Hüseyin B a ğ ve
y y
^
m ukallit Muhsin
Hüseyin Bağ... Maraş eşrafın
dandı. Ne için ve nasıl İstanbul;
geldi ve ne yaptı da
Maraştaı
alındı, Şûrayı Devlete âza oldı
bilmiyorum. Fakat Hüseyin Bağı
biliyorum.
Tesadüfen
konuşur
selâmlaşırdım. Çok iyi, asil edalı
bir zattı. Bunda şüphe yok. Fa
kat şöhreti (Bön) dü. Kıyafeti de
kendisine mahsus ve biraz aca
yipti. Gayet yüksek kıvrımsız ko
lalı yakalık, sımsıkı bir boyun ba
ğı, dar bir redingot veya ceket,
o kadar dar ve kısa pantalon, se
nelerce değişmiyen sapsarı bir
kürkten palto yakası, gümüş sap
lı bir baston, bir de hususî ara
bası vardı.
Bayramlarda, seyranlarda mut
laka görünür. Hele Kâğıthane ge
zintilerinde arabasile turlar yap
maktan fariğ olmazdı. Çabuk be
ğenir ve derhal beğeniiüiğine ina
nırdı. Onu herkes severdi. Sustu
ğu vakit... sevimliydi zira. Ondan
herkes kaçardı söylediği vakit...
Çok kaba konuşurdu. Lâkırdı ara
sında da «Yaaa... bak..» filân der
dururdu. Bönlüğüne misal olan
menkibeleri de vardır. O vakit!
dillere düşmüştü. Bir tanesi şu
dur:
«Istanbulun en zeki
çocukla
rından (Muhsin) isimli bir nük
tedanı yani zekâvet ve ferasetin
bütün inceliklerine sahip bir ev
lâdı vardı. Nüfuzu nazarının kuv
vet ve isabeti sayesinde gördüğü
ve kavladığı hâdisatı ve bavadi-
satı öyle kıvraklıklarla ifade ve
tebliğ ederdi ki bunu zevkile an
layanlar ona nekre anlamayanlaı
sadece mukallit derlerdi. Hüseyin
Bağ, Muhsini mukallitlerden biri
zannettiği için bir gün
ehibba-smdaıı birine onun bir gün evine
getirilmesini rica eder.
Gelirler,
safai âmediden sonra ev sahibi
ceffelkalem Muhsine bakarak ba
na bir masa taklidi yap diyince
afallayan (mukallit) derhal ken
disini toplar toparlanır ve... Bir
çil altın ihsan buyurun da şanı
nıza lâyık odundan imal edece
ğim masa ayaklansın... der lirayı
alır. Hüseyin Bey bekliyedursun
Muhsin Bey odadan .çıkar gider.
Bunun böylece vuku bulduğunu
rahmetli Muhsınden duymuştum.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi