2
15 OCAK 2006 / SAYI 1034
TT
& M W
Nötre Dame de
Sion 150 yaşında...
Esra
Yapı Kredi Kültür Merkezi, “Nötre Dame de
AçtkgÖZ
Sion-Yüz Elli Yılın H ikâyesi”nin anlatıldığı bir
sergiye ev sahipliği yapacak. 20 Ocak-18 Şubat
tarihleri arasındaki sergide, okulun değişen yüzü
anlatılıyor. Rahibelerin 150 yıldır tuttuğu
günlükler, İstanbul’la Fransa arasındaki
yazışmalar, fotoğraflar, karneler... Anlatılan,
okulun tarihçesiyle birlikte bir imparatorluğun
yıkılışı, iki dünya savaşı, Cumhuriyetin
manevi kızları Nebile, Rukiye ve Afet hanımlar
da var, Bedia Muvahhit, Aliye Berger, Fahrünisa
Zeyd, Tatyana Moran, Gila Benmayor, Füsun
Erbulak, Leyla Alaton da. Biz de okulun dört
mezunu, Oya Baydar, Gencay Gürün, Özlem
Yüzak ve Liz Behmoarasİa konuştuk...
kuruluşu... Mezunları arasında Atatürk’ün
OYA BAYDAR
yazar, sosyologNötre Dame de Sion’a 1951 ’de, 11 yaşında başladım, 1959'da mezun oldum. Okulu sevemedim. Sadece sıkı disiplini yüzünden değil; üniformalarımız gibi bir örnek, buruşmaz kırışmaz, kusursuz insanlar yetiştirmeyi hedefleyen ve otoriteye boyun eğmeyi erdem kabul eden eğitim anlayışı yüzünden. Okulun sevdiğim yanı ise, nice sırlar barındırdığına
inandığımız gizemli havasıydı; bir de arkadaşlarım. “ Hiç ceza aldınız mı?” sorusu, şimdi beni gülümsetiyor. Ceza almadığım hafta oldu mu diye düşünüyorum. En yaygın ceza, cumartesi ellerimiz arkada, cezanın ağırlığına göre bir saatten üç saate kadar, konuşmadan, bir şey yapmadan sırada oturma cezasıydı. Tatilinin heba olduğuna mı yanarsın, çocuk halinizle içinize yapışan sıkıntıya mı! Cezaların nedeni ise; yemekhanede konuşmak, derste gevezelik etmek, okul dışında üniforma şapkasını takmamak, rahibelere ait bölümlere girmek, derse geç kalmak gibi “suç”lardı.
Lise sonda romanım yayımlandığı için, okuldan ihraç istemiyle MEB disiplin kuruluna verilmemdi. Neyse ki ihraç kararı mezuniyetten sonra geldi de kurtuldum. Yine de, Dame de Sion, başta sistematik düşünme alışkanlığı olmak üzere başka bir eğitim kurumunda edinemeyeceğim şeyler kattı. Okulun sloganlarından biri “vazife, vazife, vazife” idi. Bununla yetiştik; çalışma disiplini aldık, kendimizi dünyaya, ülkemize, insanlara karşı sorumlu hissettik hep. Bir de kibirli, kendini beğenmiş olmamayı, üzerimize düşeni iyi yapıp sanki yapan biz değilmişiz gibi geride kalmayı öğrettiler. Disipline isyan ederken, otoriteye baş eğmemeyi, dirençli olmayı, tek tip düşünceye, üniformaya karşı olmayı, katılıktan ve hoşgörüsüzlükten kaçınmayı öğrendim. Kısaca, iyi okuldu, güzel yıllardı...
LİZ BEHMOARAS
yazarnedir?
Genelde okuldaki tüm iyi anılarım, bitmek bilmez -Nötre Dame de Sion size ne kattı?
Her kattığı haslet sanki bir diğerini eksiltti! Örneğin alçak gönüllülüğü, “ Ben, ben...” deyip gereksiz yere ön plana çıkmaya çalışmamayı, bir konuya vakıf olmadan konuşmamayı, kendime gerçekçi ve eleştirel bakmayı öğretti, ama
özgüvenimden epey götürmüştür. İnsan ilişkilerini bu denli disiplin altına almakla, biraz da doğallığımı bastırmıştır belki...
-Peki artılardan eksileri
çıkardığınızda geriye kalan, sevgi mi?
Evet, kimi hocalarımız harikaydı, derslerini nefeslerimizi tutarak, dünyayı adeta unutarak dinlerdik. Ayrıca katı disiplini, belki rahat bir okulda gereğini duymayacağımız çok ciddi saçmalamalara iterdi, dolayısıyla çok eğlenirdik.
-Okuldaki en iyi ve en kötü anınız
gülme krizleriyle özdeşleşiyor. Mezun olduktan sonra bir daha hiç öyle gülmedim. En kötü anım, son sınıfta müdürümüz Mere Marie Berthe’e şimdi çocukça bulduğum bir nedenden, küstahça kafa tutup okuldan sekiz günlüğüne uzaklaştırılmam. Benim için büyük bir utançtı...
-Okulun sıkı disiplini sizi nasıl etkiledi?
İster istemez disiplinli yaptı. Dahası, disipline boş verdiğim zamanlarda abartılı şekilde suçluluk duymama neden oldu ve oluyor. O uzaklaştırılma olayından başka, küçük sınıflarda çok geveze olduğum için, “retenue”ye (cumartesi okulda kalma cezası) kalırdım; boş ve soğuk bir odada defalarca “ Bir daha ders sırasında
konuşmayacağım” , “ Hoca ders anlatırken aptal aptal gülmeyeceğim” , “ Beatles şarkılarının sözlerini arkadaşlarıma dağıtmayacağım” gibi şeyler yazmak zorunda kalırdım. Korkunç bir cezaydı, çünkü yazım kötüydü ve yazı yazmaktan nefret ederdim.
ÖZLEM YÜZAK
gazeteciOrta okula giriş için her okulun sınav yaptığı dönemler, 11 yaşındayım... Ailemin belirlediği okulların sınavlarına giriyorum. Sıra Nötre Dame de Sion’unkine geldi. Koyu gri binanın kapısından girdik. İki rahibe ânlamadığımız Fransızca sözcüklerle bizi sıraya soktu. Alışılmışın dışında bir hava, yüksek ve işlemeli tavanlar ve kırmızı hatılı merdiven... Çocuk gözüyle beni ne çekti tam olarak
bilemiyorum, ama “ Bu okulda okumak istiyorum” dediğimi iyi hatırlıyorum. Gri üniformanın üzerine giyilmesi zorunlu “tablier” ler (mavi önlük), ceza olarak ezberlemek zorunda bırakıldığımız Victor
Hugo’nun sayfalarca şiirleri, coğrafyacı Zafer Hanım’ın terörü, Soeur Miriam’ın anaç sevecenliği, İkinci Dünya Savaşı'nda Fransız-Alman sınırında bulundukları yerin bombalanması ve kocasının ölmesi yüzünden rahibe olmaya karar vermesini anlattığında yüzlerimizde beliren duygu, sessiz adımlarla yürüyen okul müdürümüz Soeur Marie Berthe’in inanılmaz
sakinliğine karşın bakışları ile bizi korkudan titretmesi, Nimet Leyla Başak’ın kendine özgü üslubu ile edebiyatı sevdirmesi...
En önemlisi iki farklı kültür arasında sentez yapabilme yeteneğini geliştirmesi. Zorluklarla baş etmeye, farklılıklardan zevk almaya, dirence, paylaşımcılığa
katkıları büyük oldu. Özellikle de dostluğa... Lise son sınıfta, okul yönetimi çoğumuzu ikmale bıraktı. 8 arkadaş para toplayarak içimizden birine özel ders aldırdık. O, öğrendiklerini bize anlatıyordu. Hepimiz ikmali verdik. Bugün hâlâ görüşüyoruz. Nötre Dame de Sion kimileri için hâlâ hapishane gibi, baskıcı, zorba grilikler dünyası. Ben NDS anıları aklına geldiğinde dudaklarında bir gülümseme beliren mezunlardanım.
GENCAY GÜRÜN
tiyatrocuNötre Dame de Sion’la ilgili hep iyi anılarım var. Sınıfta rahmetli dostum Esin Talu’nun birbiri arkasına patlattığı espriler ve gülme krizlerine girmemiz, yıl sonu gösterisindeki bir oyundan sonra o dönemin kostümleriyle Beyoğlu’na çıkmamız, bir arkadaşımıza haksız bulduğumuz bir ceza verildiği için sınavda tüm sınıfın boş kâğıt vermesi... En kötü anım ise, son sınıfta ikmale kalarak taç giyme merasimine katılamamam. Çünkü
matematiği zayıf olan bir arkadaşıma babası, ikmale kalmazsa Fransa’ya resim akademisine göndereceğine söz vermişti. Ben de ona matematikten kopya verdim ve yakalandık.
Nötre Dame, kendimize karşı dürüst olmayı, sağlam bilgi
kaynaklarıyla hareket etmeyi, kişisel disiplini ve benim için çok önemli olan mantığı, hem çok iyi Fransızca, hem de Shakespeare okuyacak derecede İngilizce öğretti. Edebiyat ve tiyatro zevki aşıladı. Okulda, her şeyimizi paylaşırdık. Okul, parayla elde edilebilecek lüks şeyleri desteklemezdi. Zengin-fakir ayrımı yoktu. Dolayısıyla öğrenciler arasında bir gösteriş yarışı da yoktu.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi