• Sonuç bulunamadı

Ölümünün 10. yılında Yılmaz Güney mektupları:Görüntüsü tutuklu sözcüklerin öyküsü

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün 10. yılında Yılmaz Güney mektupları:Görüntüsü tutuklu sözcüklerin öyküsü"

Copied!
5
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

~S A M AT

SAYI: 343 • 1 EYLÜL 1994 • 20.000 LİRA

(2)

Görüntüsü tutuklu

sözcüklerin öyküsü

Nihat Behram

% 1978yılından

kaçırılışına dek geçen

sürede, karşılıklı

yazışm alarım ız

Yılmaz Güney’le

haberleşmemizde

önemli bir yer

tutmaktadır

G

üney F ilm ’i yönettiğim d ö n em d e, ö z e llik le 1978’den, “kaçırılışı”na dek geçen sürede, karşılıklı yazış­ malarımız, Yılmaz’la haberleşme­ mizde önemli bir yer tutuyor. Bü­ tünü içinde bu yazışmaları şöyle sınıflandırabiliriz:

a) Güney Film’e, film çalışma­ larına, birlikte çıkardığımız dergi ve legal çalışmalara ilişkin mek­ tuplar ve notlar...

b) Politik çalışma ve görüşme­ lere ilişkin, yarı - legal ve illegal; çoğunlukla şifreli bir dille yazılmış mektuplar ve notlar...

c) “Kaçırılma” olayına ilişkin, şifreli bir dille yazılmış mektuplar ve notlar...

d) Yılmaz’ın isteklerini sırala­ yan (ki bunların bir kısmında gün­ lük gereksinimlerine; bir kısmında, cezaevine silah götürülmesi gibi, çeşitli eylem önerileri gibi istekle­ rine, şifreli bir dille işaret ediyor) kısa cümlelerle madde madde ya­ zılmış notlar...

Bir de, karşılıklı ilettiğimiz ses bantları var. Bu bantların bazıları, farklı farklı yaptığımız görüşmele­ rin tutanakları niteliğinde. Bir kıs­ mı ise, Yılmaz’m düşünce ve gö­ rüşlerini ilettiği, mektup niteliğin­ deki ses bantlarıdır...

Söz konusu mektuplar, notlar ve ses bantlarını, koşullara ve nite­

liklerine göre, kimi zaman birbiri­ mize güvenilir aracılarla iletmek­ teydik. Kimi zaman, cezaevindeki görüşme günlerinde, birbirimize bizzat elden vermekteydik.

Sadece kendi görüşmecilerinin değil, diğer mahkum görüşmecile­ rinin de, Yılmaz’ın çevresini sar­ ması; görüş süresinin sınırlılığı vb. nedenlerle, aramızdaki haberleş­ meyi bu yöntemle sağlamaktaydık.

#

Yılmaz Güney

’in

mektupları, ona ilişkin

anılarımın bir

parçasıdır. Ve, her

şeyden önce belli

çizgileriyle onun

dünyasını

yansıtmaktadır.

"İmralı Cezaevi"nde, Türkiye'den ayrılmam öncesinde Yılmaz'la son görüşmemiz (Ağustos 1980)

(3)

Fotoğraf: Ahmet Boga /©Milliyet - Nihat Behram

Y ılm az’ın yarattığı ortamda, çoğunlukla yüz yüze görüşme ola­ nağı bulduğumuz, kapalı cezaevin­ de olduğu günlerde, bir önlem ola­ rak, konuşm alarım ızı genellikle günlük sorunlarla sınırlı tutmaktay­ dık... Esas haberleşmemizi ise, kar­ şılıklı birbirimize verdiğimiz mek­ tuplar ve notlarla sağlamaktaydık. Kimisi, bir önce yazılanlarla birbi­ rini tamamlayan ve okunup notları alındıktan sonra yok etmemiz gere­ ken mektuplardı.

Yılmaz’ın, yarıaçık cezaevinde olduğu dönemde, haberleşme açı­ sından, koşullarımız biraz daha ge­ nişlemişti. Bu dönemde, kimi kez izin hakkını kullanarak, kimi kez yarattığı olanaklarla, bir günlük ya da birkaç günlük sürelerle, sık sık dışarı da çıkmaktaydı. Rahat konu­ şabiliyor olmamız, kapalı cezae­ vinde olduğu kadar mektup yazma­ yı da gereksiz kılıyordu. Birbirimi­ ze daha çok, dergide yayınlanmak üzere üstünde tartıştığımız yazıları­ mızı veriyorduk. Ortak imzamızla yayınlayacağımız yazılarımız; o- nun notlarını tutup benim tamamla­ mamı istediği yazılar; çoğunlukla benim yazdığım başyazı ve haber­ ler gibi...

Ağustos 1980’de, benim yurt dışına çıkmamdan sonra, haberleş­ memizi yine, çoğunlukla aracılarla ilettiğimiz mektuplar, notlar, ses bantları ve telefon konuşmalarıyla sağlamaya başladık. Gerek telefon konuşmalarında, gerek yazışmalar­ da, özellikle “kaçırılma” hazırlıkla­ rı ve politik konularda, şifreli bir dil kullanm aktaydık. G enellikle film, sanatçı, bitki, spor adlan ve tanımları, bu şifrelerde önemli bir yer tutuyordu. Söz gelimi, “Sürü

filminin Libya’ya satışı ve Türki­ y e’ye kazandıracağım ız döviz konusunda, şimdilik bir gelişme yok!” dediğim de, bu, “K açışa, Libya’nın maddi - manevi yardı­ mı konusunda bir ilişki kurula­ madığı” anlamına geliyordu. “Ar- navutlar, Güney Film ürünlerin­ den çok, Kemal Sunal ve Ayşecik filmlerine meraklılar!” sözü, Ar­

navutluk yetkilileriyle yaptığım görüşmenin, “kaçış konusunda

garanti vermeyen komikliğini”

vurguluyordu. “Sürü’nün Fransa

dağıtımı için, Paris’te yetkili bir dağıtımcıyla olumlu bir görüş­ memiz oldu, haftaya yeniden gö­ rüşeceğiz!” cümlesi, “Kaçışa iliş­ kin istediğimiz güvenceye, Fran­

sa yetkililerinin haftaya yanıt ve­ receği” anlamını içeriyordu. Yıl-

maz’ın, mektubundaki, “Ahmet A-

bi, Dağ’da bir haftalık kılavuz­ luk yapabilecek!” cümlesi, ara­

mızdaki “kod adı”nın “Ahmet Abi” olması nedeniyle, kendisinin dışar- da olacağı günlere işaret ediyordu.

Yılmaz’ın, sakladığım mektup­ larından yirmisine, (konularıyla i- lintili olan, notlan ve ses bantların­ daki konuşmalarından bazı bölüm­ leri de ekleyerek) bu çalışma için­ de yer veriyorum. ★ En tazesinin üstünden, on yıldan fazla zaman geçmiş. Mektuplara, yazıldığı gün­ lere ilişkin tuttuğum notlardan da yararlanarak, ( bir bakıma mektu­ pların, esas olarak da Yılmaz'ın daha bütünlüklü anlaşılm asına yardım cı olabilir düşüncesiyle) “çağnşımları”nı da ekliyorum.

Onu, bütünlüğü içinde kavra­ mak isteyenlere, bu mektuplar, Yıl­ maz’m kendi içdünyası ve dış dün­ yayla arasındaki duygu ve düşün­ celerine ilişkin, birçok ipuçları ve­ riyor. Bana yazdığı bazı mektupları (yani, bir kısmını okuduktan sonra, bir kısmını Türkiye’den ayrılma­ dan yok ettiğim kimi mektupları) üstüne, bugün bir yorumda

(4)

bulun-Yılmaz İsparta Cezaevi'nde "ikili" görüşmelerinden birinde...

mam anlamsızdır. Çünkü, sonuç o- larak o mektuplar, belge nitelikle­ riyle elimizin altında değildir. Yok edilmiş olmaları, bir açıdan üzüntü verici de olsa, “kaçar - göçer” ya­ şadığımız o günler ve o koşullarda öyle yapmamız gerekiyordu. Ve zaten birisi, onları “saklamamız gerektiğini” söylese, ondan “şüp­ he” ederdik...

özellikle 1980 - 81 yıllarında, Yılmaz’ın mektuplaştığı başka ki­ şiler, yazdığı başka mektuplar var mı bilmiyorum. Varsa da, yakınla­ rına yazdığı bir iki mektupla, iş i- lişkisi ve cezaevi gereksinimleri nedeniyle ilettiği istek notlarından öteye geçmediğini düşünüyorum. O döneminde mektup ilişkisini be­ nimle sürdürüyor; kimi zaman, ay­ nı hafta içinde iki kez mektup yaz­ dığı oluyordu.

1978 - 81 yılları arasında ve tü­ münü, kaldığı değişik cezaevlerin­ de yazdığı bu mektuplar, bir bakı­ ma, çalışmaları, ilişkileri, kavgala­ rı, umutları, umutsuzlukları, zor­ lukları, düşleri, düşünceleriyle, Türkiye’deki son yıllarında, Yıl- maz’ın aynasıdır.

Mektupların yazıldığı döneme denk düşen yurt içi - yurt dışı olay­ lar ve çalışmalarımızın notlarını;

mektuplarda sözü edilen konulara ilişkin (yazı, bildiri, mesaj vb.) belgeleri de, mektupların daha bü­ tünlüklü anlaşılmalarına yardımcı olacağı düşüncesiyle, “çağrışımla­ rı” bölümünde, önemli bazı nokta­ larıyla belirtiyorum.

Bana yazdığı mektupların bir kısmını (özellikle yakın çevresinde yaratacağı üzüntüleri ve zamanla­ ma olarak erken olduğunu düşüne­ rek) yayınlamaya elim varmıyor. Yayınladığım bu mektupların da, kuşkusuz ki, çeşitli çevrelerde ya­ ratacağı üzüntüler olacaktır. Fakat bütünlüklü kavranması, Yılmaz’ın bu yanlarıyla da bilinmesini gerek­ tiriyor. Ve ayrıca, Yılmaz hakkın­ da “efsane yaratma” meraklıları ve kulaktan kulağa söylentilerle “çor- ba”ya çevrilmiş birçok konunun, a- çıklık kazanmasına da yardımcı o- lacağını düşünüyorum.

Gerek Yılm az’ın mektupları, notları, kendi sesinden bantlar, fo­ toğrafları vb. malzemeler; gerek, benim GF’yi (Güney Film) yönet­ tiğim döneme ilişkin anı - notla­ rım, kendisine yazdığım bazı mek- tıtplarımın örnekleri, o dönemde çeşitli ülkelerde yaptığım görüşme tutanakları, sözleşmeler, resmi ya­ zışmalar, basın küpürleri, Yılmaz

adına yazıp çeşitli festivallerde sunduğum mesajlar, ortak yazdığı­ mız yazılar, vb. belgeler, orijinalle­ riyle arşivimdedir.

Türkiye’den ayrılmak zorunda olduğum günlerde, başta mektup­ larım olmak üzere, kendilerine bı­ raktığım “em anetlerim i”, en zor koşullarda koruyan ve sonraki yıl­ larda bana ulaştıran arkadaşlarım M uzaffer Y ıld ırım lar - N urten (Mol) Yıldırımlar’a, yeri gelmiş­ ken, tekrar teşekkür ediyorum.

Mektuplara da yansıdığı için, bir iki noktaya daha, bu ön açıkla­ mada değinmek istiyorum:

“Yılmaz’m kaçırılması” olayı, basında “sansasyonel ve türetilmiş uyduruk öyküler’Te işlendi. Düş gücüyle türetilmiş “kaçış öyküle- ri”nin kiminde Yılmaz, “o taraftan onun yardımıyla”, kiminde “bu ta­ raftan bunun yardımıyla” kaçtı; ki­ minde “o ülkeyi geçip bu ülkeye - sığındı”, kiminde “şu ülkeyi geçip bu ülkeye” !

Mektuplara yansıdığı kadarıy­ la, bu bölümün açıklamalarında da değineceğim.

ikimizin arasında tasarlanan bu konuya ilişkin girişimler, yine iki­ miz tarafından, son derece gizlilik içinde sürdürülmüştür. Değişik yıl­ larda ve değişik cezaevlerinde, de­ ğişik hazırlık ve girişimlerimiz söz konusu olmuştur. Belli zamanlar­ da, belli kişiler, yardımlarına ge­ reksinim duyulduğu noktalarda ve yardım alanlarıyla sınırlı olarak, haberdar edilmiştir. Yılmaz’a ya­ şamı boyunca, her türden zorluğa karşı ve ağır koşullarda, en büyük fedakarlığı ve dayanağı sağlamış olan kişi, kuşkusuz ki eşidir. Fakat, telaşa kapılabileceği, izlenebilece­ ği gibi kaygılar (ve tehlikeden sa­ kınma duygusuyla karşı çıkabile­ ceğini düşünerek) Yılmaz bu ko­ nuyu, uzun süre, eşinden de saklı tutmuştur. Kaçırılma günü görev­ lendirilenler bile, sürüp gelen ha­ zırlıklar, ülkelerde götürülen gö­ rüşmeler ve ilişkiler hakkında bilgi sahibi değildi. Yılmaz’ın yakın ça­ lışma arkadaşları ve politik çevre­ sinden bazı kişilere de, “kendileri için önlem almaları” uyarısıyla, o- laydan bir gün sonra haber veril­ miştir.

Birisi, Yılmaz’m îmralı Cezae­ vi’ndeki döneminde olmak üzere,

(5)

daha önce de benzeri hazırlıkları­ mız olmuş, fakat, sonuçsuz kalmış­ tı. Ve, yeni girişimler için, önce be­ nim yurtdışına çıkmam gerekmişti. “Kaçırılma olayı”nın düğüm nokta­ sı, “Türkiye’den çıkabilmek” değil­ di çünkü. Bu, belki de en kolay ya­ nıydı. Ö nüm üzdeki sorun, Yıl- maz’ın “adi hükümlü” olarak ceza­ evinde oluşu ve “Interpol bültenle­ ri” ile arandığı zaman, “teslim edi­ lebileceği” durumuydu. Yılmazda son derece hassas olduğumuz iki noktadan birisi buydu. Yani, gidile­ cek ülkenin yetkililerince, “teslim edilmeyeceği güvencesinin” res­ men verilmesi. İkincisi ise, riskleri ne olursa olsun, Türkiye’den çıkıp, söz konusu ülkeye varma eylemini, kendi gücüm üzle sağlam ak, ilk noktaya ilişkin olarak, Türkiye’de götürdüğüm girişimlerin tıkanması nedeniyle, gerek daha üst düzeyde yeni girişimler, gerek “kaçırılma o- lanakları”nın yaratılması için, dar­ beden kısa bir süre önce yurt dışına çıktım.

“ 1980 Eylül Darbesi” hem bazı şeyleri zorlaştırıyor, hem bazı şey­ leri kolaylaştırıyordu. Bu konuda karşım ıza çıkardığı zorluk, Yıl- m az’ın mektuplarında da sık sık yansıdığı gibi, “kapalı bir cezaevi­ ne götürülme durumu ve bir sui- kastle işini bitirme hesaplarının hızlandığıydı. Öte yandan, Askeri Darbe ile birlikte, “geri teslim edil­ meyeceği güvencesi”ne yönelik i- lişkiler, farklı bir boyut kazanıyor­ du.

Bir mektubunda, “Hem dişleri­ mizi sıkmalıyız, hem acele etmeli­ yiz” diye nitelediği duygusu, o dö­ nem m ektuplarına sinm iş genel duygusudur.

O dönem mektuplarında, ge­ nişçe yer tutan bir konu da, çekim­ leri “Bayram” adıyla yapılmış olan film dir. Daha sonra Y ılm az’ın, mektuplarından da görüleceği gibi, o dönemin simgesi olarak, “Yol” adını verdiği film. Yılmaz’ın yaz­ dığı mektuplar okunurken, bu fil­ min hangi koşullarda, hangi zor­ luklarla boğuşularak ve hangi ola­ naklar ve ilişkilerle var edilmiş ol­ duğu görülecektir.

Filmin, yapımından 12 yıl son­ ra, 1 Ekim 1993’te, İstanbul’da “ö- zel bir gösterim”inin düzenlendiği­ ni, gazete - dergi haberlerinden öğ­

rendim. Yayınlara yansıdığı kada­ rıyla, “çok kötü” bir kopyası ve “anlamına uzak, kötü” bir düzenle­ meyle...

“Yol”un, yıllar sonra da olsa, Türkiye’de de gösterilebilişini se­ vinçle karşılayan çevreler, göste­ riyi düzenleyenlerden daha duyar­ lı bir yaklaşım içindeydi. Söz ge- limi, “Toplumsal Dayanışma” ad­ lı dergi, “Yol’u 12 Yıl Sonra izle­ dik” başlıklı yazısında, “Bu kadar zor şartlarda yapılan filmin, o za­ man birçok zorluğa göğüs geren kadrosu şimdi nerededir?” diye soruyordu... Yılmaz’ın o dönem­ de yazdığı mektupları ve mektup­ lar nedeniyle yazdığım açıklama­ larda yer verdiğim ses bantların­ daki konuşmaları, konuyu gerçek anlamıyla ele alan duyarlı kesim­ lerin, bu türden sorularını da ya­ nıtlayacaktır. Kuşkusuz ki gönül, 12 yıl sonra, “Y ol”un, “sıla”da, sembolik anlamıyla da olsa, “zor­ luğuna göğüs gerenlerce” temsil edilmiş olmasını isterdi.

Yılmaz’ın mektupları nedeniy­ le yazdığım “çağrışımlar”ı, dosya­ lar dolusu belge ve dosyalar doldu­ rabilecek anılarım ızdan yer yer

seçtiklerimle, elden geldiğince kısa tutmaya çalıştım. Esas olarak, Yıl- m az’ın, bütünlüğü içinde anlaşıl­ masına yardımcı olabileceğini dü­ şündüğüm, bazı anılarımız ve göz­ lemlerime de, bu açıklamalar için­ de yer verdim.

Gerek GF’yi ve yayın organları­ nı yönettiğim dönemin, gerekse Yıl­ mazda genel ilişkilerimizin, mek­ tuplar, tutanaklar, ses bantları, fo­ toğraflar, yazılar, sözleşmeler vb. malzemelerden oluşan arşivimdeki belgelerin orijinallerini, çalışmala­ rında yararlanmak isteyen arkadaş­ lara da sunmaya hazırım, inanıyo­ rum ki, yaşamımızın o dönemiyle birlikte, Yılmaz üstüne, daha kap­ samlı, daha bütünlüklü çalışmalar yapacak arkadaşlar çıkacaktır...

Yıllardır benimle birlikte, o ül­ keden bu ülkeye dolaşan bu mek­ tuplar, Yılmaz’a ilişkin anılarımın bir parçasıdır. Her şeyden önce belli çizgileriyle onun dünyasını yansıtan...

(...)

Temmuz 1994, Basel

★ Sanat Dergisi’rıde bu mektuplardan

11

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

It was clear that the tissue response in group A revealed good biocompatibility.Otherwise, it was showed that there was no difference in weight loss until 12 weeks, and the

olan varlıkların kendi varlıklarını idrak edebildiklerini söylemiştir (Farabi, 1998). Buna göre İlk varlık, gök akılları ve gök cisimlerinin zihinleri

Onun için Atatürk her fanî gibi ölebilir, fakat, bütün dünyanın hür­.. met ettiği en büyük adam ancak bir kere

MÜTAREKE döneminde İngiliz Muhibleri Cemiyeti nin nizamname taslağını yaptı Abdullah Cevdet, kurucu üye olarak yer aldı, Kürt Teali Cemiyeti nde de yer aldı.. “Jin

Her gün göz önünde adım başında, kaldırımlarından geçilen bu binaları, so­ kakları, meydanları dile getirip söyletmek, onların unu­.. tulan geçmiş

Two patients’ hearing losses were bilateral; so 30 ears of 28 patients were included in the study.. The degree of hearing loss ranged from mild to profound at the first

Yüksek polifenollü zeytinyağı, metabolik sendroma sebep olan risk faktör- lerinin ortaya çıkışında etkisi olduğu bilinen genlerin ifadesini olumlu yönde etkileyerek

İçerisinde küf mantarları bulunan bazı peynir türleri ile soya sosu gibi gıdaları sağlık tehdidi olmaksızın tüketme- miz küflü ekmek yemenin de zararsız