• Sonuç bulunamadı

Başlık: Atatürk, Cumhuriyet ve Çocuk RuhuYazar(lar):KOÇ, Emel Sayı: 45 Sayfa: 071-082 DOI: 10.1501/Tite_0000000317 Yayın Tarihi: 2010 PDF

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Başlık: Atatürk, Cumhuriyet ve Çocuk RuhuYazar(lar):KOÇ, Emel Sayı: 45 Sayfa: 071-082 DOI: 10.1501/Tite_0000000317 Yayın Tarihi: 2010 PDF"

Copied!
12
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Atatürk, Cumhuriyet ve Çocuk Ruhu

Doç. Dr. Emel KOÇ

“Küçük han›mlar, küçük beyler! Sizler hepiniz âtinin bir gülü, y›ld›z›, bir nur-i ikbalisiniz. Memleketi as›l nura gark edecek sizsiniz. Kendinizin ne kadar mühim, k›ymetli olduğunuzu düşünerek ona göre çal›ş›n›z. Sizlerden çok şeyler bekliyoruz; k›zlar, çocuklar!”

Özet

Çocukluk kavram› tarihsel, kültürel ve felsefi aç›dan baz› belirsizlikler içermiş olsa da, çocuk denildiğinde zihnimizde merakl›l›k, yarat›c›l›k, yeniliklere aç›k olma, bağ›ms›zl›k gibi nitelikler çağr›ş›m yapmaktad›r. Çocuklar, böyle gelmiş böyle gider düşüncesine bağl› kalmadan düşünebilme yeteneğine sahiptirler. Bu nitelikler göz önünde bulundurulduğunda çocukluk biyolojik olarak yaşam›n bir döneminde yaşan›p yitirilen bir dönem olman›n ötesinde bir anlama da sahiptir. Biyolojik çocukluk kadar ruhun çocukluğu da önemlidir. Ruhun çocukluğu özgürlük ve bağ›ms›zl›k ister. Bu sebeple çocukluk bir karakter biçimi olup, yeniliğin, dönüşümün y›lmadan ard›ndan koşabilme her dem taze kalabilme, olgunluğu çocuk ruhuyla yoğurabilme anlamlar›na da gelir. Atatürk’ün Cumhuriyete kazand›rmaya çal›şt›ğ› ruh, böyle araşt›r›c›, yarat›c› bir çocuk ruhudur. Cumhuriyet ruhu bilim, sanat ve düşünce alan›nda özgün ve yarat›c› ürünler ortaya koyan ve koymas› gereken olgun bir çocuk ruhudur. Bu sebeple Atatürk’ün ulusal egemenliği çocuk bayram›yla birleştirmesi ve milli egemenlik kavram›yla milletin geleceğini temsil eden çocuk kavram›n› birbirine bağlamas› O’nun dehas›n›n bir göstergesidir.

Anahtar Kelimeler: Çocukluk, egemenlik, yarat›c›l›k, eğitim, kültür.

Gazi Üniversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Felsefe Grubu Eğitimi Anabilim Dal›.

(2)

Ataturk, Republic and the Spirit of Child

ABSTRACT

Although the concept of ‘childhood’ incorporates some ambiguity with regards to history, culture and philosophy, the word ‘kid’ always evokes curiosity, creativity, being open to new things and independence. Children are capable of thinking without the boundaries of conventional thinking like ‘it was always like this, it should go on like this’. Given this fact, childhood is more than something that is lived in one period of life and then ends and fades. The childhood of the spirit is as important as the childhood of the biological body. A child spirit demands freedom and independence. Therefore, childhood is a way of character and refers to chasing new things, change without ever giving up, being capable of staying fresh, and combining maturity with a spirit of a child. The spirit that Atatürk strived to gain for the Republic was such a spirit of a child, which is innovative and likes to explore. The spirit of the Republic is a mature spirit of a child that produces and has to produce unique and innovative works in science, art and philosophy. Therefore combination of the national sovereignty with the festival for kids as well as using together the concept of national sovereignty with the concept of a child that represents future of a nation by Atatürk is a sheer proof of his genius.

Key Words: Childhood, sovereignty, creativity, education, culture.

Çocuk olmak ne anlama gelir? Çocuklar›n düşüncelerini yetişkinlerden ay›ran nedir? Çocuklar birer küçük insan m›d›r? tarz›ndaki sorular ilk bak›şta çok s›radanm›ş gibi görünse de, bu sorulara yan›t aramaya çal›ş›ld›ğ›nda çocukluk kavram›n›n tarihsel, kültürel ve felsefi anlamda baz› belirsizlikler içerdiği görülür.

Çocukluk kavram› tarihsel olarak belirsizlikler içerir. Zira erken dönemlerde çocuklar›n, büyüklerden daha az yemek yiyen, daha az çal›şan küçük insan olarak tan›mlanm›ş olduğu görülmektedir. Ama öte yandan onlar küçük niteliğine rağmen kendilerine verilebilen görev türleri, düşünce ya da davran›ş biçimleri yönünden sanki büyüklerden pek de farkl› bir şekilde değerlendirilmemiş gibidirler.1

Çocukluk kavram›, kültürel anlamda da aç›klanmas› güç bir kavramd›r. Çünkü söz konusu kavram, her kültür taraf›ndan ayn› şekilde anlaş›lm›ş değildir. Örneğin, Margaret Mead, Pasifik adalar›nda hikâyelerin çocuklar için değil, büyükler için anlat›ld›ğ›, çocukluğun hayal dünyas›ndan uzak, gerçekçi ve yavan geçirilmesi gereken bir dönem olduğu bir kültürden söz etmektedir. Nihayet çocukluk kavram›, felsefi anlamda da belirsizlikler içermektedir. Zira çocuk ve yetişkin aras›nda ne tür bir fark olduğu

1

(3)

yönündeki sorular kendi içerisinde felsefi problemler ihtiva etmektedir.2

Çocukluğun ne olduğunu anlamam›za imkan veren en basit teori, çocuk/küçük insan teorisi olarak ifade edilebilecek olan teoridir. Bu teoriye göre, çocuk, yetişkinlerle olan yaş fark› sebebiyle ‘ufak bir insan’ olarak görülmektedir. Bu yaklaş›m çocuk gelişiminin yaln›zca bir büyüme süreci olduğunu düşündüğümüzde kabullenebileceğimiz bir yaklaş›md›r. Oysaki çocukluğu, yaln›zca büyüme dahilindeki gelişimi içeren bir anlay›ş çerçevesinde aç›klamak tatmin edici değildir. Çünkü çocukluk, bu türden bir aç›klama ile yetinilemeyecek kadar karmaş›k olan zihinsel, duygusal ve sosyal gelişim aç›s›ndan da değerlendirilmesi gereken bir dönemdir.

Ayd›nlanma çağ› olarak nitelendirilen XVIII.y.y.’›n başlar›nda bile John Calvin’in etkisiyle çocukluğun olabildiğince çabuk aş›lmas› gereken kötü bir dönem olduğu, özellikle küçük çocuklar›n kirli, gürültücü, yaramaz ve kötülük ile tembelliğe eğilimli olduklar› düşünülüyordu. Geleneksel görüşte iyi çocuk, olabildiğince yetişkine benzeyen çocuk olup, itaatkar, sessiz ve kurallara sayg›l› küçük bir yetişkin olarak kabul ediliyordu. Oysaki bir eğitim reformcusu olan J.J. Rousseau, çocukluğu insan gelişiminin en doğal evresi olarak nitelendirmekte ve h›zl› geçen bir çocukluk dönemini reddederek, çocukluğun insan›n gelişimi ve zenginleşmesi ad›na önemli bir dönem olduğunu vurgulamaktad›r. Çocuğu masum bir varl›k olarak gören3 Rousseau’ya göre, Yaradan’›n elinden ç›kan her şey iyidir. Sonradan insanlar›n elinde bozulur. Çocuk; hekim, asker, papaz olmadan önce insan olmal›d›r.4

Çocukluk kavram› içinde belirsizlikler bar›nd›rmas›na rağmen, çocuk olmak denildiğinde zihnimizde merakl›l›k, yarat›c›l›k, tazelik, heveslilik, inatç›l›k, yeniliklere aç›k olma, bağ›ms›zl›k, hayal gücü genişliği gibi nitelikler çağr›ş›m yapmaktad›r.

Yaşamlar›n›n ilk beş y›l› boyunca bağ›ms›z bir insan olmak için mücadele veren çocuklar,5 çoğu zaman bir yetişkini k›skand›racak ölçüde hayal gücü, sorgulama ve yarat›c›l›k kapasitesine sahiptirler.

Onlar, al›şkanl›k, gelenek, görenek ve kurallardan uzak, bir şeyin nas›l olmas› gerektiği düşüncesinden bağ›ms›z, böyle gelmiş böyle gider bask›s›na boyun eğmeden düşünebilme ve düşündüklerinde ›srar edebilme, ›srar ettiklerini uygulayabilme yeteneğine sahiptirler.6

2 Matthews, a.g.e, s.15.

3

Gerald L. Gutek, Eğitime Felsefi ve İdeolojik Yaklaş›mlar, Ankara, 2001, s.79.

4 Necdet Sakaoğlu, Osmanl›’dan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul, 2003, s.49. 5

Jerry Wyckoff vd., Bağ›r›p Çağ›rmadan ya da Dövmeden Çocuk Terbiyesi, Ankara, 2002, s.2.

6

(4)

Bu sebeple çocuklar, yetişkinlerle k›yasland›klar› vakit çoğu zaman daha az disiplinli ve daha az ciddi olarak görünseler de, iş soru sormaya, sorgulamaya gelince s›radan bir meraktan fazlas›n› içeren-Evren nas›l başlad›? Zaman nedir? gibi-sorular sorabildikleri görülür. İşte bu nedenle çocukluk, çocuk olabilmek; çocuk niteliklerine ve yarat›c›l›ğ›na sahip olmak önemlidir. Çocuktaki aktivite ve yarat›c›l›ğ› fark eden Alman filozofu F. Nietzsche, felsefesinde çocuğa üst insan olabilme yolunda özel bir önem atfeder.

Nietzsche, felsefesinde y›rt›c› hayvan, sürü insan›, özgür insan ve üst insan olmak üzere dört insan tipinden söz eder. Nietzsche’ye göre ilk iki tip, insan gelişiminin alt seviyelerini oluşturur. Orta ve vasat olan› değerli bulan sürü insan›ndan, Nietzsche’nin geleceğin kanun koyucusu olarak söz ettiği, yeni değerlerin yarat›c›s› olan üst insana doğru yol alabilmek ve özgürleşebilmek için katedilmesi gereken çetin bir yol vard›r. Zira üst insan olma yolunda at›lmas› gereken ilk ad›m, mevcut yaşam biçimleri ve değerlerinin sorgulanmas› ve değerlendirilmesidir.

Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt adl› yap›t›nda üst insana giden yolda ruhun üç katarsis aşamas›ndan söz eder. Ruhun üç biçim değişiminden (metamorphose) bahsederek ruhun nas›l deve, devenin aslan, aslan›n da en sonunda çocuk olduğunu anlat›r.7 Deve, organizmaya yabanc› olan unsurlar›,

ağ›r yükü simgelerken; aslan ise ruhun özgürleşmesini ifade eder. Aslandan sonra çocuk aşamas›na geçilir. Çocuk, üst insan olman›n başlang›c›d›r. Zira Nietzsche’ye göre, çocuk masumiyet ve unutuştur, yeni bir başlang›ç, bir oyun, kendiliğinden dönen bir tekerlek ve bir ilk devinimdir.8 Çocuk, oluş ve

değişime aç›k ve onlarla uyum içinde olduğu için masumdur. O, al›ş›lm›ş değerlendirme kal›plar›ndan bağ›ms›zd›r. Kendi kendine dönen tekerlek gibi yarat›c› hayat gücü onun içinde saf bir biçimde hareket eder.

Nietzsche’nin ifadelerinden de anlaş›lacağ› üzere çocukluk, biyolojik olarak yaşam›n bir döneminde yaşan›p yitirilen bir evre olmas›n›n yan› s›ra bir anlama da sahiptir. Biyolojik çocukluk kadar ruhun çocukluğu da önemlidir.

Ruhun çocukluğu ya da çocukluğa ulaşmas› özgürlük ve bağ›ms›zl›k ister. Zira ruh bağ›ms›zl›ğ›na erişemeyenler, bağ›ml›l›ğ› al›şkanl›k haline getirenler çocuk olamazlar. Çocukluk bir karakter biçimidir ve o yeniliğin, dönüşümün y›lmadan ard›ndan koşabilme, merakl›, araşt›r›c› ve düş dünyas› geniş olabilme, her dem taze ve yarat›c› kalabilme, başka bir deyişle olgunluğu çocuk ruhuyla yoğurabilme anlamlar›na da gelir.9

7

Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zerdüşt, İstanbul, 1984, s.31.

8 Nietzsche, a.g.e, s.32-33. 9

(5)

İşte Ulu Önder Atatürk’ün Cumhuriyete kazand›rmaya çal›şt›ğ› ruh, Cumhuriyet ruhu böyle heyecanl›, merakl›, araşt›r›c›, yarat›c› bir çocuk ruhudur. Cumhuriyet ruhu, bilim, sanat ve düşünce alan›nda özgün ve yarat›c› ürünler ortaya koyan, yaşama kendi aç›s›ndan bakabilme cesareti taş›yan olgun bir çocuk ruhudur.10 Bu sebeple Ulu Önderin 23 Nisan’›

çocuklara armağan etmesi, Türkiye Cumhuriyetini gençlere emanet etmesi, onlara olan derin şefkatinin yan› s›ra, onlara duyduğu güvenin de bir göstergesi olmas› aç›s›ndan dikkate değerdir. Zira 23 Nisan’›n Milli Egemenlik Bayram›n›n yan› s›ra Çocuk Bayram› olarak da kutlanmas› çok anlaml›d›r. Bu suretle milli egemenlik kavram› ile milletin yar›nlar›n›, geleceğini yans›tan çocuk kavram› aras›ndaki ilişki de vurgulanm›ş olmaktad›r. Geleceğimizi kime emanet edeceğini isabetle tayin eden Atatürk, çocuklar› ve gençleri önemsemiş ve onlara ilgi göstermiştir.

Osmanl› Devletinde Tanzimat’la birlikte çocuk terbiyesinin ayr› bir alan olduğunun ve ihtisas gerektirdiğinin fark›na var›lm›şt›r. Bu alanda çal›şma yapanlar›n baş›nda Münif Paşa, Edhem İbrahim Paşa, Sad›k R›fat Paşa ve Ahmet Mithat Efendi gelmektedir. Ahmet Mithat Efendi, Osmanl› ayd›nlar›n›n pedogoji anlay›ş›n› Avrupa ile karş›laşt›rarak fark› şöyle dile getirmiştir: “Avrupa’da çocuk, adam; Türkiye’de çocuk, çocuktur.”11 Ulu Önder Atatürk’ün çocuklara yaklaş›m› ise, Avrupal› pedagoglar›n görüşleri doğrultusunda olmuş, çocuklar› bir büyük insan olarak kabul etmiş, onlar›n, yan›nda içlerinden geldiği gibi konuşma ve davranmalar›na izin vermiştir. Çocuklar, Ata’n›n yan›nda düşüncelerini hiç çekinmeden aç›kça ifade edebilmişlerdir.12

Sevdiklerine hangi yaşta olursa olsun çocuk diye seslenen Atatürk’e göre, çocuk öncelikle sevgi demektir. Ata’n›n çocuklarda en hoşuna giden yan, safl›klar› “ikiyüzlülük nedir bilmemeleri, bütün istek ve duygular›n› içlerinden geldiği gibi aç›klamalar›d›r.”13

Ulu Önder çoğu ailede öteden beri gelen bir al›şkanl›k olduğunu, çocuklar›n› konuşturmad›klar›n› ve dinlemediklerini, bu tavr›n ise son derece yanl›ş olduğunu belirterek, çocuklar›n serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklar›n› olduğu gibi ifade etmeye teşvik edilmeleri gerektiğini düşünür. Böylece hem hatalar›n› düzeltmeye imkan bulunur hem de ileride yalanc› ve iki yüzlü olmalar›n›n önüne geçilmiş olur. K›sacas› çocuklar›m›z› art›k düşüncelerini hiç çekinmeden aç›kça söylemeye, içten inand›klar›n› savunmaya, buna karş›l›k da başkalar›n›n samimi düşüncelerine sayg›

10 İnam, a.g.e, s.20.

11

Cüneyt Okay, Osmanl› Çocuk Hayat›nda Yenileşmeler, İstanbul, 1998, s.51

12 Hülya Şahin, “Atatürk’te Çocuk Sevgisi ve Atatürk Döneminde Çocuklara Yönelik

Yap›lan Çal›şmalar”, Silahl› Kuvvetler Dergisi, 2000, s.234-235.

13 Hasan R. Soyak, Doğumundan Ölümüne Kadar Atatürk ve Atatürk’ün Hususiyetleri,

(6)

göstermeye al›şt›rmal›y›z. Ayn› zamanda onlarda yurt, ulus, aile ve yurttaş sevgisiyle birlikte doğruya, iyiye ve güzele karş› sevgi ve ilgi uyand›r›lmaya çal›ş›lmal›d›r.14 Böylece Atatürk, çocuk eğitiminde ana kucağ›ndan

başlayarak en yüksek eğitim ocaklar›na değin her yer ve zamanda üzerinde durulacak hususlar›n alt›n› çizmiş, bu suretle çocuklar›m›z›n memlekete yararl› birer vatandaş ve mükemmel birer insan olabileceğini belirtmiştir.

Bu hususlara Atatürk’ün manevi çocuklar›n›n eğitiminde de bizzat özen gösterdiği anlaş›lmaktad›r. Atatürk’ün manevi çocuklar›ndan olan Sabiha Gökçen, Ata’n›n çocuklar›n yetişmesinde dikkat ettiği hususlar› 11 Mart 1999 y›l›nda kendisiyle yap›lan bir röportajda şöyle belirtmiştir: Yalan söylememeleri, dürüst ve ciddi olmalar›, başkalar›n›n özel hayatlar›na kar›şmamalar›, insanlarla olan ilişkilerinin sayg› ve sevgiye dayanmas›. Çocuklara Avrupai tarzda bir eğitim verilmiş, onlar›n modern bir toplumun bireyleri olarak yetişmelerine özen gösterilmiştir. Onlar giyinişleri, hal ve tav›rlar›, özgürce fikirlerini ifade edebilmeleri, eğitim hayat›nda kaydettikleri başar›lar› ile yeni nesle emsal teşkil etmişlerdir.15 Atatürk’ün manevi

çocuklar›ndan Sabiha Gökçen ilk Türk kad›n pilotu, Afet İnan ise ilk Türk kad›n tarih profesörü olmuşlard›r.

Atatürk için çocuk, vatan gibi sevilmesi, ulusun haklar›n› korur gibi korunmas› gereken bir varl›kt›r. Hat›ra defteri onun cephede bulunduğu en bunal›ml› günlerde bile çocuklarla yak›ndan ilgilendiğini belirleyen bir belgedir.16 Atatürk’le karş›laşan çocuklar›n adeta yaşamlar›n›n ak›ş›

değişmiştir. Ulu Önder, çocuklar aras›nda zeki ve yetenekli olanlara yetenekleri doğrultusunda yetişebilmeleri için devlet desteği sağlam›ş, evlat edindiği manevi çocuklar›n›n yan› s›ra baz› çocuklar› himayesine alarak okumalar›na imkan vermiştir.

Ata’n›n k›z kardeşi Makbule Atadan ve Sabiha Gökçen’in an›lar› başta olmak üzere yak›n arkadaşlar›n›n ifadelerine göre Atatürk’ün manevi çocuklar› ve himayesindeki çocuklar›n isimleri şunlard›r: Mustafa, Sadiye, Rukiye, Zehra, Abdürrahim, Nebile, İbrahim, Sabiha Gökçen, Afet İnan, Ülkü, İhsan, Ömer, Afife, Ayşe, Mahmude. Atatürk’ün vasiyetnamesinde ise, manevi çocuklar›ndan Ülkü, Sabiha Gökçen ve Afet İnan’›n isimlerine rastlanmaktad›r.17

Atatürk yurt gezileri s›ras›nda okullara giderek dersleri izlemiş, öğrencilere sorular sormuş, eğitim uygulamalar›n›n bizzat içinde yer alm›şt›r.

14 Soyak, a.g.e, s.78.

15

Şahin, a.g.e, s.236.

16 Cemil Sönmez, Atatürk’te Çocuk Sevgisi, Ankara, 2004, s.2. 17

(7)

Atatürk, öğrenmeye ve öğretmeye merakl›d›r. Zihninde ve gönlünde her zaman öğretmenlik eğilimi taş›m›şt›r. Onun bu özelliği yaz›, dil devrimi günlerinde iyice aç›ğa ç›km›şt›r. Öğrencilerle konuşmak, s›navlarda bulunmak isteyen Atatürk, s›navlara girmiş hatta not verdiği de olmuştur.18

Yurt gezilerinde okul ziyaretlerinde bulunan Ulu Önder bir keresinde Edirne’de bir ilkokula gitmek istemişti. Atatürk okulun başöğretmenine “Bizi birinci s›n›f dersliğine götürür müsünüz?” dedi. Başöğretmen, “Başüstüne Atam!” diyerek yol gösterdi. S›n›fta çocuklardan ikisi kara tahtada, öbürleri s›ralar›nda “Atatürk çok yaşa” cümlesini yaz›yorlard›. Çocuklar Atatürk’ü görür görmez, öğretmenin işaretini beklemeden ayağa kalkt›lar. Hepsinin gözleri p›r›l p›r›ld›. Atatürk, çocuklar›n yazd›klar›na bakt›, beğendi, çocuklar› okşad›. Sonra öğretmene “İzin verirseniz bir soru soracağ›m” diyerek, çocuklara, insanla hayvan aras›nda ne fark olduğunu sordu. Bunun üzerine bir çocuk ayağa kalkarak, ›ş›l ›ş›l gözlerle “Atam, insan şaha kalkm›şt›r, At da şaha kalkar ama her zaman değil” yan›t›n› verdi. Atatürk’ün gözleri çakmak çakmak olmuştu. S›n›ftan ç›k›p biraz yürüdükten sonra gülümseyerek, yan›ndakilere “Baylar, çocuklar›m› nas›l buldunuz?” dedi.19

Dolay›s›yla denilebilir ki, yar›n›n büyüklerini, Türkiye Cumhuriyeti’nin gelecekteki sahiplerinin yetişmelerini izlemek onlarla sohbet etmek, Atatürk’e büyük keyif vermiştir. Bu bağlamda bir gün, Çankaya s›rtlar›nda dolaşmaya ç›kan Ata, küçük bir çocuğa rastlar. Ad›n› ve okula gidip gitmediğini sorar. Ad›n›n Cemil olduğunu öğrendiği çocuğa bu kez Atatürk, “Ben kimim?” sorusunu yöneltir ve “Siz Gazi Paşas›n›z” cevab›n› al›r. Bunun üzerine Atatürk gülümser ve “Beni benzetmiş olmayas›n” der. Çocuk, “Hay›r iyi biliyorum, çünkü bu dünyada kimse size benzemez” yan›t›n› verir. Büyüdüğün zaman ne olacaks›n sorusuna, asker olup, düşman bu topraklara bir daha ayak basacak olursa, onu kovacağ›n› söyleyen Cemil’in aln›na bir öpücük koyan Atatürk, yoluna devam ederken, “Ulusun bağr›ndan temiz bir kuşak yetişiyor. Bu eseri, onlara b›rakacağ›m, gözüm arkada kalmayacak” der.20 Bu olay, Ata’n›n çocuklara ve gençlere güven ve

inanc›n› gösteren örneklerden yaln›zca biridir.

Yine bir akşam Ata’ya naz› geçenlerden biri, “Düşünmelisiniz ki, eğer ölürseniz; heykelinizi paramparça ederler. Yapt›klar›n›z›n hiçbiri ayakta kalmaz, çok yaşamaya bakmal›s›n›z” demişti. Bunun üzerine Atatürk gülüp, “Unutmay›n›z ki Mustafa Kemaller yirmi yaş›ndad›r” demiştir.21

18

Sönmez, a.g.e, s.113.

19 Süleyman Karagöz, Atatürk ve Çocuklar, Ankara, 1997, s.9-13. 20

Ercüment E.Talü, “Atatürk Çocuklar› Çok Severdi”; içinde Atatürk ve Çocuklar (1997), Süleyman Karagöz, s.14.

21

(8)

Ulu Öndere göre, bugünün küçüğü, yar›n›n büyüğüdür. Bugünün çocuk ve gençleri yar›nlar›m›za, geleceğimize yön vereceklerdir. Bugün bir hiç gibi görünen çocuk, belki yar›n›n en dikkate değer ismi, en büyük kahraman› olacakt›r.

Atatürk için çocuk öncelikle yar›nlar›m›z demektir. Çocuk sevgisinin insan için bir ihtiyaç olduğunu, hele yaş ilerledikçe bu ihtiyac›n kendisini daha kuvvetle hissettirdiğini belirten Atatürk’e göre, çocuklar› severiz. Çünkü çocuk, bizim devam›m›zd›r. Her çocukta biz, sonsuzluğa doğru uzan›p gitme isteğinin doyumunu buluruz.22

Atatürk düşüncesinin temellerini oluşturan ilkelerden biri, tarihin bir ilerleme olduğu düşüncesidir. İlerleme düşüncesi de, dinamik devrim ideali de geleceğe yönelik olacakt›r.23 Geleceğimiz ise çocuklar›m›z ve

gençlerimizdir. Bu durumda çocuklar›m›z›n ve gençlerimizin yar›nlara gereği gibi haz›rlanmas›, çağ›n gereklerine uygun bir eğitim görmeleri temel amac›m›z olmal›d›r.

Bu sebeple Cumhuriyetin Milli Eğitim politikalar›n›n esas amac›n›n “Türk Milletini medeniyet saf›nda en ileriye götürmek ve genç nesilleri Türk Milletini yüceltecek şekilde aşk, irade ve kudretle yetiştirmek; onlar› milli, medeni, insani fikir ve hislerle donatmak”24 olarak belirlendiği görülür.

Dünyadaki gelişmeleri yak›ndan izleyen Atatürk, donmuş düşünceler ve inançlar yüzünden gelişen dünyaya ayak uyduramamay› temel problem olarak görüyordu. O, Osmanl›n›n geri kalmas›nda eğitim kurumlar›n›n zaman›n şartlar›na göre düzenlenememesinin etkisini dile getirerek Sakarya Savaş› y›llar›nda öğretmenlere şöyle sesleniyordu: “Şimdiye kadar takip olunan tahsil ve terbiye usullerinin milletimizin tarihî tedenniyat›nda en mühim bir âmil olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli terbiye program›ndan bahsederken eski devrin hurâfât›ndan ve evsâf-› f›triyemizle hiç de münasebeti olmayan yabanc› fikirlerden, şarktan ve garptan gelebilen bi’lcümle tesirlerden tamamen uzak, seciye-i millîye ve tarihiyemizle mütenasip bir kültür kastediyorum. Millî dehâm›z›n inkişâf› ancak böyle bir kültür ile kâbildir.”25

Çağ›n gereklerini ve toplumun gereksinmelerini karş›lamaktan uzak, yarat›c›l›ğ› engelleyici yöntemleri olan geleneksel eğitim, ezberciliğe dayan›yor, bu ise yarat›c› yeni kuşaklar›n yetişmesini engelliyordu. Geleneksel eğitim, biçim, içerik ve öz yönünden millî olmad›ğ› gibi, bilimsel düşünceden de uzakt›.

22 Sönmez, a.g.e, s.200, 204. 23

Sönmez, a.g.e, s.VII.

24 Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941), Tarih IV, 2004, s.266. 25

(9)

Atatürk, gerçek bir kurtuluşun ancak eğitimle sağlanacağ›n› düşünüyor ve “terbiyedir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanl›, âli bir hey’et-i içtimâiye halinde yaşat›r, ya bir milleti esaret ve sefâlete terk eder”26 diyordu.

Ulu Önderin eğitimde hassasiyetle üzerinde durduğu hususlardan biri millîlik ilkesi, bir diğeri bilimsellik ilkesi olmuştur. Eğitimde millîlik ilkesi, çocuk ve gençlere bir insan topluluğunu millet yapan değer ve inançlar›n millî kültürün kazand›r›lmas› esas›na dayanm›şt›r. “Türkiye Cumhuriyetinin temeli kültürdür”27 diyen Atatürk’e göre, kültür, okumak, anlamak,

görebilmek, görebildiğinden mânâ ç›karmak, uyan›k davranmak, düşünmek, zekây› terbiye etmektir.

İnsan›n düşünsel ve zihinsel gelişim özelliklerini, kavray›ş yeteneğini kültür kapsam›nda değerlendiren Atatürk, yaln›z düşünce hayat›n› değil, insan›n, bunun d›ş›ndaki diğer eylem ve etkinliklerini, gündelik yaşam pratiklerini de kültürle ilişkili görür. Bir başka deyişle, kültürü, insan eylem ve etkinliklerinin yani dinamizminin ifadesi olarak kabul eder.28

Temelinde, dinamizm ve gelişimin bulunduğu böyle bir kültür anlay›ş›nda, ak›l ve bilimin ön plana ç›kt›ğ› aç›kça görülmektedir.

Atatürk, Bat› uygarl›ğ›n›n gelişmişliğinin ve dinamizminin kaynağ›n› bilimden ve bilimin gelişme yeteneğinden ald›ğ›n› düşündüğü için, bilime dayanmayan bir uygarl›ğ›n, Bat› ile rekâbet edemeyeceğini belirtir. Bu sebeple “dünyada her şey için, medeniyet için, hayat için, muvaffakiyet için en hakiki mürşit ilimdir, fendir. İlim ve fennin haricinde mürşit aramak gaflettir, cehalettir, dalâlettir. Yaln›z; ilmin ve fennin yaşad›ğ›m›z her dakikadaki safhalar›n›n tekâmülünü idrâk etmek ve terakkiyât›n› zamanla takip eylemek şartt›r.”29 Aksi taktirde bu gelişim ve değişimlere uyum

sağlayamayan binlerce y›l öncesinin bilim ve tekniğini bugün aynen uygulamaya çal›şan milletlerin başar› elde edemeyeceği aç›kt›r. “Medenî olmayan insanlar, medenî olanlar›n ayaklar› alt›nda kalmaya maruzdurlar.”30

O halde,

“Medeniyet yolunda yürümek ve başar›l› olmak, hayat›n şart›d›r. Bu yol üzerinde duraksayanlar veyahut bu yol üzerinde ileri değil geriye bakmak cahilliği ve tedbirsizliğinde bulunanlar, medeniyetin coşkun seli alt›nda boğulmaya mahkûmdurlar. Medeniyet yolunda başar›, yenileşmeye bağl›d›r. Sosyal hayatta,

26 A.g.e., C.II., s.206

27

A. Afet İnan, M. Kemal Atatürk’ten Yazd›klar›m, Ankara, 1981, s.43.

28 Tayyip Duman, “Atatürk’ün Kültür ve Eğitim Anlay›ş›”, Cumhuriyetin İlk

Y›llar›ndan Günümüze Dil, Kültür, Eğitim, 2007, s.214-215.

29 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, C.II, s.202. 30

(10)

ekonomik hayatta, ilim ve fen sahas›nda başar›l› olmak için tek gelişme ve ilerleme yolu budur. Hayat ve geçime egemen olan kurallar›n zaman ile değişme, gelişme ve yenilenmesi zorunludur. Medeniyetin buluşlar›n›n, tekniğin harikalar›n›n dünyay› değişiklikten değişikliğe uğratt›ğ› bir devirde, as›rl›k köhne zihniyetlerle geçmişe bağl›l›kla varl›ğ›n korunmas› mümkün değildir.”31

Öyleyse, çağdaş dünyada, ulusumuzun hak ettiği yeri alabilmesi için, millî kültürümüze yabanc›laşmadan, millî kültürümüzü çağdaş uygarl›k seviyesinin üzerine ç›karmak esast›r.

Çağdaşlaşman›n öz benliğimizi koruyarak gerçekleştirilmesi gerektiğini Atatürk, “Dünyan›n bize hürmet göstermesini istiyorsak evvelâ bizim kendi benliğimize ve milliyetimize bu hürmeti hissen, fikren, fiilen, bütün ef’âl ve harekât›m›zla gösterelim; bilelim ki, millî benliğini bulmayan milletler başka milletlerin şikâr›d›r”32 sözleriyle dile getirmiştir.

Milletimizin dehâs›n›n gelişmesi ve bu sayede lây›k olduğu medeniyet düzeyine ulaşmas› şüphesiz, yüksek meslekler erbâb›n› yetiştirmek ve milli kültürümüzü yükseltmekle mümkün olabilecektir.

O halde çağdaş dünyada hak ettiğimiz yeri alabilmek için tek bir şeye ihtiyac›m›z vard›r o da çal›şkan olmakt›r.

Böylece Atatürk’ün, Türk Ulusunu çağdaş uygarl›k seviyesi ötesine ulaşt›rmay› arzulayan eğitim politikas›, öğretim birliği temelinde millî, laik, bilimsel, yayg›n bir eğitimi esas alm›ş ulusal egemenlik ve bağ›ms›zl›ğ›m›z› koruyacak bir neslin yetiştirilmesini amaçlam›şt›r.

Kültüre dinamik bir nitelik kazand›ran Atatürk’ün, kültürümüzü çağdaş uygarl›k düzeyinin üzerine ç›karmay› hedeflerken ‘en büyük eserim’ dediği Cumhuriyetin temeline kültürü koymas› ve onu da Türk gençliğine emanet etmesi gayet anlaml›d›r.

Bu durumda, Cumhuriyet sürekli bir devinim, yenilenme, at›l›m, araşt›rma demektir. Cumhuriyetin özünde adeta bir çocuk ruhu vard›r. Bu sebeple, onun içinde taş›d›ğ› dinamik, taze ve yarat›c› çocuk ruhunu yitirmeden, o ruha uygun bir biçimde yorumlanmas›, düşüncede, bilimde, sanatta, olgun çocuk ruhu ile yarat›c› ürünler ortaya konulmas›, her dem taze ve keşfedici olma özelliğinin korunmas› gerekir.33

Zira Atatürk’e göre, bir millet ki resim yapmaz, bir millet ki heykel yapmaz, bir millet ki, fennin icabettirdiği şeyleri yapmaz; itiraf etmeli ki, o

31

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, C.II, s.187.

32 A.g.e., C.II, s. 147. 33

(11)

milletin tarik-i terakkide yeri yoktur. Hâlbuki bizim milletimiz, evsâf-› hakkiyesile mütemeddin ve müterakki olmaya lây›kt›r ve olacakt›r.34

O halde, genç nesle düşen görev, Atatürk devrimi esaslar› doğrultusunda, kendi öz benliğine yabanc›laşmadan, dünyadaki gelişmeleri yak›ndan takip etmek; bilim, sanat ve düşünce alan›nda çocuk aktivitesi ve yarat›c›l›ğ›yla özgün ürünler ortaya koyabilmek; Cumhuriyet ruhunun sürekli bir at›l›m, sürekli bir yenilenme, sürekli araşt›rma gerektirdiğini gözden kaç›rmamakt›r.

KAYNAKÇA

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III (1997), Ankara: Türk İnk›lâp Enstitüsü Yay›nlar›.

Duman, Tayyip (2007), “Atatürk’ün Kültür ve Eğitim Anlay›ş›”, Cumhuriyetin İlk

Y›llar›ndan Günümüze Dil, Kültür, Eğitim, Der.N.Güngör, s.211-228.

Gutek, Gerald L. (2001), Eğitime Felsefi ve İdeolojik Yaklaş›mlar, (Çev. Nesrin Kale), Ankara: Ütopya Yay.

İnam, Ahmet (2003), “Atatürk ve Çocuk”, MPM Anahtar, s.20. İnan, A. Afet (1981), M. Kemal Atatürk’ten Yazd›klar›m, Ankara. Karagöz, Süleyman (1997), Atatürk ve Çocuklar, Ankara: Karagöz Yay. Kemalist Eğitimin Tarih Dersleri (1931-1941). (2004), Kaynak Yay›nlar›.

Matthews, Gareth B. (2000), Çocukluk Felsefesi, (Çev.Emrah Çakmak), İstanbul: Gendaş Kültür.

Nietzsche, Friedrich (1984), Böyle Buyurdu Zerdüşt, (Çev.A. Turan Oflazoğlu), İstanbul: Cem Yay›nevi.

Okay, Cüneyt (1998), Osmanl› Çocuk Hayat›nda Yenileşmeler, İstanbul. Özden, Yüksel (2000), Öğrenme ve Öğretme, Ankara: Pegem Yay.

Sakaoğlu, Necdet (2003), Osmanl›’dan Günümüze Eğitim Tarihi, İstanbul: Bilgi Üniversitesi Yay.

Soyak, Hasan R. (1965), Doğumundan Ölümüne Kadar Atatürk ve Atatürk’ün

Hususiyetleri, İstanbul: Hayat Yay.

Sönmez, Cemil (2004), Atatürk’te Çocuk Sevgisi, Ankara: Atatürk Araşt›rma Merkezi.

(12)

Şahin, Hülya (2000), “Atatürk’te Çocuk Sevgisi ve Atatürk Döneminde Çocuklara Yönelik Yap›lan Çal›şmalar”, Silahl› Kuvvetler Dergisi, S.366, s.231-247. Talü, Ercüment E., “Atatürk Çocuklar› Çok Severdi”; içinde Atatürk ve Çocuklar

(1997), Süleyman Karagöz, Ankara: Karagöz Yay.

Wyckoff, Jerry vd. (2002), Bağ›r›p Çağ›rmadan ya da Dövmeden Çocuk Terbiyesi, (Çev.Ümit T. Sargüney), Ankara: HYB Yay.

Referanslar

Benzer Belgeler

The primary objective of this study was to determine the frequency of eosinophilic esophagitis in adult patients who were admitted to our clinic with esophageal symptoms..

Zaman gazetesi seçim süreci boyunca yalnızca AK Parti’nin siyasal reklamlarına yer verirken, Cumhuriyet gazetesinde hiçbir AK Parti reklamı yayımlanmamış,

Görüşme yapılan kadın ve erkek akademisyenlerin çoğunluğu (16 kişiden 13 kişi) kaynaklara erişim konusunda sorun yaşarken sadece 3 kişi sorun yaşamadığını

Bu araştırmada öncelikle, sosyodemografik değişkenler (yaş, cinsiyet, evlilik süresi, evlenme yaşı, evlenme biçimi, eğitim düzeyi, gelir düzeyi, çalışıp çalışmama

Documentary film is interested in what was lost in past about people and tries to recreate it for the spectator.. It is usually inspired

Our results indicated that atrophy and intestinal metaplasia in the adjacent gastric mucosa is more common in adenomatous polyps and hyperplastic polyps compare to fundic

kullanılarak uygulanması sonucu elde edilen ortalama ROC sonuçları..39 Çizelge 4.6 Farklı benzerlik metriklerinin kesişim gen listesi kullanılarak LAST_DE parmak

Tamada and Baba 2 first identified Beet necrotic yellow vein virus (BNYVV) as the cause of rhizomania when they isolated the virus from infected plants of sugar beet fields in