• Sonuç bulunamadı

İktidarlar ve etrafları

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İktidarlar ve etrafları"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I l l l - ^ l l l i l i i l i i i i l l l l l l l i l i i i i c i l l l l l l l I I l | | | | | | i l l l l l l l l | | | | | | l l | l l l l l l | | | | | | | | ¡ | | l İ l i l I I l i l i l í İ l i l I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I —- H U

T A R İ H

rr

I I I I = M I I I I I I I I I I I I I I f l l l l l l l | | | | | | | | | | | İ I I I I I I I I I I I I I H İ I I I I I I I I I I l l I I ! | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | | I | | | | | | | | | | | | | | I I I I I I I I I I I I = l l l l

iktidarlar ve etrafları

r~

L..

YAZAN:

Halûk Y . Şehsuvaroğlu

T

Uzun a s ırlar T ü r kiyede iktid arı hü­ k ü m d a r la r , veziri­ az am la r ve kısmen de valile r temsil etmişlerdi. Daha

sonra, Babıâli ik tid ar sayıldı. Fa­ kat, garp anla m ın da bizde ilk ik­ tidar, İkinci Meş rutiyetten sonra ortaya çıkmış oldu. Bizde, üzerin­ de ehem m iy etle du ru lacak mesele, ik tid arların etrafını alanlard ır. Bunlar, hem en her devirde kötü bir rol oy nam ışlar ve ik tid arla rı yanlış istikam et lere yöneltmişler­ dir

Uzun asırların hikâyesini bir ta­ rafa bırak arak , son yüz seneyi dü­ şünelim. Bütün bir as.r. «etraf»ın ik tid ara olan ihaneti ile dolu d u r

İkinci Mahmut, dahilî, harici bir çok gailelerin ortasında yeni bir devir açmağa savaşmış büyük şah­ siyetlerimizden biridir. Talihsizli­ ği, kendisine iyi y ardım cıla r b u la ­ mamış olmasıdır. İkinci Mahmut, çaresizlikler içinde bu naldıkça, za­ m an zaman sağına, soluna b ak ar ve dermiş ki: «Ceddim Sultan Ba- yezidi etrafı veli, etrafım da beni deli yaptı.»

İkinci Mahmut, açtığı yeni dev­ ri devam ettirm ek ve daha ileri bir Türkiy e hayalini ta h a k k u k et­ tire bilm ek için, oğlu Abdülmecidi çok iyi bir tahsil ve te rbiye ile ye­ tiştirmişti. Bu genç şehzade, onye- di yaşında Osmanlı tahtın a o tu r­ duğu zaman, hakik aten b ü y ü k ka­ bil iy etler göstermiş ve Koca Re­ şit Paşa nın telkinlerini kabul ede­ rek Tan zim at fermanını ilân et­ mişti. Bu, bir Osmanlı h ü k ü m d a r ı­ nın ilk defa olarak tebeasına, in­ san h akla rın ı tanıması demekti. Bü tün V ükelâ, bu hakla rın , bu fe r­ m anın aleyhinde idiler. Fakat, on- yedi yaşındaki çocuk, bir koca m u ­ kavem ete karşı m etanetle m u k a ­ bele etti. Reşit Paşa ile arkadaşla ­ rını m u h afazak ârlara feda etmedi. Fakat, Türkiy ede «etraf» kork unç­ tu r. Genç adam ın m ukavem etini kır m a k için tü r lü yollard an tu zak­ l a r k u ruldu. Onu sefahate, işrete doğru çekip götü rdüle r. H ü k ü m ­ dar, yavaş yavaş bozulmağa ve se- lâbetini kaybetm eğe başladı. O devri yaşamış bulu nan m ü v errih Cevdet Paşa, Abdülm ecit hakkın­ da şunları yazm aktadır:

«Tahtı salta nata cülusundan beş altı seneye k a d a r salâhı hal üzere olup baadeh u, kuıenas ı onu işrete ve eğlenceye a lıştırdıla r ise de beş altı sene k ad ar hali m ektum ve mesalih-i devleti mültezem t u t a r ­ dı. H a ttâ de vle t sayesinde, hoş ge­ çindiğine kanaat etm eyip de sefa­ hat ve israf yoluna giden ve lüzu­ m undan ziyade tezyinatı beytiyeye düşen v ü k e lâ ve mem urini, nazi­ kâne te vbih ederdi. S onra ları, zevk-ü sefaya daldı. Sanki, kendi eliyle mezarını kazdı ve artık hiç düşünmeğe vakti olmayıp bu veç­ hile um ur-u mühimme-i devlete, evvelki gibi, ehemm iy et verilmez oldu.»

A bdülm ecid’in son seneleri, m a­ lî b u h ra n l a rl a b üyük hoşnutsu zlu k la rla geçmişti. Halk, bu yorgun ve hasta hükü m d arın yerine genç, sıh hatli veliahdin geçmesini iste r ol­ muştu. Abdülmecit ölüp de Abdül- âziz h ü k ü m d a r olunca, herk este yeni bir üm it belirmişti. Bu iyi ni­ yetli, cesur ve m ert h üküm darın , kötü lükle ri berta ra f edeceğine, fe­ na insanları id ar eden uzakla ştıra ­ cağına inanılıyordu. Abdülâzizin ilk seneleri bu üm itle r içinde geç­ ti. H ü k ü m d a r da, hakik aten iyi ni­ yetin, vatan severliğ in çok d ü rü s t bir timsali idi. Fakat «etraf» der­ hal çalışmağa başlamıştı. Bu iyi niyetleri yıkmak, h üküm darı doğ­ ru yoldan çevirmek için ne y ap­ mak lâzımsa onları yerine getir­ mekten bir an fâriğ olm adılar. Abdülâzizin zayıf ta rafı da ça­ buk keşfedildi. Yeni h ü k ü m d ar, ağabeyi derecesinde kadına ve se- fahete düşkün değildi, fakat çok g u ru r lu idi. «Etraf», derhal bu gu­ ru r u ele aldı «Padişahım! Senden b üyük kim var? Ne istersen onu yaparsın.» te ranele riy le genç ada­ mı. vavaş yavaş yolundan çıkar dı­ lar.

«Abdülâzız son zam anla rd a, sa­ ray mensupla rının , başta M ahm ut Nedim Paşa olmak üzere. V ükelâ ­ nın tabasbusları, idaresizlikleri yüzünden , çok m ütekebbir, halkı hiçe sayar bir hal almıştı. M ahm ut Nedim Paşa, bir taraftan, yanlış malî tedbirleriyle, hâzineyi iflâsa sürüklemiş, haricî politikasiyle Rusyanın em elle rin e fırsat verecek yollara gitmiş, diğer ta r a fta n da, padişahı tabasbusla rı ile g u r u r la n ­ dırıp çileden çıkartmıştı.» (1)

O dev ri de yaşamış b ir m u h a r­ ririmiz diy or ki:

«Abdülâziz Hanın kib ri öyle bir dereceye varm ış ki, h u z u ru n a çı­ kan adam ların kırk defa yeri öp­ meleri ve asla padişanın yüzüne bakm a m a la r ı ve kendisine tapınır derecede bir takım hallerde bulu n m aları usul ve edep cümlesine gir­ mişti. S u ltan Aziz, kibrini öyle bir dereceye gö tü rm ü ştü ki, dünyada kendisinden başka Aziz isminin, kim sede b u lu n d u ğ u n u istemezdi. B unun için, o nam d a b ir zatın, m em u riy e te tayini veya m e m u ri­ yetten ayrılması haberinde, ta k­ dim edilecek arz tezkere le rin de, Aziz isimliler izzet veya diğer bir nam a çevrilirdi. Arz tezkere le ri, ne k ad ar sade hu su s lara ait olu r­ sa olsun, gene b i r çok d u a la r ile yazılması kaidedendi. E ğ er duada k u s u r edilirse, o işin görü lm em e­ si de m elhuz b u lu n u r d u (2). ^

Abdülâziz İdaresinin kötü lü k le­ ri, m em lekette yeni b ir inkılâ bı z aru ri kılmıştı. Bazı devle t ad am­ ları, kendisini h ü rr iy e t fi kirleriy­

le yetiştirm iş ve­ liaht M u rat Efen­ diyi ele ala rak bir h ü k ü m e t darbe si yapm ışlar, Sul- . ta n Aziz’i ta h t ta n indirip yerine Beşinci Muradı çı­

karm ışlard ı. H areketin başında, Meş ru tiyet ta r a ft a rı M ith at Paşa vardı. F a k a t daha ilk günlerde, K anunu Esasi, b ir ta r a fa itilmek istenmiş, Hüseyin Avni Paşa, yeni fikir cere yanlarının saray kapısın­ dan içeri girmem esine çalışmış ve alt divan han ede bir koltuğa otu- j

r a r a k «Kimse beni görmeden yeni padişahın huzuruna çıkamaz.» de­ meğe başlamıştı. Kısa b i r zaman ı sonra, sarahatle g ö rülm üştü ki, K anunu Esasiyi ilân etm ek şartiy- le h ü k ü m d a r ı değiştirenler, bu fi­ kirden çok uzaktıla r. Nihayet, hastalıkla r, keşm ekeşler arasında, Beşinci M u r a t da değiştirilip ye­ rine İkinci A bdüih am it h ü k ü m d a r oldu.

Abdüih am it, c ülu sunun ilk dev- \

resinde, iyi niyet sahibi ola rak gö-' rülüyordu. Aklı, muvazenesi, h e r ■ şeyi yerinde idi. «Etraf» derhal fa­ aliyete geçti. Bu yeni h ü k ü m d a r ı nereden y a k a la m a k lâzımdı? Kısa zam anda bu da bulu n d u . Abdül- ham it vehim li idi. Bu tarafı ele alındı ve m ah aretle işlendi. Cülû- > sunun ilk zamanla rında, salâtin camilerine, selâm lık resmine ge­ len, fab rik aları gezen, h a lk ara- 1 2 sm da görünen bu h ü k ü m d a r , öyle b ir hale getirildi ki, bir yere gide­ mez. halka görünem ez oldu. Veh­ mi büyüdükçe büyüdü. H er şeyi b ir şüphe gözlüğü ark asın dan sey­ retm eğe başladı. Bir fıkra a n latır­ lar:

«Bir gün, yakın ların d an biri Sad râzam Saffet Paşaya, Çırağan sa- . rayını işaret ederek, bu aşağıda o- tu r a n hakik aten deli midir? diye, S u ltan M uradın vaziyetini öğren­ m ek istemişti. Saffet Paşa, onu hiç görmedim, bilm em ama, başını Yıl­ dız ta rafına kald ırarak , yu k a rıd a ­ ki m u h a k k a k deli» demiş.

«Etraf» ikinci Abdülh amidi, ha­ kikaten bir vehim hastası haline getirmişti.

İkinci A b d ü lh a m id ’i takip eden devirlerde, ik t id a r la rı n etrafını a- lan lar, menfi faaliy etle rine devam edip d u rdular.

Osmanlı im p a ra t o r lu ğ u n u n son hikâyesi, Altıncı S u ltan Meh m et Vahid ettin dev rine aittir. Dört a- yağı da yıkılmış b ir ta htın üstüne o tu ran bu h ü k ü m d a r ın da «etraf» ı m evcuttu . O n lar, h a k ik a tle r i ken­ disinden gizlemişler ve mem le ke­ tin felâk eti için b ü tü n gayre tle rin i sarfetm işlerdi.

îç ve dış düşm anlara karşı bü­ y ü k ıs tırapla rın , çetin savaşla rın sonunda k u ru lan C u m h u riy e t dev­ rinin de, maalesef b ir «etraf» ı v a r ­ dı. Bu «etraf» ilk iş ola rak A ta­ t ü r k ’le arkadaşla rının arasını aç­ mış, Rauf Orbay, A dnan Adıvar, Kâzım K a ra b e k ir ve diğ er müca­ dele k u m an d an ların ı tasfiyeye uğ­ ratmıştı.

İnsan, sadece bu yüz senelik ta­ rihimizi seyrederken «etraf» ın ne kötü bir rol oynamış b u lu n d u ğ u ­ n u çok acı b ir şekilde görüyor. Tezvirlerd en , dedik odulardan, fe­ satlarda n münezzeh b ir ik tid ar bek liyoruz. Çünkü, T ürkiyenin selâ­ meti, ancak böyle bir ik tidarın iş başına gelmesindedir.

(1) «Sultan Azil» isimli k itapta n. (2) A hm et M ith at - tîssi inkılâp.

< i i i i < i

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Dört kişi birlikte kolaylıkla çalışabilecek bir yazılıa- r e ve sandalyaları, bir kitap ve saire dolabı, bir siyah tahta, r a d y o ve gramofon için bir mobilya ve

Res­ samlığının yanında, daha sonraki yıllarda sürekli bir gelişme gösterecek olan sanat yazarlığı ve eleştirmenlik yönünde ça­

Kendi açısından sinema ve tiyatroda yönetmenliği kar­ şılaştıran Macit Koper, tiyat­ ronun çok daha kolektif bir sa­ nat dalı olduğunu belirtiyor:.. “Tiyatroda

Akademi yıllarında Cevat Tollu, Halil Dikmen sayesinde bazının çok kuvvetli olduğunu belirten Alantar, bu bazın üze­ rine bursla gittiği Floransa ve Roma ’ - da

K oroner arter fistülleri (KAF) koroner arter çıkış anomalilerinden sonra, ikinci sıklıkta görülen koroner arter anomalilerdir (1).. Bu anomaliler genellikle arteriovenöz

«Hapisane yapışma kapıları demirden olarak birkaç mah­ zen yaptırıp, işine elvermediği birisini adî suçla tutukladığın­ da o mahzenlerden birisine atar,

Charles Royan, 1877 yılında, henüz tıp tahsilini tamamlamış genç bir doktor olarak, Plevne Savaşında Gazi Osman Paşanın emrinde gö­ rev almış; böylece

Kırkı aşkın roman olmak üzere öy­ kü, oyun, anı, tartışma, çeviri türlerinde alt­ mış kitabı ardında bırakan Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın hayatının