HALİKARNAS BALIKÇISI1 ve DİL
ŞADAN GÖKOVALI
Bazı incelemeci ve eleştiricilerimizin yargılarının2 tersine dil, Halikar- nas Balıkçısının önemseyip benimsediği konuların başında gelirdi. Bunda, yazı ve dile önem veren bir ailenin çocuğu olması etkili olmuştur kuşkusuz. Anlattığına göre, babası yazar-devlet adamı, Kabaağaçlı Şakir Paşa ile, amcası yazar-Sadrazam Cevat Paşa’nın evinde düzenlenen protokol dışı toplantıların değişmez söyleşi konularından biri “dil” imiş. Bu söyleşileri, zaman zaman toplantı masasının altına gizlenerek hem dinleyip hem resim çizen Cevat Şakir, özel ders de alarak, Türkçeden özge diller de öğrenme olanağı bulmuş. Büyükada Mahalle Okulu’nu bitirdiğinde İngilizce, Arap- _ ça, Farsça ve Grekçe bilmektedir. Gerçekten de, iyi İngilizce bildiği için, hazırlık okumadan Robert Kolej’in birinci sınıfına atlamıştır. Kolej’de öğ renciyken Hayyam’ın rubailerini ve Mevlâna’nm Mesnevi’sinin özgün bö lümlerini Farsça asıllarından İngilizceye çevirmiştir. 3
Daha sonra, çeşitli olanaklardan gereğince yararlanarak Latince, İtal yanca, İspanyolca, Fransızca vb. dillerini öğrenmiştir. 4
Bunca yabancı dil bilmesi* diller arasındaki alışverişleri, ayrıcalık, üs tünlük ve altınlıkları5 * gözlemesini sağlamıştır.
Önce, Balıkçı’mn, organ olarak “dil” konusunda söylediklerini özetle meye çalışalım:
“İnsanoğlu bugünkü hız çağma ulaştıysa, bunu başlıca üç organına borç ludur: Beyin, el ve dil.
Aına insan, beyni yetkin; eli birçok araç-gerecin işini görür ve onları yapmasına yarar olmakla birlikte, uygarlaşmasını dile de borçludur. Tutalım ki bir başka yaratıkta - sözgelimi köpekte - insanın beyin ve eli var: Yine de o köpek konuşamaz; olsa olsa havlar. Çünkü dili, konuşmaya elverişli değil dir."*
' Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) 13 ekim 1973 cumartesi günü saat 15.10’-
da ölmüş, 83 yıllık yaşamının çeyrek yüzyılını geçirdiği Bodrum’da toprağa verilmiştir. 2 Bu yargıların yargılanışı konusunda bkz. Tekrarın Tekrarı; M. Doğan, Dost Yayınları, 1972, s. 90 vd. “Halikarnas Balıkçısı’nın Yarattığı Dünya” başlıklı yazı.
3 bkz. M avi Sürgün, 2. baskı, Remzi Kitabevi, İstanbul 1971, s. 26.
’ bkz. Türk Edebiyatı (cilt: III), Ahmet Kabaklı, Türkiye Yayınevi,' İst. 1969, s. 636 vd. 5 Altınlık: “Üstünlük” karşıtı olarak kullanılmıştır.
8 insan dilinin yetkinliği konusunda bkz. “Ben Erol’un Diliyim” başlıklı, J. D. Ratcliff (Çev. Galip Atakan), Bilim ve Teknik dergisi, sayı 88, TBTAK, Ankara, mart 1975, s. 641 vd.
572 HALİKARNAS BALIKÇISI ve DİL
Balıkçı’ya göre “dil (organ) ve dil (lisan) elele vermişler; anlaşmayı ko
laylaştırarak insana, uygarlaşma yolunda harcanacak bolca zaman bırak mışlardır.”
Balıkçı, dilin doğuşu, evrimi, etkileşimleri ve canlılığı konusuna kafa sını çokça yorardı. Sümer ve Hitit uygarlıklarının gelişmesinde Türkleriıı; Batının gelişmesinde ise bu uygarlıkların büyük etkisi olduğu kanısına var mıştı. Anadolu’nun Sesi,1 Hey Koca Yurt8 adlı yapıtları ile, Anadolu uygarlı ğı konusunda İngilizce ve Fransızca olarak yazdığı ve daha yayımlanmamış kitapları, hep bu savın savunması niteliğini taşır. Sümer dilinin Türkçeye çok benzediğini belirtirken, Sümercede önemli sözcük ya da köklerin Türkçe olduklarım9 söyler. Öte yandan, değişik dillerdeki benzer sözcükler üzerin de bekinerek10 dururdu. Bunların bir bölüğünün onomatope11 sonucu ola bileceğini kabul etmekle birlikte, çoğunun dillerden dillere geçmiş olacağı nı savunurdu.
Görülüyor ki; Balıkçı, her konuda olduğu gibi, dil konusunda da ger çekçi ve ilericiydi. Dili canlı sayar; her canlı gibi evrimi, gelişimi olduğuna inanırdı. Derdi ki:
‘"Dil, biçilmiş kaftan gibi hazır olarak bir toplumun tepesine paraşütte inmez. Toplumun yapısı, yaşamı ve içinde yaşadığı ortam, dili etkileyip geliş tirir.”12
Bu inancımn uygulamaya yansıması, yapıtlarında gözlenebilir. Bir Os- manlıca sözcüğün Türkçesini bulabilsin diye-düşünme, sözlüğe bakma, te lefon etme yolunda - saatlarını harcadığı olurdu. Son yazdıklarında kullan dığı duru Türkçe, gözden kaçırılası değildir. Bazı yazı ve yapıtları, bu yazı nın yazarınca yeni baskılara hazırlanırken ve taslakları okunurken, sık sık şöyle derdi:
— Aman ha, gözümden kaçmış eski sözcüklerime çarparsanız uyarın beni! Türkçeleştirelim...
Anadolu’nun Sesi’ne başlarken, eskiden duralamanın asıl, değişmenin
eğreti sayıldığını söyler ve “Bugün bir insan on yıl yerinde saysa, insandan
çok antika olur.”12 der.
Türkçeye tutkundu. Türkçenin çok zengin, türetim ve gelişime çok el verişli bir dil olduğunu hep belirtirdi. Nasreddin Hoca’nın bir öyküsünde geçen “dolap-molap”, “sandık-mandık”, “yatak-matak” vb. yakıştırmala rının Türkçeye özgü olduğunu söylerdi. Türkçenin, Eskimocadan Grekçeye, birçok dilleri etkilediği görüşünü öne sürerdi. 7 8 9 10 11 * 13
7 Yeditepe Yayınlan, İst. 1971. 8 Hürriyet Yayınları, İst. 1972. 9 bkz. H ey Koca Yurt, s. 170 vd. 10 Bekinmek: Israr etmek.
11 Onomatope: Uyum öykünmesi, taklid-i ahenk (Anlatılmak istenen şeyin sesinin taklidi). 1! bkz. Anadolu’nun Sesi, s. 21.
ŞADAN GÖKOVALI 573
Bir söyleşimizde, 14 gelecekteki insanların tek dile yöneleceklerini, Tiirk- çeyi tek dile aday gösterebileceğini söylemişti. Aynı görüşmemizde, Türkçe- nin bir eksikliğini şöyle dile getirmişti:
“Türkçenin geri vitesi yok. Sözgelimi İngilizcede dress giyinmek demek tir. Başına bir un getirirseniz soyunmak olur. Tiirkçede bu olanak yok..."
Sözün özü; Halikarnas Balıkçısı Türkçeyi sevmekle kalmaz; yazı ve konuşmalarında uyiirek açıklığıyle" kullanırdı. Dil konusuna yazı ve söy leşilerinde sıkça değinirdi. Tamamlayamadığı, dolayısıyle yayımlanmamış çalışmaları arasında Anlamdaş ve Karşıt Sözcükler Sözlüğü de vardı. Koca bir defter edinmişti. Anımsadığı, okuduğu ya da duyduğu sözcükleri oraya işlerdi. Başka dillerde böylesi sözlüklerin çok olduğunu belirtirdi.
Tüm bunlardan sonra, sorulması olası bir soruyu gözden uzak tuttu ğumuz sanılmasın. Söz konusu soru şu:
— Peki, Balıkçı’nın dili niye eleştirilirdi? İşte yanıtı:
— Balıkçı, Türkçenin olanaklarını ve sınırlarını zorladığı için... Bu yanıt, tezelden bir soruyu daha çağırır:
— Niye zorlardı Balıkçı, dili? Yanıt:
— Coşkulu ve ozan15 olduğu için...
Balıkçı’nm düz okurlarca eleştirilen bazı söz ve dizgelerinin ozan ve şiirseverlerce beğenilip övüldüğü çok görülmüştür.
Şimdi de, bu savın örneklenmesi beklenebilir:
“Sabaha doğru deniz onu kumsala tükürdü."16 tümcesinin, iki “usu ba
şında” göniildeş arasında uzunca süren tartışmaya yol açtığına tanık olmuş tuk.
Balıkçı’nın, Bodrum’la Gökova’yı anlatan konuşma ve yazılarından dizgeler aktarmak ve yorumla sizin aranızdan çekilmek istiyoruz:
“Burada yıldızlar gürültüleriyle göğü sarsıp inletirler. Yıldız kalaba lığına koca gece dar gelir. İçten gelen bir türküyü kapıp koyverin; türkü yükseldikçe mavileşir, maviler içinde erir. Buranın dağları hırlayan dağlar dır, pars yapıcı dağlardır. Yükseklik burada çığlık olmuştur. Burada iklim
tanı insan boyundadır, insana göredir."
14 Milliyet muhabiri Orhan Ilhan’la birlikte yaptığımız bu görüşmenin özet-izlenimleri,
M illiyet Sanat Dergisi’nin 8 aralık 1972 günlü 10. sayısında yayımlanmıştı.
15 Brüksel’de düzenlenen “Dünya Ozanlar Toplantısı”na Türkiye’den yalnızca o çağrılmıştı. 10 “Ege’nin Öfkesi” adlı öyküsünün bitişi. Merhaba Akdeniz, s. 96, Yeditepe Yayınları, İstanbul 1962.
T ah a Toros Arşivi