Şakir Eczacıbaşı “Gülen
Düşünceler” adlı Bernard Shaw
kitabından sonra Oscar
W ilde’dan yaptığı seçmelerle de
bu kez bir Wilde kitabı
oluşturdu. Wilde’i tanımak için
kaçırılmaz bir kitap “Tutkular,
Acılar, Gülümseyen Deyişler”.
R EFİK E R D U R A N
O
turtulduğu tahttan 64 yıl kalkmayarakİngiltere tarihinde uzun saltanat reko ru kıran Kraliçe Victoria günümüzde “kasıntı” dediğimiz tiplerdendi. “Ben” sözcü ğünü kullanmayı hükümdarlık görkemine ay ları sayar, “biz” diye söz ederdi kendinden. Hayli cahil, ama aynı ölçüde iddialı, o yüzden de çelişkiler içindeydi. Özgürlükçü ve “liberal”
f
;eçinirken her yeniliğe direnirdi inatla (kadın-ara oy hakkı verilmesine de karşı çıkmıştı). Aşırı “¿nazbutluk” meraklısıydı, “iğrenç bir şey” dediği cinselliğe düşmandı. Sarayında in san bedeninin yarı belinden aşağısındaki her hangi bir uzuv ya da bölümünün adı ağıza alı namazdı ^örneğin “bacak” ya da “diz” demek yasaktı. Öyleyken Kraliçe Hazretleri Avrupa hanedanlarından ithal ettiği yakışıldı Prens Âl- bert’den dokuz çocuk doğurmayı başarmıştı.
Onun damgasını vurduğu dönemde İngiliz toplumu da bir çeşit şizofreniye sürüklenmiş ti: Bir yanda büyük bilimsel ve kültürel atılım- lar, cıvıl cıvıl yaratıcılık, sosyal adalet sınırları nın zorlanması, öte yanda açık seçik emperya lizm hayduduğu, barbarlık kalıntıları (XİX. Yüzyıl’ın ilk yarısında çocuk yaşta insanlar hır sızlık suçundan Londra meydanlarında asılır ken leydiler süslü arabalarla seyre gelirlerdi), alabildiğine “önü ilikli üst sınıflarda her türden cinsel sapıldık salgını, vb.
İngiliz emperyalizminin en kıdemli kurbanı İrlanda’dan Londra'ya göçen iki delikanlı, Ber nard Shaw ve Oscar W ide, bu hengâmenin or tasına tomahawk füzeleri gibi daldılar. Yakla şım ve üslupları farklı, ama başlıca silahları ay nıydı: Mizah. Yerleşik düşünceleri, basmaka lıp inançları, müzmin yatkınlıkları tepetaklak ediveren zekâ ürünü paradokslar ve nükteler le İngiliz toplumunun dumanını attılar. Ken dilerine en ağır eleştirileri yönelten bu “şaka” salvosu karşısında serseme dönerek sıntakaldı “Londra sosyetesi”.
Eczacıbaşı'nın yaptığı
Şakir Eczacıbaşı okul arkadaşımdır. Onun la ancak elli küsur yıllık dostların anlayabile cekleri gibi anlaşır, ancak okul arkadaşlarının yapabildikleri gibi kavga ederiz. Son yıllarda başka uğraşlarının yanı sıra, o iki irlandall ya zan tüm özellikleriyle kamuoyumuza derinle mesine tanıtmayı da iş edinmiş görünüyor. Gü len Düşünceler kitabı Bernard Shaw üstüne Türkiye’de değil, dünyada yazılmış en doyuru cu incelemelerden biriydi. Sonra aynı çabayı Oscar Wilde için harcadı. Sonuç ürün şimdi elimizde: Tutkular, Acılar, Gülümseyen Deyiş ler (Remzi Kitabevi, 530 sayfa.
Ne yalan söyleyeyim, koskocaman ve dış gö rünüşüyle de güpgüzel kitaba ilk göz attığım da olumsuz bir düşünce geçti aklımdan:
“Türk toplumunun yetiştirdiği Şakir neden bizim geçmişimizdeki kültür hâzinelerini ele al maz da ille Batı birikimlerini değerlendirir?”
Ama üç günümü verip kitabı satır satır ve yu tar gibi heyecanla hatmettikten sonra düşün cem değişti. Günümüz Türk toplumuna çok yararlı bir temel hizmette bulunmuş yazan.
Bakın neden.
En eğitilmiş kesimimizde bile “Oscar Wilde nasıl bir kişidir?” konuluaraştırma yapsanız, şöyle bir ortak görüşle karşılaşırsınız: “Estetik merakmdan elinde zambakla gezen, kâh ro mantik, kâh alaycı şeyler yazan bir eşcirl'sel.” Oysa bu Molière’i “Kral’ı güldürmek için ko mik şeyleryazan, kansını boşayıp kızını aktı bir kadın budalası” diye özedemeye benzer. Ön ce eşcinsellik konusunu aradan çıkaralım. Her hangi bir tutku kişinin tüm özelliklerinin önü ne geçip onu topluma zararlı kılarsa, örneğin hız düşkünü biri merakını çılgınlığa dönüştü rüp kent yollarını altüst ederse, durum elbette olumsuzdur. Ama o kişi genel dengesini koru yabiliyor, gitgide daha güçlü deniz motorlan di zayn ediyor,kaza yapmadan okyanuslarda
hız-Şakir Eczacıbaşı’dan bu kez de bir Oscar Wilde kitabı
Oscar, Nâzım ve Aziz
lanıyorsa, tutkusunun yaralı olduğu bile söyle nebilir. Oscar W ilde temelde eşcinselliğinin dünya görüşünü şu ya da bu yönde değiştirme sine izin vermedi. Tersine, o sayede kendini hep farklı görmeye alıştı baştan beri. Kabul edilebi lir, doğal, “normal” sayılan her şeye eleştirel gözle bakma yeteneğini biledi. Sonunda olağa nüstü zekâsı tüm duygu ve düşünce kalıpları na amansızca ışık tutan müthiş bir projektör gü cü kazandı. O güç hepimize hizmet etti ve edi yor.
Wilde'in "ideolojisi"
Peki, neydi Oscar W ilde’in temeldeki dünya görüşü?
Komünistlikti desem gülersiniz belki. Öyle ya, romantik, bireyci, paradoks şampiyonu, di siplin düşmanı, eli zambaklı komünist olur mu ! Unutun o konuda şimdiye dek edinmiş oldu ğumuz tüm “bilgi” ve izlenimleri, geçen yüzyıl da yaşanmış olayları, Rusya’yı, Stalin’i. Kayna ğa, öze dönelim, en yalın kapsamıyla. Neydi he def?
Alabildiğine romantik bir umut doğrultu sunda, insanların mal mülk değil de yalnızca onur peşinde koşacak kadar insanlaşması. Üre timin sınırsızca bollaştırılması ve sınırsızca pay laşılmasıyla, zenginlik kavramının bir yarış kıs tası olmaktan çıkması. “M evki” ölçüsü diye onun yerini hizmet kavramının alması. Disipli ne gerek kalmayınca devletin eriyip yok olma sı. Herkesin kendi kişiliğini dilediği gibi geliş tirebilmesi anlamında tam bireycilik, tam öz gürlük. İsteyenin elinde zambakla, isteyenin ke- çiboynuzuyla dolaşması.
işte o hedef çerçevesinde hem romantik, hem de bireyci bir toplumcuydu Oscar Wilde. Bu yurun, bu konularda kendi kaleminden düşün celeri (Şakir Eczacıbaşı’nın çevirisiyle):
“Modem yasamda suçun olağandışı kayna ğını oluşturan kıskançlık, mülk kavramıyla sı kıca bağlantılı bir duygudur; sosyalizm ile bi reyciliğin egemenliği altında ortadan kalkacak tır.”
“insanın gerçekten sahip bulunduğu şeyler, onun kendi içindekilerdir; dışında bulunanla rınsa hiçbir önemi yoktur.”
“Hiçbir şeyi yok, ama her şeyi var gibi görü nüyor. Başka ne isteyebilir insan?”
“Mülkiyetin büyiık ayrıcalık, yüksek sosyal konum, onur, saygı, unvanlar ve buna benzer başka hoş şeyler sağladığı toplumlarda, doğuş tan ihtiraslı olan insanoğlu mülk toplamayı ken dine amaç edinir ve istediğinden, kullanabile ceğinden ya da tadını çıkarabileceğinden, hat ta bilebileceğinden de fazlasını yorularak, sıkı larak biriktirir. ”
“Başkaldırı, tarih bilenlerin gözünde insa noğlunun doğuştan özgün erdemidir. Ilerleme- lerbaşkaldınyla gerçekleştirilmiştir. Başkaldırı ve ayaklanmayla...” 1 f* ' * Oscar Wilde fuİkuUı, Acıfer. Gölumscjcıı Deyişler “Bugünkü düzenin
yanlış eğitiminde, konu larla doğru dürüst başe- demedikleri yaşlarda, ço cukların akılları Fransız ve Ingiliz savaşlarının acı masız katliamları, barbar ca dövüşleri ve Avrupa Tarihi denilen o utanç
takvimiyle doldurulu
yor...”
Şaşılası kehaneti
Evet, bir bakıma romantikti Oscar Wilde. Ama bir bakıma da inanılmaz derecede gerçek çiydi. Toplumculuğa ve toplumculara kendini hiç kandırmadan, aşın iyimserlikle gözlerini buğulandırmadan bakabildi. Geleceği gördü. Rusya’daki denemenin ters yanlarını, denetim siz otoritenin tehlikelerini, bürokrasi egemen liğinin sonuçlannı, despotluk faciasını sanki yarım yüzyıl sonraki gelişmelere tanık olmuş gi bi anlattı:
“Nerede merkezcilik varsa, orada budalalık vardır. Modem yaşamda insanlık dışı olan bü rokrasidir.”
“Otorite, uygulayanlar için de, uygulananlar için de aşağılayıcıdır.”
“Bir inancı ya da bir sistemi açıkça benimse yerek aklının gelişmesini durdurmak yanılgısı na hiç düşmedi o...”
“Ne kadar çok ceza verilirse, o kadar çok suç üretilir.”
“Sosyalizm otoriter olursa, hükümeder var olan siyasal güçleri kadar ekonomik güçle de donatılacaklarsa, tek sözle endüstriyel bir tiran lık belirecekse, o zaman insanoğlunun son dev leti, ilk devletinden de kötü olacaktır.”
“Kendini halka adamış gösterir, bir sarayda yaşar, sosyalizm üstüne vaazlar verir, koca bir yöreyi geçindirecek kadar aylık alır!”
“Hiç önemli değildir insanları sosyalist yap mak; ama büyük bir şeydir sosyalizmi insancıl yapmak...”
Ve bence üstünde en dikkade düşünülecek, en değerli, en umut verici sözü:
“Yaşam, Gerçekçilikken hızlı ilerler, ama ya şamın hep önündedir Romantizm.”
Kendilerini herkesten gerçekçi sayan “uz manlar” bile önceden göremediler geçen yüz yılda olup bitenleri. Yaşam onları ner zaman solladı. Gelecekten umut kesmemizi önleyen ise hepimizin içindeki romantizm kalıntısı ol du: Her şeye karşın insanın insanlaşmasının sü receğine, sonunda ruhsal hayvanlıklardan mut laka sıyrılacağımıza güvenimiz...
Bize gelince...
Kendi toplumumuzun kültür dağarcığında Oscar Wilde mirasıyla kıyaslanabilecek ne var?
Güncel bir sorun bu benim için. Yeni bitir diğim bir oyunu tasarlarken yıl boyunca Nâzım Hikmet’in ve Aziz Nesin’in bütün yazdıkları ile onlar hakkında yazılmış hemen her şeyi yeni den okudum. Gördüm ki birincisinin temel özelliği sarsılmaz iyimserlik ve romantikliği. Ömrünce hemcinslerinden görmediği ihanet, gaddarlık ve bin türlü alçaldık kalmadığı hal de soyut bir insana ne güvenini yitirmiş, ne sev gisini. İkincisi ise onun dünya görüşünü ve de ğer yargılarım paylaşıyor, ama insana bakışı 180 derecekarşıtı onunkinin. Hınzırca alaycılığı ile hemcinslerinden çoğunun ne rezil yaratıklar olduğunu ve herhalde daha çok uzun zaman öyle kalacaklarını vurgulayıp duruyor.
Şakir Eczacıbaşı’nın “Bir Yaşam Tutkunu nun Renkleri ve Çilesi” başlıklı, neredeyse ay rı bir kitap olabilecek giriş yazısından Oscar W ilde’in dramatik yaşamöyküsünü ve toplu deyişlerini okuyunca şunu farkettim.
Bu Irlandalı dâhinin kişiliğinde Nâzım H ik met’in insancıl romantikliği ile Aziz Nesin’in şeytanca gerçekçiliği birleşmiş, günümüz dün yasını pırıl pırıl aydınlatan bir ışık oluşmuş.
Kitabı mutlaka okuyun. Kendi renklerimizi ve çilemizi de daha net görebilmek için. ■
Oscar Wilde Tutkular, Acılar, Gülüm
seyen Deyişler/ Şakir Eczacıbaşı/ Remzi
Kitabevi/ 530 s.
+
-A Y I 6 2 2 S A Y F A 3
M Ş I S e i A r ş i v l e r d e ı:>C d ılÜ U l o c - c c , .