T T
FİKRET öm M /FİIİZ CTYAM
SERGİSİ
FİKRETOTYAM: HARRAN'LIKAD IN (9 0 x 73) tuval, yağlıboya
FİLİZ OTYAM: ÖZGÜN DOKUMA (80 X 130)
_
GARANTİ SANAT GALERİSİ
f
f
"H A R R A N GÜZELLEMESİ'■ (72 x 75) tuval-yağlıboya
“BERİTAN GÖÇERLERİ" 1987 (76 x 100) tuval-yağhboya
Fikret Otyam’ın resim, Filiz Otyam’m
dokuma ortak sergileri
Nimet Arzık
L/TUZ kadardı bu kez, Fikret Otyam’ın, Garanti Sanat Galerisi için hazırladığı resimler.
Yarısına yakın, eski Muğla evleriydi, sanatkânn deyimiyle, ‘ ‘deli deli bacalı’ ’, yirmi iki koyu kiremitten.
Otyam’lar, bir sergi için, İzmir’e uzanırken, Muğla’da bacalara, Bursa’daysa “ Kamçı Ağzına” takılmışlardı. Tlıtkulu, dalgalı insanlardı. Otyam’ın tutku zincirinin son halkası işte bu bacalardı, Filiz’inse parmak parmak ipekten kamçı ağzıydı, antik model tezgâhlara
‘ ‘güzel gelen’ ’. Gene ortak bir sergiydi.
“Ayrılmayı beceremiyoruz” diyordu Fikret Otyam, o suçüstü yakalanmış çocuk haliyle. Nasıl ayrılsınlar?..
Tâ Gazipaşa’larda, dünyanın gürültüsünden uzak yalnız ikisinin yaşadığı bir evde, iç içe, sanatı ortak yaşam haline getirmişlerdi. Çoğumuz dudak bükmüştük, Gazipaşa’da ev diktirdiklerinde, “ hevestir bu, geçer” diye. İç içeliklerinde özgürdüler. Filiz Otyam, dokumacılığı seçmişti.
Bu "heves" sürüyordu, buharıyla, on yıla yakın bir zam andan beri!...
‘ 'El emeği göz nuru’ ’; çalışmaları bu cümleyle
özetlenebilirdi. Hazıra konmak değil, zor’la boğuşmayı yeğ tutmuştu. Dokumacılığa giriştiğinde, doğayla dolaysız ilişkiye girişmişti. Kilimden başlamıştı. Yün yıkamış, yün taramış, yün eğirmiş, yün boyamıştı, hazır almak varken Filiz.
Kamçı ağzı, iplik iplik dokunur. Filiz Otyam, bu parmak parmak ham ipeği, amerikanla karıştırarak, m atbaa giyotininde kestirerek (makastan elleri yaralıydı), yaygılar, kabanlar, ceketler dokumuştu. Tüy gibi hafifliğe, hışır hışır bir tokluğu yeğ tutmuştu.
Fikret Otyam’ın, bu son sergisinde, öz özüne eklediği nelerdi?... Konularını genişletmişti. Büyük ebatta çalışmıştı. Yakında freske geçerse şaşırmayalım. Spatülü kullanmıştı çoğunlukla.
Muğla bacalarına tutulması, ilk göz ağrısı
Güney Anadolu’yu ona unutturmamıştı. Güney Anadolu bu kez hareket halindeydi bazı tuvallerinde, bir uçtan bir uca, beyaz üstüne beyazlıklarıyla, simsiyah görünen hareli atlanyla, sonsuzluktan gelip, sonsuzluğa gider gibiydi.
Bakın, şu eski Muğla evi. Üzerinde anten telleri, onlan bugünkü hayatımıza sokan üzerlerinde bir yığın gerçekçi
karga. Öyle La Fontaine’in kargası gibi, övülme boşboğazlığından kendi kendinden geçenlerden değil. Bizim kargalarımızın gak’ı da guk’u da yerinde.
Ne var daha bu çalışmada?..
Cana yakınlık var, kusurlu kusursuz, Fikret Otyam’ın bütün resimlerinde olduğu gibi, sıcaklık var, tazelik var, mizah var...
İddia da var:
Kendisiyle konuştuğumuzda şunu dedi:
‘ ‘ Şimdi İstanbul’da, önemli bir sergimiz var. Biraz iddialı... İddiam şu: İnanıyorum ki, bu son çalışmalanm, iyiliklerle ve güzelliklerle dolu... Çok büyük portreler yaptım. Yine Doğu ve Güneydoğu Anadolu var, özellikle yaşam a direnci dolu, koca gözlü kadınlarını, kocaman gözlü, yaşam a direnci dolu ele aldım. Bazen hınçlı, öfkeli, am a umutsuz değil. Kaderimiz belki kel bazı bazı, am a olsun, yaptıklanmızdan yana içimiz rahat. Filiz de, yeni bulduğu malzemelerle, seyrine doyumsuz dokumalar çıkardı. Özellikle, ham ipekten yaptığı giysiler, yelekler, yaygılar, akıl almaz bir aşam anın ürünleri oldu”.
Kusursuz mu bu çalışmalar? İnsanın her yaptığında küçük büyük kusurlar vardır. Ama özenti yok. Thklit yok. Bir de, en önemlisi, görme gücü var.
Çünkü, bizde, görecek çok şey var. Yeşilliğe bakın... Bir değil, yüz yeşillik. Maviye bakın... Bir değil, yüz türlü mavi var bizde. Resme aktanlabilecek pek çok * ‘canlılık’ ’ var.
Bazen insan sisli puslu göklerin altında yaşamını sürdüren ressamlara karşı bir tür rikkat duyuyor.
Onlara nice imgelem gerek!
Bizde, görebilmek, yeter. Fikret Otyam görüyor ve gördüğü gözünde ve elinde solmuyor!
Camaltı resimleri de yapmış. Yeni tutkusu, Muğla’nın eski evleri, cıvıl cıvıl, cam çerçevenin altında.
ÖZGÜN DOKUMA, Kaban
FİKRET OTYAM (1926), eski adıyla İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü Bedri Rahmi Eyuboğlu Atölyesi’nden mezun olduğu 1953 yılında, üç yıllık da gazeteciydi.
Basın yaşamının ağır basmasıyla resim giderek ikinci planda kaldı. O yıllar Otyam daha çok, çağdaş yazarlanmızm roman ve öykü kitaplarının kapaklarını, iç resimlerini yapar oldu, tuval yerine kâğıtlara... Bu arada yaptığı resim çalışmalarını da nedense sergilemedi. Dostlan; başta Eşref Üren, Orhan Peker,
Turan Erol O’nu yeniden resme döndürmek için çaba gösterdiler. Bir yaz dinlencesine giderken ressam Rasin ‘ ‘Belki resim de yaparsın' ’ diyerek Paris’ten aldığı en has boyalardan, fırçalardan, yağlardan kocaman bir kutu verdi, sonra büyük iki koli boya daha ve Otyam böylelikle yeniden ve kendi deyimiyle ‘ ‘bir daha bırakmamak” azmiyle resme döndü. Büyük resim ustası ve eleştirmen Eşref Üren, 1983 Ankara sergisi için şunlan yazacaktı; ‘*.. .Fikret Otyam'ın, rahmetli Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun, bu necü necibinin sergisi; hocasının ruhunu mutlaka şad etmektedir. Caliyetten ve sunilikten uzak durmak, yapıtlannda onu bugünkü seviyesine ulaştırdı. ’'
Eşi Filiz Otyam’la yurt içinde ve dışında yirmiye yakın sergi açan sanatçının yapıdan dünyanın birçok ülkesinde ve yurt içinde duvarlarda yaşamaktadır. 27 röportaj ve anlatı kitabı olan Otyam’ın fotoğraflan da yurt içinde ve yurt dışında sergilenmiştir. FİLİZ OTYAM (1943). A.B.D.’de İç Mimari eğitimi gören Filiz Otyam ülkeye dönüşünde sanat galerilerinde yöneticilik yaptı, eşiyle birlikte gittikleri iç ve dış gezilerde fotoğrafçılık yönü de ortaya çıktı. Açtıklan ortak fotoğraf sergisi “ Dünya Güzel Olmalı”, iki yıl ülkemizde, üç yıl da Almanya’da çeşitli kentlerde sergilendi. 1979 yılında yerleştikleri Gazipaşa ilçesinde (Antalya) çulfalık denilen dokuma tezgâhından edindi ve özgün dokumalara başladı. On yıldan bu yana bu işi sürdüren Filiz Otyam’ın dokumalan, dokuma giysi ve kabanlan yurt içinde ve dışında büyük beğeni toplamaktadır. Çalışmalan aynca Vakko ve Hamzagil kuruluşlannca devamlı sergilenmektedir.