~S A M AT
SAYI: 343 • 1 EYLÜL 1994 • 20.000 LİRAGörüntüsü tutuklu
sözcüklerin öyküsü
Nihat Behram
% 1978yılından
kaçırılışına dek geçen
sürede, karşılıklı
yazışm alarım ız
Yılmaz Güney’le
haberleşmemizde
önemli bir yer
tutmaktadır
G
üney F ilm ’i yönettiğim d ö n em d e, ö z e llik le 1978’den, “kaçırılışı”na dek geçen sürede, karşılıklı yazış malarımız, Yılmaz’la haberleşme mizde önemli bir yer tutuyor. Bü tünü içinde bu yazışmaları şöyle sınıflandırabiliriz:a) Güney Film’e, film çalışma larına, birlikte çıkardığımız dergi ve legal çalışmalara ilişkin mek tuplar ve notlar...
b) Politik çalışma ve görüşme lere ilişkin, yarı - legal ve illegal; çoğunlukla şifreli bir dille yazılmış mektuplar ve notlar...
c) “Kaçırılma” olayına ilişkin, şifreli bir dille yazılmış mektuplar ve notlar...
d) Yılmaz’ın isteklerini sırala yan (ki bunların bir kısmında gün lük gereksinimlerine; bir kısmında, cezaevine silah götürülmesi gibi, çeşitli eylem önerileri gibi istekle rine, şifreli bir dille işaret ediyor) kısa cümlelerle madde madde ya zılmış notlar...
Bir de, karşılıklı ilettiğimiz ses bantları var. Bu bantların bazıları, farklı farklı yaptığımız görüşmele rin tutanakları niteliğinde. Bir kıs mı ise, Yılmaz’m düşünce ve gö rüşlerini ilettiği, mektup niteliğin deki ses bantlarıdır...
Söz konusu mektuplar, notlar ve ses bantlarını, koşullara ve nite
liklerine göre, kimi zaman birbiri mize güvenilir aracılarla iletmek teydik. Kimi zaman, cezaevindeki görüşme günlerinde, birbirimize bizzat elden vermekteydik.
Sadece kendi görüşmecilerinin değil, diğer mahkum görüşmecile rinin de, Yılmaz’ın çevresini sar ması; görüş süresinin sınırlılığı vb. nedenlerle, aramızdaki haberleş meyi bu yöntemle sağlamaktaydık.
#
Yılmaz Güney
’in
mektupları, ona ilişkin
anılarımın bir
parçasıdır. Ve, her
şeyden önce belli
çizgileriyle onun
dünyasını
yansıtmaktadır.
"İmralı Cezaevi"nde, Türkiye'den ayrılmam öncesinde Yılmaz'la son görüşmemiz (Ağustos 1980)
Fotoğraf: Ahmet Boga /©Milliyet - Nihat Behram
Y ılm az’ın yarattığı ortamda, çoğunlukla yüz yüze görüşme ola nağı bulduğumuz, kapalı cezaevin de olduğu günlerde, bir önlem ola rak, konuşm alarım ızı genellikle günlük sorunlarla sınırlı tutmaktay dık... Esas haberleşmemizi ise, kar şılıklı birbirimize verdiğimiz mek tuplar ve notlarla sağlamaktaydık. Kimisi, bir önce yazılanlarla birbi rini tamamlayan ve okunup notları alındıktan sonra yok etmemiz gere ken mektuplardı.
Yılmaz’ın, yarıaçık cezaevinde olduğu dönemde, haberleşme açı sından, koşullarımız biraz daha ge nişlemişti. Bu dönemde, kimi kez izin hakkını kullanarak, kimi kez yarattığı olanaklarla, bir günlük ya da birkaç günlük sürelerle, sık sık dışarı da çıkmaktaydı. Rahat konu şabiliyor olmamız, kapalı cezae vinde olduğu kadar mektup yazma yı da gereksiz kılıyordu. Birbirimi ze daha çok, dergide yayınlanmak üzere üstünde tartıştığımız yazıları mızı veriyorduk. Ortak imzamızla yayınlayacağımız yazılarımız; o- nun notlarını tutup benim tamamla mamı istediği yazılar; çoğunlukla benim yazdığım başyazı ve haber ler gibi...
Ağustos 1980’de, benim yurt dışına çıkmamdan sonra, haberleş memizi yine, çoğunlukla aracılarla ilettiğimiz mektuplar, notlar, ses bantları ve telefon konuşmalarıyla sağlamaya başladık. Gerek telefon konuşmalarında, gerek yazışmalar da, özellikle “kaçırılma” hazırlıkla rı ve politik konularda, şifreli bir dil kullanm aktaydık. G enellikle film, sanatçı, bitki, spor adlan ve tanımları, bu şifrelerde önemli bir yer tutuyordu. Söz gelimi, “Sürü
filminin Libya’ya satışı ve Türki y e’ye kazandıracağım ız döviz konusunda, şimdilik bir gelişme yok!” dediğim de, bu, “K açışa, Libya’nın maddi - manevi yardı mı konusunda bir ilişki kurula madığı” anlamına geliyordu. “Ar- navutlar, Güney Film ürünlerin den çok, Kemal Sunal ve Ayşecik filmlerine meraklılar!” sözü, Ar
navutluk yetkilileriyle yaptığım görüşmenin, “kaçış konusunda
garanti vermeyen komikliğini”
vurguluyordu. “Sürü’nün Fransa
dağıtımı için, Paris’te yetkili bir dağıtımcıyla olumlu bir görüş memiz oldu, haftaya yeniden gö rüşeceğiz!” cümlesi, “Kaçışa iliş kin istediğimiz güvenceye, Fran
sa yetkililerinin haftaya yanıt ve receği” anlamını içeriyordu. Yıl-
maz’ın, mektubundaki, “Ahmet A-
bi, Dağ’da bir haftalık kılavuz luk yapabilecek!” cümlesi, ara
mızdaki “kod adı”nın “Ahmet Abi” olması nedeniyle, kendisinin dışar- da olacağı günlere işaret ediyordu.
Yılmaz’ın, sakladığım mektup larından yirmisine, (konularıyla i- lintili olan, notlan ve ses bantların daki konuşmalarından bazı bölüm leri de ekleyerek) bu çalışma için de yer veriyorum. ★ En tazesinin üstünden, on yıldan fazla zaman geçmiş. Mektuplara, yazıldığı gün lere ilişkin tuttuğum notlardan da yararlanarak, ( bir bakıma mektu pların, esas olarak da Yılmaz'ın daha bütünlüklü anlaşılm asına yardım cı olabilir düşüncesiyle) “çağnşımları”nı da ekliyorum.
Onu, bütünlüğü içinde kavra mak isteyenlere, bu mektuplar, Yıl maz’m kendi içdünyası ve dış dün yayla arasındaki duygu ve düşün celerine ilişkin, birçok ipuçları ve riyor. Bana yazdığı bazı mektupları (yani, bir kısmını okuduktan sonra, bir kısmını Türkiye’den ayrılma dan yok ettiğim kimi mektupları) üstüne, bugün bir yorumda
bulun-Yılmaz İsparta Cezaevi'nde "ikili" görüşmelerinden birinde...
mam anlamsızdır. Çünkü, sonuç o- larak o mektuplar, belge nitelikle riyle elimizin altında değildir. Yok edilmiş olmaları, bir açıdan üzüntü verici de olsa, “kaçar - göçer” ya şadığımız o günler ve o koşullarda öyle yapmamız gerekiyordu. Ve zaten birisi, onları “saklamamız gerektiğini” söylese, ondan “şüp he” ederdik...
özellikle 1980 - 81 yıllarında, Yılmaz’ın mektuplaştığı başka ki şiler, yazdığı başka mektuplar var mı bilmiyorum. Varsa da, yakınla rına yazdığı bir iki mektupla, iş i- lişkisi ve cezaevi gereksinimleri nedeniyle ilettiği istek notlarından öteye geçmediğini düşünüyorum. O döneminde mektup ilişkisini be nimle sürdürüyor; kimi zaman, ay nı hafta içinde iki kez mektup yaz dığı oluyordu.
1978 - 81 yılları arasında ve tü münü, kaldığı değişik cezaevlerin de yazdığı bu mektuplar, bir bakı ma, çalışmaları, ilişkileri, kavgala rı, umutları, umutsuzlukları, zor lukları, düşleri, düşünceleriyle, Türkiye’deki son yıllarında, Yıl- maz’ın aynasıdır.
Mektupların yazıldığı döneme denk düşen yurt içi - yurt dışı olay lar ve çalışmalarımızın notlarını;
mektuplarda sözü edilen konulara ilişkin (yazı, bildiri, mesaj vb.) belgeleri de, mektupların daha bü tünlüklü anlaşılmalarına yardımcı olacağı düşüncesiyle, “çağrışımla rı” bölümünde, önemli bazı nokta larıyla belirtiyorum.
Bana yazdığı mektupların bir kısmını (özellikle yakın çevresinde yaratacağı üzüntüleri ve zamanla ma olarak erken olduğunu düşüne rek) yayınlamaya elim varmıyor. Yayınladığım bu mektupların da, kuşkusuz ki, çeşitli çevrelerde ya ratacağı üzüntüler olacaktır. Fakat bütünlüklü kavranması, Yılmaz’ın bu yanlarıyla da bilinmesini gerek tiriyor. Ve ayrıca, Yılmaz hakkın da “efsane yaratma” meraklıları ve kulaktan kulağa söylentilerle “çor- ba”ya çevrilmiş birçok konunun, a- çıklık kazanmasına da yardımcı o- lacağını düşünüyorum.
Gerek Yılm az’ın mektupları, notları, kendi sesinden bantlar, fo toğrafları vb. malzemeler; gerek, benim GF’yi (Güney Film) yönet tiğim döneme ilişkin anı - notla rım, kendisine yazdığım bazı mek- tıtplarımın örnekleri, o dönemde çeşitli ülkelerde yaptığım görüşme tutanakları, sözleşmeler, resmi ya zışmalar, basın küpürleri, Yılmaz
adına yazıp çeşitli festivallerde sunduğum mesajlar, ortak yazdığı mız yazılar, vb. belgeler, orijinalle riyle arşivimdedir.
Türkiye’den ayrılmak zorunda olduğum günlerde, başta mektup larım olmak üzere, kendilerine bı raktığım “em anetlerim i”, en zor koşullarda koruyan ve sonraki yıl larda bana ulaştıran arkadaşlarım M uzaffer Y ıld ırım lar - N urten (Mol) Yıldırımlar’a, yeri gelmiş ken, tekrar teşekkür ediyorum.
Mektuplara da yansıdığı için, bir iki noktaya daha, bu ön açıkla mada değinmek istiyorum:
“Yılmaz’m kaçırılması” olayı, basında “sansasyonel ve türetilmiş uyduruk öyküler’Te işlendi. Düş gücüyle türetilmiş “kaçış öyküle- ri”nin kiminde Yılmaz, “o taraftan onun yardımıyla”, kiminde “bu ta raftan bunun yardımıyla” kaçtı; ki minde “o ülkeyi geçip bu ülkeye - sığındı”, kiminde “şu ülkeyi geçip bu ülkeye” !
Mektuplara yansıdığı kadarıy la, bu bölümün açıklamalarında da değineceğim.
ikimizin arasında tasarlanan bu konuya ilişkin girişimler, yine iki miz tarafından, son derece gizlilik içinde sürdürülmüştür. Değişik yıl larda ve değişik cezaevlerinde, de ğişik hazırlık ve girişimlerimiz söz konusu olmuştur. Belli zamanlar da, belli kişiler, yardımlarına ge reksinim duyulduğu noktalarda ve yardım alanlarıyla sınırlı olarak, haberdar edilmiştir. Yılmaz’a ya şamı boyunca, her türden zorluğa karşı ve ağır koşullarda, en büyük fedakarlığı ve dayanağı sağlamış olan kişi, kuşkusuz ki eşidir. Fakat, telaşa kapılabileceği, izlenebilece ği gibi kaygılar (ve tehlikeden sa kınma duygusuyla karşı çıkabile ceğini düşünerek) Yılmaz bu ko nuyu, uzun süre, eşinden de saklı tutmuştur. Kaçırılma günü görev lendirilenler bile, sürüp gelen ha zırlıklar, ülkelerde götürülen gö rüşmeler ve ilişkiler hakkında bilgi sahibi değildi. Yılmaz’ın yakın ça lışma arkadaşları ve politik çevre sinden bazı kişilere de, “kendileri için önlem almaları” uyarısıyla, o- laydan bir gün sonra haber veril miştir.
Birisi, Yılmaz’m îmralı Cezae vi’ndeki döneminde olmak üzere,
daha önce de benzeri hazırlıkları mız olmuş, fakat, sonuçsuz kalmış tı. Ve, yeni girişimler için, önce be nim yurtdışına çıkmam gerekmişti. “Kaçırılma olayı”nın düğüm nokta sı, “Türkiye’den çıkabilmek” değil di çünkü. Bu, belki de en kolay ya nıydı. Ö nüm üzdeki sorun, Yıl- maz’ın “adi hükümlü” olarak ceza evinde oluşu ve “Interpol bültenle ri” ile arandığı zaman, “teslim edi lebileceği” durumuydu. Yılmazda son derece hassas olduğumuz iki noktadan birisi buydu. Yani, gidile cek ülkenin yetkililerince, “teslim edilmeyeceği güvencesinin” res men verilmesi. İkincisi ise, riskleri ne olursa olsun, Türkiye’den çıkıp, söz konusu ülkeye varma eylemini, kendi gücüm üzle sağlam ak, ilk noktaya ilişkin olarak, Türkiye’de götürdüğüm girişimlerin tıkanması nedeniyle, gerek daha üst düzeyde yeni girişimler, gerek “kaçırılma o- lanakları”nın yaratılması için, dar beden kısa bir süre önce yurt dışına çıktım.
“ 1980 Eylül Darbesi” hem bazı şeyleri zorlaştırıyor, hem bazı şey leri kolaylaştırıyordu. Bu konuda karşım ıza çıkardığı zorluk, Yıl- m az’ın mektuplarında da sık sık yansıdığı gibi, “kapalı bir cezaevi ne götürülme durumu ve bir sui- kastle işini bitirme hesaplarının hızlandığıydı. Öte yandan, Askeri Darbe ile birlikte, “geri teslim edil meyeceği güvencesi”ne yönelik i- lişkiler, farklı bir boyut kazanıyor du.
Bir mektubunda, “Hem dişleri mizi sıkmalıyız, hem acele etmeli yiz” diye nitelediği duygusu, o dö nem m ektuplarına sinm iş genel duygusudur.
O dönem mektuplarında, ge nişçe yer tutan bir konu da, çekim leri “Bayram” adıyla yapılmış olan film dir. Daha sonra Y ılm az’ın, mektuplarından da görüleceği gibi, o dönemin simgesi olarak, “Yol” adını verdiği film. Yılmaz’ın yaz dığı mektuplar okunurken, bu fil min hangi koşullarda, hangi zor luklarla boğuşularak ve hangi ola naklar ve ilişkilerle var edilmiş ol duğu görülecektir.
Filmin, yapımından 12 yıl son ra, 1 Ekim 1993’te, İstanbul’da “ö- zel bir gösterim”inin düzenlendiği ni, gazete - dergi haberlerinden öğ
rendim. Yayınlara yansıdığı kada rıyla, “çok kötü” bir kopyası ve “anlamına uzak, kötü” bir düzenle meyle...
“Yol”un, yıllar sonra da olsa, Türkiye’de de gösterilebilişini se vinçle karşılayan çevreler, göste riyi düzenleyenlerden daha duyar lı bir yaklaşım içindeydi. Söz ge- limi, “Toplumsal Dayanışma” ad lı dergi, “Yol’u 12 Yıl Sonra izle dik” başlıklı yazısında, “Bu kadar zor şartlarda yapılan filmin, o za man birçok zorluğa göğüs geren kadrosu şimdi nerededir?” diye soruyordu... Yılmaz’ın o dönem de yazdığı mektupları ve mektup lar nedeniyle yazdığım açıklama larda yer verdiğim ses bantların daki konuşmaları, konuyu gerçek anlamıyla ele alan duyarlı kesim lerin, bu türden sorularını da ya nıtlayacaktır. Kuşkusuz ki gönül, 12 yıl sonra, “Y ol”un, “sıla”da, sembolik anlamıyla da olsa, “zor luğuna göğüs gerenlerce” temsil edilmiş olmasını isterdi.
Yılmaz’ın mektupları nedeniy le yazdığım “çağrışımlar”ı, dosya lar dolusu belge ve dosyalar doldu rabilecek anılarım ızdan yer yer
seçtiklerimle, elden geldiğince kısa tutmaya çalıştım. Esas olarak, Yıl- m az’ın, bütünlüğü içinde anlaşıl masına yardımcı olabileceğini dü şündüğüm, bazı anılarımız ve göz lemlerime de, bu açıklamalar için de yer verdim.
Gerek GF’yi ve yayın organları nı yönettiğim dönemin, gerekse Yıl mazda genel ilişkilerimizin, mek tuplar, tutanaklar, ses bantları, fo toğraflar, yazılar, sözleşmeler vb. malzemelerden oluşan arşivimdeki belgelerin orijinallerini, çalışmala rında yararlanmak isteyen arkadaş lara da sunmaya hazırım, inanıyo rum ki, yaşamımızın o dönemiyle birlikte, Yılmaz üstüne, daha kap samlı, daha bütünlüklü çalışmalar yapacak arkadaşlar çıkacaktır...
Yıllardır benimle birlikte, o ül keden bu ülkeye dolaşan bu mek tuplar, Yılmaz’a ilişkin anılarımın bir parçasıdır. Her şeyden önce belli çizgileriyle onun dünyasını yansıtan...
(...)
Temmuz 1994, Basel
★ Sanat Dergisi’rıde bu mektuplardan
11
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi