Tiyatroları para
babalan kurtardı
B
ATI modeli ilk konser- vatuvarın nasıl açıldı ğına geçmeden önce, oraya nasıl ve nerelerden ge lindiğini kısaca gözden geçi relim.Tiyatronun belediye ya da devlet eliyle desteklenmesi ihtiyacı 1870’den bu yana sık sık duyulmuştu. Âli Paşa’nın, sadrazamlığı zamanında, dev rin en göz dolduran tiyatrosu Güllü Agop Topluiuğu’na ba zı imtiyazlar sağladığı malum dur. Yine 1870 yılında Beyoğ- ‘ lu’nda bir Tiyatro-yu Sultani tesisi düşünülmüş, bunun İçin bir dernek bile kurulmuş, bir şirket gibi aksiyonlar çıka rılarak para toplanması ve hü- ' kümetten bir arsa İstenmesi I tasarlanmış, ama bu hevesin f arkası getirilememişti.
»YOLU AÇANLAR
İstanbul’un Şehreminleri içinde Mazhar Paşa’nın zama nında yine tiyatroculara bazı yardımlar yapılmış, mesela, o tarihte Leblebici Horhor Ope- reti'ni sahneye koyan Dikran Çuhacıyan Topluluğu beledi ye rüsumundan muaf tutul muştu.
Yine Mazhar Paşa ve onun 6. Daire Belediye Başkanı f Blaque Bey, şehre Tepeba- şı’r.daki Dram Tiyatrosu'nu kazandırmışlardı.
Tiyatroyu kanadının altına atan devlet adamları içinde Ahmet Vefik Paşa’nın elbette en başta bir yeri vardır. Paşa, Hüdavendigâr Valiliği'ne sü rüldüğü zaman oraya turneye gelen Tomas Fasulyeciyan Kumpanyası’nı Bursa’da tu t muş, onlara bir bina yaptır mış, hepsini maaşa geçirmiş, düzenli tem siller verdirmiş, seyirciye tiyatroyu sevdirmek için büyük çaba sarfetmiştj.
Orada kurduğu (Tiyatro M uhipleri Cemiyeti)'nin üye lerine sanatçılara ders ver mek, tiyatronun yönetimine katılmak gibi ödevler yükle m işti. Kendi de Moliâre’den adapte ettiği komedileri biz zat sahneye koymak husu sunda Fasulyeciyan’a yar dımcı olur; he îyrıntı ile uğ raşır, tiyatronun nasıl seyre dilmesi gereğini broşürlerle seyirciye öğretirdi. Paşanın, memurları tiyatroya gidenler, gitmeyenler diye ayırıp değer- : lendirdiği bile rivayet edilir.
Mollöre’in Tartuff’ünü “ Ri yanın Encamı” diye çeviren şair Ziya Paşa da Adana Vali si iken vilayet konağı yanında güzel bir tiyatro binası yaptırt- mış, buraya İstanbul’dan top luluklar getirtm işti.
BAŞIBOŞLUĞA SON
VERMEK İÇİN
ikinci Meşrutiyet’in ilanın dan sonraki hürriyet havası her alanda olduğu gibi tiya t ro alanında da bir rahatlama, bir coşku yaratmış ise de bu coşku bir saman alevi gibi parlayıp sönmüştü. İrili ufak lı birçok tiyatro, çoğu hayır kurumlan yararına olmak üze re, tem siller veriyor, bir - iki temsilden sonra da dağılıyor du. Bu batıp çıkan trupların çoğu amatör truplardı. Biraz tutunabilenleri de Temaşa Vergisi ve benzeri vergilerle bellerini doğrultamıyorlardı. 1909’da bu başıboşluğa bir son vermek ihtiyacı kendini duyurdu. Comedie Francaise gibi, Burg Tiyatrosu gibi mer kezi ve milli bir tiyatro kurmak için bazı teşebbüsler görüldü. Recalzade Ekrem Bey’ le Müze-yi Hümayun Müdürü Hamdi Bey başta olmak üze re, Burhanettin Bey’ln de bü yük katkısı ile harekete geçildi.
Bir yönetim kurulu, birde edebi heyet saptandı. Edebi heyette Ahmet Hikmet, İsma il Müştak, Hüseyin Suat, Ali Kemal, izzet Melih, Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf, Cenap Şahabettin, hasılı tiyatronun önemini bilen o devrin ünlü yazar ve gazetecileri bulunu yordu. Aaı bile hazırdı. Sahne- I Osmanî. Ne yazık ki, 31 Mart Vakası yüzünden gerçekleşe medi. Bunun üzerine İzzet Mefih Bey’ le Eddy Clliclan B e /in başı çektiği bir başka kurul Maarif Nezareti’ni
hare-Başlarken
Darüibedayi-i Osmani adlı tiyatro ve Musiki Mektebi’nin kuruluş tarihi 24 Ekim 1914.
0 günden bugüne 71 yıl geçmiş.
Darülbedayi adı, d aha sonra o okul öğrencilerinin kurduğu batıp çıkan tiyat roların da adı oldu. Şehir Tiyatroları bu çekirdekten oluştu. A nkara Devlet Kon- servatuvarı, Tatbikat Sahnesi ve Devlet Tiyatroları da bu örnekten gelişti.
Darülbedayi-i Osmani Tiyatrosu ve Musiki Mektebi’nin kültür tarihimizde önemli bir yeri var.
M eşhur fıkradır: Ünlü Fran- / ¿ s , r
sız Rejisörü André Antoine Istan- "
bul’a çağrılıp da bu okul ilk açıldığı zam an komik-i şehir Kel
Haşan Efendi’ye sormuşlar: —Haşan Efendi, bak artık oyuncular mektepten yetişecek miş, buna ne dersin?
Haşan Efendi:
— Hiç fiitur getirmem, demiş. Asıl seyirciler mektepten yetişir se halimiz o zaman duman olur.
Darülbedayi sade oyuncular için değil, seyirciler için de bir çe şit okul oldu. Batılı tiyatronun ül kemizde yerleşmesine, sevilmesine büyük katkıda bulundu.
Kel Hasan
Andre Antoine
Haldun T A N E R
\ Ahmet Vefik Paşa
,
tiyatroyu seyirciye
sevdirmek için büyük
çaba harcamıştı.
Memurları
‘tiyatroya
gidenler
-
gitmeyenler
*
diye ayırıp
değerlendirdiği bile
söylenir
tiyatroların finansmanı
tüm girişimlerin belini
büküyordu. Binemeciyan
Topluluğu ve Yeni
Sahne gibi tiyatroların
arkasında Banker
Küpeliyan ve İsmail
Faik Bey gibi para
babaları olmasa onların
da batması işten değildi
İzzet Melih, Darülbedayi’den önce, resmi ve merkezi bir tiyatro kurulması İçin, önayak olmuş ama, bu girişimlerin sonunu
getirememişti. İzzet Melih o dönemdeki bir fotoğrafta. (Haldun Taner'in özel arşivindenl
İttihat ve Terakki 'nln Unlll Maliye Nazın Cavlt Bey, İzzet Melih Bey'İn tiyatro girişimleri İçin 2 bin 500 liralık bir tahsisat çıkarmıştı.
BİR ANEKDOT
Otello Kâmil’in azizliği
Tiyatro tarihi biraz da anekdotlardan oluşur diyenler ne kadar haklı. 0 dönemin alaydan yetişme yetenekli sanatçılarından olan Otello Kâ
mil de bir ara Burhanettin Trubu’nda roller almıştı. Yeteneği ile ol
duğu kadar, şakacılığı ile de meşhur olan Kâmil’in ustasıyla oynadığı zamana ait şöyle bir anekdotu vardır:
Burhanet'in Bey, Napoleon rolünü oynuyor. Çok tutunduğu ka
nısında olduğu için rolünü baştan sona kadar ezberlemek gereğini duy mamış, bazen elindeki dosyalara, kâğıtlara bakar gibi yap'p bazı pasajlan okuyarak oynamakta. Oyunun bir yerinde çavuş rolünü ya pan Kâmil, Napoleon’a bir generalinden yazılmış bir mektup getire cek, Burhanettin Bey bu mektubu iri harflerle güzelce yazdırmış. Mektup nasılsa elime veriliyor, oradan okurum diye güveniyor. Nitekim bir kere, iki kere, beş kere her şey aksamadan gitmiş. Ama yazılı kâğıt getirmekten usanan ve belli ki, biraz da patronuna kızan Kâmil, ona bir oyun oynamış. Bir keresinde boş bir kâğıt getirmiş. Burhanettin Bey tam yüksek sesle okumaya hazırlanırken birden sararmış. Kâğıt bomboş-Her gün okumasına karşın o sırada içeriği de aklından uçup gitmiş. Ne yapsın?
—“ Al çavuş, oku şunu bakalım’’ demiş, “ Generalimiz ne yaz mış?“
Tersoya düşen Kâmil bunun da hazırlığını tasarlamış bulunduğu için kâğıdı saygıyla tekrar imparatora uzatmış.
—“ İmparator hazretleri şaka ediyorlar herhalde. Çok iyi bilirsi niz ki. benim okumam yazmam yoktur haşmetmaab” demiş.
İlk edebi heyetlerin, değişmez başkanı olan Recalzada Ek rem Bey, Türkiye’de cid d i tiyatro kurulması çalışmalarının da, başında yer aldı. Recalzade Ekrem Bey’in hoca ve piyes
yazarı olarak, tiyatroya pek çok yararları oldu.
Darülbedayi'den önce, piyasanın en ciddi tiyatrosu olan Mınakyan Efendi’nin, "Osmanlı Dram Kumpanyası", çoğu zaman yukarda, "Slmone ve Marie’’de ol duğu gibi, Fransız melodramları ve bazen de te lif oyunlar sahneye koyardı.
kete geçirmeyi başardı.
Mali-Burhanettln Bey, Sylvain’in Şakird i Ma rifeti olarak bilinirdi. Fransa’da da kalan Burhanettin Bey, ciddi ve ağır piyesleri tercih eder, gençlere hocalık yapmaktan
da mem nunluk duyardı.
ye Vekili Cahit Bey’den 2.500 lira bağış da kopardı. Ama ge reken sermaye toplanamadı. Girişim yarıda kaldı.
DARÜLBEDAYİ'DEN ÖNCE
"MANZARA-I UMUMİYE”
Tiyatroların finansmanı tüm girişimlerin belini büken husus oluyordu. Ayakta du ran Binemeciyan Topluluğu, Yeni Sahne gibi tiyatroların arkasında Banker Küpeliyan gibi, İsmail Faik Bey gibi pa ra babaları olmasa onların da batması işten değildi. Bu dö nemde gişe hasılatı jle aktör lerine maaş verebilen, hatta kâr da eden İki sürekli tiyat ro vardı: Mardlros Mınakyan’ ın Osmanlı Dram Kumpanya sı ve Kel H asan’ ın
Eğlence-hane-l Osmani Kumpanyası. Mınakyan Efendl’nin say gın imajı ve vakur oyun üslu buyla ağırbaşlı rolleri seçip bunları kendine özgü dekla- masyonu ile oynayışı o zama nın seyircilerini çok duygu la n d ırıcı. Daha çok melo dramlar oynardı. La Dame aux Camélia, Ekmekçi Kadın, De mirhane Müdürü. Arada bir - iki te lif piyese de yer verdiği olurdu. Celal Esad ve Salah C lm coz Bey’ lerin yazdığı Sellm-I Salis bütün bir rama zan boyu kapalı gişe oynaya rak rekor kırmıştı.
YARIN:-"OYUNCU OLMUŞ,
TÜKÜRÜN SURATINA'
Vasfl Rıza Zobu televizyondaki bir söyleşimizde şöyle demiş ti: "Burhanettin Bey’in büyükler nezdlnde İtibarı büyüktü. İs tese daha o günden Devlet Tiyatrosu’nu kurdurur başına da
10 M illiy e t
Darülbedayi’den
Şehir
Tiyatro
H aldu n T A N E R
] ARULBEDAYI-İ Osma- ni'nin Kuruluşunu baş- -*— * lıca üç Kişiye borçlu yuz. Bunlardan biri zamanın Şehremini Cemil Paşa, öbürü esKi Şehreminilerinden Rıd van Paşa'nın tiyatro meraklı- sı oğlu Reşat Rıdvan Bey ve bu iş için Paris’ten çağrılan ünlü rejisör Andre Antoine’ dır.
KöKlü ve varlıKlı bir ailenin yeteneKli oğlu olaraK dünya ya gelen Cemil Topuzlu, As
keri Tıbbiye’den yüzbaşı rüt
besiyle mezun olduKtan son ra Paris’e Prof. Pöan’ ın yanı na gidereK hariciye ihtisası yapmış, yurda döndüğünde döneminin en gözde opera törlerinden biri olmuştur. MeKteb-i Tıbbiye’de hocadır. Başta bizzat II. Abdülhamit ol- maK üzere eKâbirin özel doK- torudur. Rütbeleri hızla at- layaraK hanedan mensupları na yaptığı her ameliyattan sonra bir yıldız daha taKaraK otuz beşinde müşir olmuştur. Ünlüdür, saygındır, zengindir. Zamanın Şeyhülislamı Cema- lettin Efendi’nin damadıdır. Mesleği dışında İstanbul Şeh- rem inliği’ne atanışı Kendisi için de sürpriz olmuştur.
Paşa, Tıp Fakültesi mima rı Valaury’ye Çiftehavuzlar’da bahçe içinde “ Art nouveau” üslubunun İstanbul’a uyarlan mış bir örneği olan bir köşK yaptırmıştır. Sadrazam Gazi Ahmet Muhtar Paşa bu bina yı ve bahçeyi görür; “ evin içinde ve dışında küçük bir Avrupa yaratan adamı Şehre mini yaparsam İstanbul'u imar eder” diye düşünür. Pa- şa'nın Şehremini atanışı böy le bir emrivaki ile başlar ( * ) .
TAM AVRUPALI TİYATRO
ADAMI
Reşat Rıdvan’a gelince o da devrin okumuş yazmış, dil bilen bir paşa çocuğudur. Ti yatro bir insanın kanına gir meye görsün. Babası ve evi ile bu yüzden bozuşmuştur. Dersaadet’e turneye gelen Fransız ve İtalyan truplarının oyunlarını kaçırmaz. Sanatçı larla dostluk kurar. Kendini “ Silvain’in şakird-i m arifeti” (çırağı) olarak tanıtan Burha- nettin Bey Paris’ten gelip temsiller vermeye başlayınca Reşat Rıdvan Bey onunla bir leşir. Hem aktör hem rejisör olarak çalışır.
Ertuğrul Muhsin ( * * ) ilk olarak bu trupun Odeon’da verdiği temsillere, evinden kaçmış on yedi yaşında bir hevesli olarak küçük rollerde sahneye çıkmıştı. Bu iki ilk ustası hakkında şöyle diyor:
“ Burhanettin Bey, aydın insandı. Çok şey öğrendik on dan. Reşat Rıdvan Bey’den de çok istifade ettik. Tam Avru pai) bir tiyatro adamı idi. Ba tılı rejisör denince akla ne gelirse odur Reşat Rıdvan Bey.”
Andre Antoine ise Paris’ teki Odeon Tiyatrosu’nun re jisörüdür. Birkaç kere turne ye İstanbul'a gelmiş, alkış toplamış, şehri de sevmiştir. O sıralarda İstanbul Belediye si için Paris’ten itfaiye ve şe h ircilik uzmanları getirten Cemil Paşa, Antoine’ ı da bir tiyatro okulu kurdurmak için davet etmeyi düşünmektedir. Bu projesini en çok destekle yenler de Burhanettin Bey’le Reşat Rıdvan Bey olurlar. Pa ris Büyükelçisi Rıfat Paşa va sıtasıyla temasa geçilir ve Andre Antoine üç ay için Der saadet’e çağrıhr.
LETAFET APARTMANI NDAKİ
İLK KONSERVATUVAR
Antoine geldi. Şehzade- başı’nda Letafet Apartmanı’ nın birinci katında hem tiyat ro hem musiki mektebi, yani konservatuvar olacak bir yer •tutulur. “ Güzellikler Evi” an lamına gelen Darülbedayl ke lim e s i de iş te o sırada bulunu;. Bu isim babasının Recaizade Ekrem Bey olduğu söylenir.
Gazetelere hemen ilanlar verilir. Şehremaneti tarafın dan açılan, hocası da Fransız olan bu okula birçok hevesli genç müracaat eder. Bunların içinde iyi kötü arkalarında
bir-• Halit Fahri, sokakta uğradığı
hakaret üzerine tiyatroyu bıraktı
“ Oyuncu olmuş,
tükürün suratına! ’ ’
Antoine'ı Türkiye'ye çağıran, DarUlbedayi'yi kurduran Cemil Paşa’nın (Topuzlu)Şehremaneti’ne getirilişi Çiftehavuzlar’daki köşkü ve bah çesi yüzünden olmuştu. Bu köşk, daha sonra Banker Kastelli’nin oldu.
IŞehir Tiyatrosu’nun kuruluşunu
3 kişiye borçluyuz. Şehremini
(Belediye Başkanı) Cemil
Topuzlu Paşa, Rejisör Reşat
Rıdvan Bey ve Fransız tiyatro
adamı Antoine
i Şehremini Cemil Paşa
,
Paris \ten
şehircilik ve itfaiye uzmanları
getirirken bir tiyatro okulu
kurmak için de ünlü Rejisör
Andre Antoine’ı davet etti
*Ertuğrul Muhsin, ustası Reşat
Rıdvan için şöyle der: “Tam
Avrupalı bir tiyatro adamı idi.
Batılı rejisör denilince akla ne
gelirse odur Reşat Rıdvan Bey ”
ilk sınav, kazananlardandı. "Mehmet Fahri Paşa'nın oğlu oyuncu olmuş. Tükürün suratına" diyen kom şulardan ürküp oyunculuktan vazgeçti, ama tiyatro dan vazgeçmedi. Darülbedayi’nin oynadığı ilk te lif
piyes olan Baykuş'u yazdı.
kaç yıllık yarı amatör tiyatro deneyimi bulunan Ertuğrul Muhsin, Behzat Haki, İsmail Galip’in yanı sıra Peyami Sa fa, Faik Sabri, Elif Naci, Ali Naci (Karacan), Halit Fahri gi bi gençler de vardır. Açılan gi riş sınavında Ertuğrul Muhsin Ham let’ten oynadığı bir sah ne ile ilgi çeker. Behzat Haki ile İsmail Galip de kazananlar arasındadırlar. Adı onlar ka dar Darülbedayi'nin çağrışımı olan Raşit. Rıza başlarda bu okula rağbet etmemiştir. Ka zananlardan biri de Halit Fah ri (Ozansoy)’dur. Sonradan aktörlükten niye vazgeçtiğini bir konuşmamızda bize şöyle anlatmıştır:
“ Koşup ilk kaydolanlar arasında idim. Ama bir gün Beşiktaş’ta yokuştan iniyo rum. Kafesler açıldı ve ihtiyar bir kadın,"Paşa’nın oğlu — babam doktor Mehmet Fahri Paşa’yı kastediyor— oyuncu olmuş.Tükürün suratına!” di- ye suratıma tükürdü. Bu ka dar geri bir muhitte o gün cesaretim kırıldı. Aktörlükten vazgeçtim. Toplumun oyuncu makulesi diye hor gördüğü aktörlüğü göğüsleyecek ka dar cesur olamadım. Muhsin ve arkadaşları bunu göze al mışlardı. Ben alamadım. Ama çok sevdiğim tiyatrodan uzak kalmamak için tiyatro yazarı olmaya karar verdim” ' ★ ★ *).
Reşat Rıdvan Bey, Antonie’in çağrılması ve Darülbedayi Tiyatro ve Musiki Okulu’nun kurulması için Cemil Paşa’ya
yardımcı olmuştu. Antonie, gittikten sonra, mektebi derleyip topladı.
Darülbedayi adı “ Güzellik ler Evi” anlam..ıa geliyor. Bu adı Letafet Apartmanı’nın bi rinci katında kurulan bu kon servatuvara kim koymuştu? En çok duyulan söylenti bu nun Recaizade Ekrem Bey ta rafından konulmuş olmasıdır Recaizade Ekrem Bey Da rülbedayi’nin ilk edebi heye ti için seçilen insanlardan biridir. Edebiyat hocasıdır. Ti yatronun meselelerine büyül ilgisi vardır. Daha önce kurul muş olan çeşitli edebi heyet lerde Müze-i Hümayun Müdü rü Osman Hamdi Bey’ le bir likte giriştikleri yine Darülbe dayi’ye benzer bir hükümet ten destekli tiyatro teşebbü sünde de adı geçer. Diğer ze vatla birlikte bu heyet içinde düşünülenlerden biridir. Re caizade Ekrem Bey’le birlikte edebi heyete düşünülen diğer kimseler Yahya Kemal Bey, Halit Ziya Bey, Abcîülhak Ha- mit Bey, Tahsin Nahit Bey, Hüseyin Suat Bey, Hüseyin Rahmi Bey, M üfit Ratip Bey, Rıza Tevfik Bey, Cenap Şaha- bettin Bey gibi devrin tanın mış yazarlarıdır. Cemil Paşa, Belediye Encûmeni’nden 3 bin Türk liralık bir tahsisat çı kartmıştır. Konservatuvar fa aliyete geçer.
Bu tedrisat programında bulunan dersler şunlardır Te laffuz, tecvit, inşâd, takrir, aruz, edebiyat tarihi, tarih-i haile, dram.mudhikeyani ko medi, raks, adab-ı muaşeret, eskrim, mimik, işmizaç yani yüz mimiği.
Dram kısmının müdürü Reşat Rıdvan Bey’dir. Bu kı sımda ders veren hocalar: Madros Mınakyan Bey, edebi yat hocası Yahya Kemal Bey, yine edebiyat hocası Filozof Rıza Tevfik, işmizaç hocası ve komedi bölümünün hocası Ahmet Fehim Efendi, edebi yat tarihi hocası Hüseyin Su at Bey vs.den oluşur.
DarCİİbedayi-i Osmaui Ti yatro ve Musiki Okulu bir müddet devam eder. Üç ay İçin Türkiye’ye getirilmiş olan Antoine o sırada 1. Dünya Sa- vaşı'nın patlaması yüzünden derhal ülkesine dönmek zo runda kalır. Bir ay sonra oku lu Reşat Rıdvan Bey’e “ Bu şekilde devam edin” direkti fi ile bırakarak memleketine döner. Kendisi yine Sirkeci garından geçirilir. Okul bir sü re devam eder, daha sonra Madros Mınakyan Efendi’nin yönetiminde tatbikat sahnesi olarak küçük tem sillere baş lar.
Daha sonra bu tem siller de,okul da duralar, fakat okul lu oyuncular Darülbedayi adı
"RaşidRıza ve Arkadaşları" adıyla ayrı gruplar kuran Raştd Rıza, daha sonra barışıp eski yuvası Darüibedayi’ye kısa süre için dönmüştü. Raşid Rıza bu fotoğrafta, Halide Pişkin ile birlikte
"Seni Tanımıyorum" adlı oyunda görülüyor. (Haldun Taner’in koleksiyonundan).
Darülbedayi’nin açtığı aktör olma imtihanına o zamanın bir çok genci gibi Vefa idadisi talebelerinden E lif Naci de katıl mıştı. Antoine’ın önünde Tevfik Fikret’in "F e rd a " şiirini coşkulu bir şekilde okuduysa da, yeterli not alamadı. Resim dünyamızın değerli üstadı, bu konuda şöyle diyor: "Gerçi imtihanı kazanamadım ama, bütün yaşamım boyunca hayat sahnesinde bir vodvil a rtisti g ib i rol kesip durdum ."
Fotoğrafta, 1914’teki ve bugünkü E lif Naci...
nı kullanarak yine bir trup teşkil etmeye başlarlar. Bun dan sonra bu okuldan geçmiş tiyatrocular hep Darülbedayi sanatçıları diye anılacaktır ve Darülbedayi sanatçıları sıfatı bir nevi edebi, nezih, Batılı ti yatronun etiketi olacaktır.
Darülbedayi sanatçıları nın ilk resmi oyunu 20 Ocak 1916’da sergilenen Çürük Te mel adlı oyundur. Hüseyin Suaf Bey’ in Emile Fabre’dan çevirdiği La Maison d’ArglI adlı oyunun Türkçe adı, Çü rük Temel olarak sunulur. Bu rada Ertuğrul Muhsin başrolü oynamaktadır.
(★) Cemil Topuzlu: 80 Yıllık Hatıralarım. Sayfa: 86 (★★) Gerek Ertuğrul Muhsin’ in gerek diğer sanatçıların isimleri, o tarihte “ Soyadı Kanunu” henüz çıkmadığı için o zamanki şekliyle bıra kılmıştır. Beşinci, altıncı ve yedinci dizilerde bugün b ili nen adlarıyla anılacaktır. (*★★ ) Haldun Taner'in ses arşivinden.
YARIN:
ERTUĞRUL MUHSİN ADINDA
BİR GENÇ
Darülbedayi9 den
■ ilil
Şehir Tiyatrosu ’na
I
IIm
ı
ili
mı7
o > ,/
Haldun T A N E R
• işte, Ertuğrul Muhsin adında bir genç
Genç Ertuğrul Muhsin, (1912) ilk rollerinden birinde P.H. Loyson’ un “ M ıicte h id " adlı oyununda. “j = r ] RTUĞRUL Muhsin
JO^ soylu ve varlıklı bir ai- --- lenln çocuğudur. Ti yatro uğruna ailesi onu en gözde okullarda okutmuştur. Hariciyeci olması istenir. O tutar, on yedi yaşında tiyatro cu olmaya karar verir. “ Ya biz, ya tiyatro” ültimatomuna kar şı “ Kuru bir ekmeği nerde ol sa bulurum” der, kapıyı çeker, gider. Burhanettin Bey’in ti yatrosunda küçük roller alır. Oda arkadaşı Vahram Papaz- yan’ın “ Tiyatroyu Fransa’da öğrenmelisin” öğüdüne uya rak Paris’e gider. Tiyatrolarda en mütevazı işçiliklere razı olur. Mounet Soully’nin, “ Co médie Française’Mn ve Pa ris ’e gelen yabancı trupların oyunlarını kaçırmayarak gör gü ve bilgisini artırmaya çalı şır. Özellikle Mounet Soully’ nin oynadığı Hamlet’in çok etkisinde kalır. 1912’de İstan bul’a gelince Hamlet’i sahne ye kor ve başrolü oynar. Yine Burhanettin’ln trupuna geçer. 1913’te Kemal Emin(Baran), İs mail Galip (Arcan), Behzat (Bu- tak)ve Celal Tahsin’le “ Ertuğ rul Muhsin ve Arkadaşları Topluluğu” nu kurar. Tekrar Paris'e gider, Lugne Poe’nin yönetiminde Suzanne Despe- re’ nin oynadığı “ Kadın Ham- let” i, Jeaques Copeau’nun Vi eux Colombier ve Antoine’ ın “ Odeon” tiyatrolarında çalış m alarını yakından izler. 1915'te İstanbul’a dönünce yine arkadaşları ile temsiller verir.
işte Darülbedayl-I Osma- ni'nin kurulması için getirtile cek olan “ Antoine” ) uzaktan da olsa Paris’te izlemiştir. Bu tiyatro hazırlık çalışmalarına katılan Reşat Rıdvan Bey’i Burhanettin Trupu’nda çalış tığı günlerden tanıyordur. “ Antoine ” m İstanbul'a getiril
mesi için çok çaba gösteren
Reşat Rıdvan, Burhanettin beyler ve aktris Sara Mannik Hanım'la birlikte Fransız reji sörü Sirkeci Garı’nda karşıla maya giden heyetin içinde o da vardır. Açılan sınavı, “ Hamlet’ten bir pasaj” oy nayarak kazanır. Antoine da ha ilk günden bu yetenekli genci hem öğrenci hem de asistan olarak Darülbedayi’ye sekiz lira maaşla atar.
Bir süre hem öğrenci, hem asistan gibi çalışır. An toine gittikten sonra arkadaş larının elebaşısı haline gelir.
Ertuğrul Muhsin, bu tarih ten sonra artık Oarülbedayi’ nin çağrışımı haline gelecek tir.
ELİZA BİNEMECİYAN
ilk Darülbedayi temsilleri nin en gözde kadın sanatçısı hiç şüphesiz Eliza Binemeci- yan Hanım’dır. Türkçe’yi hiç bir lehçeye kaçmayan mü kemmel bir İstanbul şivesi ile konuşan ve aileden gelme köklü sanat gücü yanında za rafeti ile de seyirciyi etkileyen bu seçkin sanatçının partner leri çoğu zaman Raşit Rıza, bazen de Muvahhit olur.
RAŞİT RIZA
Darülbedayi denince akla ilk gelen isim ler ilk Darülbe dayi temsillerinin sanatçıları dır. Bunlar başta Ertuğrul Muhsin olmak üzere İsmail Galip, Eliza Binemeciyan, Mu vahhit, Raşit Rıza, Şadi Fikret ve genç oldukları İçin ekibe daha sonra katılan Hazım, Hüseyin Kemal, Küçük Ke mal, Vasfi Rıza, Bedia Muvah hit ve Şaziye Moral gelir. Ra şit Rıza okul ilk açıldığı za man pek ilgi göstermemişti. Ama, o da Ertuğrul Muhsin gi bi daha Darülbedayi kurulma dan çeşitli gruplarda başrol ler oynamış bir sanatçıydı. O zamanın unutulmaz jönlerinin başında muhakkak ki, Raşit Rıza geliyordu. Bu büyük sa natçı Darülbedayi’de olduğu gibi Darülbedayi dışında da birçok piyeslerde oynadı. Ar kadaşlarıyla bozuşup ayrıldı; tekrar barıştı. Darülbedayi' den çıktı. Kendi başına “ Ra şit Rıza ve Arkadaşları” diye gruplar kurdu, turnelere gitti. Ankara'da bir süre oynadı. Reşat Nuri’nin “ Taş Parçası” adındaki uyarlamasındaoyna- dığı başrol, o zamanın seyir cilerinin hatırından çıkmaz. Bir aktör olarak doğmuş gi biydi. Yapısı, kişiliği, hal ve tavrı, erkek sesi ve “ under play” oyunu ile her girdiği ro lü asilleştiren bir sanatçıydı.
Eski Darülbedayi kadrosu içinde oynadığı unutulmaz rollerden bir başkası da “ Sekizinci” adlı oyundaki Ha- bip Neccar rolüydü. Bu rolü hiç abartıya kaçmadan çok öl çülü bir Arap taklidi ile oyna yışı ibnürrefik Ahmet Nuri’nin bu eserine, Şadi Fikret kadar yararlı olmuştu. Yıllar sonra. Şehir Tiyatroları Rejisörü Max Meinecke’ nin sahneye koy
Şadi Fikret'in M illi Sahnesi’ nde bir oyun. Soldan: Nurettin Şefkati, ortada elleri beline dayalı Şadi Fikret, en sağda Kınar Hanım. Kınar ve Aznif hanımlar, o dönemdeki komposizyon rollerinin unutulmaz sanatçı
larıydılar. ikisi de Mınakyan Tiyatrosu ndan yetişmeydi. (Haldun Taner’ in özel arşivinden)
Darülbedayi sanatçıları bir turne sırasında. Soldan sağa: 1. Ahmet Mu vahhit Bey, 2. Bedia Muvahhit Hanım, 3. Muammer Ruşen (daha sonra
ki Karaca), 4. Behzat Haki (Haldun Taner'in özel arşivinden)
Bedia Muvahhit eşi Ahmet Muvahhit ile.
0
Soylu ve varlıklı bir ailenin
çocuğu Ertuğrul Muhsin *den
hariciyeci olması istenince, “Kuru
bir ekmeği nerde olsa bulurum
”
dedi ve evinin kapısını çekerek
tiyatro dünyasına girdi
0
Sahneye çıkan ilk Türk kadını,
Hüseyin Suat Bey'in bir
uyarlamasında kendisine rol
verilen Afife Hanım'dır. Ancak o
zamanlar Türk ve Müslüman
hanımların sahneye çıkması yasak
olduğu için zaptiyelerin sık sık
tiyatroyu basmasından sinirleri
bozuldu ve sahneyi terketmek
zorunda kaldı
Q
Bedia Muvahhit ve Neyyire Neyir
hanımların sahneye çıkışları ise,
Atatürk'ün önerisi üzerine
gerçekleşti. Bedia Muvahhit ilk
kez “Otello”
temsilindeki
‘
'Dezdamona
’ *
rolüyle halkın
büyük beğenisini kazandı
İSMAİL GALİP 0 zamanki adıyla İsmail Galip. Da ha sonraki kuşaklar onu i. Galip Ar can olarak tanıyacaklardır. Ertuğrul Muhsin Avrupa'ya gittiği zaman ele başılığı o alırdı. Fransızca bilirdi. Sahnemize başardı adaptasyonlar ve
çeviriler kazandırmıştı.
Eliza Binemeciyan: Darülbedayi’ nin ünlü kadın sanatçısı. Bedia Muvah hit ve Neyire Neyir'den önce tüm oyunların başoyuncusu. Türkçe'yi mükemmel İstanbul şivesi ile konuş ması ve zarafeti ile meşhurdu. (Haldun Taner’ in özel arşivinden)
duğu Jean Anouilh’un “ Beyaz G üvercinindeki yaşlı aktör rolü ise belki sanattaki olgun luğunun doruğu sayılabilirdi. Çok kısa olan bu rolü, o kadar yoğun ve derinlemesine bir gerçekçilikle oynamış, o rol le öylesine canıgönülden öz deşleşm işti ki, adeta gerçek le oyun sınırını ortadan kaldır mıştı.
İLK HANIM SANATÇILAR
Türk ve Müslüman hanım ların sahneye çıkması uzun zaman dini nedenlerle yasak tı. Antoine, ilk geldiği zaman kadın oyuncu eksikliğinden yakınır. Gayrimüslim vatan daşlarımız dışında Türk ka dınlarının sahneye çıkama ması bu konuda onun hayli canını sıkmıştı. Sahneye çı kan ilk Türk kadını, Hüseyin Suat Bey’ln bir uyarlamasın da kendisine rol verilen Afife Hanım’dır. Ama bir ihbar üze rine zaptiyeler tiyatroyu bas mış ve Afife Hanım kapıdan kaçırılmıştır. Esasen sinir sis temi zayıf olan Afife Hanım, tiyatroya arka kapıdan gelip gitmek ve her dakika tu tu k lanmak korkusu içinde oyna mak yüzünden bir müddet sonra sahneyi terk etmek zo runda kalmıştır. Bedia Muvah hit ve Neyyire Neyir hanımla rın sahneye çıkışı ise şöyle o lm u ş tu r: Halide E dib’ in Muhsin Ertuğrul tarafından çevrilen “ Ateşten Gömlek” film ini seyreden Mustafa Ke mal Paşa, Darülbedayi sanat çılarından Muvahhit Bey’e, “ Eşinizi niçin kendiniz gibi sahneye çıkarmıyorsunuz?” diye bir öneride bulunmuştur. Türk kadınına her alanda eşit haklar tanıyan, uygar düşün cenin simgesi olan Mustafa Kemal Paşa, böylece Türk ka dınlarının sahneye çıkışını destekleyen en büyük güç ol muştur. Şaziye Moral da bu şekilde sahneye çıkmıştır. Bedia Muvahhit Hanım ilk
“ O tello” tem silinde Raşit Rı za ve Muhsin Ertuğrul ile be raber “ Dezdamona” rolünü oynayarak halkın takdirlerini kazandı. Ondan sonra birçok rollerdfe Türk tiyatrosunun çok başarılı, cazip bir hanıme fendisi oldu. Bugün de İng'ı- lizlerin tabiri ile tiyatromuzun "F irs t lady” sidir.
BABA BEHZAT
Behzat Butak’a gelince... O zamanki adıyla Behzat Ha ki ve kendisinden çok genç olan Ercüment Behzat’tan ay rılmak için “ Büyük Behzat” diye anılan bu gerçekten bü yük sanatçı Ertuğrul Muhsin’ in yakın arkadaşıydı. İlk adı mını Burhanettin Bey’in tiyat rosunda atm ıştı. Ertuğrul Muhsin, hatıralarında şöyle diyor:
“ Behzat’la Mercan idadi- si’nden arkadaştık. Behzat g itti, Burhanettin Bey’le gö rüştü. Kumpanyasına girdi. Ben de isterdim ama gidip Burhanettin Bey’e beni al d i yemezdim. Mesire yerlerinde oynarlardı. Uzaktan onları seyrederdim. Daha sonra onun sayesinde ben de Bur hanettin Bey Trupu’na gir d i m . ”
Behzat Butak, lokom otif rollerde olduğu kadar küçük kompozisyonlarda da aynı şevkle oynar, hatta bu İkinci leri erişilmez bir ustalıkla ebe- dileştirirdi. Taklit ve mimik kabiliyetinin yanı sıra role gir mekteki psikolojik özdeşleş mesi İnsanı şaşırtacak kerte de idi. Büyük bir de makyaj ustasıydı. Yaşlı rolüne çıka caksa elinin üstündeki da marları bile boyardı. Elbisele rine havı gitm iş bir hal ver mek gereğini duyunca üşen mez saatlerce külle ovardı.
ilk başarısı “ Kayseri Gül- leri” ndeki rolü ile olmuştu. Diyalekt konuşan bu başrolü üstlenecek babayiğit çıkma yınca Borazan Tevfik, Paskal
Sami gibi tiyatro dışındaki ko mikler aranmış ama, deneme ler doyurucu olmamıştı. O sı rada Edirne’de askerliğini ya pan Behzat, tesadüfen İstan bul’a gelince onda karar kılın mıştı. Behzat Butak, Darülbe dayi Tiyatrosu’nun duayeni idi. Ertuğrul Muhsin’den bir baş büyüktü. Bundan ötürü de haklı olarak tiyatronun “ Baba” sı idi.
İSMAİL CALİP
İsmail Galip’e gelince; İ. Galip (Arcan) da tıpkı Behzat Butak) gibi, Emin (Baran) gibi ve arkadaşları Doktor Celal Tahsin gibi “ Muhsin Ertuğrul ve Arkadaşları” truüunda çalı şan bir sanatçıydı. Darülbeda yi’nin kurulacağını duydukları zaman hep birlikte oraya aday olmuşlardı. İsmail Galip ba riton sesi ile dram rollerinde olduğu kadar komedi rollerin de de başarılıydı. Ahmet Fe- him E fe n d i’ nin ta le b e s i olmakla övünürdü. Paris’e git miş, oradaki tiyatroları yakın dan izlemiş ve tiyatro gör güsünü artırmış bir sanatçıy dı. Sahne edebiyatımıza çe ş itli çeviriler, uyarlamalar yaptı. Bu arada Marcel Pag- nel’den çevirdiği “ Topaz” en akılda kalanıdır.
ŞADİ FİKRET
Şadi Fikret Bey tiyatrocu olmak için tıpkı Ertuğrul Muh sin gibi, Burhanettin gibi, Re şat Rıdvan g ib i eviyle bozuşmayı, arkasındaki köp rüleri yakmayı göze alrmş bir sanatçıdır.Şadi Fikret,Beyler beyimin tanınmış ailelerinden Şeyh Hacı Zihni Efendi’nin to runu oluyordu. Ayrıca sonra Meclis Başkanlığı yapacak olan Ali Rana Tarhan Bey’in de yeğeniydi. Galatasaray Li- sesi'ni bitirmiş, zamanın yük sek bürokrasisine aday ola bilecek bir eğitimden geçmiş ti. Dil biliyordu. Buna karşın bütün bu güvenceli ve rahat
hayatı tepmiş, tiyatrocu ola cağında tutturmuştu. Doğuş tan s e v im li b ir İnsandı. Komedilerde kendini daha iyi gösterebiliyordu. Bir süre Da rülbedayi sanatçılarıyla oyna dı. Eşi (zabel Hanım da çok sevimli bir komedi yıldızıydı. Daha sonra Şadi Bey kendi adına “ Milli Sahne” adını ver diği bir kumpanya kurdu. En beğenilen rolleri olan ibnürre fik Ahmet N uri’ nin “ Sekizin- c i” sini bu tiyatroda oynadı. Yine ibnürrefik Ahmet Nuri Bey’in Fransızcadan dilimize ustalıkla uyarladığı “ Hisse-i Şayia” daki “ Bican Efendi” ro lü ile meşhur oldu.
Vasfı Rıza Bey, Darülbe dayi ekibine “ Ferah Tiyat rosu” döneminde katıldı ve daha ilk günden sahne sem patisiyle seyircileri kendine bağladı.
Hazım Körmükçü’yle be raber Türk komedyalarının aranılan oyuncusu oldu. Uzun yıllar komedi tiyatrosunun ba şında özellikle Musahipzade Celal komedyalarında ve her çeşit yerli, bizden olan oyun larda hem rejisör, hem aktör olarak büyük başarı gösterdi. Onu daha büyük kitlelerin al kışına mazhar eden kompo zisyonlardan biri de “ Pay- dos” taki rolüdür.
HAZIM
Hazım’a gelince... “ Sahne sem patisi” denen şeyin en belirgin örneği olan bu sanat çı, hiçbir rol yapmasa, vapur- tarifesinl okusa bile, seyirciyi güldürebilen eşsiz bir kome di ustası idi.
Bugün, ellisinin üstünde bulunanların çoğu, onu aşan böyle bir yeteneği, bir daha görmediklerini söyleseler ye ridir. Hazım, Musahipzade pi yesle rin in ekseni olurdu. Operetlerdeki büyük başarıla rı da kolay unutulamaz.
—
YARİN: . . . .
FERAH DÖNEMİ
8
M illiyet
O
Darülbedayi'den
Şehir Tiyatrosu'na
H aldun T A N E R
m
1
924-25 Ferah Dönemi olarak adlandırılan dö nem, Türk tiyatrosu nun en canlı, en devrimci yıl larından b irid ir. T opluluk halka çok geniş bir repertuar sunmaktadır. Ramazan ayı için özel program hazırlar, yerli yazarlara önem verir. Dü zenli bir iş bölümü içerisinde amatörce, hevesle çalışan gençler bir ekip havası yara tırlar. Metinleri en ince ayrın tılarına kadar inceleyip ekip oyunu üzerinde dururlar. Per desini tam zamanında açan ilk tiyatro burasıdır. Yarının seyircilerini yetiştirm ek üze re ilk kez öğrencilere indirimli matineler düzenlerler. Salona eğitici pankartlar asar, tiya t ro bilgisi veren bedava bro şürler dağıtırlar. i. Galip, Beh- zat Haki, Mim Kemal, Vasfi Rıza, Neyire Neyir, Kınar, Emin Beliğ, Prenses Mevhi- be, Necla, heykeltıraş Zühtü Mürütoğlu, Ercüment Behzat, Muammer Ruşen ve Celal de bu ekipte çalışmaktadırlar. “ Ertuğrul Muhsin ve Arkadaş ları” topluluğunun Ferah’ta oynadıkları oyunlar şunlardır: L. Andreyef’ten “ İhtilal” , Strinberg'den “ Baba” , H. Ib- sen'den “ Bir Halk Düşmanı” , Tolstoy’dan “ Kreutzer So n a t” , C harles M ere'den “ Hümma” , Shakespeare’den “ Othello” , Lenkiyel’den “ Tay fun” , Ahmet Vefik Paşa’nın Mollere’den bir “ Cimri” uyar laması olan “ Azarya” , yine Ahmet Vefik Paşa’nın Molie- re’den George Dandin uyarla ması “ Yorgaki D a n d in i” , Vedat Örfi’den “ Vefaen Fera” Vedat Nedim Tör’den “ İşsiz ler” , Birabeau-Dolley’den “ Sı rat Köprüsü” , Eckerman'dan “ Bekâr Ali Bey” uyarlaması, Sermet Muhtar’dan “ Duvar Aslanı” , Mahmut Yesari’den bir G. Feydeau uyarlaması “ Bir Artı Bir, Müsavi Bir” , Os man Cemal Kaygusuz’dan “ İstanbul Revüsü” , Münire Eyüp’ten “ K âşif E fe n d i” , Aleksandra Dumas’tan “ Ka- melyalı Kadın” .Ferah Dönemi’nden son ra Darülbedayi, Tepebaşı'nda- ki Dram Tiyatrosu'na taşındı. Vali ye Belediye Reisi M uhit tin Üstündağ, tiyatroyu kıs men belediyenin kanadının altına almıştı. 1935’te de Da- rülbedayi’yi İstanbul Şehir Ti yatrosu adıyla belediyeye tamemen bağlayacaktı.
ATATÜRK, TİYATROYA
SAYGINLIK GETİRDİ
T iy a tro c u lu ğ u halkın önünde saygınlaştıran insan ların başında Mustafa Kemal Paşa’nın geldiğini söylemiş tik. Ankara'ya geldiklerinde
Cehenneme
gidiyorum,
geç kalırsam
yer bulam am .
“ içtihad” dergisini çı karan Abdullah Cevdet dinsizdi.
Bundan ötürü yakındı ğı da yoktu. Bir ramazan gecesi Darülbedayi Tiyat rosu, Muhsin Ertuğrul’un çevirip yönettiği Cehen nem piyesini oynamakta dır. Dr. Abdullah Cevdet de Hamlet'in ilk çevirisini yapmış bir tiyatrosever ol duğu için bu piyesi gör mek ister. Vezneciler’den Şehzadebaşı’na doğru gi derken yolda Süleyman Nazif’e rastlar. Süleyman Nazif onun acelesini gö rüp, sorar.
— Üstat bu ne acele? der. Nereye gidiyorsun böyle pürtelaş?
Dr. Abdullah Cevdet, piyesi ima ederek:
—“ Cehennem” e g id i yorum. Geç kalırsam yer bulamam diye acele edi yorum, der.
Süleyman Nazif, dok torun dinsizliğini telmi- hen:
—Acele etme üsta dım, der. Cehennemdeki yerin her zaman hazırdır.
Turk tiyatrosunda devrim:
‘ ‘Ferah Dönemi’ ’
Şehir Tiyatrosu sanatçıları Dram Tiyatrosu'nun holünde. Soldan sağa: Şa ziye Moral, Vasfi Rıza Zobu, Hüseyin Kemal GUrmen, Bedia Muvahhit, İsmail Galip.
Fe ra h Dönemi nde
öğrenci temsilleri
E
RTUĞRUL Muhsin, öğrenci temsilleri üzerine şöyle diyordu:“ O zamanlar, hafta tatili cumaydı. Okullara başvurduk. Cuma sabahlan saat onda, bir öğrenci matinesi vereceğimizi, bi letlerin de biteviye yirmi kuruş olduğunu bildirdik. İlk günden başlayan hücumla, Ferah Tiyatrosu aşağıdan yukanya kadar kol- tuklanyla localanyla tıklım tıklım, balkonuyla, paradisiyle sal kım salkım doldu, taştı. Biz, bu cuma günleri, bu erken öğrenci matinesinden başka, biri üçte, biri dokuzda olmak üzere halka iki temsil daha veriyorduk. Böylelikle o piyes, bir günde üç defa oynanıyordu. Bu ilk öğrenci temsillerinin topladığı ilgi, bütün tah minlerimizi aştı. Sabah temsillerimizi seyreden bin öğrencinin bir tek insan duygusuyla, nefes bile almadığını söylersem, inanın öv mekte gerçeği aşmış olmam. Büyük bir tapınakta toplanmış, sa nat ve güzellik tanrısına yönelmiş, kendinden geçmiş bir gençlik kitlesinin sahneye bakışını, piyes dinleyişini görmek. Almanya’ dan gayri, herhangi bir medeni memlekette eşine az rastlanır, iç açıcı bir müjdeydi.” (*) Türk Tiyatrosu Dergisi.
sanatçıları çoğu zaman Çan kaya’daki evine davet eder, yemeğe alıkoyardı. Başka kimselerin de davetli olduğu böyle bir toplantıda herkesin önünde söylediği şu söz tari he geçmiştir:
—“ Efendiler hepiniz me bus olabilirsiniz, vekil olabilir siniz, ama sanatkâr olamaz sınız. Bu çocukları sevelim, sayalım” .
O devirden sonra hiç? de
ğilse görünüşte aktöre, sanat çıya bir saygı ister istemez başladı. Yine A tatürk’tü r ki, ilk defa Türk kadınına sahne lerin kapısını açtı. O zamana kadar hep Ermeni hanım va tandaşlarımız tarafından üst lenilen kadın rollerini önce Afife, daha sonra başkaları ve “ Ateşten Gömlek” filmindeki başarısından sonra Bedia Mu vahhit ve Neyyire Neyir ha nımlar almaya başlamışlardı.
D r a m T İ y U t r O S U : Mazhar Paşa’ nın şehreminliği za manında 6. Daire Belediye Başkanı Blaque Bey'in kurnaz bir taktiği ile inşa ettirilm işti. 0 dönemde eski bir mezarlık arsası olan Tepebaşı Bah- çesl’ ne çingenelerin çergi kurmasına müsaade eden Blaque Bey, karşı taraftaki varlıklı aileler bu gürültü ve pislikten rahatsız olup yakınmaya başlayınca, “ Bana, bu arsaya bir tiyatro kurmak için yeterince para hibe edin. Bunları ancak o zaman çıkarabilirim ” demişti. 1874’te yeni açılan “ Tünel” in topraklarını taşıma ücreti olarak da belediyeye bir m iktar pa ra girm işti, işte Dram Tiyatrosu bu iki kaynaktan gelen paralarla yapıldı.
1
“Ertuğrul Muhsin ve
Arkadaşları
” topluluğu, 1924-25
yılları içinde tam bir ekip havası
yaratarak, halka çok geniş bir
repertuar sundular
) Halkın tiyatro eğitimini de
üstlenen topluluk, bu dönemde ilk
kez öğrencilere indirimli matineler
düzenledi
ı
Mustafa Kemal Paşa, iki kez
Dram Tiyatrosu'na giderek
“Akın”
ve
“Yalova Türküsü
”
adlı oyunları izledi
>
Hamdullah Suphi Tanrıöver
;
bir
gün Dram Tiyatrosu'na telefonla,
Gazi Paşa’nın 10-15 dakikalık
gecikmeyle oyunu izleyeceğini
bildirir.
Ertuğrul Muhsin, Behzat
Hakinin
telaşlandığını görünce,
tepkisini belli ederek,
“Biz,
perdeyi her gece saat 9'da açarız.
Bu gece de 9’da açılacaktır.
Benim bildiğim Gazi Paşa
,
temsile
zamamnda gelecektir”
der. Dediği
çıkar. Tam 9’da gong çalar,
perde açılır ve o sırada Atatürk
locaya girer
Dram Tiyatrosu'nun İçi
: Dram Tiyatrosu’ nun içi muhakkak ki İstanbul’ un en zarif, en güzel tiyatro salonu idi. Jean Cocteau.1954’(e İstanbul'a geldiğinde tiyatrolarımızı görmek istemiş, kendisini oraya götürdüğümüzde bu salonun yapısına büyük hayranlık göstermişti.Gazi Paşa, iki defa bizzat Dram Tiyatrosu’na gelerek iki oyunu izledi. Bunlardan biri “ Yalova Türküsü” idi. Öbürü ise “ Akın” adlı manzum tari hi piyesti. Yıllar 1931 ’i göste riyordu. Gazi Paşa, o sıralarda Yalova’yı uygar bir kaplıca şehri haline getirmek İçin imar faaliyetlerini bizzat ya kından izliyordu. Bir Avustur ya oyunundan çevrilip, ora daki kaplıca şehrini sözüm ona Yalova’ya yerleştiren mü zikli oyunu bunun için merak etmiş olsa gerekti. Gerçekten de, oyunun içinde Gazi’nin hoşuna gitsin diye, “ Yalova suyuna girenin ateşler tu tu şur kanında” diye bir parça da vardı. Müzikleri Ferit Alnar bestelem işti. “ Renklerin Rü yasıdır Tango” adlı şansonun söz yazarı da Nâzım H ikm et’ ti. Bu oyunda Vasfi Rıza Zo bu büyük alkış topluyordu. Bir ara rahatsızlanınca onun yerini alan sanatçı da büyük alkış almıştı. Çoğu kimse, Muammer Ruşen adındaki bu genç sanatçıyı henüz tanımı yordu. Ama o genç, “ Ferah Dönemi” nde Ertuğrul Muh sin’in yanına sokulmuş, tiyat roya katılmış, Ferah Dönemi’ nin en zor işlerini üstlenmiş bir sanat âşığı idi.Daha son raki dönemdekiler, onu ünlü kom ik Muammer Karaca ola rak tanıyacaklardır.
"PERDE HER GECE
SAATİNDE AÇILIR..."
Bir gün Hamdullah Suphi Tanrıöver acele telefon ede rek Gazi Paşa’nın tem silin başlangıcından 10-15 dakika sonraya gecikebileceğini b il dirir, perdenin açılmamasını ister. Bunu duyan Ertuğrul Muhsin’in reaksiyonu şu olur: “ Biz, her gece perdeyi saat 9’da açarız. Bu gece de 9’da açılacaktır ve benim bildiğim Gazi Paşa temsile zamanında gelecektir” der. Tiyatroda Behzat Haki, son derece te laşlıdır. M uhsin’e “ Çocuk o l ma, on dakika beklemekten bir şey çıkmaz” der. Karşıla yıcılar kapıdadırlar. Behzat Haki de oradadır. Dış kapıda antrede beklemektedirler. Sa at 9 olur, gong çalar ve perde yavaş yavaş açılır. Tam perde nin açıldığı sırada da Atatürk’ ün locaya girmesi bir olur.
Gazi Paşa’ nın Darülbeda yi ile olan ilgisi Faruk Nafiz Çamlıbel’in, Türklerin Orta Asya'dan göç etm elerini ko nu edinen manzum piyesiyle daha da artar. Mustafa Kemal Paşa, bu piyesin yazılışıyla yakından ilgilidir. Temsil sıra sında da tekrar Şehir Tiyatro la rın a gelerek oyunu İzler. Muhsin Ertuğrul’u oyundan sonra locasına davet ederek tebrik eder, mennunluk izhar eder.
M l l
, YARIN:
Muammer
Ruşen
0 zamanki adıyla Muammer Ruşen, daha sonraların ünlü komedi sanat çısı Muammer Karaca. Güldürü ti yatromuzun unutulmaz kom iği.
Vali ve Belediye Reisi M u hittin ( tündağ, Darülbedayi'yl belediyeı kanatları altına almış, 19 35’te ! bir Tiyatrosu’ na dönüşmesini sı lamıştı. Artık tiyatronun bir tüzü i resmi kadrosu vardı. Sanatçı muntazam maaşa ve güvenceye I vuşmuşlardı.
Bir Shakespeare tutkunu
H a m d u lla h S u p h i T a n rıö v e r A tatürk’ ün yanı na ilk koşan aydınlardandı. Daha ön ce Türkocaklarını yöneten Tanrıöver, hatipliği ile ünlüydü. Cumhuriyet dö neminde bir ara Maarif Vekilliği de yapmıştı. Sonra büyükelçi olarak va zife gördü. Sanatçıları iyi tanırdı. Ya zıda sözü geçen dönemde sanat çevreleri ile Gazi Paşa'nın ilintisini kuran başlıca kişi idi.
Şehir Tiyatrosu’na
H aldun T A N E R
UHSİN Ertuğrul’da “ Hamlet” tutkusu on sekiz yaşında Paris’te Mounnet Soully’yi bu rolde görmesiyle başlar. İstanbul'a geldiğinde b irtru p kurup Ab dullah Cevdet’ in çevirisi ile “ H a m le f’i bir hayır cemiyeti yararına ilk defa oynar. 60. sa nat yılında kendisiyle yaptı ğım bir röportajda, “ Başucu kitaplarınız nelerdir?” soru ma, “ Epiktetos’un Düşünce ve Sohbetler’i, Hamlet ve Kuran” cevabını verm işti. Hamlet, Darülbedayi’de ikin ci oynanışında iki hafta, Talat Artem el’e oynattığı oyun da bir ay sürm üştü. 1956’da A m erika'dan dönen genç oyuncu Engin Cezzar’ ın baş rolünü üstlendiği Hamlet ise arka arkaya 150 kere oynamak suretiyle büyük bir rekor kırı yordu. Bu, ilk başlarda Türk seyircisi tarafından yadırga nan Shakespeare’i Türkiye’de iyice yerleştirm iş ve sevdir miş olmanın zaferiydi. Muh sin Ertuğrul, Türk Tiyatrosu Dergisi’nde “ 150. Hamlet” ad lı bir başyazısında sevincini şöyle dile getiriyordu:
“ Şimdi bunun hesabını görelim. Sahnemizde Shakes- peare oynanmasına sataşan lar, o zamanın aydın geçinen yazarlarıydı. Bu arkadaşlar ya nılıyorlardı. Ama, o günlerde bunu anlatmanın imkânı yok tu. Çünkü giriştiğim iz iş uzun süreli bir kültür savaşıydı. Bu savaşı hangi tarafın kazana cağını ancak (zaman) damga- layacaktı. Dünyanın ve haya tın en önemli yargıcı olan za man! Tanrı’mn dünyayı yara tışından, insanı üretişinden tutun da bir buğdayın başak, bir kurdun ipek oluşuna kadar her şeyde son ve kesin hük mü veren işte bu zaman!
“ Biz o günlerde inancımı zı savunmadık, yırtınmadık, yaygara koparmadık, çünkü almayı tasarladığımız tohu mun yeşermesi, gelişmesi için (zaman) gerekiyordu. O tohum un meyvesi (zaman)la olacaktı. Çok değil bir kuşak- lık zaman. Kim derdi ki, ara dan otuz yıl geçtikten sonra, Shakespeare bu memlekette, yeni yazarların bile üstünde, en çok oynanan, beğenilen bir dram yazarı olacak!...”
Shakespeare, tiyatronun muhakkak ki, kralıdır. Piyes lerindeki aksiyonla, seyircileri ve felsefi içeriği ile de en güç- beğenir aydınları aynı anda kavrar. Birer özdeyiş yalınlığı ve yoğunluğuyla çoğu replik leri zihinleri teshir eder, bel leklere yapışıp kalır. Muhsin Ertuğrul, Darülbedayi’nin da ha erken dönemlerinden iti baren Shakespeare’i İstanbul halkına tanıtma çabası için dedir. Onca, Shakespeare, hem oyuncular, hem seyirci ler için en yüce okuldur. Ken di oynadığı Hamlet’ten sonra el attığı ikinci Shakespeare oyunu “ O thello” dur.
Raşit Rıza’nın Othello, Neyyire Neyir ve Bedia Mu- vahhit’in münavebeli olarak “ Dezdemona” yı tem sil e ttik leri bu oyunda kendisi de “ la- go” yu üstlenir. ________
1929-30 sezonunda “ Hır çın Kız” ı sahneye koymuştur. 1934-35’te Hamlet, 1935-36’ da “ Ölçüye Ölçü” yü, ertesi sezon “ Macbeth” i, 1938-39’ da “ Yanlışlıklar Komedyası” nı, 1940-41’de “ Othello” yu, 1941-42 sezonunda yine Ham- le t’i, 1942-43 sezonunda “ Kış Masalı” nı, sonraki yıllar “ Na sıl H oşunuza G iderse” yi, “ Atinalı Tim on” u, “ Coriola- nus” u, “ Jül Sezar” ı sahneye koyar. 1959’da yukarda sözü geçen 150 te m sillik Hamlet. 1964’te Shakespeare’ in 400. doğum yıldönüm ünü kutla mak için beş tiyatroda beş ay rı Shakespeare oyunu ser gilenir. “ Romeo J u lie t” , “ Ve nedik Taciri” , “ Bir Yaz Ge cesi Rüyası” , “ On İkinci Ge ce” , “ Kuru G ürültü” . Muhsin Ertuğrul, Shakespear’i “ O ve Ben” adlı yazısında bakınız nasıl değerlendiriyor:
“ Nasıl olur da Shakespe are, 37 büyük eserinde yüzler ce insan yaratır, kralından esi rine kadar hepsine can ve ruh verir, kemiklerini kenetler, şe killerini işler, sinirlerini örer ve dünyanın ayrı ayrı bölgele rinde, doğumlarından ölümle rine kadar, hiç birbirine ben zemeyen kaderleriyle onları karşı karşıya bırakır. (...) Dani markalI Hamlet, Afrikalı Ot hello, Italyalı Romeo, Atinalı Timon bugün de doğru yolla rında dümdüz ve sekmeden gidiyorlar. Halbuki ben, boca layıp duruyorum, tâ toprağa girinceye kadar...
“ Peki Shakespeare insan sa ben neyim? Ben insansam Shakespeare ne?”
YERLİ OYUNLARA
ÖNEM
Darülbedayi’nin ilk reper tuarını Fransızca’dan uyarla nan 2., 3. sınıf bulvar komedi leri oluşturm uştu. Gerçek Türk Tiyatrosu nun, Türk so runlarını, Türk insanlarını yan sıtan Türk oyun yazarları o l maksızın yaratılamayacağı ise ortadaydı. Önce ilk edebi heyet, sonra bu tiyatronun beyni olan E. Muhsin, bu ger çeği gözönünde tutarak im kân buldukça te lif oyunları yüreklendirmişlerdir.
Darülbedayi’de ilk temsil edilen telif eser, “ Baykuş” un yazarı Halit Fahri’den sonra ibnürreflk Ahmet Nuri’yi de bir uyarlayıcı olmasına rağ men anmak zorundayız. Ib- nürreflk Ahmet Nuri, Ahmet
Yabancı uzman getirme geleneği Türk
Tiyatrosu'nda zaman zaman uygulandı
Altın Devri
■■
£ ■ ■ a f e t i. '
>Muhsin Ertuğrul “Tiyatronun Kralı "
Shakespeare'in tutkunudur. O’ha göre
Shakespeare hem oyuncular, hem
seyirciler için en yüce okuldur.
ENCIN CEZZAR
Robert Kolej de tiyatro hocası Hilary Boyd un yonetımınoeKi tiyatro grubunda çeşitli dönemlerde, Nur Yalman, Tunç Yalman, Engin Cezzar, Genco Erkal, Çiğdem Selışık gibi profesyonellere parmak ısırtan cevherli gençler yetişmişti. Engin Cezzar da bunlardan biriydi. Amerika’ya gide rek tiyatro tahsil etmiş, “Actor Studio” da Paul Newman’ la birlikte öğ retmenlik yapmış genç bir sanatçıydı. Yurda dönüşünde, Muhsin Ertuğrul, tereddüt etmeden ‘ Hamlet” rolünü kendisine verdi. Bu rol, Engin Cez zar için unutulmaz bir başarı oldu. Aynı oyunda, Hüseyin Kemal Gürmen, Gülistan Güzey ve Sami Ayanoğlu da çok büyük alkış toplamışlardı.
1952-1957 arası genel sanat yö netmenliğine, AvusturyalI Meinecke getirilmişti. Mesleğini çok seven bir rejisör olarak, “ Liliom” ve “ Co lombe” gibi unutulmaz rejiler yap tı. Konservatuvarda birçok öğrenci yetiştirdi. Sahneye koyduğu oyun ların dekorlarını da kendisi yapardı.
>
Darülbedayi’de
Türk
yazarların
oyunlarına
ağırlık
veren Muhsin
Ertuğrul
,
Türk
Tiyatrosu'nun
yerli
yazarlarla
oluşacağına
inanırdı.
■-Ä.
r
r
i
A X W ß 'c r t rr
m
EFSANE KJİDİN CAHİDE SONKU
SABRI ESAT SIVAVUŞGIL
Edmond Rostand’ dan çevirdiği 'Cyrano de Bergerac” , oyunla öz deşleşmenin ve Türkçe'ye tasarrufun bir şaheseri olarak sahne tarihine geçti. Siyavuşgil’ in “ Karagöz” üzerine de değerli araştırmaları olmuş
tu. Siyavuşgil eleştirmen olarak da Türk tiyatrosuna hizmet etti.
Neyyire Neyir, ne kadar kültürlü ve bilinçli bir sanatçı ise, Cahide Sonku da o kadar pratik bir oyuncu idi. Kültürsüzlüğüne karşın, anlatı lanı çok iyi kavrar, pratik zekâsı ile en karmaşık rollerin üstesinden ge lirdi. Bu şaşılacak özdeşleşme yeteneği sayesinde klasik oyunlarda bile başarıya ulaşırdı. En çok alkış topladığı oyunlar, “ Cyrano de Bergerac", “ LA iglon” ve “ S ukuşu” idi. Fotoğraf onu, Avni DilligilTe beraber, ba şarıyla oynadığı Emilia Galotti oyununun bir sahnesinde gösteriyor.
Veflk Paşa gibi çok büyük us talıkla yurdumuza yerleştirdi ği Fransız komedilerini Darül bedayi’de oynatarak büyük seyirci kalabalığını yabancı değil de bizden insanların sı cak muhitine çekmiş oldu. “ Hisse-i Şayia” , “ Sekizinci” Ve “ Ceza Kanunu” bunlardan sadece birkaçıdır. Musahipza- de Celâl de te lif alanında bi ze yerli konulan başarıyla sundu. Ferah döneminde te lif eser düzeni kendini daha da gösterir.
Vedat Nedim’in “ İşsiz ler” !, Vedat Örfi’ nin “ Vefaen Ferağ” adlı eseri, Sermet Muhtar’ ın “ Duvar Aslanı” , Mahmut Yesari’ nin “ Bir Zait Bir Müsavi Bk” i, Osman Ce- m al’ in “ İstanbul Revüsü” , Münire Eyüp’ün “ Kâşif Efen- d i” si bu arada sayılabilir. Da ha sonraki dönemlerde yine Vedat Nedim’in “ Kör” adlı pi yesi, “ Üç Kişi Arasında” adlı piyesi, Abdülhak H am it’in “ Tezer” i sahneye kondu. 1930-31 sezonunda o zaman henüz çok genç bir şair olan Cevdet Kudret’in “ Rüya için de Rüya” sı, Nâzım Hikm et’in “ Kafatası” adlı piyesi, Faruk Nafiz’in “ Akın” ı, ertesi yıl.yi- ne Nâzım H ikm et’in “ Bir Ölü Evi” , Yusuf Ziya Ortaç ve Muhlis Sabahattin’in “ Aşk Mektebi” , Necip FazıPın “ Bir Adam Yaratmak” adlı eseri, Musahipzade Celâl’in “ Ayna- roz Kadısı” , Sedat Simavi’nin “ Ceza” adlı oyunu, Cemal Na- dir’in “ Yüz Karası” , Musahip zade Celâl’in “ Bir Kavuk Dev- rildi” si, Cevat Fehmi’nin “ Bü yük Şehir” i, “ Küçük Şehir” i, “ Paydos” u, halkın büyük rağ betini gördü.
Bunlar dışında daha genç kuşaktan Sabahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet, Turgut Özakman, Necati Cumalı, Aziz Nesin, Recep Bilginer, Turan Öflazoğlu, Oktay Rifat, Orhan Asena, Oktay Arayıcı, Bilgesu Erenus ve daha nice lerinin eserlerini de oynama ya önem verdi.
DARÜLBEDAYİ VE YABANCI
UZMANLAR
André Antoine’ la açılan yabancı uzman getirme
gele-neği Şehir Tiyatroları’nda da ha sonraki dönemlerde de za man zaman uygulandı. 1930' da Joseph Max, tiyatro öğret meni olarak Konservatuvar’a çağrıldı. 1930’da açılan Tiyat ro Okulu’nda Muhsin Ertuğ- ru l’dan başka eskrim hocası Grotovski ve Selim Sırrı Tar- can’ın kızları Azade ve Selma hanımlar da beden eğitimi ho cası olarak yer alıyorlardı.
Prof. Fahrettin Kerim Gö- kay’ın valilik ve belediye reis liği zamanında da Şehir Tiyat rolarımın başrejisörlüğüne ya bancı bir uzman getirilm esi düşünüldü. İstanbul’da çıkan “ Türkische Post” gazetesinin sahip ve başyazarı Türkolog Prof. Duda’ nın tavsiyesine uyularak Viyana'da dekoratör olarak ün yapmış olan Max Meinecke, İstanbul’a çağ rıldı. Dinamik ve coşkulu bir tiyatro adamı olan Max Mei necke, Şehir Tiyatrosu’na ye ni bir hava getirdi. Emektar dekoratör beyaz Rus Perof’un da Avrupa düzeyindeki dekor larından sonra İstanbul
seyir-cileri. Meinecke’nin de nefis dekorlarını alkışladılar. Mei necke, yönetmen olarak da başarılı mizansenler yaptı. Özellikle Franz Molnar’dan “ Liliom ” , Jean A nouilly’dan “ Beyaz Güvercin” mizansen leri unutulmaz izlenimler bı raktı. Meinecke’nin bir büyük hizmeti de genç sanatçılara çalışma disiplini ve coşkusu aşılaması oldu. Provalar b it tikten sonra bile çoğu oyun cunun gönüllü olarak hocaları ile çalışmalarını sürdürdükleri görülüyordu.
Bu yabancı uzman gele neği daha sonra Ankara Dev let Konservatuvarı ve Devlet Tiyatro ve Operası’nın açıldı ğı zaman da devam etti. Kari Ebert başta olmak üzere Re- mato Mordo gibi hocalar Türk Tiyatrosu’na Batılı çalışma metotları getirdiler. .
YENİ REJİSÖRLER
Şehir Tiyatrosu yeni reji sörler yetiştirmek konusunda da büyük gayretler sarfetti. Muhsin Ertuğrul ve Vasfı Rı za, Max Meinecke gibi tanın mış rejisörler dışında genç kuşaktan başarılı rejisörlere imkânlar verdi. Bir süre için Şehir Tiyatroları’nda vazife gören Ulvi Uraz’ ın başarılı
re-ULVİ URAZ. FAZİLET ECZANESİ NDE
Ulvi Uraz, coşkulu, şevkli, klavyesi çok zengin bir tiyatro ustası idi Sahneye eloktrik katar, yönettiği sanatçılar zorluk çektiği zaman, rolleri
ni onlar kadar özdeşleşip oynayarak yol gösterirdi
jieri halkı çok etkiledi. Ulvi Uraz, hem usta bir oyuncu hem de titiz bir rejisör olarak “ Fazilet Eczanesi” ni, “ Mine” yi ve diğer oyunları sahneye koyarak Türk yazarlarını Türk seyircilerine sevdirdi. Ameri ka’dan dönen Beklan Algan, eşi Ayla Algan’la birlikte “ Tar la Kuşu” adlı reji ile Şehir Ti- yatrosu’nda ilk vazifelerini üstlenmişlerdi. Daha sonra “ Sinekler” adlı rejide de ba şarılı bir örnek sundular. Ba şar Sabuncu, tiyatro oyuncu su, tiyatro yazarı niteliklerine bir de yönetmenlik ekledi.
Şehzadebaşı Tiyatrosu’- nun yönetimini bir süre o üst lendi; daha sonra da Tepe- başı’ndaki “ Deneme” Sahne- s i’nde Shakespeare’in “ Yaz Gecesi RüyasT’nı çok başarılı ve modern birşekilde sahne ledi.
UNUTULMAYAN
OYUNLAR
Şehir Tiyatrosu’nun hafı zalarda iz bırakmış bazı oyun ları vardı ki, bunların başında Reşat Nuri Güntekin’in “ Yap rak Dökümü” gelir. Bu eser oynandığında çok büyük rağ bet görmüştü. “ Paydos” yine çok büyük alaka toplayan Vasfi Rıza Zobu’ nun sondaki tiradıyla seyircileri duygulan dıran bir oyun olarak hafıza larda kaldı. Engin Cezzar’ ın oynadığı “ Hamlet” , Muhsin Ertuğrul’un sahneye koyduğu “ Ham let” , arka arkaya 150 kez oynayarak bir rekor kır mıştı. ilk oynandığı zaman da ha Darülbedayi açılmadan ev vel Muhsin Ertuğrul’un bizzat, oynadığı “ Hamlet” ancak bir kaç gün oynayabiliyordu.. Da ha sonraki devirlerde de çe ş itli zamanlarda oynandı.
Max Meinecke’nin sahne ye koyduğu “ Liliom ” da çok büyük bir ilgi topladı. Sabri Esat Siyavuşgil’in Edmond Rostand’dan manzum olarak çevirdiği “ Cyrano de Berge rac” önce nefis Türkçesı, sonra da Hüseyin Kemal Gür- men’in oyunu ile olağanüstü başarı kazandı. “ Eksik olsun istem em ” tiradı dillerden düşmedi.