r
qecmis zaman olurki...
BURHAN
FELEK
31 HART VAK'ASI
«31 M art nasıl başladı?»
B
U hadise, Osmaulı İmparatorluğumun son yılla rında ve İkinci M eşrutiyet’in ilk senesi bitmeden vukua gelmiş bir büyük gericilik ile karışık üç taburluk askerî bir isyandır.31 M art Vak’asmı yaşamış ve bütün ayrıntılarıyla müşahede etmiş bir gazeteci sıfatıyla hemen hemen bu vakanın her yıldönümünde onu sütunlarımızda hikâye ederiz. Bu anlatmaların meali aynı olsa da, ifade tarzı değiştiğinden okuyucularımız bu facianın hikâyesini ilgi ile okurlar. İçlerinde onu yaşamış olanları pekçok olmamak lazımdır. Çünkü 73 yıllık bir olaydır bu.
Rumî 1325 M art’ının 31’inci günü — ki yeni takvim ile 13 Nisan 1909’ a tekabül eder— sabahleyin evden çıktım, erkenden Cağaloğlu’nda şimdi bir kız sanat okulu olduğu söylenen eski lisan mektebi ve yeni hukuk mektebine geldim. Yolda ellerinde sopalarla bazı softalar —sarıklı medrese talebesine softa denilirdi — evet, birtakım talebe-i ulûm ellerinde sopalarla dolaşıyorlardı. Am a bu manzara o günlerde ara sıra rastlanan şeylerdendi. Mektebe girdim, birinci kattaki dershanelerden birinde Kajânder Haşan Efendi isminde sarıklı, fakat çok aydın bir hocamızın konuştuğunu duydum. Girdim sınıfa. Kalender Haşan Efendi hem ağlıyor, hem de şunları söylüyordu:
— G ittin!.. Meşrutiyet, hürriyet gitti. Bokböceğine gül koklatırsan çatlarmış. Biz de hürriyete dayana madık... Vah, vah, vah! diyordu...
Zaten devam mecburiyeti olmayan hukuk mektebinde ders falan yoktu. Hepim iz dağıldık. Ben şöyle bir dolaşayım dedim ve Ayasofya M eydanı’ na gittim. Orada bir kısım A vcı Taburu askerlerinin silah çatmış, beklemekte olduklarını gördüm.
O günlerde çıkmakta olan “ Volkan” adında bir gerici gazete vardı. Sahibi Derviş Vahdeti adında Kıbrısh bir Müslüman idi. “ Volkan” M eşrutiyet idaresini şeriata karşı görüyor ve padişahtan şeriat istiyordu.
Bundan ayn olarak, İttihatçılar pek yanlış bir kararla ordudaki alaylı subayları tasfiyeye ve Abdülhamid devrindeki devlet memurlarından binlercesini tensikat adı altında hizmetten atarak işsiz bırakmaya karar vermişler ve bunu tatbike koyulmuşlardı. Yani
N
memlekette şeriat davasından ziyade, gaynmemnun- lann sayısı alabildiğine artmıştı. Onun içir, avcı
taburlarının isyanım halk o kadar yadırgamam işti. Meşrutiyeti ve meclisleri korumak için Rumeli’ den getirilm iş olan a v a taburlarının subayları ise kendi kıtalarının halleriyle meşgûl olacak yerde politika ile uğraştıklarından kışlalarda neler olup bittiğinden haberleri olmamış ve isyan ile ansızın karşı karşıya gelmişlerdi. Â si a v a taburları Osmanlı geleneği gereğince birkaç baş istiyorlardı. Bunlar Meclis-i Mebusan Reisi Ahmet, Rıza Bey, gazeteci Hüseyin Cahit Bey ve daha birkaç kişi. O sebepledir ki, Ayasofya'da, meclisin önünde silah çatıp bekleyen âsi askerler Hüseyin Cahit Bey zannederek Cebel-i Lübnan mebuslarından Em ir Aslan B ey’i ve Ahm et Rıza B ey zannederek A d liye N âzın Nazım Paşa’y ı öldürmüşlerdi.
Iş bu raddeye gelince, yani kan dökülmeye başlayınca işin tadı kaçtı. Padişah, hükümeti değiştirdi. T evfik Paşa sadrazam, Yunan Harbi gazisi M üşir Ethem Paşa
da Harbiye N azırı oldu.
Y aşadığım bu kanlı olaylann bence bildiğine göre, iki başı vardı: Birisi “ Tarikat-ı Muhammediye” adında bir şeriat derneği kurucusu ve “ Volkan” gazetesi sahibi D erviş Vahdeti, diğeri de a v a taburlan başçavuş larından Hamdi Çavuş. Ben bu HamdiÇavuş’ ugördüm. Kapı gibi, iri yarı ve bıyıklan yanağından taşan uzun bıyık lı bir adamdı. Benim o zaman işittiğim e göre bunlar padişahtan, kitaplann yazdığı gibi, hükümetin istifasını değil, birkaç kişinin başını istiyorlardı.
İstanbul’ daki a v a taburlan isyanı başka yerlere de sirayet etti. Bunlardan başlıcası Selimiye Kışlası idi. Bu kışlada topçu birlikleri vardı ve kışlanın komutanı sonradan Damat Ferit Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı ve bu sebeple de yüzelliliklerden olaıi bu zat çok akıllıca bir tedbir aldı. Askerin isyan ettiğini öğrenince bir gece subaylar vasıtasıyla bütün topların kamalarım çıkartıp saklattı. Kama, topun arka kapağı demekti. Bu sebeple kama olmazsa top kullanılamaz. K ışla komutanı, aldığı bu tedbirlerle Selimiye Kışlası’ ndaki âsi ve başsız kalmış topçu efratlannm topa tutmasından İstanbul’ u kurtarmış oldu.
Bütün mektepli subaylar kıtalanm terketmişlerdi. İstanbul’daki askerlerden yalnız padişahın Hassa K u vveti, yani doğrudan doğruya ona bağlı İkinci Fırka Taşkışla’da zabitleriyle birlikte durdular, dışarı çıkma dılar, âsilerle temas etmediler, âsilere karşı da hareket
etmediler.
Tarihçiler, İkinci Abdülhamid’in bu kuvveti âsilere karşı kullan mamasını, onun bu işte parmağı olduğuna delil gibi göstermek isterler. Daha sonra serinkanlılıkla bu olayları mütalâa eden tarihçiler padişahın bu isyanda asla parmağı olmadığını kabul etmişler, ancak ikinci Fırka’y ı âsilere karşı kullanmamasını, askerin askeri kırmak istememesini ve ona katılmasından dolayı korkup bu işe girişmediğini söylerler.
Meşrutiyeti korumak için Rumeli’ den, İstanbul’ a getirilmiş olan ve hepsi ittihatçı subaylar komutasında bulunan avcı taburlan isyan edip meclisleri basınca ne kadar subay varsa hepsi ya bir yere gizlendiler, ya o zaman adı Ayastefanos olan Y eşilköy’e gittiler. Meclis-i Mebusan ve A ya n azalan da oraya gittiler. Asilerin
Yeşilköy’ e neden saldırmadıklara» bilmiyorum. A m a sanırım, o zamanlar İstanbul’dan hayli uzak bir köy olan buraya kadar yayılırlarsa kuvvetlerinin dağılma sından korkmuş olsalar gerektir.
Devamı var