• Sonuç bulunamadı

Fazıl Hüsnü Dağlarca:Çekmecede dalgalanan şiir bayrağı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Fazıl Hüsnü Dağlarca:Çekmecede dalgalanan şiir bayrağı"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

^ 3

.

9

-Fazıl Hüsnü Dağlarca

Çekmecede dalgalanan

" ayraği:

muşlar. Kuşkusuz, 114 şiir kitabı, bunların nitelikleriyle bu sıralamaya 20. yüzyıldan eklenebilecek en

önemli birkaç ozandan biri, geçen haftalarda 90 yaşma basan Fazıl Hüsnü Dağlarca.

Doksan yıllık, Cumhuriyetimizden büyük yaşmda, yazdığı yüzlerce şiire

karşın edebiyatın diğer dalla­ rında bir tek olsun eser

vermeyen, ya­

Doksan yıllık,

Cumhuriyetimizden

büyük yaşında, yazdığı

yüzlerce şiire karşın

edebiyatın diğer

dallarında bir tek olsun

eser vermeyen,

yaşamını 'yalnız' şiire

adayan bir çınar o.

Cemal Süreya’nın Onu

nerede görsem

ceketimin önünü

iliklerim', İlhan Berk'in

o şiirimizin Ağrı dağıdır*

dediği; Haydar

Ergülen’in şiirimizin en

genç ozanı olarak’,

Erdoğan Alkan'ın en

büyük dünya

ozanlarının bir

bölümüne denk, bir

bölümünün de üstünde'

gördüğü yaşayan bir

abide aynı zamanda.

□ Onur Zafer CEYLAN

Köy dediğin ne,

Namık Kemal’in mahzun dediği, Mustafa Kemal'in bayrak açtığı dağ bayı,

Ağrıdığı yer, hepimizin. İnsanoğluna karyı, Kurdun kuyun yediği.

(F.H.Dağlarca, Toprak Ana, Köy Dediğin N e)

B

iz Türkler dünyanın en eski şür söyleme geleneği olan toplumla- nndan biriyiz. 20. yüzyıla gelince­ ye dek Dede Korkut’u, Kaygusuz Abdal’ı, Yunus Emre’si, Mevlana’sı, Pir Sultan’ı, Dadaloğlu’su, Fuzuli’si, Şeyh Ga- lib’i ve Seyrani’si... Yalnız bizim değil, tüm insanlığın en etkin ozan/düşünürleri ol­

şamını ‘yalnız’ şiire adayan bir çınar o. Cemal Süreya’nın ‘Onu nerede görsem ce­ ketimin önünü iliklerim’, İlhan Berk’in ‘O şiirimizin Ağn dağıdır’ dediği; Haydar E r­ gülen’in ‘Şiirimizin en genç ozanı olarak’, Erdoğan Alkan’ın ‘en büyük dünya ozan­ larının bir bölümüne denk, bir bölüm ün­ ün de üstünde’ gördüğü yaşayan bir abide aynı zamanda. Bununla birlikte, kitapları­ nın en yeni basım tarihlerinin 5-6 yıl önce­ sini gösterdiği, piyasa edebiyatına sunulan çoğu genç ozanın Faruk Nafiz Çamlıbel sandığı, 90. yaşma basışmm ulusal çapta yayımlanan/dağıtdan 20-25 kadar ekm-sa- nat-edebiyat-felsefe dergisinden şimdiye dek yalnızca ‘Berfin Bahar’ dergisince özel bir dosyayla ele alman bir bayrak. Varlık dergisinin 1994 yılı Ağustos sayısında Ah­ met Soysal konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: "Şüri duymak için ona hazır ol­ mak gerekir. Dağlarca’nm şiirini duymaya toplum ve onun yansıması edebiyat çevresi olarak hazır değiliz.’1 Yıl 2004, durum aynı.

Dağlarca’yı diğer ozanlarımızdan ayıran nedir? O, şiirin yaşamın kapsadığı her şeyi işleyebileceğini, kökleri Taşdevri düşünce­ sine, O rta Asya Türklüğüne, Eski Yunan bilgeliğine, Anadolu erenliğine, Kuvay-ı Milliye bağımsızlığına dayanan felsefesiyle ortaya koymuştur. Çocuklar için yazdığı yapıtlarından, Türk köylüsünün sorunları­ nı işlediği dizelere, insanoğlunun Ay’a ayak basışından, bağımsızlık savaşımıza dek geniş bir yelpazede geliştirmiştir şiiri­ ni. 114 kitabının ayrı ayrı okuyup değer­ lendirme güçlüğünden, bu yazıda onun yalnız toplumcu eserlerinden yola çıkarak toplumcu yapısmı incelemeye çalışacağız.

1-Toprak Ana:Sıvas’ta görünen Anadolu

Dağlarca ilk toplumcu yapıtı olan Toprak Ana’yı 1950’de 36 yaşmda yayımlar. Daha önce yazdığı şiir kitaplarında bireysel­ lik egemen olmakla birlikte, Çakı­ rın Destanı ve Üç Şehitler Desta- nı’nda toplumsal duyarlık da vardır. Ancak ona göre bu, toplumun so­ runlarının ikinci derece önem ta­ şıdığı anlamına gelmez. "Toplum­ cu olmanın bireycilikten dışan çık­ mak olmadığını, tam tersine toplu­ mun kişilerden oluştuğunu" düşünür. Bu yüzden 1950’ye dek bildiğimiz anlamda toplumcu şiir yazmamıştır. Bununla bera­

ber o, Toprak Ana’ya dek yazdığı her şi­ irinde bireyci/toplumcudur. Önemli olan, bireyciliği bencillik olarak algılamamaktır. Fazıl H ü sn ü n ü n Toprak Ana’yı, diğer topluma yönelik duyarlıklarını yansıttığı eserlerini ileri yaşlarda yazışı en çok, kent­ soylu oluşuyla ilgilidir. Babasının subaylığı yüzünden ortaokulu bitirinceye dek he­ men her sınıfı ayrı il ve ilçelerde okumuş, sonra Kuleli Askeri Lisesi’ne girerek köy yaşamına uzaklığını pekiştirmiştir. Ancak, onun askerlik yıllarında Örta, Doğu Ana­ dolu ve Trakya'nın türlü illerinde görev yaptığını, bu dönemde zaman zaman kır­ sal araziyi ve köyleri gezdiğini, gözlemler yapıp birikim edindiğini de biliyoruz. İşte b u gözlemlerin en keskinini Sivas’ta ger­ çekleştirmiş, Toprak Ana ile Sivaslı Karın­ ca da burada doğmuştur:

Varır varmaz Sivas’ı iki ay taradım. Çar­ şısıyla, pazarıyla, yollarıyla, evleriyle... Ye­ re serilmiş toplum öyküleriyle, toplum destanlarıyla.Toplum yapıdarını sözcük sözcük gözlerimle yiyerek, onlardan bir sözlük yaptım... Toprak Ana’yı yazarak, Si­ vas’m sözcüklerini yaşama yeniden geçir­ dim.(Yapıtlarımla Konuşmalar 1, syf 138)

53 yıl sonra da aynı güncelliğini koruyan Toprak Ana, şiir aynasıyla köyü ve köylüyü yansıtan eşsiz bir eserdir. Sivas’ın bir kö­ yünden yola çıkarak köylerimizin yol, su, elektrik, gıda (özellikle buğday) gibi eksik­ leri; namus cinayeti, kan davası gibi gele­ neksel sorunları ve coğrafi ve ekinsel varlı­ ğıyla Sivas ili bölüm bölüm anlatılır. O za­ nın bireyi anlatan şürlerinde kullanmadığı destan, türkü, ağıt, şiir, bilmece gibi halk edebiyatı bilgisi ortaya çıkar, Sivas köylü­ sünün dili okura büyük bir ustalıkla sunu­ lur.

1950’de açlık ve kuraklık dışmda köy­ lünün en büyük sorunu sağlık alarm da­ dır. Yetersiz sağlık ocağı, doktor ve ilaç yü­ zünden doğan her 1000 çocuktan 235’i (yaklaşık 5 ’te l ’i)* ölmektedir. Toprak Ana bu etkili ve acıklı durumu hemen başmda, ikinci şiirinde gözler önüne serer:

boğmacanın kara eli uzanmıy saat saat, Almıy minnacık yavruları ana yatağından Çepni köyü duman duman ah eder, Yüz yirmi yedi bay çocuğa eyvah eder.

(Çocuksuz köy)

____________________________________________

t t

>

sn fal

Osmanlı’nın duraklama döneminde baş­ layan Anadolu köylüsünün geçim sıkmtısı, Kurtuluş Savaşı’nda harcadığı para ve mallarla iyice artmış, köylünün avucunda neyi varsa almıştır. Dağlarca böyle bir sü­ reçte devletin yoksul köylüden topladığı vergiyi de eleştirir:

...kağnılardır,

Hastalıklarla gelen, vergilerle giden

(Ölümsüz Köy)

Vergi ayıydı, toprak korkudan kurumuytu

(Kara Bakırın Acısı)

Köylünün sorunların çözümü adına yal­ nızca yalanarak Tanrıya direnişte, sesleniş­ te bulunması dikkat çekicidir:

Boyalan karanlığa siz koyun alnınızı bu akyam,

Alın yazılarınız silinirse silinsin gayri.

(Çocuksuz Köy)

Ağa almıy habire Vermemıy Hak

(Yalnayak)

Sorunların çözümü köylü arasında daya­ nışma ve örgütlenme gerektirir. Oysa, köy­ lünün bencilliği ve duyarsızlığı bunun önüne geçer:

Neden düyünceliyiz,

Kıtlık sarmıy civar köyleri diye? Bizim öküzümüz besili yükür, sırtımız pek,

Hem dönen tayın türküsü ne hoy. Nnutmuyuz açlığını cümlenin,doymuyuz gırtlağımıza kadar,

Hadin uyuyalım.

(Değirmen)

Buna bir de iç kavgaları eklemek gere­ kir. Fazıl H üsnü’nün böyle kardı bir kav­ gayı yansıuşı şaşırtıcı ölçüde gerçekçi ve canlıdır:

Emmim oğlu tarlamın arkını çevirmiy Kendi tarlasına geceden

Öyle vurdum ki döyüne, yevk ile, Kazması boynumu yardı daha az. Bulandı ekin, göllendi kan;

Devrildi toprak kimin toprak üstüne, Kimsecikler sağıldamaz.

(Su Uğruna)

Ozan, köy insanının düşünsel yapısmı da işler.Köyden kente göçen bir köylünün, kentin bakır çarşısmda, bakır döven bir ustayı izlerken söyledikleri düşünce yapısı­ nı gösterir:

Kıvılcımlar sıçrar yüzüme gözüme hep, Ateyten geçerek varılırmıy, anladım, Güzele

Vur k i bana da akıl gele, Oğul dövüle dövüle piyer.

(Kara Bakırın Dövülüşü)

Düşünsel yapdarmda önemli bir boyııt olan Allaha inancın, köyde öküzlerin kur­ ban edilişine ilişkin öğesi ozanca onanmaz:

Görme Tanrıyı, yıldızları hemyerim, Keseceksen kör bir bıçakla kes, Boynu.

(Boynu)

Dağlarca, Toprak Ana’nın, Anado­ lu’nun bütün umutsuzluğunu, yıkılmış kalmışlığını, el değmemişliğini anlatüğmı söyler ve ekler: "O dönemde yeni Türk şi­ iri içinde güdümlü olmayan, gerçek top- lumcuğun belgesi sayddı." (Yapıtlarımla Konuşmalar, syf 136)

Dizelerinde kentli bir ozanı duyumsat­ mayan Toprak Ana’da köy gerçeği yapma­ cıksız ve bderek sunulur. Yayımlandığı yd, Varlık dergisinde Ahmet Koksal imzalı bir eleştiri şöyle der: "Ben Anadolu’nun di­ linden konuşan, onunla bu kadar dolu bir

(2)

başka şiir kitabı okuduğumu hatırlamıyo­ rum. "(Varlık, 1 Mayıs 1950, sayfa 14)

Doğan Hızlan sa, Fazıl H ü sn ü n ü n top­ lumcu kitapları üzerine yoruma açık, önemli bir saptamada bulunur: "Çocuk ve Allah, Asu, Batı Acısı. Bunlardan hiçbiri ne Toprak Ana, ne Sivaslı Karınca,ne de Aç Yazı oranında önem taşırlar." (Tek başına bir okul: Dağlarca, Papirüs, Haziran 1966) Çünkü, yaklaşık 50 yıldır, üstelik günümüz­ de de, Dağlarca denince akla gelen Çocuk ve Allah ve Asu kitapları olmuştur. Bize gö­ re Toprak Ana, bu iki kitap ve Batı Acı­ sı yla kıyaslandığında gerek biçem olgunlu­ ğu, gerek konunun önemi bakımından uzak ara öndedir. Burada, duyarlık ve iç­ tenliği dışarıda tuttuğumuzu da eklemeli­ yiz.

Toprak Ana’yla ilgili son sözü Fazıl H üs­ nü Dağlarca’ya bırakalım:

1949 yılında son atama yerim olan Si­ vas’a varırken içimdeki yanık yurt susuzlu­ ğunu, onu söylemek susuzluğunu çöllerde yalnız kalmış deve sürülerince yaşıyordum. Niye deve dedim. Develer yedek besinleri­ ni sırtlarında, hörgüçlerinde taşırlarmış da ondan. Ben onu yazmadan önce onunla yüklüydüm. Bu yükten onu yazmakla kur-tulabildim... (Yapıdarımla Konuşmalar

l,syf 136)

2-Sivaslı Karınca: Orta şekerli karınca

Dağlarca’nın toplumcu eserlerinin biçim ve öz bakımından en cılızıdır. Toprak Ana’nın uzantısı olan yapıtta ozan, Sivaslı Karınca, Dünyaca, Kara Toprak Üstündeki Aydınlıkta dışındaki şürlerinde şiirini aşa­ mamıştır. Ancak, dünyasal duyarlıklı Sivaslı Karınca şüri tek başına ele alındığında, ozanın en güçlü şiirleri araşma gireceğini söyleyebiliriz.

Sivaslı Karınca hem şiir hem de kitap olarak, aşağıda yer verdiğimiz dizeler etra­ fında biçimlenir.

Gayretle, çalışmakla,yorulmazlıkla, Benziyordu,

Afrika’dahine, Çin’dekine,Paris’tekine, Kara toprağın alm üstünde, kara, Yürüyordu,

A lm yazısından daha hür.

Kara toprağın yeşillenmesini, geliriyle köylünün özgürleşmesini bir karıncayı ör­ nek göstererek dileyen Fazıl Hüsnü, Tanrı­ yı da işin içine katan Kıtalarda şiirinde şöy­ le der:

Asya’yı düşünürüm, Allah demeyi canım istemez

(Kıtalarda) 2-Karşı: Haksızlığa karşı

Karşı, Dağlarca’nın 1959 yılında İstanbul Aksaray’da açtığı Kitap adlı Kitabevi’nin camına on beş günde bir astığı güncel ko­ nulu şürlerden oluşan küçük dergilere ver­ diği addır. 13-15 şürden oluşan dergiler 1965 yılında yayımlanmıştır. Bunlarda top-bireysel konular da işlenir. "Halkı karanlı­ ğa gömen yöneticiler" den, Kıbns olaylarına ses çıkarmayan "Birleşmiş Uluslar" a; ka­ muda aşın işe alınmadan, "acımasız koltuk - takiler"e dek şiirlerin geniş bir yelpazesi vardır.

1963 Yılının Noel'inde Kıbrıs’ta Türkle- re karşı başlayan Rum saldırılan,

1964(Rumlann hücumu artınca Türk jetleri askeri hedefleri bombalamaya başlar. Pilot yüzbaşı Cengiz Topel şehit olur.) ve onu iz­ leyen yıllarda sürerken, Rumlar, Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tüm organlarında temsiliyetinin kaldırılması için de ayn bir cephede savaşlarını sürdürüyorlardı. Kıb- ns'a konuşlandırılan BM Barış G ücü'nün arabuluculuk girişimleri, uğraşları temsili- yetin ve Türklerin can güvenliğinin sağlan­ masında yeterli olmuyordu.

Fazıl Hüsnü Dağlarca bu olaylara duyar­ sız kalmaz. Cengiz Topel’e adadığı şürden, soykırımlarda tepkisizliği üzerine Kore’de aldıklan madalyalan BM’ye geri veren gazi­

ler adına dek şürler yazar. Gazilerin BM’ye seslendikleri şürden şu dizeleri alıyoruz:

Ulan senin hanş diye anlattığın hu mu­ dur?

Yeşiladamtzda bir sansar topluluk, Anneleri,çocukları çığlık çığlık öldürme­ de,

A k sakallı dedeleri su içerken vurmada. A l bunları alçakların göğsüne dik

Ulan sana inandıksa suçmettik?

(Kazmalama, Ulan)

Karşı’da ozan, Türkiye’nin bugün de so­ runları olan kamuda rüşvete, seçimlerde verdiği sözleri tutmayan siyasetçilere, "hal­ kı karanlığa gömen yönetirilere" dek uza­ nır. 1965 yılından yöneticilere seslendiği şi­ irinde gözlem ve uyarılan çarpıcıdır:

Bir ülke, yansı çınlçıplak Yansının yediği ekmek tuz Böyle giderse biline hep, Mustafa Kemal’le bile yokuz.

(Dışardan Gazel)

Dağlarca’nm çok sevdiği Mustafa Ke­ mal’e benzediği dizelerinde ekmek tuzla karın doyuran yoksul köylülere bir de diye­ ceği vardır:

Hey hey, kırk bin köydeki Türklerim, Susuyorsunuz, susuyorsunuz susuyorsu­ nuz,

Sizin dile gelmeniz söğütlerle, kavaklarla çınarlarla

yaprak yaprak mı?

Kırk bin köydeki Türklerim; hey hey Ses veriniz, kurtuluş ölümden uzak mı?

(Yeryağ, G ök Soru)

Ozanın toplumculuğu yalnız köylülere ilişkin değildir. îşçüer de şemsiyesi altına girer. Zonguldak kömür işçüerine yazdığı dizeler köylülere seslendiğinin tıpkısıdır.

Yıllarca çalışırsın gündeliğin on lira_, Açsın, susar kuyular bağıra bağıra Yüzlerce yıl yüzlerce yıl avucundaki ek­ m ek alınmış

Ne istedin çoluğunun çocuğunun san lok­ masını aşağlardan?

Zonguldak ölü iki gecede, gecede diri bir, Zonguldak bir Türkiye, bir aç Türkiye de­ ğil midir?

(Yeryağ, Zonguldak Ağıdı) 3- Kınalı Kuzu Ağıdı: Toplumculuğun damıtdmış özeti

İlk baskısı 1972’de yapılan Kınalı Kuzu Ağıdı toplumsal bilinç ve duyarlığın ozan­ da iyice sindirilmiş biçimidir. Toprak Ana’- da inilen özele uzak, içeriğe özettir. Kişiyi yaşamı boyunca etkisinde bırakıp köye, köylüye yaklaşımını değiştirebilecek ölçüde güçlüdür. Bize göre ozanın en başardı top­ lumcu yapıtıdır. Toprak Ana’yla birlikte k i­ tabın son baskısı Milliyet yayınlarınca 8 yd önce yapılmış.

4- Nötron Bombası: İyi/kötü şiir bir ara­ da

Nötron Bombası’nı ozanın diğer toplum­ sal yapıtlarından ayıran yanı, toplumun so­ runlarına karşı daha kentli, bireysel, dağı­ nık yaklaşım ve duyumsamaların ağırlığıdır. Biz Fazd H üsnü’nün hiçbir kitabında ge­ rek şürler arası gerek şür içi kavram, olay, olgu, konu sıçramasına böylesi büyük ölçü­ de başvurduğunu görmedik. Gerçekte, toplum üzerine değd de, ozanın iç dünyası­ na atdan bir bomba da söz konusu.Yapıt, deneysel bir çalışmadan çok, bir biçimde eserin hızla yazddığı ya da yaştan deri gelen (ozanımız 67 yaşındadır, buna karşın sonra­ ki eserlerinde şürlerini aşmayı bilmiştir.) bir rahatsızlığın birçok şürde yinelenmeye yol açmış olabdeceği düşüncesini uyandırı­ yor. Yaşa ilişkin düşüncelerimiz, Boşlukta

şiirinde, kendine güvenen, yalnızlığı seven, onunla yaşamayı bden güçlü Dağlarca’yı alıp bambaşka bir Dağlarca’yı, yalnızlığı yüzünden ağlamayı, hatta ölmeyi isteyen bir çaresizlikle karşımıza çıkarmakta:

Bitmez güzelliği yalnızlığı Yeryüzünün

Bitmez karanlığı Her gece ağlasam

Nerde bir düzlüğe erişecek Bilemem ki

Uçsuz bucaksız

Babasızlığı kardeşsizliği oğulsuzluğu İnsansızltğı

İnsanlann?

Her gece gökkuşakları acılar gererken üs­ tüme

karanlık

Uçsuz bucaksız bir evrende uçsuz bucaksız Bir mağara içindeyim

Her gece yuvarlak Kendimi Kendimi

Her gece bir canım olsa Her gece öldürsem

(Boşlukta)

Dağlarca, Dört Kanatlı Kuş’ta bu eserin en sevdiği toplumcu yapıtı olduğunu dde getirir. Bizce de sevilmeye değer yanları, şi­ irleri vardır. Ancak, eserin eksikleri de aynı ölçüde belirgindir. Özellikle sözcüklerin tutumlu kullanımıyla dgili biçimsel özen yoktur, ikinci yeni şürinden alımlanan kısa- uzun dizelerle şür yazımı yapmacık dur­ maktadır. Ya da günlük ddin hiç değiştiril­ meden şiire sokulması...

D ahailk şürde, Nötron Bombası’dır b u r - kitaba da admı veren kötü bir şürle karşıla­ şırız. Güzel bir düek, ‘barış’ adına yazılmış­ tır dizeler. Esin/esriklik eksikliği, tümüyle günlük dilde kullanılan sözcük ve imgelerle yazım, Fazıl Hüsnü gibi bir ozanın adına yakışmayan kötü bir sözde şiir ortaya çıkar­ mış. Bu durum Anadolu, İran’a Gazel. Bir- günlük Tanrının Yaptığı, Suç, Yurttaşlık Yeryüzünce Yurttaşlık, Pasaport şürlerinde de görülüyor.

Kitabın sözünü ettiğimiz sevilmeye diğer yanlarına geürsek; sıradan bir dizede olsun iyi niyet, yücelebilmek ve/veya paylaşmak egemendir. Nötron Bom basında yer alan İran’a Kaside, Boşlukta, Brialle’deki Suç Kütüğü, Yakılacak Para, Evren Kanı, Kara Çizgüer, Ulaşmak, Özgürlük Üzerine D ört­ lükler, Motordaki Gizevren ve O Devlede- re Dilekçedir 20.yüzyılın yalnız Türk değÜ, dünya edebiyatının da en önemli ve güçlü şürlerindendir. Yapıtta, anlama saç te­ linden ince bağlı, serbest çağrışımla yazıl­ mış, iki değerli şiir daha vardır. Bunlarda

kullanılan soyutluğun bu kişilikte şürin ge­

lişimi adına yararlı olacağmı umuyoruz.

5-Çekmecede dalgalanan şiir bayrağı: Fazd Hüsnü Dağlarca

Baki Süha Ediboğlu ozanımızı konu edindiği yazısında şöyle der:

"Köylülerimiz onun gerçek ve içten söy­ leyişlerinden habersizdir. Çünkü Fazd’ın şi­ iri, aydınlar için yazılmıştır. Ve bu şürlerde çoğu zaman bir kap aldık, halkın anlayama­ yacağı bir içtenlik, bir burukluk ve şiirin ki­ şiliğine özel, garip bir istif oyunu vardır." (Bizim Kuşak ve Öteldler, sayfa 141)

Bu görüş ozanın bireysel odaklı şürleri ele alındığında büyük bir doğruluk payı ta­ şır. Ancak, toplumcu şürleri için nerdeyse tümüyle yanlıştır. Bunu, bu yazıda yaptığım ahntdarı inceleyerek de anlayabiliriz. Onun şüri aydınla birlikte köylüyü de içine alan tüm halkın bilincini, dilini genişletici, anla­ şılır ve çok boyududur. Konuyla ilgili ola­ rak Varlık dergisinin 1994 Ağustos sayısın­ da, Ahmet Soysala göre,

" ....Dağlarca’nm epik ve toplumsal şürle­ ri bilinçli olarak daha yüzeyde olanaklarla yazılmışlardır, daha kolaydırlar; çünkü ide­ olojik, siyasi bir anlamı, bir iletiyi hemen ve elverdiğince geniş bir kideye detmek duru­ mundadırlar. Dağlarca, kendini daha önce­ leri V. H ugo’nun ya da Tolstoy’un (kendi­ siyle yaptığım görüşmede örnek aldığı ya­ bancı ozandan sorduğumda bana V. Hugo ve Goethe’nin adlarını vermişti, O.Z.C) yaptığı gibi ideolojik ve siyasi bir misyonu olan bir eğitmen olarak da düşünmüştür. Okullara girmek istemiştir ve girmiştir....'1 (s. 33)

Ediboğlu’nun ‘Fazd’ın şiiri aydınlar için yazılmıştır’ görüşüne başka bir açıdan bak­ mayı deneyelim, bu görüşü doğru varsaya­ rak ona şu soruyu soralım: Bu 114 kitap ay­ dınlar için yazddıysa, aydınların yetiş- me/yerleşme merkezi saydan üniversiteleri­ mizde Fazd Hüsnü Dağlarca üzerine şim di­ ye dek yazılmış neden yalnızca 2 tez bulun­ maktadır? (bdgi:YÖK tez dolapları)

Nurullah Ataç, Diyelim’de şöyle der: "Fazd H üsnü Dağlarca sadece zamanı­ mızın iyi, önemli şairlerinden biri değd, ye­ ni adamı yaratacak olanlardan biri, yeni bir anlayış getirenlerden biridir." (Dağlarca, yargdar, konuşmalar, seçme şürler,1974)

Yeni bir anlayış geliştirmeme/memize yol açan, 20. yüzyılın bana göre en değerli oza­ nı, Türk şürinin Mustafa K em d’i Fazd Hüsnü Dağlarca’ya dağlarca saygı ve sevgi­ lerle. ■

1- Fazd H üsnü Dağlarca, Toprak Ana, Varlık Yayınlan, 1950

2- Fazd Hüsnü Dağlarca, Sivaslı Karmca, Yeditepe Yayınları, 1951

3- Fazd Hüsnü Dağlarca, Karşı,Dışardan Gazel, Kazmalama, Yeryağ, Kitap Yayınla­ rı, 1965

4- Fazd H üsnü Dağlarca, Nötron Bom­ bası, Cem Yayınevi, 1981

5- Fazd H üsnü Dağlarca, Kınalı Kuzu Ağıdı, Tüm Zamanlar Yayıncılık, 1993

6- Fazd H üsnü Dağlarca, Yapıdarımla Konuşmalar 1, Doğan Kitap, 1999

7- Fazd Hüsnü Dağlarca, Dört Kanadı Kuş, Özgür Yaym-Dağıtım, 1985

8- Cem yayınevi, Fazd Hüsnü Dağlarca, Yargdar, Konuşmalar, Seçme Şiirler, 1974

9- Doğan Hızlan, Tek başına bir okul: Dağlarca, Papirüs, Haziran 1966

10- Baki Süha Ediboğlu, Bizim Kuşak ve Ötekiler, Varlık Yayınları, 1968

11- Ahmet Koksal, Varlık, 1 Mayıs 1950, sayfa 14

12- Ahmet Soysal, Varlığın Şairi Dağlar­ ca, Varlık, Ağustos 1994, sayfa 33

13- http://members.tripod.com/kib- risevi/ dunbugun/ unutulanlar.htm

14- http://bucatarih.sitemy- net.com/kronoloji/5 .html

15- www.dpt.gov-ekonomik ve sosyal göstergeler

* www.dpt.gov’a göre 2001 yılında bu oran her 1000 çocuktan 39una karşılık geliyor.

C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 7 6 2 S A Y F A 13

Referanslar

Benzer Belgeler

İstanbul için yeni olan fu­ arın TÜYAP Sergi Sarayı’nda gerçekleşi­ yor olması hem katılımcı hem ziyaretçi açı­ sından farklı bir etkinliği olacak.. — Daha

Oysa Bakanlar Kurulu Turgut Özal'ın tarikatçı annesi­ nin Süleymaniye Camii avlusuna gömülmesi için karar ve­ riyor, kadın gömülüyor, Aziz Nesin, göm ülm esine izin

Otobüsün camında Yılmaz Güney, duvarlar boyu Yılmaz Gü­ ney, kahve ocağının yamacında Yılmaz Güney, manavın dük­ kânında Yılmaz Güney, gezgin

Muhterem Vahap Ko­ ca Memi, bnnu amcasının el yazi- sile görünce, kendi tarafından ya­ zıldığını zanneder, ve böyle zan­ netmesi için de sebep var:

İstanbul surlarının ehemmiyeti nazarı dikkate alınarak, bunların muhafazası kati surette lcabeden kı- sımlarile yıkılması icabeden kısımla­ rının tesfoiti

Onun için sa­ bahın en erken saatinde gidilir, kurna kapılır, yıkanılır, yemek yenilir, göbek taşında saatlerce dinlenilir ve akşam eza­ nına kadar, hava

Ruffini’den yüz yıl kadar sonra Niels Henrik Abel (1802-1829) be- şinci dereceden polinomların kök- lerinin cebirsel olarak her zaman bulunamayacağı üzerine bir ma-

Bundan sonra yapılacak şey 2n+1 sayıda düğüm içeren tamamlanmış çizgenin n+1 düğümden oluşan tüm olası ağaçların gökkuşağı kopyaları ile kaplana-