ÖTEDEN
F A R U K Y E N E R
<g» TELEVİZYON iyi hoş ama onun da getirdiği dertler var. Se yirciyi alıcı perdesine bağlamak kolay değil. Her aksam müzikli, gülünçlü «show»lar verseniz bı kar, ciddî oyunlar verseniz usanır. Şu halde gelsin «cinayet», gitsin «cinayet»... Geçen y ılın son ayları İngiltere’de geçen üç ay boyunca mesleğin itişiyle dikkatle izlediğim televizyon programlarında her gün ortalama en azından dört insan ya kurşunla, ya bıçakla. ya zehirle öldürülüyor, Scotland Yard’ın bü-» rolarım oturduğumuz evden daha iyi tanımaya başlıyorduk. Televiz yondaki «cinayet» salgını Yeni Dünyadan, Britanya Adasına, ora dan da k ıt’aya yayılmaya başladı... Tabii bu akıma karşı tepkiler gö rülmüyor değil. İngiliz yazarı Fran- cis Durbridge’iıı Alman televizyon larında yayınlanan «Atkı Cinayeti» adlı program dizisinin kötü etki leri önce Köln polisi tarafından açıklandı; dizi başladıktan sonra birçok suçlu, adam öldürmeye bo yun atkısıyla yeltenmişlerdi. Sim di Alman basını televizyon yöneti cilerinin bu olaylardan ders alma ları gerektiğini hatırlatıyor ve bu arada yeni bir «cinayet» dizisinin başlayacağını haberlivor. Ad»; «Anahtar», yazarı: Francis Dur-bridge... Bakalım bu zararlı tele vizyon dalgası ne zaman sona ere cek?
9 İSTANBUL Radyosu yöneticile ri arasında duygulu ve sair yönü ne inandığım bir radyo emektarı vardır: Baki Süha Ediboğlu. İnan- , cima hak verdiren bir buluşunu ilettiler; Radyonun «A» harfiyle bilinen büyük konser stüdyosuna »Mesut Cemil» adının verilmesini teklif etmiş, levhasını yaptırıp as mışlar. îııce bir düşünüş, gerçek bir «kadirşinas» lık örneği. Mesut Cemil on y ılı aşan bir süre boyun ca çoğunlukla o stüdyoda çalışmış, kâh «Klâsik Türk Musikisi Toplu- : luğu» aun başımla yönetici olarak, kâh Türk veya Batı müziği çalgı gruplarının üyesi olarak iyi ve ;l güzel sesleri tanıtmak, sevdirmek için çırpınm ıştı. Eminim ruhu en ! büyük mutluluğa adını taşıyan | stüdyoda radyonun kendi orkestra
ları çaldığı, değerli sanatçılardan kurulu «Türk musikisi» topluluk ları yer aldığı, kaliteli «show» la- rın düzenlendiği, kültürlü spiker ler konuştuğu, genç ve bilgili uz manlar görevlerini yapmak için koşuştuğu zaman erecektir.
9 İNGİLTERE’de BBC Radyosu nun 1963 yılın ın son haftasında
ya-MESUT CEMİL
Emekleri boşa gitmedi çınlarından kaldırdığı, ismin! cBu da böyle bir haftaydı...» diye çe virebileceğimiz «That was the week that was...» adlı program 1964 den bu yana k ıt’a değiştirerek Yeni Dünyanın NBC Televizyonunda yer aldı. Daha önce bu kaldırılışın ne denlerini anlatmış, toplum içinde ve siyaset alanında sözü geçen kişi ve kurumlan alabildiğine taslayan böyle bir programın İngiltere’de bile yürümediğini belirtmiştik. Şimdi Amerikalı sunucular İngiliz meslektaşlarının yolundan giderek sağa-sola alabildiğine veriştirip duruyorlar. Amerika’da «tabu» sa yılan kişiler ve kurumlarm bu taslara ne kadar direneceğini, prog ramın ne kadar süreceğini zaman gösterecek.m LEYLEĞİN ömrü lâklâk. !■ bizimkisi de imrenmekle geçiyor. Amerikalı, AvrupalI, AsyalI, Avus tralyalI, beyazı, sarısı ve siyahıy la milyonlarca insan İnnsbrııck'da* ki Kış Olimpiyatlarının her yarış masını oturduğu koltukta içkisini yudumlar, sigarasını tüttürürken seyrediyor, coşuyor, üzülüyor, se viniyor ...Yüzlerce televizyon ve film kamerası, binlerce mikrofon bu güzel Avusturya şehrine ve çevresine doluşmuş. Ya biz, bizim neyimiz var orada? Neyimiz oldu ğunu radyolarım ızın bu konuda ne yapıp ettiğine bakarak kolayca kestirebiliriz. Bari vakit varken Tokyo Olimpiyatları İçin birşeyler denemeyi düşünsek de hiç değilse küçük bir m ikrofon uzatıversek.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi