* T 7 -
Ç&lOUl
*3
SOYKIRIMI HEZEYANLARI VE GERÇEKLER
Baha Vefa KARATAY Emekli Büyükelçi
Milletinin tarihiyle, Atalarının başarılarıyla ve insanlığa yaptıkları büyük hizmetlerle iftihar etmek, kuşkusuz her millet evladının en doğal hakkıdır. Ancak bu iftiharın değer ve anlam kazanabilmesi de duygusal yargılardan kaynaklanan abartmalar halinde olmayarak, belgelere ger çeklere dayanması ve tarihin tanıklığıyla kanıtlanır olması şartına bağ lıdır.
Bu nedenledir ki, uzun ve şerefli yaşamı boyunca, yalnız savaş alanlarında kazandığı zaferlerle değil, aynı zamanda insanlık âlemine çeşitli alanlarda örnek ve önder olagelmiş başarılarıyla Türk Milleti, bu iftihar hakkına ileri düzeyde sahip bulunmanın bahtiyarlığı için dedir.
Ayrıca, milletimizin İmparatorluk dönemleri de dahil olmak üzere sınırları içinde yer almış bulunan değişik ırk ve dinden toplumlara farklılık gözetmeden uyguladığı adaletli idare; vicdan duygularına, dinî inançlara gösterdiği saygı; Türkün köklü uygarlığının, yüksek insancıl karakterinin çağımızda dahi ibret alınacak üstün bir hasleti olarak, daima başlarımızı dik tutacak bir kesinlikle tarihe mal olmuştur.
Bu nedenledir ki, Türk düşmanlığı ile gözleri dönmüş, kıskançlık batağına saplanmış bazı fesat çevrelerinin zaman zaman hortlayan gi rişimlerle, milletimiz aleyhinde yürütmeye çalıştıkları yalan ve iftira dolu çabalar; gerçeklerin aydınlığında, bugüne kadar iftiracılar için ka ra bir leke olmaktan öteye geçemediği gibi, bundan böyle de başka türlü bir sonuca ulaşması elbetteki mümkün değildir. Nitekim, bir sü redir aynı karanlık düşüncelerle ortaya atılmış bulunan Ermeni soy kırımı hezeyanı da; akıl, vicdan ve. izan sahibi hiç kimsenin inanabile ceği bir durum olmadığı cihetle, ağır ağır da olsa, dünya komuoyunda tiksinti yaratmaya başlamış bulunmaktadır.
2 TÜRK İDARE DERGİSİ
Ancak bu kabil hıyanet girişimleri karşısında, kendimize duyduğu muz güvenle, sessiz kalmayarak, her imkândan yararlanmak suretiyle, hâlâ gaflet içinde olanları da uyandırıcı çalışmaları yine de önemle dik kate almak durumunda olduğumuzu unutmamamız lazımdır.
Bu yoldaki çalışmalarda, yabancı şahsiyetlerin tarafsız yargılarla, zaman içinde tarih belgesi değeri kazanmış ifadelerinin aydınlığa çı karılmasının da küçümsenmeyecek yararlar sağlayacağı kuşkusuzdur.
Bu yazımda, Charles Royan isimli Avusturalyalı bir Doktorun, memleketimiz ve milletimiz hakkmdaki anılarını derlediği (Kızılay'm Emrinde) isimli kitabından bazı pasajları, bu konuda yapılacak derle melerin önemini göstermeye yeterli olacağı düşüncesiyle, sayın okur ların dikkatlerine sunmak istedim.
Charles Royan, 1877 yılında, henüz tıp tahsilini tamamlamış genç bir doktor olarak, Plevne Savaşında Gazi Osman Paşanın emrinde gö rev almış; böylece iki yıllık hizmeti içinde bizleri yakından tanımak imkânı bulmuş bir Avusturalyalıdır. Ülkesine döndükten sonra, bundan yüzyıl kadar önce yayınladığı kitabında, Türk Milleti hakkmdaki görüş ve kanaatini bakınız nasıl anlatmaktadır:
" . . . Türkler arasında geçirdiğim iki yıldan fazla zamanın tecrübe leriyle, hemen belirtmek isterim ki; daha medenî olmakla şöhret yap mış milletlerin Türklerin ahlak ve karakteri hakkında sahip bulunduk ları bilgiler ve kanaat tamamen yanlış ve aldatıcıdır...
Sofya'da, Türklerin Bulgarlara ne kadar iyi muamele ettiklerini hayretler içinde görmüştüm.
Orada bulunduğum süre içinde, tek bir Bulgara bile fena muamele yapıldığına tanık olmadım. Bu hususu kesinlikle belirtmek, sanıyorum ki, âdil ve dürüst olmanın gereğidir. Çünkü Avrupalılar bilgisizlikten, ya da suçu başkalarına atmak çabasından Türklere devamlı olarak zalimlik damgası vurmaya çalışmaktan geri durmamışlardır...
Osman Paşa disipline büyük önem veren bir komutandı. Muha rebelerin devamı süresince Plevne’de sağlanmış olan intizam ve inzibat gerçekten takdire değer bir mükemmeliyette devam etmişti.
Halkın her türlü tacizden korunması için, Askerî Polis teşkilatı ku rulduğu gibi, halka karşı işlenecek suçların Savaş Kanunlarına uygun şekilde cezalandırılacağı da kesinlikle bildirilmişti.
Bu dunun içinde Bulgar Ahali, o savaş hâlinde dahi, tam bir gü venle işlerini, ticaretlerini yapmakta hiç bir güçlükle karşılaşmamış lardı.
SOYKIRIMI HEZEYANLARI VE GERÇEKLER 3 O zamanki Avrupa gazeteleri Osman Paşa’yı, Plevne’de Bulgarlara fena muamele yapmakla suçlamışlardı. Gerçekte ise durum tam aksine idi. Bütün Muhasara boyunca, Osman Paşa'mn Bulgarlara en adaletli şe kilde hareket etmiş olduğunu görmüş ve yaşamış bir tamk olarak bu iddiaları kesinlikle yalanlamayı görev saymaktayım...”
Charles Royan, Osman Paşa ve Türk Milleti hakkında, içtenlikle dile getirdiği gerçeklerle dolu olan kitabının son satırlarını ise şöyle tamamlamaktadır:
" . . . Beraber savaşıp, beraber ıstırap çektiğim ve kendileriyle za ferin şan ve şerefini, yenilginin acılarını paylaştığım bu mert insanla rın 1896 yılında Ermenilere zulümler yaptıklarına inanmak, benim için imkânsız ve çok acı olmaktadır. .”
Görülüyor ki, Ermeni yaygarası, 1896'larda da, dünya kamuoyunu saracak bir genişlikte devam etmiş ve Türkü böylesine yakından tanı mış ve hayranlık duymuş Charles Royan’ı bile endişelendirebilecek et kilerden uzak kalmamıştır.
Tüm mesnetsizliğine rağmen, ustalıkla ve ara vermeden sürdiirü- legelmiş bu sinsi propaganda, bu yalan ve iftira kampanyası, bizlere gerçekleri aydınlatıcı olabilmek bakımından düşen gayrette ne derece aktif olmamız gerektiğini vurgulayan bir uyarı olmak lazımdır.
Türk tarihinin her döneminde, pek çok örneklerle yer alan ve milletimizin soykırımı gibi insanlık dışı eylemlere asla imkân verme yen soylu karakterini, merhametini, vicdanını ve adalet duygularını gör kemli örneklerle kanıtlayan nice belgelere sahip bulunuşumuz ise, kuş kusuz büyük şansımızdır.
Yakın tarihimizde, gerek Millî Mücadele’yi ön alan dönemde, gerek se bu mücadele yılları içinde, Doğu'da Ermeni çetelerinin, Batı’da ise istilacı Yunan Kuvvetleri’nin uyguladıkları dehşet verici hunharlıklar, aslında soykırımı vahşetinin kimler tarafından yapıldığını inkâr edile mez bir açıklıkla ortaya koymaktadır.
Böylesine bir durum içinde dahi, Mustafa Kemal Paşa'mn 1920 yı lında, bütün teşkilâta, Valilere ve Komutanlara yayınladığı emri ise, tarihe altın harflerle geçecek bir insanlık örneği olduğu kadar, tüm if tiracıların başına inen bir balyoz değerindedir.
Millî Mücadelemizin Yüce Önderi, onların ellerini kana, yüzlerini utanca bulamakta yarış ettikleri o vahşet ortamında, yayınladığı em rinde millî asalet ve karakterimizi bir kez daha şöyle kanıtlamıştır:
4 türk İdare dergisi
«BUGÜNLER ZARFINDA, VATANIMIZDA YAŞAYAN HIRİSTİYAN AHALÎ HAKKINDA GÖSTERECEĞİMİZ İNSANCA MUAMELENİN KIYMETİ PEK BÜYÜK OLDUĞU GİBİ HİÇ BİR YABANCI HÜKÜ METİN FİİLÎ VEYA ZAHİRİ HİMAYESİNİ GÖRMEYEN HIRİSTİYAN AHALÎNİN TAM BİR HUZUR VE SÜKUNETLE HAYATLARINI DE VAM ETTİRMELERİ IRKIMIZIN DOĞUŞTAN SAHÎP BULUNDUĞU MEDENÎ KABİLİYETİNE EN KAT'I BÎR KANIT TEŞKİL EDECEK TİR.
VATANIN MENFAATLERİNE AYKIRI FAALİYETLERİ GÖRÜ LENLER, HUZURU VE MEMLEKETİN ASAYİŞİNİ İHLAL EYLEYEN LER HAKKINDA, DİN VE MİLLET MENSUBİYETİNE BAKILMA- YARAK, KANUN HÜKÜMLERİNİN EŞİT ŞEKİLDE VE ŞİDDETLE TATBİKİ VE MAHALLÎ HÜKÜMETLERE İTAATTE VE TABİİYET VAZİFELERİNİ İFADA KUSUR ETMEYENLER HAKKINDA DA RE- FET VE ŞEFKATLE MUAMELE EDİLMESİNİ, EHEMMİYETİ MAH SUSA İLE ARZ VE BU HUSUSLARIN TEKMİL ALÂKADARLARA SÜRATLE TEBLİĞİNİ VE BÜTÜN MİLLETE MÜNASİP VASITALAR LA TAMİMİNİ RİCA EDERİZ EFENDİM.
Ankara; 16 Mart 1920
m ü d a f a a! h u k u k h e y e t!
TEMSİLİYESt NAMINA MUSTAFA KEMAL»
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi