T7-
ÎZ% lC3
18 Şubat 1991 Pazartesi
SANAT
Çağdaş müziğimizin ünlü ismi Besteci Bülent Tarcan önceki gün öldü. Son eseri Mevlâna Senfonisi henüz seslendirilmedi
‘Kimbilir ne zaman çalınır,
Evin ilyasoğlu Bu kez de Bülent Tarcan’ı yi tirdik. Son üç ayda üç öncü bestecimiz peşpeşe öldü. Her- biri Cumhuriyet ile gelen ilk coşkuyu yaşamış, çoksesli mü zik dünyamızın tarihini yazmış
Arel, Saygım ve Tarcan. Ne çok televizyon radyo programı yapmışım, ne çok söyleşim var mış Tarcan ile. Her seferinde aklımda kalan şey, vedalaşır ken; “ Sen bir gün erkenden gel. Uzan uzun anılanını anla tayım. Böyle üstünkörü sıradan konuşmalarda onlara yer kal mıyor. Ben öldükten sonra yayınlarsın” cümlesi idi, ne ya zık ki geniş zamanlar bulama dık Tarcan’la ...
“ Uzak çocukluk günlerim den beri müziğe yakınlık doy dum. Babamım mesleği nede niyle Anadolu'nun ücra köşe lerinde geçti çocukluğum. Ba tı müziğinin ‘M ’si dahi olma yan yerlerde babamın plak ko leksiyona vardı. Habire opera lar dinlerdim oradan. Bir gün, oniki yaşında iken Verdi’ye benzer bir opera yazmaya ka rar verdim. Larousse’dan çı kardığım bir k ona,
‘Battazar’-ın Son Gelişi’ diye besteleme
ye koyuldum. Babam bu çalış malarımı o zamanın Musiki Muallim Mektebi Müdürü olan Zeki Bey’e götürdü ve benim
yeteneğim olduğu kararlaştırıl d ı.” Sonra İstanbul Belediye Konservatuarında Cemal Re- şid’in öğrencisi olmuş, bir yıl. Berger’den keman dersleri al mış. 1934’te Saygun’u tanımış ve onun sanat anlayışından et kilenmiş. Ancak bir yanda sür dürmekte olduğu tıp eğitiminin yanında müzik dalında kendi kendini yetiştirmiş. Tıp dünyası 1984’te emekli olana dek beyin cerrahı Profesör Bülent Tar- can’ı besteciliğinden çok renk li kişiliği, otoriter öğretmenli ği ve esprileri ile tanırdı. Lon- don Hospital’da çalıştığı yıllar, birara tıp mı müzik mi diye bir seçim yapmayı düşünmüş, ne rastlantı ki o sırada katıldığı bir yarışmada “ Bale Süiti” birin cilik almış ve her iki dalı da bi- rarada yürütebileceğine kana at getirmiş.
“ Eserlerimde önceleri Türk folklorundan esinlendim. Ak sak ritmieri sık kollandım. Türk mod’laruu kapsayan, çiz gisel ve modal bir stilde, çalış tım. Sonraları besteciyi bir
-
t
Bülent Tarcan
transformatör olarak kabul et tim. Bir yandan çevreden etki lenerek, o birikimi kendi süz gecimden geçirip yeni birşey ya ratacaktım. Böylece kendi folk lorumu kendim yazmalıydım.” Bülent Tarcan neredeyse alt- mışbeş yıldır Türk müzik dün yasının içindeydi. Yazılan eser lerin çoğunu dinlemiş, değer lendirmişti. “ İlk çoksesli bes telenen müzik Cemal Reşid üs tadımızın Fransız tekniği De iz lenimci araştırmalarıdır. Son radan o da geleneksel müzikten yararlandı. Aynı zamanda An kara’da Türk Beşler’i bir yol
denediler: Önceleri kolaja ben zeyen bir yol ile halk ezgi ve ritmlerini işlediler. O zaman için sevimli ama şimdi yetmez olduğu anlaşılan eserler yazdı
lar. Ben ‘mütevazı olarak’ bi rinci kuşak ile ikinci kuşak ara sına kendimi koyanm . Bağım sızım.” Tarcan için, hangi yön temle yazıyorsa yazsın bir eser yabancı kulağı ile dinlendiğin de ‘Bu bir T ürk’ün eseridir’ denmeliydi. M utlaka bir folk lorik renk, bize özgü bir yapı, bizi andıran bir ritmsel özellik olmalıydı yapıtlarda. Yaşadığı çevreye, memleketine alımlı ge lecek aynı zamanda eğiterek kültür düzeyini yükseltecek ya pıtlar bestelemek peşindeydi. Bir söyleşide elektronik müzik üstüne tartışmıştık. “ Ben bu yolun yolcusu değilim. Yapıl masın demiyorum. Tersine bu na idealle bağlı olanlar birer sa nat kahramanıdır.”
Çoksesli müziği daha geniş kitlelere ulaştıramadığımızm karamsarlığını pekçok defa an latmıştı Tarcan. “ Herşeyden önce müziği hazmederek kafa ve zevk geliştirmemiz gerekir. Orta öğretimde, tıpkı edebiyat dersi gibi müziği de ciddi yetiş
kim ilgilenir’
miş öğretmenlerle öğretmelidir. Kolayca diploma almış müzik öğretmenleri değil, az çok ar tistik yeteneği olan, çocuklara güzel örneklerle etkili olacak öğretmenler. Gerek Batı’nın gerekse bizim müziğimizi bilen kişiler...”
Doğal ki her besteci gibi Ter can’ın da en çok hayıflandığı şey yapıtlarının basılamaması, seslendirilme olanağının kısıt lılığı, yayın haklan gibi konu lardı. Ve de eserin tek bir kere çalınıp bir kenara atılması. Or kestra, oda müziği, bale, şan, koro, piyano solo için her türe örnek vermiştir Tarcan. Herbi- rinde de mutlaka Türk motifi bulabilirsiniz. En son “ Mevla- na Senfonisi” ni yazmıştı.
“ Kimbilir ne zaman çalınır, kim ilgilenir bakalım” diyordu. Uzun süre TRT haberlerine sinyal müziği olan bir motifi için "Cümlenin yanlış yerinden almışlar teybe. Defalarca söy ledim, bir ölçü geç giriyor mü zik. Kimsenin umurunda de ğil” diyordu.
Tarcan, kendi kendini yetiş tirmiş, uzun titiz çalışmalardan sonra eserlerinin çalınmasından başka bir şey beklememişti. Devlet sanatçılığı bile.
Bülent Tarcan
kimdir? .
Asıl mesleği hekimlik olan bes teci Bülent Tarcan 1915 yılında İstanbul’da doğdu. 1937 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitiren Tarcan, aynı fakülteye 1940’da asistan, 1949’da doçent 1961’de beyin ve sinir cerrahisi dalında profesör oldu.
Müzik öğrenimine 12 yaşın dayken keman dersleri alarak başlayan Bülent Tarcan daha sonra Kari Berger, Cemal Reşit Rey ve Ahmet Adnan Saygun’la kontrpuan, besteleme ve orkest ralama alanında çalıştı. İstanbul Belediye Konservatuarı Yaylı Çalgılar Orkestrasında, İstanbul Filarmoni Orkestrası’na, Radyo Senfoni Orkestrası’nda keman ve viyola çalan Tarcan, konservatu ar seçici kurulunda besteci ola rak yer aldı. Yanışım çeşitli ga zete ve dergilerde müzik eleştiri leri yazan Bülent Tarcan, İstan bul Radyosu’na açıklamalı mü zik programları hazırladı. Çizgi sel ve serbest modal üsluptaki ça lışmalarıyla tanınan Bülent Tar- can’ın eserleri arasında keman ve piyano için 2 sonat, orkestra için 2 senfonik şiir (Masal ve Köroğ- lu Yiğitlemesi), 1 piyano konçer tosu, 1 keman konçertosu, Deli Dumrui balesi bulunuyor.
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi