• Sonuç bulunamadı

Yeni bir Yunus Emre

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yeni bir Yunus Emre"

Copied!
9
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

f .

EDEBÎ BAHİSLER

Yeni Bir Yunus Emre

[

1 6

]

Bazı okuyucularımız çıkan yazılarda tertip hatanı bulunu- şundan şikâyet ediyorlar. Tâ Fuzûlt’den beri bütün yazı ya­ zanlar bundan müştekidirler. Maki devirlerde cahil hattatlar tarizlere hedefti» şimdi de mü- rettipler. Koca Fuzûli cahil hat' tatlar içiu:

Kalem olsun eli ol kâtib-i bed tahririn Ki fesad-ı rakamı “sûr„

utuu'zu “şûr„ eyler. Gâh bir harf sükutiyle kılar

“nadir,, i “nâr„ Gâh bir nokta kusuriyle

‘•göz,, ü “kûr„ eyler. diyor. Biz mürettipler için ayni bedduayı yapmayız; bilâ­ kis daha iyi dizmeleri için dua ve rica ederiz. Çünkü okuyucu ııun teveccühüne, «uçak daha iyi biı duruma gelebilmekle ce­ vap vermek mümkündür. Dün kü yazı, okuyucu huzuruna çı- karılamıyacak kadar mürettip hatasiyle doluydu. Sayın okuyu­

cularımızdan özür dileriz. Dün, Allaha vuslat için var­ lığımızdan geçmek lâzımgeldi- ¿ini anlatmak üzere Abdülka- dir Geylâni ile halife arasında geçen bir olaydan bahsetmiştik. Dünyada mevcut bütün eşya, bütün ııebat ve hayvanlar insa­ na vuslat etmeğe çalışırlar . Çiçekler, renkleriyle, kokularıy­ la; meyvalar, şekilleri ve tad- lariyle kendilerini bize beğen­ dirmeğe, dolayısiyle bizimle vus­ lat etmeğe çalışırlar. O güzelim meyveler “insan,, olabilmek için varlıklarım dişlerimize teslim ederler ve hazmedildikten son­ ra posaları atılır, özleri insana karışır, insan olur. Biz de Al­ laha vasıl olmak istersek bütün varlığımızı ona teslim etmeli­ yiz. O, posamızı yani kötü huylarımızı atar, temizler bizi kendine lâyık bir hâıe getirdik­ ten sonra kabul eder.

Doğuşta anlatıldığı g<bi Allah eski devirlerdeki âşıkla­ rına karşı biraz merhametsiz davranırmış. Mausur’u darağa- cına çıkarttıktan, Nesimî’y* de­

risini yüzdürdükten, Cercis'i de bıçkı ile biçtirdikten sonra kabul etmiştir. Yirminci asrın âşıklarına artık kıymıyor. On­ lara yalnız “sevgi,, yolunu gös­ termiş. Emre “Sevdik, bildik; düşürmedi inkâıa„ diyor. Ne- kadar doğru bir söz. Herhangi bir güzele, görmeden âşık ol­ makla gördükten sonra âşık olmak arasında dağlar kadar ^ fark vardır. Görmeden âşık olan

bir kimsenin sevgisinde mutla­ ka inkâr ve şüphe gölgeleri vardır; çünkü sevgiliyi görme­ miştir. inkâra düşmemek için görmek lâzımdır. Emre “ biz gördüğümüz için inkâra düşme­ dik, çok şükür bizi inkâra dü­ şürmedi« diyor. Dördüncü kıt’a- nın son mısraı ile 5. kıta te­ cellinin gözlerde olduğunu gös­ teriyor:

“ Makam kurduk gözlerin ciiâSını „

<* Göseûmüzdür seyredenin

aynası; “ Bakan yıkar yüzünde

olan pası, eden do* yası.„, ve o da ibaret ot-“ Kendisini seyir

Varlık bir tane Allahın varlığından

duguna göre “Mürşid„in gözün­ de, yüzünde tecelli eden de Al­ lahtır, “ aıürid „ in gözünden seyreden de... “ Kendisini seyir eder doyası« mısraı bunu anlat­ mak istiyor. Beşinci kıtada Al­ lahı nerede aramak icabettiği anlatılıyor:

« Arayanlar yeri, göğü bı­ raka « « O Dilberi görmüş yüzü-

ne baka « “ GÖkle uçan hiç rasgelmiş mi Hakka ? « « Aşka yıktır sofuluk kal

asını „

YAZAN

ŞEVKET KUTKAN

“ Ferhad ’ a göründü Şirin sözünden „ “ (Emre) görür göreuleriıı gözünden „ “ Çünkü koydu gayriuin rü­ yasını „ Doğuşta (Allahı arayanlar yerde, gökte aramasınlar. O Dilberi , yani Allahı görmüş olan birinin yüzüne baksınlar. Allah gökte (olsaydı tayyereye binenlerin onu görmesi lâzımdı. Bizi Allaha ulaşmaktan alıko­ yan h amsofuluk kalesini aşka yıktırınız) deniliyor

Allahın, beğendiği bir in­ sanda tecelli edebileceğini Ta­ savvufa dayanarak izah etmeğe çalışmıştık. Ya bu “sofuluk ka­ lesini yıkma,, meselesine ne de­ meli? Bu meselelerin münakaşa sı küfür değildir. Tevfik Fikret in meşhur beyti hatırlardadır.

“Şüphe bir nura doğru koş­ maktır « “ Hakkı tenvir, ukul için

haktır „ Herhangi bir mesele müna­ kaşa edildikten sonra daha iyi anlaşılır. İnkâr olmayınca ikrar olmaz, inkâr veya şüpheden sonraki ikrarın kıymeti daha fazladır.. Bakınız, “ lâ ilâlıe „ demeden “ illallah „ denmiyor. Onun için makul olalım, soğuk­ kanlı olalım ve bu meseleler üzerinde ciddiyetle düşünelim.

Kulağımıza kadar gelen ha­ berlere göre bazı kimseler bu meseleleri hazmedemiyor, hiç bir makul itirazda bulunmadan sadece kızıyorlarmış. Biz, gaze­ telerle ueşrediiemiyen bu itiraz­ lara cevap vermeden neşriyatı­ mıza devam edebilirdik. Lâkin bu , okuyucunun hissiyatına ehemmiyet vermemek, aldırış etmemek oturdu. Bu bizce mat buat terbiyesine yakışmaz. Ga­ zeteyi ve yazıcıyı doğuran ve yaşatan -okuyucudur. Okuyucu- sıız bir gazete veya yazıcı, köksüz bir ağaca benzer.

Bu meseleleri ortaya atar­ ken okuyuculardan istediğimiz t»k şey, hüsnüniyettir . Bazı kimseler, taassuplarına dokun­ duğu içıu, kızmakta haklıdırlar. Bu, şeye benzer: Mimarın biri yaptığı eseri seyretmek için ge­ ri geri çekıliyorınuş. Arkasında bir kuyu vartnış. Geriye doğru bir adim daha atsa kuyuya dü­ şecekmiş. Bunu gören birisi âuv olarak yerden bir çamur alarak binanın duvarına fırlatmış. Mi­ mar, bu saygısızlığa son derece kızarak adamın üzerine hücum etmiş, bu suretle arkasındaki kuyuya düşmekten kurtulmuş. Yakasına sarılıp tartakladığı adam:

—• Zarar yok, kurtuldunuz ya... diyerek arkadaki kuyuyu görtermiş.

Hak bellediğiniz bu yoldaki neşriyatımızı boşgörmiyenleri biz hoşgörürüz.

Varıu bu mesele üzerinde konuşmaya devam edeceğiz.

Satılık kıymetli arsa

Kız öğretmen okulu ar­ kası baraj yolu üzerinde 15 dönüm kardar kıymetli arsa satılıktır,. Alpıak ve gör­ mek istiyenierin Beden Ter­ biyesinde . Cevat Diplene

müracaatları. 6186 6 - 7 —9—11—13—14 Mvettun» göründü Leylâ güründen «

İSTİKAMET

Hükümet civarında

Yarin Akşam

Mustafa Rıfat

Kale kapısında

(2)

j

EDEBÎ BAHİSLER j — —

Yeni Bir Yunus Emre

[

1 8

]

Bir hafta süren bir seyahat­ ten sonra Yeni Yunus Emre ile alâkalanan, onun doğuşlarını bekliye« sayın okuyucularımız­ la tekrar buluştuğumuz için se­ vinç duymaktayız. Bu ağır ve ciddî mevzu üzerindeki neşri­ yatımıza devam etmemiz için teveccühkâr teşviklerini esirge- miyen zevata teşekkürler ede­ riz.

Meslekdaşımız Lütfi Ayda’ nın, Yeni Yunus Emre münase­ betiyle Fransızca bir mecmua­ dan naklen „Demokrat,, gazete­ sinde yayınladığı makalelere de muttali olduk. “Râhnümâ„ adındaki İranlı bir âlimin tasav­

vufa dair olan bu düşünceleri­ nin bir Fransız mecmuasında neşredilmesi bizim için bir ib­ ret dersi olmalıdır.

Bu enteresan mevzula ec­ nebiler bile ilgilendikten sonra biz niçin ilgilenmiyelim... Ta­ savvuf bir ateştir ve ocağı Tür- kiyemizdedir. Bu mevzua dair yabancı memleketlerde gördük­ lerimiz, duyduklarımız, bizdeki ocaktan sıçramış kıvılcımlardır. Ne yazık ki asırlardanberi bir aşağılık duygusu ile Avrupaya boyun eğdiğimiz için kendimize itimat edemez olduk. Zannedi­ yoruz ki Avrupadan gelen her şey mükemmeldir. Avrupadan gelen cahili âlim, terbiyesizliği terbiye telâkki etmekten vaz geçsek artık Avrupaya okadar inanıyoruz ki, “Arasıra,, sü

tunundaki fıkralarımızdan bi­ rinde dediğimiz gibi galiba “Din-i mübîn-i Muhammedi,, ye Avrupadan gelirse iman edece­ ğiz. Kimbilir, belki bu dâ olur. Allah neye kaadir değil ki... Lâkin ozaman utanmak bize düşer.

Arkadaşımız Lütfi Ayda’nın tercümesi, bize Avrupa’nın da bu mevzu üzerinde düşündüğü­ nü anlatması bakımından çok faydalı olmuştur. Kendisine , mevzulunuza olan bu yardımın­ dan dolayı teşekkür ederiz.

Bu yazılarda “ Râhnümâ „ nın anlattıkları tamamiyle bizi teyid etmektedir. Zaten ^tasav- vuf, İran’da başka , Türkiyede başka olamaz ki..

Lütfi Ayda’ııın sou yazısın­ da “Mantıkuttayr,, daki bir hi­ kâyeden bahsedilmektedir. Al­ lahı arayan mutasavvıf, “züm- rütanka,, kuşuna benzetilmiştir.

“Sîmürg,, adını da taşıyan “züınrütanka„ Allahı ararken nihayet kendini bulur. Tasav vufu, kuş dili ile anlatan Man- tıkuttayr’daki bu hikâye, ara­ yanın da, aranılanın da birtek varlık olduğunu, onun da Al­ lahın varlığından ibaret bulun­ duğunu anlatmak istiyor.

Bunu Yeni Yunus Emre, bakınız ne kadar güzel anlatı­ yor. Bu doğuş, Tasavvufun ve­ ciz bir hülâsasıdır:

Kanaat köşkünde benim oturan, Sabır illerine mekânı kuran.

Bildim gelip geçer durmadan devran; Nasibeylemiştir Hazreti Rah­

man Bütün varlıkların sahibi benim, (Nefahtü) canımdır, her varlık temin; (

1

) (Fîhi min ruhi) yi söyleyen benim; Bu sözlerden anlar kimde var iman. Sadık olanlara derim haberi, Çünkü onlar durmaz hiç ben­

den geri; Sadıklarım girer candan içeri, Bilip inanmışlar, kalmamıştır zan« Kimse bilmez, nice beden gi-yerim; DeVran her varlıktır, “Âdem,,

dir yerim; Aslım vâhitturur. yoktur di­

ğerim; Nokta iken beni görürler el­

van. Yine benim felvan gören göz­

lerden. Ben severim, Hiç ayrılmam sîz­ lerden)

YAZAN

ŞEVKET KUTKAN

Tecellim var aşk için dilsizler­

den, Aşkım nerde, ben orada kur­

dum mekân. Âşık olur, kalmaz benim ka'

rarım, Âşkı bulur, beni bende ara­ rım, Âşık görsem kalmaz hiç benim varım; inanmazsan tarif ediyor Kur’an Ben yarattım, Âdem’e verdim

kanı, Nefheyledim, ona verdim ben canı ; Musallat eyledim derhal Şey" tanı, Çün bilirim, Âdeme etmez iman, Âdem içinde gizlenen ben idim Ervahlara: “ secde eyleyin! „ dedim; Ben secdede o Şeytanı gör­

medim; Baktım, gördüm odur inatta duran. Yine benim ona veıeıı inadı; Secde etse kabul olur muradı. Âdem ile etmemeli cihadı, İnatlıktan başına verdim tufan. Devir ettim, görün, hâli hâzırı, Benim bütün devredenin nâzın. Delil ettim arayana Hızır’ı, Beni bilir bulup Hızıran uyan. Ben ederim Âdem ’ den beri devri, Kâh ölürüm, kâh olurum ben diri; Gezdiririm “Hak,, denilen cev­ heri, Şimdi benim (Emre) ce karar kılan. İleride daha birçok doğuş­ larını okuyacağınız Yeni Yu­ nus Emre' kendisinden evvel gelen evliyaullahtan hiçbirinde görüimiyen bir cesaretle tasav­ vufun kördüğümlerini çözmeğe başlamıştır, bu doğuş onlardan biridir. Bu mealdeki bir diğer doğuşu daha takdim ediyoruz:

Atan benim, satan benim, Tutan benim, atan benim; Her gönülde yatan benim, Bilenler bilir ki neyim. Âşıklardan çıkan âbım, Bu âlemde beytuliaiııaı, Her yanlarda ben seyyahım, Bilenler bilir ki neyim. Her kulaktan duyan benim, Her gönüle uyan benim, Her gözlere ayan benim, . Bilenler bilir ki neyim.

Olurum hâli istiğrak, Kalmaz bende âlemi fark, Bazı da olurum toprak, Bilenler bilir ki neyim. Bu söylenen her an benim, Bu görünen her can benim, Aranılan Rahman benimj, Bilenler bilir ki neyim. Devran eden hava benim, Âdem benim, Havva benim, “Zümrüt,, yatan yuva benim Bilenler bilir ki neyim. Âdeme karışan benim, Semada yarışan benim, İblis’ie barışan benim, Bilenler bilir ki neyim, Âdeme can veren benim, Şeytana gösteren beuim, Gözlerinden gören benim, Bilenler bilir ki neyim, Cennetten koğduran benim, Öyle eden ihsaıı beııim, (Emre) ile her an benim. Bilenler bilir ki neyim,

1—6—947 (

1

) iz Kale Rabbüke lilme- lâiketi innî hâlikun beşeren mintıynin feizâ sevveytühû ve ne falıtü fıhimin rûhî fekaû lehû sâcidîo. — Surei Sâd —•

( 2 ) Zümrütanka kuşunun yattığı yuva benim:

(3)

| EDEBÎ BAHİSLER İ —

Yeni Bir Yunus Emre

[

19

]

(17) Numaralı yazımızdaki doğuşu şerh ederken Yunus Em­ re, Mevlânâ ve emsali büyük mutasavvıfların, şeriatın emret­ tiği ibadetlerden daha üstün bir ibadet olBtığunu, binaenaleyh Hak aşıklarının namaz, oruç, hac gibi ibadetleri yapmama­ larında bir beis olmadığını söy­ lediklerini bildirmiştik. Bu sö­ zümüzü isbat için de Yunus Em­ re ile Mevlânâ’nın, . bu hususu ifade eden şiirlerini yazmış ve bu şiirleri teyid eden hadis ve âyetleri de arzetmiştik. Bir ya­ zımızda daha söylediğimiz gibi Kur’an, maalesef ezberimizde olmadığı için bu bahse dair olan başka ayetleri o yazımız­ da zikredememiştik. Birkaç gün evvel kur’anı yine okurken iki âyetin daha bu meseleyi aydın­ lattığını gördük. Âyetin birisi “Ankebût» sûresindedir; (Utlü mâ ûhiye ileyke minel kitabi ve ekımisalâte innessalâte tenhâ anilfahşâivel münkeri velezikrul- lahi ekberü vallâhu yâlemu mâ tasnaûn) (Manası; Ya Muham- med, sana Kur’anı Kerimden vahyedilen âyetleri oku ve na­ maz kıl; çünkü namaz, insanı fenalıklardan korur. Lâkin na­ mazların, yani ibadetlerin en büyüğü ve efdalı Allahı zik­ retmektir. Allah yaptıklarımızı bilir.)

İkinci âyet, “Hicr„ sûresi­ nin son âyetidir: (Va’bud ^Rab- bake hattâ ye’tiyekeiyakin) (Manası: Rabbine, ona dair (ya­ ni Allaha dair) bilgin tamam ve sahih oluncaya kadar iba­ det et!)

Tasavvufu ateş zannederek ona yaklaşmağa cesaret edemi- yen medreseli âlimler , bu âyetteki bu derin mânâyı akıl­ larına sığdıramadıkları için “ya­ kın,, kelimesini “ölüm,, mana­ sına almışlardır: “Rabbine ölün­ ceye kadar ibadet et!»

Halbuki “yakın» kelimesi “ölümü manasına hiç gelmez. Allaha ait bilgimizin ölümden sonra “yakîu„ haline geleceği kastediliyorsa bu da doğru de­ ğildir. Kur’anda, insanın, öl­ dükten nice zaman sonra ve ancak muhtelif merhalelerdeki azabil devri bitirip nefsini te­ mizledikten sonra Allahın te- tellisini idrâk edebileceği bil­ dirilmektedir.

Yok , eğer bu ölümden mak­ sat, “ölmeden evvel ölmek» ya­ ni “mûtû kable en temûtû» sır­ rına mazhar olmak ise ona di­ yeceğimiz yok. İşte Yunus’lar, Mevlâoâ’lar bu sırra mazhar oldukları için namazı, orucu, haccı terketmişlerdir. Ölmeden evvel Allaha kavuşanların na­ maz kılıp oruç tutması, hacca gitmesi neye benzer bilir misi­ niz?. Sevgilisine kavuşan bir kimsenin, doya doya onun yü­ züne bakacağı, onu kucaklıya- cağı yerde gözlerini kapıyarak “Sevgilimin kaşı, gözü şöyley- di„ diye tahayyül etmeğe ça - hşmasına, yahut Sevgilisine ka­ vuştuğu, ooun huzurunda bulun­ duğu halde ona mektup yazma­ sına benzer. Hiç âşık, sevgili­ sinin yüzüne hayran hayran bakmak dururken gözünü ka­ par da sevgilisini sayıklar mı?

Mevlâııâ ve Yunus Emre birşeyler biliyorlar ki böyle di­ yorlar. Bilmeseler söylerler miydi? Allahı sev de nasıl se­ versen sev. Mevlânâ Mesnevî’de bir hikâye anlatır: Cahil bir çoban, Allahı insan şeklinde tahayyül ve tasavvur ederek ona hitaben, “Allahım, nerede­ sin? Gel de senin südünü pişi- reyim, ıslanmış çarıklarım ku­ rutayım, saçını tarayım» der­ miş- Musa bunu işitince çobana kızmış “ne yapıyorsun be çoban, Allah, insan kılığında değildir. Bu sözlerin; doğrudan doğruya küfürdür» demiş . Çoban haya­ lindeki Allah mefhumunu ^kay- btdince ıztıraba düşerek dağ­ lar»

kaçmış.

Sonra Allah, Mu­

YAZAN

ŞEVKET KUTKAN

sa’ya “Yâ Musa, senin vazifen beni kullarımdan ayırmak de­ ğil, birleştirmektir.» demiş. Bu hikâye bize anlatıyor ki sevgi­ de merasim, yapmacık, teklif ve tekellüf yoktur. Sevgi sev­ gidir.

(Emre) mizin, o çobanın sa­ mimî sevgisini hatırlatan doğu­ şuna bakınız:

Bilirmiyim yüzünü görmesini? Elim ile çekeyim sürmesini Aklıma gelince ben Kerem

oldum, Aşkım ile çözeyim düğ­

mesini Âşık olup göreyim yanağını, Doya doya seyretsem göz

ağmı. Aşkını ver, ceryanına tu­ tulanı, Seyredip de tutayım duvağını, Açsa görsem yârin inci di­

şini , O Güzelin şen olup gülüşünü Hasret olunca görürüm Dil­

beri Can içinde seyrederim düşünü Gece gündüz ben çekerim

yasını, Yas çekersem siler gönül

pasmı. Elim ile tutayım ben canana, Kendi görsün yüzünün ayna­ sını. Seyrederek yapsın yârim

süsünü, Gelsin, biz edelim burda

düğünü. Bu ömrümüz günbegün geç­

mektedir. Biz aşk ile geçirelim bugünü. Bir daha geçer mi bu gün­

ler ele, Geçirelim tatlıgünleri bile (1) Kur’acı.ıda söylemiştir Mu-

hammed: Hak âşıkı diridir, nasıl öle? (2) Kur’anda söyledi aşıka Allah, Bu sözü duyanlar olmaz mı

ferah ? Yas çeker biimiyen esrarımızı Şen olur bu sözü duyanlar

billah. Bu bir esrardurur , duy -

mazlar neden? Biz ruh olduk, bizi görür­ ler beden. Siz dinleyin, âşıkları söyletir: Bu kelamlar söyleniyor

(Emre)den (1) Bile = beraber

(2) Elmü’minûne lâ yemû- tûne bel yentakılûne mineddari ileddâri

Ve lâ takuiû limen yükte- lü fî sebîiiilahi emvatüu bel ahyâün velâkin lâ teş’urûn.

— Bakare suresi —

Sayın Müşte­

rilerimize !..

Ucuz ve Sağlam Mal

Almak İstıyormusunuz

Muhakkak bir defa

mağazamıza uğrayınız!..

Gömlek, Pijama. Çanta, Parfümeri , Erkek , Kadın İpek ve Muslin ^Çorapları ve hernevi Tuhafiye, İpek, İbrişim, Filoş Çeşitlerini es­ kisinden daha ucuza olduğu­ nu bizzat göreceksiniz.

ADRES :

Sabri s- rık İPEK

TUHAFİYE

Yağ Camii Civarı Güven Ecza Deposu Karşısı.

(4)

---EDEBÎ BAHİSLER

---r «---r---rllll'l HM» N M U M M M IM H H H M ... ...«İl1 II>■ II■«■!■■■— — »1İ

Yeni Bir Yunus Emre

.

20

-Bazı okuyucularımız, Yeni Yunus Emre’nin kim olduğunu merak ediyorlar. Bize onu gör­ mek istediklerini bildiriyorlar. İlâhi bir lulfa mazhar olmuş bir zatı herkes görmek ister. Lâkin işi gücü olan bir sanat- kârı günde bir çok meraklılar ziyaret edecek olursa adamca­ ğızın işini gücünü bırakarak zi­ yaretçilerin merakını tatmin et­ meğe çalışması gerekir. Bu da olmaz tabii...

Merakı celbetmesi icabeden şey, Emre’nin fâni vücudundan ziyade ağzından dökülen söz­ lerdir. Bu sözler, hiç şüphe yok ki hakkın kelâmıdır. Biz onu, bu sözlerinde görmeğe, aramağa, çalışmalıyız. Onun hakiki hüviyeti bu sözlerinde- dir.

Herkes gibi, onun fâni vü­ cudu da birgün toprak olacak­ tır; fakat onu istilâ eden (hâl) ebedidir. İşte hakikî Emre, bu “hâl,, dir. Dış görünüşü basit bir sanatkâr giyiminden ibaret bulunan, ütüsüz elbisesi ve kas ketiyle tam bir halk çoçuğu

olan Emre’yi görsek de olur, görmesek de.. İş, bu .doğuş­ ların AUâh kelâmı olduğuna inanabilmektedir. Bizim bütün neşriyatımız bu gayeye ınâtuf- tur. Candan inandığımız bu İlâhi sözlere herkesin de inanmasını arzu ettiğimiz için bu doğuşla­ rı yayınlıyor ve elimizden gel­ diği kadar şerhetmeye çalışı­ yoruz.

Dikkat edilirse bu doğuşla­ rın ifadesi çok veciz ve selis­ tir. Tahsilsiz bir adamın bun­ ları yazmasına ve söylemesine hattâ okumasına bile imkân yoktur. Onları anlamak ise ta­ mamen ayrı bir iştir. Öyle do­ ğuşlar var ki, evvelce de söy­ lediğimiz gibi, tahsilsiz bir sa­ natkâr olan Emre’nin bunları söylemesi imkânsızdır. Lâkin o “hâl,, kendisini istilâ edince bu cahil ve tahsilsiz adam, bu se­ fer bizim anlıyamıyacağımız şeyler söylemeğe başlamakta­ dır.

Bu doğuşlar vecizdir, de­ dik. Evet, hem o kadar veciz­ dir ki tasavvufun en muğlak meseleleri herhangi bir bey­ tin bir mısraında ortaya atılı­ yor, ikinci mısraında halledi­ liyor :

Söylemedik biz (Erini), İşitmedik (Lenterâni)

Bu beyitte, (Erini=kendini bana göster) derken Mûsâ’uın henüz tevhid sırrına ermemiş olduğu, Allahın varlığıudan başka bir de kendi varlığını kabul ettiği anlatılmak isteni­ yor. Halbuki tasavvufa göre Allaha Kavuşmak, onu bilmek istiyen kimsenin varlığından, canından geçmesi lâzımdır. Mu­ sa, “ben„ liaten vazgeçmediği için

Allah ona (lenterâni—beni gö remezsin) demiştir.

Bazı doğuşlar bazı sûrele­ rin âdetâ tefsiri gibidir. Şu do­ ğuşu (Necm) suresiyle karşılaş­ tıranlar o sûrenin bu doğuşta §Bü M■> ■fij r

I

1

>/° 4 F aizli

Küçük bir cari hesap açtırarak

Bankamıza vereceğiniz en az

100

Lira ile Ankara’da asfalt bir cadde üzerinde

Döşenmiş Bir

Ev

, .

sahibi olabilirsiniz Birinci çekiliş: 19-Mayıs 1948

t û r k i y e

E m lâ k K re d i

B an k e e ı

■ K

tefsir edilmiş olduğunu anlıya* caklardır :

Mânidar senin kaşın, Beni yaktı bakışın. Sende “sen,, i idrâk et : (Arş) a benziyor başın.

-

YAZAN™-ŞEVKET KUTKAN

Başın benziyor (Arş) a, Meleklerle barışa. Bu manayı bilmiyen Bu söze diyor : hâşâ. Bu, (Sidre - i Müntehâ). Bu söze candır baha. Ateşe düşer, yanar Yönü dönen Allaha. Bu sözdür (Hablülmetin), Hem de (Refref) dir,sen bio. Anla da Arş’ı dolaş,

Tenezzül eyle de in. Yananlara ver destur, Dirilsin ehli kubûr. Dünyanın aradığı Aşıklara söz budur. Biz bildik olduk teslim, İşte bu, tamam ilim, (Emre) aşkta yanınca Hemen oluyor salim.

5 — 9 —

1943

Bu doğuşlar, takiid edile­ mez; Çünkü tasavvufun, herkes tarafından anlaşılması mümkün olmayan esrarlı taraflarından bahsetmektedirler. Ancak üslup takiid olunabilir. Lâkin hiçbir kimse şu yukardaki doğuşun bahsettiği gibi sırlardan bize haber veremez, bu yola girerek bu sırları anlıyanlar, zaten böyle bir iddiaya kalkışmazlar. Bu yolun cahilleri ise üslup takli­ dindeki maharetlerine güvene­ rek nazire yapmağa yeltenir­ ler. Vaktile Kur’anıu da üslû­ bunu takiid etmeğe yeltenmiş ler, (eifîlü melfîlü ve mâ edrâ- kerael fiiü ..) tarzında saçmalık­ lar yapmışlardır. Bunlar iman­ sızlığın tezahürlerinden başka birşey değildir.

Kendinde iken böyle şey­ leri söylemekten âciz olduğunu her vesileyle söyliyen Emre, bu doğuşlardaki bazı kelimelerin manasını bile bilemez; kaldı ki onları yerli yerinde kullansın. Meselâ muhtelif doğuşlarda ge-. çen şu kelimelerin manasını pek tabiî olarak bilemez; çün­ kü tahsili yoktur : (berdâr ey- lemek=asmak), (yemedeniz), (micmer^buhurdanlık, ateş ko­ nacak küçük kap) :

Nûh’a yaptırdık gemi, Ona verdik merhemi. Kavmine tufan verdik, Tâbi eyledik yemi, kıtasında olduğu gibi.

Peki, bu cami adam, bu derin mânâlı doğuşları nasıl söyliyebıliyor, diyeceksiniz, de­ ğil mı?

J

5

u da bir mucize değil mi? Evet, çünkü (..tuhricülhay-|i feye minel meyyiti ve fetuhricül-s meyyite minelhayyi ve terzuku men teşâu bigayri hisab.)

Aziz okuyucularım, sizi Em- re’yle başbaşa bırakacağım. Si­ ze kendisini yine kendisi anlat­ sın :

Kendi hâlimi deyim : Okumadım, ümmîyim. Böyle gidiyor yolum, Şahımdan mahrum muyum? Naâibolmadı mektep, Süremedim mürekkep. Canana Vâsıl etti Halil’den gelen edep, O oldu bana hoca; Okutmuştur doyunca, Ciğerimi çıkarıp Ayağına koyunca. Gösterdi, heceledim^ Dediğini belledim. Bu işler içten oldu, Bir kitap ellemedim,

Bu bilgi içten içe; İstiyen candan geçe. Bende varlık görürdüm, Beni çıkardı hiçe.

Hiçlik, her makam hoşu; Yoktur iniş, yokuşu. Gece gündüz yürü, var, İyi seyret sarhoşu. Durmaz, ederler düğün, Bayram ederler hergüu. Eğer görmek istersen Sen yan, verirler dürbün. Unutsan dünü, günü, Aşka döııdürsen yönü, Kalbinden işitilir Aşk çalgısının ünü. Ben olsam orda hâdim, Kabul ederse Hâdî’m. Tâ ezelden böyledir Hâdî’me olan vâdim, Ben istemem saltanat, Dilemem böyle murat. İstedim, tâbi oidum, Haktandır her zuhurât. (Emre), sen burdan gitme, Bu kapıyı terketme;

Seui sonra koğarlar, Hâzineyi tüketme.

6

— 10 — 1942

Çayın kolaylıkla ele geç­ mediği devirlerde doğan şu do­ ğuşu da okuyalım:

Çayın ettik sözünü, Göremedik yüzünü. Biz bu aşka düşünce Gördük Dost’un yüzünü. Biz bildik (Şakkal kamer),

(D

Yardık, göründü Dilber Odur (Hacerül’esved), Ordun bulundu cevher. Görenler oldu hacı, Odur Muhammed tacı. Aşık alır da sürer, Yarasına ilâcı. Oradan bulur şifa, Seyreder, eder safa Böyle tarif eyledi O Muhammed Mustafa, Biz bildik bu esrarı, Ordan seyrettik yârı. Aşıklara olur mu Böyle zevkin zararı? Aşk burdan dedi kelâm, Kendini söyler Meviâm, Bu topraktan ne olur?.. Bütün Hakkındır ilham. Burada benim zelil, Bu sözler benim değil. Hak bize gördü lâyık, Söylüyor (Aşk Cebrail). Söylemez size toprak, Size lâyık gördü Hak. Eğer aşk söylemezse Kaadir midir bu toprak? Haktır her işe kaadir Odur her yerde zahir Hervakıt ^bu aşk gelmez Bu haller gelir nâdir. Demeyin bu söz benden; Göze görülen tenden. Bu gizli* esrarını Hak söyledi bedenden. (Emre) den etti üryan. Böyleee edin iman. Sîzler bilin, ben fakir Âşıka olsun kurban.

16 —

8

-* $44

—W. .»...„/K, . ,1 l—'l. . . ıı——ı

ı———»-0 ) (BİZ “ inşakkalkatnei „

sirtına mazhar olduk) denmek isteniyor.

(5)

| EDEBÎ "

b a h is l e r

j

---Yeni Bir Yunus Emre

[

21

]

Deuizden bir katre kabilin­ den, şimdiye kadar ancak bir­ kaç tanesini takdim edebildiği­ miz bu doğuşlarıu dili temiz bir türkçedir. Halkın anlıyamı- yacağı kelimeler pek nadirdir. Türkçe bu doğuşlar sayesiode farsça gibi tam bir şiir dili, yani oynak ve her türlü ifade kud­ retini haiz bir dil olmak isti­ dadını kazanmıştır. Çünkü bu doğuşları» ifadesinde büyük bir elastikiyet vardır. Meselâ (kim gördü?) gibi bir ifadeyi bu do­ ğuşlarda (gördü kim?) tarzında bulacaksıuız. Bu şimdiye kadar kuilanılmıyan bir (cümle dizimi) hususiyetidir ve dilin ifade kabiliyetini artırır, onu muay­ yen ifade kalıpları içine hap- solmak gibi bir darlıktan ve hareketsizlikten kurtarır.

Aşağı daki parçada bu türlü bir kullanış göze çarpmaktadır.

Durmaz yanar yüreğim; Budur benim dileğim. İki cihana doldum; Acep beni gördü kim ? Tıpkı böyle, mürekkep fiil­ ler de tersine çevrilerek dile kaypak, her kalıba uyacak, ve­ zin ve kafiye zaruretlerine ce­ vap verebilecek bir kabiliyet kazandırılmış oluyor. Hangi do­ ğuşta olduğunu şimdi hatırlıya madiğim şöyie bir mısra var.

Her görenler geçığor vaz. Mürekkep fiilleri teşkil edeu kelimelerin cümle içinde ayrıl­ dıkları vâki değildir. Doğuşlar, dile bu kabiliyeti de kazandır­ mış oluyorlar.

Kur'anm ifadesinde olduğu gibi bu doğuşlarda da cümlele­ rin bazı kısımları haz oıuumuş tur. Meselâ şu beyte dikkat edelim:

Dense, oîur mu küfür? Basılmıştır hep mühür, üözıerıuı aç (fcuıre),

Meyaanna geziyor, gör. Bırtucı mısraı İkinciye bağ­ lıyabilmek için aralarına tamam­ layıcı bir ifade sunştırmaa ıca- beoıyor: (böy*e desek küfür mü oıurr “hayır, küfür Oımaz. K-ü für Oiur diyenlerin gözlerine, kulaklarına,, hep rnünur basıl­ mıştır. )

Şimdiye kadar hiçbir şair dilde bu naüar ç o - tasarruflarda bulunmamıştır.

Bu doğuşların edebiyatımıza getirdiği yemliklerden biri de kafiye hususiyetlerine dairdir. Aşağıdaki göreceğiniz doğuş lardaai sonları hep ayni harfle bitinçatedır. Diğer bir hususi­ yet de şu ki,—Meselâ şu doğuş­ ta bütün kıt’alartn üçüncü mısra­ ları h a r i ç diğer mısralar birbirlenyie k a f i y e l i d i r . Bu tarz bir kâfiyeye edebiyatı­ mızda, zannedersem ilk defa rast i anmak tadır.

Âşık olan gözü açar, Yaoar, aşkta olur nscar; Gözü açık olanlara O Dost nurlarını saçar. Âşık isen ateşe var, Yanar isen sen etme zar. Kabul eyle sen bu sözü, Bu sözü söyledi o Yar.

Herkesl er hâlini satar, (Jyuyani g afl et tutar. Ne kadar tarif eylesek Bilmiyenler yere bakar.

Kim ki bu Bteşte yanar,

O* sonunda nura banar. İbrahim« dendi bu söz: «Sevgilimi yakma Sen nar!,,

Ne çare ki engeller var, Onlar ile gönlümüz dar. Gönül evi dar olanı, Onu, daima yakar bâr (1) Âşık gözlerini yumar, Acayip görgüler umar. Açılan gülü görürse Kokusu burnuna kokar, Âşık uyanık yatar, Canım ateşe atar; Büyük denizi görünce Ortalın« e»oı «t«f»

YAZAN

ŞEVKET KUTKAN

Yıkananlar oluyor var, Böyle tarif etti o Yar, (Emre), dostu kim severse Dinler sözlerine uyar* Aşağıdaki doğuş da bu hu­ susiyeti ihtiva etmektedir:

Dost bana der: gel beri, Sen çalış, kalma geri.

Âşık ona derler ki Kalmaya hiç eseri. Korkma olmaz zararı, Âşıklar bulur yarı. Biz çok sözler söyledik, Biraz ibret al bâri, Arzu eden bizleri, Secde etsin dizleri. Seni görmek istiyen Unutsun her yüzleri. Kim duyarsa haberi, Hak ona der: gel beri. Her yandan sen görünün (2) Mânidir sana deri.

Ateş içinden yürüj Gözlerimi, kan, bürü. Âşık, gözlerini aç,

Allah sever mi körü?. Güzel kokar gülleri, Uzak değil illeri. O yüzü görenlerin Gözden akar selleri.

-Arzu, koymaz içeri, Onlar yer canı, seri. Dost yüzünü görenler, Azmeder, dönmez geri. Ateşte yansa deri, Yıkanır, kalmaz kiri. Bu yolda kim ki yausa Cananı der: gel beri.

Âşık bu yola gire, Bu yolda canı vere. Ahmet bir ateş yakmış (Emre) varıp üfare.

Buna benzer ktf ye hususi­ yeti aızedeıı başka doğuşlar da vardır. Lâkın burada hepsini takdim etmeğe imkân yoıtur.

Görülüyor ki bu doğuşlar, tasavvufun çetin meselelerini, edebiyatın “Sehli mümtemi’„ dediği tarzda hallettikten baş­ ka, ayrıca nazım şekli, kafiye ve dil hususiyetleri de ihtiva etmektedir.

(1) Hâr — sıcak. Bu keli­ meyi ateş manasına aimalıdı.

(2) Gören gözlere sen her taraftan görünüyorsun. Lâkin bu deri, yani bu vücut senin görülmece mâni oluyor. Kendi varlığımızdan geçmeliyiz ki seni görebilelim.

| Sayın Müşte­

rilerimize !..

Ucuz ve Sağlam Mal

Almak İstiyormusunuz

Muhakkak bir defa

mağazamıza uğrayınız!..

Gömlek, Pijama. Çanta, Parfümeri , Erkek , Kadın İpek ve Muslin Çorapları

İ

ve hcrnevi Tuhafiye, İpek, İbrişim, Filoş Çeşitlerini es­ kisinden daha ucuza olduğu­ nu bizzat göreceksiniz.

ADRES :

Sabrı Arık iPEK

TUHAFİYE

Yağ Camii Civarı Güven Ecza Deposu Karşısı.

No : 121 ADANA

Yurddaş ! .

(6)

m # *

} EDEBÎ BAHİSLER

Yeni Bir Yunus Emre

[

22

]

Emte’nıi'/io doğuşları birkaç kısma ayrılabilir. Bir kısmı, mükâşefeleri esnasında muttali olduğu esraıı, yine esrarlı bir dille anlatan doğuşlardır.

Diğer bir kısmı da ahlâki- yat a dair olanlardır. Geriye ka b u l a r da A l l a h a olan sevgisini anlatan doğuşlardır. Bunl arda­ ki sıcak samimiyeti insan âdeta gö-ldııde duymaktadır. Emre, sevgilisinin huZarundayken ve ona h i t a b e l e r k e n soııderc ce samimidir: Sevdaya düştüm, Kan oldu özüm; Daim Hak sözü n, Aşkın elinden; Deruu dilinde;!. Ka» ağlıyorum: Olmayım mahrum. Aşkta odır zorurn, A ; tın elinde», Derim diiiuden. Ö . rÜm sö .üidü, Belim büküldü, Seyre ie» güldü, Aş m elinden;

YAZAN

>

ŞEVKET KUTKAN

Sarardım, soldum,

Ben Dostu buldum, Aynisi oldum Aşkın elinden. Derim dilinden. Söyler (Eaıre)den, Yanıyor bede--, GÖrÜr seyreden Aşkın elinden Derim dilinden. Şu doğuştaki samimiyete bakınız. Hem lirik, hem de sa­ natlıdır; her “dort!ük„ün sonu (M) harfiyle bitmektedir:

Gülüm, dilterirr, c mm! Tahtta duran Sultanım! Kurda, kuşa hükmeden Belkıs’la Süleyman'ım. Canım, meleği n, hûri r, Aşk içinden zuhufum. Daim seni görürüm, Ceunetimde vildamtn. D^rim dilinden. Tutuldum derde, Derim: Hâk nerde? Kabar mı perde? Aşkı ı elinden,

Derim dili ııdeo» Çekerim hasret, Olur mu kısmet? Ettiler nefret Aşkın elinden, Derim d.ünden. Gözüm kan ağlar. Giydim karalar, Yanarını naçar Aşkın elinden, Derim dilinden. Yerde süründüm, Aşka büründüm, Abdal göründüm Aşkın etinden, Derim dilinden. Derler derbeder, Olayım beter, Can Dosta gUer Aşi ı ı elinden,

Derim dilinden. Âşik ol ıu can,

Eyledi Cânân; Clnuşum kurban Aşkın elinden, Dtrim dilinden. Eridim, aktım, Cam bıraktım, Ben Dost’a baktım, Aş ı s elinde», Derim dilinden. Hakka ulaştın-, Nura bulaştım, Gözümü açtım Aşkın elinden, Derim dilinden, i Auberim, sünbül, gülüm, Orda öten bülbülüm. Beo senden ayrılamam Ateşe düşse canım. Gönlüm içinde mâlım, Taht unda duran şahım. Canım feda Alialıım, Aşk derdine dermanım. Ağ/.ımın tadı balım, Aşka düşüren hâ'im, Her düştükçe visalim, \ Dertlerime dermanını. Benim deıtü bemdeminı, Deryamda yüzen gemim; Eş olmakta st»nenim (

1

) Benim hâl ü erkânım. Secdegâhta imamım, Dilberdürür hamamım. Görürsem gider gamım; Batk (2) şehrinde vatanım.

Daim benim emelim, Sana teslimdir elim. Vâd eyledim bedelim; Haktan benim ihsanım. Kara gözlü dilberim, Can içinde cevherim. Ben gidersem, eserim, Şenindir ad u sanım. Sizin Bankanızda Ig Sizin Zevkinizi İstiyoruz,

SİZ

Zinet ve

Para Piyangonuza G İ R M İ Y E C E K M İ S

i

N İ

z

?

DÖRT Gün kaldı

A K B A N K

Bülai-ller ö-en bağım, Mûsâ Oturan dağım. Gözüm içinde ağım, Ta ht ta duran Sultanım. Dünyayı gören gözüm, Ağzımdan çıkan sözüm, İçimde duran özüm, (Emre) sana hayranım.

Hangimiz sevgilimize bu derece aşıkızdır? Şu yalvarışa da bakınız:

Bakan gözün ağına, Tutulur duzağına.

Gel de beni seu al, dik, GÖnüiünün bağına.

Orada açılayım, Yerlere saçılayım. Sakın beni reddetme, Ben gönlünde kalayım. Orda tutayım raekâ-, Açılayım her zaman; Gözyaşı ile sula,

Kök atmak Olsun imkân. Senden Sana kokayım, Senden sana bakayım. Gözyaşı ile erit, Tek ben sana akayım. Göfîrler desin: ölü. Aşk ateşinin külü, İsterim sen kabul et, Olay im gönül gülü. Olayın gönül bağı, OUyım giilüo yağı,, O gönülde eriyim. Tepelesin ayağı.

(7)

Yen i Bir Yunus Emre

( İkinci sahifedeıı artan ) Açılayım her zaman, Kokula; bilmem irfan Aşka irfan mânidir, Yanıp olayım büryan. Bir memleketle Sultan, Durursa birçok [zaman, O belde imar olur, Eğer olsa da viran Aşk gelir, eder tamir, Oturur orda âmir. Ona bilgi mânidir, Bu hüküme aşk kaadir Yanarım onun için, Ateşim için için, Canımı feda ettim, Dostlarım benden geçin. Bu imiş bana kader, Bu canım ona gider. ZGlüflerini takmış, Daim kendine çeker. İstemem ki kaçayım; Ben yüzünü açayım. Bu, iEmre)nin kanıdır, Ben o bağa saçayım.

(1) Seninleyim (2) Belh Şehri

(8)

| EDEBÎ BAHİSLER

j

Z Z Z I

Yeni Bir Yunus Emre

Erme’miz, mükâşefe âlemıu* deyken gelmiş, geçmiş veya ge* , ieeek şeyleri olduğu gibi gör­ mektedir. O âlemde gördükle­ rini hazan doğuşla ifade etmek­ tedir. Aşağıda okuyacağınız do­ ğuş, boyîe bir mükâşefe âle­ minde gördüklerinin bir ifadesi­ dir :

Âşık gördü Âdem’i, Zornan buldu bu demi. Âşıkları kaldırdı

Nuh’a verilen gemi. Bende buldum (Âdem)i, Vücuttur bildim gemi. Ben, beni seyrediuee. Ter ¿etmedim bu demi. Tarif etti Muhatnroed, Doyurmaz, bizi Cennet, Eğer b;z âşık isek Halleri bize ibret. Odur büyük kardaşutı, Ona bağlıdır başım. Acı acı yollarda Muhammettir yo'daşım. Bağrına taş bağlardı, Yüreğini dağlardı; Dost yüzünü görmezse Yüreği kanağlardı. Nur olur Hırâ dağı, Dünya olmuştu ağı (1) Bütan bülbüle kesti Âşıkıu gönül bağı. Harâmdır bize cihan Hemde şöhret ile şan Müminlere söyledi Muhammed gibi sultan. Nuh’a yaptırdık gemi, Ona verdik merhemi; Kavisine tufan verdik, Tâbi eyledik yemi. \2) Gemi verdik biz Nuh’a,

Derlerdi ona; “yulıa!,, Sen gemiye sahip ol Her yanların sudur ha. Bildiğimi yazamam, Dille mezar kazatnanı. Muhammed aetreylemiş Ben söyleyp hozamam. Bizi seyretti Salih, Onu gösterdi talih. Ne yapıp re diyelim?

Bu haller hep mesaüh. Ateş idi İbrahim; Acep onu yaktı kim? O ateşe düşünce Canan ona etti im (3) Bizi buldu İbrahim, Yakmadı omı ahım. Ateşi cevher etti O güzel Şehinşahsm. Rasgeliaee İsmail, Kurbana oldu kail. Cebrail onu gördü, Gözüne oldu mail

YAZAN

ŞEVKET KUTKAN

Sonra rasgeldi İshak, Ârtf isen ona bak. Nerde kâmil görürsen Sen ona gönlünü tak,

Yakup çok ağladı, bak. Sen gönlünü ona tak; Yusufa kavuşunca Gözlerini açtı Hak.

Yusuf amma güzeldir, Gör, aklını düzeldir. Onunla bizi tutan, Siz seyredin bir eldir. Âşık İsen sen asd, Yat ayaklara bas'l; Topraklara karışan Sonunda olur asıl. Bizi buldu o İdris, Yüzlerimden gitti is. Döve döve okuttu, Biz olmuştuk müderris. Kumuldum ben Âdem’e, Nefsi bağladım geme. Kelâma ben yetiştim, Kulaktan eme eme. Çıkmıştı Müsâ Tûr’a, Hızır’dan sora sora. Dost yüzünü seyreden Hançeri cana vura,

İsâ çıkmıştı göğe, Nefsini döve döve Ssâ yüzünü gören Hep âşıkları Öğe. Bu yolda olmalı merd, Bize baştır Muhammed. Dünya seni almasın, Seni kaplasın zillet. Geçek, bu candan geçek, Burda lâzımdır emek. Muhammed çok çekmiştir, Âşık isen sen de çek. Diyeyim, sen bir iş «t, Öl de dost iline ğ-t. Bu yolda ölenlere Muhammed dedi şehit. Yandık, olduk ibrahi ra, Kapıyı açtık ahım. O Cânan bize dedi!

“Âşık» doğru r a h i m . (4) Yönü nü dÖudüm Dost’a, Bıçağı vurdu posta . Bize Dostu gösterdi Halil gibi bir usta. Tesli m olduk Halil’e, Bıı sözler geldi dile; Yanmağa razı olduk, Bizi getirdi dile.

Burda yandı İb rahim, Böyle emretti Rahim, Âşıklar ateşini

Gülistan eyle Şahım,

Sayın Müşte­

rilerimize !..

Ucjz

ve Sağlam Mal

Almak

İstiy-Oımusunuz

Muhakkak bir defa

mağazamıza

uğrayınız!..

GÖ alek, Pijama. Çanta, Parfümeri , Erkek , Kadın İpek ve Muslin Çorapları ve hernevi Tuhafiye, İpek, ibrişim, Filo/ Çeşitlerini es kişinden daha ucuza olduğu­ nu bizzat göreceksiniz,

ADRES :

Sabri * rık İPEK

TUHAFİYE

Y*ğ C amii Civan Güven Ecza Deposu Karşısı,

No j 121 ADANA

Biz gideriz inşaiiah, Seyrederiz maşallah. Dost yolunu gösterdi, Halil gibi Şehinşah. Bize bildirdi Halil.

Nasıl deyim... böyle b 1. (Emre) inkâr eyleme, Gözlerin olur alil. Âşık ¡Sen İsmail, Sen Ölüme o! kail. Senin yüzün görenler Mânide olur mail. Bu hale ben razıyım, Nefs öldürmüş gaziyim (Emre)yi kimse görmez, Âşıklar murazıyım.

(1) Ag! — Zahir (it) Yem — Deni*.

( S ) İm — lş»r81

(9)

\ EDEBÎİBAHİSLER j

---Yeni Bir Yunus Emre

24

]

Emre’./«!/, o âleme geçince dünkü doğuşta da anlatıl' dığı gibi Adem Peygamberden Hazret! Muhammede kadar olan tekâmülü ve her pey/amberi» halini kalb gözüyle müşahede etmektedir.

Tıp i bÖyie bir mükâşefe- sini de şu doğuşta izah etmiştir:

Yaktı beni Ümmî Sinan, Canım ona olsun ktııbau; Boynum eğridir her zaman. Kâmilleri medhedeyim Niyazi geldi Mısır’dan, Yorgan örtüldü hasırdan» Öylelikle bildi sırdan, Kâmilleri medhedeyim. (Emre) Hakta» iste destur, Eğer verir ise olur.

Sen teslim ol, aşk söylesin, Sözler hep yerini bulur. Gördüm Şeyhul’ ekber'i Hep kâmillerin seri. Beu fa r n gön üne Koydu h ıkuıet cevheri. Siz dinleyin sesimi, Ne eyledi Nesimi; Yüzül müş derisiy e Gönlüındedir tesimı. Yaztcıoğlu’ua bak; Aşkını verince Hak, Yazar iken tutuştu Elinde o'an evrak. Şemseddıni TebriZı, Bir gece yaktı bizi Kurban olayım O n a ,

Yok tur şimd iden tezi Benzi sarı Seyf.ıllah. Ben görünce ettim ah. Bu yolda sararanlar. Niçin bulmasın felâh? Rû LU Idir E} re foğiu. Aşkı gönlümde dolu. Onun içiı akıyor Gözü mden dolu do'u. Sadi Zülcenaheyndir, Her d em tarifi dindir.

Onun izuıe giden Sözlerine emindir. Seyret Abdülkadi r’i, Heı âşıkların piri. Ben fakirin gönlünde Daim duruyor diri.

A K Ba NK

Sermayesi : 5./OO.OOOT.L. Bankamız, her nevi kredi ve bankacılık işleri yapar.

Peşin faizli, taksitli faizli tevdiat hesapları açar. 1 En yüksek faiz verdikten

başka kur’a ile yılda 4 defa pata ikramiyesi, 4 defa da j ziynet ikramiyesi dağıtılır.

PAKA İKRAMİYE PLÂNI 4 Adet 500 liralık 20 * 100 „ 40 » 50

100 *

20 „

200

10

„ ZİYNETjKRAMİYE PLÂNI | 4 Adet Altın Adana burması 4 Çift Elmas küpe

4 Adet Elmas yüzük HEDİYELER

Ayrıca kur’asız mütenevvi t kıymetli hediyeler de verir,

j

Dafıa geniş izahat için gi-

j

(elerimizden broşür isteyiniz,

GİŞE SAATLERİ : Her gün fasılnaıs 9*18 Cumârteci günlet» 942*30 ıp~|i’thBâ*^ »ıiı^ı^^ıi'»»*g’ı|'ı»«WjJJB»»»' ■' .'pjjâS fe

YAZAN

ŞEVKET KUTKAN

Şeyh Ahmedi Rufai, İhya etti Uıfa’yt

Ateşlerde pişirdi, Nice kuru kafayı Konya’da Mevlâneler, Döndüler pervaneler. Canını feda eder Aşk için divaneler:

: ________

Hacı Bayramı Veli, Her yanı tuttu eli.

Hep bunları ben gördüm, Cam Hakka vereli.

Yuous’tur benim başını, Ondan vuruldu aşım; Derd elinde gezerken Odur benim yoldaşım. Halil benim Efendim, Satıldı ona kendim. Nazarında gezerken Yok olmayı öğrendim. Ayrılma (Emre), sakın, O kapı senin hakkın. Halil seni öldürdü,

Yokluktan kefen takın. , Düı.hfı yazımızda Eoıre’mi- < zin Âdem’den Muhammöd’e ku- dar gelip geçmiş bütün pey­ gamberlerin hâlini seyran eder­ ken söy'ediği doğuşu takdim etmiştik.

Bu hâi, bütün peygamber­ lerde ve evliyâullahta da vâki olmuştur. Meselâ Hazreti Pey­ gamber. mırâ ettikten sonra,

hiç görmemiş olduğu Kudüs şehrine dair malûmat vermiş, Kudüse gidip gelmiş tüccarlar Peygamberimizi» veıdiği ma­ lûmatı teyid etmişlerdi.

Nazil olan âyet de bunu teyid ediyor,! ( Elhamdttüila - hillezi esrâ biabdihi ıninel mes- cidilharâmi ilet mescidi!’ aksa — Allah, kulu olan Muhamme­ di, geceleyin Mekke’deki Mes- eidilharânı’dan Kudüs’deki Mes­ cidi Aksi’ya yürüttü) diyordu. Bunun bir hakikat olduğunu anlatmak için Peygamberimiz etrafındakilere Kudüs'e dair malûmat vermek mecburiyetin­ de kalmıştı. Kâfirler ancak ozaroan inandılar ki Hazreti Muhammedi» sözleı i hakikattir.

U.nmî olan Peygamberimiz, mükâşefe âlemine daldıktan son­

ra Âdem’den kendisine gelince­ ye kadar olan bütüu peygam­ berlerin ahvalinden ve tarihî olaylardan bahsediyordu.

Ve söyied.ğt şeyler Tevrat, Zebur, İncil gibi mukaddes ki­ tapların ve tarih kitaplarının yazdıklarını tamamen tutuyordu.

(Ehf, Lâtn, Mîm, gulibetir- rûm. .„) diye başlıyau âyette de, İranhlara yenilmiş olan ve pek perişan bir duruma düşen BizanslIların çok yakın bir za­ manda İranhlara galebe çala­ cakları bildiriliyordu.

Bu da istikbale ait bn mü» kâşefeniu ifadesiydi.

Kur’anda birçok yerlerde Peygamberimizin zamanından çok evvel geçen hâdiselerden bahsedilirken Allah, Muham- med’e “filân hâdiseyi görmedin ıni?„ tarzında hitabedilmektc* dit. Halbuki o hâdise Peygam­

berimizden çok evvel olmuştur. Peygamberimizin,o hâdiseyi gör müş olmasına imkân olamaz, İşte bu görüş, mükâşefe "yoluy­ la olmuş ve Allah onun için meselâ (Eiem tere keyfe faale Rabbuke biashâbilfil? — Rab* binin, Ebrehe’yi ve askerlerini ne hâle getirdiğini görmedin mi?) diye sormaktadır.

Yurddaş ! ,

Kızılay a üye ol

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bu sultan sarayları, konaklar, zengin evleri Divanyolu'ndan Sultanahmed ve Akbıyık'a ve bugünkü Sirkeciye, Kumkapı ve Kadırgaya, Süleymaniye ve Şehzadebaşı'na, oradan

Demek ki, kara tahta önünde fizik problemini izah ettikleri zaman yanlış telâffuzlarım hoca­ ları da düzeltmemiş; şüphesiz kendileri de doğru bilmedikleri

Bu kitapta, ömrü bo­ yunca gerçekten yoksulluk çeken, bir bakıma çektirilen, çoluk çocuğunun nafakası için; tekleyen yüreğiyle, ameliyat sonra­ sı

İstanbul’da yayımlandığı bildirilen Yeni Ortam adlı gaze­ tede adım murahhas üye olarak geçmektedir.. Benim adıma yayımlanmış bazı yazılar da

sonraları kâh umursamazlıkla, kâh için için kı­ zıp, küplere binerek ve — elbette— kâh sevecenlikle Ben’inin döneniş- lerini izledim: Bir iz bırakma

Yüzde 80'i ise Türkiye'nin Avrupa'daki varlığına karşı çıktıkları için oylamaya katıldılar ve böylelikle Türkiye Cumhuriyeti'ni aşağılamak.. istediler&#34; dedi

[r]

Her akşam Balıkpazarı Sokağı'nda ki evinden çıkıp akordeon çaldığı meyhaneye yol alan Madam Anahit bugüne kadar dört kez evlenmiş... “B e yoğ M d a