• Sonuç bulunamadı

Trakya Üniversitesi öğretim elemanlarının sağlıkla ilintili yaşam kalitesi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Trakya Üniversitesi öğretim elemanlarının sağlıkla ilintili yaşam kalitesi"

Copied!
153
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

TRAKYA ÜNĐVERSĐTESĐ

TIP FAKÜLTESĐ

AĐLE HEKĐMLĐĞĐ ANABĐLĐM DALI

Tez Yöneticisi

Doç. Dr. H. Nezih DAĞDEVĐREN

TRAKYA ÜNĐVERSĐTESĐ ÖĞRETĐM ELEMANLARININ

SAĞLIKLA ĐLĐNTĐLĐ YAŞAM KALĐTESĐ

(Uzmanlık Tezi)

Dr. Zeliha MUSAOĞLU

(2)

TEŞEKKÜR

Uzmanlık eğitimimde ve tez çalışmam boyunca gösterdiği her türlü destek ve yardımlarından dolayı Anabilim dalı başkanı ve tez danışmanım Doç. Dr. H. Nezih Dağdeviren'e, yardımlarını ve katkılarını esirgemeyen Yrd. Doç. E. Melih Şahin'e, istatistik analizlerdeki yardımlarından dolayı Araş.Gör.Dr. Đmran Kurt’a, TÜTF’nin diğer anabilim dallarında görevli hocalarıma, araştırma görevlisi arkadaşlarıma ve tüm desteklerinden dolayı aileme teşekkür ederim.

(3)

ĐÇĐNDEKĐLER

GĐRĐŞ VE AMAÇ... ……... 1

GENEL BĐLGĐLER………..……...… 3

YAŞAM KALĐTESĐ……….…………...… 3

SAĞLIKLA ĐLGĐLĐ YAŞAM KALĐTESĐ………...… 7

YAŞAM KALĐTESĐ ÖLÇEKLERĐNĐN SINIFLANDIRILMASI.………... 12

TÜKENMĐŞLĐK………..……….. 16

ĐŞ DOYUMU………... 24

ĐŞ DOYUMU KURAMLARI……… 31

AĐLE HEKĐMLĐĞĐNDE YAŞAM KALĐTESĐ……… 38

GEREÇ VE YÖNTEMLER………. 42 BULGULAR……….. 51 TARTIŞMA………... 97 SONUÇLAR……….. 120 ÖZET………. 124 SUMMARY……….………. 126 KAYNAKLAR……… 128 EKLER

(4)

SĐMGE VE KISALTMALAR

BDÖ-BB : Birinci Basamak Đçin Beck Depresyon Ölçeği

CAGE : Cut-down, Annoyed, Guilty, Eye-opener (Alkol Bağımlılık

Testi)

CHAĐD :Chi-Squared Automatic Interaction Detektor (Ağaç

Diyagramı)

DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü

EQ5D :Europian Quality of Life (Avrupa Yaşam Kalitesi Ölçeği) SYK : Sağlıkla Đlişkili Yaşam Klitesi

WHOQOL-BREF : World Health Organization Quality of Life Questionaire

Abbreviated Version (Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Kısaltılmış Versiyonu)

(5)

GĐRĐŞ VE AMAÇ

Yaşam kalitesi kişinin yaşadığı kültür ve değer sistemleri çerçevesinde, amaçları, beklentileri, standartları ve ilgileri ile ilişkili olarak yaşamdaki pozisyonunu algılaması şeklinde tanımlanır (1-3). Kişinin fiziksel sağlığı, psikolojik durumu, inançları, sosyal ilişkileri ve çevresiyle ilişkisinden karmaşık bir yolla etkilenen geniş bir kavramdır. Yaşam kalitesi, sağlık durumunun ve tedavilerinin etkilerinin değerlendirilmesinde önemli bir sonuç ölçümüdür. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 1948’de, sağlığı "yalnızca hastalığın bulunmayışı değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik hali" olarak tanımlamasından sonra, sağlıkla ilişkin iyilik halinin ölçülebilmesi için, yaşam kalitesi kavramı sağlık hizmetleri uygulamaları ve araştırmalarında giderek artan bir önem kazanmıştır (4). Yaşam kalitesinin değerlendirildiği ilk araştırmalar 1973’de yayınlanmış, son yıllarda ise başta yeni programların ve tedavilerin maliyet kulanım analizlerinde olmak üzere, sayıları giderek artmıştır. Yaşam kalitesi kavramı çok boyutludur, zaman içinde değişim gösterebilir, bireylerin beklentileriyle ve yaşantısıyla ilişkilidir, bu nedenle objektif olarak ölçülmesi zordur (4-6).

Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi, sağlığın bireylerin fonksiyonlarını yerine getirmedeki yeteneklerini ve bireylerin yaşamlarındaki algıladıkları fiziksel, mental ve sosyal alanı ifade eder. Sağlığa ilişkin yaşam kalitesi ölçütleri, sağlık programları, tedavinin etkinliğinin değerlendirilmesi ve ekonomik değerlendirme çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. Yaşam kalitesi ve sağlıkla ilişkili yaşam kalitesine verilen önem insandan insana farklılık gösterir. Sağlığı çok iyi olan bir birey için sağlıkla ilgili olmayan yaşam kalitesi bileşenleri (örneğin: inançlar, sosyal ilişkiler, ekonomik durum, hava ve su kalitesi, çevrenin fiziksel

(6)

koşulları, okul, güvenlik, sosyal statü vb.) önemli olurken, kronik bir hastalığı olan birey için bedensel, psikolojik sağlık durumu gibi sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi bileşenleri daha önemlidir. Tıbbın giderek ilerlediği günümüzde, sadece hastalıkların ortadan kaldırılması değil, kişilerin yaşam kalitelerinin arttırılmaları da hedeflenmektedir. Bu nedenle de iyilik hali ve yaşam kalitesini ölçülebilmesi konusunda giderek artan çaba gösterilmektedir (7,8).

Günümüzde insanın sahip olduğu rollerin artması, kişiye önemli sorumlulukların yüklenmesi ve ilişkilerin karmaşıklaşması ruh sağlığını etkilemektedir. Kişiler arası ilişkiler doğrudan insanlarla çalışan bireylerin yaşamında daha da önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle akademisyenlik, yoğun olarak yaşanan tükenmişliği de beraberinde getirmektedir. Tükenmişlik kavramını Freudenberger “Başarısız olma, yıpranma, enerji ve güç kaybı veya karşı konulamayan istekler sonucu bireyin iç kaynaklarında tükenme durumu” şeklinde ifade etmiş. Maslach ve Jackson (9), tükenmişliği üç faktörlü bir yapı olarak ele almış ve “tükenmişlik; tüm kapasitesi ile insanlarla çalışan bireyler arasında meydana gelebilen duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı azalması” olarak tanımlanmaktadır . Üniversitelerde görev yapan öğretim elemanları ağır çalışma şartları, fazla ders yükü, anlayışsız öğrenciler, doyum vermeyen ödül yapısı, gelir düzeyindeki düşüklük, mesleki ilgide azalma, mesleki saygınlığın yitirildiği düşüncesi, kadro tıkanıklıkları, yetersiz ücret, kişisel yeterliliklerin sürekli sorgulanmasını gerektiren bir çalışma ortamı, sürekli gelişme çabalarının gerekliliği, akademik çalışmalara verilen desteğin azlığı, fiziki çalışma koşullarının olumsuzluğu, etkin çalışma gruplarının olmayışı gibi birçok sorun bu beklentiyi güçlendirmektedir (10,11). Melendez ve Guzman (10) tarafından “Tükenmişlik; yeni akademik hastalık” olarak değerlendirilmektedir. Tükenmişliğin, iş doyumu, stres, yaşam kalitesi kavramları ile ilişkisi doğal bir sonuçtur.

Đş doyumu, çalışanların işlerine karşı geliştirdikleri tutumlarından doğmaktadır. Đş yaşantısına karşı duygusal bir tepkidir. Genel anlamdaki doyumdan farklı bir kavram olmayıp gereksinimlerinin giderilmesine ilişkindir. Burada önemli olan insanların yaşamlarının büyük bir kısmını geçirdikleri çalışma ortamlarını, bireyin iş doyumu ve yaşam kalitesi üzerinde baskın bir etkisi olduğu söylenebilir. Đş doyumu kişinin içinden duyduğu hoşnutluk ya da hoşnut olmama durumudur. Tatmin duygusu ancak işin özellikleriyle, bireyin istekleri birbirine uyduğu zaman ortaya çıkmaktadır (12).

Bu çalışmada Trakya Üniversitesinde çalışan tüm akademik personelin sosyodemografik özellikleri, sağlıkla ilintili yaşam kaliteleri, kaygı düzeyleri, iş doyumu ve tükenmişlik düzeylerinin araştırılması amaçlanmıştır.

(7)

GENEL BĐLGĐLER

YAŞAM KALĐTESĐ

Yaşam kalitesi kişinin yaşadığı kültür ve değer sistemleri çerçevesinde, amaçları, beklentileri, standartları ve ilgileri ile ilişkili olarak yaşamdaki pozisyonunu algılaması şeklinde tanımlanır (1-3). Yaşam kalitesi, genel bir iyilik hali olmasının yanında bir çeşit memnuniyeti simgelemektedir (13). Yaşam kalitesi kavramı ilk kez 1960’larda politik kararların alınmasında gündeme gelmiştir. Bu amaçla kullanılmasının nedeni gelirin, eğitimin, sağlığın ve barınmanın yaşam kalitesi ile yakından ilişkili olmasıdır. Ekonomistler ise yaşam kalitesini ilk kez Gayri Safi Milli Hasıla’nın hesaplanmasında bir gösterge olarak kullanmışlardır (14-16).

Yaşam kalitesinin uluslararası bir tanımı olmamasına rağmen yapılan farklı tanımlar bu kavramın farklı özellikleri hakkında bilgi edinmeyi sağlamaktadır. Kavramın tanımlanması, tanımlayan kişilerin geçmişe dönük yaşam birikimlerini yansıtmaktadır (17).

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)’nün 1948’de, sağlığı "yalnızca hastalığın bulunmayışı değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik hali" olarak tanımlamasından sonra, sağlıkla ilişkin iyilik halinin ölçülebilmesi için, yaşam kalitesi kavramı sağlık hizmetleri uygulamaları ve araştırmalarında giderek artan bir önem kazanmıştır (4). Yaşam kalitesinin değerlendirildiği ilk araştırmalar 1973’de yayınlanmış, son yıllarda ise başta yeni programların ve tedavilerin maliyet kulanım analizlerinde olmak üzere, sayıları giderek artmıştır (4-6).

(8)

Sağlıkla Đlgili Yaşam Kalitesi Ölçümlerinin Tarihsel Gelişimi

Sağlık durumunun değerlendirilmesinde fizik ve klinik muayenenin ötesindeki günlük aktiviteler, kendine bakabilme ve aktif iş hayatında çalışabilme gibi sosyal etkenleri dikkate alan ölçeklerin ilk örneği 1947 yılında önerilen Karnofsky Performans Ölçeği’dir. Hastanın sağlık durumunu 0 (ölüm) ile 100 (hastalık belirtisi yok) arasında skorlayan ve klinisyen tarafından değerlendirilen bu basit ölçeğin arkasından izleyen yıllarda, fonksiyon yeterliliği ve günlük yaşam aktivitelerini değerlendiren (örneğin Barthel indeksi) çok sayıda ölçek geliştirilmiştir. Bu ilk ölçekler halen bazı kaynaklarda yaşam kalitesi ölçekleri olarak tanımlansalar da, şu anda kullanımda olan ölçekler ile karşılaştırıldığında sağlıklı olma durumunu bütünsel olarak değerlendirmekten uzaktırlar (18).

Hastalık Etki Profili (Sickness Impact Profile) ya da Nottingham Sağlık Profili gibi sağlığı göreceli olarak daha bütünsel algılayan ve fiziksel fonksiyon görebilmenin yanı sıra stres, yaşamdan haz alma ve psikolojik bulguları da kapsayan ölçeklerin geliştirilip kullanılmaya başlanması 1970’li yılların sonlarına doğru olmuştur. Şu anda da yaygın olarak kullanılan Görsel Analog Ölçeği (Visual Analogue Scale – VAS), ilk defa 1976 yılında tanımlanmış ve meme kanseri hastalarında kullanılmıştır. Bu ölçek termometre benzeri dikey bir çizgi üzerinde “en iyi” ve “en kötü” olarak tanımlanan sağlık durumlarının gösterir. Hastalardan kendi sağlık durumlarını bu ölçek üzerinde işaretlemeleri istenir (18).

Yukarıda söz edilen çalışmalar, sonraki yaşam kalitesi araştırmalarının temelini oluşturmuş, üretilen kuramsal modeller doğrultusunda çok sayıda yeni araştırma ölçeği önerilmiştir. Bunlar arasında yaşam kalitesini, bireyin yaşamdan beklentileri ile elde ettikleri arasındaki fark ile ilişkilendiren Camlan (18)’ın beklenti modeli, bireylerin yeterlilik ve gereksinimlerini karşılayabilme düzeyleri ile ilişkilendiren “gereksinim modeli” ve en önemlisi teorik dayanağını karar-alma teorisi’nden alan “tercihe-dayalı ölçekler” sayılabilir. Yeni geliştirilen yaşam kalitesi ölçeklerinin ortak özelliği, duygulanım, stres düzeyi, yüklenilen sosyal rol ve bilişsel fonksiyonlar gibi sağlığın öznel bileşenlerinin yoğunlukla dikkate alınması ve bunların fiziksel sağlıkla ilişkilendirilmesidir.

Yaşam Kalitesinin Tanımı

Sağlığın, 1946’da Dünya Sağlık Örgütü tarafından ortaya atılmış ve genel olarak sağlık camiasında benimsenmiş olan tanımının da yetersiz kaldığı iddia edilmeye başlandı (19). Yaşam kalitesi, 1973 yılından bu yana giderek artan sayıda klinik araştırmada araştırmanın ana çıktısı olarak kullanılmaktadır (8,10). Öznel yapısı gereği yaşam kalitesi

(9)

kavramının 1974’ten beri bir çok tanımı yapılmıştır. Yazarlar, sağlığın fiziksel ve ruhsal yönlerinin tıp ve sağlık bilimleri tarafından iyi kötü bilindiğini, ancak “tam iyilik hali”ni bilinen ölçeklerle tanımlamanın mümkün olmadığını, özellikle “sosyal yönden tam iyilik hali” kavramının açıklanamayacağını savunuyorlardı. Yani sağlıkçılar, henüz uğraştıkları alanı yeterince tanımlayamamış olduklarını fark ettiler (19).

Đşte bütün bu gereksinimler, insanoğlunun hayatın niteliği (keyfiyet, kalite, “quality”) üzerinde yeniden düşünmesine ve yeni sorular ortaya atılmasına yol açtı. Sonuçta gerek sağlıkçılar, gerekse sosyal bilimciler yaşamın niteliği, yani Türkiye’de alışıldık adıyla yaşam kalitesi (YK) kavramı üzerinde düşünmeye başladılar (19).

Ancak kendi çalışmalarının diğer alanlarda benzer konudaki uygulama ve kavramlaştırmalardan farklı olduğunun görülebilmesi için de sağlıkla ilintili yaşam kalitesi, (SYK) terimini ortaya attılar (19)

Bireyin yaşamında kendisi için önemli olan alanlarda doyum ve mutluluğu, yaşam kalitesi olarak değerlendirilmektedir (20,21). Daha önceleri “yaşam doyumu” veya “öznel iyilik durumu” olarak bilinen kavram toplam yaşam kalitesi olarak adlandırılmaktaydı. Yaşamın zenginlik ve ödüllendirme, mutluluk ve ağrı gibi bir çok yönü yaşam kalitesini etkilemektedir. Yaşam kalitesi sağlık kavramını içermektedir ancak bu kavramla sınırlı değildir. Đnsan yaşamındaki önemli alanlar, sağlıklı ve hasta gruplarında yapılan araştırmalar sonucunda çeşitli şekillerde sınıflandırılmıştır. Flanagan (22) yaşam kalitesini 15 yön içeren 5 ana dalda sınıflandırmaktadır (Tablo 1).

Yaşam kalitesinin özel bir formu olan “Sağlıkla Đlintili Yaşam Kalitesi-SYK” kavramı fiziksel, psikolojik ve sosyal alanlarda bireyin deneyimleri, inançları, beklentileri ve algılamalarından etkilenen sağlık algılarını içermektedir (23).

Yaşam Kalitesi Đle Đlgili Kavramlar

a. Sağlık durumu, sağlık algılaması: Sağlık durumu biyolojik, fizyolojik veya

işlevsel bozuklukları ve belirtileri dikkate alarak bireyin göreceli iyilik veya hastalık halidir. Sağlık algılaması (veya algılanan sağlık) bireyin sağlık durumundan etkilenen öznel değerlendirmedir (24). Bazı insanlar bir veya daha çok kronik hastalık nedeniyle sıkıntı çekerken kendilerini sağlıklı saymakta, bazıları ise nesnel bir hastalık belirtisi yokken kendilerini hasta algılamaktadırlar.

(10)

Tablo 1. Flanagan’ın insan yaşamındaki önemli alanlar sınıflaması (22)

Fiziksel ve maddesel iyilik

1. Maddesel iyilik hali ve finansal güvenlik 2. Sağlık ve kişisel güvenlik

Kişisel gelişme ve görevleri yerine getirme

1. Entellektüel gelişim 2. Anlama ve planlama 3. Mesleki rolü sürdürme

4. Yaratıcılık ve kendini ifade etme

Diğer insanlarla ilişkiler

1. Eş ile ilişkiler

2. Çocuk sahibi olma ve büyütmek

3.Ana-baba, torun veya diğer akrabalarla ilişkiler 4. Arkadaşlarla ilişkiler

Eğlence, dinlenme

1. Başkaları ile sosyal ilişkiler

2. Pasif ve gözlemsel eğlence, dinlenme eylemleri 3. Aktif eğlenceye katılım

Sosyal, toplumsal ilişkiler

1. Diğerlerine yardım ve destek 2. Yerel ve idari işlere katılım

b. Đşlevsel durum (Functional status): Bireyin temel gereksinimlerini karşılamak,

her zamanki rolünü, sağlık ve iyilik halini sürdürmek için günlük işlevlerini yerine getirmedeki yeterliliğidir Đşlevsel kapasite, bireyin fiziksel, psikolojik, sosyal ve ruhsal alanlardaki günlük işlevleri yerine getirmedeki en yüksek kapasitesini yansıtırken, işlevsel performans günlük yaşam akışı içindeki işlevleri içermektedir. Herkes tarafından iyi olarak değerlendirilen ancak kendisini hasta olarak gören bir kişi kapasitesinden daha düşük işlevsel performansa sahip olabilir (22,23).

c. Ruhsal durum (Mood): Ruhsal durum uzun ve kısa süreli streslere (örneğin sağlık

durumundaki değişiklikler) verilen duygusal yanıttır. Bireyin dünyaya karşı gösterdiği yüzü olarak tanımlanabilir. Depresyon, anksiyete veya kızgınlık, fiziksel hastalıklar ile birlikte olabilen ve bireyin işlevsel performansını, belirtileri, sağlık algılarını ve yaşam kalitesini etkileyen duygusal durumlardır (20).

d. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi (Health-related quality of life): SYK bireyin

sağlığını etkileyen veya sağlığından etkilenen yaşam alanlarındaki doyum ve mutluluğudur. SYK sağlık hizmet durumunun alanına giren etkenlerle doğrudan ilişkisi nedeniyle yaşam kalitesinden ayrılır. Genel olarak SYK değerlendirilmesi, sağlıkla ilgili değişkenlerin (örneğin hastalık veya tedavi), genelde (genel SYK) veya belli bir hastalığı olanlarda (duruma özel SYK) önemli olan yaşam olaylarıyla ilişkisini yansıtmaya çalışmaktadır (8,25,26).

(11)

Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi, sağlıkla doğrudan yada dolaylı olarak ilgili birçok faktörü içine alan geniş bir kavramdır. Genel yaşam kalitesi kavramında olduğu gibi, sağlıkla ilgili yaşam kalitesi konusunda da kabul görmüş evrensel tek bir tanım bulunmamaktadır. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi bileşenlerine (hastalık yada sakatlığın olmayışı, bedensel iyilik hali, ruhsal iyilik hali ve sosyal iyilik hali) ilk kez, 1948 Dünya Sağlık Örgütü Anayasasında yer alan sağlığın tanımı içinde rastlamaktayız. Daha sonraki yıllarda yapılan sağlıkla ilgili yaşam kalitesi tanımlamalarının hemen hepsinde bu bileşenler yer almaktadır (27,28).

SAĞLIKLA ĐLGĐLĐ YAŞAM KALĐTESĐ

Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi bütüncül olarak yaşam kalitesinin bir alt bileşenidir. Bu yüzden bu iki kavram birbirleriyle yakından ilişkili kavramlardır. Bir görüşe göre yaşam kalitesi ve SYK birbirlerinden ayrılarak incelenmeli iken diğer bir görüşe göre aslında yaşam kalitesinin tüm boyutları SYK’ni de belirler ve bunları birbirlerinden ayırmak olanaksızdır. Örneğin gelir düzeyi, sosyal olanaklar, politik ortam, çevre koşulları ve kişisel inançlar genel YK’nin içinde değerlendirilirken bunları sağlıkla ilgili yaşam kalitesinde ayrı düşünmek bizi genellikle yanılgıya götürür, çünkü bunların çoğu sağlık sorunlarını belirleyen temel faktörlerdir (28).

Yine de genel kabul gören sınıflamaya göre SYK, YK boyutlarının doğrudan bireyin sağlığı ile ilgili kısımlarını içerir. Đnsandan insana YK ve SYK’ne atfedilen önem farklılık gösterir. Sağlığı çok iyi olan bir birey için sağlıkla ilgili olmayan YK bileşenleri (örneğin, değerler, inançlar, sosyal ilişkiler, ekonomik durum, hava ve su kalitesi gibi çevrenin fiziksel koşulları, okul, güvenlik, sosyal statü vb.) önemli olurken süreğen hastalığı olan bir birey için bedensel, psikolojik sağlık durumu gibi SYK bileşenleri daha önemlidir (28).

Yaşam kalitesi 4 ana alanda (boyutta) ortaya çıkar:

1-Kişisel içsel alan (değerler, inançlar, arzular, kişisel hedefler, sorunlarla başa çıkma) 2-Kişisel sosyal alan (aile yapısı, gelir durumu, iş durumu, toplumun tanıdığı olanaklar)

3-Dışsal doğal çevre alanı (hava, su kalitesi gibi)

4-Dışsal toplumsal çevre alanı (kültürel, sosyal ve dini kurumlar, toplumsal olanaklar, okul, sağlık hizmetleri, güvenlik, ulaşım, alışveriş gibi) (Şekil 1) (28,29).

Farklı görüşler olmakla birlikte, örneğin bedensel ve ruhsal becerilerin, kişinin kendine özgü beklenti ve algılarının bu tanımda yer almasının uygun olacağını bütün yazarlar benimsemektedir. Ancak, sağlıkta yaşam kalitesi için bütün yetkililerce üzerinde fikir

(12)

birliğine varılmış bir tanım, henüz geliştirilmemiştir (23). Yine de tanımlamak gerekirse SYK:

- Đki komponenti olan iyilik halidir; bunlardan birincisi fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik haline temsil eden gündelik faaliyetleri yürütebilme yeteneğidir, ikincisi ise işlem görme ve hastalıkların kontrolünün düzeyi ile ortaya çıkan hasta doyumudur.

(13)

- Yaşamın iyi ve doyum sağlayan karakterinin bir bütün olarak, öznel biçimde algılanmasıdır.

- Hastanın beklentileri ile erişebildiklerinin arasındaki uçurumun olabildiğince az olmasıdır.

- Bir hastalığın ve ona bağlı tedavinin hastada yarattığı işlevsel etkilerin hasta tarafından öznel biçimde algılanışıdır.

- Bireyin yaşamdan ve kişisel iyilik hali denen genel durumdan sağladığı doyumun bir bütün olarak ifadesidir.

- Hastanın, hem içinde yaşadığı kültürel yapı ve değerler sistemi bağlamında, hem de kendi amaçları, beklentileri, standartları ve endişeleri açısından, yaşamdaki durumu ile ilgili algısıdır (30).

Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi kavramından sağlıkçıların ne anladığını kavrayabilmek için bu tanımları, tek tek olduğu kadar bir arada da düşünmek gerekiyor (19).

Sağlıkla Đlgili Yaşam Kalitesinin Öğeleri

Sağlıkla ilgili yaşam kalitesini DSÖ; içinde yaşadıkları kültür ve değerler sistemi bağlamında amaçları, beklentileri, standartları ve kaygıları açısından bireylerin yaşamdaki pozisyonlarını algılaması olarak tanımlamaktadır. Tanımlama konusunda belirli bir fikir birliği olmasa da, araştırmacıların çoğu sağlıkla ilgili yaşam kalitesinin çok boyutlu, öznel ve dinamik bir kavram olduğunda birleşmektedirler (14).

Çok boyutluluk: Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi kavramı içinde birbiriyle çok yakından

ilgili üç temel boyut bulunmaktadır; fiziksel, psikolojik ve sosyal. Bu boyutlar daha sonra kendi içlerinde alt gruplara ayrılmaktadır. Fiziksel boyut, kişinin enerji harcayarak günlük iş ve uğraşıları ne kadar yerine getirebildiğini algılaması ile ilgilidir. Sosyal boyut, kişinin aile bireyleri, komşuları, çalışma arkadaşları ve diğer topluluklardaki bireylerle ne derece ilişki kurabildiği ve kaynaştığını algılaması konularını kapsamaktadır. Psikolojik boyut içinde ise depresyon, anksiyete, korku, kızgınlık, mutluluk gibi duygusal ve ruhsal durumlar bulunmaktadır(31).

Öznellik: Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi bireyin düşünceleri, duyguları, beklentileri ve

algılamalarına bağlıdır. Bu nedenle kişinin kendi sağlığı ve esenliği hakkındaki değerlendirmesi yaşam kalitesi çalışmalarının anahtar faktörlerinden biridir . Hasta ve özürlü

(14)

kişilerin kendi yaşamları ile ilgili olarak duygularını, algılamalarını ifade ederken kullandıkları kelimelere, tanımlamalara bakıldığında, bunların hastalık yada özürlülük derecesinin sağlık çalışanı tarafından yapılan ölçüm sonuçlarından ne kadar farklı olduğu dikkati çekmektedir. Bu açıdan bakıldığında sağlıkla ilgili yaşam kalitesi kavramının öznel bir değerlendirme olduğu daha iyi anlaşılacaktır. Ancak öznellik kavramından sağlıkla ilgili yaşam kalitesi ölçümlerinin amacının sadece öznel esenlik duygusunun belirlenmesi olduğu anlamı çıkarılmamalıdır. Bununla birlikte, bu konuda geliştirilen ölçeklerin bir çoğunda öznel esenlik duygusunun ölçümüne de yönelik sorular, bölümler bulunmaktadır. Sağlıkla ilgili yaşam kalitesi kavramı açıklanırken sıklıkla başvurulan kaynaklardan biri Campbell’in çalışmasıdır. Donovan ve arkadaşları, Campbell’in bu çalışmasında yaşam kalitesini “bir bütün olarak bugünkü yaşam deneyiminden kaynaklanan, kişinin özel esenlik duygusu” olarak tanımladığını belirtmektedirler. Özel esenlik ise kişilerin kendi yaşamlarının nasıl değerlendirdiğini açıklamak için kullanılan bir terimdir. Öznel esenlik kavramının üç temel öğesi; tatmin, olumlu affekt ve olumsuz affekttir. Tatmin; boş zamanları değerlendirme, sevgi, evlilik, arkadaşlık gibi alt gruplara ayrılabilir. Neşe, duygulanım, gurur duyma gibi özel emosyonlar olumlu affektin; utanma, suçluluk, üzüntü ve anksiyete ise olumsuz affektin alt gruplarıdır. Buna karşın sağlık, zenginlik, konfor gibi objektif durumlar öznel esenlik duygusu üzerinde olası etkileri olan, ama bu duygunun içinde mutlaka bulunması gerekmeyen faktörlerdir (32).

Dinamiklik: Karmaşık yapılar zaman içerisinde devamlı değişime uğrarlar. Đnsanoğlu

yer yüzündeki en karmaşık yapıdır. Bireyin doğrudan kendisinde ya da çevresinde olan değişimler onun yaşam kalitesini ifade edişini de değiştirir. Herhangi bir tedaviden önce ve sonra düzenli aralıklarla yapılacak yaşam kalitesi ölçümleri ile kişinin genel yaşam kalite düzeyinde yada kapsamlı bir yaşam kalitesi ölçeği kullanılıyorsa hangi alt ölçek(ler)de değişim olduğu izlenebilir(32).

Sağlıkla Đlgili Yaşam Kalitesinin Önemi

Đnsan dünyaya mutlu olmak için gelmiştir. Aral, Schmidt’ten alıntı yaparak mutluluğu, gerçekleşmesi anlamlı etkinlik ve etkileşimle ulaşılabilecek bir ideal olan yetkin bir doyum durumu, arzu ve isteklerin tümüyle karşılanması olarak tanımlamıştır. Bir şey değerlerle ilişkili olduğu, değerlerin gelişmesine hizmet ettiği ölçüde anlam kazanır (33).

(15)

Yaşama anlam veren değerlerin başında sağlık gelmektedir. Sağlık sektörü ve sağlık hizmetlerinin amacı ise, yaşama anlam katan bu değerin korunması ve geliştirilmesidir. Bireysel açıdan baktığımızda hastalara uygulanan tedavinin üç temel amacı bulunmaktadır. Uyguladığımız tıbbi girişimlerin sonucunda, hastalarımızın yaşam sürelerinin uzayacağına, ileride sağlık durumlarının bozulmasını önleyeceğimize ve onların kendilerini daha iyi hissetmelerini sağlayacağımıza inanırız. Bu üç amaçtan ilk ikisine ne kadar ulaştığımızı ölçmek nispeten kolaydır. Ancak tıbbi girişimlerdeki amaçlarımıza bir bütün olarak baktığımızda bu tip bir değerlendirmenin eksik olacağı açıktır. Bu nedenle kişilerin bir hastalık nedeniyle yada uygulanan tedavi sonrası kendilerini nasıl hissettiklerinin, günlük yaşam aktivitelerini ne derece yapabildiklerinin de değerlendirilmesi gerekmektedir (25,34,35)

Özellikle son yıllarda batılı toplumların sağlık sistemlerinde hastaların da sağaltım seçiminde söz sahibi olması gerekliliği yönünde artan eğilim ve hasta gruplarının bu yöndeki yoğun baskısı hasta odaklı sağlık hizmetlerini gündeme getirmiştir. Sağlık hizmetlerinin sonuçlarının değerlendirilmesinde hastanın bakış açısını merkeze alma eğilimindeki bu yaklaşımda, yaşam kalitesi ölçümleri kullanılarak fonksiyonel kapasite, iyilik ve hoşnutluk bir arada değerlendirilmeye çalışılmaktadır (18,36).

Toplumda kronik hastalıkların giderek artmasına karşın, bu hastalara sunulan sağaltım seçeneklerinin çoğunun tam iyileşmeden çok, bulguları hafifletici etkilerinin olması, ayrıca bazı hastalıklar için önerilen ve sınırlı yarar sağlayan sağaltım yöntemlerinin (örneğin kemoterapi) olası toksik etkileri ile birlikte değerlendirilmesi zorunluluğu da son zamanlarda yaşam kalitesi çalışmalarına verilen önemin artmasına neden olmuştur (18,34,36,37).

Yeni ve pahalı sağlık teknolojilerinin ülkelerin kısıtlı sağlık bütçelerini zorlaması nedeniyle, sağlık ekonomisi ve ekonomik değerlendirme yöntemleri son yıllarda giderek önem kazanmıştır. Yaşam kalitesi ölçütleri ekonomik değerlendirmelerde maliyet – zarar analizinin temel verisini oluşturmaktadır. Başını Đngiltere, Avustralya ve Kanada’nın çektiği bir çok ülke sağlık sistemlerinde yeni ilaç ve diğer sağlık teknolojilerinin sağlanmasına karar verirken, bu teknolojilerin ekonomik değerlendirilmesinin maliyet – yarar analizleri temelinde ya da diğer deyişle yaşam kalitesi bazında yapılması koşulunu uygulamaktadır. Đngiltere’de 1998 yılından beri işlev veren National Institute for Clinical Excellence (NICE) buna iyi örnek oluşturur. Bu değişime ayak uydurmak amacıyla, çok uluslu ilaç şirketleri son yıllarda yeniden yapılanmaya giderek araştırma – geliştirme grupları içinde ürünlerinin yaşam kalitesi üzerine etkilerini ve buna paralel olarak da maliyet–yarar analizlerini değerlendirmekle

(16)

görevli özel birimler oluşturmuş, pazarlama stratejilerini de bu yönde geliştirmeye başlamışlardır (18,38).

YAŞAM KALĐTESĐ ÖLÇEKLERĐN SINIFLANDIRILMASI

Yöntemsel ve Kuramsal Dayanaklarına Göre Yaşam Kalitesi Ölçekleri

Profil ölçekler: Profil değerlendirmeler bireyin o anki sağlık durumunu belirlemeye

yönelik tanımlayıcı skorlama sistemleridir. Profil ölçekler kullanılarak elde edilen veriler, bilimsel çalışmalarda farklı hasta gruplarının değişik zaman aralıklarındaki sağlık düzeylerini karşılaştırmada kullanılabilir. Buna ek olarak, hekimin belirli durumlarda hastasının sağaltımına karar vermesinde yada sağaltımın başarısını yorumlamasında etkili olabilirler (18,39,40).

Genellikle ampirik temellere dayanan bu profil ölçekler, ilk aşamada sağlık durumunu etkilemesi olası bir çok durum değerlendirilerek hazırlanır. Daha sonra, faktör analizi ya da diğer veri azaltım yöntemleri kullanılarak ölçeğe alınacak soruların sayısı azaltılır. Faktör analizleri, tanımlanan sağlık durumlarının (bulgu, yakınma vb) rapor edilen sıklıkları ile bazı hasta ve hasta grupları arasındaki ilişkiyi belirler ve istatistiksel olarak önemli bulunmayan sağlık durumlarını değerlendirmeden çıkararak ölçeği sadeleştirmeyi amaçlar. Ancak bu yöntemin en önemli kısıtlılığı, hastaların bu sağlık durumlarına verdikleri ağırlıkları, değer yargılarını ve bireysel seçimlerini dikkate almamasıdır. Bulguların görülme sıklıkları ile farklı hastaların bu durumlara verdikleri önem farklılıklar gösterebilir. Đdeal olarak yaşam kalitesi ölçekleri bu iki kavramı hem birlikte hem de birbirinden bağımsız olarak değerlendirebilmelidir (18,39,40).

Sağlık sistemlerindeki merkez karar alma mekanizmaları göz önüne alındığında, profil değerlendirme sonuçlarının yorumlanmasındaki güçlükler daha da belirginleşir. Bu ölçeklerin ortak bir birimi olmadığından, farklı ölçeklerle ve farklı hastalık gruplarında yapılan değerlendirmelerin birbiriyle karşılaştırılmasında sorunlar ortaya çıkar. Daha da önemlisi, bu yöntemlerle elde edilen sonuçların maliyet–yararlılık analizlerinde kullanılması genellikle olası değildir.

En sık kullanılan profil ölçeği 1993 yılında geliştirilen Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Formu (Study Short Form 36, SF-36)’dır. Bu ölçek, belli bir yaş ve hastalık grubuna odaklanmaksızın sağlığın fiziksel, sosyal ve ruhsal bileşenlerine ağırlık vererek yaşam kalitesini değerlendirir. Anket, hasta tarafından veya eğitim almış bir araştırmacı tarafından

(17)

doldurulabilir. Đsminden de anlaşılabileceği gibi toplam 36 sorudan oluşur ve sekiz farklı sağlık boyutunda bilgi sağlar. Ayrıca fiziksel ve mental skor olmak üzere iki özet skor verir. Fiziksel skor; fiziksel fonksiyon (10 soru), fiziksel rol (4 soru), ağrı (2 soru) ve genel sağlık (5 soru) olmak üzere 4 alt bileşenden oluşur. Mental değerlendirme ise enerjiklik (4 soru), sosyal fonksiyon (2 soru), duygusal rol (3 soru) ve ruhsal sağlık (5 soru) başlıklarından oluşur. Bunlara ek olarak, “geçen seneyle karşılaştırıldığında, şimdi sağlığınızı nasıl değerlendirirsiniz?” ve “genel olarak sağlığınızı nasıl değerlendirirsiniz?” sorularına yanıt verilmesi istenir. Bu ölçeğin 12 soruluk sadeleştirilmiş bir şekli de (SF–12) vardır (18,40).

Genel yapı ve içeriği bakımından kullanımı kolay ve anlaşılabilir olan SF–36, fiziksel bazı soruların bazı hastalara uygunluğu açısından sorgulanmıştır. Örneğin olağan günlük aktivitelerinde bir kilometreden fazla yol yürümeyen yada futbol oynayıp ağır eşyalar kaldırmayan birine bu etkinliklerde bir kısıtlılık olup olmadığını sormak anlamlı olmayabilir. Diğer sık kullanılan profil ölçekleri arasında Hastalık Etki Ölçeği (Sickness Impact Profile), McMaster Sağlık Đndeksi Anketi ve Nottingham Sağlık Ölçeği (Nottingham Health Profile) ve Dünya Sağlık Örgütü öncülüğünde geliştirilen Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeği (World Health Organization Quality Of Life Questionaire, WHOQOL) sayılabilir (28,41).

Tercihe dayalı ölçüm yöntemleri: Tercihedayalı ölçüm yöntemleri, bireylerin farklı

sağlık durumlarına ve bu durumu oluşturan bedensel, ruhsal ve sosyal bileşenlere verdikleri ağırlıkları değerlendirerek bu durumlar arasında bir seçim ve sıralama yapmaları esasına dayanır. Teorik temellerini 1944 yılında Von Neumann ve Morgenstern (41) tarafından tanımlanan karar verme teorisinden alan bu yöntemler, bireylerin sağlık durumları ile ilgili tercihlerini tek bir ölçütle ifade etmelerini olası kılar. Böylece farklı hastalık ve sağlık durumlarında hastaların hoşnutluğunu ifade eden bu ölçüt kullanılarak genellikle 0 ile 1 arasında tanımlanan bir “yararlanım skoru” elde edilir. Burada “0” genellikle ölüm ya da düşünülebilecek en kötü sağlık durumunu, ”1” ise düşünülebilecek en iyi sağlık durumunu ifade eder. Yaşam kalitesine göre düzeltilmiş yaşam yılı (Quality adjusted life years, QALY) ise bu değerlendirmeler ile tanımlanan yararlanım skorlarını zamana endeksleyerek yorumlanması ve karşılaştırılması kolay bir birim oluşturur. Örneğin 1 QALY, mükemmel sağlık durumunda geçirilmiş bir yılı ifade eder (18,41).

Tercihe dayalı yaşam kalitesi ölçeklerinden en sık kullanılanlarından biri Avrupa yaşam kalitesi ölçeği (Europian Quality of Life, EQ5D)’dır. Bu ölçek sağlık durumunu, “hareket edebilme”, “kendi kendine bakabilme”, “olağan işleri yapabilme”, “ağrı/rahatsızlık”

(18)

ve “endişe/moral bozukluğu” olmak üzere 5 başlık altında değerlendirir. Her başlık için bireylere üç basit seçenek (1=sorun yok, 2=bir miktar sorun var, 3=ciddi sorun var) sunulur. Kullanımı ve yorumlanması kolay, ulusal ve uluslar arası farklı çalışmalardan elde edilecek sonuçların karşılaştırılmasına olanak sağlayacak kısa ve basit bir ölçek olarak tasarlanan EQ5D, 243 farklı sağlık durumunu değerlendirebilir. Bu ölçekten tanımlanan sağlık durumlarının yararlanım skorlarına dönüştürülebilmesi için sosyal bir skorlama çizelgesi oluşturulması gereklidir. Her sağlık durumu genellikle 0 (en kötü sağlık durumu) ile 1 (mükemmel sağlık) arasında değişen yararlanım skorları ile tanımlanır. Ancak kimi araştırmacılar bireylerin “ölümden de beter” olarak değerlendirdikleri sağlık durumlarını negatif olarak tanımlarlar EQ5D’nin temel kısıtlılıklarından birisi, basitliği nedeniyle bazı hastalıklarda yaşam kalitesini saptamada yeterince duyarlı olmayabileceğidir (18,37,40).

Yararlanım skorları tercihe-dayalı kompozit ölçeklerle (örneğin EQ5D) değerlendirilebileceği gibi, doğrudan bazı ekonomik veri toplama teknikleri kullanılarak da yapılabilir. Bu teknikler arasında en sık kullanılanları zaman ödünleşmesi (time trade-off), hasta ödünleşmesi (person trade-off), standart kumar (standard gamble) ve görsel analog ölçektir (VAS). Standart kumar ve ödünleşme tekniklerinde, farklı sağlık durumları ile bağlantılı sağaltım senaryoları tanımlanır. Katılımcılardan bu sağaltımlar ya da sağlık durumları arasında seçim yapması istenir. Farklı belirsizlik durumları için (örneğin yan etki riskleri) sorular tekrarlanarak katılımcının kararsız kaldığı belirsizlik oranı saptanır ve bu oran yararlılık skorunun hesaplanmasında kullanılır. Daha az kullanılan yöntemler arasında ödeme istekliliği (willingness to pay) ve birleştirilmiş analiz (conjoint analysis) yöntemleri sayılabilir. Bazı araştırmacılar ekonomik teorilere uygunluğu açısından standart kumar yöntemini “Gold Standard” olarak kabul ederler (18,37).

Tercihe dayalı yaşam kalitesi ölçümü, hem yorumlanmasındaki kolaylıklar hem de hastaların tercihlerini yansıtması açısından üstünlükler sunar. Ancak, bu yaklaşım yararlanım skorlarının hesaplanmasındaki teorik temellerin geçerliliği ve uygulamada karşılaşılan bazı güçlüklerden dolayı eleştiriler almıştır. Hastalar özellikle standart kumar ve ödünleşme yöntemleri gibi birincil veri toplama tekniklerinden bazılarını kavramakta güçlük çekmektedirler. Ayrıca bir çok bireyin özellikle karmaşık olaylar karşısında olasılıkları dikkate alarak, bilimsel ve rasyonel bir değerlendirmeyle karar vermekten çok, olayları basite indirgeyerek tutarsız kararlar verebileceği bilinmektedir. Ayrıca, farklı yöntemler kullanılarak toplanan tercihe-dayalı verilerden elde edilen sonuçların birbiri ile belirgin farklılıklar gösterebileceği de bilinmektedir (18,40).

(19)

Uygulandıkları Popülasyonlara Göre Yaşam Kalitesi Ölçekleri

Genel (jenerik) ölçekler: Genel yaşam kalitesi ölçekleri toplumdaki tüm bireylerin

sağlık durumunu tanımlamada kullanılabilir. Genellikle herhangi bir hastalığa ya da sağlık durumuna özgü değildirler. Diğer yaşam kalitesi ölçekleri gibi sağlık durumunu fiziksel fonksiyon, ruhsal durum, günlük ve sosyal aktiviteler gibi genel başlıklar altında incelerler. Genel ölçeklerin en önemli avantajı farklı hastalık grupları ve bu gruplarla toplum arasında karşılaştırmaları olası kılmasıdır. Ancak belirli bir hastalık için tasarlanmamış olduklarından bazı hastalı grupları için daha az duyarlı olabilirler ve özellikle yaşam kalitesindeki küçük değişiklikleri saptayamayabilirler. En çok kullanılan jenerik ölçekler arasında Hastalık Etki Ölçeği (Sickness Impact Profile), Nottingham Sağlık Ölçeği (Nottingham Health Profile), SF-36, WHOQOL ve EQ-5D sayılabilir (28,39,40).

Özgül ölçekler: Özgül ölçekler, belirli hastalıkların, hastalık gruplarının, işlevsel

bozuklukların ya da bir bulgunun yaşam kalitesi üzerindeki etkilerini incelemek üzere tasarlanmışlardır. Bu ölçekler, değerlendirilen sağaltımın tanımlanan hastalık durumuna özgü sağlık etkilerine odaklandıklarından yaşam kalitesindeki küçük değişimleri saptayabilirler. Ancak, her ölçeğin skorlama sistemi genellikle farklı olduğundan hem farklı skorlama sistemleri arasında hem de farklı hastalıklar arasında karşılaştırma yapılması olanaklı değildir. Ayrıca özgül yaşam kalitesi ölçeği sayısında son yıllarda artma olmasına rağmen halen birçok hastalık durumu için özgül ölçek geliştirilmemiştir. Bu tür ölçeklere örnek olarak Avrupa Kanser Sağaltımı ve Araştırmaları Örgütü (European Organisation for Research and Treatment in Cancer, EORTC) tarafından geliştirilen ve kansere özgü European Organisation for Research and Treatment in Cancer Quality of Life Questionnaire (EORTC QLQ-C30), pediatrik astım yaşam kalitesi anketi (Paediatric Asthma Quality of Life Questionnaire, PAQLQ), hastane anksiyete ve depresyon ölçeği sayılabilir (17,18,40).

Yaşam kalitesi ölçeklerinin oluşturulması ve geliştirilmesi yoğun emek gerektiren bir süreç olduğundan, başkaları tarafından geliştirilmiş, geçerliliği ve güvenilirliği denenmiş ölçeklerin değişik toplumlarda kullanımı yaygınlaşmaktadır. Ayrıca bu yolla farklı toplumlardan elde edilen verilerin karşılaştırılması da kolaylaşmaktadır. Bununla beraber, başka toplumlar üzerinde geliştirilen ölçekleri yeni toplumlara doğrudan uygulamadan önce dikkat edilmesi gereken bazı noktalar vardır. Ölçeklerin yeni toplum ve kültüre uyumlu hale getirilme sürecindeki iki önemli aşama; ölçek içeriklerinin, kavram ve dil açısından anlam eşitliğinin sağlanması ile ölçüm özelliklerinin toplum üzerinde denenmesidir (18,40).

(20)

Ülkemizde de uluslar arası düzeyde yaygın kullanılan bazı ölçeklerin Türkçe’ye çevrilip geçerlilik ve güvenilirlik değerlendirilmelerinin yapılması yönünde çabalar vardır. Daha önce ayrıntılı olarak değinilen SF-36 ile DSÖ tarafından geliştirilen yaşam kalitesi ölçütünün kısa formu olan Dünya Sağlık Örgütü Yaşam Kalitesi Ölçeğinin Kısaltılmış Versiyonu (World Health Organization Quality Of Life Questionaire Abbreviated Version, WHOQOL-BREF) türkçe’ye uyarlanmış ve geçerlilik ve güvenilirlikleri sınanmıştır (18,42,43).

TÜKENMĐŞLĐK

Tükenmişlik Hakkında Temel Kavramlar

Tükenmişlik kavramı ilk olarak 1974 yılında Freudenberger tarafından tanımlanmış ve son 20 yıldır farklı iş alanları ile ilgili olarak birçok araştırma yapılmıştır. Freudenberger (44) tükenmişliği “başarısızlık, yıpranma, enerji ve güç kaybı veya insanın iç kaynakları üzerinde, karşılanamayan istekler sonucunda ortaya çıkan bir tükenme durumu” olarak tanımlamıştır. Maslach ve Jackson (9), tükenmişliği; “insanda ortaya çıkan fiziksel bitkinlik, uzun süren yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duygularının yaptığı işe,hayata ve diğer insanlara karşı gösterdiği olumsuz tutumları kapsayan fiziksel ve zihinsel boyutlu bir sendrom” olarak tanımlamışlardır (9,46).

Tükenmişlik daha çok doğrudan insana hizmet eden, hizmetin kalitesinde insan etmeninin çok önemli bir yere sahip olduğu alanlarda görülmektedir. Bu durum sunulan hizmeti, hizmetin kalitesini doğrudan olumsuz yönde etkilemektedir. Yapılan çalışmalar tükenmenin iş kaybından aile içi ilişki sorunlarına, psikosomatik hastalıklardan alkol-madde-sigara kullanımına, uykusuzluk, depresyon gibi ruhsal hastalıklara kadar uzanan çok çeşitli ciddi sonuçları olduğunu göstermektedir. Bu nedenle, son 20 yıldır, tükenme kavramı farklı iş alanlarında daha sıklıkla ele alınmaktadır (44,45,47).

Günümüzde kabul gören en yaygın tükenmişlik tanımı Maslach ve ark.(9,48,49) tarafından yapılan ve tükenmişliği üç boyutlu bir kavram olarak algılayan tanımdır. Bu tanımda tükenmişlik; işi gereği sürekli olarak diğer insanlarla yüz yüze çalışan kişilerde sıklıkla ortaya çıkan üç boyutlu bir sendrom olarak kabul edilmektedir. Bu üç boyut duygusal tükenme (Emotional exhaustion), duyarsızlaşma (depersonalization) ve kişisel başarıda düşme hissi (diminished personal accomplishment) olarak adlandırılmıştır (9,48-50).

(21)

1. Duygusal tükenme: Çalışanların kendilerini yorgun ve duygusal yönden aşırı

yıpranmış hissetmelerini, diğer bir deyişle kişinin işinde aşırı yüklenmiş olma duygularını tanımlar (51). Enerji eksikliği ve bireyin duygusal kaynaklarının bittiği hissine kapılması biçiminde ortaya çıkar. Bu duygusal yorgunluğu yaşayan kişi, hizmet verdiği kişilere geçmişte olduğu kadar verici ve sorumlu olmadığını düşünür. Gerginlik ve engellenmişlik duygularıyla yüklü olan birey için ertesi gün yeniden işe gitme zorunluluğu büyük bir endişe kaynağıdır (52). Bu duruma yakalananlar kendilerini, yeni bir güne başlayabilmek için gerekli enerjiden yoksun hissederler. Duygusal kaynakları tamamen tükenmiştir. Tekrar doldurmak için yeni kaynak bulamazlar (9,48,53).

2. Duyarsızlaşma: Đşi gereği karşılaştığı diğer insanlara ve işine karşı geliştirilen

soğuk, ilgisiz, katı hatta insani olmayan tutum tükenmişlik sendromunun ikinci ayağı olan duyarsızlaşmayı oluşturur. Dozu gittikçe artan bu negatif reaksiyon çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Kişi karşısındakine aşağılayıcı ve kaba davranır, onların rica ve taleplerini göz ardı eder. Çalışanların hizmet verdikleri kişilere birer insan yerine nesne gibi davranmaları ile kendini gösterir. Bu durumdaki iş görenler etkileşimde bulundukları kişilere ve çalıştıkları örgüte karşı mesafeli, umursamaz ve alaycı bir tavır takınırlar. Küçültücü bir dil kullanma, insanları kategorize etme, katı kurallara göre iş yapma ve başkalarından sürekli bir kötülük geleceğini sanma duyarsızlaşmanın diğer belirtileri arasındadır (52). Kişi gerekli yardım ve servisi sağlamada başarısız olur. Bu durumdaki kişi diğer insanlara karşı saygısız ve küçük düşürücü davranabilir (9,44,48).

3. Düşük kişisel başarı hissi: Kişisel başarı, kişinin işindeki yeterlik ve başarı

duygularını tanımlar. Kişisel başarısızlık ise, kişinin kendisini işinde yetersiz ve başarısız olarak değerlendirmesini ifade eder. Bu aşamada kişi kişisel olarak başarısızlık duyguları ile doludur. Başkaları hakkında geliştirdiği olumsuz düşünce tarzı, kişinin kendisi hakkında negatif düşünmesine yol açar. Kişi bu düşünce ve yanlış davranışları ile kendisini suçlu hisseder, kendisini kimsenin sevmediğine dair bir duygu geliştirir ve kendisi hakkında başarısız hükmünü verir. Đşte bu noktada tükenmişliğin üçüncü aşaması olan düşük kişisel başarı hissi ortaya çıkar. Bireylerin kendileri ile ilgili değerlendirmelerinin olumsuz bir nitelik kazanmasının sonucu olarak, işinde ve işi gereği karşılaştığı kişilerle ilişkilerinde başarısızlık ve yeterlik duygularında azalma görülür. Đşinde ilerleme kaydedemediğini, hatta gerilediğini düşünen bu kişiler kendilerini suçlu hisseder (9,48,52).

(22)

Tükenmişliğin Evreleri

Tükenme dört evre ile tanımlanmıştır. Bu evrelendirme tükenmeyi anlamayı kolaylaştıran bir bakış açısı sağlamaktadır. Aslında tükenme, kişinin bir evreden diğerine geçtiği kesikli bir süreç değil, sürekli bir olgudur (44,45).

I. Evre: Şevk ve coşku evresi (enthusiasm): Bu evrede yüksek bir umutluluk,

enerjide artma ve gerçekçi olmayan boyutlara varan mesleki beklentiler sergilenmektedir. Kişi için mesleği her şeyin önündedir, uykusuzluğa, gergin çalışma ortamlarına, kendine ve yaşamın diğer yönlerine zamanını ve enerjisini ayıramayışına karşı üstün bir uyum sağlama çabasındadır (44,45).

II. Evre: Durağanlaşma evresi (stagnation): Bu evrede artık istek ve umutlulukta bir

azalma olur. Mesleğini uygularken karşılaştığı güçlüklerden, daha önce umursamadığı ya da yadsıdığı bazı noktalardan giderek rahatsız olmaya başlamıştır. Sorgulanmaya başlanan “işten başka bir şey yapmıyor olmak”tır. Mesleği kuramsal ve pratik tüm yönleri ile kişinin varoluşunu tamamen dolduramamıştır (44,45).

III. Evre: Engellenme evresi (frustration): Başka insanlara yardım ve hizmet etmek

için çalışmaya başlamış olan kişi, insanları, sistemi, olumsuz çalışma koşullarını değiştirmenin ne kadar zor olduğunu anlar. Yoğun bir engellenmişlik duygusu yaşar. Bu noktada 3 yoldan biri seçilmektedir. Bunlar; adaptif savunma ve başa çıkma stratejilerini harekete geçirme, maladaptif savunmalar ve başa çıkma stratejileri ile tükenmişliği ilerletme, durumdan kendini çekme veya kaçınmadır (44,45).

IV. Evre: Umursamazlık evresi (apathy): Bu evrede, çok derin duygusal kopma ya

da kısırlaşma, derin bir inançsızlık ve umutsuzluk gözlenmektedir. Mesleğini ekonomik ve sosyal güvence için sürdürmekte, ondan zevk almamaktadır. Böyle bir durumda iş yaşamı kişi için bir doyum ve kendini gerçekleştirme alanı olmaktan çok uzak, kişiye ancak sıkıntı ve mutsuzluk veren bir alan olacaktır (44,45).

(23)

Tükenmişliğin Belirtileri

Tükenmişlik verilen hizmetin niteliğinde ve niceliğinde bozulmaya yol açtığı gibi hizmeti veren bireylerin sağlığını da olumsuz etkilemektedir. Tükenmişliğin belirtileri araştırılılığında çok çeşitli belirtilerle ortaya çıktığı görülmektedir (45).

Fiziksel belirtiler: Yorgunluk ve bitkinlik hissi, enerji kaybı, sık baş ağrısı ve uyku

bozuklukları, gastrointestinal bozukluklar ve kilo kaybı, çok sık görülen soğuk algınlığı ve gripler, koroner kalp rahatsızlığı insidansında artma (53,54).

Ruhsal belirtiler: Duygusal bitkinlik, kronik bir sinirlilik hali, çabuk öfkelenme,

zaman zaman bilişsel becerilerde güçlükler yaşama, hayal kırıklığı, çökkün duygu durum, anksiyete, huzursuzluk, sabırsızlık, benlik saygısında düşme, değersizlik, eleştiriye aşırı duyarlılık, karar vermekte yetersizlik, apati, boşluk ve anlamsızlık hissi, ümitsizlik (53,54).

Davranışsal belirtiler: Hatalar yapma, bazı şeyleri erteleme yada sürüncemede

bırakma, işe geç gelme, izinsiz olarak veya hastalık nedeni ile işe gelmeme, işi bırakma eğilimi, hizmetin niteliğinde bozulma, işte ve iş dışındaki ilişkilerde bozulma, kaza ve yaralanmalarda artış, meslektaşlara ve hizmet verilen kişilere, mesleğe vb. karşı alaycı bir tavır sergileme, işle ilgilenmek yerine başka şeylerle vakit geçirme, kuruma ilginin kaybı (53,54).

Tükenmişlik Açısından Kişisel Risk Faktörleri

Mermann (1990) tükenmişlik için kişisel risk faktörlerini şöyle belirlemiştir: * Mükemmelleşme,

* Duyguları bastırma,

* Aşırı isteklere “hayır” deme problemi, sorumlu ve güçsüz hissetme, * Tatil yapma güçlüğü,

* Toplumsal endişe, * Güven azlığı,

* Saplantılı, baskıcı kişilik özelliği,

(24)

Başlıca Tükenmişlik Sebepleri

Tükenmişliğin sebepleri incelendiği zaman birçok sebepten söz edildiği görülmüştür. Bunlardan bir kısmı kişisel nedenlerden bir kısmı da kişinin yaşadığı çevreden kaynaklanmaktadır. Yaş, medeni durum, çocuk sayısı, işe aşırı bağlılık, beklentiler, motivasyon, kişilik, performans, kişisel yaşamdaki stresler, mesleki doyum, informal destek, üstlerinden gördüğü destek gibi birçok kişisel özellik tükenmişlikle ilgili araştırmalarda karşılaşılan ve tükenmişlik ile ilgili görülen özelliklerin başında gelmektedir. Đşin niteliği, çalışılan kurumun tipi, haftalık çalışma süresi, kurumun özellikleri, iş yükü, iş gerilimi, rol belirsizliği, yönetimle ilgili işlerde geçirilen zaman miktarı, kişinin eğitim durumu, yeterli veya yetersiz oluşu, önemli kararlara katılmama, örgütsel işleyişteki kusurlar, işin yüksek performans gerektirmesi, hizmet verilen insanlarla ilişkiler, yetersiz personel, yetersiz araç, örgütün havası, örgüt ortamı, ekonomik ve toplumsal nedenler gibi birçok etken ise tükenmenin örgütsel nedenleri olarak kabul edilmiş ve araştırmalara konu olmuştur (44).

Tükenmişliğin Sonuçları

Tükenmişliğin sonuçları incelendiğinde işi savsaklama, işi bırakma eğilimi ve niyetinde artış, hizmetin niteliğinde bozulma, işe izinsiz gelmeme, izin sonunda rapor vb. yollarla izni uzatma eğilimi, işte ve iş dışında insan ilişkilerinde bozulma ve uyumsuzluk eğilimi, eş ve aile bireylerinden uzaklaşma eğilimi, düşük iş performansı, iş doyumsuzluğu, sebepsiz hastalanma eğilimleri, işteki yaralanma ve iş kazalarında artma gibi olumsuz sonuçlar görülmektedir (55).

Tükenmişliğe maruz kalan kişilerde yorgunluk, uykusuzluk, iştahsızlık, baş ağrıları, sindirim güçlükleri gibi fiziksel sonuçlar ve depresyon, kaygı, çaresizlik, özsaygının azalması, alınganlık gibi duygusal sorunlar sıklıkla görülmektedir (52).

Tükenmişlik sendromu yaşayan kişiler sıkıntılarını azaltabilmek umuduyla içki, sigara, uyuşturucu sakinleştirici tüketimini artırmakta ve zamanla bu maddelere bağımlı hale gelmektedir. Đşe devamsızlık, işten ayrılma, performans miktarı ve kalitesinde düşme ise sendromun örgüt ortamındaki zararlı sonuçlarıdır. Yapılan araştırmalarda tükenmişliğin birçok olumsuz sonucu ortaya çıkmıştır. Tükenmişlik yaşayan insanların çok karmaşık duygular yaşadığı, bunun sonucu olarak birçok davranış bozukluğu gösterdiği gözlenmiştir (10,11,56,57).

(25)

Stres belirtileri: Stres psikolojik, sosyal, kültürel ya da fizik ajanlarının organizmada

oluşturduğu değişiklik durumudur. Organizmanın stres verici etkenlere gösterdiği, fizyolojik ya da psikolojik tepkilerdir. Stresin uzun sürmesi ya da ağır olması halinde, kişinin fizik ve ruh sağlığına zararlı etkileri olacağı kabul edilir. Aşırı stres altında çalışan kişiler stres yaratan kaynaklara karşı bir takım tepkiler geliştirmektedir. Depresyon, bıkkınlık ve tatmin olmama gibi subjektif tepkiler yanında, dikkati toplayamama, karar vermede güçlük çekme, unutkanlık, eleştirilere karşı aşırı duyarlılık gibi duygusal tepkiler ve göreve zamanında gelmeme, verimsizlik, kötü çalışma atmosferi, iş tatminsizliği, yüksek kaza oranı ve işte husumete maruz kalma gibi örgütsel tepkiler de ortaya çıkmaktadır (44,45).

Örgütsel kökenli, stres yapıcı durumlara gösterilen bir tepki niteliği taşıyan tükenmişlik, bireylerin enerji kaynaklarını yok etmektedir. Çalışma ortamındaki bu stres yaratan durumların en önemli özelliği ise işi kişiler arası yoğun ilişkilere dayanmasıdır. Stres altında moralini ve sağlığını kaybeden kişinin örgüte yansıyan sonuçları performans düşüklüğü, işe devamsızlık ve yabancılaşmadır. Stres, çalışanlar, özellikle yöneticiler üzerinde fizyolojik ve psikolojik yıkım yapabildiğinden onların sağlığını ve örgütsel başarısını olumsuz yönde etkilemektedir. Yöneticiler üzerinde şiddet, isteksizlik, alkol, sigara gibi davranışsal; uyku düzensizliği, depresyon, psikolojik hastalıklar vb. psikolojik sorunlar; kalp hastalıkları, baş ve sırt ağrıları, kanser, diyabet, siroz, akciğer ve deri hastalıkları gibi fizyolojik rahatsızlıklara neden olmaktadır (49,58,59).

Đş hayatına etkileri: Maslach (9) tükenmişliğin etkisinin en çok görüldüğü durumun

kişinin iş performansındaki düşüş olduğunu ifade etmektedirler. Bu düşüş daha ziyade kişinin niteliğinde ve kalitesinde kendini gösterir. Bunun sonucu olarak, motivasyon düşer, sinirlilik artar, itici davranışlar ortaya çıkar. Kararlarında isabetli değillerdir ama bu onları fazla etkilemez. Tükenmiş kişiler kendisini yenileme ihtiyacı duymaz, yenilikçi değil tutucu ve statü koruyucudurlar. Birçok insanla çalışmanın yarattığı duygusal gerginlik hizmet sunan kişileri psikolojik olarak çekingenliğe ve insanlarla en alt düzeyde ilişki kurmaya itebilir. Hizmet sunan kişi yerindedir fakat yanında kimse yokmuş gibi davranır. Çok az göz göze gelir, soruları mırıltı ile cevaplar. Bedensel temastan kaçınır (el sıkmak gibi). Bazı durumlarda insanlarla doğrudan ilişkili olmayan görevleri tercih eder. Đstediği olanakları bulan ve ihtiyaçlarını gideren bir kimse tatmin olacak, psikolojik yönden huzura kavuşacaktır. Aksi taktirde bir tatminsizlik veya ruh çöküntüsü veya bozulma dediğimiz psikolojik durumlar ortaya çıkacaktır (44,48).

(26)

Đş hayatında insan istediği işi ve bu işin kendi bilgisi ve yeteneği bölümüne giren kısmını elde ettiği sürece işinde ve iş yerinde daha verimli çalışacaktır. Hemen ekleyelim ki, kendisine uygun bir iş yeri verilen bir kimseye, aynı zamanda maddi ve manevi ihtiyaçlarını tatmin olanağını sağlama imkânı da vermiş oluruz. Arzu ve ihtiyaçlarının tatmin edilmediğini gören kimseler, olumsuz birtakım tutumlara sahip olacaklardır. Böylece de tatminsizlik hali ve uyuşmazlık ortaya çıkacaktır. Đş doyumsuzluğu, bireyin yaptığı işten bir doyum ya da hoşlanma duygusu elde etmemesi, ona karşı bir bıkkınlık, isteksizlik, kaçma duygusu duymasını ifade eder. Yöneticilerde ortaya çıkan birçok etkenin yanında kişinin işinden sağladığı doyumla da ilişkili doyumsuzluk yaşaması tükenmişlikle sonuçlanabilmektedir (59).

Yayınlarda iş doyumu ile tükenmişlik arasında yüksek ilişki bulmuşlardır. Đşinde doyumsuzluk yaşayan kişide yüksek düzeyde moral ve motivasyon bozukluğu görülmektedir. Bunun yanı sıra örgütte zorunlu olarak kalanlarda ortaya çıkan devamsızlık, yalancı hastalık, savurganlık, kazalara neden olma gibi davranışlar morallerinin düşük olduğunu gösterir (60).

Kararsızlık: Kararsızlık, her şeyi kendine dert etme ve iç mücadele şeklinde kendini

gösterir. Đç mücadele endişe ve üzüntünün artmasına neden olur. Karasızlık, bir işin bir günden öbür güne atılmasına, insanların kendilerini yetersiz hissetmesine neden olmaktadır. Nitekim verilmesi gereken bir kararı sürekli olarak erteleyen kimseler, çoğu zaman kendilerini yetersiz hissetmekte ve karasızlık içinde bulunmaktadırlar. Yapılması gereken işlerin sürekli ertelenmesi insanların başına sürekli olarak dert açmaktadır. Yapılması gereken işlerin ertelenmesi ve biriktirilmesi bireyin üzerinde psikolojik baskı ve sıkıntılar yaratarak onun yetersizlik ve liyakatsizliğini büsbütün artırmaktadır (45,60,61).

Yorgunluk belirtileri: Temel olarak yorgunluk soyut bir kavramdır. Ölçülmesi belli

bir işi yapan kimseye yorulma derecesi sorularak elde edilir. Bununla beraber yorgunluk ve bıkkınlık gibi duyguların birçok şeyi yansıması önemlidir. Fizyolojik düzeyde de bir kimsenin enerjisini harcamasının onun ideolojik olarak tekrar kendisine gelme hızından daha çabuk olduğu söylenebilir. Eğer bu ideolojik durum hep böyle olsaydı o zaman bu güzel ve iyi bir şey olur ve yorgunluk oldukça açık bir kavram halini alırdı. Halbuki durumun bu olmadığını ve bir kimsenin yorgunluk duygusunun işe ilgi derecesi, endişe ve gerginlik gibi fiziki olmayan faktörleri yansıttığını biliriz. Ayrıca soyut olan yorgunluk duygularının açık bir şekilde, performansla ilgili olmadığını belirten bulguların bulunması şaşırtıcıdır. Bununla birlikte yorgunluğun anlaşılması ne kadar güç olursa olsun, bulguların birçoğu bunun

(27)

performansla ilgili olduğunu ve incelenebileceğini göstermektedir. Fraser bu alanda yapılan araştırmaları şöyle özetlemiştir:

1. Yorgunluk fizyolojik olarak kendini göstermeden önce yüksek düzeyde performansı etkileyebilir.

2. Sonucunun bilinmesinin azaldığı veya en az olduğu karmaşık performansla bunun etkileri açık bir şekilde görülür.

3. Yorgunluk performans değişikliği ve çeşitli tepki örneklerinin kötü olarak bir araya gelmesi şeklinde tipik olarak görünür.

4. Yorgunluk görme duyarlığı gibi işlevlerin yalıtılmış ölçüleri üzerinde çok az bir etkiye sahiptir (60,61).

Zihin yorgunluğu sıkıntıya, sıkıntı da konuya karşı ilgi eksikliğine neden olur. Aşırı yorgunluk sinir bitkinliği yaşla zihin durması denen duruma yol açar. Bu durumdaki kişi yoğun bir kaygı yaşar, sağlıklı düşünemez, işinden zevk alamaz hale gelir (61).

Davranış bozuklukları: Psikolojik tatminsizlik hallerinde ortaya çıkan bu olumsuz

yönde davranışlar büyük ölçüde inanç ve tutumları etkiler. Örneğin evde eşiyle kavga eden yöneticinin okulda hizmetlilere çıkışması gibi. Psikolojik tatminsizliğin bir sonucu da hayal kırklığıdır. Hayal kırıklığına uğramış kişinin göstereceği tepkilerden bazıları; vazgeçmez, vurdumduymazlık, çevre ile ilişkileri kesmek, herhangi bir duygusal izlenim veya kişisel katılımdan kaçınmak, bilinçsiz olarak meydana gelen aktif veya pasif direnmedir.Đş ile ilgili tatminsizlik konuları aile, okul çeşitli dernekler ve iş hayatı ile ilgili örgütler içinde hayatını sürdüren insan bu çeşitli alanların elverişli veya elverişsiz durumlarına göre, ihtiyaçlarının kolay ve zor bir şekilde tatmin edilmesi için çaba harcayacaktır. Đstediği olanakları bulan ve ihtiyaçlarını gideren bir kimse tatmin olacak, psikolojik yönden huzura kavuşacaktır. Aksi takdirde bir tatminsizlik veya ruhsal çöküntü dediğimiz psikolojik durumlar ortaya çıkacaktır (60,61).

Tükenmişlikle Başa Çıkma Yolları

Genellikle bireysel, kurumsal ve hatta sistemden kaynaklanan etmenlerin bir arada rol oynaması ile ortaya çıkan tükenmişlik, bir sendrom ve sistem sorunu olarak ele alınmalıdır. Etkili müdahale, hem bireysel hem de örgütsel zeminde olmalıdır. En önemlisi baştan ortaya çıkarıcı etmenlerin giderilmesi, bu olmuyorsa erken dönemde tanınarak hızla müdahale edilmesidir. Tükenmeyi önlemek ve onunla başa çıkmak için yapılabilecekler organizasyonel

(28)

ve bireysel düzeyde ele alınmıştır (27,45,53,58,62).

Tükenmişlikle mücadelede geliştirilen örgütsel yöntemler: Đşin yoğunlaştığı

dönemlerde yardımcı personel ve ek donanım sağlamak, serbest karar verme imkanlarını ve karara katılma imkanlarını artırmak, başarıları takdir etmek, ödül dağıtımını gözden geçirmek, kişisel dinlenme ve gelişme için tanınan süreleri artırmak, üst yönetimin desteğini sağlamak, kişiler arası ilişkilerin biçimini değiştirmek, iletişimin miktarını azaltıp kalitesini yükseltmek, işin gerektirdiği sorumluluk miktarını yeniden ayarlamak ve kişileri yeni görevlere atamak bu tür tedbirlere örnek gösterilebilir (45,46,53,58,62).

Tükenmişlikle mücadelede geliştirilen kişisel yöntemler: Tükenmişlikle mücadelede alınabilecek bireysel düzeyde yöntemler; işle ilgili gerçekçi hedeflerin geliştirilmesi, atılganlık eğitimi, kişisel gelişme ve danışmanlık gruplarına katılma, zaman yönetimi, hobi edinme, tatile çıkma, meditasyon, gevşeme eğitimi, jimnastik, monotonluğu azaltmak ve iş değişikliği önerilmektedir (45,46,53,58,62).

ĐŞ DOYUMU

Genel olarak çalışanların işlerine ilişkin duygularının bir reaksiyonu olarak tanımlanan iş doyumu kavramı, ilk kez 1920’lerde ortaya atılmış olup, önemi 1930-40’lı yıllarda anlaşılmıştır. Önemli olmasının bir nedeni, yaşam doyumu ile ilişkili olmasıdır ki bu durum kişinin fizik ve ruh sağlığını doğrudan etkilemektedir. Bir diğer nedeni ise üretkenlikle ilgilidir. Đş doyumu ile üretkenlik arasında doğrudan bir ilişki olmamakla birlikte doyumsuzluğun yarattığı dolaylı etkiler (stres, grup uyumu gibi) konuyu önemli kılmaktadır. Đş doyumunun olması, başka deyişle, işe karşı tutumun olumlu olması halinde ortaya çıkan bir dizi yönetsel ve davranışsal sonuç vardır. Đş doyumu çağdaş yönetim anlayışının önemli faktörlerindendir ve her şeyden önce bir sosyal sorumluluk, ahlaki gerekliliktir. Çalışmak kuşkusuz insanlar için bir gereksinimdir. Kişi çalışmak istiyorsa, yaşamının önemli bir kısmını iş yerinde geçiriyorsa, yöneticiler ve yönetim de iş yerini ödüllendirici en azından sıkıntısız bir hale getirmek zorundadır. Sağlık nasıl insanın genel fiziksel durumunu gösteriyorsa ve de önemli ise, iş doyumu da çalışanın genel durumunu yansıtması açısından önemlidir. Đş doyumu da tıpkı sağlık gibi önem, tanı ve tedavi arz etmektedir ve çalışanların genel duygusal durumunu gösterebilmektedir (63,64).

(29)

Đş Doyumu Tanımı

Đş, örgütsel ortamda belirli bir zaman diliminde gerçekleşen, beraberinde kimi ilişkileri getiren ve ücret karşılığı girişilen mal ve hizmet üretme çabasıdır. Doyum ise duygusal bir tepki biçimidir. Çalışanlar çalışma hayatı süresince yaptığı işe, çalıştığı firmaya ve iş ortamına dair pek çok deneyimler kazanmaktadır. Çalışanların çalışma hayatı süresince gördükleri, yaşadıkları, kazandıkları, mutlulukları ve üzüntüleri olmaktadır. Tüm bu bilgi ve duyguların sonucunda çalışanların yaptığı işe yada çalıştığı firmaya karşı tutumları ortaya çıkmaktadır. Đş doyumu tutumların genel sonucudur ve çalışanın fiziksel ve zihinsel açıdan iyi durumda olmasını ifade eder. Đş doyumunu, çalışanın yaptığı işe genel tutumu olarak belirtmek uygundur. Bireylerin işlerine gösterdikleri tutum olumlu yada olumsuz olabileceğinden, iş doyumunu bireylerin iş tecrübeleri sonucunda elde ettiği olumlu ruh hali olarak tanımlamak, çalışanın işine göstermiş olduğu olumsuz tutumunu da iş doyumsuzluğu olarak tanımlamak gerçekçi olacaktır. Bir başka ifade ile iş doyumu, çalışanların yaptıkları işe karşı hissettikleridir. Dolayısıyla iş doyumu, işin kazandırdıklarıyla çalışanın beklentileri birbirine uyduğu zaman oluşmaktadır. Đş doyumunun yönetim alanında çok önemli bir konu olmasının temel sebebi, işle ilgili olumlu bir takım sonuçları elde etmenin büyük ölçüde iş doyumunu sağlamaya bağlı olmasıdır (65-67).

Fred Luthans’a göre iş doyumunun üç önemli yönü vardır:

- Đş doyumu, duygusal yönü ağır basan bir kavramdır. Çünkü görülemez ve sadece hissedilebilir.

- Đş doyumu, çıktıların beklentileri ne derece karşıladığı ile ifadelendirilebilir.

- Đş doyumu, birbiriyle ilgili bir çok tutumu da beraberinde getirir. Bunlar genellikle iş, ücret, terfi olanakları, yönetim tarzı, çalışma arkadaşları v.b tutumlardır (65-67).

Đş Doyumunu Etkileyen Faktörler

Đş doyumunu etkileyen etmenler arasında yönetim biçimi, çalışma olanakları, gelişme ve yükselme olanakları, iş arkadaşları, fiziksel ortam, ücret ve personel, iş ve niteliği, saygı görme, çalışanlar arası ilişkiler ve yönetici davranışları sayılmaktadır.

Đş doyumunu etkileyen önemli etkenler çevresel etmenler ve bireysel etmenler olarak ikiye ayrılır. Đlkinde işin kendisi, işin düzeyi, yükselme olanakları, tanınma, çalışma şartları, ücret, yöneticilerin tutumları, fiziksel ortam, işyerinde çalışanların birbirleriyle olan ilişkileri, mesleğin toplum içindeki yeri, işin bireye uygun olup olmaması, ödüllerle ilgilidir. Đkincisi ise

Referanslar

Benzer Belgeler

Yaşlıların yaşam kalitesinin artırılmasında birincil, ikincil ve üçüncül koruma prensipleri temel alınarak,verilecek sağlık hizmetleri ve sosyal hizmetler bir

Renal arter darl›klar›n›n %90’dan fazlas› aterosklerotik nedenli olup, bu darl›klar›n stent yerlefltirilerek aç›lmas› uzun y›llard›r uygulanan bir tedavi

Refleks göz yaşı sekresyonu ve lakrimal drenaj artan yaşla birlikte önemli derecede azalmaktadır.. Yaşa bağlı makula dejenerasyonu yaşlı insanların önde gelen

11 Aleksitimik özelliklerin sürekli mi (trait), yoksa durumluk mu (state) oldu¤u konusunda beliren ikileme Freyberger’in birincil ve ikincil aleksitimi ayr›m›n›n büyük

Karaboz ve ark.’nın (1997), İzmir Körfezi’nde yaptıkları patojen taramasında, toplam bakteri ve fekal koliform bakterilerin Pasaport İskele değerleri, kış

Çalışmadan elde edilen bulgulara göre “Çalışanlar” değişkeni ile “Süreç Yönetimi” değişkeni arasında pozitif yönde çok güçlü bir ilişki olduğu tespit

Çakın Memik (2005) tarafından 8-18 yaş grupları için, Üneri (2005) tarafından 2-7 yaş grupları için Türkçe geçerlik ve güvenirlik çalışması yapılan Pediatric Quality

İncelem em izde o kulöncesi eğitim kurulularının ilkokuldaki ba­ şarıya etkileri ortaya çıkarılm ak istenm iş, ilkokul birinci sınıflarda, bu eğitim den