/124

226 Bebek,a.g.e, s.120

iman nedir bilmezdin228 Bedeviler "inandık" dediler, de ki; "Siz inanmadınız,

fakat islâm olduk deyin."229 mealindeki âyetler iman ve taatlerin ayrı ayrı mahi-

yette olduğunu açıkça göstermektedir.230 İman ve taatlerin mahiyetini ve belli

başlı hükümlerini anlatan şu hadis de bu ayırımı göstermektedir: "İslâm, Allah'tan başka ilah olmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resulü olduğuna şehadet etmen, namaz kılman, zekat vermen, ramazan orucunu tutman ve gücün yeterse Kabe'yi ziyaret etmendir... İman Allah'a, onun meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve hayrıyla şerriyle birlikte kadere inanmandır."231

Kur'an, imanın kalpte cereyan eden tasdik fiilinden ibaret olduğunu bildirmektedir. "İman henüz kalplerinize girmemiştir."232 âyet-i

kerimesi, imanın kalpte cerayan eden bir fiil olduğunu, Allah Teala'nın Hz. İbrahim'e "inanmadın mı?"233 buyurması da, iman etmenin tasdik

manasına geldiğini gösteren pek çok delilden sadece iki örnektir234.

İman, insanın kendisi de dahil olmak üzere kainattaki her bir varlığın, Allah'ın ülûhiyet, rübubiyet ve birliğine olan şehadetini tasdik ve kabul etmesi, Onun emirlerine uyacağına, yasaklarından kaçacağına karar vermesidir.

İman ve diğer taatlerin mahiyetleri birbirinden farklı olduğuna göre, herhangi bir taati işlememe günahını irtikap eden, fakat tasdik ve kabulünü devam ettiren kimse bu günahı sebebiyle imanını yitirmez. Çünkü bir şey ancak ortadan kalkıp yerine zıddının gelmesiyle yok olur. Söz konusu kimsenin tasdiki baki olduğuna ve yerine onun zıddı olan

228 Şu'ara. 42/52.

229 Hucurat, 49/ 14. 230 Bebek,a.g.e, s.120

231 Matüridî,Tevhid, s.393,396,397; Müslim, a.g.e, c.I, s.39, bab 1, h.no.5,7., İman 4; İbn

Mace, a.g.e., c.I, s.24-25, h.no.63-64, Mukaddime, 9; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, c.I, s.51.

232 Hucurat 49/14 233 Bakara 2/260

234 bk. Matüridî, Tevhid, s. 374, 375, 377, 378, 379, 380, 381; Maturidi,Te’vilatü’l-

Kur’an, İstanbul, ts, c.II, s. 44, 62; Bebek, a.g.e., s.121; ayrıca bkz.: Bakara 2/ 208, 256; Nisa 4/ 65; Nahl, 16/ 106; Hadid, 57/ 16.

inkar gelmediğine göre, bu kimsenin imanı devam etmektedir. O halde, günah işleyen kimse mümindir.

Acaba iman ile diğer taatlerin arasında herhangi bir alaka mevcut mudur ? Evet, iman ile diğer taatler arasında üç türlü alaka vardır. Birincisi, bunların hepsi de taattir. İkincisi, diğer taatler imanın bir sonucudur. İmanı bir ağaca benzetecek olursak, taatler onun meyvesi ve çiçeği mesabesindedir235. Nitekim taatleri imandan gösteren nasları da

böyle anlamak gerekir236.Üçüncüsü, bir fiilin taat muamelesi görebilmesi

için imanın mevcut olması şarttır. Ancak imanın kabulü için taat şart değildir.

Öte yandan küfür de diğer günahlardan farklı bir mahiyete sahiptir. Küfür, inkar etmek, yalanlamak, reddedip kabul etmemektir. İmanın tam zıddı olan küfür, Kur'an'da bu mahiyetiyle bildirilmektedir237"kim imanından sonra küfür işlerse" vb. birçok âyet

bunun açık delilleridir.

Diğer günahlar, sadece bazı hislerin insanı baskı altına almasıyla işlenen fiillerdir. Bunlar, küfrün manasını ihtiva etmediği sürece ancak bir günah fiil olarak tahakkuk eder. Nitekim Allah Teala, "Allah sizin günahlarınızı bağışlamak istiyor."238 "Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve

esirgemedir."239 gibi âyetlerinde, bu durumda olan kimselere bazı

kolaylıklar gösterip, onları bağışlayacağını bildirerek, bu nevi günahları farklı olarak değerlendirmiştir. O halde, böyle bir durum küfür fiili vaki olmaz. Çünkü hiçbir şey, manası mevcut olmadan gerçekleşmez. Hatta, manası kalpte mevcut olmadan, sadece diliyle küfrü ifade eden kimseye, bu fiil isnad edilmemiştir. "Kalbi imanla yatışmış olduğu halde inkara zorlanan kimse müstesna..."240 ayeti bunu ifade eder.241

235 Matüridî,Tevhid, s. 378 236 Matüridî, a.g.e., s.343,345 237 Nahl 16/106 238 Nisa 4/26,27 239 Bakara 2/178 240 Nahl 16/106

Acaba küfür ile diğer günahlar arasında ne gibi ilişkiler bulunabilir? Bunları şöylece özetlemek mümkündür: Birincisi, küfür de, günahlar da Allah'ın yasakladığı menfî, kötü ve zararlı fiillerdir. İkincisi, her küfür günah olmakla birlikte sadece bazı günahlar, manasını taşıdıkları takdirde, aynı zamanda küfürdür. Üçüncüsü, günah, kişiyi her zaman küfür tehlikesine itebilir. Günah işleyen kimse her an küfür tehlikesi altındadır. Günah yoluna girip, tevbe ile geri dönmeyen kimsenin, sonunda varacağı yerin küfür olması büyük bir ihtimaldir. Nitekim, "Onları ancak günahkarlar inkar eder."242 ve "Hayır, onların

işleyip kazandıkları şeyler kalplerinin üzerine pas olmuştur."243 âyetleri ile

"Kul günah işleyince, kalbine siyah bir iz düşer."244 anlamındaki hadis-i

şerif, bu hususu açıkça ifade etmektedirler245.

Günahkarlar Mümin statüsünden çıkarılmamıştır. Zira günah işleyen kimselerin imandan çıkmadığı ve küfre girmediğinin delillerinden biri de, bu kimselerin naslarda mümin statüsünde bırakılmış olmalarıdır. Dini gönderen, kimin mümin, kimin kafir olduğunu insanlara öğreten, bu konuda uygulama örnekleri veren Allah ve Resulü, günah işleyen kimselere mümin muamelesi yaptıklarına göre, bu konuda hiçbir yetki ve görevi olmayan insanların farklı bir tavır almaları mümkün değildir. Şimdi Kur'an'dan, küfür dışında herhangi bir günah işleyen kimsenin mümin statüsünde bırakılmış olduğunu gösteren bazı örnekler zikredelim.

1.Allah Teala, katl günahını işleyenlere "müminler" diye hitap etmiş, kendileri ile diğer müminler arasındaki din kardeşliği bağının baki olduğunu ilan etmiş, onlara kolaylık tanındığını ve merhamet edildiğini bildirmiştir. "Ey iman edenler, maktuller hakkında size kısas farz kılındı. Hür, hür ile, köle, köle ile, kadın, kadın ile (kısas olunur). Fakat kimin (hangi katilin lehinde maktulün) kardeşi (velisi) tarafından cüz'i

241 Matüridî,Tevhid, s.375,380,381

242 Bakara 2/99 243 Mutaffifun 83/14

244 İbn Mace, a.g.e.,c.II, s.1418, h.no.4244, Zühd, 29; Ahmed b. Hanbel, a.g.e., c.II, s.297. 245 Bebek, a.g.e., s.123

bir şey affolunursa, hemen kısas düşer. Artık örfe uymak ona (maktulün velisine) şer'in ve aklın iyi gördüğünü yapmak, borcu güzellikle ödemek gerekir. Bu, Rabbinizden bir hafifletme ve esirgemedir. O halde kim bu (af ve edadan) sonra (katile veya taraftarlarına ) tecavüzde bulunursa artık onun için pek acıklı bir azap vardır."246

Öte yandan had ve kısas, işlenen günah için bir keffaret olur. Allah Teala, kısası katil günahına keffaret kılmıştır. Halbuki, küfür günahının keffareti yoktur. Binaenaleyh, katil günahını işleyen kimse, kısasa tabi kılınmakla da mümin statüsünde tutulmuştur.

Nitekim şu örnekler de, bu nevidendir:

a) "Allah'ın haram ettiği canı haksız yere ödürmezler." âyetinde, kısas dışında insanın hayatına son verilemeyeceği bildirilmektedir. Günah işleyen müminin de canına dokunulmamaktadır. Binaenaleyh, günahkar mümin, bu suretle "mümin" statüsünde tutulmuştur.

b) Kur'an'da zina fiilini işleyen kimselerle ilgili olarak,"Eğer Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız bunlara Allah'ın dini(ni uygulama) hususunda acıyacağınız tutmasın."247 buyrulmaktadır. Bu âyette geçen

acımama uyarısı, müminlerin,onlara karşı din kardeşliğinden doğan acıma duygusuyla celde cezasından vazgeçmelerini önlemek içindir. Çünkü müminler birbirlerine karşı son derece merhametli olurlar. Bu âyet, zina fiilini işleyen kimsenin mümin statüsünde tutulduğunun bir başka örneğidir. Şunu da belirtmek gerekir ki, zina fiilini irtikap edenlere celde cezası verilmek suretiyle de, bu kimseler mümin statüsünde tutulmuşlardır. Çünkü had cezaları, işlenen günahlar için keffarettir. Küfrün ise kendisine keffaret olacak herhangi bir had cezası yoktur248.

246 Bakara 2/178; bk. Matüridî, Tevhid, s.333,349,358; Bebek,a.g.e., s.124 247 Nur 24/2

c) "Ey inananlar, benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olan kimseleri dost edinmeyin."249 âyetinde Allah'ın ve müminlerin

düşmanlarını dost edinme günahını işleyen kimselere müminler olarak hitap edilmiştir.

d) "Ey inananlar, Allah'a ve Resulüne hainlik etmeyin;bile bile kendi emanetlerinize hainlik etmiş olursunuz."250 âyetinde de Allah'a

ve Resulüne hainlik eden kimseler müminler olarak hitap edilmiştir251.

e) "Ey inanlar, mallarınızı aranızda batılla (doğru olmayan yollarla, haksız yere) yemeyin "252 âyetinde mallarını aralarında haksız yere yeme

günahını işleyenlere müminler olarak hitap edilmiş, imanları baki tutulmuştur.

f) "Ey inanlar, niçin yapmayacağınız şeyi söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyi söylemek, Allah yanında en sevilmeyen bir şeydir."253 âyetlerinde, Allah katında en sevilmeyen bir fiil olduğu

bildirilmekle beraber, yapmayacağı şeyi söyleyen kimselere müminler olarak hitap edilmektedir.

g)"Onlar için bağışlanma dile."254 vb. âyetlerde günahlarına karşılık

bazı kimselerin bağışlanmasını dilemesi için Resulullah'a izin verilmesi de günah işleyen kişinin mümin statüsünde tutulmasının bir başka örneğidir. Çünkü Allah Teala, kafirlerin bağışlanmaları için dua edilmesine izin vermemiştir. Şayet günah işleyen mümin de küfre girmiş olsaydı onun için böyle bir izin verilmezdi255.

"Günahın için bağışlanırıma dile."256 vb. âyetler peygamberlerden bazı

zellelerin vaki olabileceğini bildirmektedir. Günah kişiyi, imandan çıkarıp küfre girdirseydi bu nevi filleri işleyen peygamberlerin peygamberlikleri

249 Mümtahine 60/1 250 Enfal 8/27 251 Bebek, a.g.e., s.126 252 Nisa 4/29 253 Saff 61/2,3. 254 Al-i İmran 3/159 255 Matüridî, a.g.e., s.128 256 Ğafir 40/55

sakıt olurdu. Oysa peygamberlerin küfürden korunmuş oldukları bilindik- ten başka, hiçbir peygamberin nübüvvetinin düştüğü de bahis konusu değildir. Binaenaleyh, bu nevi günah işleyen kimseler bu âyette de mümin statüsünde tutulmaktadırlar.

Ayrıca Hz. Yusufun kardeşlerinin, işlemiş oldukları suça ve günaha rağmen "Ey babamız, bizim için bağışlanma dile" demeleri ve daha sonra da birer peygamber olmaları da günah işleyen kimsenin mümin statüsünde tutulduğunun bir başka örneğidir.

"Zira kafir kavimden başkası Allah'ın rahmetinden ümit kesmez."257 âyetinde,

müminlerin Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyecekleri bildiriliyor. Ayrıca bir başka âyette"(Tarafımdan onlara) de ki, ey nefislerine karşı aşırı giden kullarım, Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah bütün günahları bağışlar. Çünkü o, çok bağışlayan, çok esirgeyendir."258

buyurularak, günahı ne kadar çok olursa olsun, kulların ilahî rahmetten ümitsizliğe düşmemeleri emrediliyor. Binaenaleyh, mümin af ve kurtulmaktan ümit kesmez ve kesmeyendir. Bir başka ifade ile ümidini kesmeyen kafir değil, mümindir. Bu iki âyette, günahkarların mümin statü- sünde tutuldukları görülmektedir259.

Keza "Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz, bundan başkasını dilediğine bağışlar."260 âyetinde, şirk dışındaki herhangi bir günahı işleyen

kimse, mümin statüsünde bırakılmıştır. Bu âyette, şirk günahının affedilmeyeceği, onun dışındaki günahların ise, Allah Taala dilediği takdirde affedileceği bildiriliyor. Aslında "Eğer vazgeçerlerse geçmişteki günahları bağışlanır."261 vb. âyetlerde tevbe edildiği takdirde şirkin de bağışlanacağı

bildiriliyor. O halde bu âyetin manasını, "Allah, şirki tevbesiz affetmez, ama onun dışındaki günahları dilerse tevbesiz de affeder." tarzında anlamak gerekmektedir. Binaenaleyh, söz konusu âyette şirk dışında bir

257 Yusuf 12/53

258 Zümer 39/53

259 Matüridi, a.g.e., s.334; Bebek, a.g.e., s129. 260 Nisa 4/48.

günahı işleyen kimseler tevbesiz affedilebilme kapsamına alınmak suretiyle mümin statüsünde tutulmaktadır262.Tüm bu örneklerden de

anladığmız kadaraıyla iman ve günah ayrı iki oluşumdur. Yüce Allah kalplerimizdeki iman ile işlediğimiz günahı ayırmak suretiyle bizi kafir yapmayıp günahkar mü’min vasfını vermiştir.Bizde tevbe ile mü’minliğimizin önündeki günahkarlık sıfatından kurtulbiliriz.

II - KUR’AN’DA TEVBE KAVRAMI

A -Tevbenin Gerekliliği

Tevbenin hukuki temellerini, ayet ve hadisler oluşturmaktadır. Tevbe ile ilgili Kur’an-ı Kerim ve hadislerde oldukça fazla örnek vardır. Biz, bu bölümde tevbe ile ilgisi olan ayetleri ele alacağız.

Günah işlemek, insanı meleklerden ayıran bir özelliktir. İnsan, günahtan tamamen uzak kalamayacağına göre, tevbeden de uzak duramayacaktır.

Bir hadiste “bütün ademoğulları günahkardır, günahkarların en hayırlısı ise tevbe edenlerdir ” 263 buyurulmuştur.

İslam fıtrat dinidir. Günah ve sevap işleme özelliğinde yaratılan insanın, günah işleyeceği kabul edilmiş, bundan kurtulma ve günahların etkisini azaltma yolları gösterilmiştir. İnsan fıtratını en güzel ifade eden bir hadis de; “Eğer siz günah işlemeseydiniz Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tevbe eden kullar yaratırdı”264 buyurulmuştur.

Belgede Kelam'da günah ve tevbe (sayfa 45-118)

Benzer Belgeler