T ra fik b ir s o n u n 45.
y ılın d a S a b a h a t t in A li
- ■
£ *3
Sağlam bir köprü oldu
SEMİH GÜMÜŞ
Bir yazann gerçekten değerli olup ol- madığımn ölçütlerinden biri de kendi dö nemi içinde başkalarına benzemez oluşu dur. Sabahattin Ali, Türk yazınının çağ daşlaşma yönseminin başlangıcıyla ol gunluk dönemi arasında, kendine özgü, sağlam bir köprü olarak alınabilir.
Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu ile belirgin bir çizgi oluşturan ‘memleket öykücülü ğü’, Sadri Ertem’de sert biçimler kazandı ktan sonra Sabahattin Ali’de yenilenir. Bu konumuyla kendi dönemini geleceğe taşıyan bir öncü olan Sabahattin Ali, De ğirmen’de yer alan öykülerindeki coşku- sal ve romantik anlayışını, Kağnı ve Ses’le birlikte gerçekçilik temeline yaydı. Ana dolu’yu çok yakından tanıma fırsatı bul duktan sonra, ülke gerçekliğini yeni bir bakış açısıyla dile getirmeye başladı. Onun köy ya da kentten çok, kasaba göz lemlerinin gelişmiş olduğunda birleşilir. Kasabanın eşrafı ve bürokratı ile yoksul halk kesimleri arasındaki çatışmayı; kötü ler ve onlara karşı duran namuslu, onurlu insanlan, tam anlamıyla içerden gözlem lerle anlatır.
Güçlü bir gerçeklik duygusu yaratmış, güzel bir dünya isteğini inandırıcı biçimde sunmayı başarmıştır.
Sabahattin Ali, geleneksel öyküleme bi çimlerini ustaca kullanmanın yanı sıra ge tirdiği gerçekliğin yeni oluşu ve şaşırtıcı öl çüde yalın Türkçesiyle tarihsel bir önem
kazandı. Başlangıçta geleneksel olay öyküsünden, kişilerin eyleme dayalı öykü sünden yola çıktı; Yeni Dünya’daki öykü lerinde bu kez sıradan insanların olağan yaşantılarım temel aldı. Romanlannda da belirgin olan canli, okurun ilgisini sürekli diri tutan öyküleme başarısının kısa öy külerinden geldiği söylenebilir.
Öyküdeki ağırlığı onun hep öykücü olarak konuşulmasına neden oldu; bir ro mancı olmaktan önce öykücü olarak
alındı, öyle tartışıldı. Romanları da öykü leri kadar ilgi görmesine karşın, “romancı Sabahattin Ali” olarak anılmadı. Oysa ki Kuyucaklı Yusuf (1937) yepyeni bir ger çekliği çağdaş Türk romanına taşıyordu. Bir ilk, bir öncüdür bu romanı.
Döneminin anlatı geleneğini oldukça aşan anlatım biçimi, dili, kurgusu ve bakış açısıyla yarım yüzyılı aşan bir sürede de ğerini yitirmedi. Yerleşik gelenekleri ve davranış biçimlerini sarsan, romantik
karşı çıkışlar yerine başkaldırı izleğini ge tiren, güçlü bir romandır Kuyucaklı Yu suf.
Bu romanında çok belirgin olan ka ramsarlık ve trajik yanlan öne çıkarma eğilimi öbür yapıtlarında da sık sık kendi ni gösterir, içimizdeki Şeytan da roman sanatımızın ‘psikolojik roman’ yönsemi içinde önemli bir yer alır. Sanıyorum, Kuyucakh Yusuf kadar da başarılı, bu gün de değerini ve okunurluğunu hiçbir şey yitirmeden koruyan bir romandır.
Sabahattin Ali, toplumsal çalkantılann politik ilgileri çoğaltıp yazınsal ilgileri ge riye çektiği dönemlerde, aşın zorlamalarla öykücülüğümüzün en önüne çıkanldı. Yersiz ve tamamıyla yanlış çatışmalann ortasına çekilerek, özellikle Sait Faik’e karşıt bir konuma yerleştirildi. Oysa bü tün kendine özgülüğüne karşın, öykü yazınımızın ne en önemli adıydı, ne de Sait Faik ve onda somutlanabilecek yeni likçi anlayışlann karşıtım simgeliyordu. Bu yapay karşıtlıklardan bugün artık söz edilmiyor. Zaman, yazın tarihini de yanlı şlarından arındırmayı sürdürüyor.
İnsancıl, hümanist özü yanı sıra an latım biçimlerindeki başarısız ve ilk yazıldıkları biçimiyle bile neredeyse altmış yıl sonra bugün değişiklik yapılmaksızın kendini okutturacak denli yalın, dupduru diliyle, eskimemiş bir yazardır Sabahattin Ali. Ne kendisini önceleyenlerle, ne de on dan‘etkilenen ardıllarıyla özdeşlenebilir. Kendi döneminin en etkili yazan olmuştu. Pek çok bakımdan değerini hâlâ koruyor.