• Sonuç bulunamadı

Başlık: Aile içi şiddet haberlerinin üretim süreci ve medya profesyonelleriYazar(lar):ALTUN, Abdülrezak; GENCEL BEK, Mine; ALTUN, Emel EsenCilt: 5 Sayı: 2 Sayfa: 009-061 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000109 Yayın Tarihi: 2007 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Aile içi şiddet haberlerinin üretim süreci ve medya profesyonelleriYazar(lar):ALTUN, Abdülrezak; GENCEL BEK, Mine; ALTUN, Emel EsenCilt: 5 Sayı: 2 Sayfa: 009-061 DOI: 10.1501/Iltaras_0000000109 Yayın Tarihi: 2007 PDF"

Copied!
53
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Aile İçi Şiddet Haberlerinin

Üretim Süreci

ve Medya Profesyonelleri

iletiim : arat›rmalar› • © 2007 • 5(2): 9-61 Abdülrezak Altun

Mine Gencel Bek Emel Esen Altun

Özet

Bu çalışma, Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet haberlerini üreten mekanizmanın üretim pratiğini anlamaya dönük bir girişimdir. Tirajı 300 binin üzerindeki dört gazete olan, Hürriyet, Posta, Sabah ve Zaman gazetelerinin, özellikle aile içi şiddet haberlerini yazan muhabirleri ve bu haberlere sayfalarda yer veren editörleriyle 2008 yılında yapılan derinlemesine görüşmeler aracılığıyla, aile içi şiddet haberlerinin üretim dinamikleri açıklanmaya çalışılmaktadır. Görüşmeler, yukarıda sözü edilen 4 gazetenin 1 Eylül 2006-1 Ağustos 2007 tarihleri arasında yayınlanan birer yıllık nüshalarında yayınlanan aile içi şiddet haberlerine ilişkin gerçekleştirilen içerik çözümlemesi sonucu belirlenen sorun odaklarını içeren bir soru dizgesi çerçevesinde gerçekleştirilmiştir. Söz konusu 4 gazete için, 4 farklı ilde haber üreten 10 muhabir ve yine bu 4 gazetenin İstanbul’daki merkezlerinde çalışan 10 editör ile yapılan görüşmelerde aile şiddet olayları ve bu olayların haberleştirilmesi sırasında uyguladıkları yöntemlere ilişkin görüşleri saptanmış ve tartışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Haber üretimi, aile içi şiddet, medya profesyonelleri

Production Process of the News on the Domestic Violence and the Media Professionals

Abstract

This study is an attempt to understand the production practices of the news on domestic violence in Turkey. The news production process was examined through the in-depth interviews conducted with the journalists and editors who report domestic violence from Hürriyet, Posta, Sabah and Zaman newspapers. The questions were formulated mostly by relying on the findings of prior study of content analysis of the news. Through the interviews conducted wih the 10 journalists from the four cities and 10 editors from İstanbul, the ways of reporting domestic viloence were examined and discussed.

(2)

Bu çalışmanın amacı, aile içi şiddet haberlerinin üretim sürecini, ağırlıkla konuyla ilgili çalışan gazeteci ve editörlerle yapılan derinle-mesine görüşmeler aracılığıyla araştırmaktır. Medya ve kadın üzerine yapılan çalışmalardan çoğu medyada kadının temsili üzerine odakla-nır. Medyada ağırlıkla yok sayma, önemsizleştirme, olumsuzlama, kurbanlaştırma ya da suçlama şeklinde (Cuklanz, 2006: 336) görülen kadına dair hakim temsil biçimleri kadına yönelik şiddet konusunda da karşımıza çıkar1. Bu çalışmalarda şiddet çoğunlukla suç, dedektif öykülerine dayanan kurmacalar ve TV filmlerinde araştırılmış, dünya-da şiddet ve erilliğe dünya-dair var olan tanımlamalarla bu metinlerdekiler arasında bağlantılar gözlenmiştir (Cuklanz, 2006: 339). Yapılan çalış-maların çoğunun, medyada hakim temsil olan yabancılar tarafından işlenen cinsel şiddete dair olduğu uluslararası literatürde2 aile içi şid-dete ilişkin araştırmanın çok fazla olmadığı söylenebilir (Silveirinha, 2007: 71; Mc Canus ve Dorfman, 2005: 46).

1 Bu çalışmada ağırlıkla şiddet boyutuyla ele alınacak cinsiyetçiliğin medyadaki diğer tezahürleri konusunda ayrıntılı bilgi içeren ve genel olarak medya, popüler kültür ve kadın konusundaki belli başlı araştırmaları ve tartışmaları sunan Türkçe kaynak-lar için bakınız İrvan ve Binark, 1995 (der. ve çev.); Timisi, 1996; Binark ve Gencel Bek, 2007: 147-206.

2 Türkiye’de ise 1990’larda feminizm ile eleştirel iletişim araştırmalarından yararla-nan, çoğunluğunu kadınların oluşturduğu akademisyenlerin araştırmalarıyla gün-deme gelen şiddet ve kadın konusu, farklı medyada ve farklı boyutlarıyla ele alın-mıştır. Türkiye’de yayınlanan şiddet, medya ve kadın konulu kitaplar ise şöyle sı-ralanabilir: Aziz vd., 1994; Büker ve Eziler Kıran, 1999; Çelik, 2000(der.). Türkiye’de gazetelerde kadına yönelik şiddetle ilgili yayınlanmış bir makale için ise bakınız Alat, 2006.

Aile İçi Şiddet Haberlerinin Üretim Süreci

ve Medya Profesyonelleri

(3)

Pek çok çalışma, kurmacalarda tecavüzcülerin anormal, sosyopat, sapık, şeytan şekillerinde temsil edildiğini ortaya koymaktadır (Cuk-lanz, 2006: 339-340). Kurmacaların yanı sıra, filmler ve video kliplerde de analiz edilen cinsel şiddetin3 temsilinin analizi ise en çok haberler-deki temsil üzerinden ele almaktadır.

Tecavüzcülerin çoğunun yabancı değil, kadınların yakınındakiler, tanıdıkları olmasına rağmen, medyada özellikle cinsel içerikli suçlar-da aile içinde gerçekleşenlerden suçlar-daha çok, yabancısuçlar-dan gelen beklen-medik seri saldırılar temsil edilir. Bunlar her gün cereyan eden ve ‘sıkıcı’ bulunan şiddet olaylarından daha fazla haber değerine sahip görülür (Kitzinger, 2004: 28). Böylece bu tür suçlar arada bir gerçekle-şen, normal olmayan, patolojik suçlar olarak ele alınarak toplumsal reformu gerektirecek bir toplumsal sorun olmak yerine bir hukuk ve düzen meselesine indirgenir. Her tecavüz olayı, ataerkil iktidar ilişki-lerinin bir soncu olarak görülmek yerine sanki ilk kez oluyormuş gibi izole ve tesadüfi bir olay gibi haberleştirilir (Byerly ve Ross, 2006: 42-43).

Konuyla ilgili pek çok çalışmanın ortak ana vurgusu (Carter, 1998; Morgan, 2006; Meyers, 1997; Carll, 2003; Berns, 2004) medyanın te uğrayan kadınları, erkek egemen bir bakış açısıyla suçlayarak şidde-3 Filmlerde, video kliplerde, TV filmlerinde toplumsal cinsiyet ve şiddet ilişkisine dair

araştırmaların bir özeti için bakınız Cuklanz, 2006(özellikle 342-346); reklam içerikle-rinde toplumsal cinsiyet ve şiddeti tartışan bir çalışma için bakınız Carter ve Weaver, 2003.

(4)

ti haklılaştırdığıdır. O zaman bu tür haberlerin (içeriğin) kimler tara-fından ve nasıl bir anlayışla üretildiği sorusu karşımıza çıkar. Liesbet van Zoonen (1994: 53) farklı ülkelerde ve farklı sektörlerde medya üretimi ve toplumsal cinsiyetle ilgili araştırmaların şu noktalarda ortaklaşarak genelleştirmeler sunduğunu belirtir:

Basın ve yayıncılık alanı erkeklerin hakim olduğu medya endüstri-leridir; hiyerarşik olarak basamaklar yükseldikçe kadın çalışan görme olasılığı daha azdır; kadınlar deneyim ve eğitimlerindeki farklılıklara bakılmaksızın iletişimde daha çok ev içi sorumlulukla-rının bir uzantısı gibi görülebilecek alanlarda çalışırlar; kadın çalı-şanlar aynı iş için daha az ücretlendirilirler; çoğu kadın, işyerinde erkek meslektaşlarının cinsiyetçi davranışına maruz kalır; işyerle-rindeki mekanizmaların eksikliği ve var olan toplumsal değerler nedeniyle anne olanlar için medyada çalışmak ise hep zorlaştırılır. Bu eşitsizliklerin nedenleri ise dolaylı olarak sürdürülen, meslekte-ki ayrımcı pratikler ve karar vericilerin ayrımcı tutumlarıdır. Medya ve aile içi şiddet konulu araştırmalar, ağırlıkla metin ana-lizine dayansalar da, araştırmacıların medya içeriğinde, haberlerin inşa edilme biçimlerinde gördükleri sorun odakları; aile içi şiddetin görünür olup olmadığı, ya da başka bir ifadeyle, haber değeri taşıyıp taşımadığı; temsil edilen olaylarda ise hangi kaynakların sözünün kamusallaşıp hangilerinin sessiz kaldığı gibi tartışmalar da ister iste-mez konuyu haber sosyolojisiyle ve haberin üretim dinamikleriyle ilişkilendirilmektedir. Sonuçta “haberler erkeklerin haber olduğunu söyledikleri”dir (Kay Mills’den aktaran McCanus ve Dorfman, 2005: 46). Byerly de (2004: 114) “haber odasının eril hegemonyası” derken bunu kasteder: Beyaz, erkek, heteroseksüel ve feminizm düşmanı habercilik değerlerinin tanımladığı haberler de bu yöndedir.

Allan (1998: 121-122), feminist araştırmacıların gazetecilerin ‘haki-kat’ söylemini ve nesnellik iddialarını üç farklı açıdan sorguladığını söyler: Bunlardan birincisinde, bir gazetecilik ideali olarak nesnellik aslında eril normlar, değerler ve inançlar olduğu ve ‘gerçekte olanı’ bozduğu için sorunludur ve yapılması gereken toplumsal cinsiyet

(5)

açı-sından nötr haberciliktir; somut olguları tarafsızca toplamaktır. Gerçek dünyadaki hakikat ancak bu olgularla ortaya çıkarılacaktır. İkinci görüşü savunan feministlere göre ise, ancak kadınlar bir toplumsal grup olarak kadınlar hakkında konuşabilir. Kişisel deneyim ve denge önemli kavramlardır. Denge ise ancak haber kuruluşlarının eşit sayıda kadın ve erkek çalıştırmasından ve haber pratiklerinde değişiklikler yapılmasından (haber kaynağı olarak kadınların da temsili bir oranda seçilmesini güvence altına almak vb. yollarla) geçer. Üçüncü görüşe göre ise olgusal olan ve ideolojik olan, toplumsal cinsiyete bağlı olan üretim koşullarından ayrılamaz. Hakikat, verili koşullarda, gerçekliği tanımlama iktidarına sahip olan tarafından belirlenir.

Bakhtin’i temel alarak ataerkil bilgi, akıl ve rasyonellik kavramla-rındaki gerilim noktalarını belirlemeyi amaçlayan Allan (1998) gazete-cilerin hakikat tanımlarının eleştirisine girişir. Bakhtin’den hareketle haberin dilinin hiçbir zaman nötr olamayacağını söyleyen Allan’a göre olgular değerlerden ayrılamaz. Haber söyleminin toplumsal cinsiyete duyarlı analizi, nasıl ötekine bağlı olduğunu göstererek, sessizleştir-meye çalıştığı ötekilerin sesinde somutlaşmış alternatif hakikat tanım-larıyla sürekli bir irtibat içerisinde olarak ‘hakikati’ yapı çözümüne uğratmayı başarabilir. Böylece çok öznel, duygusal ya da yanlı bulu-narak rutin bir şekilde yok edilen, direnen sesler için nesnellik alanının ötesinde alanlar yaratan, onları içeren bir eleştirel çalışma gerçekleşe-bilir. Böyle bir müdahalenin etik boyutu ise maço haber odası kültü-rüyle mücadele edecek kadın gazeteci sayısını arttırmak kadar önem-lidir. Çiler Dursun da (2008: 58-59), benzer bir biçimde “yeni bir gazetecilik, habercilik etiği olanaklı mıdır?” diye sorarak gazetecinin “gerçeği yansıtan meslek erbabı konumundan” vazgeçerek, “insanı ve insanın varoluşsal değerini merkeze alan, çok taraflı ancak hükmede-nin değil daima hükmedilehükmede-nin yanında olan yeni bir konum” benim-semesini önerir. Rakow ve Kranich de (20024, 519) kadınların haberler-deki temsilinde bir iyileşme olabilmeleri için bir anlatı türü olarak haberde köklü değişikliklerin yapılması gereğine işaret etmişlerdir. 4 Yazarların orijinal makalesi 1991 yılında yayınlanmıştır.

(6)

Çalışma hakkında

Bütün bunların ışığında, bu çalışma, Türkiye’de kadına yönelik aile içi şiddet haberlerini üreten mekanizmanın üretim pratiğini anla-maya dönük bir girişim olarak alınmalıdır. Bu çalışmada, Türkiye’de Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu’nun (UNFPA) teknik, Avrupa Birliği’nin de mali katkılarıyla Başbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü tarafından yürütülen Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Proje-si kapsamında gerçekleştirilen “Medya ve Aile İçi Şiddet” araştırması5 kapsamında, 2008 yılında, dönemin tirajı 300 binin üzerindeki 4 gaze-tesi olan Hürriyet, Posta, Sabah ve Zaman gazetelerinin özellikle aile içi şiddet haberlerini yazan muhabirler ile bu haberlere sayfalarda yer veren editörlerle yapılan derinlemesine görüşmeler aracılığıyla, aile içi şiddet haberlerinin üretim dinamikleri açıklanmaya çalışılmaktadır. Çalışmanın temel yönlendirici unsuru, yukarıda sözü edilen 4 gazete-nin 1 Eylül 2006-1 Ağustos 2007 tarihleri arasında yayınlanan birer yıllık nüshalarında yayınlanan aile içi şiddet haberlerine ilişkin içerik çözümlemesi bulguları olmuştur6. İçerik çözümlemesi sırasında bu 4 gazetede kadına yönelik aile içi şiddetle ilgili olarak yayınlanan 1400 haber/yazı incelenmiş, ortaya çıkan sorun odakları çerçevesinde haber üretim sürecine ilişkin bir soru dizgesi oluşturulmuştur. Çalış-ma kapsamında sözkonusu 4 gazete için haber üreten 10 muhabir ile ve yine bu 4 gazetenin İstanbul’daki merkezlerinde çalışan 10 editör ile kadına yönelik aile içi şiddet ve haber üretim pratikleri üzerine derinlemesine görüşmeler yapılmıştır.

Muhabirlerin İş Algıları, Pratikleri

ve Aile içi Şiddet Haberleri

Sonuçlarına bu çalışmada yer verilmeyen içerik çözümlemesi sıra-sında haberleri yazan muhabirlerin kimlikleri de kayıt altına alınmış-5 2008 yılında başka yazarların katkılarını da içererek bir kitap formatında

yayın-lanmak üzere KSGM’ye teslim edilen bu çalışma, kurumun Yayın Komisyonu’nun yayın öncesi denetiminden geçememiştir.

6 Başka bir yazının konusunu oluşturacak içerik analizinde kodlamayı Şerife Çam, Aylin Aydoğan ve Emel Esen Altun gerçekleştirmiştir. Bu çalışmanın özeti için bakınız Armutçu, 2008(Yayına Hazırlayan).

(7)

tır. Bu çerçevede, söz konusu süre içinde incelenen gazetelerde yayın-lanan 1400 aile içi şiddet haberlerinin % 44,7’sinde muhabir ismi verilmediği belirlenmiştir. Muhabir ismi verilen haberlerin % 87.5’inin ise erkek muhabirlerce yazıldığı tespit edilmiştir.

Bu aşamada belirlenen isimlerden yararlanarak, görüşme listesi oluşturulmuştur. Bu gazetecilerin, Türkiye’nin farklı yörelerinde ve farklı gazetelerde çalıştıkları göz önüne alındığında, bu listede yer alan gazetecilerin tümüyle sistematik bir görüşme yapma şansı olmadığı açıktır. Farklı gazetelerden ve üretim sürecinde farklı sorumluluklar üstlenen kadın ve erkek gazetecilerin görüşlerini çalışmaya aktarabil-mek için Adana, İzmir, Ankara ve İstanbul’da çalışan 10 muhabir ile derinlemesine görüşmeler gerçekleştirilmiştir.

Derinlemesine görüşmeler sırasında kullanılan yapılandırılmış soru formunda, görüşme yapılan gazetecileri tanımlayacak soruların ardından, gazetecilerin aile içi şiddet olaylarını haberleştirirken yaşa-dıkları üretim pratiğini kavramaya dönük sorulara yer verilmiştir. Çalışmada gazetecilerin isimlerine özellikle yer verilmemiştir. Bu muhabirlerin kolektif kimliklerini kavramaya olanak verecek bilgiler ise aşağıdaki tabloda sunulmuştur.

Tablo 1: Çalışma kapsamında görüşlerine başvurulan muhabirlere ilişkin bilgiler

Kodu Çalıştığı kurum

Statüsü Cinsiyeti Çalıştığı kent

Yaşı Eğitimi Çalışma süresi

Ağırlıklı deneyimi M1 Sabah Muhabir Erkek Adana 36 Lise 15 Polis adliye M2 DHA Muhabir Erkek Adana 35 Açıköğretim F. 12 Polis adliye M3 DHA Muhabir Erkek İzmir 42 Lise 21 Polis adliye M4 DHA Muhabir Erkek İzmir 32 Ege İletişim 17 Polis adliye M5 Sabah Muhabir Erkek İzmir 40 Lise 13 Polis adliye M6 Sabah Muhabir Erkek İzmir 40 Ege İletişim 16 Polis adliye M7 Zaman Muhabir Kadın Ankara 24 Ankara İletişim 2 Kadın-aile M8 Sabah Muhabir Kadın Ankara 39 Ankara İletişim 18 Siyaset M9 Hürriyet Muhabir Kadın Ankara 37 Gazi İletişim 15 Siyaset M10 Zaman Muhabir Kadın İstanbul 28 Selçuk İletişim 3 Polis adliye

(8)

Bu çalışma kapsamında görüşlerine başvurulan muhabirlerin 1’i hariç hepsi, gazetelerin merkezlerinin bulunduğu yerin (İstanbul’un) dışında, İzmir, Adana ve Ankara’da, önemli bir kısmı da, Hürriyet ve

Posta gazetelerine ortak hizmet sağlayan Doğan Haber Ajansı’nda

çalışmaktadır.

Aile içi şiddet olaylarıyla ilgilenen muhabirlerin üretim sürecine ilişkin dile getirdikleri şikayetlerin başında, yazdıkları haberlerin yayın öncesinde, yazı işlerinde değişikliğe uğratılması (haberin bir bölümünün yayınlanmaması, ‘kırpılması’ ya da ‘süslenerek’ uzatılma-sı, vurgununun ‘çarpıcı’ olacağı düşünülerek değiştirilmesi, başlığın değiştirilmesi), bunun haber kaynaklarıyla ilişkilerinde bozulmaya yol açması gelmektedir (M1, M2, M3, M4, M7)7. Ancak özellikle başlık-lardaki değişimi haberin ‘çarpıcı hale gelmesi’ için doğal görenler, bunu içeriğin değişmesi olarak değerlendirmeyenler de vardır (M10).

Görüşlerine başvurulan gazetecilerin bazıları tek bir yayın organı-na bağlı olmayıp, hizmet verdikleri yayın grubu içindeki haber ajans-larında hizmet verdiklerinden, haberlerinin gruplarına bağlı ve farklı yayın politikası belirlemiş gazetelerde farklı biçimlerde çıkabileceğini de kabul etmektedirler. M2: “Örneğin ben haber yazarken, oturuyo-rum bilgisayarın başına, ‘Bu haber Radikal'e girer’ diyerek hazırlayıp orada kadının daha çok dramatize edilmesini, olan mağdurun daha mağdur gibi gösterilmesini sağlayabiliyorum. Veya, ‘bu haber

Hürriyet’e girer’ diyerek klasik bir tarzda yazıyorum. Posta magazin

türü haberleri daha çok seviyor. Kısa sansasyonel şeyler. Posta’ya yazarken bu Posta’ya girebilir diyerek o boyutunu vurguluyorum. Örneğin ‘Senin Allah belanı versin diyerek vurdu’ deyip, bir cümlenin vurgusunu veriyorum. Yayınlanacak gazetenin politikasına göre yazı-yorum. Yayın politikalarına göre, haberi alan gazetenin bakışına göre, belki de o sayfayı hazırlayan sayfa sekreterinin o anki psikolojisine göre değişiyor”.

7 Bu konu daha önce yapılan başka bir araştırmada da gazeteciler tarafından gündeme getirildi, bakınız Gencel Bek, 2004b.

(9)

Aile içi şiddetin türleri ve haber kaynakları

Şiddetin farklı türleri söz konusu olmakla birlikte, içerik çözümle-mesi, gazete haberlerinde ağırlıkla fiziksel şiddetin yansıdığını ortaya koymuştur. Muhabirler de aile içi şiddeti öncelikle fiziksel şiddet ile bütünleştirmektedir. Diğer şiddet türlerinden psikolojik şiddet, daha çok, ‘baskı’, ‘hor görme’ gibi kavramlar anılarak dile getirilmekte, eko-nomik ve cinsel şiddet ise tanımlarda hiç yer almamaktadır. Örneğin M2, açıklamasını “Annenin çocuğuna, bir babanın çocuklarına veya eşine yaptığı fiziksel ve psikolojik baskıyı, şiddeti aile içi şiddet diye değerlendirebiliriz” biçiminde yapmaktadır.

Fiziksel şiddet biçimleri arasında da ‘öldürme’, haberlerde en ön plana çıkandır. Gazeteciler bu seçimlerini ‘haber değeri’ kavramı ile açıklamaktadırlar. M8’in, “Sonuç belirleyici bir şey haberde. Ölümle bitmişse daha değerlidir o haber. Gazetecilik mantığı bu” açıklaması, gazeteciler arasında kabul gören bir açıklamadır. “Türkiye’de dayağın maalesef sıradan bir olay gibi görülmesi (M7)”, gazetecilerin aile içi şiddet olayları arasından hangisini haber yapmak üzere izlemesi gerektiğini de belirleyen temel ölçüte dönüşmektedir. Ancak M7’nin “Bu yüzden son nokta nedir? Ölümdür. Ben birçok yerde duyuyo-rum… Bu biraz acımasız olacak ama son noktaya gelene kadar duru-mu kimse görmüyor, ciddiye almıyor. Çünkü çok var” sözleri bir yandan da gazetecileri de içine alan kadına yönelik şiddete karşı top-lumsal duyarsızlığa vurgu yapmaktadır.

M2: “Bizim şiddetin adını koymamız lazım. Fiziksel olunca aile içi şiddet oluyor. Dayak atınca, bıçaklanınca, bir yerler morarınca, bunu fiziksel şiddet olarak adlandırabiliyoruz da psikolojik şiddet olunca niçin adlandıramıyoruz?... Çünkü şiddetmetre gibi şiddet ölçen bir aletimiz yok. Bu nedenle genellikle fiziksel baskı ağırlıklı durumları şiddet diye adlandırıyoruz.”

M7: “Açıkçası insanlar psikolojik şiddet gördüklerinin farkında değiller… Kişinin kendisi şiddet altında kaldığını söylemiyorsa bunu ben nasıl haber yapayım… İnsanlar psikolojik baskıyı kafası kırılana kadar normal görüyor. Bize bir yerde pişmiş olarak geliyor haber.”

(10)

Gazetecilerin haber kaynaklarının güvenlik güçleri, mahkemeler, avukatlar olması, işledikleri şiddet türünde önemli bir role sahiptir:

M5: “Psikolojik şiddet niçin haber olmuyor, tam olarak bilemiyo-rum. Ama fiziksel şiddet polise yansıdığı için bizim haberimiz oluyor. Ama kimsenin polise ya da savcılığa eşim bana bağırıyor diye şikayet-çi olduğunu görmedim.”

Ayrıca hastaneler ve burada görevli personel, haber kaynaklarını oluşturmaktadır. Muhabirler büyük bir oranda da, mağdurların ken-dilerinin ya da yakınlarının olayları haber verdiklerini belirtmektedir. Bu durum, özellikle aile içi şiddet gören mağdurların, gazetelere haber olmak yoluyla kamusal destek arayışlarının göstergesi olarak değer-lendirilebilir.

Böylece M2’nin de belirttiği gibi, çoğunluğu ‘sıcak gelişmelere’ dayalı aile içi şiddet olaylarında gazetelerin merkez ofislerinin de ken-dilerine ‘çek, yaz, gönder’ politikasıyla yaklaşmakta ve bu da STK’larla iletişimlerini engellemektedir. Öte yandan, pek çok gazeteci, haberlerinde konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine yer verilmemesini, bu kuruluşların çalışmalarının eksikliğine bağlamakta-dır. Çoğunluğu bu alanda çalışan STK’ların faaliyetlerini yetersiz bul-duklarını belirtmekte, bu nedenle de bu kuruluşların haberlerin içinde yer alamadıklarını belirtmektedirler. M3, gerektiğinde kadın alanında çalışan STK’ların görüşlerine başvurduğunu, ancak bunların da gazete editörleri tarafından ‘törpülendiğini’ ifade etmektedir. STK’larla ilişki-lerinin güçlü olduğunu düşünen bir muhabir ise (M9) aslında mağdu-run ‘sahiplenilmesi’ için yardım istemek üzere STK’ya başvurmakta-dır: “Aslında başvuruluyor. Ulaşma sorunumuz da olmuyor. Biz bir durum yaşandığında mağdur kadın sahiplenilebilir mi diye sorgulu-yoruz bu kuruluşları. Hem yardımcı olmak, hem de iki tarafın da sesini duyurmak üzere yaparız bunu”.

M10 ise görüşlerini şöyle dile getirmektedir: “Kadın derneklerinin ‘feminist’ görülmesinden kaynaklanıyor olabilir. Feministlik Türkiye’de yıllardır sadece Duygu Asena’ya etiket oldu. Oysa dünya-da, kadınların fabrikada çalışıp erkeklerden daha az para almasıyla

(11)

ortaya çıkmış bir şey; ancak bizde her gün cinsellikle bağdaştırılan bir kavram. Çoğu kadın da bu dernekler altında yürütüyor davasını. Tür-kiye’deki algılanış şeklinin farklı olması bir sorun olabilir”.

Gazetecilerin, kadınlara yönelik politika üreten resmi kurumlar-dan birisi olan Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü ile özellikle şiddete uğramış kadınlara yardım mekanizmalarını işleten Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ile ilişkileri de zayıftır. Polis adliye muha-birlerinin görüşme sırasında verdikleri yanıtlardan, bu kurumlar ara-sında ağırlıkla SHÇEK’i tanıdıkları, onu da ağırlıkla kimsesiz çocukla-ra sağladığı hizmetler nedeniyle bildikleri anlaşılmaktadır. Bu kurulu-şun çeşitli illerde hizmet veren taşra teşkilatının varlığının bu bilinirlik-te rol oynadığı düşünülebilir. Gazebilinirlik-teciler, şiddebilinirlik-te uğrayan kadınlar söz konusu olduğunda, kendilerinin SHÇEK’le ilişki kurmaları yerine, bu kurum görevlilerinin gazetelerde çıkan haberlerde söz konusu şiddet mağduru kadınlara ulaşmak için kendilerini aradıklarını belirtmekte-dirler (M1). Yani burada da çoğunlukla tek yönlü bir ilişki söz konusu-dur.

Neredeyse her gün aile içi şiddet olaylarına tanık olup, bunları haberleştiren gazetecilerin şiddeti önleme mekanizmaları ile ilgili bil-giler de zayıftır, sadece bir gazeteci konuşması sırasında (M2) sığınma evlerine değinmektedir.

Gazetelerde yayınlanan haberlerin içerik çözümlemesinde haber-lerin aile içi şiddet mağdurlarının izleyecekleri yollar hakkında bilgi-lendirici yönünün zayıf olduğu sonucuna ulaşılmıştı. Bu veriden hare-ketle, araştırma kapsamında görüşlerine başvurulan gazetecilere, aile içi şiddeti önlemeye dönük yasal düzenlemeler ve tedbirlerle ilgili konularda neler düşündükleri sorulmuştur. Görüşülen gazetecilerin kadınlara yönelik şiddeti önlemeye dönük yasal düzenlemeler ve şid-det gören kadınlara sağlanan hizmetler konusunda yeterince bilgisi olduğunu söylemek maalesef mümkün değildir. M1’in “Türkiye’deki son yasal düzenlemeler konusunda ne düşünüyorsunuz?” sorusuna yanıtı “Bunu es geçsek” şeklinde olmuştur. Sadece Ankara’da görev yapan, ağırlıkla siyasi haberleri izleyen 2 kadın gazeteci (M8 ve M9) bu

(12)

konudaki soruya Türk Ceza Kanunu’na atıfta bulunarak yanıt vermek-te, bir gazeteci ise (M6), Basın Kanunu’na atıfta bulunmaktadır. Görü-şülen gazetecilerden sadece biri (M10) bu konudaki esas düzenlemeler-den biri olan ve aile içinde şiddet gören kadını korumaya yönelik önemli hükümler içeren 4320 sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun’un içeriğindeki ‘şiddet uygulayan kocanın, hakim kararıyla evden uzaklaştırılması’ hükmüne atıfta bulunmaktadır. Bu muhabir de kadındır.

Cinsel şiddetin sunumu

Aile içi şiddet haberlerinde belirlenen önemli bir sorun da, teca-vüz gibi cinsel şiddetin sunumunda pornografik çağrışımlar yapacak biçimde ayrıntılara yer verilmesidir. Muhabirlerin bu tür ayrıntılara haberlerde niçin yer verildiğine ilişkin soruya verdikleri yanıtlar şöyle-dir:

M4: “Olayı özüne bağlı kalarak anlatmamız lazım, Bir cinsel taciz girişimi olduğu için bu şekilde anlatılması gerekiyor.”

M5: “Bu gerçek neyse onu aynı şekilde aktarmak için yapılıyor.” M6: “Toplum olarak sekse aç insanlarız. İşitsel ve görsel anlamda. Bizim gazetelerin internet yayınlarına bakıp, şunu diyebilirim; bir mankenin erotik fotoğrafları varsa, haber çok tıklanıyor. Gayri ihtiyari siz de bu talebi kullanıyorsunuz. Bir yerde haberin okunması ve gaze-tenin satılması için kullanılıyor. Arka sayfa güzeli diye bir şey var, ne alaka diyeceksiniz, ama okutturuyor haberi.”

Zaman gazetesinden bir kadın muhabir ise asla bu tarz haber

yaz-madığını belirterek şöyle dedi:

M7: “Zaten bu tarz haberleri yazanların çoğu da erkek muhabir-lerdir”.

Yine Zaman gazetesinden bir başka kadın muhabir benzer bir biçimde konuya eleştirel yaklaşarak şöyle dedi:

(13)

M10: “Tecavüz esnasında bu kadının neler yaşadığını, bu haber yapıldıktan sonra neler yaşayacağını düşünmeden bunu gazeteye sokan erkek masum olamaz. Kendi yakınlarından birinin başına geldi-ğinde ne olacağını düşünerek, empati kurarak yapılmalı haberler.”

Aile içi şiddetin haber değeri

ve aile içi şiddet haberlerinin seçimi

Aile içi şiddet olaylarıyla, yukarıda haber kaynaklarıyla ilgili baş-lıkta tartışıldığı gibi ağırlıkla polis adliye muhabirleri ilgilenmektedir. Zaten, içerik çözümlemesi sırasında AİŞ konusunda yaptıkları haber-lerin sayısıyla öne çıkan ve çalışmanın bu bölümünde görüşhaber-lerine başvurulan 10 muhabirden 7’si polis-adliye muhabiridir. Haberin ‘olağandışı ve çarpıcı’ olaylara ilişkin olduğu göz önüne alındığında ‘adli vakalar’ başından beri haber değeri yüksek olaylar olarak görül-mektedir. Bu nedenle, gazetecilikte bir uzmanlaşma alanı olarak ‘polis-adliye’ muhabirliği temel alanlardan biridir.

Bu bağlamda, polis adliye muhabirleri, işlerini ağırlıkla ‘zor ve stresli bir iş’ olarak tanımlamaktadırlar. Yaptıkları iş nedeniyle sürekli mutsuz ve sorunlu insanların dramına tanık olmaktan şikayetçi olan gazeteciler, bunun kendi psikolojilerini de etkilediğinden şikayet etmektedirler. M1 bu durumu şöyle ifade etmektedir: “Gördüğümüz olaylardan etkileniyoruz. Özellikle çocuklar üzerinde olunca daha çok etkileniyoruz. Gözlerimizin önüne kendi çocuğumuz geliyor”.

Her gün ‘adli vaka’ tanımına giren pek çok olay meydana gelmek-tedir. Aile içi şiddet olayları bağlamında da, olayların türü ve içerdiği şiddet türü ve düzeyi açısından polisin – jandarmanın ilgilenmek durumunda kaldığı, böylelikle de ‘adli vaka’ sınıflamasına giren pek çok olaydan hangileri, nasıl ve niçin haber yapılmak üzere seçilmekte-dir? Bu sorunun yanıtına geçmeden önce, polis adliye muhabirlerinin mesleki pratiklerinin, haber kaynağı olarak işbirliği yaptıkları güven-lik güçleriyle oldukça fazla bütünleştiği değerlendirmesini yapmak gerekir. Bu alanda çalışan gazetecilerin işbirliği halinde bulundukları ‘güvenlik güçleri’nin davranış kalıplarını benimseyip, asıl

(14)

meslekleri-nin önceliklerini göz ardı ettikleri sıklıkla dile getirilen bir eleştiridir. Gazetecilerin tümü, sorumluluk bölgelerinde meydana gelen olayları anında öğrenebilmek için polisin haberleştiği telsiz frekansını dinle-mektedir. Böylesi bir çalışma ortamında hangi olayın haber yapılacağı da kaçınılmaz olarak polislerin olaya atfettiği ‘değer/önem’ ile ilişkili hale gelmektedir. M2, “Zaten anonsun gelişine göre, kişinin ağzından çıkan cümlenin seyrine göre bizim konuya bakış açımız şekillenmeye başlıyor” demektedir. Gazetecilerin bu çalışma yöntemi, gazetelere yansıyan aile içi şiddet haberlerinin ağırlıkla fiziksel şiddet olaylarıyla ilgili olmasını da açıklamaktadır. M4, “Psikolojik şiddet veya baskı gibi durumlar çok adli vakalar olmadığı için pek haberleşmez, çünkü genellikle aile özelinde kalan şeylerdir” sözleriyle aslında gazetecile-rin sadece polisin uğraşacağı kadar ‘ağır aile içi şiddet’ olaylarıyla ilgilendiğini, ‘aile özeli’ ile ilgilenmediğini belirtmektedir. M6, ise “Fiziksel şiddet haberleri daha çok çıkar tabii ki” dedikten sonra ekle-mektedir, “Fakat buradaki şiddetin de dozunun yüksek olması lazım”.

Bu açıklamalar, gazetelerde kadına yönelik aile içi şiddet haberle-rinin niçin ağırlıkla fiziksel şiddetle ve onun içinde de öldürme ve yaralamayla ilişkili olduğunu göstermektedir.

Gündem ve birinci sayfada aile içi şiddetin yeri

Gündemde seçim gibi ‘daha önemli’ olaylar olduğunda, bu tür haberlerin gazetelerde daha az yer bulabileceğini kabul etmektedirler. M7, “Bu doğal, çünkü bu tür dönemlerde seçim haberleri insanların daha çok ilgisini çekiyor”. M8 ve M9 ise gazetelerin sınırlı sayıda say-faya sahip olduğunu ve gündemin farklılaştığı dönemlerde aile içi şiddet haberlerinde azalma olabileceğini kabul etmektedir. M10’un açıklaması şöyledir: “Bu doğaldır. Çünkü aile içi şiddet olayları belli periyodda gerçekleşen haberlerdir. Gündemde türban olayı ya da Kuzey Irak Harekatı varsa, gündemi bunlar meşgul eder. Kadına şid-det böyle dönemlerde geri planda kalır, çünkü süregelen, her gün yaşanan bir olaydır”. M10’un açıklaması, aslında, haberin tanımı için-de yer alan ‘yenilik’ kavramı ile ilişkilendirildiğiniçin-de doğru, ancak bir o kadar da mesleki deformasyonun izlerini taşıyan bir açıklamadır. Bu

(15)

açıklama, aile içi şiddet olgusunun gazetecilerin gözünden, ‘olağan, sıradan, doğal’ kabul edildiğinin de kanıtı olarak değerlendirilebilir.

İçerik çözümlemesinden elde edilen bulgular aile içi şiddet haber-lerinin ağırlıkla 3. sayfada yer aldığını göstermektedir. Bir aile içi şid-det haberinin 1. ya da 3. sayfada verilmesini sağlayan gerekçe nedir? Gazeteciler bir aile içi şiddet haberinin 1. sayfada yer bulabilmesi için gereken kriterleri şöyle ifade etmektedir:

M1: "Haberin ilk sayfada yer alması için hikayenin çok ilginç olması gerekir. Çocuğuna ya da eşine değişik bir şekilde şiddet uygu-lamışsa … hikayeye bağlı daha çok dediğim gibi.”

M2: “O sanırım, fotoğraf güzelliğine göre değişiyor. İlk sayfadan girebilecek kalitede bir fotoğraf… Yani gözü morarmış, dişler, ağızdan kan akan bir fotoğraf olursa girebilir. Ama mesela Pazar günü haberini yaptığım bir kadın, uyuşturucu parası vermediği kocası tarafından sırtından bıçaklanmış, hastaneye gitmiş, ayakta tedavi görmüş, ban-dajlanmış ve bırakılmış. Fotoğraflara bakıyorsunuz sargı yok, bandaj yok, kan yok… Kan olmadığı için Doğan Grubu’nun hiçbir yayınında yer almadı. Bir gün sonra Sabah gazetesi -beraber gitmiştik habere arkadaşla- haberi yayınladı. Daha çok ajitasyon yapılmış, ‘çocuklar bakıma muhtaçtı, ayakları çıplaktı’ tarzı bir haber yapılınca Milli Eği-tim Bakanı’nın talimatıyla aileye sahip çıkıldı. Kadının dayak yemesi veya kocasının onu bıçaklamış olması belki de haberin girmesine yeterli olmadı. Ama çocuklar okula gidemiyor, ayakları çıplak diye bir haber yapınca yayınlandı.”

M5: “Adam karısının kafasını kesseydi manşet olurdu, ama hep kavga haberleri olduğu için üçüncü sayfada çıkması normal.”

M6: “Amiyane bir tabirle, herkes gol atıyordur kaleye, ancak biri-nin attığı gol çok mükemmeldir. O değerini artırır. Birinci sayfaya taşınacak bir haberdir. Şiddet konusunda da insanların ‘Aaa, yuh…’ diyebilecek doza gelmesi lazım. Biz oraya adam eşini dövdü diyoruz. Okuyucu, ‘E, ben de atmıştım ne var ki?’ diyor.”

M8: “O haber sıralamasında birinci sayfaya uygunluğu, o haberin büyüklüğünü belirleyen kadının gördüğü şiddet…”

(16)

M10: “ …Kadına yönelik şiddet süregelen, her gün yaşanan bir olaydır. Kanıksama normal görme. Olay ancak çok önemli olduğunda birinci sayfaya yerleşir. Mesela çok abes bir durum yaşanır. Kocası karı-sını herkesin gözü önünde bıçaklar, darp olabilir. Farklılık, acayiplik.”

M3: “(Olaya karışan kişi) Popüler olduğu zaman birinci sayfadan verilebiliyor. Sanatçı ya da tanınmış bir kişi olduğu zaman çoğunlukla.”

Saldırgan ve mağdurun görüşlerine başvurma

Aile içi şiddet haberlerinde genellikle saldırganların ifadelerine yer veriliyor oluşu, haberlerde ağırlıkla onların bakış açısının egemen olmasına neden olmaktadır. Muhabirler, söz konusu haberlerde, mağ-durlardan daha çok saldırganların görüşlerine yer veriliyor oluşunu, “daha çok saldırıya uğrayan (mağdur) kadının konuşmak istememe-sinden kaynaklandığını” belirtmektedir. M1, M2, M3, M4, M5, M6, M8 mağdur kadınların olayın sonrasını da düşünerek, “şiddetin artarak sürebileceği korkusuyla” susmayı tercih edebildiklerini söylemektedir. M2 ise bazı kadınların gördükleri şiddetin ağırlığı nedeniyle “konuşa-cak mecali” olmadığının da altını çizmektedir.

M2 ve M9 bu konuda başka bir olguya daha dikkat çekmekte ve haberlerin saldırganların görüşleri üzerine yapılandırılmasının nede-nini, gazetecilerin haberlerini hazırlarken ağırlıkla, polis ve adliye tutanaklarından yararlanmalarına bağlamaktadırlar: “Şiddet uygula-yan biri emniyette sorgulanıyor, savcılığa gönderiliyor. Hakim karşı-sında sorgulanıyor. Ve biz bu kişi ile bire bir konuşmasak bile, emniyet-teki ifadeden yararlanıyoruz, mahkemedeki tutanakları kullanıyoruz. Dolayısıyla haberi yazarken de şiddeti uygulayanın ağzından yazıyo-ruz (M2)”.

‘Aldatan kadın’a uygulanan şiddeti haberleştirmek

Aile içinde kadına yönelik şiddet pek çok biçimde gerekçelendiril-mekte ve bu yolla da haklılaştırılmaktadır. Bu gerekçelerden biri de kadının eşini ‘aldatması’dır. ‘Aldatma’ ile gerekçelendirilen şiddet olaylarının haberleştirilmesi sırasında, bu gerekçe, kadının şiddet

(17)

gör-mesini haklılaştırıcı bir unsur olarak metinde yer bulmaktadır. Zaman gazetesinden bir muhabir, ‘toplumumuzun ahlak yapısı nedeniyle’ bunu haberlerde belirtmediklerini söylemiştir (M7). M3 ise haberde ‘aldatan’ kadın vurgusunun yer almamasını“kadının kişilik haklarının korunması” açısından değil, “diğer kadınları teşvik etmemesi için” gerekli görmektedir. M5 ise, “Türk toplumu bu tür şeyleri kabullenme-diği için” aldatan kadının uğradığı şiddeti haklılaştırabileceğini düşün-mektedir. Serpil Sancar’ın şu görüşü bunları yorumlamaya yardımcı olabilecek niteliktedir: Sancar’a (2004) göre, Türk modernleşmesindeki kadın tahayyülü alt sınıf gelenekselliğine karşı eğitimli olarak tanım-lansa da aynı zamanda ‘mazbut, fedakar ve aileye sadakat’ özellikleri-ni içermektedir.

Gazetecilerden bir kısmı, aldatma olgusunun kadının özel yaşamı ile sınırlı görülemeyeceğini, onun şiddet görmesinin gerekçesini oluş-turduğu için, nedensellik ilişkisi açısından bu bilginin haberde yer alması gerektiğini belirtmektedir (M1, M4) . M2, haberinde doğrudan bir aldatma vurgusuna değil, sadece ‘şüphesine’ yer verebileceğini kaydedip, “çünkü ben o kadının eşini aldattığına tanık olmadım” dedikten sonra, “Ama okuyucu, bu adam bu kadını niçin dövmüş diyecek. Bunu belirtmek zorundayız. Habercilikte, 5N1K kuralını uygularken bu ilgiyi kurmak zorundayım” açıklamasını yapmaktadır.

Kadın gazeteciler bu konuda erkek meslektaşlarından bir ölçüde farklılaşmaktadır. Cevaplarında mesleki davranışları ile böylesi bir soruya yanıt vermek zorunda kalan bir kadın gazeteci olmanın yarat-tığı karmaşa görülmektedir. Tümü, aldatmanın bir kadının şiddet gör-mesi için haklılaştırıcı bir gerekçe olamayacağı hakkında hemfikir olmakla birlikte, cevapları bunun haberde belirtilmesi hususunda benzer netliğe sahip değildir. Örneğin M9’un, “Aldatmışsa hak ediyor-dur tarzı bir hak etme yargısı kesinlikle kullanılamaz. Daha çok karşı tarafın bunu ne kadar hazmettiğine bağlıdır. Gerçekten böyle bir durum varsa, erkek aldattıysa ve kadın onu dövdüyse mesela… Yani çıkamadım bu işin içinden… Ortada somut bir durum varsa bu yazılır; fakat bunu hak ettiği gibi bir sonuç çıkarılmaması lazım” cevabında bu karmaşanın izlerini görmek mümkündür.

(18)

Zaman gazetesinden bir kadın muhabir ise (M10) farklı bir

eleşti-ride bulunmaktadır: “Bazı gazeteler eğer aldatan kadın başörtülüyse bunu ilk sayfadan verebiliyor. Kadın başörtülü olmasa, ilk sayfadan girmeyecek haber. Duruma göre değişebiliyor”.

Muhabirlere göre aile içi şiddetin tanımı ve kökeni

Görüşülen muhabirlerin önemli bir kısmı, aile içi şiddeti, M4’ün sözlerinde olduğu gibi, “Sadece erkek görülmemelidir aile içi şiddetin temelinde. Birçok farklı yolu vardır: Annenin çocuğa uyguladığı şid-det, çocuğun anneye uyguladığı şiddet...” biçiminde tanımlamakta, sorunu kadına yönelik aile içi şiddetle ilişkilendirmemektedir. Aile içi şiddet tanımı ile kadınların aile içinde uğradıkları şiddet arasında doğrudan bağ kuranların ise sadece kadın muhabirler oldukları görül-mektedir. Ancak yine de, bunlar bile burada ağırlıkla çocuğa yönelik şiddeti anlatmaktadır:

M7 (kadın): “Aile içi şiddet, ailede en az güçlü olanların - özellik-le anneözellik-lerin ve çocukların -kendiözellik-lerinden yaşça ve daha güçlü kişiözellik-ler- kişiler-den gördüğü baskı, fiziksel şiddet ve dayaktır.”

M8 (kadın): “Ben bunu aileden gelen tutum ve toplumsal kültür-den geldiğine inanıyorum. Sonuçta kadını aşağılayan, kadını ikinci sınıf sayan bir kültürden geliyorsanız; babanız annenizi rahatlıkla aşağılıyorsa, ittirip kaktırıyorsa ve ona her şekliyle ikinci sınıf olduğu-nu hissettiriyor, dövüyorsa doğal olarak siz de hak sayarak yapıyorsu-nuz bu tür hareketleri.”

M10 (kadın): “Birçok araştırmanın da gösterdiği gibi şiddet öğre-nilebilen bir davranış. Eşinden dayak yiyen bayanların çocuklarına daha çok şiddet gösterdiği ya da ailesinde çocukken şiddet gören kadınların evlenip eşlerinden dayak yediklerinde bu durumu kanıksa-dıklarından normal geliyor.”

Aile içi şiddetin nedenleri eğitimsizlik, çiftlerin uyumsuzluğu, psikolojik bozukluklar, ekonomik nedenler (maddi yetersizlikler), erkek çocukların yetiştirilme biçimi olarak sıralanmaktadır.

(19)

Haberlerde “aile içi şiddet” ifadesinin kullanımı

“Aile içi şiddet” tanımı gazete haberlerinde yer bulmayan tanım-lardan biridir. Olgunun toplumsal düzlemde isimlendirilmesi/tanım-lanmasının eksikliği ile ilişkilendirilebilecek bu yokluğun gazeteciler cephesinden gerekçesi nedir? Bu sorunun yanıtına geçmeden önce, gazetecilerin aile içi şiddet sorununu toplumsal sistemle ilişkilendir-mek yerine her birini birbirinden bağımsız adli vakalar olarak gördük-lerini belirtmekte yarar vardır. Çoğunun yanıtından, böyle bir eksikli-ğin ne tür bir sorun oluşturabileceeksikli-ğini dahi kavramadıkları anlaşıl-maktadır. Bazı gazeteciler bu tanımın kullanılmamasını gazetecilik pratikleri ile ilişkilendirmekte (M6, M7, M8, M9) ve bunda bir “kasıt aramamak gerektiğini” düşünmektedir (M7). Tercih ağırlıkla, haberi okuyan halkın bildiği/kullandığı kavramsal çerçeve ile ilişkilendiril-mektedir. Yani gazeteciler, okuyucuların “aile içi şiddet” tanımını anlamayacaklarından endişe ettikleri için bu kavramı kullanmadıkla-rını belirtmektedir. Örneğin M6: “Siz konuya akademik olarak bakı-yorsunuz ve oradan bakınca haklı olabilirsiniz. Ama biz kamuoyuna yönelik bir gazete çıkarıyoruz. Eğitimli eğitimsiz, pek çok kişiye hitap ediyor. Biz haberi natürel bir hale getirmeliyiz. Biz oraya, “Kadına yönelik şiddeti bitirin, aile içi şiddet önlensin!” yazdığımızda, adam “ne diyorsunuz kardeşim” diyor. Ancak biz “karını dövme, çocukları-nı dövme!” dediğimizde anlıyor. Onun kafasında bu tür akademik terimler yok ki. Önce bunu anlatmalıyız. Aklına yerleştirmeliyiz. Biz de isteriz, sadece haber yazalım, insanların hepsi de okusun. Ama toplumumuz o seviyede değil. Bu ülkede hala resmi görmeden, habe-re inanmayan insanlar var. Biz hala insanlara bu tarz şiddet olaylarının olduğunu, hatta çok yaşandığını anlatmaya çalışıyoruz”.

Haberin dili ve kullanılan sıfatlar

Haber yazılırken, aslında olayın taraflarınca hiçbir zaman kulla-nılmayan pek çok tanımlamanın metinlerin içine sızdığı görülmekte-dir. Özellikle mağdur kadının dış görünüşüne (özellikle güzelliğine) sıklıkla vurgu yapıldığı, saldırganla ilgili ise, onun davranışını bir ölçüde gerekçelendirecek tanımların haber yazım sürecinde haberlere

(20)

eklendiği görülmektedir. Bu tanımlar haberlere niçin eklenmektedir? Açıklamalarından, gazetecilerin öncelikle haberin ‘böyle yazılması gerektiğine’ inandıkları anlaşılmaktadır. M5’in “haberi yazarken yazı şekline öyle geldiği için” açıklaması, kadına yönelik aile içi şiddet haberlerinin kaleme alınma biçimiyle ilgili ‘alışkanlıklara’ vurgu yap-maktadır. Ama dile getirilen gerekçelerin içinde bu tabirlerin haberin anlaşılmasını ve okunmasını kolaylaştırdığı yönündeki görüşler de ağırlıklıdır:

M1: “Bunları genellikle biz ekliyoruz. Bazı gazeteler güzel kadın dediğimizde haberi kullanıyor. Uyguladığı şiddete göre de –laf ara-mızda- ‘cani koca’ sıfatını biz ekliyoruz yine. Bu sıfatları koymamızın nedeni hem pratik hem de haberi okuttuğunu düşündüğümüz için-dir.”

M2: “Haberi bu sıfatlarla yazmazsak girmiyor. Gazetelerin yayın politikasını göz önüne alarak çalışan arkadaşlara bağlı. ‘Kadın güzel-miş ya. Tamam, güzel kadın diyelim’, ‘minik çocuk diyelim’. Ben fark-lı bir kurumda çafark-lışsam daha farkfark-lı bir üslup kullanabilirim.”

M3: “Bunlar okuyucuyu cezbetmek için kullanılan tabirler. Bunlar olunca ilk sayfa haberleri daha çok okunuyor.”

M4: “Haberi bir yerde süslememiz lazım.”

M6: “Haberin seslenişini ve tansiyonunu yükseltmek içindir. Karı-sını kırk yerinden bıçaklayan kocaya, ‘cani koca’ denebilir, başka bir sıfat bulunmaz herhalde. Biz demesek bile kamuoyu diyecektir. Toplu-mun büyük kesiminin dile getirdiği şeyleri basın olarak bizim dile getirmeme lüksümüz yok.”

M7: “Bunlar metinlere renk katmak için ekleniyor. Habere albeni katmak için ya da haberdeki kişilerin özelliklerini ön plana çıkarmak için, mağdurun mağduriyetini ön plana çıkarmak için. Çünkü biliyor-sunuz, Türk toplumu sıfatları seviyor.”

M8: “Bizim bir haber dilimiz vardır. Kullandığımız sıfatlar var. Habere hareket katmak amaçlı. Olayın görsel malzemesi olmadığı için

(21)

(olay anı görüntülerini kastediyor) bizim, adamın ne kadar cani, kadı-nın da ne kadar çok dayak yediğini veya ne kadar güzel olduğunu, gösterme şansımız yok. Haberi yaparken bunun ne kadar kötü bir şey olduğunu göstermek için sıfatlara ihtiyacımız var.”

“Ben bireysel olarak çok fazla sıfat konmasından yana değilim” diyen bir muhabir (M9) ise ilginç bir biçimde şöyle devam ediyor:

”Eğer bir kadın güzelse, ‘güzel kadın, vahşi kocası tarafından taciz edildi’ şeklinde bir haber yazmak bana göre uygun değil… Kadı-nın güzel olması, haberin birinci sayfadan girmesi için bir artı olabilir.”

‘Aile içi şiddet en çok doğudadır’ algısı

İçerik çözümlemesi, kadına yönelik şiddet haberlerinin ağırlıkla büyük kentlerden geldiğini göstermektedir. Muhabirler de bunun nedenini medya kuruluşlarının büyükşehirlerdeki örgütlenmesiyle açıklamaktadırlar: “Taşra, ajans muhabirlerine emanet gibi gözüküyor. Haber olsa bile bire bir ilgilenen bir muhabir olmadığı için diğer şehir-lerde olan olaylar çok yansımıyor (M8)”.

Ayrıca gazeteciler ‘doğudaki’8 ilişkilerin daha kapalı olması nede-niyle, bunun dışarıya çok yansımadığını düşünmektedirler: “Doğuda da dayak çoktur, ama o mahremiyetten dolayı aile içinde kalmaya mahkumdur” (G7). Bir diğer görüş de, yine doğudaki kadınların şid-deti “normal bir şey” olarak kabullendikleri, bu yüzden de şikayete, dolayısıyla da habere konu olmadığı yönündedir: “Doğu’daki bir kadına soruyorsun; ‘Şiddet görüyor musun?’ diyorsun. ‘Hayır’ diyor. Konuştukça anlıyorsun ki, adam resmen dövüyor karısını. Kadın bunu şiddet olarak anlamıyor. Daha konuştukça anlıyorsunuz ki, babası da annesine şiddet uygulamış, annesi kendisine şiddet uygula-mış. Bu normal bir şey onun için. Bunu bir sorun olarak görmüyor” (M10).

İçerik çözümlemesi sırasında dikkat çeken bir durum da, kadına yönelik şiddet haberlerinin metropollerden gelmesinin yanı sıra, bun-8 Örnek için bakınız ‘Töre cinayetleri bir Kürt geleneği’, Hürriyet, 24 Ekim 2006: 17.

(22)

lar içinde de Adana’dan gelen haberlerin oldukça fazla olmasıydı. Adana’da görev yapan gazeteciler bunun nedenlerini şöyle açıkla-maktadırlar:

M1: “Doğu’dan aldığı göçten kaynaklanıyor. Çoğunun kültür seviyesi çok alt kesimden. En büyük neden işsizlik.”

M2: “Birçok nedeni vardır; birincisi çok fazla göç almış olması. Güneydoğu kökenli insanların gelmiş olması. İkincisi, Adana’daki polis muhabirlerinin çok iyi çalışıyor olması.”

Muhabirlerdeki ethnocentrism ve cinsel ayrımcılık söyleminin yanı sıra görülen sınıfsal ayrımcılık daha önce şiddetin temsiline ilişkin gazete haberleri üzerine yapılan bir çalışmada da ortaya çıkmış ve şiddet aslında her sınıfsal tabakadan gelebildiği için, bu temsil eleşti-riye uğramıştı (Aziz vd., 1994).

Haberlerin aile içi şiddetin kökenleri

ve mücadele konusunda bilgilendirmesi

Gazetelerdeki haberlerin aile içi şiddetin toplumsal kökenlerini işleyen, ataerkil toplum düzenini ve kadının ikincil konumunu sorgu-layan, aile içi şiddeti bu perspektiften tartışan haberler olmadığını yukarıdaki metin analizi ortaya koymuştu. Bu durumu muhabirler ağırlıkla yine gazetecilik pratikleriyle ilişkilendirerek açıklamaktadır. Bazı muhabirler (M2, M4, M6) bu durumu, bu konuda üniversitelerde ve STK’larda yapılan çalışmaların yetersizliğine bağlamakta, dolayı-sıyla içeriğinden yararlanarak haber yapacakları metinlerin eksikliği-ne vurgu yapmaktadır. Üniversitelerdeki kadın çalışmaları bölümleri, merkezleri, kadın dernekleri düşünüldüğünde bunlar, geçerliliği tartı-şılacak iddialar olarak durmaktadır. M2 ayrıca, çalıştığı gazetenin ‘kısa ve öz’ haberler istediğini belirtmekte ve eklemektedir:“Sizin bahsetti-ğiniz kökeniyle ilgili sorgulayıcı çalışmaları Cumhuriyet, Radikal,

Zaman gibi fikir gazeteleri olarak adlandırabileceğimiz türdeki

(23)

Aile içi şiddet haberlerinde şiddete uğrayanların hak arama yön-temlerine ilişkin bilgiler yer almamaktadır. Oysa, okuyucular arasında mağdur kadınlar da olabileceğinden bu bilgi çok önemli olabilir. Muhabirler ağırlıkla bu tür bilgilerin yaptıkları haberin türü nedeniyle içerikte yer almadığını belirtmektedir. M1, “genelde sıcak haber yap-tıkları” için bu tür bilgilere haberlerde yer vermediklerini söylemekte-dir. M8 de bunun “haberin bütünlüğü ile ilgili bir şey” olduğunu belirtmekte ve açıklamasını şöyle sürdürmektedir: “Yani siz olayı anlattığınız bir haber sonrası bu tarz bilgilendirmeleri yapamıyorsu-nuz. O biraz haberle ilgili bir gelişme, zaman zaman yapabiliyorsunuz ancak”.

M6 ise, “Bizim yazmamızla, bunlar öğrenilmiş mi olacak? Bana göre, hayır” demekte ve eklemektedir: “Her yerde hizmet verdiğiniz zaman anlamlı olur, işe yarar. İzmir Barosu’nun bu konuyla ilgilenen bir sistemi var; 1849. Arıyorsunuz, avukatınız geliyor, direkt sizi alıyor, sığınma hakkınızı veriyor, sosyal güvencenizi sağlıyor, hukuksal açı-dan her yönden yardımcı oluyor. Her şeyi yapıyorlar”. M6 bu hizme-tin duyurulmasıyla ilgili bir haber yapmak üzere girişimde bulundu-ğunu, ancak “sadece 100 kişi bu hizmetten yararlanmak için başvur-duğundan” sayıyı haber değeri açısından yetersiz görüp, “bunu ben bile haber yapmadım” demektedir. Oysa, bize göre, neden bu kadar az kişinin başvurduğunu sorgulayan ve araştıran bir haber yapılabilirdi. Anlaşılan çok satma, tiraj, rating sözlerinde de görüldüğü gibi her şey sayıya indirgenmiş durumda. Bu bir haberin konusunda bile söz konusu. M7 ise bu konuda muhabirler duyarlı olsa da, gazete merkez-lerinin “Çok adres ve numara verilmesin!” talebini dile getirdiğini belirtmektedir.

Daha sorumlu bir basın için öneriler

Daha sorumlu bir basın aile içi şiddeti nasıl haberleştirmeli? Görüşülen gazetecilerin neredeyse hepsi aile içi şiddetin TV’de temsi-9 M6, kamuoyunda Alo Şiddet Hattı olarak bilinen “183”ü kastetmektedir. Bu hizmet

baro tarafından değil, Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından ve-rilmektedir.

(24)

line dair eleştirel tutum takınsalar da (M1, M2, M3, M5, M6, M8, M9, M10) basının rolünü çok fazla sorgulamadı ve bu nedenle de konuy-la ilgili pek fazkonuy-la öneri getirmedi.

Bazı muhabirlerin (M1, M5) bu konudaki önerileri oldukça ‘radikal’di: Örnek oluşturabileceğinden bu haberlere gazetelerde hiç yer vermemek.

M6’nın açıklaması ise, sorunun odağını başka bir noktaya, top-luma doğru kaydırmaktadır: “Kimse kimseyi şu kanalı aç, şu gaze-teyi oku diye zorlamıyor. İnsanların öncelikle özgür iradelerini belirlemeleri gerekiyor… Biz seçiyoruz, herkes de seçsin izleyeceği kanalı, saatini, izleyeceği haberi de belirlesin. Şunu da bilin, insanlar ne izliyorlarsa, onun cezasını çekerler. Karı koca oturup, Kurtlar Vadisini izleyemezsiniz… Ne ekerseniz onu biçersiniz. Daha iyi yap-mak için çaba harcamayıp, söylenmemelisiniz. Medyayı siz sınırlan-dırmalısınız”.

Zaman gazetesinden bir kadın muhabir (M10) ise, bu konuda

ilerleme sağlanabilmesi için öncelikle medyada bu haberlerle ilgile-nenlerin zihniyetlerinde bir dönüşüme ihtiyaç olduğunu şu örnekle açıklamaktadır: “Öncelikle, olaylara tek taraflı bakmamak, daha düzgün bir dil kullanmak ve verilen haberlerin çözüme yönelik olmasını sağlamak. Üç ay önce, iki profesörün yaptığı araştırma yayınlandı. Birçok gazete ve hatta ben de ‘Türkiye’deki kadınların yarısı şiddet görüyor!’ şeklinde verdik. Sadece bir gazete benim düşünemediğim, ama daha doğru olduğunu düşündüğüm bir baş-lıkla verdi: ‘Türkiye’deki erkeklerin yarısı kadına şiddet uygulu-yor!’. Bu başlık kadını mağdur göstermekten çok erkeği sorunlu gösteren başarılı bir başlık. Bu tür değişik bakış açıları kazandırılma-lı bence. Şiddetin sadece kadına yönelik değil, toplumun bir proble-mi olduğu, nedenleri ve normal kabul edilmemesi gerektiği yönün-de haberler yapılmalı”.

Yukarıdaki gibi bir başka anlamlı öneri (M4), aile içi şiddet haberlerinde şiddeti uygulayana verilen cezalarla, mağdura sağla-nan desteklerin daha görünür olması gerektiğini savunurken, M7 bir

(25)

iyileşme sağlanabilmesi için “öncelikle yayın kurulunun, editörlerin duruma gerçek bir sorun olarak bakmaları” gerektiğinin altını çizmek-tedir: “Bu bir sorun olarak algılanmazsa yapılan haberlerin, her zaman yapılanlardan bir farkı olmayacak… Daha fazla yer verilip daha fazla ön plana çıkması lazım, bu tarz haberlerin. Medyanın elin-den uçanla kaçan kurtulur… Medya bir şeyin üzerine giderse insanlar da buna tepki veriyor. Olumlu anlamda tepkiler geliyor”.

Editörlerin İş Algıları, Pratikleri

ve Aile İçi Şiddet Haberleri

Gazetede hangi haberin, nasıl yer alacağını belirleyen editörlerin aile içi şiddet haberlerini nasıl biçimlendirdiği sürecini anlayabilmek için, araştırma kapsamında haberleri incelenen Hürriyet, Posta, Sabah ve Zaman gazetelerinin İstanbul’daki merkezlerinde çalışan 10 editörle görüşülmüştür. Çalışmada muhabirlerin olduğu gibi editörlerin isim-lerine de yer verilmemiştir. Çalışma kapsamında görüşisim-lerine başvuru-lan editörlerin kollektif kimlikleri hakkındaki bilgiler aşağıdaki tablo-da sunulmuştur.

Tablo 2: Çalışma kapsamında görüşlerine başvurulan editörlere ilişkin bilgiler

Kodu Çalıştığı kurum

Statüsü Cinsiyeti Çalıştığı kent

Yaşı Eğitimi Çalışma süresi

Ağırlıklı deneyimi E1 Hürriyet Şef Kadın İstanbul 40 İ.Ü. BYYO 18 Editör E2 Hürriyet Yazı

işleri

Kadın İstanbul 45 M.Ü. BYYO 25 Editör

E3 Posta Editör Kadın İstanbul 35 M.Ü. İletişim 11 Editör E4 Sabah Editör Erkek İstanbul 42 İ.Ü. BYYO 23 Editör E5 Zaman Editör Erkek İstanbul 35 İ.Ü. İletişim 15 Editör E6 Posta Editör Erkek İstanbul 37 Anadolu İktisat 12 Editör E7 Hürriyet Editör Erkek İstanbul 52 M.Ü. GHİYO 30 Editör E8 Sabah Editör Erkek İstanbul 42 İ.Ü. SBF 20 Editör E9 Posta Editör Erkek İstanbul 51 İ.Ü. Edebiyat F. 26 Editör E10 Hürriyet Editör Erkek İstanbul 53 Gazi Eğ. Enst. 23 Editör

(26)

Editörlerin haberlere müdahalesi: ‘Soslama’

Muhabirler genelde, haberlerin içeriğine ve yazım biçimine edi-törler tarafından müdahale edildiğini belirten yargılar dile getirmekte-dir. “Mutfakta (yazı işlerinde) müdahaleler oluyor mu? Oluyorsa ne tür müdahaleler yapılıyor?” sorusuna ise editörlerin kendilerinin cevaplarında ise çelişkili beyanlar söz konusudur. Aynı gazeteden bile hiç müdahale olmadığını söyleyen, ‘haberler hiç değişmez’ diyen de, müdahaleler olduğunu söyleyenler de vardır.

Hürriyet ve Sabah editörlerinin (E1 ve E4) olmadığını söyledikleri

‘soslama’nın, görece daha tabloid özellikler barındıran Posta gazete-sinde yapıldığı editör tarafından tanımlanırken AİŞ olaylarının siyasi bir haber olmadığı ima edilerek sansasyonelleştirildiği belirtilmekte-dir.

E3: "Bizim meslekte muhabir ile yazı işleri arasında ‘gıcıklık’ diye tabir ettiğimiz bir şey vardır. İster istemez birileri keser haberini, fazla gelir, eksik gelir yapmak zorundadır. Aslında muhabir arkadaşların söyledikleri şey biraz içi boş bir şey, bu soslama denilen şey çok da aslında gerçeği yansıtmıyor. Ama şunu yapıyoruz... soslama denilen şey okuyucunun ilk bakışta dikkatini çekecek olan ve aklına kazınacak olan şeyse evet bunu yapıyoruz. Ama bunun haberi tahrif etmekle alakası yok. Mesela bir adam karısını on yerinden bıçaklamışsa bunun daha nesine sos koyabilirim ama şunu yapıyoruz; ‘ Barışmadı on yerinden bıçaklandı’ diye veriyoruz. ‘ Bir aile içi şiddet olayı daha’ demiyoruz. Soslamadan bunu kastediyorlarsa evet yapıyoruz. Bizim işimiz bu zaten, bir haberi okuyucuya en çarpıcı haliyle verip o habe-rin okuyucunun hafızasında, kafasında yer etmesini sağlamak. Onun dışında bu tür haberlerde tahrif olmaz, siyasi haberlerde olabilir onu zaten herkes yapıyor, bu tür haberlerde gerek yok zaten.”

Soslama yapmadığını söyleyen editörler ise muhabirlerin işi yorum yapmamak olduğu için onların yorumlarını ayıkladıklarını (E4 ve E6) belirterek yaptıkları işi ‘genel kabul görecek metinler ortaya koymak’ (E4), ‘bütün Türkiye’nin anlayacağı bir şekle getirmek’ (E5) olarak tarif etmişlerdir.

(27)

E6’nın, haber metinlerinin analizlerinin ortaya koyduğu gibi, haberin ‘saldırgan’ın yanında olması bulgusunu teyid eden, şiddete uğrayan yerine suçluyu anlamak ve yargılamamak konusundaki duyarlılığı ise dikkat çekicidir:

“…suçlu olan, bunun karşılığını görecek olan, bir şekilde yargı önüne çıkacak olan kişiyi, bir kez daha mahkum etmeli miyiz? Bu da basının düşünmeyi gereken konulardan bir tanesi. Bence yap-mamalı. Her şeyi kendi koşulları içinde düşünmek lazım. Diyelim ki bu bir cinayet, cinayet onaylanan bir şey değil, ama gelişimine baktığınızda o dürtüyü, eylemi ortaya çıkaran nedenler olabiliyor. Şimdi o yönleri göz ardı ettiğimizde, çok da sunduğunuz gibi bir şey çıkmıyor ortaya, Tabii ki o suçu hafifletmiyor, ama cezasını hafifletiyor.”

Mahkemedeki ifadelerin haberlerde kullanılması yoluyla hakim yargıların pekişmesi ve sansasyonelleşmeye yol açan bir editoryal müdahale örneğini E10 şöyle ifade etmektedir:

E10: “Geçenlerde mahkeme şöyle bir karar aldı: ‘Rus kadınların Türkiye’ye geliş amaçları bellidir’ dedi. Muhabirden gelen haber, ‘Belirli sayıda Rus kadın sınırdışı edilecek’ şeklindeydi. Mahkeme kararı haberin içerisinde küçük bir ayrıntı olarak duruyordu. Ben bunu başlık yaptım… Muhabir bunu hiç düşünmemişti. Haber bu şekle gelince büyüdü. Mesela bu olay editörün müdahalesidir… Aksi yönde de müdahaleler olabilir. Bir başkası hakikaten sansasyonel ola-bilecek bir haber öne çıkarabilir. Bizim üçüncü sayfa haberlerimiz böyledir. Çoğu zaman sansasyon amacı güder. Muhabirlerin verdikle-ri habeverdikle-rin tekrar yazılması bazen kaçınılmaz oluyor.”

Şiddetin türleri ve haber değeri kavramı

Daha çok fiziksel şiddetin haberleştirilmesiyle ilgili olarak, editör-ler de muhabireditör-ler gibi, bu şiddet türünün görünür olmasının habere dönüştürülmesinde önemli olduğunu düşünmektedirler. E3, şiddetin haberleştirilmesi için ‘polise’ intikal etmesi gerektiğini vurgulayıp; “Adliye ve polise giden olaylar genellikle fiziksel sonuçları olan

(28)

olay-lar. Gözündeki morluk, vücudundaki bıçak yarası… Kadının bize manevi baskı gördüğünden de bahsetmesi lazım. Geldiği zaman bu tarz haberleri es geçmeyiz. Gelmezse diğer olaylarla devam ederiz. Bu malzeme ile ilgili bir olay, mutlaka birinin anlatması gerekiyor” açık-lamasını yapmaktadır.

E10: “Zaten haber olabilmesi için belli bir noktaya gelinmesi gere-kiyor. Siz, ‘erkek arkadaşım bana psikolojik şiddet uyguluyor’ diye şikayette bulunan birini duydunuz mu? Haber olması için bir şey olması gerekiyor.”

Psikolojik tahribatın saptanmasının zor ve uzun bir süreç olduğu-nu vurgulayan E4, fiziksel şiddetin gazetecilik açısından anlamını şöyle ifade etmektedir: “Ölüm çarpıcı bir şeydir. Doğurduğu sonuçlar da öyle… Ölüm bakılan bir şeydir, bunu herkes bilir, biz de önemse-riz”.

E7: “Ölüm daha önemli bir sonuçtur. Üst kattaki komşunun çığ-lıkları aşağıya kadar inmiş. Bu ihbar edilse bile bunu nasıl haber yapa-rız. Ortada fol yok, yumurta yok. Bu özel hayata girer. Olayın üzerine gitmenin bazen avantajları bazen dezavantajları oluyor. Sonu daha vahim olan olay ister istemez haber oluyor.”

E8: “Yaralama alelade bir şey, olağan ve sıradan, ölüm ise daha sıra dışı ve sarsıcı.”

Görüşülen editörlerin, kadına yönelik aile içi şiddetin önlenme-siyle ilgili yapılan yasal düzenlemeler konusunda ayrıntılı bilgiye sahip olmadıkları anlaşılmaktadır. Bu konuda E6’nın açıklaması, bütün görüşmeleri özetler nitelikledir: “Çok detaylı bilmiyorum düzenlemeleri açıkçası… Genel olarak bu konuda dönemsel olarak bir on-onbeş yıl içinde bazı olumlu adımlar atıldığını düşünüyorum. Yani, iktidarları, hükümetleri bağlamadan, genel bir trend olarak böyle olduğunu düşünüyorum… Bu hassasiyet bizim haberleri ele alış tarzı-mızı da etkiliyor. Haberleri 10 yıl önce verdiğimiz gibi veremiyoruz. O kadar özensiz davranmıyoruz en azından… Rumuzlamak, insanların isimlerini açık hale getirmemek gibi şeyler konusunda daha dikkatli-yiz”.

(29)

Özellikle şiddet olaylarına müdahalede önemli rol oynayan poli-sin aile içi şiddet olgusuna yaklaşımı ile ilgili olarak eleştirilen yönel-ten editörler (örneğin E1), yasal düzenlemeleri önemsemekle birlikte, bunların hayata geçebilmesi için toplumda bir zihniyet dönüşümünün gerekli olduğu konusunda neredeyse hemfikirdirler. Ancak kendileri-nin de bu zihniyet dönüşümünün bir parçası olduğunun pek fazla farkında değilmiş gibi gözükmektedir.

Cinsel şiddetin sunumu

Sadece aile içi şiddet haberlerinde değil, cinsel suçlara ilişkin bütün haberlerde ortaya çıkan bir önemli sorun da, haberlerin yazılır-ken, pornografik çağrışımlar yaratacak bir dil kullanılması ve özellikle saldırganların ifadelerine dayanılarak olayların ayrıntılarını ortaya koymak adına haber metninin pornografik bir anlatıya dönüştürülme-sidir. Editörler (E3, E4, E5 ve E6) bunun doğru bir şey olmadığı için asla kendi gazetelerinde yer almadığını savunurken, “daha fazla oku-nacağı düşünüldüğünden bunu kullanırlar” diyen editör de yine ben-zer bir biçimde (E1) ‘onlar’ söylemiyle kendisinin yapmayacağını ima etmiş oldu.

Aile içi şiddetin haber değeri

ve AİŞ haberlerinin seçimi

Bir gazetenin yazı işlerine gelen bütün haberler gazetede yer bul-maz. Hangi habere gazete sayfalarında yer verileceği ile ilgili olarak ‘bir seçme süreci’ söz konusudur. E2 bu seçimin gerekçesini “Gazete-mizin sayfaları o kadar değerli ve az ki” diye ifade ettikten sonra, “Editör seçer ve uygun olanı gazeteye koyar” diye vurgulamaktadır. E2 bu seçimdeki kriterleri şöyle açıklamaktadır: “Bunu anlatmak çok zor. Bazen öyle haberler geliyor ki, mesela töre cinayetleri kadına karşı uygulandığında çok önem veririz. Kampanyasını da yürüttüğümüz için özellikle kadın bizim için çok önemlidir”.

E3 ise, ancak “haber avına çıktıkları yerlere yansıyan olayları bile-bildiklerini” vurguladıktan sonra olaylardan ancak, adliye ya da

(30)

poli-se yansıdığı andan itibaren haberdar olabildiklerini belirtmektedir. Yani haber ‘avladıkları’ yerler adliye ya da polis karakollarıdır:“ Onun dışında iki insan arasında yaşanmışsa ve polise, adliyeye intikal etme-diyse, tabii ki bizim de haberimiz olmuyor. Şiddet aslında çok rutin, ancak hiçbir zaman alışmamamız gereken bir şey… (bu haberler) her gün geliyor. Ben bunlara hiçbir zaman alışmıyorum ve bunlar benim için haber niteliği taşıyor ve her defasında koyuyorum”.

Genel olarak görüşülen editörler için AİŞ olayı seçilecek bir haber. Ancak, aşağıdaki sözlerde de görüleceği gibi, AİŞ’in ‘sonuçları’, ‘ilgi çekici olması’, ‘ölümle, trajik bir olayla sonlanması’, ‘kamuoyunca tanınan kişiler olması’ bu olaylara ‘haber değeri’ katıyor. E4 hangi haberlerin gazetede yer bulacağının ‘toplantıda’ konuşulduğunu belirttikten sonra, “aile içi şiddetin de sonuçları çok çarpıcı olduğun-dan biz yer veririz bu tür haberlere. Bunların nasıl haber olduğuysa toplu halde belirlenen bir şeydir” demekte, ancak eklemektedir; “Sonuçları itibarıyla ilgilendirir bizi haber, namus cinayeti olur, çocuk cinayeti olur”.

E6: “Haberlerin seçimi biraz bizim için problemli bir konu… Sonuçta şiddet unsuru hem insanların yüz yüze kaldığı, yaşadığı bir şey, hem de duymakta ve konuşmakta ilgi duyduğu bir şey. O açıdan basında şiddetin yer aldığı şeylerin daha ilgi çekeceği düşünülür ve bu tür haberlere yer verilir. Burada uyguladığımız denetim mekanizma-ları yok mu? Var ama dikkatsiz ve özensiz olduğumuz yerler de var. Özellikle sansasyon niteliği açısından. Sonuçta canavarca bir fiil, daha sansasyonel görüldüğünde atlamadığımız, üzerine gittiğimiz bir haber oluyor. Burada kritik olan şey sansasyonel bir bakış açısıdır şid-det konularını ele alışımızda… Şidşid-deti uygulayana karşı duyulan bir öfkeyle beraber, bunu deşifre etme, bu eylemi deşifre etme duygusuy-la yer veriyoruz.”

E8: “Kamuoyunca tanınmış kişilerin aile içi şiddet olayları ve etik bir problem olacağı düşünülmüyorsa, cinayet ve ölümle, trajik bir olayla sonlanmışsa haber olur.”

(31)

Aile içi şiddet konusunda kampanya yürüten Hürriyet gazetesi editörü de sonuçta AİŞ haberleri diye ayrı bir şey olmadığını, ‘biri öldürülmüşse ya da yaralanmışsa ’ haber yapıldığını belirtmektedir.

E10: “Aile içi şiddet haberleri diye bir ayrım yok sıralamada. Muhabirler biri öldürülmüş ya da yaralanmışsa haber yapıyorlar. (Ama ) Biz mesela (Hürriyet’i kastediyor) aile içi şiddet haberlerimize logomuzu koyuyoruz. Bu bir ayrımdır.”

Pek fazla AİŞ haberine yer vermeyen Zaman gazetesi editörü ise ne olduğu çok tartışmalı ‘geneli ilgilendiren’10 haberler verdiklerini vurgulayarak AİŞ haberinin pekala caydırıcı olmadan da verilebilece-ğini görmezden gelmektedir.

E5: “Biz bu konuda biraz daha ketum davranıyoruz. Geneli ilgi-lendiren haberlerin gazeteye girmesine önem veriyoruz. Yerel kalan ve çok vahşi haberleri ise, yayınlamamaya çalışıyoruz. Bu tür haberlerin yönlendirici bir yanı var çünkü. İnsanları, ‘bu tarz da varmış, testerey-le de öldürütesterey-lebiliyormuş’ şeklinde teşvik etmeyecek habertesterey-ler yapma-ya çalışıyoruz. Daha çok caydırıcı ve sosyapma-yal yapma-yanlarını vermeye çalışı-yoruz.”

Gündem ve birinci sayfada aile içi şiddet haberleri

Editörler gündeme bağlı olarak aile içi şiddet haberlerindeki azal-mayı ve bu haberlerin birinci sayfada yer bulma kriterlerini de ağırlık-la, gazetecilik mesleğinin kuralları içinden açıklamaktadırlar. E1’e göre, zaten ‘gündem’ olmadığından, 3. sayfa haberi olduğundan durum değişmez.

E1: “Gündeme oturmuş bir haber varsa, diğer haberlerin oranı azalır. Bu noktada aile içi şiddet haberlerinin bir avantajı vardır. Üçün-cü sayfa haberleri gündeme göre değişmez.”

10 Burada, bu ‘geneli ilgilendiren’ haber sözünün aslında genel çıkarın, toplumun or-tak çıkarının ataerkil çıkarlar olduğunu, genel diye tek bir şey olamayacağını ve ka-dınların çıkarlarının da çoğunlukla bu ‘genel’ olanla, ‘ortak’ olanla çatıştığını (Aziz vd., 1994: 12-13) söylemek gerekir.

(32)

Ancak biri E1’le aynı gazeteden iki kadın gazeteciye göre ise gün-dem ‘yoğun’sa, ‘önemli’ olaylar varsa ‘rutin’ olanlar, çok ‘basit’ olanlar ilan ve haber oranının ayarlanmaya çalışıldığı ‘altın değeri’ndeki say-falara giremeyebilir. Burada bu kişilerin ‘kadın’ olduklarını özellikle vurgulamamızın sebebi, kadınların aile içi şiddet konusunda yer yer daha eleştirel konumlanabilmelerine rağmen, konu mesleki değerler olduğunda erkek meslektaşlarından farklılaşmaması nedeniyledir.

E2: “Maalesef gündem yoğun olduğunda olabiliyor. Hürriyet’in sayfaları altın değerinde, ilan ve haber oranını ayarlamaya çalışıyo-ruz… Bu nedenle çok basit olanlar giremeyebiliyor… İlk sayfada yer aldığında haber değerine bakılır. Birinci sayfadan ölüm haberlerinin girmesi doğru bir şey.”

E3: “Gündemde önemli olaylar varken bu haberlerin azalması doğaldır, çünkü yurt çapındaki muhabirler o olaya yönelir. Adliyedeki, karakoldaki işler kaçar. Dolayısıyla yazı işlerine böyle haberler gel-mez… Aile içi şiddetle ilgili çok haber geliyor. Aile içi şiddet rutin bir şey olduğu için birinci sayfaya konulmuyor. Şu an mesela on beş haber geldi. İkisi aile içi şiddetle ilgili. Haber olması için de genellikle sıra dışı ve etkili olması lazım.”

E4: “Gündem belirleyicidir, haberlerin azalması bilinçli yapılan bir şey değildir.”

E5: “Gündemde başka önemli olaylar varken, aile içi şiddet haber-lerin azalması son derece normaldir. Zaten aile içi şiddet hiçbir zaman gazetelerin birinci maddesi olmamıştır… Birinci sayfada yer bulmama-sı, belki ekonominin kötüye gitmesi veya üniversitelerin içinde bulun-duğu durum kadar önemli sayılmadığındandır.”

Aşağıdaki editöre göre ise ‘insanı irite edebilecek’ olaylar oldu-ğundan bu haberler pek birinci sayfada yer almaz.

E8: “Bu doğaldır, çünkü gazetenin sayfa sayısı sınırlı… Bir olayın payı büyüdüğünde, diğerinin payı küçülüyor… Birinci sayfada yer almamasıyla ilgili olarak, insanı irite edebileceğinden yer almıyor genelde. Şok edici bir trajedi okuyucunun başını çevirmesine neden olan bir unsur olabiliyor diye düşünülüyor.”

Şekil

Tablo 1: Çalışma kapsamında görüşlerine başvurulan muhabirlere  ilişkin bilgiler
Tablo 2: Çalışma kapsamında görüşlerine başvurulan editörlere  ilişkin bilgiler

Referanslar

Benzer Belgeler

‒ The relative size of the liquidity of individual stocks (LIQ) (computed as the the ratio of the liquidity of individual stocks to the total liquidity of the Istanbul

In Table III , the set A refers to the values computed using short-distance QCD sum rules, set B shows the results obtained by light-cone QCD sum rules, and set C corresponds to

More specifically, aims of this study are to explain and find out the effect of imagery perspective (field versus observer) and disgust level of stimuli (high

Eğer robotun otomatik çalışması sırasında bir saplama kaynağı noktasının es geçmesi istenirse, o nokta operatör kutusundan istenilen tabanca seçildikten

Christabel personifies the limitations of innocence in her obliviousness to the presence of evil and in her vulnerability to its effects. Her innocence blinds her

“Tüm parametre uzayı bilgisini kullanarak, Bayesyen yöntemler, gerçek parametre değerleriyle ilgili yapısal kırılma, aykırı gözlem, çok modlu (tepe değeri olan) bir yapı

Stepanov Institute of Physics, National Academy of Sciences of Belarus, Minsk, Republic of Belarus 92 National Scientific and Educational Centre for Particle and High Energy

33 (a) Institute of High Energy Physics, Chinese Academy of Sciences, Beijing, China; (b) Department of Modern Physics, University of Science and Technology of China, Anhui, China;