• Sonuç bulunamadı

Tevazu, sevgi, bilgi ve sükunet dolu bir sanat filozofuydu:Cihat Burak

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Tevazu, sevgi, bilgi ve sükunet dolu bir sanat filozofuydu:Cihat Burak"

Copied!
11
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

CİHAT BURAK

Taha Toros

Türk resmine damgasına vuranlardan Mimar Cihat Burak, 3 Mart 1994 de, aramızdan ayrıldı.

Dünyamızdan ayrıldı demeğe dilim varmıyor. 0, sanat dünyasının gök kubbesindej

parıltısıyla yaşayan yıldızlar arasında yerini almış bulunuyor.

Cihat Burak, geniş kültürü ve mimarlıktaki sağlam bilgileriyle, emsali arasında parmakla gösterilecek bir kişiliğe sahipti.

Sevgi dolu bir yüreği, ve sanat konularında özelliklerindendi.

tavazu içerisinde, sükunetli bir yaşamı vardı. Tarih, edebiyat yetenekli bir bilgi, geçmişe gıpta eden bir ilgi, Cihat Burak m

Çok konuşmaktansa, çok düşünmeyi yeğleyen, tual karşısında, değişik çağrışımları ilham kaynağı olarak dile getirenusta bir fırçası yardı G e ç m j ı n o z l e m m ınbı geçiren,

ma s ı oıaraK aııe geni-eıı uaua un. . — t--— -s

çocuksu görünümleri ve duyguları hünerle çizen ve işleyen bir sanat filezofuydu Sanat sevgisiyle insan sevgisi paralelinde, hayvan sevgisini de hobi olmanın ötesinde bir tutkuyla, aşkla sürdürmüş olan, orijinal bir kişiydi. Kedilerin koruyucusuydu.

Kimseyi kırmadan, incitmeden, yaşamını sürdüren - e s k i deyimle bir i n s a n 1 kamil dı.... Onu 35 yıl önce tanımıştım. Pariste bulunduğum yıllarda ise, daha yakından tanıyara

takdir duygularıyla dostluğumuz, kat kat güçlenerek, sürüp gitti. Riyasız, vefalı ve gerçek dostluğun örnek bir temsilcisiydi Cihat Burak....

Paristeyken istediğim biyografisini detaylı şekilde, eski Türk lifleriyle y a z m ş ol- duğuı mektubu hâlâ saklarım. Arşivimdeki kabarık dosyasında, bu defa l a t m harfi kaleme almış olduğu - bir biyografisi de bulunuyor. Bu son biyografiyi bana

-tek b a s m a - 50 yıl Asitek Dergisini çıkaran dostum Zeki Sayar göndermişti. Zeki -ayar, vaşlanınca, büyük bir aşkla, 50 yıl yayınladığı dergisini kapatırken, bıyografya ala­ nındaki zengin arşivimi bildiği için olacak, bazı tanınmış mıj;a^la^1"

bildiren mektuplarını - ileride işe yarar düşüncesiyle- bana hediye etmişti . ı arasında, Cihat Burak’ın yeni harflerle, m c i dizisi gibi olan,mektubu da va

Cihat Burak, hazırladığı biyografilerinde, unutkaniığm zâiim peçesine u ğ r a m ı ş -üçlü bir hafızaya malikti. Elimde birbirinin b e n z e n olan Cihat a ait 3 biyografisi bulunuyor. Bunların en genişi, Paristeki dostluğumuz sırasında hazırladığı eski harfli bir biyografiydi. Burada onu, kendi kaleminden - pek az özetleyerek sunmayı, ilende Cihat Bu?ak için yapılacak etüdlere kaynak niteliğinde gördüğüm için yayınlıyorum. Cihat Burak .özetle mektubuna şöyle başlamıştı: TMrirİprin

-( ... Pariste ressamlarla da ilgili olarak vaktiyle yaşamış olan Turklerın

-kimselerin fazla bilmediği-hayatları üzerindeki çalışmalarınız^ve geçmiş olayiar hakkı daki konuları incelemeniz beni çok mütehassıs etti. Elimde imkan olsaydı, ben de

aynı şeyleri yapmak isterdim. Fakat ne çare... , .n . ,

Size küçük bir gravür gönderiyorum. Çoban armağanı, çam sakızı kabıİmdendir. Benden istediğiniz tercüme-i hali de takdim ediyorum... )

(2)

( ... 1915 senesi Ağustos ayının 8.nci günü, Aksarayda doğmuşum. Babam o zaman Süvari Yüzbaşısı Mehmet Şükrü, annemin adı da Fitnat. Aksaraydaki evi pek güzel hatır­ larım. Yaşım pek küçüktü ama, o evin lezzeti hâlâ damaklarımdajiır. Sokağın köşesinde (Seracettin Bey)'in köşkü vardı. (1).Bahçesinin güzelliği âdeta efsanevi bir söz konusu idi. Hâlâ varmı bilmiyorum? Sonra babam, Kuvayi Milliye Kuvvetlerine iltihak ederek,

İzmire giren Süvari Kolordusuyla beraber olduğundan, biz de annem, annanhem, kızkardeşimle beraber İzmire gittik. Kokaryalıda, ■ iki sene kadar, oturduk. Istanbula dönüşte babam beni Galatasaray Lisesine verdi. 0 zamanki subay çocukları tercihen alınırlardı.

-2

-Galatasaray Lisesinde geçen hayatım,ressamlığım üzerinde çok tesirli olmuştur. Hocaları­ mızın çoğu Fransızdı. ilk sınıflarda din dersi hocamız Şevket Bey ki, biz kendisine

(İskelet) derdik! Bir Türkçe hocamızdan başka Türk hoca yoktu. Mr.Manco, Mr.Fiza ve diğer hocalarımız vardı. Ama derslerini Fransızca verirlerdi.

Benim resimle ilk temasım, halam vasıtasıyla olmuştur. Babamın büyükablasınm küçük kızıydı. Büyük kızı Nazmiye Halam tecennün etmişti. (2) ' . Mediha Halam beni birkaç kere o zamanlar "Sanayi-iNefise" mektebinin bulunduğu binaya götürdü. Neresi olduğunu pek hatırlamıyorum. Ama galiba, çamurlara bata çıka girdiğimiz bir avlusu olan ahşap bir binaydı. Orada elime bir külçe çamur verdiler. Ben o çamurdan bir arslan başı yaptım. Sonra, orada, o başı alçıya döküp kalıbını aldılar ve bana verdiler, sene­ lerce sakladım. Sonra Galatasarayda eniyi' not aldığım ders, daima resim dersi olmuştur. İlk ve orta sınıflarda hocamız Nurettin Beydi. Genç ve faal bir adamdı. Resimden ziyade elişleri yapardık. Kendisi de heykeller yapardı. Sonra,şimdi ismini hatırlamadığım,daha genç bir hocamız oldu. Bize suluboya resim yaptırırdı. Beni teşvik ettiğini hatırlıyorum

Tophanede Lüleci Hendek Sokağındaki kambur lüleciden, okkası 10 kuruştan,lüle çamuru alıp küçük heykeller yapardım. Hocamız bunları çok sever, beni teşvik ederdi.

Lise kısmında resim :;derslerine Topçu emeklisi Mehmet Ali Bey gelirdi. 0 zaman

Galatasarayda, tenis kordu denilen ve tenis oynalman,iç avluya bakan bir atölye vardı. Burada resim yapardık. Birlikte resim yaptığımız arkadaşlardan ressam olanlar, bugün

Pariste, resimle hayatlarını kazanmaktadırlar.

Mehmet Ali Bey, çok iyi bir ressam olmamakla beraber resmi çok sever, bize de sevdirme­ sini bilirdi. Daha o zamanlar, Parisfce gelip ressam olmak kararındaydık.Hatta bir sefe­ rinde, hareket için para biriktirdim. Fakat imkân olmadı.

Mehmet Ali Bey, mesane kanserinden öldü. Yerine Halil Dikmen atölyeye gelirdi. Ben

1937 senesinde Galatasarayı bitirerek, akademinin mimarî bölümüne girdim. 1943 senesinde, iyi dereceyle,mezun oldum. Sarasıyla evvala inhisarlar inşaat bürosunda, sonra iuıkarada Beden Terbiyesi Umum Müdürlüğü İnşaat bürosunda, daha sonra Istanbulda Teknik Üniversite­ de kurulmuş bulunan, Ankara Teknik Üniversitesi proje bürosunda, sonra 1948-1949 yılları askerlik hizmeti bitiminde?1950 yılından 1961 y ı l m a kadar Bayındırlık Bakanlığı bürosun­ da çalıştım.

1961 senesi Nisan ayında Fransaya geldiğim zaman, görevim Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri Proje Tanzim Fen Heyeti Müdürlüğü idi. Maalesef ben Fransada iken, bakan

Mukbil Gökdoğanır, gadrine uğradım. Maaşım kesildi. Meslek hayatımın muhtelif safhalarında resim yapmaktan uzak kaldımsa da hiçbir zaman bırakmadım. Babam, resimle meşgul olmama hiçbir zaman muhalif olmamıştır. Çok ileri düşünceli bir adamdı*. Rahmetle anarım. (1) Seracettin Bey, döneminin tanınmış eğitimcilerindendir. Eski harfler döneminde

(Lafonten)den manzum masallar çevirmiştir.

(3)

- 3

-Galatasarayda talebe sergileri dışında,ilk olarak resimlerimi 1957 senesi Nisan ayında, İstanbul Şehir Galerisinde teşhir ettim. 50 kadar resim vardı. Epeyce ilgi toplamıştı. Açılışı müteakip hemen Ankaraya vazifeme döndüm. İkinci sergiyi 1959 da Ankara Sanat Severler Demeğinde açtım»Sonra,1961 Nisanında Parise geldim. Fransız hükümetinden 6 aylık burs almıştım. Sonradan bu burs 10 aya çıkarıldı.

Fransada ilk sergiyi Pariste 1962 senesi Mart ayında açtım. Televizyon ve radyo ilgilendi. Aynı sene içinde,Lille Şehrinde bir sergi açtım. Bundan sonra Fransada muhtelif sergilerim oldu. Bronz ve gümüş madalyalar aldım. 1964 yılı Nisan ayında açılan yarışmada 600 resim arasından seçilen ilk onun arasına girdim. Bana gümüş madalya verdiler. Yaptığım bu resim çok güzeldi, ve sırf Fransadaki yarışma için hazırlamıştım. Fakat linçi mükafatı kazanamadım. Bunda,yabancı oluşumla birlikte resmin çok acayip oluşunun», tesiri oldu.

Bu biyografimi,birlikte oturduğumuz lokantadaki sohbetinizin hâlâ bulunduğum tesiri altında kaleme aldım. Ben öldüğüm zaman, ortada pek eserim de kalmayabilir. Pariste bir zamanlar bu isimde bir Türk ressamı da yaşamıştı diye bir not olur ümidiyle gönderiyorum. ...

PARİSTEKİ DOSTLUK YILLARI

Yukarıda da işaret ettiğim gibi Cihat Burak'ın gerek değişik kişilere verdiği ve gönderdiği biyografisinde, gerek bâzı sergi davetiyelerine aktardığı özet bilgi­ lerde ilginç çocukluk dönemiyle .yatılı okul yaşamını ve mimarlık ve ressamlığı özleş­ tiren gayretlerinin pırıl pırıl, anlatımını görmek mümkündür.

Onun Paristeki yılları St.Michele 'de,Sen nehri kıyısındaki eski bir binanın küçük odasında geçti. Fakir bir bekâr odası görünümündeki bu daracık odada bir yatak,

bir küçük masa, ve tek iskemle vardı! Burada yaşar, resimler yapar, zaman zaman, >

dünyanın güzel sanatlar merkezi olan Paristeki bütün sergileri izlerdi. Bursu bitince., Bakanlık tarafından aylığı kesilince, çok sıkıntıya düştü. Ama sanat aşkı uğruna bütün sıkıntılara gögüs gerdi.

Zaman zaman kendisini bu loş odasından alıp, haftanın bir gününde döner, imambayıldı, muhallebi ve baklava gibi Türk yemekleri yapan patronlarının ikisi rum, ikisi ermeni biri musevi olan, lokantalara götürürdüm. Burada saatlerce sohbet ederdik. Cihat, Türk yemekleri için gittiğimiz bu lokantalardaki sohbetlerimizi hiç unutmamıştı. Daha sonraki Istanbulda sürdürdüğümüz sohbetlerimizde hep o eski günlerin çok renkli ve zevkli bulduğu tarih ağırlıklı, geçmiş zaman olaylarının öyküsünü hatırlatır ve o günlerin hüzünlü özlemi içerisinde, kısa cümleli konuşmalar yapardı.

BİR RESİM SATMANIN SEVİNCİ

Sanıyorum Cihat Burak'ın bir tablosu ilk defa Türkiyede değil, Fransada satıldı. Hatırladığıma göre, bu satış Parisin ünlü galerilerinden ( Casanova) da gerçekleşti. Arap ve İslam kökenli Fransız uyruklu biri aidiydi. Cihat, bu satışın sevinciyle, galerinin yakınındaki, özellikle tiyatro yazarlarıyla aktörlerin oturduğu kahvede, bize bira ısmarlamıştı! Abidin Dino ile Fransız ressamlarından (Kambur Boppe) adını verdiğimiz sanatkârla,Cezayirli Elgazi de masamızdaydı.

Abidin, tabloyu alan kişinin genellikle Naif türü resimler topladığını söyledi. Tabloyu alan, Abidine Türkiyede Primitif ve Naif ressamlar olup olmadığını sordu. Enderun ressamları üzerinde vaktiyle bir çalışmam olduğundan, Dino, bu soru üzerine bana baktı. Benim karşılık vermemi ister gibiydi. Osmanlı döneminde enderundan yeti­ şenler arasında birkaç kişi vardı.

(4)

Cumhuriyet dönemindeki benzerlerini de Abidin yakından bilirdi. Sonunda Naif tipi tablolardan kolîeksiyon yapan alıcıya, halen Türkiyede - Cumhuriyet döneminde- 3 ı ressam yetiştiğini^Cihat'm da 3ncüsü olduğunu söyledi.

Cihat Burak'ın, çocuksu,geçmişi hayal ettiren, sevecen kompozisyonlar içerisinde hazırladığı çok sayıda tablolaları vardı. Cihat Türkiyeye döndükten sonra bu türden resimler yapmağa devam etti. Bir acalık Bursada,mimarlık hizmeti verirken, taş mimari­ sinin derinliğine inerek,mezar taşlarındaki hat sanatını inceledi. Bu ölmüş sanatın etkisi altında resimler dfe yaptı.

-4

-TAM BİR SANAT ADAMI

Cihat, tam bir sanat dostu ve âdeta sanatının bir bakıma filozofuydu. Çok sayıda ser­ giler açtı. Sanırım sayısı 40 civarındadır.

Cihat JBurak, Fikret M u a l l â n m da çok takdir ettiği bir ressamdı*. Cihat, hemekadar Muallâ gibi, içkiye fazla düşkün değildi ama son yıllarda, yaralı ciğerini hiç düşünme­ den hoşça ve çokça kadeh kullandığı olmuştur.

Resimde,tekniğin değerini iyice anlamış sanatkârlardandı. Resimde, geçmişten hiç kalma­ mış olan tipleri, anıları, tüm renkliliğiyle tablolarında yaşatmıştı. Bu tablolaları daima yaşayacak ve zaman geçtikte aranacak ve ressamı takdirle anılacaktır.

Rahmetli dostum Fikret Muallâ için,sık sık,söylediğim bir söz vardır : "Muallâ , Parise gitmeseydi, Istanbulda sıradan bir ressam olarak kalırdı.“

Bunu Cihat için, de tekrarlayabilirim. Parisin sanat hayatı, Cihadın kültürünü zenginleş­ tirdi ve renklendirdi. * Pariste dünyanın dört bucağından gelmiş- binlerce ressam vardım- Bunlar,sanatın çekiciliği ve sihirli tılsımıyla buraya gelmişlerdir. Bilgilerine bilgi katabilmek, fırçalarını daha renkli olarak konuşturmak için, maddî yoksunluklara katla­ narak Pariste bütün müzeleri, bütün galerileri ve ressamlarıniyemek yedikleri lokantaları şarap içtikleri kahveleri, hatta - kiseleri elverdiği zaman- bohem hayatının renkli havasını sezinleyebilmek için gün ışına kadar açık olan, bâzı eğlence yerlerini dola­ şırlar. Kaldırımlara resimler yaparak,mendil açıp günlük geçimleri için para top­ layan gençleri ilgiyle izlerler. Bunların içlerinden, belki geleceğin ünlü ressamları bile çıkabilir.Nitekim F r a n s a n m iki ünlü ressamı böyle yetişmiştir.

Fransada hergün, hemen her semtte değişik resimler sergileyen galeriler vardır. Haftanın belirli günlerinde sanat müzayede salonlarında tablolar, biblolar, heykeller teşhir edilir. Buraları akın akın ziyaret edenler ve civarındaki sanatkarların oturduğu kahve­ lerde,sanat eleştirilerini, sohbetlerini d i n l e r l e r , b i l g i aJrt'araıası y a p a r l a r .

- -*"1wım'|j’iHn dolnrıriay.

Cihat Burak, bu zevki tadanlardandır. Paristeki diğer Türk ressamları gibi o da bu güzel sanatlar şehrinde ufkunu genişletmiş fırçasını güçlendirmiş, boyaları daha çok renklendirmiş kişilerdendir.

Cihat Burak'ın bir özelliği de kafasındaki tarih ve edebiyat bilgisini işleterek Pariste güçlendirdiği yeteniğini sihirli fırçasıyla tuala aktarmasıdır.

Fırçasını,ticarî amaçtan uzak olarak,fikir ve sanat için kullananlardandır. Bir tabloyu tamamladıkça mutlu olur, Değerini bilerek,satılınca onun mutluluğu kat kat artar.

Sanat dostları onu şöyle anacaklardır : Bir zamanlar, bir Cihat Burak vardı.

30 yıl öncesi bir mektubunun sonunda çalışmalarını şu cümleyle dile getirmişti:

.... .belki ben öldüğüm zaman ortada pek fazla eserim kalmayabilir. Ama bir zamanlar bu isimde bir Türk ressamı yaşamıştı diyebilâiriler ... )

(5)

CİHAT'IN MİMARLIK ESERLERİ

Cihat, mimar olarak Istanbulda Tekel Müdürlüğü binasının projesinde, Ankarada Beden Terbiyesi Genel Müdürlüğü binasının projesinde ve Ankarada Fen Fakülte­ sinin projelerini hazırlayan bürolarda çalıştı. 1950 senesinde 50 yataklı bir hastahanenin şantiye şefliğini yaptı. Aynı yıl Bayındırlık Bakanlığı Yapı İşleri Reisliğinde görev aldı. Burada,Gaziantep Hükümet konağı, Rize, ve Mersin Adliye binaları^,Buldan Hastahanesi ile değişik inşaatın projelerini hazırladı. 1957 Ağustosunda Kabil Büyükelçiliği Binasının projesini yapmakla görevlendirildi. Bu arada Hindistanda kalarak bâzı etüdlerde bulundu. 1957 yılında Bayındırlık Bakanlığının proje tanzim ve Fen Heyeti Müdürlüğünü yaptı. Istanbulda tek eseri, akrabasından birine ait apartımanın projesidir.

Devletin açtığı biri otel,diğeri resmi büyük bina projesi yarışmalarında eseri takdire değer bulundu. Ancak birinciliği alamadı •

(BORAK)tan (BURAK)a

Eski Türk Harfleriyle(Borak) ile (Burak) aynı şekilde yazılır. Yâni eski harflerle yazılan bu kelime iki türlü okunabilir. Cihat, eşiti harfler döneminde Galatasarayda eğitim gördüğünden bu harflerle yazmayı asla unutmamıştır.

Onun aldığı soyadı önceleri (Borak)tı. Eski harflerle yazıldığı bu soyadı Burak olarak okunabilir. Eski harfleri bilen arkadaşları mektup zarflarını yeni harflerle yazmağa başlayınca Cihaâa gelen mektublarm çoğunda(Borak) (Burak) biçiminde yazılmağa başla­ nır, Bu,Cihadın hoşuna gider,N.üfüs dairesine -giderek ve mahkemeye başvurarak (Borak)ı

(Burak)a çevirtir. Fransada açtığı sergilerin ikinsinde ve Türkiyedeki ilk sergileci- rb-’"' davetiyelerinde Cihadın soyadı (Borak) olarak geçmektedir.

MUTSUZ EVLİLİK

Çok kişi bilmez. Aslında Cihat Burak,hiçbir zaman aile çevresinden söz açmaz. Bu konuda en az konuşan bir kişidir. Aile çevresinde (Ketum)dur. Bâzı konularda özel hayatının kapılarını ve pencerelerini kapalı tutan bir yaratılıştadır. Uzun sürmeyen bir evliliğin üzüntüsünü yaşayan Cihat Burak bunu inzivaya çekilerek fırçasıyla başbaşa kalarak gidermiş sanatkârlardan biridir. Yaşamında kadınlar ol­ muştur. Ama, kedi seven kadınlar...

BEĞENDİĞİ TÜEK EESSAKLABI

Paris'teki sohbetlerimizde Cihat,Türk ressamları arasında Seker Ahmet Paşayı,Kuhiddin S e b a t i ’yi,Avni Lif i .i* i cok sevdiğini söylerdi. Çallıfyı,n e d e n s e ,beğenmezdi.Fikret Muallâ'yı takdir ederdi."İsmimizi E r ansada o tutuyor."derdi.Cihat b u görüşünü açıkladığı yıllarda Muallfi hayattaydı.Bir türlü arası iyi gitmeyen Fransız polisinden yılmış,Alp

dağları eteğinde sığındığı bir çiftliğin aura rahat aneksinde,tek başına, gürültüsüz bir yaşamın huzuru içerisinde,büyüleyici resimlerini yapmak­ taydı .

Yine aynı yıllarda Cihat,Istanbuldaki ressamlardan da söz açardı. Alî Karsan ile Ali ÇTelebi'nin tarzlarını s evi yordu. Yenil erden de Nuri iyem*i beğenirdi.

(6)

f/ // yy /'yy/ /yy/

Le Hiïcutk- 10 ÇctcL-it à ^ C w i <U. 17

chez RAPHAËL M IS C H K IN D 7, Rue Jean-sans-Peur Lüle

QccfcUA

1960larda,Cihat BURAK'ın Paris'teki bir sergisinin dâvetiyesi (Cihat,önceleri BORAK soyadını kullanırdı)

(7)
(8)

" 2 ^ t- \it 11/-< t! r s ı ¿ ¡ ?

C

"i-Sinop* ta

(9)

KBDÎ sevgisi Cihat B u r a k ’ın hohilerindendi.kediler,o ’na modellik yaparlardı.

(10)

\

i

/

W

i ^ ^ Á J

**____

y J J U L > _ 9

¿ i t S

u

^

V

^

i

^

y

^ *■** •» \

^ ^ is iSt) Cj^P

'

V'ÿtj**

l'

& i^Xf"/¿y y

(11)

Ç r J ) y j H-P

V

*

ıfs c V'w\i'/'''j 2 &

j ^ v j / ^ « 1 :

^ s ^ ^ 9 V

İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Taha

SpaceX’in uzaya göndermeyi hedeflediği uydu sayısı ise bugüne kadar gönderilmiş uyduların tümünden daha fazla.. Merkezi ABD’de olan firma, ülkedeki ilgili

Özellikle öğrenciler için hazırlanan tablet, not tutmayı ve paylaşmayı çok daha kolay ve keyifli bir hale getiriyor. Tablette yüklü olan yardımcı yazılım, yazdıkça

Diğer yandan yeni modelde kasa içinde daha fazla yer açmak için 3,5 mm’lik standart kulaklık girişinin kaldırılması bazı kullanıcıların tepkisini çekiyor.. Ses

Twitter’ın kamusal alana yaptığı katkı göz önünde bulundurulduğunda tıpkı Wikipedia gibi kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak yoluna devam etmesi de bu

Kanunda, Hazine mülkiyetinde yeterli alanın bulunmadığı durumlarda, Orman Kanunu'na göre orman sayılan yerlerden hangilerinin çevre ve Orman Bakanlığı'nca, Kültür ve

Kamu İnternet Erişim Merkezleri, halk eğitim merkezleri, gençlik merkezleri, kütüphaneler, e-devlet hizmeti verecek hastane ve İŞ-KUR binaları gibi yerler, yerel

Bana şimdiye kadar adığım, bundan sonra da alacağım en değerli ödülü verdiniz, bir parkorman ödülü, sağ olunuz. Ya şar Kemal'in 8 Eylül Cumartesi günü Batman