• Sonuç bulunamadı

Hay, ermenice ermeni demektir, nar da arapça ateş demektir:istibdat günlerinde bir kantocu kadını nasıl Zaptiye Nazırlığı'na götürmüşlerdi?

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Hay, ermenice ermeni demektir, nar da arapça ateş demektir:istibdat günlerinde bir kantocu kadını nasıl Zaptiye Nazırlığı'na götürmüşlerdi?"

Copied!
2
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

“Hay,,

ermenice “er-

meni„demektir.

“Nar„da arapça“Ateş„

demektir

İstibdat günlerinde bir kantocu kadını

nasıl Zabtiyenazırlığına götürmüşlerdi?

Eskiden sevdalılar sahnede şarkı söyleyen ka­

dınlara bazan tabanca sıkarlar, bazan bıçak

tarlar, hazanda ipek

keseler içinde çil çil altınlar fırlatırlardı

' {iıııııtıııı»iHiıtıııuıtt»ıııtiiHiıtıınııııii«ıııımtmnıııııııııııııııı«m

j O d e v ri yaşam ış |

İ kantocu k ızla rd a n !

= B

f hâlâ sağ b iris in e

f s o rd u m :

s = S - ı ı l t l I l l l t l M t l i l l l l l i l I I I I M I M I i n i l I M I M I l i m i I M H I M I I I I U İ I f m ı - z I I R ö p o r t a j ı y a p a n : »111= =1111 i M . S ü le y m a n Ç a p a n f = 11111 I I I I İ I I S M I I H I I I t U l i m i l l l l l i m i l > l I l l l i m i l l l l i l l l l l l l l l l l l U =

B

enim çocukluğumda, allı mor -

lu bürüm cük elbiseler, sarı, k ır­ mızı ve mavi pullarla, iri iri güllem

işlenmiş bol etekli fistanlar gi­

yinen bir takım Erm eni ve Rum kız­ ları, Bağlarbaşı, Kuşdili ve Mama gibi yazlık tiyatrolarda, Şehzade - başı sahnelerinde kantolar söylit yerek kıvıra kıvıra göbek atarlar, ayak oyunları, çifte telli oynarlar­ dı.

Bestesi itibarile en bayağı bir «lâhni m üretteb» i geçmıyen k an - tular, güfte itibarile de gayet kö -

tii şeylerdi. B unların bir adı da

(uçkur havaları) idi. İki taraflı ba- vağılına rağmen, kantolar söyli - yenin güzel gözü, dolgun göğsü, ka­ lın baldırları ve nihayet iyi gö - bek atışı için alkışlara lâyık gö - rülürdü.

K antocuların en başta gelenleri, şimdi bir yığın hatıra ile bir avuç topraktan ibaret olan (Peruz) ile, Allah geçinden versin, elyevm ber- hayat olan Şamram dı. Bunlar, ad­ larının etrafında şaşaalı bir şöh - re t hâlesi örerlerken, karşılarına yam an bir rakip çıktı:

— Minyon Virjini!

Minyonun sesi güzeldi. Kendisi şendi, çapkındı, delişmendi. Ve tam mânâsile bir kadın güzeli idi. O

Berlinde bu sıralarda pek revaçta olan kare dansı

sahneye çıktığı zaman, tatlı nağ­ meleri, can alıcı bakışları, kimde can bırakırdı? Herkesi yakar, kavu­ rur, her kalbi büyüler ve gıcık - lardı. Hele o zam anlar pek meş

-hur olan:

Jardenlerde gezerim,

Muzikayı dinlerim

Herde bir şık bey görsem Gözlerimi süzerim.

Minyon Verjinî çengi kıyafetinde

K antosunu, çapkınca b ir göz sü- züşünden ve işveli bir gülüşten son­ ra okumıya başladı mı; tiyatro, al­ kıştan yıkılacak zannedilirdi. Bu el vurm alarından kopan hengâm eler­ den sonra, bir de bacak kaldırıp havaya bir çelme attı mı, seyircile­ rin ağzının suyu akar, bu sefer de ayaklarla tepinm eler, ıslık sesleri yükselirdi. Ve bu arkası kesilm iyen alkışlardan sonra, yine o devirler­ de pek revaçta olan şu kantoyu o- kurdu:

Kimseye etmem şikâyet ağlarım ben halime Titrerim mücrim gibi baktıkça is­ tikbalime Perdei zulmet çekilmiş korkarım ikbalime Titrerim mücrim gibi baktıkça is­ tikbalime

Y ıllarca evvel onu alkışlıyan e l­

lerim le, onun romatizmal« elini

öptüğüm zaman, çapkın bakışlı,

çapkın tavırlı,, şen, çivelek, şak­ rak M inyonun senelerce evvelki gülüşlerini, gerdan kırışlarını, göz süzüşlerini hatırladım . Ve hem en yüzüne baktım :

Cami yıkılm ıştı: F akat m ihrap yerinde idi.

İlk sorguma şöyle cevap verdi: — Fasulyacıyan ile büyük Ben- liyan bir dram kum panyası k u r - m uşlardı. Tarihini şimdi pek iyi hatırlıyam ıyorum amma, zanneder-

(2)

“ Hay,, ermense© “Er­

meni,, demektir

( 5 inci sayfadan devam )

sem, elli, belki de daha evvel... iş­ te ilk defa onların yanında sah -

neye çıktım. Kanto söylemek i-

çin değil. Bir (Sobert) rolü ver - inişlerdi bana., o zaman (13) ya - şında idim. Bir sene kadar çalış - j

tim. Sonra baktım, kanto söyliyen, 1 sahnelerde oynıyan kızları halk d a -! ha fazla tutuyor, çocuktum, heve­ sim de vardı, hemen karar verdim

onlar gibi olmıya ve oldum. Be- '

ni bu işe teşvik eden, kanto söy - lemeyi, oynamanın usullerini gös­ teren olmadı.

—Fakat sizin için Peruzun çırağı diyorlar. Ustanız, hocanız o imiş!

— Hayır! Benim ustam, hocam falan yok. Ben her şeyi kendi ken­

dime öğrendim. Fasuly acıyanın

kum panyasının ayrıldıktan sonra kanto söylenilen ve ayak oyunları oynanılan yerlere devama başla - dım. Peruzu, Küçük Eleniyi falan seyrettim. Kantoculuğa çok heve­ sim olduğu için,işin inceliklerini ça ­ buk kavradım. Ve bir ay sonra Şehzadebaşında kantoya çıktım. Hiç sıkılmadım, kantolarım ı serbest ser­ best söyledim, oyunlarım ı oynadım. Hem bilmem bunda sıkılacak ne var?

Bilmem nereden hatırım a geldi. Eskiden kanto söyliyen kadınla - rın hafiyelerden, tulum bacı reisle­ rinden, mavunacılardan, köprü al­ tı sakinlerinden, kahveci çırakla­ rından, mektepli efendilerden, gö - zü açılmamış m iras yedilerden, pa­

şazadelerden, her sınıftan, her

m illetten, velhasıl her çeşit in - sandan bir çok sevdalıları vardı. Kız kantoya çıkıp ta nazlı nazlı kantosunu söyleyip kıvıra kivi - ra göbek çalkalamıya başladı mı, hepsinin ağzının suyu akar, on - dan bir iltifat bekleyip dururlardı.

Bir gülüşe, bir iltifata nâil ola- m ıyan bazan kadının arkasını ko­ valar, üstünü başını paralardı. Da­ ha evvelleri sahneye tabanca atan­ lar, kurşun sıkanlar olduğunu, söy- liyenler hâlâ aramızda yaşamak - tadırlar.

Kendisine böyle bir taarruza uğ­ rayıp uğramadığını sorduğum za - man, Minyon gülerek cevap verdi:

— Tabancalı, kurşunlu, bıçaklı taarruzlara hiç uğramadım. Uğra­ dığım taarruzlar daima tatlı ta - arruzlprdır: Tabanca yerine araba­ ma şekerleme kutuları, ipekli men­ diller, küçük ipek keselerde çil çil * altınlar atanlar çok oldu. Bizden evvel, Amelya ile büyük Eleniye bir kaç kere taarruz edip burun -1 arını kesmek istiyenler olmuş, fa­ kat benim başımdan böyle şey - ler geçmedi.

— Abdülhamid zam anında sizi

ju rn al eden oldu mu, zabtiye kapı­ sına falan gittiniz mi hiç?

— Bir kere... Bakınız o da nasıl oldu? Bir gece (Hımbıl havası) de­ diğimiz bir kanto okuyordum. Bu­ nun:

Hay nare, nare, nare Başımız yandı nare!

Diye bir de ara nağmesi vardı. Bir gün zabtiye nezareti m em ur - larından İncir köylü Ali bev gel­ di, bana:

— Zabtiye kapısından seni isti­ yorlar, hazırlan gidelim! dedi.

Daireye gittiğimiz zaman, Ali

bey beni bir zabtiye çavuşuna tes­ lim etti. Bir odaya koydular. Ak­ şama kadar kaldım. Ne çağıran, ne ariyan, ne de bir sorgu soran ol - du. Akşam ezanına yakın sivil bir adam geldi, beni aldı, bir arabaya koydu, doğru M ehterhaneye gö - türdü. Üstümü, her tarafım ı arıya- rak kadınlar tarafına soktular. Bu­ rada bir gece kaldım amma, sa - bahı nasıl ettiğim i ben bilirim. E r­ tesi günü:

— Haydi git! dediler. Ve beni serbest bıraktılar.

Beni niçin tutm uşlardı? Niçin bir sorgu sormadan serbest bırakm ışlar dı?Bu şaşılacak bir şeydi.Nihayet bı bir gecelik hapsin neden ileri gel­ diğini öğrendim:

«Hay nare, nare, nare!» ara nağ­ meli kantoyu dinleyen hafiyelerden biri, zabtiye nazırına jurnallam ış, ve benim Ermeni komitesine m en­ sup olduğumu da ilâve etm eyi u- nutmamış!.. Ve bu iddiasını ispat etmek için de kantonun ara nağ­ mesini işhad ve tefsir etmiş!.. K an­ todaki «hay» kelimesi Ermenicede

(Erm eni) m ânâsına gelir, [(nar) ise Arapça (ateş) dem ektir. «Be-, yit» tahlil edilirse şu m ânâ çıkar: Erm eniier T ürklerin elinde m ah­ voluyor, yanıyor!

Zabtiye nazırı almış fitili: — Vay! demiş, bir kantocu k a­ rı Erm eni komitecisi?.. Yakalayın, getirin şu yılanı!..

Bereket versin Ali beye; işi ü- zerine almış, nazırı kandırm ış, be­ nim böyle şeylerle alâkam olm adı­ ğını söylemiş. Eğer Ali beyin bu dostluğu, sahabeti olmasaydı, bil­ mem halim ne olacaktı?

Bayan Virjini yapayalnız yaşı - yor. Şişlideki evinin getirdiği kira, sattığı arsaların parası, onu kim - şeye m uhtaç etm eden geçindiri - yor. Akrabası, çocukları olup ol - madiğim sorduğum zaman, bu es­ ki kadınının gözlerinin içinde sı­ cak bir ışık yandı ve sevinç dolu bir sesle ve çabuk çabuk:

—Çok şükür! dedi, düşmanla - rım yok.

M. S i ü e y m a n Ç a pa n

Referanslar

Benzer Belgeler

4- Öldükten sonra tasarrufun devam etmesi: Tasarruf sahibinin kendisi ölmüş olsa da, Allah’ın izniyle dünyevî olaylarla ilgi ve irtibatını devam ettirmesi ve

Bu uğurda mücadeleyi yükseltmek ve bir yol haritası çıkartmak üzere herkesi Ekoloji Forumuna davet

Trombüsden kopan küçük parçacıkların, özellikle beyin ve akciğerler başta olmak üzere vücuttaki diğer damarları tıkamasıdır.. Emboli

 -Dokunan kişi bunu başkasına söylersen sana bir zarar vereceğini tehdidinde bulunuyorsa bu bir kötü dokunmadır.. Hayır’

• Uzmanlardan ve uygulamacılardan alınan geri bildirimlerin, çağdaş program geliştirme, gelişim ve öğrenme kuramlarının, toplumun değişen eğitim

Üst insan; şimdiye kadar değer olarak sunulan şeyleri değer olarak kabul etmez.. Bir yolcudur

Horizontal göz hareketlerinin düzenlendiği inferior pons tegmentumundaki paramedyan pontin retiküler formasyon, mediyal longitidunal fasikül ve altıncı kraniyal sinir nükleusu

Bunların bazıları, kendi şahsî görüşlerini İslam adına ve hatta bazen daha da ileri giderek“Gerçek İslam” şeklinde dayatma cüretini dahi