T T
-Büyük Şair, refikası Lüsiyen’le...
-
Abdülhak Hâm it’e dair =
İ L K
V E
\ V
Y a z a n : Y u s u f Z i y a O r t a ç
İnkâr yaşının kapısından yeni girmiştim: Yirmisindey- dim henüz. Cenab Şehabed - dine ıslık çalıyor, Süleyman Nazif e burnumun ucuyla gü lüyordum. Büyük bir gürül tü ile «Finten» çıktı:
Öyle bir şiddet-i tasmim ile çık tım ki yola Karşıma çıksa eğer senk-i me- zârım dönmem!
Çocuk kalemim Davalaci - rodan korktu. Hâmide, onun teşbihleri ve onun tezatlarile «Türk yurdu» dergisinde bir methiye yazdım.
Pek az sonra huzura çıkar dılar: Tek gözlüğüyle ayak taydı. Boyun bağısında do - nuk bir inci vardı, arkasında siyah jaketatay., tebessümün bu kadar kibarını, bir daha o- nun yüzünde bile görmedim!
Yazımı okumuş:
— Beni en iyi anlayan ve anlatan sizsiniz, dedi.
O gün, Abdülhak Hâmidin kapısından, edebiyatın büyük üniformasını giyip çıktım.
Meğer o, beğenmemeğe ü-
şenecek kadar kendisinden
emin, herkesi beğenirmiş! Bu, onu ilk görüşümdü. Hâmit, ömrünün en rahat kışını 1937 de geçirdi: Zarif eşi Bayan Lusiyen, kendi pa- rasiyle ona bir otomobil al mıştı. Büyük şair bu güzel o- yuncağa küçük bir çocuk gibi seviniyordu. Akşamları, sık sık, onu, Serkldoryanm şömi neleri karşısında bir koltuğa gömülmüş, yüzünde alevlerin
kızıl raksı, ocağı seyre dalmış buluyordum.
Bip gece, bizi evine çağır - dı: Mitat Cemal Kuntay’la beni. Gittik. Salona, arkasın da koyu deve tüyü bir rop döşambr, ayaklarında yumu - şak terliklerle ve henüz sıra layan çocuk adımlariyle gir di. Refikası altın kahkahalar la gülerek onu karşıladı:
— İnanmayınız!.. Size naz lanıyor... İsterse koşar bile!
«Tıfl-ı ekber», büsbütün
çocuklaştı. Dili peltekleşmiş: — Elbet koşarım, dedi.. Ve «Aman düşecek» diye ödümüzü koparan bir bebek koşuşuyla adımları birbirine dolanaçpk koştu!
Meğer o gece bizi, son şiir lerini okutmak için çağırmış. Lusiyen Hanım defterini ge tirdi. O, göz çerçevesinin de rin buruşuklarına tek gözlü - ğünü gömdü ve gittikçe hır çınlaşan parmaklarla yaprak ları çevirdi, çevirdi, çevirdi, sonra bana uzattı.Bunlar ne yazı idi, ne resim. Beyaz kâ ğıda titrek bir kalem esrarlı çizgiler çekmişti. Onu gücen dirmekten korkarak defteri Mitat Cemale uzattım. Mitat
Cemal, avucunda mukad
des bir emanete bakar gibi daldı, düşündü ve... En na zik kelimelerle defteri Hâmi de uzattı.
O gece, Hâmidin son mis - ralarını Hâmit de okuyama- mıştı!
Bu, onu son görüşümdü. Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği