• Sonuç bulunamadı

Hanefî Hadisçiliği - Zafer Ahmed Tânevî Örneği / Hanafi Hadithism - The Case of Zafer Ahmed Tânevi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hanefî Hadisçiliği - Zafer Ahmed Tânevî Örneği / Hanafi Hadithism - The Case of Zafer Ahmed Tânevi"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Muhammet BEYLER Journal of Islamic Research. 2021;32(1):239-42

239

KİTAP DEĞERLENDİRMESİ BOOK REVIEW

anefî mezhebinin fıkhî yorumlarında hadisi ne kadar dikkate alıp almadığı konusu daha ilk dönemlerde tartışılmaya başlanmış olup günümüzde de sürmektedir. Tarih boyunca başta Ebû Hanîfe olmak üzere Hanefî âlimlerinin sahih hadise muhalefet ettikleri, zayıf hadis kullandıkları, dahası hadis bilmedikleri gibi ithamlara sık sık maruz kaldıkları bilinmektedir. Önceleri daha çok ehl-i hadise mensup bazı âlimler tarafından yöneltilen bu ithamlar, yakın dönemde modern Selefîler ile Hint alt kıtasında ortaya çıkan Ehl-i hadîs ekolü tarafından yüksek sesle dillendirilmiştir. Değişik dönemlerde birçok âlim, başta Ebû Hanîfe olmak üzere Hanefî fakihlerinin hadis anlayışını ve uygulamalarını ortaya koymak suretiyle bu ithamlara cevaplar vermeye çalışmıştır. Yakın dönemde ise bu alana daha çok yine Hint alt kıtasındaki Diyobend ekolünün yoğunlaştığı görülmektedir. İşte bu makalede kritiği yapılacak eser Muhammet Ali Tekin’in, adı geçen Diyobend ekolünün birikimini yansıtan Zafer Ahmed Tânevî örneği üzerinden Hanefî hadisçiliğini incelemeyi vaad etmektedir.

Önsöz’ünde (s. XI-X) açıkça belirtilmese de eserin, Necmettin Erbakan Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Zafer Ahmed Osmânî Tânevî ve Hadisçiliği başlığıyla 2020 yılında tamamlandığı görülen (bk. Yök Tez Merkezi, Tez No: 610557) doktora tezinin kitap olarak neşredilmiş hali olduğu anlaşılmaktadır. İki bölümden (birinci bölüm: s. 15-141; ikinci bölüm: s. 143-339) oluşan bu eserin Giriş’inde (s. 1-13) yaklaşık yedi asır Türklerin hâkimiyetinde kalan Hint alt kıtasında Türkler’e karşı daima gösterilen fevkalâde sıcak ilgiye rağmen aramızda arzulanan iletişimin sağlanmadığını üzülerek belirten yazar, Türkiye’de bölgeyle alâkalı özellikle hadis alanında yapılacak çalışmaların ülkemiz açısından ufuk açıcı bir fonksiyon üsteleneceğine dikkat çekmiştir. Bu hususa katkı sağlamak amacıyla Zafer Ahmed Osmânî Tânevî’yi (1892-1974) tanıtmayı ve onun hadisçiliğini ele almayı düşündüğünü, aynı zamanda ülkemizde özellikle hadis alanında çalışan ilim insanlarının Tânevî’nin bağlı bulunduğu Diyobend ekolünün özelde Hanefî hadis

H

Hanefî Hadisçiliği -

Zafer Ahmed Tânevî Örneği

Hanafi Hadithism -

The Case of Zafer Ahmed Tânevi

Muhammet BEYLERa

aYalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Hadis ABD, Yalova, TÜRKİYE Received: 19.01.2021 Accepted: 19.01.2021 Available online: 26.04.2021 Correspondence: Muhammet BEYLER Yalova Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi, Temel İslam Bilimleri Bölümü, Hadis ABD,

Yalova, TÜRKİYE

muhammet.beyler@yalova.edu.tr

Muhammet Ali Tekin, Hanefî Hadisçiliği - Zafer Ahmed Tânevî Örneği,

Ankara: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 2020, ISBN 978-65-7205-41-2

(2)

Muhammet BEYLER Journal of Islamic Research. 2021;32(1):239-42

240

telakkisini görmesi ve bundan istifade etmesi noktasında da katkı sağlamayı amaçladığını ifade etmiştir. Ciddi ve sıhhatli bir netice alabilmek için konunun dar çerçevede ve derinlikli olarak işlenmesine bağlı olduğu düşüncesinden hareket eden yazar, İ‘lâü’s-sünen ile Ahkâmü’l-Kur’ân isimli eserlerini okumak suretiyle, geçmişten günümüze Hanefîlerin eleştirildiği bazı konuları da merkeze alarak Tânevî’nin hadisçiliğini ortaya koymaya çalıştığını belirtmiştir.

Tânevî’nin yaşadığı bölge, hayatı ve ilmî şahsiyetini konu edinen birinci bölümde ilk olarak onun yaşadığı dönem öncesi Hint alt kıtasının durumu ele alınarak bölgenin farklı ırk, dil ve din açısından oldukça yoğun ve değişken bir yapıya sahip olduğuna, ayrıca bölgeye İslâm’ın gelmesiyle bunun arttığına işaret edilmiştir. XVI. yüzyıldan itibaren Batılılar’ın ilgisini çekmeye başlayan, 1857 yılında da resmen ve fiilen İngilizler tarafından istila edilen bölgede İngiliz idaresinin ve özellikle misyonerlerin gayretleri sonucunda Müslümanlar arasında derin ilmî ve fikrî ayrılıkların oluştuğuna dikkat çekilmiştir. Ardından Tânevî’nin yaşadığı döneme geçilerek bu dönemin siyasî, sosyal, ilmî ve kültürel durumu hakkında özellikle de Aligarh, Ehl-i Kur’ân, Ehl-i hadis ve Diyonbend ekollerine dair bilgiler verilmiş, son olarak da Tânevî’nin hayatı ve ilmî şahsiyeti ele alınmıştır. Tânevî’nin Hadisçiliğinin incelendiği ikinci bölümde ise önce hadisle ilgili çalışmaları hakkında bilgi verilmiş, ardından İlâü’s-sünen isimli eseri geniş bir şekilde tanıtılmıştır. Son olarak da bazı hadis meselelerine dair görüşleri başlığı altında Tânevî’nin, Ebû Hanife-Hadis ilişkisi, sünnet kavramı ve bağlayıcılığı, mütevatir hadis, fıkhu’r-râvî ile müçtehidin hadisle istidlâli konularındaki görüşleri incelenmiştir. Çalışma yazarın ulaştığı neticeleri aktardığı Sonuç bölümüyle tamamlanmaktadır.

Eserin kısaca bahsedilen muhtevasına bakıldığında onun, kitabın ismini tam olarak karşılamadığını, dolayısıyla da isimle müsemmanın yeterince örtüşmediğini söylemek mümkündür. Zira aslında tam olarak Zafer Ahmet Tânevî ve İ’lâü’s-sünen isimli eserindeki hadisçiliğine tekabül eden bu çalışma konusunun belki kitaplaştırılma esnasında genişletilerek Diyobend Ekolünün Hadis Anlayışı/Diyobend Hadisçiliği: Zafer Ahmed Tânevî Örneği şeklinde adlandırılması anlaşılabilirdi. Fakat üst başlığın Hanefî hadisçiliği olarak konulması muhtevanın sınırlarını zorlamak anlamına gelmektedir. Çünkü böyle bir isimlendirmenin gereği olarak kitabın çerçevesini oluşturması beklenen “Hanefî hadisçiliği”, kitapta bir kavram veya bir mesele olarak ele alınmadığı gibi küçük bir alt başlık olarak bile kendisine yer bulamamıştır. Dolayısıyla kanaatimizce kitabın adının, tez halindeki şekliyle bırakılması veya tercihen az önce ifade ettiğimiz şekilde konulması daha isabetli olurdu. Şayet Hanefî Hadisçiliği şeklinde genişletilecekse de önce bunun bir kavram/mesele olarak ele alınıp tarihi süreci, özellikleri, öne çıkan şahsiyetleri vb. hakkında bilgi verilip Tânevî’nin bu çizgi ile irtibatı kurulduktan sonra bir örnek olarak onun hadisçiliği ele alınmalıydı.

Araştırmanın amacının ‘tanıtım’ ağırlıklı olarak belirlenmesi, hedefin düşük tutulduğunu göstermektedir. Yazarın, araştırmanın esas kaynaklarından olan Tânevî’nin İ’lâü’s-sünen ve Ahkâmü’l-Kur’ân isimli çok ciltli eserlerini (İ’lâü’s-sünen 22, Ahkâmü’l-Kur’an 8 cilt) taramak veya temsil kabiliyeti olan belirli yerlerine bakmakla yetinmek yerine, onları bizzat okumuş olması (s. 7, 113) takdire şayan bir durumdur. Bununla birlikte bazı konularda kimi eserlerden istifade etmemiş olduğu da dikkatten kaçmamaktadır. Mesela o, Tânevî’nin fıkıh ve özellikle hadis olmak üzere diğer eserlerinden yararlanmadığı gibi, onun yakın bir dönemde vefat etmesi ve ilgili kaynakların çoğunun Urduca oluşu sebebiyle hayatı hakkındaki eserlerin tespit ve temininde zorlukla karşılaştığını ifade etmiştir (s. 72). Zaten bu sebeple olsa gerek hayatı konusu zayıf kalmıştır. Tânevî’nin (ö. 1974) yakın bir dönemde vefat etmiş olması sebebiyle henüz hayatına dair yeterli literatürün oluşmayışı anlaşılır bir durum olmakla

(3)

Muhammet BEYLER Journal of Islamic Research. 2021;32(1):239-42

241

birlikte, oluşan literatüre ulaşılamamış yahut Urduca olduğu için istifade edilememiş olması günümüz imkânları içerisinde pek de anlaşılır bir durum olmasa gerekir. Yine Hanefî Hadisçiliği adını taşıyan bir kitap için bibliyografyasındaki Hanefî usul ve fıkıh kaynaklarının az olduğu ve bazı güncel çalışmalardan yeterince istifade edilmediği de anlaşılmaktadır. Mesela ikinci bölümde ele alınan hadis meselelerinden mütevâtir haberle ilgili olarak ülkemizde yapılan çalışmalardan Bilal Saklan’ın Mütevatir Hadisler ve Meseleleri (Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 1986) ile Hüseyin Hansu’nun

Mütevatir Haber: Bilgi Değeri ve İslâm Düşüncesindeki Yeri (Van: Bilge Adam Yayınları, 2008) isimli eserlerinden yararlanılmamıştır. Ayrıca bazı eserlere atıfta bulunulduğu halde (msl. bk. s. 188-189, 211. dn) bibliyografyada yer almadığı da görülmektedir.

Birinci bölümde Tânevî öncesi ve onun yaşadığı döneme dair tarihî, ilmî, fikrî ve kültürel bilgilerin verilmesi ve ileride yeri geldikçe bunlara atıfta bulunulması, gerek Tânevî’nin içine doğduğu ve yaşadığı ortamı tasvir etmesi gerekse de onun ilmî ve fikrî duruşunu değerlendirme imkânı sunması bakımından faydalı olmuştur. Bununla birlikte “Yaşadığı Dönem Hint Alt Kıtası/Siyasî ve Sosyal Durum” başlığı (s. 37-42), diğerlerinden farklı olarak Tânevî’nin siyasî ve sosyal durum hakkındaki görüşleri şeklinde işlenmiştir. Bölümün devamında yalnızca ilmî şahsiyetini, üstelik onu da sadece eğitim öğretim hayatı, hocaları ve öğrencileri başlıklarıyla ile işlemek yerine kendisinin diğer İslâmî ilimlerdeki yeri ile tasavvufla ilişkisi, ahlâkı, siyasî ve davetçi yönleri ayrı başlıklar halinde ele alınması Tanevî’nin kişiliğinin bir bütün olarak sunulması açısından daha yararlı olurdu. Yine hadisçiliğinin incelendiği ikinci bölüm (s. 143-339), Tânevî’nin hadisle ilgili çalışmaları ve bazı hadis meselelerine dair görüşleriyle sınırlandırılmak yerine onun hadisçi kişiliği, bu alana başkaca katkıları gibi konular da ele alınsaydı bölüm daha zengin hâle gelebilirdi. Diğer taraftan yaklaşık üçte ikisinin (193 sayfanın 124’ü)

İ’lâü’s-sünen isimli eserinin tanıtımına ayrılması, bölümü Tanevî’nin hadisçiliğinden çok zikri geçen eserinin tanıtımına çevirmiştir. Ayrıca hadis meselelerine dair görüşleri arasında işlenen “Zayıf Hadis Rivayeti” başlığında rivayetten çok amelin konu edildiği ve bazı konularda nakillerin bolluğu (msl. bk. 226-227, 230-233, 253-256, 262-267, 273-284, 298-303) dikkati çekmektedir.

Tânevî’nin İ’lâü’s-sünen’inde kullandığı kaynaklar tasnif edilirken hadis usulü, cerh ve ta‘dil ile biyografi gibi farklı konulardaki eserlerin beraberce zikredilmesinden (s. 190-192) başka Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) el-Keşşâf’ı, Nîsâbûrî’nin (ö. 553/1158’den sonra) et-Tefsîr’i, Süyûtî’nin (ö. 911/155), ed-Dürrü’l-mensûr’u, Celâleddin el-Mahallî (ö. 864/1459) ile Celâleddin es-Süyûtî’nin el-Celâleyn’i ve Kâdî Senâullah Pânîpetî’nin (ö. 1225/1810) et-Tefsîrü’l-mazhar’ını ahkâm tefsiri olarak sayılması (s. 200) söz konusu tasnifte yeterince özenli davranılmadığını göstermektedir. Abdulfettâh Ebû Gudde’nin (1917-1997), herhangi bir kayıt getirmeksizin Tânevî’nin öğrencileri içinde sayılması (s. 108-109 dn.) da kanaatimizce isabetli olmamıştır. Zira bilindiği gibi dilimizce öğrenci kelimesi, bir öğretim kurumunda öğrenim gören, bir ilim veya sanat dalında bir hocadan ders alan, onun yol göstericiliğiyle yetişen kimse mânasına gelmektedir. Oysa Ebû Gudde ile Tânevî arasında böyle bir öğrencilik-hocalık münasebeti bilinmemektedir. Tânevî’nin onun “şeyh”i olarak zikredilmesi bu anlamda hocası olduğu için değil, Ebû Gudde’nin kendisinden icâzet alması (şeyhu’l-icâze) sebebiyledir. Şu hâlde Ebû Gudde’yi onun öğrencisi yerine Tanevî’den icâzet alan ve ondan istifade eden olarak saymak daha isabetlidir.

Yazarın gerekli gördüğü yerlerde tercümelerin Arapça aslını yazması, dileyen okuyucuya tercümeyi kontrol etme, hemen her başlığın sonunda kısa özet sunması konuları derli toplu şekilde takip etme imkânı vermiştir. Eserde kullanılan dilin akıcı oluşu da eserin rahat bir şekilde okunmasını sağlamaktadır. Bununla birlikte zaman zaman ifade bozuklukları (msl. bk. s. 91, 111, 154 dn., 163),

(4)

Muhammet BEYLER Journal of Islamic Research. 2021;32(1):239-42

242

cümle düşüklükleri (msl. bk. s. 17, 28) ile daha iyisi bulunabilecek kelime/ifade tercihlerine (msl. bk. s. 56, 61, 71, 92, 129, 161, 203, 215, 246, 282, 288, 304, 313, 314, 325, 326) de rastlanmaktadır. Ayrıca eserin dizgisinde dikkat çekecek derecede yanlış italik biçimlendirmenin (msl. bk. 60, 80, 83, 88, 159, 191, 22, 203, 304-305) bulunduğu da belirtilmelidir.

Eserin genel yapısıyla ilgili olarak yapılabilecek belki de en önemli değerlendirme, onun tespit ve tavsif ağırlıklı olduğu, tahlil ve tenkide yeterince girmediği yönündedir. Yukarıda anlatıldığı üzere eserde Tânevî’nin yaşadığı bölge, hayatı ve eserleri hakkında bilgi verilmiş, İ’lâü’s-sünen isimli eseri genişçe tanıtılmış ve onun bazı hadis meselesi hakkındaki görüşleri tespit edilip aktarılmakla yetinilmiştir. Oysa mesela Tânevî’nin senedi bulunamayan hadislerin de kullanılabileceğine dair görüşü (s. 318, 323), hadisin tahricinde Burhâneddin el-Mergīnânî’nin (ö. 593/1197) el-Hidâye isimli fıkıh kitabını kaynak olarak kullanması (s. 207) gibi hususlar hadis ilmi açısından ele alınıp tahlil edilebilirdi. Bir Hanefî hadis âlimî olarak onun meşhur Hanefî muhaddislerinden Tahavî, Zeylaî, Aynî, Ali el-Kârî veya son dönemden Kevserî, Ebû Gudde ve Şuayb el-Arnaût gibi âlimlere kıyasla nerede durduğu belirlenmeye çalışabilirdi. Yine yaşadığı ortamdaki ekollerin Hanefî mezhebine yönelik ağır ve yoğun tenkitleri karşısında, mezhebini savunma gayretinin Tânevî’yi “aşırı savunmacı” bir tavra sürükleyip sürüklemediği bir mesele olarak ele alınıp tartışabilirdi (yazarın buna kısaca değindiği yerler için bk. s. 272, 338-338). Ayrıca onun genel olarak hadisçiliği özel olarak da Hanefî hadisçiliği etraflıca ele alınıp kritik edilebilir, hiç değilse başkaları tarafından yöneltilen tenkitler tespit edilip değerlendirilebilirdi.

Sonuç olarak serdedilen mülahazalar ışığında eserin genelde Diyobend ekolünün özelde de Zafer Ahmed Tânevî’nin hadis anlayışının derli toplu bir şekilde tanıtılması bakımından başarılı ve istifade edilir olduğunu, bu yönüyle de araştırmanın amacında belirtilen hedeflere ulaşıldığını söylemek mümkündür.

Referanslar

Benzer Belgeler

Burada yapılacak törenden sonra Maltepe Camisi'nde kılınacak öğle namazının ardından, Cebeci Mezarlığı’nda toprağa verilecek. İstanbul Şehir Üniversitesi

Yani Klasik Türk Müziği, Türk Sanat Mü­ ziği, Türk Halk Müziği, Türk Hafif Müziği, Türkçe Sözlü Hafif Batı Müziği, Türkçe Tercümeli Mezopotamya

decay centuries ago. Gökalp also argues that the developments in the Western world cannot be held as a direct reason for the decadence of the empire. Although a civilization can

Ankara Büyükşehir Belediyesi Başkanı Melih Gökçek basına bir açıklama yaparak, Atatürk Orman Çiftliği’ne ilişkin yasa teklifi konusunu anlat- mak ve destek almak

gün hastanın karın ağrısı ve gaz gaita deşarjı olmaması üzerine genel cerrahi önerisi doğrultusunda yapılan tüm abdomen tomografisinde fundus-korpus kesiminde.. yer alan

Toplumların kültürlerinde önemli yer tutan durumlar ve kültürel boyut olarak tanımlanan kavramlar ele alınarak Amerikan, İskandinav ve Anadolu top- lumlarında ortaya

“İş Ortamı” çalışması, sınai veya ticari alanda faaliyet gösteren orta ölçekli bir firmanın bir yıl içinde yaptığı her türlü vergi ödemeleri ile ilgili

Bir topolojik uzayın dizisel uzay olması i¸ cin gerek ve yeter ko¸sulun bir metrik uzayın b¨ ol¨ um uzayı olması gerekti˘ gi, bir temel sonu¸ c olarak bu b¨ ol¨