• Sonuç bulunamadı

Eba Eyyub ve Mevlana

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eba Eyyub ve Mevlana"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

EDEBİ SOHBETLER

Ebâ Eyyûb ve Mevlânâ

Eba Eyyyûb ve Mevlânâ.. Bu iki büyük adı son yıllar ve günlerde birçok Müslüman Türk gönülleri derin sevgiyle andılar.

Niçin ?

Bir İstiklâl Savaşı destanı, Ana­ dolu’muzdaki ölüm kalım savaşın­ da Yunan ordusunun gözüne Türk rûh ordularının göründüğünü an­ latır.

Yunan askerleri: "Biz bu harbi kazanacaktık. Fakat yerdeki Türk askerinin üzerinde uçuşarak, nur­ dan süngüleri, kılıçlan ve yine nurdan vücutlariyle üstümüze saldıran o heybetli semâ ordusu bizi yıldırdı.,, demişler.

Bu destanın, herkesin anlıya bi­ leceği en basit tarafı, Türkiye’nin bin yıllık gaazîler ve şehîdler or­ dusundan kalmış bir evliyâ yurdu bilinmesidir:

Asırlarca bizim yurdumuzda, bi­ zim bayrağımız altında yaşıyan bir kavmin çocukları, bir gün bu inanmış, büyük ve efendi mil­ letin toprağını gasbetmeğe kal­ kınca, en az, içlerindeki korku, onların gözlerine târihi Türk ev­ liyasını, bir rûh ordusu hâlinde, karşılarına dikilmiş - gösterdi.

Ayni hâdisenin bir de inanmış Türklerce bilinen bazı sırları var­ dır ki hem derin, hem çok eski bir Türk inanışına, Türkün “ inan­ ma üslûbu,, nâ dayanır.

k

Ecdat ruhlarının hele hayattay­ ken ata, evliyâ rütbesine ermiş büyüklerin mânevi himayesine güvenmek, eski bir Türk inceliği­ dir ki İslâm imânına en çok Türk Müslümanlığı tarafından işlenmiş bir vicdan, gönül ve iz’ân terbi­ yesidir.

Bu inanışa göre Evliyâ rûhu ile bizzat Allah nuru arasında fark yoktur. Evliyâ rûhunun inanmış­ lara himmeti, bir bakıma, Allahın şefkat v e merhametidir.

Nihad Sami

B A N A R L I

D

Mevlânâ’nın oğlu Sultan Veled, bu noktayı şöyle anlatır:

“ Bir gün Tanrı, Musa Peygam­ bere hastalandığını söyler. Hattâ kendisini yoklamaya gelmediğin­ d in şikâyet eder. Musa, hayretler içinde kalır: “ Sen yaratıcısın.. Nasıl hasta olabilirsin?!,, diye seslenir. Tanrının cevabı şudur: “ Görünüşte hasta olan ben deği - lim, benim dünyadaki velîlerim­ den biridir. Sen onu yoklayıp be­ nim gönlümü alacaktın. Çünkü o benden ve ben ondan ayrı varlık değiliz.,,

-k

işte, Müslüman Türk rûhu,' A- nadolu evliyâsım böyle bilmiş, hayatları boyunca bu millete fa­ zilet, iman ve ahlâk bağışlayan atalarına böyle bağlanmıştır. Bu mevzuda aslen Türk olmayan Is­ lâm büyüklerine de aynı hararet­ le inanmıştır.

Eyüp Sultan semtinin, İstanbul fethinden beri, sanatkâr Türk -û- hu tarafından bir rflhânî şehir maneviyâtı ile imar edilmesi; böyle kurulup böyle işlenmesi bundandır.

k

Hazreti Muhammed’in Mekke’­ den Medine’ye hicretinde Peygam­ berin devesi niçin Ebâ Eyyûb’un evi önünde durdu? Gazâlarda Re- sûlün siyah renkli bayrağını taşı­ yan Ebâ Eyyûb, niçin İstanbul muhasarasında bulundu, İstanbu­ l’un yanında öldü?

Asırlarca sonra, İstanbul, Türk- ler tarafından fethedilince bir başka Türk velîsi. Ak Şemseddin, rü’yâsmda niçin Eyüp Sultan’ın kabrini gördü. Bu_ - - - -

u-mtljde, İstanbul fâtihlerini nasıl cûşa getirdi?

Büyük fetihten sonra Eyüp Sul­ tan semti asırlarca nasıl bir âhi- ret beldesi hâlinde işlendi? Ca­ milerle türbelerle bezendi? Bütün bu asırlarda inanmış Türk halkı niçin bu Islâm evliyâsına adaklar i adadı, onun oradaki varlığından mânevi kuvvet aldı; himmetini denedi; rûhunu yüzyıllarca onun maneviyâtında yıkayıp tem izledi’’

j

Bütün bunlar bugün geniş ölçü- \

de zihin ve vicdan doldurucu ce- i vaplan bulunan birtakım târih ve îman problemleridir. Bu hakikat. Türkün lehinde mi, aleyhinde mi tecellî etm iş?. Onu Eyüb’ün havariyle ferahlayıp, taşlarında bile mâneviyat seslenen bu bel­ denin mimarîsine derin vecidle dalıp bakan, yerli ve yabancı, bu işlerden anlayan ruhlar bilir.

Mevlânâ’ya gelince: Onun ''Tan­ rı ile vuslat,, bildiği ölümünün bu seneki yıl dönümünde Konya’ya 200.000 ziyaretçi taşındı.

Çoğu müslüman, ârif veya mü­ nevver; mühim bir kısmı hristiyan ve yabancı ülkelerden gelmiş iki yüz bin insan, hiç kimse tarafın­ dan zorlanmadan: maddî, mânevi hiçbir menfaat düşünmeden, bir Kabe ziyaret eder gibi, Kubbe-i Hadrâ’ya koştular.

Neden ?

Çünkü bir kadm edibimizin çok doğru söylediği gibi, insan zekâ ve vicdanının târih boyunca keş­ fettiği en yüce varlık "Allah,, tır. Allahı bulup onun varlığına ve kudretine inanmak beşer zekâ ve mâneviyâtının en üstün buluşu olmuştur.

Buna mukabil, Büyük Yaratıcı da kendisini öylesine gönül hulû­ su ve vicdan büyüklüğü ile bulan velîlerini kendinden ayırd etme­ miştir.

Ebâ Eyyûb, Mevlânâ ve ben­ zerlerinin bu yoldaki son mûcize- leri de meydandadır:

Bütün dünyada, hele Türkiye’de züppe insan kafalarının, bâzan rejimlerin ve resmî makamların insan îmânını yıkmak için sarfet- tikleri bunca gayrete rağmen hâ­ lâ i maddî ve mânevi çevrelerinde bu ölçüde inanmış insan toplama­ ları.. Canlı varlıklariyle değil, me- zarlariyle bile, imansızlığı yenip, büyük bir îmânı ayakta tutmaları.

Karagümrük Gençlik Kliihünden

8 Mart 1959 tarihinde yapılması icabeden yıllık balomuz Londra’da vukubulan müessif hâdise dolayısiyle 19 Nisan 959 ta­

rihine tehir edilmiştir. Tel: 21 47 95.

İdare Hey*et!

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

DOKTORLARA AİT EN YAYGIN HİZMET KUSURU TIBBİ UYGULAMA HATALARI BİLGİSİZLİK, DENEYİMSİZLİK YADA İLGİSİZLİK NEDENİ İLE BİR HASTANIN ZARAR GÖRMESİ

CVS SONUCU KAYIP RİSKİNİN AS’e GÖRE DAHA YÜKSEK OLDUĞU SAPTANMIŞTIR. ANCAK CVS GİRİŞİMİ AS’e GÖRE DAHA ERKEN GEBELİK HAFTALARINDA YAPILMAKTADIR. ERKEN HAFTALARDA

Sonuç olarak başta sorulan soruya geri dönüp, konuyu toparlayacak olursak; geçtiğimiz haftalarda bu sayfalarda tartıştığımız gibi ortada sosyal medya

Matemati¤in Nobel’i konumundaki Abel Ödülü, bu y›l New York Üniversitesi’nde matematikçi olan Hintli Srinivasa Varadhan’a verildi. Norveç Bilimler Akademisi’nin 975

E¤er bir eflitlik SG özelli¤ini sa¤l›- yorsa, eflitli¤in ifllem taraf› ters çevrildi¤in- de eflitlik yine ayn› sonucu verecektir.. ‹flte size bir

üzerine birer konuşma yaptık Seminerin bugünkü son bt münde ağırlıklı olarak Mul Ertuğrul’un Türk tiyatrosuı ki yeri ve katkıları konusu bildiriler

(Arif Hik- dadır. İçeri girilince solda kahve ocağı vardır. Sağ- met) in bu proje ile tesbit ettiği eski Türk kahvesi deniz dakı büyük pencerelerin önüne geniş bir sedir

Bu tip örneklere bakılarak, soyunma mahalli beşik veya sivri bir tonozla örtül­ müş hamamlarda aydınlık fenerinin bulun­ madığı, bu mahallin aydınlatılmasının, to­