• Sonuç bulunamadı

Dünya yazılmak için var!

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Dünya yazılmak için var!"

Copied!
4
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

t

i <a & N 0) f f l T * I UJ 0)

o

<0 > < ü)

C u m h u riy e t

PARASIZ PAZAR EKİ

ÖYLE YAŞADI,

"İNSAN" GİBİ...

Behice Boran ’ın

ölümünün üzerinden on

yıl geçti. îlk, parti genel

başkanı kadın ve iflah

olmaz bir sosyalistti.

AŞK YOKSA

DİN DE YOK...

Tutuculuğuyla tanınan

İsveç Akademisi, Nobel

Edebiyat ödülünü,

anarşist bir sanatçıya

Dario Fo ’ya verdi.

'

4

" '44*8|s

“Bütün hayatımda

ne yaptı nisa, her

f

şeyi uzaktaki, çok

uzakta olan, neydiyi

-belli olmayan şiir

adındaki bir şey için

yaptım

.

Şiir benim

bütün yaşamımı

altüst etti lanı bir

;

Berk, Dünyanın her

Ş yerinde sıkılıyor\ bir

/ tek resim yaparken

mutlu oluyor.

Benim tek güzel

BERAT GÜNÇIKAN

Haklı. Kulakları başına göre büyük.

Bilekleri ince, elinin parmaklan çok uzun. Gitmelereko- yulan güneşin altında daha bir uzun görünüyor.

Doğru. Giyinişi, özenli. Yazmıştı, bu çocukluğundan bu yana süregiden bir durumdu. “Baştan beri başıma bela ol­ muştur” dediği gövdesinin ele vermediği zamanlardan baş­ ladı anlatmaya:

“1918'de doğmuşum, Manisada...”

Kim?

İlhan Berk.

Şiiri ise yetmişli yaşlannda. Onun da doğum yeri hane­

sine Manisa düşülmüş. İlkokul müdürü, okul dergisinin çı- kanlmasını Berk’e yükleyince, söz, dize, beyit, yani şiire dair ne varsa gövdesinde boyvermiş. Okulu üçüncü sınıfta bırakmış.

Neden?

Yoksulluktan.

Çıkmaz sokaktaki ev, karısını bırakıp giden, bayramlar­ da çıkılan alışverişlerde elinden tutulup tutulmadığı bile anımsanmayan bir baba, beş kardeş, kardeşlere ve anneye bakan büyük ağabey, savaşın yangınına deli bedenini koy- veren abla Huriye. Çıraklık yıllan: Dondurmacı, ciğerci, kunduracı... Çıraklığın en uzun durağı Diş Tabibi Hüsnü Er­ man, gidilmemiş köy ilkokulundan alman diploma... Orta­

okul; sabah dişçi muayenehanesinin temizliği, sonra ders. Manisa Halkevi’nin dergisi Uyanış’ta yayımlanan ilk şiir­ ler, ilk kitap

“Güneşi Yakanlann Selamı”...

Yaşı on yedi. Ki bu kitap, onlarcasınm arasında sadece bir isim olarak kalacak yazarına. Yoksulluğun süngerini sıksalar bunlar dökülecek işte, bir de söze dayanamayan ka­ palılık...

Neden?

Berk: Sanıyorum babasızlık olayıydı.

istenilen ama kazanılıp da fıtık yüzünden gidilemeyen de­ niz subaylığı, Balıkesir Öğretmen Okulu, özellikle Karade­ niz’de ilkokul öğretmenliği, Devamı 2. sayfada

(2)

CUMHURİYET DERGİ

Şairin umudu yoktur

Çoğunluğun yaşamına

girmeyen, kuşkuyla

karşılanan bir yaratıyı,

şiiri seçti İlhan Berk.

Ebemkuşağı neyse şiirin

de o olduğunu bilerek

seçti. Cehennem, herşeyi

yazmak istemesiydi,

yaşamak varken,

cehennemde kaldı...

1. Sayfanın devamı

Gazieğitim Enstitüsü, bu kez Fransızca öğ­ retmenliği, evlilik, bir oğul...

Neden?

Berk: Öğretmenlikte yazmak için vakit bu­ luyordum ve hep yazmak istiyordum, başka birşeyigörmüyordum. Çocuk bir süre engel oldu. Bunu bildiğim için tek çocukta kaldım.

Şiir için tek çocuk. Şiir için başka nelere “dur” denildi?

Berk: Bütün hayatımda neyaptımsa, her­ şeyi uzaktaki, çokuzaktaolan, neydiyibelli olmayan şiir adındaki birşey için yaptığımı sanıyorum. Eğer burası şiir yazmama engel olan bir odaysa o odayı genişletmeye çalış­ tım. Şiir benim bütün yaşamımı alt üst etti. Tam bir cehennem yaşadım.

Neden?

Berk: Gördüğüm herşeyi,

yazmakistiyo-rum. Bu da elbet anlaş ılır bir şey değil. Bun­ dan kurtulamıyorum...

Kurtulmak mı istiyorsunuz?

Berk: Hayır, istemiyorum. Amayalnız yaz­ mak için de yaşanmaz ki...

Dünyanın neredeyse her yerine gidilse de Berk’in hemen geri dönme isteğinin nedeni buydu işte. Yazının yaşamını elinden alması, elinden başka birşey gelmemesi. Tıpkı Beh­ çet Necatigil gibi. Madem anımsadı Berk, anımsanan anlatılmalı:

“ Necatigil ’le uzun arkadaşlıklarımız ol­

muştu. Özellikle ölümüne yakın bir iki yıl ön­ ce çok yazmaya başlamıştı. Ben de kızarak ona ‘başka birşey yok m u ’diyordum ‘boş- ver O da soruyordu ‘neyapayım? ’ Yıllar sonra eşiyle buluşmamızda, ‘Ilhan Bey, hâlâ kitaplarının arasından şiirleri çıkıyor’ dedi. Kendinden de sıkılmış, onları layettayin bir yerlere bırakmış...”

Şairin kendinden sıkılması...

Berk: Dünyanın her yerinde sıkılıyorum. En keyifli ülkelerde, kongrelerde bir kenara çekilirimya da kalkmakisterim ve kalkarım. Dünyayı görm ek isteğime kavuştum. Ama bir haftayı zorlukla geçiriyorum. Hemen de dönmek istiyorum.

Başka ülkelerde, başka kentlerde yazama- mak değil bu. Günlük, ülkeyle, kentle yazı­ nın arabulucusu. Ama unutmamalı, biryaza- nn “bir kentte sevdiğin kadın varsa o kenttir” dediğini, Berk’in de ti una inandığını. Bu yüzden katıldığı toplantılarda çokaz şaire ve kadına ilgi duyması, kenara çekilmesi, sev­ diği birkaç kişiyle birlikte olması, sonra da dönüp şiire koşması...

Nerede sıkılmaz şair?

Berk: Resim yaparken, ancak o zaman mutlu oluyorum. Benim tekgüzelşeyim.

Ressamlığı kondurmuyor ellerine. Resim­ leri iyiyse, bir ressam kılığı taşımadığı için iyi. Birraslantı olarak masanın üzerindeki kâğıttan çıkıyor resim. Vehepnü... Ve hiçbir nü, bozulmaktan kurtulamıyor. Çünkü, şiir gibi resim de bozularak, yıkılarak yapılıyor. Resimle uğraşmanın belki de tek duygusu var: Keyif...

Şiirin,•yani cehennemin keyfi yok mu?

Berk: Cehennem yazmaktan gelmiyor, herşeyi yazmak istemekten geliyor. Tabii, bir şiiri bitirince de keyifleniyorum ama bir yılın içinde olsa olsa iki ya da üç şiir yazılabilir.

Cehennemde bir başka kapı, düzyazı. Son zamanlarda Berk’in düzyazılarının öznesi cansız şeyler toplumu. Nesnelerin kendisini neden çektiğini bilmese de bir bardağa bar­ dak olarak bakamıyor. “Ben, her varlık can­ lıdır diyen bir Şaman gibi yaklaşıyorum ma­ saya, masanın üzerindeki kâğıda, kaleme, ta­ bağa, fincana“ diyor... Berk bu ilişkiyi yazı­ yor... Bundan kurtulamıyor.

Neden?

Berk: Çoğun onlar beni sürüklüyor. Yaka­ mı bırakmayan onlar...

Siz de izin veriyorsunuz...

Berk: Evet. Bana göre dünyayazılmakiçin var! Cehennem bu işte!

Yine de cehennemi sadece şiire yıkmama- lı, şaire de. Eğer bir ressam da gördüğü her­ şeyi resmetmeye kalkarsa şair gibi cehenne­ me düşer. Ama eğer seçerse, eğer görmezse: Cennete hoşgeldiniz...

Herşeyi yazmak istiyor İlhan Berk ama eli ancak milyarda birine ulaşıyor. Yığınla “şey” dışarda kalıyor, içine girilen “şey”, şi­ ir ya da düzyazı, bazen de başarısızlığa çar­ pıyor. O zaman yakılıyor... Yazılmak isteni­ len şiir, daha önce yazılan şiirden ayrı olma­ lı. Her şiirin bir macerası varve diğer şiirlerin macerasıyla birleşerek yürüyor. Berk ’in par­ çalanma dediği işte bu. Hayatta olup da şiirin içine girmeyenler de var. Sokulunmayanlar, kapalı kalman konular...

Neler?

Berk: Mesela aile hayatı diye birşey...

Poetika, Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum kitaplarını da besleyen defterlerdi..

BENİM İHTİYAR OLDUĞUM BİR DÜNYA...

... Yürürken dik yürürüm, çocukken sağ omuzumu eğerek yürürdüm, büyüyünce düzelttim bu kusurumu. Uzun süre orta yaşlılığımda gözlük taktım, şimdi yalnız çok gerekli yerlerde kullanıyorum gözlüğü...

Vücut yapımı, gövdemi böyle çiziyorum, bir fotoğrafa çıkmış gibi.

Böyle diyorum ama vücuduma eğilip baktığımda onun bir cehennem olduğunu görüyorum. Hep bir arzu eksikliğini, hep bir doyumsuzluğu duyurur durur bana. Böylece her şeyin onda başlayıp onda bittiğini görürüm.

Merleau-Ponty’nin baba bir sözü var: 'Ressam gövdesini dünyaya vererek dünyayı resme çevirir.’ Bu bütün yaratıcılar için geçerlidir. Benim dünyaya bakışım da böyle bir şeydir.

Varlığımın bütün antenleri açıktır. Her şey ona vurur, yansır. Kalır. Bu yüzden gövdenin yazıcılarıdır sanatçılar. Hem ondan daha yüce, daha tükenmez ne vardır? Bunun için Nietzsche: ‘Şimdilerde bedenden daha sağlam inanılacak ne var’ demez mi? Dünyayı depolar gövde. Oraya kurulur. Her türlü değişimi gövde yaşar. Gövdeyi dinlemek yeter hem. Her türlü duyum, daha dünyanın yabancısı olduğu, bilmediği duygular, yeni algılar, sesler, renkler onda yansır. Geçmiş, gelecek, şimdiki zaman olarak vardır gövdede. İmgeleyen tek yaratık, tek yaratıcıdır. Bu şeyleşmlş, kokmuş yaşamı daraltmak, genişletmek gövdenin elindedir... -4

(3)

“Şiir gibi resim de yıkılarak yapılıyor...”

mez. Gariptir, şiirin sevildiği söylenir ama şiirbilinmez. insan, akşamüzeri denizeba- karken bir keyifduyar ya, şair sözcüğü o za­ man gelir dilinin ucuna, bir sakız, bir çiçek gibi. Ama şairin varlığı kabul edilmez.

Neden?

Berk: Şiirin varlığı çoğunlukla kuşkulu­ dur. Çoğunluğun usunu kurcalamaz, kapla­ maz. Yaşamına girmez; girmesine de izin vermez; işlerinin elinden tutmaz çünkü. Bu

yüzden de onanmaz. Dışındadır onun. Şu bir gerçek: Şiir amaç gütmez, bir şey öğretmez. Bunun için de güven vermez. Öte yandan, çoğunluğun şiire uzak durması anlaşılmaz da değildir. Bir işeyaramaz çünkü şiir. Anla- şılıveren birşeyde değildir. ‘Şiirin dediğini diyemeyiz. Onu açımlayamayız! Bu da ço­ ğunluğa karışmasına ket vurur. Hem karışsa bile çok kısadır bu, bir şimşekçakmasından öteye geçmez. Hemen eski yerine konur ço­ ğunlukla: Yokluğa. Bu konuda şiirin elinden gelen hiçbir şey de yoktur. Yoktur, hiçbir şiir dünyada okuyucu için yazılmamıştır çünkü.

Nereden bakarsak bakalım: Ebemkuşağ- dırşiir, ebemkuşağı -o tansık- ne işeyararsa, şiir de o işe yarar.

Şairin umudu yoktur.

Kısacası...

Berk: Şairin gövdesi bugünki toplumda mutlu değil...

Toplum şairi onaylamıyorsa derine ineme- diği, kolayına kaçtığı içindir. Şimdiki toplu­ ma bakmalıydı, yüzeyselliğe, bireyin sürü­ nün içine sokulmasına... Öznesiz, nesnesiz kalabalıklar vardı içine düştüğümüz, işçi sı­ nıfı bile öznesini, nesnesini kaybetmişti. Çünkü toplum buna itibar ediyor, bundan başkasını görmüyordu.

Şairin elinden gelen...

Berk: Böyle toplamlarda kişinin tek tavrı kendisidir, birey olabilmektir. Şairinyapabi- leceğiyse kendini kapatmak...

Berk, kapatarak korumaya çalışıyor ken­ dini. Seçilmiş bir yalnızlık, toplumdan kaç­ mak değil bu. Anlamı üzerinde,

bireyin«-3

DERGİDEN

Merhaba,

Depremi bir kenara koyarsak, Türkiye, kasırga, tayfun gibi çok büyük doğal felaketlerle sarsılan ülkelerden d e ğ l.

Denizlerimizde köpek b a liğ bile yok. Yani, dünyanın nispeten güvenilir bir köşesinde konumlanmışız. Ancak öyle­ sine tu h a f bir ülkeyizki, bir günlük sıradan bir sağanak yağm ur bizlerden can alabiliyor.

Yağmurun beyni olsaydı, bu hafta sel nedeniyle ölenlere şaşırıp kalırdı. Çünkü teslim olduğumuz sel diz boyunu aşmıyordu. Gelgeldim, selin görünm ez kıld ığ Belediye kusurları vardı. D e rğ y i yayına hazırladığımız saatlerde bu yüzden yedi kişiyi öldürmüştük İstan­

bul 'da. Kentlerimize açılan irili ufaklı çukurlarda kaç kişinin yaşam ını yitir- d iğ n e ilişkin bir çetele tutulsa çok kabarık bir liste çıkar ortaya. Oysa bu kazalar için dava açıp tazminat öden­ mesini sağlamış yurttaşların sayısı bir elin parmaklarını geçmez.

Yalnız yağm urun d eğ l, trafik canavarının da beyni olsa o da şaşıp kalırdı halimize. İzm it yakınlarındaki bir trafik kazasına yardıma giden dokuz kişi de yaşamını yitirdi. Hem de

öldürme kastı olmayan bir başka araba tarafından çiğnendi bu hayatlar. S a ğ n d a n solundan bıçaklar fırlayan Jam es B ond arabalarının bile boyunu aşan böylesi bir katliamı sıradan bir arabanın hem de istemeden

gerçekleştirdiği görülmüş şey midir? Hele bu olayın bir kazaya yardıma ğ d e n insanların başına g e ld iğ n i düşününce insanın kanı donuyor. Türkiye de yaşanan cinnet durumunun sayısız nedeni var. Galiba en önemli neden de herkesin bir iktidar peşinde olması. İktidar kullanmanın ise çok ciddi sorumluluklar g etird iğ n i bilen yok. Belediye çukur kazma yetkisini

kullanıyor, ama kapatmıyor. İnsanlar direksiyona geçiyor ama kurallara uymuyor. Desvleti yönetenler de aynı modelin bir parçası. Sonunda koskoca bir ülke tımarhaneye dönüşüyor. Ünlü kasırgalar ve tayfunların Türkiye ’ye uğramasına hiç gerek kalmıyor. Çünkü eline küçücük bir iktidar geçiren kasırga estirmeyi başarıyor. Bizler de yorgun hayatlarla, düşünme

yeteneğimizin yüzde birini kullanmaya, yaratıcılığımızın ufak tefek sırlarına

varmaya fırsa t bulamadan, bir uçtan gelip bir uçtan gidiyoruz.

Bu haftaki kapak konumuzu sevdiğiniz bir şaire, İlhan B erk’e ayırdık.

Bodrum ’da yaşayan İlhan B e rk ’le arka­ daşımız Berat Günçıkan konuştu. Önümüzdeki hafta yeni bir Cumhuriyet Dergi ’de buluşmak üzere...

İpek Çalışlar

CUMHURİYET DERGİ

İMTİYAZ SAHİBİ: BERİN NADİ ■ BASAN VE YAYAN: YENİ GÜN HABER AJANSI BASIN VE

YAYINCILIK A.Ş. ■ GENEL YAYIN YÖNETMENİ: ORHAN ERİNÇ ■ GENEL YAYIN

KOORDİNATÖRÜ: HİKMET ÇETİNKAYA ■ YAZIİŞLERİ MÜDÜRLERİ: DİNÇ TAYANÇ,

İBRAHİM YILDIZ ■ SORUMLU MÜDÜR: FİKRET İLKİZ ■ YAYIN YÖNETMENİ: İPEK ÇALIŞLAR ■

GÖRSEL YÖNETMEN: AYNUR ÇOLAK ■ REKLAM: MEDYA C

“Gövdenin yazıcılarıdır sanatçılar. Hem ondan daha yüce, daha tükenmez ne vardır?”

KAPAK FOTOĞRAFI:

(4)

4

p» kendisini koruması yani sağır topluma “birey” kalarak başkaldırması. Adorno’nun, “Böyle toplumlardabirey katı bir yalnızlığı yeğlemek zorunda” görüşüne koşulsuz ka­ tılması... Mallarme yalnızlığına çekilmiş, böyle yaşamıştı, sonunda da Fransızlar’ın gösterebilecekleri tek şair olarak kalmıştı.

Şair onaylanmayı mı bekliyor?

Berk: Yapmak istediğini bölüşmek istiyor­ sun elbet. Daha önce de söyledim: Ben hiç onay beklemeden, yazdıklarımın toplumun büyük kesimi tarafından onaylanıp onaylan­ mayacağını düşünmeden yazdım. Asıl yaz­ mak istediğim neyse onu yazdım. Heves et­ medim tanınmaya. Benim okurum bin kişi­ dir, o bana yeter, ben o bin kişiyle mutluyum.

Hani özneyi ve nesneyi yitirmekten sözet- mişti ya Ilhan Berk, sanatçı da bu yabancı­ laşmadan payına düşeni almamış mıydı? Al­ mıştı. Toplumla beraber o da öznesiz ve nes­ nesiz kalmıştı. Ama kimi şairler, bu körjüğü, bu çamuru farketmişti. Ahmet Haşim’i dü­ şünmeliydi mesela...

Nasılbir şairdi?

Berk: Ahmet Haşim 'e baktığımda onunla paylaşacağım yığınla neden buluyorum. Önümde Ahmet Haşim olmasaydı belki de buna dayanamazdım. Ahmet Haşim umut­ suzluğu hiçbir şairin yaşamadığı biçimde yaşamıştır bizde. Hâlâ dayaşıyor. Daha ilk şiirleriyle yalnızlığının, atılmışlığının, dış­ lanmışlığının ayırdına varmıştır. Umudun değil adı, gölgesi bile görünmüyordun Ken­ di ülkesinde bir hayalet gibi dolaşmıştır. Şi­ iri üç beş kişi dışındayokdüşünülmüştür....

Bugün A hmet Haşim 'e baktığımızda şiiri­ ni sınır dışı savaşlarla kazandığını görüyo­ ruz. Çağının şiiri neredeyse ordan bakmış, ona en doğru kılığı öyle biçmiştir. Kendi ül­ kesinde şiiri bugün de yalnızlık savaşı ver­ mektedir. Benim Ahmet Haşim ’lepaylaştık- larımın başında buyalnızlıkhep vardır. Var­ dır çünkü ben kendime Ahmet Haşim ’i ta baştan örnekbir şair diye seçtim, bu bugün de böyle. A hmet Haşim 'i bir yana bırakırsak, benim kaynağım da smırdışı alanlarda ol­ muştur. Şiir, uçları görmeden, uçlarla sava­ şa girmeden yazılmaz...

Ahmet Haşim’i keşfetmek, bir geleneğin izini sürmek gibi birşey miydi? Hayır. Gele­ nek, her şairin kendisiydi. İlhan Berk gele­ nekti. Ya geleneği yani kendisini taşıyama­ yan şairler... Birçok şair, çevresindeki insan­ ların şiirini sevmesiyle gönenecek kadar

Dün Dağlarda

Dolaştım Evde Yoktum

Güneş cebimde bir bulut peydahladı. Taş, kördür diye yazdım. Ölüm, geleceksiz. Şeylerin yalnız adı var. Ve: ‘Ad evdir.’ (Kim söyledi bunu?) Dün dağlarda dolaştım, evde yoktum. Bir uçurum bize bakmıştı, uçurumun konuştuğu usumda. Buydu bizim kendinde sonsuz olanı duyduğumuz. Nesneler ki zamanda vardır. Terziler şıracısı Hermüsül Heramise’nin pöstekisi her bahar ayaklanırdı. Yağmur yağmamazlık edemez. Taş, düşmemezlik.

Ne diyordum, dünyanın düşünceleri yoktur. Otların canı sıkılmaz.

Kurşunkalem kendini ağaç sanır. Ufuk, hüthüt kuşu. Seni bilmem, bir söylene dönüşmek içindir dünya. Onun için başka bir son yok. Bir söylene dönüşmek, bir söylen olmak! Sonsuzluk dediğimiz budur. Nerden başlasam yine oraya geliyorum. Ben gidiyorum, ölüme, o büyük tümceye, çalışacağım.-^

“Dün Dağlarda Dolaştım Evde Yoktum” kitabından

“budala”ydı. Çünkü onların istediği şiiri yazmıştı, onunla ahbaplık kurmuştu. Ve bu şairin ölümüydü...

Şairin şiirinin sevilmesini istemesi bu ka­ dar mı şiire yabancı?

Berk: Elbette bir şairin toplumda bir yeri olması lazım ama o toplumun da bir yeri ol­ malı. Toplum bir şairi görmeli. Şiir biraz da gelişmiş toplamların sorunudur. Doğrusu, lüks bir sanattır. Halk anlamaz diye bir şey söylemek istemiyorum ama bizim halkımız şiire bakmamıştır...

Şair de incinmiş midir?

Berk: Hayır, alıştık belki de...

Alışmak ama nasıl? Şiire dönerek... Şiir için anlatım yollarını çoğaltmaya çalışarak, bunun için çok okuyarak... Belki ileri bir laf- tı ama dünyada kendisinden gizli bir şeyin yazılacağına inanmıyordu Berk. Çünkü ta­ kipçisiydi, dünyada şiir nerede yazılıyor, bü­ yük şiir nerede, onu bu ilgilendiriyordu. Yü- rür mü, yürümez mi bilmiyordu ama oradan

başlamak istiyordu. O yeri buraya taşımak isteyen şairler yok muydu? Vardı elbet, Sina Akyol, Haydar Ergülen, Küçük İskender...

Ya şair ve kadınlar?

Berk: Şiirime girmişlerdir. Çünkü her var­ lığa, nesneye nasıl bakıyorsam kadına da öy­ le bakmışımdır. Bir varlık olarak almış, onunla içli dışlıyaşamaya çalışmışımdır. Ve kadın benim şiirimde kalın bir çizgidir. Otu­ rup da aşk üzerine şiir yazayım diyemem. Hep deneyimlerimin, yaşamlarımın kıyıları­ na sokulmak, oradan hareket etmek isterim.

Ölüm... Yazıya uzak mı hâlâ?

Berk: Hiç bilmiyorum. Ölümün olduğuna da inanmıyorum. Elma, portakal, radyo gibi herhangi bir sözcük. Büyüsü yok bende. As­ lında büyülü bir sözcük olduğunu biliyorum ama ben ona henüz bakamıyorum. Yani ben­ de hiçbir ağırlığı yok...

İlhan Berk’in büyülü sözcükleri nelerdi? “ Mesela Ortaçağ’da yaşamak isterdim” diye başlıyordu anlatmaya.

Neden?

Berk: Çok şey var beni Ortaçağ 'a çeken. Bir defa organize değildi, bırakılmıştı. Bire­ yin kendi başına kalması vardı, her şey orta­ daydı vegüdülmemişti. Şiirsel bir çağdı. Dü­ şünürleri Allah sorununu alıp, onunla oyna­ mışlardı. Kendilerine birşey istemişler ve ol­ mayan bir varlığı, Allah T yaratmışlardı, onunla beraberpekçokkavramı da... Çünkü istemişlerdi. Mistik bir çağdı, orada şimdi, geçmiş, gelecek birlikte yaşıyordu ve onun içinde biryitiş vardı. Bu yüzden seviyorum Ortaçağ’ı.

Bu çağ... Liberalizm ve kapitalizmin bü­ yük kitleleri ezdiği bir çağdı. Kafası bir saat gibi kurulmuş mutsuz Amerikalı, güçlü kili­ sesi ve ezilen sınıfların da sahip olduğu par­ tileriyle komünizmin gelişmediği Avrupa. Yeni ideoloj i, “altta kalanın canı çıksın“dı. Berk’e göre toplumların insanı olabilmesi için sosyalizmden başka çıkar yol yok gibiy­ di. Her toplum bifteği için devrim yapmak isterdi. Bifteği için devrim yapmış toplum da, şiiri, resmi yani insanı yüceltecek şeyleri görürdü. Bizim içinse hâlâ “ekmek” vardı...

Gelecek...

Berk: Şiirin geleceğiyoktur: Dünü, bugü­ nü vardır. Şiire ille de bir gelecek düşünüyor­ sak, bugünün dışında bir gelecek kuramayız ona. Şiirin geleceği bugünün, şimdinin son- suzluğundadır. İyi bir şiirde bu her zaman görülür.

İsa Çelik’in objektifinden Ilhan B e r t Yıl, 1984. Berk için dünya yazılmak için var, cehennem de işte bu.

Referanslar

Benzer Belgeler

Gezegenimize çarpan göktaşları ile onlarla bağlan- tıları olan kuyrukluyıldızlar ve küçük gezegenler (as- teroitler) çoğunlukla iki gök cisminin çarpışmasın- dan

kadar bezmiş, o kadar yorgun düşmüştük ki o sırada devlet ler bize karşı hakkaniyet ve iti­ dal gösterselerdi; milli bir ha­ reket kolay kolay doğamaya-

Yal­ nızca bahçeye çıkıp kardan adam yapacağım ya da arkadaşlarımla kar topu oynayacağım için değil, karın sessizliğini çok severdim.. O sessizliği

[r]

 In conclusion, the TFP modified liposomal oral vaccine entrapped in HCl-induced alginate gel for improvi ng the intestinal mucosal IgA have a certain capacity, and this type of

Eski cumhurbaşkanlarından Celal Bayar’m cenazesi 17 M art 1985’te çıkarılan tüzükte yer alan karara karşın Türk bayrağına sarıldı.. İcra M em urluğu’ndaki

Büyük insanların prensip olarak sadece 100 üncü ö- lüm yıldönümlerini kutlayan UNESCO, Atatürk için bir is­ tisna yapmış ve 25 inci yıldö­ nümünü,