• Sonuç bulunamadı

Türk Van Gogh'u Fikret Mualla:Ölüm 2 defa kapıyı çaldı ve iki ay ara ile annesini ve büyükannesini kaybetti

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk Van Gogh'u Fikret Mualla:Ölüm 2 defa kapıyı çaldı ve iki ay ara ile annesini ve büyükannesini kaybetti"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

[

S a y f a

R Ö P O R T A J A R A Ş T I R M A

Türk Van Gogh'u

Ölüm 2 defa kapıyı (aldı ve

İKİ AY ARA İLE

Yuan: Orhan KOlOGLU

_ _ _ _ _ ANNESİNİ

VE BÜYÜKANNESİNİ

KAYBETTİ_ _ _ _ _

s

E

ĞİTİMDEN geri kalma­sın diye eve getirilen ho­ calar, akrabalar, misafir­ ler, bunların «Paşa evlâdım sen sıkılma» lâfları, velhasıl herşey canım sıkıyordu. Yalnz kaldı­ ğı zamanlar, yerinden kalkıp muttarit darbelerle beynine iş­ leyen musluğu durduramama­ sına, ya da uykusuz geçen gece­ lerin sabahında siftah yarışın­ daki seyyar satıcıların feryatla­ rını bastıramamasına sinirleni­ yordu. Hele, farkına varmadı­ ğım zannederek, kaşla, gözle, elle birbirlerine «sinirli oldu!» diyen, başlarıyla ayağım işaret eden komşu hanımlar...

Bu gizli çekişme, yıl sonunda ayağı alçıdan çıkarılınca son haddine vardı: Hafifçe topal kalmıştı. Gerçi yürümesine en­ gel olabüecek bir durum yoktu, ancak artık topa, kovalamaca- ya, kayadan kayaya sekmeğe ve

dâ etmesi gerekiyordu.

Mehmet Ekrem Muallâ Bey, AvrupalIların, iflâs bayrağını çekmiş OsmanlI Devletinden alacaklarım düzenleyen Düyu­ nu Umumiye’de ikinci müdür olduğu için, OsmanlI memurla­ rının aylarca aylık alamadık­ ları bir devrede refah içinde yaşıyordu. Tabiî bu refah Mus­ tafa Fikret'in emrindeydi. Gü­ nün tarifine çok uygun iyi bir anne ve ev kadım olan Emine Nevber Hanım, Büyükanne, teyzeler hepsi cebine ayrı ayrı harçlık koyuyor, üzüntüsü ve topallığım böylelikle satın al­ mayı umuyorlardı. Bir bakıma başarıya da ulaştılar: Eskiden

Üvey annesi ile geçinemeyen Fikret

^

M uallâ'yı, mühendislik tahsili yapsın

diye Almanya'ya yolladılar..

F ik ret M u allâ’ m n 1923’ te R o m a ’da çek ilm iş resm i.

atlayıp zıplayarak her çocuk gibi hayranlık toplamaya çalı­ şan Fikret şimdi, avuç dolusu parayı bir anda kese kese şe­ ker, kestane, ya da mısıra ya­ tırıp etrafındakilere dağıtarak, ügilerin merkezi olmaya çalışı­ yordu.

ÜVEY ANNE

MESELESİ

Cihan Savaşının son yılında bütün Avrupayı saran İspan­ yol nezlesi onların evinden de geçti ve sırası geldi diye b ek ­ lenirken. Büyükanne yerine, Nevber Hanımı aldı götürdü. Bunun şaşkınlığı henüz geçme­ mişti ki, iki ay sonra sıralı ölüm Büyükanneyi de aldı.

Onbeş ve dört yaşındaki iki çocukla yalnız kalan her erkek gibi Ekrem Bey de evin düzen ve devamını yeni bir evlilikte aradı. Kimbilir, çocukların ev­ de görmeğe alışmış oldukları, akrabadan ve büyük oğluyla aralarında sadece 3 - 4 yaş fark bulunan Behice Hanımı seç­ mekle, belki de, sinirli Fikret’­ in yaratabileceği üvey anne s o ­ runlarını ortadan kaldırmayı tasarlıyordu. Gelgelelim Fik­ ret’in tepkisi beklenenden de

sert oldu. Sadece «yabancı ka­ dın» a değil, babasına da dik­ leşmeye başladı. Bütün davra­ nışıyla hiçbir uyuşmaya yanaş­ mayacağım belli ediyordu. On- dokuz yaşındaki üvey annenin ona hizmet ederek, odasmı dü­ zelterek gösterdiği anlaşma ça­ baları da bir sonuç vermedi; başka çâre kalmamıştı, önce teyzesine yolladılar, bir süre sonra da, henüz lise öğretimi­ ni dahi bitirmemiş olduğu hal­ de «Mühendislik tahsil etsin» diye Almanya’ya gönderdiler.

Eğitimin ve «Çingenece bile olsa* lisanın önemine inanan baba Muallâ için bu, evlâda hizmetti; oğul Muallâ ise, evin­ den atıldığı kanısını kendine bahane ediyordu, oysa nefreti yaratan ve özgürlüğünü isteyen kendisiydi. Bütün hayatı bo­ yunca bu kompleksden sıynla- mayacak, ondan ayrılmak iste­ meyenlerin bile kendisini ter- kedecekleri günü bekleme ve haşin davranışlarıyla sabırları­ nı deneme çabası içinde yaşa­ yacaktır.

MÜHENDİSLİKTEN

RESSAMLIĞA

1920’lerde Almanya, anarşi ve İhtilâlin hüküm sürdüğü bir

diyardı. Savaş kaybedilmiş, pa­ ranın değeri kalmamış, işsiz­ lik almış yürümüş, sağ üe sol sert bir çekişmeye girişmişti. İstanbul’dan altın hesabıyla ge­ len harçlık, henüz 17 yaşınday­ ken ve kazanma çabasının ne olduğunu anlamasına fırsat vermeden, Fikret’i milyonerler arasına sokuyordu. Her yönden tam bir özgürlük içindeydi: ne hesap vereceği kimse, ne de canını sıkacak zorunluklar. İs­ tediği de bu değil miydi?

Mühendislik de neymiş.. Vazgeçilemez kanunlar, düzgün çizgiler, matematik kat’iyet.... Sanat âleminin derbederlik ve başıboşluğu, hudutsuz özgür­ lüğü pek çabuk onu kendine çekti. Herhalde dayısından mi­ ras aldığı resim kabiliyetini açığa vurdu. Artık yolunu bul­ muştu. ne istediğini biliyordu. Temel kültürünü tamamlamak, muntazam bir eğitim görmek gibi klâsik deyimleri bir anda kenara itti, bütün varlığıyla kendisini içgüdüsüne terketti.

Fikret Muallâ’nın Almanya günleri hakkında bilgimiz pek fazla değil. Kendisi de, gençlik yıllarının her zaman neşeli ve tatlı olmayan çılgınlık ve hâtı­ ralarından herde fazla bahset­ meyecektir. Nerelerde çalıştı, kimlerden ders aldı?._ Erfurt,

Weimar, Leipzig, Berlin, Wit- temburg diye bir sürü şehir ismi var. Başardı illüstrasyon­ lar, hattâ moda resimleri yap­ tığı biliniyor. İsviçre ve İtal­ ya’ya gezüer yaptığı. Roma mü­ zelerini teker teker dolaştığı malûm. Bir de Almanya’da (Weimar?) resim öğretmenliği görevinde bulunduğu söylenti­

si var.

AİLESİ İLE SELAMI

SABAHI KESMİŞTİ

tımarhâneye giriyor

Memleketteldlerle de İlgilen­ diği yoktu. Ne bayram, ne ha­ tır, ne selâm, sadece para is­ temek için mektup yazıyordu. Aklı fikri resmindeydi. Klee’lere günün akımlarına aldırmadan, kendi içinden geldiği ve sev­ diği gibi çiziyor, tutturduğu yolda ilerlemeğe çalışıyordu Bu inadı ve inancı onu basit bir kopyacı olmaktan kurtara­ cak ve gerçek sanatçılar arasın­ da yer almasını sağlayacaktır.

- Y A R I N .

---Berlin’de ilk defa

HMMHMMIMHNÉÉ

J

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Hale Arpacıoğlu bu em osyonel ya­ şantının bereketi içinde onu ge­ lecekteki yaşantımızın biçimleri­ ne, duygularına çevirecek döl­ lenmeyi yaşıyor ve

Film Hye- res Film Festivali’nde (Fransa) en iyi film

Kültür endüstrisinin ideolojisi, panzehirini yine kendi içinde taşır (Dellaloğlu, 2001: 96). Endüstri’nin kendisiyle çelişir hale gelebilmesi için, belirli bir

Verilen bilgilere göre ayrıca darülkurra, Cumhuriyet döneminde önce sağlık müzesi, ardından müftülük binası, 1968’den sonra Kültür Bakanlığı’na bağlı

«Hükümet büyük devletler­ den birinin muavenetini (bu muavenet kelimesinden ae kastedildiğini ancak Allah bi­ lir) resmen talep ettiği cihet­ le İstanbul Valisi

Aya Yorgi manastırı, denize i- nen sert bir yamacın üzerinde inşa edilmiş olduğundan burası halk ara­ sında «Krimnos» yâni «Uçurum» manastırı diye de

Uçucu yağ (5 µl) ile muamele edilmiş kıvırcık örneklerinin 5 günlük depolama periyodu sonrası görüntüsü (a: Kontrol örneği; b: O. vogelii uçucu yağı

Numune Maks.. fazla tokluk kazanımı elde edilerek üstün bir tokluk değerine ulaşılmıştır. Saf epoksi Zn nanopartikül ilaveli numunelerin postkür uygulanmış ve