Ü Ç
'7 ,- k u ( ö
DEVRİ
llllllllllllllllllllllliilllllillllllllllilllhâtıraları
lllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllllH E R HA KK I “DÜNYA” YA AİTTİR.
A nkara (En kara), Engerü (En geri)
Meclis gerçekten
bir
ihtilâl meclisiydi
Tefrika No. 4
N eden dersen , ta r ih için in anılır, güvenilir belge, sa d e ce g ü n ünde yazılmış m akale ve ra p o r , v ey a res m î dedikleri k â ğ ıt değil; b ir de o la n l a r olur la ı k e n içlerinde, y a n la r ın d a ve k a rş ıla r ın d a bulu n m u şların ta ' Hıklarıdır san ıy o ru m . Öyle ise h e r yazı, h e r söz ki senin in a n larından, senin güvenle rin den, sen in ç a b a l a rın d a n ve t a s a la r ın d an g ö rg ü ve bilgi sö y l e r; o yazı ve o siiz, gelecekler ve d in leyecekle r için senden, yani T ü r k lü k t e n bir ta n ı k su n u y o r ; k o k usunun ve re n g in in bütü n hızı ile gönlü nün dem etin i se nin a ıu t k a b ri n ü s t ü n e g e tiri yor, s a n a sev gisini ve s a n a s a y gısını senin to p r a ğ ın ın baş ucu na k o y uyor d em ek tir!
Öyle ise, izin ver ki, benim boynu b ükük solgun dem et im de, s a n a m innetim in bir uçuk izi gibi senin t o p r a ğ ın ı n bir gölgeli köşesinde kalsın!...
¥
N e diyordum!... Evet!... O Meclis, gerçek m a n â s ın d a bir İhtilâl Meclisi idi. Onun to p la n dığ ı şehir bile b unun böyle ol d u ğunu h a y k ı r m a k t a idi... Ş im di o günle rden o tu z iki, otuz üç yıl u z a k ta , o Meclisi o g ü n lerdeki canlılığı ile ve benli-- ğiyle b i r d a h a gözler önünde y a ş a t a b il m e ğ e k a le m i min giicii yetebilecek midir!.. Kir Millî Meclis bir m em leke tin b a ş k e n tin d e to p la n m a z mı? N o rm a l o la r a k bilinen bu değil m i d ir ? İ n g i l i z P a r l â m entosu L o n d ra ’da, F r a n s ız Meb’u s a n ı ve a y â n ı P a ri s d e de ğil m id ir? H alb uki bizim p a r l a m entom uz, a r t ı k o zam an bâlâ p a y it a h tı m ı z ola n İs ta n b u l’da değildi. 16 m a r t t a İs ta n b u l’u iş gal e tm iş le rd i; İ s ta n b u l’daki P a r l â m e n t o y u k a p a tm ış la r, d a ğ ıt m ı ş l a rd ı; içindeki en ileri gelir m i l l î b ir e r kuvvet vc şa h s iy e t sa y ı la n a z a l a rd a n en belli başlıların ı alıp s ü r g ü ne gönderm işlerdi!.. Kim ler böy
le y a p m ı ş l a rd ı? Y abancı dev letler ve o nla rın tes iri alt ın da kalm ış o günkü devletimiz! D e m ek ki o r t a d a ¿ i r v a ta n b ü t ü n lüğü, se lâ m e tle düşü n ü p se r b e st söyliyecek b ir millet k ü rs ü sü k a lm a m ıştı! B aşkents iz , ve mil
let kürs iisüz se r b e st devlet olu r m u ? Öyle ise y u rd u n içinde, yabaııcılarsız, dinç başla d ü ş ü nüp serbest k o n u ş m a ğ a m ü s a it b ir köşe b u lm a k için yollara düşm ek, kendi m em le ketin de suçlu k a ç a k l a r gibi g ü n le r ve günle rce gizli gizli, konak ko n a k y ü rü m e k ve y a tm a k , g u r b etlere çık m ak gerekiyordu. O- ııun için şimdi, kendinde bir M i l l î M e c l i s y a ş a t m a ğ a elverişli ola cak b ir v a s f ı ve hazırlığı b u lu nduğunu öncede* kim senin ta s a r l a m a d ı ğ ı b ir h, vil âyet ş ehrinde böyle bir m et kezlik k u ru luyordu.
M em le ketin ne k a d a r an or- mâl d u ru m içinde kaldığını, ve senin bir s a ğ duytı ile h e r i h t i mali önceden k estirip ona göre tedbi rli bulu n d u ğ u n u bütiin bu şey ler g ö s t e rm e z mi!..
O z a m a n k i A n k a r a şimdi anladığım ız m a n â d a bir şeh re benzemedi! Kendi y e rli lerinden b a ğ z ıl a rı n ın bile a r a sıra, g ü lü m s i y e re k : “A n k a r a ders en, en k a r a ; E n g iirü d e r sen, e n g e ri” diye onun o z a m a n k i b a y m d ırsız lığ ın ı y e r e r old ukları duyulu rdu.
B askına u ğ r a m ı ş y u rdun
d ö rt bucağın da n gelip ona sığı ı ı a n la n gerçi o, b a ğ r ı n a basm ış tı. Hiç şüphesiz ki böylcce ci v an m ertlik , g aripseverlik gös te r m iş ti! Y üreği sa ğ la m , imanı b ü tü n A n k a r a ’nın, t a r ih l e r e ö- viinç verecek ¿ u şa n ı n a bin a ş kolsun! F a k a t onun yeni gelen le r e : “ Y a b a n ” diye b a k tı ğ ı da, o n lar ın y a p tı k la r ın a ses çıkar- m a s a bile işlerine pek k a r ı ş m a dığı, içlerine öyle bir fa z laca so kulm adığı, öteden beri oldu ğu gibi kendi y a şa y ışın d a y ü rü y ü p g ittiğ i de sezilirdi. B u n u n la b e r a b e r es as şu idi ki yerlilerle y ab an cıların birbirle- riyle yıldızları barışıktı... Y er lile r kendileri, orada, gene kendi iş lerinde güçlerinde, ken di hâllerinde y a ş a r la r k e n y a b a n l a r da k a sa b a n ın önündeki T ü r k v a r i u f a r a k bir t a ş y a p ı nın içinde Meclis k u rm u şlard ı. Bu Meclis, boz d a ğ l a r a y a s l a n mış kendi halindek i g a ri p s e v e r O rt a ç a ğ görü nüşlü o kasab an ın önünde b ir kovan gibi geceli, gündüzlü a r a s ız işlerdi. O, bura ya h an g i düşü nceyi belirm ek için g e lm iş ti? K u r u lu ş u bile g ö steriyordu ki, yapılanı beyen* memek, olanı kab ul etm em ek, is te diğin in dâv âsın ı g ü tm e k i- çindir. O, bunu beli rtm ek için bu çorak d a ğ la r ın önündedir; ve bu y aln ızlıkla r içinden dü n yaya, h a k la r ın ı d u yurm ak, t a n ıt m a k ve kabuİ e t t ir m e k için b ir c esu r h a y k ır ış halinde y ü k seliyor. E sk i b ir t a ş yapı onun m ekânıdır . Bu m e k â n g ö ste riş sizdir. Vc o Meclis kubbemsi veya küm betim si t a h t a ta v a n ı n k a p la d ığ ı b ir büyücek sa londa toplanıy or.
D E V R İ
IIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIIÜIIIIIIÜIIIIIIM
hâtıraları
Millet Meclisi vazifesini
Her Hakkı Mahfuzdur
Tefrika No. 7
O bu meclisini destekleyece ğine; o, k u rtu lu şu n u n mededini asıl bu meclisten umup asıl bu meclise güvenle dayanacağına, bilâkis s a ld ırg a n la ra ve sö m ü r gecilere u y a r a k yalnız o,' bu meclisin başındaki yiğidi idam için Padi.şalı ir adele ri ve f e r manları, âs ile ri kail için, mec lislerini fe sh için Şeyhülislâm f e t v a la r ı; bâgi aya k la n m a sı di ye isimlendirdiği millî h a re k e ti b astırıp millî kuvvetleri d a ğıtm ak için H alife orduları çı karıyord u !.. T ü r k dâvasını M u s ta fa Kemal gibi düşünüp göreceğine o da Loyd Corc gibi göriip düşünüyor. Kleınansoya dik bakıp S e v r’e ' k a f a tu t a c a ğ ı n a K le mansonun acı ve yersiz sözlerinin önünde baş eğiy or ve S ev r’in altın a imza atıyordu!.. T ers düşünüşün, kötü görüşün, yanlış y ürüyüşün eskiden k a l ma dış p ır ıltılara kapılıp k u r u lup da siyah boşluğa basışın bu derecesi olu r m u ?..
H albuki içinden bakılır da ru hu k a v r a n ı r s a iyice in anılı yor ki o meclis, delik deşik edil, miş, h e r yanı kap an ın elinde kalm ak tehlikes ine düşm üş baht sız yurd un k a ra gecesi içinde yeni doğan uyarıcı, karanlıklar- d an k u rtu lm an ın a r t ı k uzun siirmiyeceğini bildirici biricik ışıktır... Siyah gecelerden ü r küp usan an ların , ak sa bah öz leyenlerin ona yönelmesi, onun parıltısı alt ın da to planıp b i r leşmesi gerekiyor; a ğ a ra c a k ta n y erin in göstericisi ve m üjde cisi odur!.. İş te o, o enine uzun çatının altın da gördüğü
m üz in s a n la r onun için milletin vekili o larak orada idiler!.. Cl- r a d a oluşlarının ne m â n a y a gel diğini biliyor lardı onlar...
A rtı k biricik nizam kendileri
.¡y""""1-■■■■Yazan
| Ruşen Eşref Onaydın
j
olduğunu biliyorlardı. A rtı k bundan başka hiçbir nizam ta - nım ıyacaklarını biliyorlardı. Milletin dâvası nğruııda kelle lerini o r t a y a koyup bu ra y a gel diklerini, gere kirs e öz canlarını vereceklerini, f a k a t milletin dâvasını cellâtlar ferm an ın a teslim etmiyeceklerini bilmiş adam lardı onlar!.. Gözlerini hiçbir budakta n, sözlerini hiç bir k ulaktan sakınm az adam lar dı onlar... Uilmişlerdi ki meclis lerinden doğan kudret, y u r t l a r ı nın bütü nlüğünü, milletlerinin egemenliğini sağl ayacak, devlet terinin ilcriki âlemini y a r a t a cak te k kaynaktı r.
F a k a t o âleme ulaş m ak için önce savunm ak , h e r kuvvet ki kendilerinden değildir, nereden gelirse gelsin, kim olu rsa ol sun, ona karşı, ne k a d a r güç ve ne k ad ar uzun sürerse sürsün yılmadan, u s a n m a d a n s a v u n mak!
T â ki zafer kazanılsın, g ir i şilmiş dâvanın doğru ve haklı olduğu d ünyanın gözü önüne konsun, artık milletin b ah tı açıl sın, yüzü gülsün, sözü dinlensin, buyruğu yürüsün! O meclis bu işi boynuna alm ıştı! ö n ü n d e sen gibi d ah a hiçbir kimseye baş eğmemiş, hiçbir kuvvetin
önünde diz çökmemiş, hiç bir güçlü kten yılmaz, hiçbir çalış m adan u san m az sen gibi b ir yol göstericisi, inanılır ve g ü venilir b ir yol göstericisi ola rak!»
A F E K D E N so nra ne t ü r lü b ir âlem y a ra t ıl a c a k t ı ? O, senin küçücük def terinin b ir kiişeciğinde: " H e r za fe rden yeniden bir âlem doğ- malıdır, d o ğ a r” düşüncesinde yazılı idi. Dem ek ki onun r e s mi, senin başında, henüz kim seye açılmak sızm çizilmiş du ruyordu. Günii gelince büyük milletin Meclisinde, belirecek, onun ta r tı ş m a s ın a açık tu t u l a cak, onun k a r a r ı n a arzedilecek, onun reyine su nulacak ileriki bir iş olarak... O, zaten, şimdi den Meclis B aşkanlığı k ü r s ü s ü nün başı üstünde ve b ü tü n mil letin gözü önünde, “ t ” leri, “ d ” leri, “ v” leri adaletin ışık s a ç a r kılıçları gibi keskin pırıl da y a n o altın taalik levhada, es as kanunun ilk prensibi gi bi bir maddesinde yazılı d u r m uyor m uydu?
“ H âkim iyet bilâkaydü ş a r t milletindir”... Ve bu düsturun nasıl b ir yeni âlem y a r a t a c a ğ ı nı sezmiyor m uydu?
F a k a t o işlerin şimdiden açıl mas ı mevsimi henüz gelmemiş ti. H e r şeyden önce zafer lâ zımdı... Bu pre nsip le r gözünün- de ve zihinlerde canlı tu t u la r a k zaferin kazanılmas ı düşüncesi e tr a fı n d a ru h la r toplu bulundu rulmalıydı... “ H âkim iyet bilâ kaydü ş a r t milletindir” ve “ Z a f e r ”.
ÜÇ
A TA TTIM !
ıınııiHiıııııııııııııııııııııın
EVRİ
hâtıraları
Her Hakkı Mahfuzdur
İlk Meclisin unutulmaz simaları
Tefrika No. 8
O Meclisi dold uran milletve killeri bu iki düşünce üzerinde süz ve inan birliği etmeliydi... Millet ve istiklâ l bunlarla k u r tulurdu... O Mecliste bu iki dü şünce üzerinde inan birliği v a r dı! Evet, inanlı ve güvenli bir Meclisti o..
*•*
Bu iki e s a s ta birliği ve b e r a berliği bozacak biç bir ayrılık o lm am akla be ra b e r o üst yek- pare.’eşmenin a ltın d a birbirine ka y n a şm a m ış, k a y n a ş a c a k va kit ve im kân olm am ış bir türlü türlüliiK de tabiî o larak vardı! H a t t â , dem ek ya nlış olm az ki o Meclisin, bir im p a ra to rlu k so nunda bir millîleşme yekpare - liğine doğru yol ala n canlı bir topluluk olduğunu asıl bu t ü r lü, tiirlülük d ah a iyi çıkmtılaş- tırıyord u. Zira o Meclis, “ De ğer - düşü nce” lere, sosyal k a v ra m la r a , k u ts al in a n la ra , kök leşmiş göre nek ve geleneklere a y rı ayrı b ak ım larla gerçekten, içten bağlı y u rt s e v e r in s a n la rı ve zihniyetlerini kendi b a ğ r ı n da b u lu ş tu rm u ş; ve bunla rı Bo- ğaziçinin en anılmış Akıntıbu* r u n 'a r ı gibi olanca çağ ıltıları ile, olanca k a y n a ş m a la r ı ile kendinde b elirtir bir Meclisti!.. Bu tü r lü tiirlülük onda düşü
niiş, k a v r a y ı ş , g»* rüş, s ö y l e y i ş , üslûp ve eda a y r ı lı k 'a r ı ile de, kılık kıy a f e t ba şk a başk.Tİıklarile de dikkate çarpar dı. Şimdi, bu u- zak m es afed en onun heyetin' düşünmek, gö zümün önüne ne çeşit çeşit ve sınıf sınıf şahsi y etler getiriyor!.. Yetiştikleri muhitler, alınış oldukları eği tim, öğre tim le r, tu tu n d u k la r ı kii'tiirler, sarılı bulundukları mes lekler ve alışkını oldukları göreneklerle gelene kler bakım la r ın d a n bunla rın f a r k l a r içinde o’m alar: ve görünm ele ri kadar ta biî bir şey olabilir miydi? Yeni girdiğiniz bir şehirde ilk ta nışına z a m a n ların d a isimler, yüzler, şa h ısla r size bir sis
i-
çinde gibi birbirlerine karışmış, buğulu ve silik gelir de sonra so nra o n lara tem asınız ve alı ş kanlığın ız a r t tı k ç a h e r biri zih ninizde nasıl ayrı, û y rı müces semleşir, d u ru lu r ve kendi ben liğini alırsa, Meclis salonunu
görü# ve onunla ta n ışış sık laş tıkça da onun içindeki çeşitliliğin
çizgileri, şimdi anlıyorum, a k ıl da uzun z a m a n la r kala cak gibi keskinleşiyormuş.
Şu an d a nele r gözlerimin ö- nünde ve h afızam ın ufk unda,
■Yazan:*
Ruşen Eşref Onaydın
nele«-: Kısas-ı E nbiya şa h s iy e t leri. çöl şeyh’eri heybetinde, ha kîym ve haşin görünüş lü, “ a h di a t î y k ” E nbiy ası sakallı, b u r ma ahâni sarıklı, iri yarı boy lu d a ğ ad a m l a rı ; ta r ih in derin liklerinden geliyorlar gibi ağır yürü y ü ş tü ve y av aş bakışlı a- dıımlnr!.. A d a m la r ki o yılların sonunda A n k a r a d a n geçen Pi- yer Beııııa gibi anılmış F ran s ız edipleri, T it a y n a gibi ta nınmış se vahatçi kadın m u h ab irler on- lnrdan bir ikisini İb rahim P e y gam bere, Y uşa P e y g am b er e benzetmişlerdi... O yalçın evvel zam a n a d a m la rı ki onla rca t a k vim ve yıl sayısı şehirlerdeki küçücü k küçücük in sanla rın kendi a r a l a r ı n d a söylem eğe
a-lıştık ları r a k a m l a r l a a n la t ıp maz... Y a?... H e r biri filân
a*
ğanın k ır a tı n ın öldüğü yıl, fi lâ n a ğ a n ın dam ın ın çöktüğü yıl; filân a ğ a n ın s a r ı in eğinin ikiz buzağ drtğurdıığu yıl diye anılır! O yıllar, bin iiç yüz o* tu z m u d u r ? Bin dokuz yüz yir mi m idir ? Hicrî bir bin Uç yüz şu k a d a r m ıd ır? Milâdı bin ser kiz yüz veya bin dokuz yüz şu k a d a r m ı? Kim bil ir?.. Bun la r d a n o n la r a ne! Onlar, kendi âle m le rin in âlemini âle m in 8- lemi s a n a n ve kendi olaylarını y e ryüzü ta r ih in in akıl dan çık" m ıyacak dönüm n o k ta l a rı bel lemiş yaln ızlıkta , c e su r lu k ta ve in a n d a in s a n la r! MUslümanla- rını yürüm e, y a tm a , kalkma, içtik leri su ve ald ıkla rı hava gibi, yaşayışlarının ta b iatiy lc ya pıiir ve aksi ak la bile gelmez, dile bile alınmaz b i r gerçeği diye benim sem iş insanla r!., ö r nekle ri böyle a p a y r ı ve
apaz
kalm ış b ir kaç kişi! T ib et gfti kendi c o ğ raf y asın ın içinde ya şıy o rm u ş da, o r t a ç a ğ Hima* lftyasından A nadolu y a y lâ s m a inmiş gibi b ir kaç kişi!.. ı
(D ev am ı v a r )
Taha Toros Arşivi