• Sonuç bulunamadı

Anadolu kırsal mimarisinin oluşum mantığı: Yer değiştiren Kesmez Köyü'nde mekan ve mekan düzeni

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Anadolu kırsal mimarisinin oluşum mantığı: Yer değiştiren Kesmez Köyü'nde mekan ve mekan düzeni"

Copied!
106
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

SELÇUK ÜNİVERSİTESİ FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ

ANADOLU KIRSAL MİMARİSİNİN OLUŞUM MANTIĞI: YER DEĞİŞTİREN KESMEZ KÖYÜ’NDE

MEKÂN VE MEKÂN DÜZENİ HATİCE ÇINAR

YÜKSEK LİSANS TEZİ Mimarlık Anabilim Dalı

Aralık-2014 KONYA Her Hakkı Saklıdır

(2)

TEZ KABUL VE ONAYI

Hatice ÇINAR tarafından hazırlanan “ANADOLU KIRSAL MİMARİSİNİN

OLUŞUM MANTIĞI: YER DEĞİŞTİREN KESMEZ KÖYÜ’NDE MEKÂN VE MEKÂN DÜZENİ” adlı tez çalışması 26/12/2014 tarihinde aşağıdaki jüri tarafından

oy birliği ile Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Anabilim Dalı’nda YÜKSEK LİSANS TEZİ olarak kabul edilmiştir.

Jüri Üyeleri

Başkan

Doç. Dr. Dicle AYDIN

Üye

Doç. Dr. Mine ULUSOY

Üye

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan YILMAZ ÇAKMAK

Yukarıdaki sonucu onaylarım.

Prof. Dr. Aşır GENÇ FBE Müdürü

(3)

TEZ BİLDİRİMİ

Bu tezdeki bütün bilgilerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesinde elde edildiğini ve tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu çalışmada bana ait olmayan her türlü ifade ve bilginin kaynağına eksiksiz atıf yapıldığını bildiririm.

DECLARATION PAGE

I hereby declare that all information in this document has been obtained and presented in accordance with academic rules and ethical conduct. I also declare that, as required by these rules and conduct, I have fully cited and referenced all material and results that are not original to this work.

(4)

iv

ÖZET

YÜKSEK LİSANS TEZİ

ANADOLU KIRSAL MİMARİSİNİN OLUŞUM MANTIĞI: YER DEĞİŞTİREN KESMEZ KÖYÜ’NDE

MEKÂN VE MEKÂN DÜZENİ

Hatice ÇINAR

Selçuk Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Mimarlık Anabilim Dalı Danışman: Doç. Dr. Dicle AYDIN

2014, 98 Sayfa

Jüri

Doç. Dr. Dicle AYDIN Doç. Dr. Mine ULUSOY

Yrd. Doç. Dr. Bilgehan YILMAZ ÇAKMAK

Geleneksel kırsal mimari, halkın kendi olanakları dâhilinde, buldukları malzemeyle yaptıkları iddiasız, alçakgönüllü yapı sanatı ürünleridir. Farklı iklimsel bölgelerde, çeşitli kültürlerle farklılaşan bu ürünler; basit çözümlenişleri, kullandıkları geri dönüşümlü doğal malzemeleri ve yapım teknikleriyle zengin örnekler sunmaktadır.

Doğal afetler, devlet tarafından hizmetin götürülmesinde bir takım sorunlara sahip olan kırsal yerleşmelerin yer değiştirmesi/taşınması, Anadolu da zaman zaman karşımıza çıkan özel durumlardır. Plansız doğal alanlardan, planlı ve düzenli yerleşmelere geçiş ve bu geçiş sonucunda oluşan mimari anlamda aynılıklar ve farklılıklar bu çalışmanın bakış açısını oluşturmaktadır.

Bu doğrultuda yer değiştiren köylere örnek olan Konya Karapınar’a bağlı ‘Kesmez Köyü’ ele alınmıştır. Çalışmada kırsal mimari kavramı ve kırsal mimarinin biçimlenmesindeki etkenler bilimsel kaynaklara dayalı olarak iki ana başlıkta tanımlamıştır: i. coğrafi bileşenler ve ii. sosyo-kültürel bileşenler. Yapılan alan çalışmasında, mekâna yönelik inceleme ve analiz teknikleri, yerinde tespit çalışmaları, fotoğraflama ve eskizlerle belgeleme yapılmıştır. Kırsal mimarini biçimlenmesinde etkili olan bileşenler doğrultusunda eski ve yeni Kesmez Köyü’nün mimari anlamda aynılıkları ve farklılıkları ortaya koyulmuştur. Sonuç olarak eski Kesmez Köyü’nde coğrafi ve sosyo-kültürel bileşenler çerçevesinde biçimlenen bu yapıların nitelikli çevreler oluşturduğu; yeni Kesmez Köyünde ise coğrafi verilerden çok toplumun kültürel yapısı dikkate alınarak biçimlendiği sonucu elde edilmiştir.

Anahtar Kelimeler: Kesmez Köyü, Kırsal mimari, Mekân ve mekân düzeni, Yer değiştiren

(5)

v

ABSTRACT

MS THESIS

THE LOGIC OF CONTRUCTION OF THE RURAL ARCHITECTURE OF ANATOLIA: THE PLACE AND THE ORDER OF PLACE AT THE

DISPLACED KESMEZ VILLAGE

Hatice ÇINAR

THE GRADUATE SCHOOL OF NATURAL AND APPLIED SCIENCE OF SELÇUK UNIVERSITY

THE DEGREE OF MASTER OF SCIENCE IN ARCHITECTURE

Advisor: Assoc. Prof. Dr. Dicle AYDIN

2014, 98 Pages

Jüri

Assoc. Prof. Dr. Dicle AYDIN Assoc. Prof. Dr. Mine ULUSOY

Asst. Prof. Dr. Bilgehan YILMAZ ÇAKMAK

The traditional rural architecture is the incompetitive and moderate production of art construction, which the public constituted within their means. In different climatic regions, these products with some alterations in serious cultures present rich samples by means of simple departments, natural materials and construction techniques.

Natural disasters are special cases that occasonally face us in Anatolia and rotation us movement of rural settlements with some troubles regarding govermenten service availability. Transmission from unplanned natural areas to planned and regular settlements, and the similarities and differences in terms of architecture during this transmission make up the aspect of this work.

Accordingly, “Kesmez” village in Karapınar, in Konya has been studied as an example for those villages in rotation in this study. The rural architecture and the elements forming rural architecture are defined in two major parts in accordance with scientific resources; i.geographical components and ii. socio – cultural components. In settlement study which was conducted, surveys and analysing techniques in the direction of settlement, definition of lacation, photography and documentation have benn performend. Architectural similarities and differences of old and new “Kesmez” village have been determined in the direction of some components in forming rural architecture. As a result, the constructions formend around geographical and socio-cultural components in old Kesmez, have formend versatile surroundings; whereas it has been concluded that these are formend by considering society cultural nature of the rather than geographical findings.

Keywords: : Kesmez Köyü, Rural architecture, The order of place and place, Movement of

(6)

vi

ÖNSÖZ

Bu tez çalışmasında, konunun ele alınmasında faydalı yönlendirmeleriyle çalışmama ışık tutan değerli danışmanım Doç. Dr. Dicle AYDIN hocama teşekkürlerimi sunarım.

Eğitimime başladığım günden beri beni her zaman cesaretlendiren ve destek olan sevgili kayınpederim Prof. Dr. Kerim ÇINAR’a, bu çalışmayı yetiştirmemde emeği geçen desteklerini esirgemeyen aileme, çalışma süresi boyunca her türlü yardım ve fedakârlığıyla yanımda olan eşim Sinan ÇINAR’a ve beni sabırla bekleyen bir tanecik kızım Eylül’e sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

Ayrıca alan çalışması sırasında yardımlarından dolayı Kesmez Köy Muhtarı Ünal TÜRKKOL’a ve Köy İmamı Sami AKKUŞ’a teşekkürlerimi sunarım.

Hatice ÇINAR KONYA-2014

(7)

vii İÇİNDEKİLER ÖZET ... iv ABSTRACT ... v ÖNSÖZ ... vi İÇİNDEKİLER ... vii 1. GİRİŞ ... 1

1.1. Çalışmanın Amacı ve Kapsamı ... 1

1.2. Çalışmanın Yöntemi ... 2

2. KIRSAL MİMARİ ... 3

2.1. Kırsal Yerleşmeler ... 3

2.2. Kırsal Mimari Kavramı ... 6

2.3. Kırsal Mimarinin Biçimlenmesindeki Etkenler ... 8

2.3.1 Doğal Çevre Etkenleri ... 11

2.3.1.1. İklim ... 12

2.3.1.2. Topoğrafya ... 15

2.3.1.3. Yapım Malzemesi ve Teknikler ... 18

2.3.2. Sosyo-Kültürel Etkenler ... 20

2.3.2.1. Yaşama Biçimi ve Temel İhtiyaçlar ... 22

2.3.2.2. Aile ve Akrabalık ... 23

2.3.2.3. Geçim Kaynağı ... 25

2.3.2.4. Dini Etkiler ... 25

2.3.2.5. Ekonomi ... 27

2.4. Anadolu Kırsal Mimarisinde Yer Değiştiren Köyler ... 29

2.5. Bölüm Değerlendirmesi ... 33

3. YER DEĞİŞTİREN KESMEZ KÖYÜ’NDE MEKAN VE MEKAN DÜZENİ . 35 3.1. Kesmez Köyü’nün Konumu ve Tarihi ... 36

3.2. Kesmez Köyü Konutlarının Biçimlenmesindeki Etkenler ... 38

3.2.1. Doğal Çevre Etkenleri ... 38

3.2.2. Sosyo-Kültürel Etkenler ... 42

3.3. Eski Kesmez Köyü Konutlarında Mekan ve Mekan Düzeni ... 48

3.4. Yeni Kesmez Köyü Konutlarında Mekan ve Mekan Düzeni ... 55

3.4.1. Mesken (Konut). ... 64

3.4.2. Ekler (Konutun ekleri) ... 68

3.5. Bölüm Değerlendirmesi ... 73

4. SONUÇ ... 78

(8)

viii

EKLER ... 86

(9)

1. GİRİŞ

Geçmişten günümüze kadar her çağda insanlar, kendilerini dış etkilerden koruyacak, ihtiyaçlarını karşılayacak mekânlar oluşturmuşlardır. İnsanlar bu mekânları çevre yapısı ile bağlantılı olarak kendi gereksinimlerini giderecek şekilde, kendi imkânları dâhilinde yapmışlardır. Bu doğrultuda insanlar her çağda kendi malzemesini ve teknolojisini yansıtan yapılar oluşturmuşlardır.

İnsanoğlu var olabilme mücadelesi içinde kendini farklı yollarla ifade etmiş ve zamanla çeşitli yaşam biçimleri geliştirmiştir. Bu yaşam biçimleri onların sosyal ilişkilerini, bakış açılarını, değer yargılarını, alışkanlıklarını, kısaca ‘kültür’ lerini işaret etmektedir.

Kırsal mimari ürünleri, halkın kendi el emeği ile yaptığı yapılardır. Bu ürünler kültürlerin etkisine bağlı olarak doğal ve sosyo-kültürel çevre etkenleri ile çeşitlenip biçimlenmiştir. Bu etkenler Anadolu’da kırsal yaşamda konutların biçimini yörelere göre farklı farklı etkilemiştir. Farklılıklar yörelerin kendi koşullarına göre uyum gösteren bir biçimlenmeyle karşımıza çıkmaktadır.

1.1. Çalışmanın Amacı ve Kapsamı

İnsanoğlunun varoluşundan bugüne kadar, halkın kendi olanaklarıyla ya da ustalar yardımıyla yaptığı yapılar olan kırsal mimari ürünleri üzerine pek çok araştırma yapılmıştır. Günümüzde büyük bir hızla yok olup giden bu geleneksel yapıların araştırılıp, arşivlenmesi sonraki kuşaklara yapı ve mimari kültür bağlamında aktarılması bakımından oldukça önemlidir.

Bu çalışmanın amacı; Anadolu kırsal mimarisinin oluşum mantığını, mekânların konuttaki yerini, hangi eylemlere hizmet ettiğini, mekân ve mekân düzeninin nasıl şekillendiğini tanımlamak ve yer değiştiren kırsallarda bu mantığı aramak olarak belirlenmiştir. Bu bağlamda yer değiştiren kırsala bir örnek olan, Konya Karapınar ilçesine bağlı Kesmez (Cumhuriyet) Köyü meskenlerinde mekân ve mekân düzeni çalışma alanı olarak belirlenmiştir. Kesmez Köyü’nde konutların alan çalışması olarak seçilmesinin nedeni, planlı bir köy/kırsal yerleşim olması ve devlet yardımıyla taşınan eski Kesmez Köyü’nün dağda var olan yaşam kültürünün bu yeni yerleşim yerine (yeni Kesmez Köyü’ne) kültürel ve mekânsal anlamda ne kadarının aktarıldığının belirlenmesi, Kesmez kırsal mimarisinin oluşum mantığını, mekânların konuttaki yerini,

(10)

hangi eylemlere hizmet ettiğini, mekân ve mekân düzeninin nasıl şekillendiğini tanımlamak ve yer değiştiren kırsallarda bu mantığı aramaktır.

1.2. Çalışmanın Yöntemi

Anadolu kırsal mimarisi içinde önemli bir yere sahip olan konut ve mekânlarının incelendiği bu çalışmada, kaynak araştırması tarama metodu ile yapılmıştır.

Yapılan alan çalışmasında, mekâna yönelik inceleme ve analiz teknikleri, yerinde tespit çalışmaları, fotoğraflama ve eskizlerle belgeleme yapılmıştır. Yerinde kullanıcılarla kişisel görüşmeler yapılmış, gözlemlerle tespitler yapılmıştır. Özellikle bugün varlığını yitirmek üzere olan eski Kesmez Köyü’ne dair araştırma; sözlü tarihi köyün muhtarından ve yaşça ileri gelenlerinden öğrenilen bilgiler doğrultusunda yapılmıştır.

Çalışmanın amacı doğrultusunda eski Kesmez Köyünde bugün hala kullanılan bir konut yeni Kesmez Köyünde ise 4 konut incelenmiş ve tespitler yapılmıştır. Yapılarda yeni Kesmez Köyünde bozulmamış örneklere yer verilerek, özgün kırsal mimari ürünlerinin nasıl olduğu ortaya konulmuştur. Bu yöntemlerle ulaşılan bilgiler değerlendirilerek sonuca ulaşılmıştır.

(11)

2. KIRSAL MİMARİ

Kırsal mimari, konut kültürünün temelini oluşturan çok kapsamlı bir kavramdır. Ulusal kültürümüzün sürekliliği için kırsal mimari üzerinde yapılan çalışmalar gelecek nesillere ışık tutma açısından önemlidir. Bu bölümde ele alınan kırsal mimari, ülkemiz örnekleri ile sınırlı tutularak, konu önceki çalışmalar ışığında aktarılacaktır. Bölüm sonunda bilimsel çalışmalardan elde edilen veriler doğrultusunda alan çalışmasının bakış açısı oluşturulmuş olacaktır.

Kırsal mimari en genel anlamıyla üretimin tarım ve hayvancılığa dayandığı yer ya da bölge olarak tanımlanır. Kırsal mimari yapıları yöreye ve fiziksel çevreye göre uygun ölçülerde tasarlanır.

Kırsal mimari oluşturulduğu dönemin, doğada var olan olanaklarıyla biçimlenen yapılardır. Çevrenin sunmuş olduğu malzeme, teknik ve bilgi birikimi ile yöre halkının gereksinimlerine göre biçimlenen kırsal mimari aynı zamanda yaşayanların gelenek-görenek ve kültürlerini de ortaya koyan bir olgudur.

2.1. Kırsal Yerleşmeler

Yer, bir yapı veya yerleşmeyi yer küre üzerinde konumlandırmak amacı ile farkına varılan ve tanımlayıcı nitelikleri ile ayırt edilen toprak veya doğa parçasıdır. Günümüz insanı çekici bir yerden söz ettiğinde genellikle bu yerin alışveriş merkezlerine, ulaşım araçlarına ve emlak değerlerine göre ilişkilerini dile getirir. Aran (2000) Anadolu kır insanı için ise yer gerçeği şöyle tanımlar: ‘Toprak ve doğa parçasını

farklı yapan bütün özelliklerin, havasından suyuna konuşulan dile kadar, bir arada algılanmasına dayanır’.

Anadolu kır insanının ‘yer’ le ilişkisinde, ona bağımlı olduğu kadar, meydan okuyan bir yaklaşım da gözlenir. Sadece evini ‘yer’ e göre dikkatlice konumlandırırken değil ‘yer’ i de eve göre hazırlarken kendisini göstermekten çekinmeyen bir tutum sergiler. Yeryüzünde inşa edilen bir yapıyı, çevresi ile yoğun ilişkiler alanı kurgulamış olduğunu yapıyı inceleyene adım adım deneyimletir (Aran, 2000).

Anadolu da farklı özelliklere sahip toplulukların biçimlendirdiği birçok yerleşme bulunmaktadır. Anadolu; çağlar boyunca çeşitli uygarlıkları ve kültürleri sürekli ve iç içe bünyesinde yaşatmıştır. Yöre, konumu gereği hem çeşitli iklim türlerinin etkisinde

(12)

kalmış hem de çevresindeki çeşitli kültürlerle etkileşimde bulunmuştur (Baytın ve Erdim, 1983). Bu nedenle Anadolu dünyada eşine az rastlanan bir yöredir.

Tanım olarak yerleşmeler; “insanların barınma, korunma zorunluluğu, bir arada bulunma isteği ve çok çeşitli ihtiyaçlarını temin etme çabalarının bir sonucudur ve insanların içinde barındığı, uyku ihtiyacını giderdiği, kendi emniyetini sağladığı evlerin bir araya gelmesi ile oluşmuşlardır”(Gürbüz, 1996).

“Kırsal yerleşmeler; genel anlamda, şehir dışında kalan bütün yerleşme alanlarını içine alan geniş bir mekânı ifade etmekle beraber; iklim bölgelerine, topoğrafik yapıya, bitki örtüsüne, arazi mülkiyetine, devlet müdahalelerine, sosyo-ekonomik yapıya, doğal afetlere, ulaşım imkânlarına ve tarım yapısına göre değişiklik gösteren yerleşmelerdir” (Çınar, 1990).

Yerleşmeler, toplulukların kendilerine özgü yaşam biçimleri doğrultusunda, doğal çevre ve sosyal çevre etkenlerine bağlı olarak oluşmuşlardır. Yerleşmeleri oluşturan ve insanların el emeği olan yapılar, burada yaşayan toplumların kültürel kimliklerinin göstergesi olmuş ve ihtiyaçlar doğrultusunda çeşitlenmişlerdir. Bu çeşitlenme her bir yörenin kendine ait bir kimliğini de oluşturmaktadır. Örnek olarak Kapadokya bölgesinde Ortahisar’da yer alan doğayla bütünleşmiş kırsal mimari ürünlerini görebiliriz (Şekil 2.1).

Şekil 2.1. Nevşehir Ortahisar’da doğayla bütünleşmiş geleneksel kırsal mimari (Web İletisi 1).

Yerleşmeler kültürel peyzajın temel unsurlarından biridir. Özellikle ev ve onun mekânsal düzeni, şekli ve mimarisi, belki maddi olarak en kolay görülebilir ve sınıflandırılabilir özelliğinden dolayı öteden beri en çok araştırılan konu olmuştur. İnsanın yaşama alanı durumunda ki ev, bu özelliğinden dolayı onu yapan ve kullanan

(13)

insanın dünya görüşü ve algılamasını, mit ve inançlarını, ideallerini, geleneklerini, sosyal düzen ve organizasyonlarını, hayatlarını kazanma biçimlerini, yani bütün olarak kültürünü özenle işlediği ve maddi olarak görülebilir hale getirdiği mekândır (Köse, 2006). Bu özellikleriyle ev, kültürün peyzajdaki yansıması olarak geleneksel Mardin evleri olarak karşımıza çıkmaktadır (Şekil 2.2).

Şekil 2.2. Geleneksel Mardin evlerinin görünüşü (Demirbilek, 1984).

Eminağaoğlu ve Çevik (2006) yapmış olduğu çalışmada kırsal yerleşmelerin oluşumunda doğanın hâkim olduğunu belirtmiş ve yerleşmelerin peyzajdaki görsel etkilerine ilişkin somut değerlendirmeleri şöyle sıralamıştır:

 Doğal çevreler, kırsal yerleşmelerin görsel etkilerinde dominant faktör konumundadır.

 Doğa bileşenleri olarak topoğrafya-dağlar, gökyüzü, bitki örtüsü, kayalıklar, su öğesi olarak sayılabilir.

 Kırsal yerleşmeler, doğa içerisinde dizi-ritim oluşturmakta; ilişkileri ve konumları ile yerleşmeler ve doğa birlikteliğinin ortaya çıkardığı kır resminin somut ifadesini kuvvetlendirmektedirler.

 Yerleşmeler ve dağların fiziksel çevre içindeki görünümleri uzaklık olarak derecelenmekte; görüş açısı genişlemekte, derinlik ve hareket kazanmaktadır.  Yerleşmeler doğal çevre içinde gruplaşarak dağılmakta, bu durum manzarayı

monotonluktan kurtararak, hareketi sağlamaktadır.

 Peyzajda, genellikle dağlar gökyüzü ile sınır oluşturmakta; tepelerde konumlanan yerleşmelerde yapılaşma, çevrelerin gökyüzü ile sınır olduğu özgün konumlar da görülmektedir.

(14)

 Dağ sıraları, tepeler, kayalıklara oturan yerleşmeler özgün konumlar etkili kır resimleri sergilemektedir.

 Bölgedeki zengin bitki örtüsü, ormanlar, çayırlar, meyve ağaçları, tarım ve bahçe bitkileri yere özgü karakterler göstermektedir.

Genel olarak kırsal yerleşmeler, çevresel bileşenlerin (coğrafi ve kültürel) etkisiyle oluşan, kültürel izlerin mekândan açıkça okunabildiği, geçim ve yaşam tarzına göre farklılaşan, işlevsel ilişkilerin ve akrabalık ilişkilerinin yoğun olduğu yerleşim türü olarak tanımlanmaktadır (Çakmak, 2011).

2.2. Kırsal Mimari Kavramı

Bir toplumun yaşam biçimi, gelenek ve görenekleri, örf ve adetleri, inançları ve insan ilişkileri, o toplumun yaşadığı mekânların tasarlanmasında önemli bir yer tutmaktadır. Kırsal mimari kavramı, Türklerin göçebe dönemlerindeki yaşadıkları mekân olan çadırın iç düzenlemelerinden temel alınıp, yüzyıllardır Anadolu kültürleri ile etkileşim göstererek bir senteze ulaşmıştır.

Sabatino (2010) kırsal mimarlığı; arazi, iklim, ekonomi ve teknoloji ile çok açık ilişkili, soyut formlar ve yaratıcı ifadeler sunan çok etkili ve zengin bir ansiklopedi olarak tanımlar. Aydın (2008) ise kırsal mimariyi, çevresel faktörler, malzeme, toplumsal şartlar ve kullanıcı gereksinimleri doğrultusunda insanlar tarafından şekillendirilen yapılara dayanan sistemler şeklinde tanımlamaktadır.

Aslında kırsal mimari gereksinimlerin gelenekler ve alışkanlıklar doğrultusunda yapıya dönüştürülmesidir. Halk, kendi koşul ve imkânları dâhilinde, gereksinimleri doğrultusunda, bulduğu malzemeyle iddiasız, alçakgönüllü ama işlevsel yapılar üretmiştir.

Halkın ekonomik koşul ve olanakları içinde gerçekleştirilen bu ürünlere Bektaş (2005)’ın deyimi ile ‘Halk Yapı Sanatı’ denilmektedir. Bu tür yapılar için Bernard Rudofsky (1964)’de yayınlanan yapıtında ‘Mimarsız Mimarlık’ deyimini kullanmıştır. Halk Yapıları, Anonim, Sivil, Bölgesel, Yöresel, Vernaküler, Folk, Pop, Popüler gibi söylemler de vardır.

Bektaş (2005) kırsal mimariyi, yerden ve yaşamdan doğan mimarlık diye yorumlamıştır. Yerleşke arazisinin topoğrafyasından kaynaklanan sürpriz mekân oluşumları, günlük işlevlere göre şekillenen mimariler Bektaş’ın bu öz sözünü anlatmaktadır (Şekil 2.3).

(15)

Şekil 2.3. Geleneksel Mardin Evleri; (Bektaş’ın anlatımıyla) Yerleşmede topografyaya uyuluyor. Kimse

kimsenin içine bakmıyor; havasını, güneşini, göz hakkını (bakışını) kesmiyor. Kimse kimseyi kirletmiyor. Bu evlerin en önemli özelliklerinden biri de içten başlayıp, dışa genişlemesidir.

(Web İletisi 2).

Halkın geleneksel yöntemlerle yaptığı yapıların, etkileyicilere ve ihtiyaçlara bağlı olarak farklı fonksiyonları kapsayan çeşitli örnekleri mevcuttur. Örneğin; ‘Türkiye de çeşitli bölgelerdeki konutlar, yayla evleri, köprüler, değirmenler, sarnıçlar ile samanlık, serander, çardak, açık hava fırını gibi ek yapıları büyük bir biçim zenginliği yanında bölgesel malzemeyle yerli koşullara uygun rasyonel çözüm örnekleri vermektedirler. Halkın ortaya koyduğu bütün bu yapılar geleneksel mimari kapsamında incelenebilir; ancak en önemli yeri insanın içinde barındığı konutlar almıştır (Dağıstanlı, 2007; Mutlu, 1975).

Türk toplumu kendi içgüdüsüyle içe kapalı yaşam süren bir topluluktur. Bunun gelişmesindeki en önemli neden kuşkusuz göçebe toplum olarak yaşadıkları süreç boyunca çevresindeki tehlikelere karşı kendilerini koruma gereksiniminden kaynaklanmaktadır. Türkler tarihsel süreç içinde yerleşik düzene geçmelerinin ardından, yaşadıkları çevreyi daha fazla benimsemeye başlamışlar, yüksek duvarlar içine aldıkları konutlarda dışa kapalı bir yaşam sürmüşlerdir (Göker, 2009).

Cin (1990), Türk Halk Mimarisinin; genci, yaşlısı, fakiri, zengini, köylüsü, şehirlisi her meslek ve seviyeden insanı ile Türk halkının düşünce, inanç ve yaşama tarzını biçimlendiren bir kültürün ürünü olduğunu söylemiş; Türk halk mimarisinin en önemli özelliğinin doğal olması olduğunu vurgulamış ve bunu “ ister bozkır ortasında,

ister bir su kenarında, ister ise bir dağ yamacında olsun, Türk Mimarisi tabii çevrenin, biçim ve malzemesiyle bir parçası halindedir. Bozkır ortasında, güneşten kavrulmuş gibi toplanır; suyun kenarında susayan bir canlı gibi açılır, suya uzanır; dağda bir

(16)

kartal gibi mağrur eda ile hakimane bir görüntüye bürünür. Ama her zaman özündeki özelliği muhafaza eder” sözleriyle açıklamıştır.

Bektaş (2001) ‘Halk Yapı Sanatı’ adlı kitabında; Osmanlı kültürü içinde, Halk Yapı Sanatı ürünü olan Geleneksel Türk Evleri’ni inceleyerek bazı özellikler saptamış ve bu yapıların özelliklerini;

 Yaşama, doğaya ve çevre koşullarına uygunluk,  İklime uygunluk,

 Gerçekçilik ve akılcılık,  İçten dışa çözüm,

 İç-dış uyumu, tutumluluk,  Kolaylık ilkesine dayanması,

 Ölçülerin insan vücudundan çıkması,  Gereçlerin en yakından seçilmesi ve  Esneklik olarak sıralamıştır.

Eski dönemlerde insanların olanakları dâhilinde bilinçsizce yapılan yapılar aslında şimdinin mimarlarına ışık tutmalıdır. Çünkü çözümlenmesi zormuş gibi görünen şeylerin aslında daha önce halkın kendi emeğiyle basit ve iddiasızca yaptığı görünmektedir.

2.2. Kırsal Mimarinin Biçimlenmesindeki Etkenler

Doğa, büyüklüğü, canlılığı, güzelliğiyle birlikte yer ve gökyüzü ile birleşerek dünyayı oluşturur. Bir bütün içinde gelişen doğal formlar yerel koşullara göre özel bir kimlik kazanarak karşımıza çıkarlar. Bu kimliğin kazanılmasında etkili olan sosyo-kültürel ve doğal çevre koşulları göz önüne alınarak üretilen yapılar, kullanıcılar ve ustaların ortaklaşa çalışması sonucunda meydana gelirler. Ortaya çıkan ürünler kullanıcıların tamamen kendi katkılarıyla olduğu için, halkın yaşam şekillerini yansıtırlar ve nesilden nesile aktarılırlar. Aynı zamanda yapıların bulunduğu “yer” yönlendirici rol üstlenerek yapıyı/konutu yöreyle, çevreyle ve diğer yerleşmelerle ilişkilendirir. Çevik ve Eminağaoğlu (2004), Anadolu’da tarihin her evresinde, herhangi bir yere yerleşmek isteyen toplumların izledikleri yolu, seçtikleri yerleri, yoğunlaşma noktalarının nedenlerini “doğanın sunduğu olanaklar” olarak vurgulamıştır. Rapoport (1977)’a göre çevre, insanlar ve objeler arasında gelişi güzel olmayan bir örüntü oluşturan, ilişkiler serisidir. Aslında doğanın sunduğu olanaklardan insan ve çevre

(17)

arasındaki ilişkiyi destekleyen ve artı değerleri olan çevreler, doğal olarak seçim nedeni olmuştur. İnsanların yerleşme yerini seçiminde çevrenin niteliklerini oluşturan iklim, ekonomik faktörler, topoğrafya etkili olmuştur. Yerleşmeler bazen bir doğal su kaynağının yanında ya da dinsel bir merkezin çevresinde konumlanarak yerleşkenin özelliğini yansıtırken, bazen de eğimli arazilerde konumlanarak sürpriz mekânlarla karşımıza çıkmaktadırlar.

Çorapçıoğlu ve ark., (2008), kırsal alanlardaki biçimlenmenin, coğrafi şartlar doğrultusunda, sosyo-kültürel etkilerle olduğunu belirtmiştir. Yöresel farklılıkların ortaya çıkardığı yerleşme karakteri bölgeden bölgeye, hatta aynı bölge içinde bulunan köylerde bile değişiklik göstermektedir. Yerleşmeleri ayırt etmeyi sağlayan bu farklılıklar yerel kimlik özellikleri bağlamında açıklanabilir

Yerleşmeler, peyzaj karakterine somut ifadeler getiren, kültürel peyzaj içinde çeşitlilik gösteren fiziksel çevrelerdir. Ölçek uyumu, çatı biçimleri yönelmeleri ve malzeme seçimleri ile kırsal yerleşmeler doğa ile bütün olarak algılanmakta, çok geniş yeşil ve ormanlık alanlara, doğal çalılıklara sahip yerleşmelerin peyzaj özellikleri, bu bölgeler için belirleyici olmaktadır (Eminağaoğlu, 2004).

Geleneksel yerleşmeler, yüzyıllardır, belki de çok daha geniş bir zaman yelpazesi içinde, kültürlerle etkileşim kurarak, doğayla bütünleşip günümüze kadar gelmişlerdir. Kırsal mimari kimlik, uzun bir zaman dilimi içinde biçimlenir. Yerleşmenin coğrafi içeriği, kültürel düzeye, mimarisi, yerel gelenekleri, yaşam biçimi ve niteliklerinin karışımı olarak kırsal mimariye biçim verir. Çorapçıoğlu ve ark. (2008) kırsal yerleşmelerin sosyal, ekonomik ve kültürel gelişimlerini zaman içinde bu koşullara has mimari kimliğin oluştuğunu vurgulamıştır.

Köse (2006) kırsal ve/veya geleneksel evi, geçmişten günümüze yaşanan kültürel yayılmaların ve kültürel adaptasyonların tarihi belgesi olması, bir yerden diğerine değişerek yeryüzünün “yer” zenginliğini arttırması nedeniyle ayrı bir önem taşıdığını belirtmiştir. Günümüzün hızla yayılan ve önüne çıkan her şeyi tamamen değiştirerek kendine benzeten ve aynılaştıran popüler kültür karşısında korunması ve belgelenmesi gerekir diyerek önemini belirtmiştir.

Eyüce (2005); geleneksel yapıların, bulundukları yörenin doğa koşulları ile büyük ölçüde uyumlu olarak biçimlendirildiğini, ancak, geleneksel mimarilerdeki doğa ile olan uyumun geleneksel biçimlenmelerin belirleyicisi olup olmadığı konusunun sorgulanması gerektiğini vurgulamıştır. Örnek olarak; mekân düzenlemesi iç avlu çevresinde oluşan geleneksel evlere, tarihin çeşitli dönemlerinde ve birbirinden farklı

(18)

iklim özellikleri olan bölgelerde rastlanıldığını belirtmiş; bunun nedenini ise, biçimin oluşmasında doğal etkenlerin yanında sosyo-kültürel etmenlerinde olmasına dayandırmıştır.

Benzer doğal ortamlarda yaşayan toplulukların oluşturdukları yerleşmeler ve konutlar birbirinden önemli farklılıklar gösterir. Bu durum konut ve yerleşmelerin şekillenmesinde sadece doğal koşulların değil, kültüründe önemli bir etken olduğunu ortaya koyar. Aynı doğal ortamlarda yaşayan farklı kültürler, kendi kültürlerinin özel rehberliklerinde çevreyi farklı algılar ve çevrenin sunduğu olanaklar içerinde kendi kültürlerinin yol göstericiliğinde farklı yapı malzemelerini farklı şekillerde işleyerek şekil, plan ve düzen bakımından farklı konutlar ortaya çıkarır (Köse, 2007). Rapoport (1969), ‘House Form and Culture’ isimli kitabında, kırsal mimarinin biçimlenmesine etki eden esas faktörün kültür olduğunu vurgulamış ve diğer etkenleri;

 İklim ihtiyaçları,

 Malzeme, konstrüksiyon ve teknoloji,  Arazi,

 Savunma,  Ekonomi,  Din ve

 Sosyo-kültürel etkenler olarak incelemiştir.

Gür (2000), geleneksel konutlar incelenirken doğal, kültürel ve sosyal etmenlerin ayrı ayrı ele alınmasının doğru ve yeterli olabileceğini aktarmıştır. Çünkü gerek insan toplulukları gerekse insan, yapı, çevre, kendilerinden önce var olmuş doğal dizgeler içinde yer alır ve bunlardan etkilenirler. Gür (2000), geleneksel konut biçiminin belirleyicilerini Tablo 2.1’ de ortaya koymuştur.

Tablo 2.1. Konut biçiminin belirleyicileri (Gür, 2000).

Çevresel Faktörler Kültürel Faktörler Sosyal Faktörler Bireysel Faktörler

İklim Dünya görüşü Aile büyüklüğü Bireyin konutla kurduğu yararsal

İlişkiler/standartlar

Topoğrafya Kültürel değer ve normlar Ailenin sosyo-ekonomik

statüsü ve toplumsal etki alanı

Bireyin konutla kurduğu duygusal ilişkiler-özdeşleyim/bağlanma vb.

Doğal örüntü ve doku Din dil ve diğer sınıflama

kategorileri

Ailenin dünya görüşü Ve toplumsal tutumları

Bireyin kültürel normları yorumlaması-eğitim

İnsan yapısı doku Aile akraba toplum ilişkileri Aile yapısı ailede roller Bireyin yaşam yoğunluğu Bireyin

Konut deneyimleri Çevrede var olan malzeme

vb.

Yaşam biçimi

Çevre/mekan kullanma norm Konut kullanımına ilişkin normlar

Konutun temel işlevleri ve anlamı

Ailenin yaşam biçimi Ailenin öz imgesi beklentileri ve umutları Ailenin konut deneyimleri ve konut imgesi Bireyin öz imgesi

(19)

Bu çalışma kapsamında, kırsal mimarinin biçimlenmesindeki etkenler, yukarıda değinilen çalışmalar doğrultusunda;

1. Doğal Çevre Etkenleri ve 2. Sosyo-Kültürel Çevre Etkenleri olarak 2 ana başlıkta ele alınacaktır.

2.2.1. Doğal Çevre Etkenleri

Doğal çevre ve mimari ilişkisi, ilk çağlara kadar dayanmaktadır. İnsanlar ihtiyaçlarını kolayca karşılayabileceği yerlerde yerleşmiş ve kültürler oluşturmuşlardır. Toplumlar, ancak barınabildikleri, ziraat yapabildikleri, suyu kolayca bulabildikleri, iklim şartlarından rahatsız olmadıkları, diğer yerlere kolayca ulaşım sağlayabildikleri ve kendilerini dış tehlikelerden koruyabildikleri alanlara yerleşmişlerdir (Dağıstanlı, 2007). Doğal çevre örtüsü, yapı planlamasında dikkate alınması gereken bir kriter olarak karşımıza çıkmaktadır. Alanın sahip olduğu eğim, yön, hâkim rüzgâr ve iklim gibi veriler mevcut peyzajın oluşmasında önemli etkenlerdir. İnsan gereksinmelerini karşılayan yapılar, mümkün olduğunca doğaya saygılı ve onu koruyan bir yaklaşım içinde olmalıdır. Mevcut peyzaja bilinçsizce yapılan her müdahale kararlı, doğal dengeyi bozulma sürecine sokmaktadır (Kuşcu, 2006). Kırsal yerleşmeler, peyzaj içinde ağırlıklı olarak doğal çevrenin karakteri ile biçimlenmekte ve yerel karakter kazanmaktadır.

İklim ve topoğrafya gibi doğal ve çevresel veriler mimari biçimlenişin oluşmasını sağlayan etkenlerdir. İnsanların mağaraları terk etmesi, tarımsal üretime geçiş ve iklimin ılımanlaşması ile başlar. İklim farklılıklarının geleneksel yapıya yansımasından ortaya çıkan ürünlerin, benzer özellikler göstermekle birlikte aynı olmadığı açıktır. Bu farklılık malzeme seçim ve kullanım yöntemleriyle ilgilidir. Benzer iklim koşullarında ama ayrı kültür bölgelerinde yapılmış; biçim ve malzeme farklılıkları gösteren yapıların iç ortam koşulları aynı olabilir. Bu yapılarda farklı malzemeler kullanılarak benzer konfor koşulları yaratılmıştır (Sümerkan, 1990).

Anadolu’da, geleneksel kırsal konutlarda, uzun deneyimler sonucunda doğal ve çevresel etkilere karşı, çeşitli çözümler getirilmiştir. Yapının biçimlenmesinde önemli etkileri olan, doğal çevre verileri;

1. İklim, 2. Topoğrafya,

(20)

3. Malzeme ve yapı teknikleri olmak üzere üç ana başlıkta incelenecektir.

2.2.1.1. İklim

Geleneksel kırsal yapıların tasarımında önemli etkenlerin başında iklim gelir. Kırsal yerleşmelerin tasarımında iklimin olumlu yönlerinden yararlanılabileceği gibi olumsuz yönlerine karşı da korumayı sağlayacak çözümler getirerek uygun yaşam şartları sağlanabilir. Aran, (2000) iklimi, ‘yer’ i tamamlayan gerçek olarak tanımlamıştır. Yer seçilir ve kullanılmak için hazırlanır, ancak iklim yapı aracılığı ile kontrol altına alınmalıdır. Kırsal ve geleneksel mimarilerin çözümlerinde yapıların/binaların iklime karşı tutumlarını okumak mümkündür.

İklim yüzyıllar boyunca çok az değişir. Bu değişmenin büyük kara parçalarına etkisi o kadar azdır ki, değişme kolay algılanmaz. Dolayısıyla, kırsal alanlardaki yapıların iklime karşı gösterdikleri davranışlar kuşaklar boyunca aynı kalmıştır. Kır insanı gözlem yoluyla her hava akımını, yönünü, ışık ve gölge dönüşümünü, sıcak ve soğuk havanın yükseliş ve alçalışını kaydeder (Aran, 2000).

Rapoport (1969), İsviçre’deki bir yerleşmede, konutların soğuk rüzgârlardan maksimum korunacak şekilde araziye nasıl yerleştiğini göstermiştir. Konutlarda, kuzey yönünde cephe kısa/dar tutularak kuzey rüzgârına karşı koruma sağlanmıştır (Şekil 2.4).

Şekil 2.4. Rüzgara göre biçimlenmiş yerleşme ve konut, İsviçre (Rapoport, 1969).

Anadolu da birbirinden büyük farlılıklar gösteren çeşitli iklim bölgeleri bulunmaktadır. Anadolu, Güney ve Güney Batı Anadolu’nun ılıman Akdeniz ikliminden, doğu ve iç bölgelerin sert karasal iklimine ve kuzeyin ılıman iklimine kadar, oldukça geniş bir iklimsel çeşitlilik göstermektedir (Günay, 1989). Anadolu’nun çok

(21)

çeşitli iklim bölgelerine ayrılması evlerin biçimlenmesinde de etkili olmuştur. Biçimleniş, evlerin cephesini, yapım tekniğini, malzeme seçeneğini ve yerleşim düzenini de etkilemiştir. Artvin Ardanuç yaylasında yer alan kırsal konutların yapı malzemesi ikliminde elverişli olmasından dolayı çok bulunan ahşaptan seçilmiş, ahşaplar üst üste bindirilerek çatı üst örtüsünde kullanılmıştır. Rüzgar etkisinden korunmak için ise üstlerine ağırlık taş konulmuştur (Şekil 2.5). Yaşanılan birebir mekanlar dışında yaşam tarzı, geçim kaynakları doğrultusunda şekillenen ve yöreye özgü çözümlerle karşımıza çıkan “ambar” ve ambar amacıyla kullanılan “serender”ler iklimin mekanı biçimlendirmesine örnek olarak verilebilir (Şekil 2.6-Şekil 2.7).

Şekil 2.5. Çatısı yarma ahşapla (Hartama) kaplanmış yayla evleri. Ardanuç, Artvin

(Çorapçıoğlu ve ark., 2008).

Şekil 2.6. Çorum’un Kargı ilçesine bağlı Sinanözü Köyü civarında çeltik tarlaları uzanır.

Tarlalar, dört köşeli irili ufaklı parsellerden oluşur. Tava denilen bu parsellerin etrafısetle çevrilidir. Taşkınlar sonucu yükselebilen su seviyelerine karşı, tarlalarda ayaklar üzerinde yükselen ahşap ambarlar yapılmıştır. Ambarlar boşken dinlenmek ve güneşten korunmak için de kullanılmaktadır (Çorapçıoğlu ve ark., 2008).

(22)

İklimin binaları biçimlendirmedeki etkisi plan şemalarında da karşımıza çıkmaktadır. Plan şemaları üzerinden iklimin etkisini aktarabilmek için geleneksel Türk Evleri örnek olarak verilebilir. Çünkü Köse (2007), kırsal konutları, geleneksel Türk evinin özelliklerini taşıyan evler olarak kabul edilebileceğini belirtmiştir. Küçükerman (2007) Türk evinde odalar ve odalar arası orta alan ilişkilerinin oluşturduğu plan düzenini iklimin belirleyicisinde oluştuğunu vurgulamıştır.. Bu plan düzeni Türk evinin bir anlamda hem evrimi, hem de Anadolu’nun bölgesel özelliklerinin yapıdaki yansıması olarak da görülebilir. Bu bağlamda Türk evi planlarında sofalı, dış sofalı, iç sofalı ve orta sofalı plan tipleri karşımıza çıkmaktadır. Şekil 2.7.a’da odalarda orta alan kurulmayarak (sofasız) odalar arası bağlantı evin dışından sağlanmış ve genellikle sıcak iklim bölgelerinde uygulanmıştır. Şekil 2.7.b ise ılıman bölge özelliği taşımaktadır. Odalar arası ilişkiler, yapı altında ‘üst örtülü’ bir alan yardımı ile düzenlenmiştir. Şekil 2.7.c genellikle dış etkilere karşı korunması gereken bölgelerde gelişmiş ve evlerde içsofa kurgulanmıştır. Orta sofalı olan Şekil 2.7.d de ise sıkışık yerleşmelerde ve soğuk iklim bölgelerinde uygulanmıştır.

Seranderler, genellikle Doğu Karadeniz bölgesinde kırsal yörelerde bulunan mimari bir yapıdır. Yapının üstü "harduma" adı verilen yassı olarak yontulmuş ya da kesilmiş tahtalarla örtülerek su geçirmesi engellenir. Ancak yan taraflarında 20-30 cm. boyunda, bir buçuk iki santim genişliğinde ızgaralar bulunur. Bu ızgaraların yapılma amacı seranderin içerisine hava döngüsü oluşturmaktır. Genellikle yiyeceklerin saklanması ve mısır kurutma işleminin gerçekleştirilmesi için kullanılmak maksadıyla yapılmışlardır. Yerden yüksek olması ürünlerin haşerelerden ve yaban hayvanlarından korunmasını sağlar (Web iletisi 3).

Şekil 2.7. Serander yapı örneği, geçim kaynaklarına ve ürünlere dayalı ikliminde rol oynadığı

(23)

Şekil 2.8.a.

Şekil 2.8.b.

Şekil 2.8.c.

Şekil 2.8.d.

Şekil 2.8.a.b.c.d. Avlulu yapıların iklimle bölgelere göre farklı biçimlenmesinin örnekleri (Küçükerman,

2007).

2.2.1.2. Topoğrafya

Topoğrafya sözcüğünün en geniş anlamı ‘yer tanımlamak’tır, en dar anlamı yüzey kabartmasıdır. Yüzey kabartmasındaki çeşitlenmeler belli yönlenmeler ve tanımlı mekanlar yaratmaktadır (Biro ve Yürekli, 2010; Schulz, 1979). Her hangi bir topoğrafik kesit çizgisi, düz çizgiler ve değişken eğrisel çizgilerin kombinasyonu ile oluşmaktadır (Şekil 2.9).

(24)

Topoğrafya, yerleşme karakterini doğrudan etkileyen doğal bir faktördür. Yüzeyin biçimi ve rölyefler, yer tanımlamasında etkili olmakta ve farklı mekân karakteri sunmaktadırlar. Yer strüktürünün belirleyicileri dağlar- tepeler, doğrultu veren nehirler-vadiler geniş- uzak mekan dizilerinin tanımlanmasında önemlidirler (Çevik ve ark., 1999). Topoğrafyanın biçimlenmesinde etkili olan nehir, göl ve dere gibi doğal su kaynakları çok eski çağlardan beri yerleşmelerin yerini ve biçimini belirleyen veriler olmuştur (Kantar, 1998). İnsanlar, ihtiyaçlarını kolayca temin edebilecekleri bölgeleri tercih etmişler ve bu alanlara yerleşmişlerdir (Şekil 2.10).

Şekil 2.10. Eğimli araziye oturan evlerin dam çatıları yeşillenmiş ve peyzaj içinde kaybolmuşlardır.

Posof, Ardahan (Batur ve Gür, 2005).

Kantar (1998), kırsal yerleşmeleri; coğrafi konumlarına göre dağ köyleri, kıyı köyleri, ova köyleri; orman ile ilişkisine göre orman içi, orman bitişi köyler; yerleşme şekillerine göre yol kenarı, yuvarlak, yıldız, küme ve dağınık köyler olarak sınıflandırarak topoğrafyanın kırsal mimari biçimi nasıl etkilediğine değinmiştir.

Topoğrafya, yerleşim düzenlerini de etkilemektedir. Örneğin; Malatya, Kozluca’daki yapılar, kesin tanımlanmış damlarıyla, yamacın eş yükseklik eğrilerine paralel düzlemler oluşturmuştur (Şekil 2.11). Yerleşme, topoğrafya ile tam anlamıyla bütünlenmiştir. Ayrıca, kerpiç sıvalı duvarlar ve damlar, doğal çevre ile yerleşmenin kaynaşmasını sağlamıştır. Araziye bağlı olarak güneye yönlendirilmiş ve dikdörtgen planlanmış evler, eninin iki katı boyunda ince uzun odalardan oluşmuştur (Dağıstanlı, 2007). Bu anlamda yerleşmeleri Karaman, Ermenek’te, Hadim Taşkent’te, Konya Kilistra’da görmek mümkündür. Yerleşmeler fiziki olarak sonradan yapılanmayı değil adeta doğal bir oluşumu sergilemektedir.

(25)

Şekil 2.11. Topoğrafya ile bütünleşmiş yerleşme örneği, Kozluca, Malatya (Aran, 2000).

Küçükerman (2007), Anadolu’nun engebeli yapısının evin kuruluşunda değil, doğayla ilişkisinin değişmesinde etkili olduğunu söylemiştir. Evin iç düzeni yine aynı kurallara göre kurulmuş, fakat bazı biçimsel değişiklikler yapılmıştır. Bu nedenle topoğrafik özellikler daha çok yapısal değişiklikleri getirmiştir (Şekil 2.12).

ş

Şekil 2.12.a.b. Topoğrafyanın belirleyiciliğinde oluşan biçimlenme (Küçükerman, 2007).

Görsellerde Anadolu’da eğimli bir bölgedeki Türk evinin yapısı ve çevresel öğelerin ilişkileri yansıtmaktadır. Türk evinin oluşumunda ana ilkelerden birisi, ‘yapıyı doğadan ayırma’ eğilimidir. Anadolu’nun engebeli yapısı, yapıların oluşum kavramlarını değil, yalnız doğal yapıyla ilişkilerin değişmesinde etken olmuştur. Bu nedenle bütün bölgeler de tek bir temel ilkeye uyan ama biçimsel değişiklikleri bulunan evler oluşmuştur (Küçükerman, 2007).

(26)

2.2.1.3. Malzeme ve Yapı Tekniği

Malzeme, yapım ve teknolojinin binlerce yıldır yapıların karakterini belirlediği görüşü, geçmişte ve bugün geçerliliğini korumaktadır. Malzeme, yapım ve teknoloji, biçimi belirleyenden çok tamamlayan etkenlerdir. Malzeme, yapıda ya da onun biçimine karar verilmesinde etken değildir. Mekân organizasyonunun çevrelenmesine ve onun değiştirilip yenilenmesine olanak veren bir araç olmaktadır (Rapoport, 1969).

Yapı malzemelerinin seçimi bir yapının çevresel etkisine doğrudan tesir eder. Bütün yapı malzemeleri bir yapının içine dâhil edilmeden önce belli bir işleme tabi tutulurlar. Bu işlem, yerel olarak bulunan malzemelerden inşa edilmiş geleneksel bir kır evinde olduğu gibi minimum ölçüde, ya da örneğin prefabrik yapı tekniğindeki gibi daha geniş kapsamlı olabilir (Kuşcu, 2006; Roaf, 2003). Ancak malzemenin temini konumlanan yer ile ilgilidir. Çevrede bulunan yapı malzemesi halk tarafından her bir malzemenin işlenmesi için büyük oranda enerji kullanımı gerektirmektedir.

Aynı malzeme kullanılarak çok farklı formlar elde edilebilir (Şekil 2.13). İklimsel verilerin, yapısal olarak optimal olmayan formlara önderlik ettiği durumlar mevcuttur. Ayrıca, rasyonel olmayan formların sebebi dinsel ya da sosyal etkenler de olabilir. Ancak hiçbir durumda, formların karakteri ve çeşitliliği, malzeme ve teknikle tam olarak açıklanamamaktır (Rapoport, 1969). Çeşitliliğin aslında en önemli etkeni, yaratıcısı olan toplumun kültürel özelliğinden kaynaklanmaktadır.

Şekil 2.13. Aynı malzemenin kullanılmasıyla elde edilen farklı formlar (Rapoport, 1969).

Yöresel kırsal mimari kimliğinin en önemli bileşenlerinden biri olan yerel malzemeler binlerce yıldır kullanım geleneğini oluşturmuştur. Yapı elemanları,

(27)

insanların ocaktan çıkarma ve işleme tekniklerine alışkın olduğu, temini kolay ve bol malzemelerden kullanılmışlardır (Çorapçıoğlu ve ark., 2008) (Şekil 2.14-2.15-2.16).

Kırsal yerleşmelerde yapıda kullanılan yerel malzemeler şunlardır;  Taş

 Kerpiç

 Ahşap ve diğer bitkisel ürünler

Şekil 2.14. Taş malzemenin farklı yörelerdeki kullanımıyla elde edilen farklı formlar, a- Konya,

Karapınar, Salur Köyü, Mehmet Kara Evi 1

; b- Mardin Taş evleri (Web İletisi 4).

Şekil 2.15. Kerpiç malzemesinin farklı yörelerdeki kullanımıyla elde edilen farklı formlar, a- Konya,

Karapınar, Ekizli Köyü 2; b- Harran kubbeli kerpiç evler (Web İletisi 5).

Şekil 2.16.a.b. Ahşap malzemenin farklı yörelerdeki kullanımıyla elde edilen farklı formlar; Doğu

Karadeniz bölgesinde iklim özellikleri ve ormanların sıklığı yapım tekniğini ve malzemesini belirlemiştir (Batur ve Gür, 2005).

(28)

Taş, kerpice göre daha dayanıklı bir malzemedir. Kerpiç malzeme ile yapılan konutlarda onarım ve bakım daha sık yapılmaktadır. Tolun Denker’e (1977) göre yıkılıp yeniden yapılan uygulamalar da zaman zaman görülmektedir.

Geleneksel Anadolu mimarisi sağlıklı, doğal havalandırmalı ve konfor düzeyinin ekonomik ve çevre dostu yollarla yaratıcı bir şekilde sağlandığı iklimle dengeli mekânlar sunmaktadır. Kavas (2011) bu mekânların yapı malzeme ve teknikleri bağlamında temsil ettiği çevre-kültür ilişkilerini şöyle vurgulamıştır: ‘geleneksel yapı

sanatının incelikleri sayesinde mimari bir içe kapanma/ dışarıdan kopma değildir, duvar kavramsal olarak iç-dış ayrımını sağlayan, katı/ boşluksuz/ homojen bir ayraç değildir’. Geleneksel yapı elemanlarının bileşeni olan duvar, iç mekânın havasını

düzenli olarak tazeler ve böylece duvar yaşayan bir organizma gibi nefes alıp vermektedir. Bu yönüyle duvar yalıtım ve ısı depolanması için olumlu katkı sağlamaktadır.

2.2.2. Sosyo-Kültürel Etkenler

Sosyo-kültürel özellikler; kentin yaşayanlarının yaşam tarzlarının, geleneklerinin, ekonomik, politik ve demografik yapılarının tarih boyunca gelişimidir. Bu kültürel kırsal mimarinin; doğal çevre özellikleri de göz önünde bulundurularak bir yerleşmeye yansıması ve bir imaj doğurup geliştirmesi; zihinlerde geleneksel görüntü çizmesi ve yerleşmesinin bu geleneksel görüntüye bağlı gelişmesi, yerleşme kimliğinin oluşması demektir (Çorapçıoğlu ve ark., 2008).

Daha önce 160’a yakın tanımı olan kültür kavramının en genel tanımı “insan tarafından yaratılmış ‘her şey’ diyen, A.K. Kohen tarafından yapılmıştır. Türk Dil Kurumu ise; tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada, sonraki nesillere sözlü veya yazılı aktarmada kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünüdür, şeklinde tanımlamıştır. UNESCO ise kültürü, ‘bir insan topluluğunun kendi tarihsel gelişimi konusunda sahip olduğu bilinç’ olarak geniş bir şekilde tanımlamıştır.

Güvenç (2010) ‘İnsan ve Kültür’ adlı kitabında ‘Kültür; tarihidir ve süreklidir. Eğer kültür bir kuşaktan diğerine geçiyorsa yani sürekliyse onun her kültürde nedenleri ve sonuçları vardır. Kültürün sürekliliğini gelenek ve görenekler sağlar. Her kültürün

(29)

başlangıcına uzanan bir geçmişi vardır. Kültür; doğanın yarattıklarına karşılık, insanoğlunun yarattığı her şeydir’ diyerek kültürün öneminden bahsetmiştir.

Güvenç’e (2010) göre, kültürü oluşturan öğeler:

 Doğal çevre: her sosyal / kültürel sistem var olabilmek için, kendi yaşama özelliklerine uygun, yeterli bir doğal çevreye muhtaçtır.

 Tarih ve kaynaklar  Aile ve akrabalık  Beslenme ve sağlık  Eğitim süreci  Yerleşmeler  Ekonomi ve teknoloji  Bilimler ve sanatlar  Din ve devlet

 Kişilik sistemi ve dil  Kültürel ve tarihi çevredir.

Tüm bu öğeler insanın varlığı, tarihsel süreç ve doğal çevreyle ilişkili kavramlardır. Sosyal ve kültürel kavramların çevrenin biçimlenmesinde etkin rolü olduğunun da göstergesidir (Çorapçıoğlu ve ark., 2008).

Fiziksel çevre ve insan eliyle biçimlenmiş çevre, kendisini oluşturan toplumun sosyal, ekonomik, politik, kültürel, psikolojik, tarihsel birikimlerinin göstergesidir (Asatekin, 1993). Dünya görüşü, gündelik yaşam tarzı, ekonomik durum, üretim ve tüketim araçları, teknolojik imkânlar ve ilerlemeler, dini inançlar, aile yapısı kısaca toplum kültürü; mekânları, evleri, yerleşim bölgelerini ve fiziksel çevreyi şekillendirmiştir.

Eyüce (2005); geleneksel yapıların, bulundukları yörenin doğa koşulları ile büyük ölçüde uyumlu olarak biçimlendirildiğini, ancak, geleneksel mimarilerdeki doğa ile olan uyumun geleneksel biçimlenmelerin belirleyicisi olup olmadığı konusunun sorgulanması gerektiğini vurgulamıştır. Örnek olarak; mekân düzenlemesi iç avlu çevresinde oluşan geleneksel evlere, tarihin çeşitli dönemlerinde ve birbirinden farklı iklim özellikleri olan bölgelerde rastlanıldığını belirtmiş; bunun nedenini ise, biçimin oluşmasında doğal etkenlerin yanında sosyo-kültürel etmenlerinde olmasına dayandırmıştır.

Rapoport (1969)’a göre, konutların aldığı değişik formlar komplike bir olgudur. Dolayısıyla bu formların oluşumlarının açıklanması kolay olmamaktadır. Tüm

(30)

açıklamaların tek bir çıkış noktası vardır; o da değişik tutumlardaki insanlar ve onların çevreye olan tavırlarıdır. Bu tavırlar, bulunan yere göre farklıdır çünkü sosyal, kültürel, ekonomik ve fiziksel faktörlerdeki değişiklikler, bu tavırlarda önemli rol oynar. Bu faktörler aynı mekânda, farklı zaman zarflarında önemli rol oynar. Konut biçimlenişi sadece fiziksel etkilerin ya da sadece tek bir etkenin sonucu değil, tüm sosyo-kültürel faktörlerin sonucudur.

Sosyo-kültürel etkenlerin, geleneksel mimari ürün özelliklerinin belirlenmesinde ki etkileri, doğal etkenler ile karşılaştırıldığında daha ağır basmaktadır. Rapoport’un (1969) yaklaşımına göre de, yapıya dönüşmüş biçim kültürel etkenler tarafından belirlemekte, doğal etkenler bu süreçte sadece etkileyici olmaktadır (Eyüce, 2005).

Çalışma kapsamında sosyo-kültürel etkenler: 1. Yaşama biçimi ve temel ihtiyaçlar 2. Aile ve akrabalık

3. Geçim kaynağı 4. Dini etkiler 5. Ekonomi

olarak beş alt başlıkta ele alınmıştır.

2.2.2.1. Yaşama biçimi ve temel ihtiyaçlar

Yaşam biçimi bir ailenin sosyo-ekonomik statüsü, ailenin yaşı ve buna bağlı olarak toplumsal yaşamda oynadığı roller, ailenin değer yargıları, tutumları, hane halkı büyüklüğü, aile bireylerinin zaman ve mekân kullanımları, kimlik kanıtlama mekanizmaları ve davranış zenginliği ile açıklanabilir (Gür, 2000).

Yaşama biçimi ve temel ihtiyaçlar her kültürde farklı özellikler göstermekte; buna bağlı olarak da her toplumda farklı biçimlenmelere neden olmaktadır. Her toplumun kendine özgü, oturma, yeme, yaşama vb. alışkanlıkları olup, bu doğrultuda mimari yapıdan beklentileri de değişmektedir.

Yaşama biçimi birçok etkene bağlı olarak şekillenen ve belli ölçülerde devinimi devam eden bir olgudur. Toplumsal yapı, gelenekler, inançlar, kişinin mesleği, kişiliği, toplumsal çevredeki rolü, sosyo-ekonomik statüsü gibi birçok farklı etkene bağlı olarak oluşur. Toplumu oluşturan bireylerin yaşam şekli; konut mekânın oluşumunda önemli bir kültür bileşeni olup, kültürün soyut bir hareket noktasından somut bir süreç düzleminde analiz edilebileceğini ortaya koymaktadır (Turgut, 1990) (Şekil 2.17).

(31)

Şekil.2.17. Kültür kavram analizi (Turgut, 1990).

Geleneklerin oluşmasında ve kültürel sürekliliğin sağlanmasında, çok değişik öğelere bağlı olarak ortaya çıkan ve zaman içinde değişen kullanıcı gereksinimleri önemlidir. Kullanıcının her toplumsal davranışı ve gelenekleri, aynı zamanda birkaç temel gereksinme ya da gereksinmelerin tümü tarafından kararlaştırılmaktadır (Dağıstanlı, 2007).

Bektaş (2005) “sanatçı arasındaki gerilim sanatını doğurur. Gelenek bu

anlamda çağdaştır, yaşamakta olandır. Bu yaşamak da olanla çatışmak, yeni yollar açmak, katkılarda bulunmak, gerçek yaratma olayıdır” sözleriyle geleneklerle yapılar

arasındaki ilişkiyi vurgulamıştır.

Yaşam biçimi, ihtiyaçlar, alışkanlıklar ve bunlardan doğan gelenekleri; her toplumda mimari yapıları ve yerleşimleri etkilemiş ve değiştirip biçimlendirmiştir.

2.2.2.2. Aile ve Akrabalık

Konut insanların temel ihtiyaçlarını giderdiği, barınabildiği yaşama mekânlarıdır. Gür (2000) konutu, sadece insanın başını sokabileceği bir delik değil, insanla birlikte yoğrulması gereken bir doku olarak da anlaşılması gerektiğini vurgulamıştır. Konut/ yapı tasarımında kullanıcın kim olacağı, kullanıcının yaşam tarzları, alışkanlıkları, kültürleri, konut bölgelerinin planlanması ve tasarlanmasında son derece önem taşımaktadır.

‘Aile’ kavramı geleneksel Türk evinin tasarımında önemli bir unsurdur. Geniş ve ataerkil aile yapısı barınma mekânını biçimlendiren unsurlardan biri olmuştur. Bir barınma mekânında geniş aileyi oluşturan her çekirdek ailenin kendine ait bir mekânı bulunmaktadır. ‘Saygı’ hem göçebelik döneminde hem de İslam’ın kabulünden sonraki dönemde Türk yaşamının en önemli ilkelerinden biridir. Aile yapısı büyüklere saygıyı şart koşmuştur. Bu durum ise barınma mekânlarında aile büyüklerine ayrılan bölümlerin farklılaşmasını gerektirmiştir. Örneğin başoda kavramı ya da aile büyüklerinin odanın en merkezi bölümünde oturması aile içi saygının bir ifadesidir (Demirarslan, 2007) (Şekil 2.18).

(32)

Şekil.2.18. Anadolu’daki Türk evinde odalar yapı içindeki belirli eylemleri karşılayan birimlerdir.

Çadırdaki gibi, başoda; oturma, yemek yeme, çalışma, yatma gibi eylemlerin gerçekleştiği odadır (Küçükerman, 2007).

Kırsal konutlarda konut morfolojisi ve büyüklüğünü belirleyen en önemli faktör, aile yapısı ve büyüklüğüdür. Anadolu’da özellikle kentsel yaşamdan uzak yerleşmelerde, kapalı ve içe dönük aile yapısı görülmektedir. Aile büyüklüğüyle beraber yaşayan aileler çok çocuklu ve kalabalık ailelerdir. Bu durum kırsal konutların avlulu ve içe dönük planlanmasında ayrıca konut grubu içerisindeki eklentilerin ve konutun oda sayısının belirlenmesinde etkili bir faktördür. Aile yapısı, hane halkı esasına göre çekirdek aile, karı koca ve evlenmemiş çocuklardan oluşur. Geniş aile; aynı aile birimi içinde birkaç kuşağın yatay, dikey ve hem yatay hem dikey aileyi ifade eder. Yatay olarak, tüm erkek kardeşleri ve eşlerini, bunların evli erkek çocuklarını ve torunlarını kapsar. Dikey olarak da baba, evli oğullar ve torunların aynı evde oturması söz konusudur. Bu aile formu geleneksel aile olarak adlandırılmaktadır. Geçici geniş aile; aile reisinin kendisi, eşi, çocukları, aile reisinin annesi, babası ve erkek kardeşlerinden oluşan aile şeklidir (Kızılaslan, 2006). Aile bireylerinin evlendikten sonra da aynı evde oturmaya devam etmeleri, Türk evlerinin hacimsel büyüklüklerini ve konumunu etkilemiş, bir mekânda birçok eylemin gerçekleşmesine neden olmuştur (Göker, 2009).

Kırsal yerleşmeler kültürlerini, yaşam biçimleriyle yaşadıkları her mekâna yansıtan, genellikle geniş aile modelinin yaşadığı yerlerdir. Kantar (1998) yerleşme içindeki birbirine yakın konut gruplarını, genellikle bir akraba birliğini simgelediğini söylemiş ve konutların girişlerini, pencerelerin biçimlerini ve ebatlarını, kullanılan ortak mekânları, komşuluk, birlik ve beraberlik, mahremiyet gibi sosyo-kültürel kavramla ilişkili olduğunu vurgulamıştır.

(33)

2.2.2.3. Geçim Kaynağı

Kantar (1998) ‘kırsal yerleşmeler arazi üzerindeki yoğunluklarına göre toplu yerleşmeler, dağınık yerleşmeler; ‘fonksiyonlarına göre tarım köyleri, madenci köyleri, oduncu köyleri, pazar köyleri şeklindedir’ diyerek geçim kaynağının kırsalda konutu nasıl farklılaştığının göstergesini vurgulamıştır.

Köy halkının geçim kaynağı, içinde yaşadığı ortam yani köy sınırları içinde kalan saha, o köyün sosyo-ekonomik yapısını çizen bir faktör olmuştur. Buna göre her bir köyün sosyo-ekonomik yapısı, coğrafi ortam koşullarının etkisi altında gelişmek zorunda kalacağı söylenebilir. Ortam koşullarının çok kısa mesafeler içinde önemli değişiklikler gösterdiği Türkiye’de, köyler yapı bakımından birbirine benzememektedir (Tunçdilek, 1967). Fakat bir coğrafi bölge içinde, hatta aynı bölgenin yöreleri içinde yer alan köylerde sosyo-ekonomik yapı benzerlik göstermektedir. Çünkü aynı yörede bulunan halkın geçim kaynağı aynıdır. Böylece ekonomi ve üretim biçimi yerleşme düzenlerini de etkilemiştir. Örneğin, bazı bölgelerde geçim kaynakları aynı olan kişiler, bir arada yerleşmişlerdir. Çünkü bu toplulukların stoklama alanı gibi ortak kullandıkları bir takım mekânlar vardır. Buna karşılık Doğu Karadeniz köy evleri tarlaların içindedir (Dağıstanlı, 2007) (Şekil 2.19).

Şekil 2.19. Doğu Karadeniz’de tarlaların içinde konumlanmış yapılar (Aran, 2000).

2.2.2.4. Dini Etkiler

Ülkemizin genelinde günlük hayatımızdaki en belirgin durumlardan biride gelenek ve göreneklerin oluşumunda dini motiflerin etkisi ve bunların belirleyicileridir. Din ferdi tutumlardan, örf ve adetlere, gelenek ve göreneklere kadar bugün en tesirli bir

(34)

kültür unsurudur. Bununla birlikte gelenek ve görenekler, sosyal ilişkileri düzenleyen normlardır (Aşkar, 2000).

İnsanı etkileyen ve buna bağlı olarak konutun biçimlenişini yönlendiren bir takım sembolik değerler vardır. Dini inançlar bu etkenlerden birisidir (Özbek, 1990). Mahremiyet konusu da dini inançların gerektirdiği, konutun biçimlenmesinde önemli bir faktör olan sembolik bir değerdir. Ünügür (1992) mahremiyeti, kişi veya grupların birbirleri ile olan etkileşimlerini kontrol eden ve farklı örüntülerde oluşan davranış mekanizmalarını ayarlayan zihinsel bir süreç olarak açıklamıştır.

Toplumsal alışkanlıklar, değerler ve inançlar insan davranışları ve toplumun yanı sıra yerleşik kültürün diğer temel öğelerini de etkilemektedir. Dinsel referanslarda etkilenen gündelik yaşam biçimleri mimari formlarda kimlik unsuru olarak çözümlemeye çalışılmıştır. Bu bakışla ev sadece bir içe kapanma, bir bölünme olarak yaşam bulur. Dışa kapalı olan ev, tam tersine, avluya ve böylece gökyüzüne tamamen açılmıştır; avlu (yerinde bir deyimle semavi avlu) böylelikle diğer insanlarla değil, evrenle iletişimini sağlamaktadır (Aran, 2000).

Geleneksel veya kırsal Türk evini inceleyen bir çok araştırmada evin ve avlunun biçimlenmesinde mahremiyet anlayışının en önemli belirleyici olduğu, dünya görüşü ve dinsel inanç ile desteklenen mahremiyet anlayışı nedeniyle ev mekanının bahçe duvarları ile dış dünyadan ayırt edilmeye çalışıldığı vurgulanır. Köse (2006) yaptığı çalışmada, Türk kültür tarihine ilişkin, o dönemdeki evlerin yüksek duvarlarla çevrili avlulara sahip olmasının nedenini, rüzgar, kum fırtınası ve hırsızlar için bir gereklilik olarak açıklamaktadır (Şekil 2.20).

Şekil.2.20. Kepenkli pencereleri ve kafesli ayazlığı ile mahremiyetin sağlandığı Kızılağaç’da avlulu bir

(35)

Türklerin İslamiyet’i kabul etmesiyle birlikte ev mimarisinde farklılıklar meydana gelmiştir. Bu dinin getirdiği mahremiyet anlayışı, evlerde erkeklerin oturduğu ‘selamlık’ ve kadınların oturduğu ‘haremlik’ kısımlarına ayrılmasına sebep olmuştur. Anadolu’da Türk evinin ve odaların temel düzeninin kuruluşunda mahremiyet önemli bir etken olmuştur. Örneğin; içe dönük yaşantı biçimi, konut içinde kapıların mekâna kontrollü açılması, gusülhanelerin köşe odalarda dolap içinde çözümlenmesi gibi çözümler konutun biçimlenişinde dini etkiler olarak ortaya çıkmaktadır.

Gür’e (2000) göre konut tercihlerini belirleyen diğer bir sosyal etmen de ailenin dünya görüşü ve tutumudur. Ailenin dünya görüşünün oluşmasında içinde yaşadığı toplumun kültürü, tarihi geçmişi, inancı, dili, sosyal ilişkileri tümüyle etkili olur. Toplumun tüm sosyal ve kültürel geçmişinin etkili olduğu bu etmende ulusun dini, dili, siyasi tarihi de önemli rol oynar. Ailenin dünya görüşü ailede yaşlılara verilen önemin fiziksel göstergeleriyle konuta yansır; "dedenin yeri", "ninenin yeri" gibi... Ailede otoriteye verilen önemle de ‘başoda’ olarak yansır. Vücutsal mahremiyete verilen önemde, ‘gusülhane’ lerle karşımıza çıkmaktadır (Şekil 2.21).

Şekil.2.21. Doğu Karadeniz Bölgesinden gusülhane örnekleri (Gür, 2000).

2.2.2.5. Ekonomi

Konut kavramı, ailenin meskene sahip olma arzusu veya birtakım fizyolojik ihtiyaçların gerçekleştirilmesini amaç edinecek kadar basit bir olgu değildir. Bir eve sahip olma isteği üzerine fiziki, beşeri ve ekonomik faktörlerin doğrudan doğruya ve dolaylı olarak yaptığı etkiler azımsanmayacak kadar değişik ve kuvvetlidir. Bu faktörler

(36)

her konut veya konut grubuna ayrı oranlarda etki edeceğinden çok sayıda değişik form ortaya çıkmaktadır (Tunçdilek, 1967).

Kişilerin ve ülkenin ekonomik durumları yapıların biçimlenmesinde etkilidir. Örneğin, gelişmiş ve varlıklı ülkelerin yapıları ile gelişmemiş ülkelerin ya da toplumların yapıları arasında açık seçik olarak belirlenebilecek farklar vardır (Divanlıoğlu, 1980). Ülkemize baktığımızda ekonomik yapı geleneksel kır konutlarında ve Türk evlerinde etkili olduğu görülmektedir (Şekil 2.22). Eldem (1984) geleneksel Türk evinde, sofaya açılan eyvan sayısını, konutu yaptıran kişinin varlığına göre dörde kadar çıkarak planda zengin düzenlemeler yapıldığını söylemiştir. Türk evinde dış sofalı plan tipinden sonra iç sofalı plan tipinin kullanılması ekonomik ve sıhhi nedenlere dayanmaktadır. Odaların sofanın iki tarafına dizilmesiyle dış duvardan tasarruf edilmiş ve odalar arası irtibat daha kolaylaşmıştır.

Bursa’da yer alan 19 yüzyıl yapısı olan bu örnek; Türk evinin kuruluşunda çok yalın bir çözüm olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yapının çok yalın, gösterişsiz ama çok özenli bir çözümü vardır. Türk evinin temel kuruluş ilkeleriyle uyum içinde olan yapı, çözümü yalınlaştırılmış ama kavram değişmemiştir (Küçükerman, 2007).

Şekil 2.22. Ekonomik faktörün Türk evinde mekânı biçimlenişi (Küçükerman, 2007).

Kır konutlarının yapımında fiziki faktörler etkili olduğu halde, eklentilerinin doğuşu ve büyüklüğünde ekonomik faktörlerin etkili olduğu görülmektedir. Köy yerleşmeleri ailenin barındığı yer ile tarım ürünlerinin depolandığı ve hayvanların bulunduğu yer olarak iki ayrı bölümden meydana gelmiştir (Tunçdilek, 1967). Bu

(37)

anlamda mesken ve eklentileri Konya Karapınar kırsal yerleşmelerinde karşımıza çıkmaktadır (Şekil 2.23).

Şekil 2.23. Avlu duvarıyla yoldan ayrılmış mesken ve ekleri, Konya, Karapınar, Akviran Köyü

Kırsal mimaride, halkın geçim kaynağına göre üretimi, ailelerin ekonomik düzeyini belirlemiş ve yapılarının da buna bağlı olarak biçimlenmesinde etkili olmuştur. Yapılardaki temel ilkeler aynı olsa da, varlıkları yapıya malzemesinde, boyutunda, süslemelerinde, işçilik gibi pek çok özelliklerinde farklılaşabilmektedir.

2.3. Anadolu Kırsal Mimarisinde Yer Değiştiren Köyler

Planlı kırsal yerleşmelerin tarihsel gelişimine bakıldığında; Avrupa’da, kırsal alanda boş arazide planlı bir biçimde tek seferde inşa edilmiş köy yerleşmelerinin tarihi 17. yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bu uygulamaların nedenleri ve özellikleri bölgeden bölgeye farklılık göstermektedir. Örneğin, İngiltere’de 18. yüzyılda maden işçileri için boş arazilerde köyler kurulmuş ya da bir aristokratın şatosuna bitişik konumlanmış eski bir köy yerleşmesi yıkılarak, aynı bölgede ancak farklı yerde köylüler için planlı yerleşme yapılmıştır. Çoğunlukla ızgara planlı olan yerleşmeler biçimsel olarak birbirine benzer ve eşit parselasyonludur (Eres, 2010).

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, 19. yüzyılın ortasında ani ve yoğun bir dış göç baskısıyla karşı karşıya kalınca, kalabalık kitleleri ivedi bir biçimde yerleştirebilmek için hızlı ve pratik bir iskân yöntemi olan planlı yerleşme yöntemini kullanmaya başlamıştır. Diğer bir deyişle, Osmanlı Devleti kendi öngörüleri ve siyaseti çerçevesinde planlı yerleşme kurmaya başlamamış, dış göç baskısına bir çözüm olarak bunu geliştirmiştir (Eres, 2010).

Referanslar

Outline

Benzer Belgeler

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha

Pulmoner emboli olan akciğer kanserli hastalarda (Grup B- Pulmoner tromboembolisi olan akciğer kanserli hastalar), akciğer kanseri tanısı aldıktan sonra emboli gelişene kadar geçen

İÇ M EK AN B İT Kİ LE Rİ N İN İŞ LE VL ER İ İç mekan bitkilerinin bulundukları konuma göre, yaya trafiğini yönlendirmek veya kontrol etmek, alanı bölerek farklı bir

Bitkilerin çiçek rengi yanında yaprak, meyve, kabuk gibi kısımlarının rengi de oldukça etkili olabilmektedir... Renk özelliğine göre dikkate alınması gereken temel konular :

Bitki kökleri saksı içinde çok fazla gelişip uzamış ve bir kök balyası oluşturmuş durumda ise bitkinin gelişiminin yavaşladığı, ayrıca daha sık sulanmaya ihtiyaç

“A Commodity Review Sentiment Analysis Based on BERT-CNN Model”[3], in this paper they proposed a model which takes the commodity reviews form users which they given in

Mekân içinde kullanılan bitirme öğeleri; mekânın sınırlayıcları, yapı malzemeleri, ıĢık ve renk gibi ürünler olduğu görülmektedir... mekânın

Bir işin bitmiş eşya konumuna gelebilmesi için gerekli olan, ahşap malzeme (ham madde), ahşap ürünü malzeme (yarı mamul madde) ve yapımı için gerekli diğer gereçlerin