• Sonuç bulunamadı

Yakup Kadri bir insan, bir savaşcıydı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Yakup Kadri bir insan, bir savaşcıydı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

DÜŞÜNENLERİN DÜŞÜNCELERİ

Yahya Kemal, "Edebiyatımızda üç tepe var”

demiştir; “ Çamlıca tepesi, Abdülhak Hâ-

m ıd ’ın, Tepebaşı, Edebiyatı C edide’ nin,

Metris Tepe ise Yakup Kadri’nin...” Gerçek­

ten de, Millî Mücadele’nin en eşsiz panora­

malarını tesbit edip bunların unutulmazlığı-

nı biraz da eserleriyle gerçekleştirmiş olan

Yakup Kadri’nindi, Metris Tepe. Cumhuri­

yet dolayısıyla yazmış olduğu son yazıdaki

son sözü de şuydu: “ Eğer Millî Mücadele­

ye iştirak etmiş isek, bu, o günkü ölümü,

mevcut olmaya tercih ettiğlmizdendir. Beni

hâlâ ayakta tutan bu güce inanmamdır.”

T

YAKUP KADRİ BİR İNSAN, BİR

SAVAŞÇIYDI...

| Vatanı kurtaran, cumhuriyeti ku­

ran ve yaşatan nesil, varlığımızı

ve geleceğimizi borçlu olduğumuz canlı

tarihler birer birer bizi terkediyorlar. 13

aralık 1974 günü bunlardan birini daha,

Yakup Kadri Karaosman-

oğlu’nu kaybettik.

“ YAZAN:

Nuri

[Avukat]

Yakup Kadri, yakın tarihi­ mizin bu unutulmayacak sima­ sı, katıldığı Kurtuluş Savaşı’ - nın cesur bir gözlemcisi olma gururu yanında, bu mücadele­ nin büyük kumandanları, özel­ likle Başkumandan Atatürk’ ­ ün yakını olma mutluluğunu da taşıyordu. Şimdi onların arasındadır, hem de göğsünün sağ tarafında kırmızı kurdelâlı bir İstiklâl Madalyası ile...

¡JETRjyEPEJjjUNDU

Yahya Kemal, üç tepe var demişti; Çamlıca Tepesi A b ­ dülhak H â m id 'in , T epeb aşı, Edebiyatı Cedide’nin, Metris Tepe Yakup Kadri’nin...

Şüphe yok ki, bu sözü ile Yahya Kemal, çok yönlü olan bu arkadaşının eserleri arasın­ da Kurtuluş Savaşı ile ilgili olanların ağırlıkta bulunduğu­ nu söylemek istemişti.

Gerçekten, öyle idi. Yakup Kadri, Atatürk’le, Milli M üca­ dele ile ve devrimlerle doluy­ du. ö y le s in e dolu ki, onu bunlarsız düşünmek mümkün değildir. Devrimler konusunda son derece dikkatliydi. Kurtu­ luş Savaşı’nm heyecanını her an yaşardı. Yaradılış itibariyle hassas, rikkatli, sakin ve son derece iyi bir insandı. O kadar böyleydi ki, gençliğinde geçir­ diği rahatsızlık, [çoğu kimsede görüldüğü halde) onu hırçın­ laştırmamış, katddığı Kurtu­ luş Savaşı’nda gördüğü kan ve ateş onu sertleştirmemişti.

Atatürk’e inançlı bir bağlılı­ ğı vardı.. Onun en güç anlarda bile topluma olan inancını ve kendine olan güvenini kaybet­ m em esi, üzerinde durduğu özelliklerindendi. Bu özelliğini ilk defa Altıntaş yenilgisinde farkettiğini söylemişti: “ Al-tmtaş'da yenilgiye uğramıştık. Ordu çekiliyordu. Hepimiz pe­ rişandık. O ise, ümit dolu bir tebessümle, “ Nedir bu telâşı­ nız? Bilesiniz ki, bizim yapma­ mız lâzım geleni hatırlattılar. Geri çekileceğiz. Anadolu'nun içine. Göreceksiniz ki, onları orada hem de rahatça yenece­ ğiz’ ’ diyordu. Bunun mânâsı şu idi; “ Düşmanı vatanın hari- mi ismetinde boğacağız.” Ken­ dine g ü v en , bu idi. Sonra yanımda hüngür hüngür ağla­ yan Halide E dib’e dönerek, “ H an ım efen di, bu hali size yakıştıramadım. Şimdi Anka­ ra’ya gideceğiz. Orada Mecli- si’ miz var: Türkiye Büyük Millet Meclisi. Onun yeneme­ yeceği müşkül yoktur. Onun orduları vardır” demişti. Fil­ hakika kısa bir süre sonra Dumlupmar Meydan Muhare- besi’ni kazanan bu ordulara, şöyle seslenecekti: “ Türkiye Büyük Millet Meclisi Orduları! ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ile­ ri!” işte, bu, millete inancı idi.” Ve ilâve etmişti: “ Dünya­ ya O’nun kadar milletine güve­ nen bir tarih adamı gelmemiş­ tir.” Yakup Kadri, Atatürk’e yakınlığının vermiş olduğu im­ tiyazla bunları tesbit etmiş ve unutulmazlığmı biraz da bun­ ları topladığı eserlerle yapmış­ tır. Y ah ya K em a l’ in hakkı vardı; Metris Tepe” O ’nundu.

denle övündüğünü görmedim. Onun bu iddiasını tarihin de kanıtlayacağında kuşkum yok. “ Yaban” , toprak kokar, A na­ dolu toprağı kokar. Nihayet, memleket kokar. Ayrıca, Millî Mücadele tarihini tamamlayan bir y a p ıt olm a ö zelliğ i de vardır. Pek çok kimsenin ka­ bul edeceğini ümit ettiğim bu hüküm, bugün rahmete kavuş­ muş bir hocammdır. Atatürk’ ­ ün Selânik’ten arkadaşı olan hocamız, Hakkı Baha Pars, bir gün, “ Yaban’ı okuyunuz efen­ diler. Atatürk’ün Nutku ve Yaban’ı okuyunuz. Birisi Millî Mücadelenin - ki o mücadeleyi her Türk’ün bütün ayrıntıları ile bilmesi gerekir - ne olduğu­ nu, nasıl olduğunu; diğeri de nerede, nasıl bir ortam içinde yapddığını anlatır” demişti. Bu hâtıramı kendisine naklet­ tiğimde âdeta suç işlemiş bir çocuk gibi önüne bakmış ve hafifçe kızarmıştı.

A T A T O R jU M H O R O

Geniş fikir hürriyeti taraflı- sıydı. Atatürk'ün de bu hürri­ y ete bü y ü k değer v erd iğin i söyler ve Kadro dergisi dolayı- siyle başından geçen bir olayı şöyle anlatırdı:

“ Bir sabah Falih Rıfkı tele­ fon etti; “ Bugün mutlaka Pa- şa’yı gör” dedi. Israrla sor­ dum, tafsilât vermedi. Akşam Kadro'dan bahsolundu d a ...” dedi; o kadar. Hemen köşke gittim. Başyaver Cevat Bey, henüz uyanmadığını söyledi. Ruşen Eşreflerde olduğumu bildirerek, uyandıklarında ken­ dilerini ziyaret etmek istediği­ mi söylersiniz dedim. Ruşen E şrefe gittim. Saatler geçiyor, bir türlü ses çıkmıyordu. T a­ biî, bunu ters yorumluyorduk. Ruşen’in de canı sıkılmıştı; "Belki yorgundur. Çiftliğe g i­ der, seni akşam oraya çağırır" diyordu. Diyordu ama, buna kendisi de inanmıyordu. Niha­ yet motörsıklet sesleri duy­ duk. H ey eca n la n d ık . Fakat ü m idim iz boşu n a y m ış. Biz tam bir ümitsizlik içindeyken, bahçeden muzip bir çocuk gibi, “ Yakup Kadri burada m ı?” diye seslendiğini duyduk. Me­ ğer yolu çevirmiş ve gelmiş. Karşıladık. Neşeli bir halde cebinden Kadro dergisini çı­ kardı. O sayıda yayınlanan, Lessing’in, “ Nathan der W ei­ ser” adlı piyesinden alınmış bir fıkrayı göstererek, “ Bun­ dan neyi kasdediyorsunuz?” dedi, izah ettim. “ Peki, kim yazdı bunu?” dedi. "Ben yaz­ dım, emrederseniz bu mecmua­ yı kapatalım, sizin başınızı çok ağrıttık" dedim. “ Hayır, hayır çıkaracaksınız” dedi. Ve ilâve etti: “ Bu yazıyı yazanlara söy­ le, bir daha böyle çeşitli y o ­ rumlara sebep olacak konulan ele alacaklarsa gelsinler, ken­ dileri ile uzun uzun tartışa­ lım.” işte, Atatürk’ün fikir

fikir adamlarının kendisine im­ zalayıp hediye ettiği fotoğraf­ ları ve eserleri vardı. Kitap ve kalem... Onun her şeyi idi. Ne yazık ki, son zamanlarda göz­ leri okumasına ve yazmasına pek yardım etmiyorlardı. “ Bâ­ zı insanlar müzik sever. A yıp değil ya, ben pek sevmem müziği. Onların müzik dinle­ mekten duydukları hazzı ben kitap okumaktan, yazı yaz­ maktan ve manzara seyret­ mekten duyarım. Ama ns ya­ zık ki, gözlerim eskisi gibi değil” diyordu. Bu halinden son derece üzgün ve şikâyetçi idi. Onun bu büyük ihtiyacını da, her zaman etrafında bir muhabbet halesi olan 51 yıllık eşi Leman Karaosmanoğlu ha­ nım efendi üzerine alm ıştı. Yurt ve dünya soru nlarını basından vefakâr, fedakâr ve kültürlü eşinin gözleriyle izli­ yordu. Ama ne yazık ki, yaza- mıyordu. Sözlerinin banda a- lınm asına iltifa t etm iy ord u . “ Tertemiz beyaz kâğıdı önüm­ de görmeliyim” diyordu. Dün­ ya sorunları, özellikle Kıbrıs konusunda söyleyeceği çok şey vardı. 70’lerin başındaki genç­ lik olaylarından ızdırap duy­ muştu. Bunların tekrarlanma­ sından, endişeliydi. “ Atatürk, her şeyin üstünde tu ttu ğ u Cumhuriyeti kendilerine ema­ net etti” diyordu. Onlara, ba­ balarının, dedelerinin bu yurdu nasıl imkânsızlıklar içinde ve ne büyük fedakârlıklarla kur­ tarmış olduklarını anlatmak, ecdadlarma lâyık olmanın ge­ reğini söylemek istiyordu. Ne yazık ki, yazamıyordu. Gözle­ rinin bu hali âdeta onu mâbutu kırılmış bir kula döndürmüştü. Böyle üzgün olduğu bir gün, eskiden yazdıklarından bahset­ miş, onların Türk edebiyatı, millî tarih yönünden ne derece değerli olduğunu söylemiş ve

“ Siz görevinizi yaptınız” de­ miştim... Bu sözlerime, sevim­ liliğini büsbütün arttıran bir çocuk simasıyla gülmüş, sonra hafif bir kahkaha atarak, “ B e­ ni şımartıyorsunuz" demişti.

«İNSAN YANİ

SAVAŞÇI»

F ah rettin A lta y P a ş a ’ nm , bir gece uyuyup, sabahleyin u ya n m adığın ı gazetelerden okuduğunda, “ Ne güzel bir ölüm” demişti. Kendisi birta­ kım ağrılardan şikâyetçiydi ve Fahrettin Altay'm böyle rahat bir şekilde ölmesine gıpta ile bakmıştı. Paşayı ölümünden kısa bir süre önce ziyaret etmiş old u ğ u m d a n , ken disin i bir hayli sıhhatli bulduğumu an­ latmış ve “ O nesil başka bir nesil” demiştim. “ Meşakkate mütehammil, çalışmada süre tanımayan, bütünü ile vatan­ sever, ark ada şlığı kardeşlik yapmış bir nesil...” Bu sözleri­ mi dinledikten sonra, “ Ben de o nesilden miyim?” diye sordu­ ğunda, “ Elbette” demiştim, elbette ve kendisinin 29 Ekim 1974 günü Cumhuriyetle ilgili Milliyet teki yazısını bularak son paragrafını okumuştum.

Şöyle demişti: “ Türk mille­ ti müşkül duruma düştüğü an, behem ahal top lan m a sın ı ve birleşm esin i b ilir. M ütareke devrinde her şey bitmişti. E- ğer Millî Mücadele’ye iştirak etmişsek, bu o günkü ölümü, mevcut olmaya tercih ettiği- mizdendir. Beni hâlâ ayakta tutan bu güce inanmamdır.”

Ey aziz dost, sizler sadece bu g ü ç ve in an çla ayakta kalmadınız, her şeyin bittiği o mütarekeden bize özgür bir ülke ve dipdiri bir Cumhuriyet verdiniz. Sîzlere, bütün Millî Mücadele kahramanlarına minnet.

Hakkınızda söyleyeceğim; Goethe’nin, Schiller’in ardın­ dan söylediklerini tekrar ola­ caktır:

Yakup Kadri, "B ir insan, yâni bir savaşçı” idi.

TEJUİVÜNCÜMjABAN

Karaosmanoğlu, son derece mütevazıydı. Toprağı ve köyü Türk romanında ilk defa ele almış olmaktan başka bir

ne-özgürlüğü... Pek çok tazyike rağmen, mecmuayı kapatma teklifime verdiği cevap, “ Ha­ yır. Devam edeceksiniz” d i.”

T .R .T .’nin, 1974 y ılının 10 kasım için kendisiyle yaptığı röportajda yanındaydım. S o­ rulan bir soruyu şöyle cevapla­ mıştı: “ Atatürk, hiç bir hare­ keti k anunsuz y a p m a m ıştı. Yapmak istememişti. Bütün devrimler daima kanuna bağlı kalmıştır." Daha sonra A ta­ türk’ü Atatürk yapan özellik­ lerine değinerek şöyle demişti: “ O, hâdiselerin kendisini aş­ masının önüne geçmesini bil­ miştir.”

Bu ne güzel bir anlayış ve anlatıştı. Daha sonra ülkedeki sağ-sol çatışmasına üzüldüğü­ nü, Atatürk’ün bu münakaşa­ lara karıştırılmasına öfkelendi­ ğini belirten şu paragrafı aç­ mıştı: “ Ne sağcı idi, ne solcu. O ilerici idi, ilerci. Onun hocası yoktu. Kendi ekolünü, kendi ku rm u ştu . Bizden pek çok ileride idi. Bugün bile, ölmüş olmasına rağmen bizden 50 yıl ileridedir.”

Sevmek, anlamakla müm­ kündür. Anlamıştı ve pek az kimsenin sevdiği kadar sev­ mişti, Atatürk’ü. Bu röportaj için kütüphaneyi seçmişti. Bu­ rada şahsen tanıdığı, dünyanın büyük dediği birtakım edip ve

1

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Ve sanatçının pek bilinmeyen bir özelliğini açığa vurur: Picasso, İlk eserlerinde, İnsanların duygularını İfade etmeye çalışmış ve klasik sadeliğe

200 metre kadar yüksekliği varsa da, denize Çamlıca gibi uzak olmadığından, göze daha yüksek gibi görünür.. Ağaçları, suyu, manzarası ve ziyaret- gâhı

Bu çalışmada, genel anestezi altında sol taraf endoskopik sinüs cerrahisi yapılırken, hastanın sağ gözünde pro- pitozis gelişen ve anesteziden uyandırılma sonrası göz

Yahya Kemal gibi bir türlü kitap haline getiremediği şiir­ lerini sonunda bu yakınlarda Yeditepe yayınları arasında bas­ tırmıştı.. Huzur adlı romanından

In this study, the effect on differrent concentrations of zinc (ZnCl2) on peroxidase activity, total protein and hydrogen peroxide content in leaf of pepper (Capsicum annuum

Konunun yanındaki rakamlar, makalenin ilk sayfa numarasını göstermektedir.. Türkçe / Turkish English

Haluk Eraksoy, ‹stanbul Üniversitesi, ‹stanbul T›p Fakültesi, ‹nfeksiyon Hastal›klar› ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dal›, Çapa, ‹stanbul, Türkiye Tel./Phone: +90

Bu meçhul tropun içinde, ha­ kikî bir san’at ateşile yanan, b'r san’atkâr kabiliyetine hakikaten malik bulunan bir iki unsurun, birkaç unsurun mevcud bulun -