• Sonuç bulunamadı

İstiklal Marşı:Marşın kabulü sırası Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi Tanrıöver anlatıyor

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İstiklal Marşı:Marşın kabulü sırası Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi Tanrıöver anlatıyor"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

K U L MA

Marşın kabulü sırasında Maarif Vekili olan Hamdullah Suphi Tanrıöver anlatıyor

Mehmet Âkit

Bana istiklâl marşının nasıl bir hava içinde doğduğunu sordunuz. Her ot. her çiçek, her ağaç ve her hayvan, bir iklim içinde doğar. Bunların şekilleri, renkleri ve kokularıl üstünde, o iklimin tesiri, dün­ yanın bildiği bir hakikattir. Sanat eserlerinin de tıpkı bunlar g ib i, muayyen bir iklim içinde doğduğunda kim­ se şüphe etmiyor.

1920 senesinde, Nisan ayın­ da, Ankarada Büyük Millet Meclisi açıldığı vakit, Ana­ dolu, her taraftan kabarıp gelen, yabancı istilâ dalgaları ortasında kalmışti. Ben Mec­ lisin o günkü halini tarif ederken, vaktiyle şöyle bir cümle kullandım: «Biz Millet Meclisinin sıraları üstünde denize döküldükten sonra bir kayaya tırmanan kazazedeler gjbi toplanmıştık».

Devlet orduları tanzim edil­ meden evvel, halk kuvvetleri Garbi Anadoluda, Adana ova­

larında, Urfada, Maraşta, Ga- ziantepte silâha sarılarak is­ tilâya karşı mücadeleye gir­ diler. Birinci Millet Meclisi, seyredildiği vakit orada görü­ len tenevvü derhal dikkate çarpardı. Hocalar, şeyhler, Bektaşi ve Mevlevi tarikati mensupları, eski mektep ho­ caları, zabitler saymakta de­ vama lüzum yok , şarktan gelen uzun sakallı ve heybetli ağalar ve birçok serhad ço­ cukları. Mebus intihap edilen­ lerden bir kısmı davete icabet etmemişti. Ankaraya gelenler iradesi olan, cesareti olan, yeni bir boğuşmanın getire­ ceği ciras cins tehlikelerden korkmıyan kimselerdi.

Anadoluda ilk zaferi bize Karabekir Kâzım Paşa verdi. Sarıkamış, Kars ve Gümriiyü aldıktan sonra, halk, zaferin bizim için hâlâ mümkün ol­ duğunu idrâk etti. Bu zaferde ilk ışığı gördü ve istiklâl için ilk müjdeyi aldı. Ben bu ha­ beri Antalya belediye önünde toplanan halka verdiğim gün ne duyuyordum size tarif edemem . Baş kumandanlık kanunu müzakere edilirken ben Sandıklı civarında rasgel- diğim bir kuvvetten Millet Meclisinde vecdile bahsettim.

Bu kuvvetin başında Refet Paşa vardı. Biten Birinci Cihan harbinin sayısız cephelerinde yani mezbahlarda tükettiği Türk kuvvetleri bana ilk defa olarak Sandıklı civarında onun kumandası altında tekrar gö­ ründü. Refet Paşa, Demirci Mehmet Efe, Çerkeş Ethenı ve Yunan ordusi^le muzaffer çarpışmalardan sonra Sakarya muharebesi başlamadan evvel

M i ¡I M i T A K İ F

Y a z a n : A t s ı z Âkif şair, vatanperver ve karakter adamı olmak bakımdan mühimdir. Şairliğine kimse itiraz edemez. Onun oldukça bol manzum eserleri arasında öyle parçalar vardır ki Türk edebiyatı tarihinde ölmez mısralar sırasına girmiştir.

Vatanperverliği tam ve tezatsız bir vatanperverliktir. Akif, sözla vatanperver olduğu halde fiille bunu tekzip edenlerden değildi. Vatanper- .verane şiirler yazdığı halde en sefil bir namert ve en rezil asker kaçağı hayatı yaşıyaniar henüz aramızda bulunduğu için Âkifin vatanperverliği yüksek bir değer kazanır.

Karakter adamı olmak bakımından ise Âkif eşsizdir. O, daima bulun­ duğu kabın şeklini alan bir mayi veya cıvık bir halita değil; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir.

İslamcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar, islâmcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise dünkü tslâm- cılık da o idi. Esasen İslâmcılık Osmanlı Türklerinin millî mefkûresiydi. On -dördüncü asırdanberi Türklerden başka hiçbir müslüman millet, ne Araplar, ne Acemler, ne de Hintliler islâmcılık mefkûresi görmüş değillerdi. Eir Osmanlı şairi olan Âkirte millî mefkûre kemaline ermiş, fakat yeni bir millî mefkû- rer.in doğuş zamanına rastladığı için geri ve aykırı görünmüştür.

Mazide yaşıyanların fikir ve mefkûreleri bize aykırı gelse bile onları zaman ve mekân şartları içinde mütalea ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz.

Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kâfidir. Başka söz istemez... Âkif inandı, dönmedi ve öyle öldü.

Millî Müdafaa Vekâletini üze­ rine almış ve orta Anadoluyu gece gündüz devam eden bir akın halinde cepheye sevket- meğe başlamıştı.

Arada birinci ve ikinci İnönü zaferini idrak ettik. Fakat Meclis açılmadan evvel, düşmanın işgali altına girmiş, toprakları kurtarmak için baş­ ladığımız mücadelede, talih bize müsait görünmüyordu, Çünkü Yunan orduları Ak- hisarı, Manisayı, Bursayı al­ dıktan sonra, Eskişehiri, Kü- tahyayı ve Afyonu da aldılar,

orta yaylâya doğru ilerleme­ ğe başladılar. Elimizde maddî ve manevî ne kadar kuvvet varsa ya bunları toplıyacak, düşman karşısına çıkacak, ve onunla son bir hesaplaşma imkânını arıyacaktık. Yahut her şey kaybolacaktı.

Millet Meclisi telkine, irşada ehemmiyet vermek lüzumunu anlıyordu. 1336 senesi Mayıs ayında, Şair Mehmet Âkif Beyi ve beni Konya camile­ rinde vaize memur etmişti.

Haziranın ilk haftasında ben Konyaya hareket ettim.

Bundan on gün sonra da Mehmet Âkif Bey geldi. An- talyada Paşa camiinde, Uiu- burluda yeni camide, millî mücadele lehine yaptığım tel­ kinlerden sonra Konya hal­ kına hitap eden bu üçüncü mevzien idi. Bu şehir orada daha evvel çıkan ihtilâllerle millî mücadeleye karşı bir vaziyet almış hissini veriyor­ du. İtiraf edeyim ki merkez yani Ankara irşada istihkak ettiği ehemmiyeti vermekte gecikmişti.

Tafsilât üzerinde durmak istemem fakat yalnız kuvvetli bir delil olduğu için şu nok­ tayı zikredeyim, her ikimizin Ankaraya avdetimizden bir ay kadar sonra, Konyadan bir heyet geldi ve Çorum mebusu Dursun Beyle bera­ ber, Dahiliye vekili Ata Beyi ziyaret etti. Ve bu Vekile onun bana kelime kelime tekrar ettiği şu sözleri söyledi:

“— Eğer Millet Meclisi ha­ kikî vaziyeti anlatmak için bize gönderdiği mebusları daha evvel yollamış olsaydı, orada ne isyan çıkar, ne is­ yanı bastırmak için asker şevkine lüzum kalırdı.,,

Diğer taraftan düşman or­ dularının istilâsı, yer yer baş gösteren dahilî isyanlar, İstan­ bul hükümetinin aleyhimize harekete geçirdiği kuvayı in­ zibatiye her gün vahameti arttırıyor, diğer taraftan Mil­ let Meclisi çıkardığı kanunlar ve hazırladığı ordulafla tehli­ keyi yenmeğe, ve kurtuluşu temin etmeğe çalışıyordu. Bu arada bir tedbir olarak acaba halka, bu kurtuluş mücadele­ sinin heyecanının verecek bir şiirin, yardımına el uzatmak doğru olmaz mıydı?

Ben Maarif Vekâletinde memleket şairlerine müracaat ederek, bir istiklâl marşı yaz­ malarını rica ettim. Vekâlete yedi şiir geldi. Mehmet Akif Bey, kazanacak şaire nakdi bir mükâfat vâdedildiği için bu müsabakaya iştirak etme­ mişti Ben ona şahsan ayrıca müracaat ettim. Ve bize millî bir marş temin edecek şairin bir para cazibesine kapılmak­ tan çok uzak olduğunda kim­ senin tereddüt etmiyeceğini kendisine temin ettim. O da bildiğiniz marşı yazarak bize

gönderdi.

Bu marş Anadolu mücade- leşinin mühim bir sahifesidir. Ben neticeyi Millet Meclisine arzettiğim gün, bir ç'ok müza­ kereler oldu, ismini size söy­ lemek istemediğim bir hatip.

— «Şiirin, hakikatleri söyle­ meğe tahsis edilmiş olan Millet Meclisi kürsüsünde yer buiamıyacağını » iddia etti. Fakat bastırıp mebuslara tevzi ettiğim şiirler arasında Meh­ met Akifin yazdığı, ezici bir ek­ seriyetin tasvibini kazanmıştı.

Balıkesir mebusu Beşir Bey onu kürsüye çıkarak okumamı teklif etti.

Hayatımda nadir duyduğum bir heyecanla Mehmet Âkitin şiirini okudum. Onu ezici bir ekseriyet ayakta dinledi, zaten o kendi gönlünde bu şiirin lehine kararını vermişti. Bu şiirin nasıl alkışlandığını size tarif etmem müşküldür.

B u n d a n s o n r a e s k i Ulaştırma Bakanımız General Ali Fuadm babası, İsmail Fazıl paşa, şiirin bir defa daha ha­

tiplerin durduğu yerden değil, Meclis reisinin bulunduğu yer­ den okumasınıteklif etti. Onu riyaset mevkiinden tekrar

okudum. •

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Bunun yanı sıra tıbbi ve aromatik bitkilere ilgi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de çok fazla... Bilim ve Teknik

Askerliğini Ellise Sarayfnda Cumhurbaşkanı François Mitterand'a yemek hazırlayarak yapan Cyrill Laugier ve Gilles Grillot'in aşçı olarak görev yaptığı bistroda Fransız

İşin ilginç bir boyutu da, Civangete olayının en büyük sorumlusu gibi olan, her yerde ism i geçen Ahmet Özal, tanık sandalyesinde ailenin diğer fertleri arasında her

[r]

An­ ka ra da olduğu gibi, bir konserva­ tuvar tiyatro okulunun açılması, ayrıca bir tatbikat sahnesinin ku­ rulması gerekir.. İstanbul şehrinin en büyük

Bu umumi vazife taksimi arasında kadınlar kendilerine ait olan vazifeleri yapacakları gibi aynı zamanda topluluğun refahı, saadeti için zorunlu olan umumi çalışmaya

Thoreau yürümenin önemini flu sat›r- larla çok güzel belirtir: "Sa¤l›¤›m› koru- yabilmem için, her gün en az 4 saat, çok kez daha uzun, koruluklarda,

Ve onlar Arif beyin âdetini çok iyi bildikleri için hayvanını da alırlar, ilerlerler, uzaklaşırlar, sa­ natkârı kendi kendine bırakır­ lardı. Arif bey