• Sonuç bulunamadı

Can Yücel'le büyük bir aile:Doğumunun 74. yılında sevenleri usta şairi anmaya değil, onunla buluşmaya gidiyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Can Yücel'le büyük bir aile:Doğumunun 74. yılında sevenleri usta şairi anmaya değil, onunla buluşmaya gidiyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

I

n

20 AĞUSTOS 2000 PAZAR _______ _ __ _ ____ _______ CUMHURİYET

KÜLTÜR

kultur@cumhuriyet.com.tr

Doğumunun 74. yılında sevenleri usta şairi anmaya değil, onunla buluşmaya gidiyor

► Datça’da herkes

bir şeyler yapmaya

uğraşıyor. Kocaman

bir aile gibi. Hırgür

olmadan, kavgasız,

sakin. Bir ölümü

doğuma, acıyı olumlu

bir yaratıcılığa

dönüştürmeye

çalışıyor. Am a Can

Y ücel’in anısına değil,

Can Yücel ile birlikte...

A Y ŞEK Ö K SAL

Yarın, şair Can Y ücel’in do­ ğum günü... ö lü m le doğum, bir­ birlerinden kopamayacaklanm ka- mtlarcasına yan yana, iç içe... Ama Yücel’in son gününe kadar dönmek istediği D atça’da kimse ölümden bahsetmiyor. ‘Can Baha’nın arka­ sından ağlam ıyor, yas tutmuyor. Büyük bir çoşku ile el ele Can Yü- cel’i anmayı bir kenara bırakıp onun­ la beraber bir şenlik yapıyorlar. Her­ kes, D atça’ya, onu hatırlamaya de­ ğil, ona ulaşmak, onunla konuşmak, dertleşm ek için akın akın gidiyor. Ortalıkta dolaşan Can Yücel’in ruhu değil, ta kendisi...

“Babanı öldüğünde sallanmaya haş­ lad ım ” diyor Can Y ücel’in ressam olan kızı Su Yücel: “Önce atöly eye gir­

m ek istemedim. Çalışmak istedim ama olmadı. Ekim de, Kuzguncuk’taki evdeki terasın üzeri­ ne dökülen yapraklan temizlerdim. Bu benim babam la aramdaki bir oyundu. Ayaklarımı öy­ le hızla yere vururdum ki babam anlasın ‘Ha­ di Su gel’ diye bağırsın o gür sesiyle. A m a bu yü yapraklan süpüremedim. Beni çağıran kim ­ se yoktu. Bana bir ev dağılmış gibi geldi”

Sonra o da babasmın verdiği güce kapılmış,

G encoErkal’m ‘Ç an’ı sırasında, dekoru yapar­ ken, kendiyle hesaplaşmış ve acıyı üretime dö­ nüştürmenin yolunu bulmuş. “Onu anlatan ob­ jeleri ararken onunla buluştum, konuştum. Onun inişini-çıkışııu, kaosunu anlatmaya çalıştım.”

‘Can Şenliği’nin afişini de aynı güçle yapmış Su Yücel... “ Afişi yaparken de arkamda babam vardı. Onun rüzgârım ve esintisini verdim. Dat­ ça’dan esen rüzgârıyla Çan’ı anlattım.”

“ Feribotla geçiyorsun ya Datça’ya” diye baş­ lıyor Y ücel’ in, ‘küçücük elleriyle baş başa uyu­ duğu' büyük kızı Güzel Yücel: “Orada herkes

m

. Ajis

ÉMzk m

tamdık oluyor, kime gidiyorsun diyorlar. Ben hâlâ ‘Babamla anneme gidiyorum’ diyorum. Ölenin arkasından ‘Toprak oldu’ derler ya ben babanım arkasından kı/ııııa öyle diyemedim. Bel­ ki babam olduğu için, ama galiba daha çok ver­ diği güç yüzünden onun yok olmadığını hisse­ diyorum.”

Gerçekten de Datça’ya geldiğinde fazla bir değişiklik görmemiş Güzel. Aynı tempo ile her­ kes koşuşturuyor. Köy meydanında Can Yücel’in sesi, şiirlerini okuyor. M üzik çalmıyor. Kalaba­ lık, kalabalık... “Babamın zekâsı vezekâsından doğan enerji her yere yayılıyor. Sen bu enerjiyi alıyorsun, başkasına verm ek istiyorsun, o da bir başkasına... Böyle böyle yayılıyor.”

‘K işiliği ve sanatı iç içeydi’___________

“Aslında ben Can Y ücel için bir şey yapmak üzere harekete geçtim” diyor şairin m ezannı yeniden düzenlem esini üstlenen heykeltıraş

M ehmet Aksoy: “Onun kişiliği ve sanatı iç içey­

di. ‘Ben böyle yaşıyorum ama bunu yazıyorum ’ diye bir ikiyüz­ lülük yoktu onun şiirinde. Benim de saf ve tem iz bir şey yapmanı ge­ rekiyordu. Ana karnında bir çocuk kadar temiz.”

Bu yüzden de inceltilmiş ve içinden ışık ge­ çiren bir mermere, ana kucağında bir çocuğu işlemiş. Bu çocuğun göbek bağından su akıyor. Hayata akan bir su, saf ve temiz. Arkadan ışık vurduğunda çocuk bir ışık huzmesi halini alı­ yor. Işıl ışıl, parlak...

Aksoy, aynı zamanda bu heykele bir yol ya­ pılması gerektiğini düşündü ve Meltem Deliba­ şı, Selçuk Gülyüz’ün restorasyonu ile çakıllar­ dan bir yol oluşturuldu. D atça’nın her koyun­ dan milyonlarca küçük çakıltaşı toplandı. Kır­ mızı, kahverengi, san, gri, siyah... Türkiye’nin her yerinden insanlar gelip taşları getirdi. Gü- nebakan çiçekleri motifinden yol, mezarın önün­ deki güneşe doğru gidiyor. “ Bu sanırım benim

ve birçok insanın Can Yücel ile buluşmasının tek yolu” diye belirtiyor Aksoy ve herkesi yann sa­ at 18.00’de ‘Can Taşı’nın başında toplanmaya çağınyor.

Diğer taraftan Muzaffer Keskiner şarap tan­ rısı Diyonisos'un m em leketi Salihli’deki taş ocaklarından çıkan özel bir taş göndermiş, ‘Can

Evi’nin önüne koymak için. Taşın üzerinde al­ tın yazıyla Y ücel’in şiirleri yazılı. Şarap tanrı­ sı Diyonisos ve Can Yücel birleşmiş.

D atça’da herkes bir şeyler yapmaya uğraşı­ yor. Kocaman bir aile gibi. H ırgür olmadan, kav­ gasız, sakin. Bir ölümü doğuma, acıyı olumlu bir yaratıcılığa dönüştürmeye çalışıyor. Ama Can Y ücel’in anısına değil, Can Yücel ile bir­ likte...

j AKDENİZ YARAŞIYOR SANA

: Akdeniz yaraşıyor sana

Yıldızlar terler ya sen de terliyorsun

Aynı ıslak pırıltı burun kanatlarında

Hiç dinmiyor motorların gürültüsü

Köpekler havlıyor uzaktan

Demin bir çocuk ağladı

Fatmanım cumbadan çarşaf silkiyor yine

İ Ali Dumdum anasına sövüyor saatlerdir

İ Denizi tokmaklıyor balıkçılar

I Bu sesler işte sessizliğini büyüten toprak

O senin sardunyalar gibi konuşkan

sessizliğini

i

Hayatta yattık dün gece

[

Üstümüzde meltem

Kekik kokuyor ellerin hâlâ

1 Şenle yatmadım sanki

Dağları dolaştım

Ben senden öğrendim deniz yazmayı

Elimden düşmüyor mavi kalem

Bir tirandil çıkar gibi sefere

Okula gidiyor öğretmenim

Ben de ardından açılıyorum

I

Bir poyraz çizip deftere

Bir ada var sırf ebabil

Dönüyor dönüyor başımda

Şenle yaşadığım günler

I

Gümüş bir çevre oldu ömrüm

f

Değince güneşine

|

Neden sonra buldum o kaçakçı

mağarasını

Gözlerim kamaşınca senden

Ölüm belki sulannda kaçırdığım

O loş suda yıkanmaktır

Durdukça yosundan yeşil

Kulaç attıkça mavi

Ben düzde sanırdım yıkıntım

Örenim alkolik aşarim

Mutun doruğundaymışım meğer

Şenle çıkınca anladım

Eski Yunan atlan var hani

f Yeleleri büklümlü

j Gün inerken de öyle

İ Ağaçtan izdüşümleriyle

| Yürüyor Balan Tepeleri

i Yürüyor bölük can

| Toplu güzelliği doğru

Kadınım

|

Yaraşıyorsun sen Akdeniz’e

Sevgi Duvarı adlı kitabından (1973)

‘Datça’da Çan’ın koynundayım’

an’ın kendisi bir şenlikti. En kötü

zamanlarında bile kahkaha atardı, güler, neşeyi

severdi. Onun geride bıraktığı en önem li

miras da bu neşe.

“Denizin dibine vuran güneşin/ O oynak o pınl pml yansıyan ışık­ lanın/ Gözlerimle ellerimle tutmak­ la koşturdum çocukluğumda/ Ne ga­ rip şimdi de aynı/ Ama bu defa za­ manın içine düşen yüzünün şavkı­ nın harelerini yakalamakla geçiyor günlerim...”

Can Yücel’in politika ve şiir ka­ dar vazgeçilmez olan eşi Güler Yü­ cel , böyle anlatıyor ayn geçen ilk yılı. “Bir Körap ve acL Belki bir yok­ luk, ama asla boşluk değil. Her za­ man Can var içimden sökemedi- ğim. Sökmek ne kelime, tersine gün geçtikçe büyüyor, büyüyor, büyü­ yor...”

- Can Yücel’in ölümünden son­ ra yoğun bir üretim içine girdiniz. Resimkr, şiirler, öyküler». Bu yara­ tıcılığın altında bir ‘Can’ acısı var mı?

GÜLER YÜCEL - Çan’ın yok­ luğu, beni başka bir biçimde Çan’la beraber yaşamaya, üretmeye ve ge­ liştirmeye itti. Resimlerimde, yaz­ dığım öykülerde, şiirlerde Can var. Onu ağlayarak sızlayarak değil, ona kendimden bir şeyler ileterek ulaşmaya çalışıyorum. Ondan ba­ na miras kalan ve belki de içimde olan bir potansiyeli ona yönelterek ortaya çıkarıyorum. Resimlerimde Can eve geliyor, evden gidiyor. Elinde ekmeği ile sokağın başın­ dan gözüküyor. Uyuyor. Ama içim­ de hüzün değil, tersine bir neşe var.

- Can Yücel’in kendisi de arka­ sından ağıt yakılmasından çok şen­ lik yapılmasını tercih ederdi, değil mi?

YÜCEL - Can zaten kendi bir şenlikti. En kötü zamanlarında bi­ le kahkaha atardı, güler, neşeyi se­ verdi. Onun geride bıraktığı en önemli miras da bu neşe. Çan’ın bi­ rinci ölüm yıldönümünde, 12 Ağus­ tos’ta, köyün kahvesinde oturuyor­ duk. Can bizim mahalle muhtarı

Halil Orhan Karadağb’ya bayılır­ dı. Birlikte içer, sohbet ederlerdi. Muhtar birden ayağa fırladı: “Ben Can'm anısına zeybek oynayaca­ ğım” dedi.Can, zeybekteki ritmi yakalamıştı. Onun istediği tıpkı zeybekteki gibi dünyada tek başı­ na ve özgür, ama toplumda daya­ nışma içinde, yan yana yaşadıkla­ rı bir dünya idi.

- Peki ‘Can Şenliği’ projesi nasıl oluştu?

YÜCEL - Datça Belediye Baş­

kanı Erol Karakullukçu bu fikri ortaya attı. Datça’nın nasıl Can için önemi büyükse, Datçalılar için de Can’m yeri başka. O, kasvetten he­ le anma törenlerinden hiç hoşlan- mazdı. Bu yüzden farklı bir boyut getirmek gerektiğini düşündük. Nasıl cenazesi, Çan’ın çok sevdi­ ği günebakanlarla ışıl ışıl, rengâ­ renk yapıldıysa şimdiki şenlik de o niteliği taşımalı. Bunun başlan­ gıcı Çan’ın kendisiydi ve her şey kendiliğinden gelişti. Ben sadece rotayı belirlemekte yardımcı ol­ dum. Datça’nın köylerinden tutun da büyük şehirlerden gelen insan­ lar onu unutmadıklarını, unuttur­ mayacaklarını göstermek istiyorlar. Hem Çan’a hem de kendilerine...

Türkiye’nin artık politik olarak da, insan olarak da bu tür bir neşe­ yi ve eneıjiyi yayacak insanlara ih­ tiyacı var. Ama bu neşenin bir ak­ lı, siyasi görüşü ve evrensel olarak insanın dünya karşısında bir duru­ şu var. Bu yüzden şenliğin merke­ zinde var olan neşe çok önemli. Can da bunu seyrederken çok mut­

lu olacak, buna eminim.

Bunun ne kadar gelişeceğini tam olarak ben de bilemiyorum. Çan’ı sevenlerin isteğiyle, kendiliğinden gelişen olaylar olduğu için benim şurada durun diyecek halim yok. Zaten Çan’a da hayatı boyunca

‘dur’ diyemedim.

Şeffaf yaşama ‘Can Taşı’

- Can Yücel istediği gibi, Datça’yı ayaklan altına aldığı bir yerde gö­ mülmüştü. Şimdi de yeni bir mezar düzenlemesi yapılıyor.,.

YÜCEL - Mehmet Aksoy güzel bir mezar düzenlemesi yaptı. Ama ben ona mezar demiyorum, adı

‘Can Taşı’. Özel olarak içinden gü­ neş geçiren ince bir mermer kul­ landı. Bu heykel, ‘CanTaşı’, Can'm

“Ne kadar yalansız yaşarsak o ka­ dar iyi” dizelerini, yani şeffaf, saf bir dünyayı ve yaşamı simgeliyor. Ama bu Derya Köroğlu'nun “Baş­ ka türlü bir şey benim istediğim”

dediği dünyadan da farklı, tamamen yalansız dolansız bir dünya.

- Bir de Can Evi projesi var. Bu

da Çan’a ulaşmak isteyenlere ve onun dünyasını yakalamaya çalı­ şanlara açılacak bir kapı olacak ga­ liba...

YÜCEL - Ben de öyle düşünü­ yorum. Biz Datça’ya gelirken eli­ mizde sadece bir yatak, Shakespe- are ve Süleyman Çelebi nin ‘Mev-

lit’i vardı. Can’m bütün kitapları, el yazılan, resimleri, anılan İstan­ bul ’da kalmıştı. Can ölünce herkes onun evini, yaşadığı yeri görmek için gelince benim de aklıma ‘Can Evi’projesi geldi. Bu sene, bahçe­ nin içine, projesini mimar Ersen Gürsel’in çizdiği 30 metrekarelik bir ev oluşturmaya karar verdik. Küçük ama önemli olan, içinde Çan’ın ruhunu ve yüreğini taşıma­ sı. ‘Can’m evi olması.

- Datça ile Can Yücel arasında­ ki bağ nasıl oluştu?

YÜCEL - 1986 yılında bir gün Çan’dan bir telefon geldi: “Haya­ tımda ilk defa bir ev satın aldım.”

Şaşırdım, çünkü hayatında gidip de bir şeyler satın almış bir adam değildir. “Nasd bir ev aldın?” de­ dim. “Bahçesinde kaktüs var, incir var,dutvar._” dedi. “Ev nasıl, ev?” “Ne bileyim ya, ben ev mev görme­ dim.” Gerçekten de görülecek bir ev yoktu, çünkü yıkık dökük hal­ deydi, ama o anda Datça’ya ve o eve âşık olmuştu. O evi Can, yaşa­ mak için almıştı. Datça’nm doğa­ sının, insanlarının farklı bir gücü var. Değişik bir kaynak fışkırıyor buradan. Can da ben de hayatımı­ zın en güzel dönemlerini geçirdik burada. Zaten Can, evi çok sever­ di. Eviyle yaşayan bir insandı. Has­ tanedeyken, en ağır döneminde bi­ le “Beni eve götürün” derdi. Şim­ di evde onunla yattığımız yatakta hâlâ ben uyuyorum. Datça’da ben Can’m koynunda gibiyim.

- Ama zor zamanlarınız da oldu...

YÜCEL-Oldu tabii. Herkes ba­ na “Çan’la yaşamanın bedeli nedir”

diye soruyor. Bedeli bu coşku iş­ te. Biz tanıştıktan tam iki saat son­ ra Can bana gelip “Seninle bir hüc­ re kuralım” dedi. Ben, aman bu ne diyor, hücre mücre diye kork­ tum . “Yok kızım, öyle değil, ömrü­ müzü birlikte aynı odada geçirece­ ğiz” dedi. O günden beri tam 43 yıl, geceli-gündüzlü 86 yılı hep el ele geçirdik. Böyle cesur ve tutku do­ lu bir adamla bir hayat geçirilmez mi?

Referanslar

Benzer Belgeler

Hey yıllar yenilmedim size benim için bahar aynı Aynı o ılık rüzgar yine esiyor ellerimde. Hey yıllar yenilmedim size Hatalarım yine aynı Hep

Akci¤er tüberkülozu birlikteli¤i Özbay ve Uzun’un çal›flmalar›nda %11.11 oran›nda saptanm›flt›r (26) Tüberküloz geçirme öyküsü yaln›z erkeklerde mevcut

Ankara'da ya da İstanbul’da yapılacak büyük bir kongrede, her biri en az bir hafta sürecek olan iki genel konu olmalı: Biri, «Türk Toplum Bilimleri»,

O tesadüfün çocuğu da ol­ madı, hâdiselerin akışı içinde de bulunmadı. Bütün şiiri, bütün san’atı ve hayatı bir son devir paşazadesinin Os­ manlI

Merhum Arapça, Farsça, İngilizce bildiği gibi Fransızcayı da ana dili gibi bi­ lirdi. Kederli ailesine baş­ sağlığı dileriz. )»> Taha

Akci¤er d›fl›nda yerleflen ve ekstrapulmoner tüberküloz (EPT) ad› alt›nda toplanan çeflitli doku ve organ tüberkülozlar› sinsi olarak ilerleyerek primer

Genel bir kural olarak, Smith'in formunun pozitif bir

(2013), Kerkennah Adaları (Orta Akdeniz) çevresinde pingerlerin ĢiĢe burunlu yunus ile fanyalı ağlar arasındaki etkileĢiminin azaltması üzerine yapılan çalıĢmada,