• Sonuç bulunamadı

Türk medyasında sahiplik yapısının ekonomi politik yaklaşım çerçevesinde incelenmesi: Demirören Medya Grubu örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Türk medyasında sahiplik yapısının ekonomi politik yaklaşım çerçevesinde incelenmesi: Demirören Medya Grubu örneği"

Copied!
157
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BĠLĠMLER ENSTĠTÜSÜ GAZETECĠLĠK ANABĠLĠM DALI

GAZETECĠLĠK BĠLĠM DALI

TÜRK MEDYASINDA SAHĠPLĠK YAPISININ EKONOMĠ

POLĠTĠK YAKLAġIM ÇERÇEVESĠNDE ĠNCELENMESĠ:

DEMĠRÖREN MEDYA GRUBU ÖRNEĞĠ

Feride ÖZDEMĠR

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

DanıĢman

Prof. Dr. Ġbrahim TORUK

(2)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

BĠLĠMSEL ETĠK SAYFASI

Ö ğr en cin in

Adı Soyadı Feride ÖZDEMİR

Numarası 084222001010

Ana Bilim / Bilim Dalı Gazetecilik Anabilim Dalı

Programı Tezli Yüksek Lisans (X) Doktora ( ) Danışmanı Prof. Dr. İbrahim TORUK

Tezin Adı

Türk Medyasında Sahiplik Yapısının Ekonomi Politik Yaklaşım çerçevesinde İncelenmesi: De-mirören Grubu Örneği

Bu tezin hazırlık aşamasından sonuçlanmasına kadar geçen tüm süreçlerde bilim-sel etiğe ve akademik kurallara özenle riayet edildiğine ve tezde bulunan bilgelerin etik davranış ve akademik kurallar çerçevesi dikkate alınarak sunulduğunu belitirek, tez ya-zım kurallarına uygun şekilde hazırlanan çalışmamda başkalarının da yararlanması ha-linde kurallara uygun atıf yapıldığını bildiririm.

(3)

TEZ KABUL FORMU ...

(4)

ÖNSÖZ

Öncelikle lisans ve yüksek lisans dönemimden bugüne kadar büyük emek ve desteğini esirgemeyip, bunun yanında yılmadan tezimin ilerlemesi için elinden geleni esirgeme-yen Prof. Dr. İbrahim Toruk hocama teşekkür ederim. Eğitim hayatımın devam etme-sinde desteğini asla unutamayacağım Prof. Dr. Mustafa Şeker ve Prof. Dr. Tülay Şeker hocalarıma teşekkür etmek benim için önemli bir yere sahiptir.

Her zaman bana inanan ve yapmak istediklerime beni yüreklendirmekten hiç vazgeç-meyen, hayatımda yerinin ne kadar önemli olduğunu burada söyleyebilme fırsatı ile canım annem İkbal Özdemir‟e teşekkür ederim. Varlığı ile güç veren hayatta her zaman gülümsemesini kaybetmek isteyemeceğim canım kardeşim Mustafa Özdemir‟e teşekkür ederim. Bu süreçte okuluma gelebilmem konusunda desteklerini esirgemeyen ve anla-yışları ile bu sevincime ortak olan müdürlerim Uğur Şakiroğlu ve Ender Eryılmaz‟a teşekkür ederim. Ayrıca her konuda yanımda olan dostlarım Mehmet İş, Leyla ve Vedat Demircan, Şeyda Demir, Özge Turgut Gökulu, Sinem Keskin Önal, sevgili kuzenim Ceren Tekin‟e destekleri için teşekkür ederim. Lisans ve yüksek lisans dönemimde ör-nek alıp, eğitim hayatımın alt yapısını oluşturan emeklerini unutamayacağım hocalarım; Prof. Dr. Bünyamin Ayhan, Prof. Dr. Ahmet Yalçın Kaya, Prof. Dr. Meral Serarslan, Doç. Dr. Banu Terkan, Dr. Öğretim Üyesi Enes Bal‟a teşekkür ederim. Prof. Dr. Şükrü Balcı ve Dr. Öğretim Üyesi Rengim Sine hocalarıma da destekler için sevgi ve saygı dolu tesşekkür ederim.

Son olarak varlığında ve yokluğunda bana hayatta önemli olanın yaptığın bir şey için şartlar izin vermese de, asla mücadeleden vazgeçmemem gerektiğini ve hayatta her şeyi sevgiyle yapmamı öğreten babam Muhlis Özdemir‟e, yokluğunda bir yerlerde hala ona „baba‟ diye hitap ederek teşekkür edebilmenin sevincini yaşamaktayım.

Teşekkürler Babacım…

(5)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en cin in

Adı Soyadı Feride ÖZDEMİR

Numarası 084222001010

Ana Bilim / Bilim Dalı Gazetecilik Anabilim Dalı

Programı Tezli Yüksek Lisans (X) Doktora ( ) Danışmanı Prof. Dr. İbrahim TORUK

Tezin Adı

Türk Medyasında Sahiplik Yapısının Ekonomi Politik Yaklaşım çerçevesinde İncelenmesi: De-mirören Grubu Örneği

ÖZET

TÜRK MEDYASINDA SAHĠPLĠK YAPISININ EKONOMĠ POLĠTĠK YAK-LAġIM ÇERÇEVESĠNDE ĠNCELENMESĠ: DEMĠRÖREN MEDĠA GRUBU ÖRNEĞĠ

Özdemir, Feride

Yüksek Lisans Tezi, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Gazetecilik Ana Bilim Dalı Tez Danışmanı: Prof. Dr. İbrahim Toruk

Temmuz 2018, 146 sayfa

Medyanın yönlendirici gücü, medya dışı sektörlerdeki kimi yatırımcıları bu alana yö-neltmiştir. Türkiye‟deki medyanın sahiplik yapısının sektöre yönelik ne gibi etkilerinin bulun-duğu merak edilen, güncel konulardan biridir. Medyanın işleyiş yapısı ile ilgili araştırmalarda eleştirel ekonomi politik yaklaşım, salt ekonomik ilişkiler alanı ile sınırlı olmayan, bir yapıyı tüm toplumsal ve siyasal ilişkileri ile mercek altına alarak inceleyen yapısıyla bütünsel bir yak-laşım sunmaktadır. Bu noktadan hareketle Türkiye‟deki medya kuruluşlarının sahiplik yapısı eleştirel ekonomi politik yaklaşımla ele alınmıştır.

Demirören Medya Grubu, yeni dönemde medya sektöründe önemli yatırımları bulunan kuruluşlardan biridir. Bu doğrultuda Türkiye‟deki medyanın sahiplik yapısının sektöre yönelik ne gibi etkilerinin bulunduğu Demirören Medya Grubu örneği üzerinden incelenmiştir. Yapılan incelemenin günümüz medyasının sahiplik yapısını şekillendiren temeller ile bu yapının sektöre etkileri konusunda bir kaynak ve farkındalık oluşturacağı düşünülmektedir. Tezde birinci ana bölümde eleştirel ekonomi politik yaklaşımın kitle iletişim araçlarının incelenmesinde ortaya

(6)

koyduğu bakış açıları ayrıntılı olarak betimlenmiştir. Ardından başlangıcından günümüze kadar Türk medyasının gelişimi önemli tarihsel bölümlere ayrılarak betimlenmiştir. 1980 sonrası Türk medya sektöründe faaliyet gösteren medya grupları ise sahiplik yapıları ile ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.

İkinci ana bölümü oluşturan Demirören Medya Grubu, sahiplik yapısındaki değişimler, diğer sektörlerdeki yatırımları, basın haberleri, röportajlar ve belgeler üzerinden tarihsel bir sıralamaya konularak eleştirel ekonomi politik yaklaşım çerçevesinde incelenmiştir. Elde edilen bulgular günümüz medyasında bağımsız bir gazetecilik ve habercilik anlayışı için çalışanların özlük haklarından, haberlerin yapılış ve düzenleniş biçimlerine kadar bir dizi yasal düzenleme-nin temel ihtiyaçlardan biri olduğunu göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım, Medya Sahiplik Yapısı, Demirören Medya Grubu

(7)

T. C.

SELÇUK ÜNĠVERSĠTESĠ Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdürlüğü

Ö ğr en cin in

Adı Soyadı Feride ÖZDEMİR

Numarası 084222001010

Ana Bilim / Bilim Dalı

Gazetecilik Anabilim Dalı

Programı Tezli Yüksek Lisans (X) Doktora ( ) Danışmanı Prof. Dr. İbrahim TORUK

Tezin Adı

Türk Medyasında Sahiplik Yapısının Ekonomi Politik Yaklaşım Çerçevesinde İncelenmesi: Demirören Med-ya Grubu Örneği

ABSTRACT

RESEARCH OF THE STRUCTURE OF OWNERSHIP IN THE TURKISH ME-DIA IN THE CONTEXT OF POLITICAL APPROACH: THE EXAMPLE OF

DEMĠRÖREN MEDĠA GROUP Özdemir, Feride

Master Thesis, Selcuk University Institute of Social Sciences Department of Journalism Thesis Advisor: Prof.Dr. İbrahim Toruk

July 2018, 146 pages

The driving force of the media has led some investors in the non-media sectors to this area. What is wondering where the effects of such structures for the sector of media ownership in Turkey is one of the topics. Critical economic policy approach in research on the functioning of the media offers a wholistic approach by being not only confined to the field of economic relations but also examines a structure with all its so-cial and political relations. From this point the ownership structure of media organizati-ons in Turkey have been dealt with critical political economy approach.

Demirören Media Group is one of the organizations that have significant in-vestments in the media sector in the new period. What are the effects for the sector, such as the ownership structure of the media in Turkey in this direction, have been examined through the example of Demirören Media Group. It is thought that this study will create

(8)

a resource and awareness about the the foundations that shaped the ownership structure of today's media and sectoral effects of this structure. In the first chapter of the thesis, the aspects of the critical political economy approach to prospect mass media are examined in detail. Then the development of the Turkish media from the beginning to today has been examined by separating it with important historical episodes. The media groups operating in the Turkish media sector since 1980 are covered in detail by ownership structures.

Demirören Media Group, which forms the second main section has been analy-zed within the framework of a critical political and economic approach with regards to changes in ownership, investments in other sectors, press news, interviews and docu-ments. Findings obtained have shown that in today's media for an independent journa-lism and reporting understanding it is one of the basic needs of some of legal regulati-ons about ranging from employees' personal rights to the way of making and organizing news.

Key Words: Critical Economic Policy Approach, Structure of Media Ownership, Demirören Media Group

(9)

ĠÇĠNDEKĠLER

BİLİMSEL ETİK SAYFASI ... ii

TEZ KABUL FORMU ... iii

ÖNSÖZ ...iv

ÖZET ... v

SUMMARY ... vii

İÇİNDEKİLER ... vii

TABLOLAR LİSTESİ ... xii

GİRİŞ ... 1

BĠRĠNCĠ BÖLÜM ELEġTĠREL EKONOMĠ POLĠTĠK YAKLAġIM ÇERÇEVESĠNDE TÜRK BASININDA SAHĠPLĠK YAPISI 1.1. Kavramsal Teoride Eleştirel Ekonomi Politik Yaklaşım ... 6

1.1.1. Gramsci; Hegemonya ve Tarihsel Blok Kavramı ... 13

1.1.2. Frankfurt Okulu/ Eleştirel Okul ... 14

1.1.3. Herman ve Chomsky: Rızanın Üretimi / Propaganda Modeli ... 16

1.1.4. Althusser: Devletin İdeolojik Aygıtı Olarak Medya ... 20

1.1.5. Kültürel İncelemeler Okulu: Kültür ve İletişim Yaklaşımı ... 21

1.1.6. Medyada Gelişme, Genişleme ve Tekelleşme Olgusu ... 22

1.1.7. Medyada Mülkiyet ve Kontrol ... 27

1.2. Türk Basınında Sahiplik Yapısı Ekseninde Yaşanan Değişimler ... 31

1.2.1. 1840-1876 Dönemi (Başlangıçtan Tazminat Dönemine) ... 32

1.2.2. 1876-1908 ( Birinci Meşrutiyet ve İstibdat Dönemi) ... 40

1.2.3. 1908-1918 Dönemi (İkinci Meşrutiyet Dönemi) ... 42

1.2.4. 1919-1923 Dönemi (Mütareke Yılları ve Kurtuluş Savaşı) ... 45

1.2.5. 1923-1938 Dönemi (Atatürk Dönemi) ... 49

(10)

1.2.7. 1950-60 Dönemi (Demokrat Parti Dönemi) ... 53

1.2.8. 1960-1971 Dönemi (Milli Birlik ve AP Dönemi) ... 55

1.2.9. 1971-1983 Dönemi (12 Mart ve 12 Eylül Askeri Müdahaleleri) ... 57

1.2.10. 1983-1993 Dönemi (Turgut Özal Dönemi) ... 59

1.2.11. 1993-2002 Dönemi (Demirel, Sezer ve Koalisyonlar Dönemi) ... 66

1.2.12. 2003 ve sonrası (Adalet ve Kalkınma Partisi Dönemi) ... 71

1.2.12.1. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) ... 79

1.2.12.2. Doğan Grubu (Aydın Doğan) ... 80

1.2.12.3. Turkuvaz Medya Grubu(Çalık Grubu) ... 83

1.2.12.4. Ciner Medya Grubu (Turgay Ciner) ... 86

1.2.12.5. Çukurova Grubu‟ndan Kolin-Limak-Cengiz Grubuna ... 87

1.2.12.6. Doğuş Yayın Grubu (Şahenkler) ... 90

1.2.12.7. Samanyolu ve Feza Yayıncılık Grubu ... 92

1.2.12.8. İhlas Yayın Holding (Enver Ören) ... 93

1.2.12.9. Kanal 7 Medya Grubu (Zekeriya Karaman) ... 94

1.2.12.10. Kayyumdan Önce Koza İpek Medya Grubu (Akın İpek) ... 96

1.2.12.11. Albayrak Grubu ... 97

1.2.12.12. Star Medya Grubu (Sancak Medya Grubu) ... 98

1.2.12.13. Demirören Medya Grubu ... 99

1.2.12.14. MNG Medya Grubu ... 99

1.2.12.15. Cumhuriyet Gazetesi ... 100

1.2.12.16. Yerleşik Yabancı Medya ... 100

1.2.13. Günümüz Medya Sahipliği ve İktidar İlişkileri ... 101

ĠKĠNCĠ BÖLÜM DEMĠRÖREN GRUBU SAHĠPLĠK YAPISI 2.1. Demirören Grubunun Tarihçesi ... 106

(11)

2.3. Yıldırım Demirören Biyografi ... 114

2.4. Demirören Grubunun Medya Sektörüne Girişi ... 116

2.5 Son Dönem Gelişmeleri………...131

SONUÇ VE ÖNERĠLER ... 134

Sonuç ... 134

Öneriler ... 136

(12)

TABLOLAR LĠSTESĠ

Tablo 1. Abdülaziz Dönemindeki Diğer Gazeteler ... 37

Tablo 2. İkinci Meşrutiyet Döneminin Belli Başlı Gazeteleri ... 44

Tablo 3. Mütareke ve Kurtuluş Savaşı Dönemi İstanbul Basını ... 46

Tablo 4. Mütareke Dönemindeki Anadolu ve Taşra Basını ... 47

Tablo 5. 1931-1938 Yılları Basını ... 50

Tablo 6. 1950-1960 Yıllarında Basın ... 54

Tablo 7. Medya grupları ve TV izlenme Oranları ... 76

Tablo 8. Gazete Satış Rakamlarına Göre Grupların Sektör Payları ... 77

Tablo 9. Medya Reklam Gelirleri Dağılımı 2011-2012 Reklam Gelirlerinin Dağılımı ... 77

Tablo 10. Doğan Grubu Yatırımları ... 83

Tablo 11. Turkuvaz (Çalık) Gurubu Yatırımları ... 85

Tablo 12. Ciner Grubu Yatırımları ... 87

Tablo 13. Çukurova Grubu yatırımları ... 89

Tablo 14. Doğuş Grubu Yatırımları ... 91

Tablo 15. Kayyum Öncesi Feza Gazetecilik, Samanyolu Yayıncılık ... 93

Tablo 16. İhlas Grubu ... 94

Tablo 17. Kanal 7 Medya Grubu ... 96

Tablo 18. Kayyumdan Önceki Koza İpek Medya Grubu ... 97

(13)

GĠRĠġ

Kapitalist üretim ilişkileri içinde değerlendiğinde ilk akla gelen medya şirketleri-nin de tıpkı ticari diğer şirketler gibi kâr amacı güderek piyasa koşullarına tabi olduğu görülür. Bu doğrultuda bakıldığında ise medya, toplumları haklarında bilgilendiren, klasik bir tanımlama ile daha demokratik bir toplum oluşumunda yasama yürütme ve yargıdan sonra etkili bir denetim mekanizması olarak dördüncü güç olarak toplumların demokratikleşme sürecinin önemli bir parçası olarak görülebilir.

Öte yandan medya şirketlerinin özellikle ürün yapıları başta olmakla üzere üretim organizasyonları, gelir ve maliyet yapıları ve bunun yanında faaliyette bulundukları piyasa koşulları nedeniyle günümüzde daha açığa çıkan kendine özgü bazı özellikleri bulunmaktadır. Toplumun sosyal ve kültürel yaşamını şekillendiren, yönlendiren, ürün pazarlayan, yeni bir ürün için talep yaratan yönleri ile günümüz medyası bilgilendirme ve bilinçlendirme işlevinden çok daha farklı boyutlar sergilemektedir. Medya sektörü eskisinden çok daha etkin bir biçimde insanların algı, düşünce ve değerlerini etkileye-bilme ve biçimlendireetkileye-bilme gücüne sahip olduğu görülmektedir. Bu durum farklı sek-törlerde yatırımları bulunan holdingleri, siyasal erke yakın olmanın bir aracı olarak da bu alana çekmektedir. Günümüzde farklı boyutları ile medyanın ekonomik ve siyasal boyutları ile güç arayışlarının odağı durumunda olduğu görülmektedir. Kitleleri etkile-yen ve yönlendiren medya gruplarının sağlıklı bir şekilde değerlendirilebilmesi her şey-den önce medyanın sahiplik yapısının eleştirel ekonomi politik yaklaşım çerçevesinde incelenmesi ile mümkün görünmektedir.

Ekonomi bilimi ile siyaset biliminin kesişim kümesi olarak da tanımlanan ekono-mi politik, ekonoekono-mik yaşamın işleyişini belirleyecek köklü yasal ve yapısal değişiklikle-rin ancak siyasal karar mekanizmalarıyla yapılabileceği, dolayısıyla iktisat ve siyasetin birbirlerinden soyutlanamayacağı görüşüne dayanmaktadır.(Demir veAcar, 2005: 333) Öte yandan eleştirel ekonomi politik yaklaşım, salt ekonomik ilişkiler alanı ile sınırlı olmayan, bir yapıyı tüm toplumsal ve siyasal ilişkileri ile mercek altına alarak inceleyen bir yaklaşım sunmaktadır. Bu noktadan hareketle Türkiye‟deki bir medya kuruluşunun

(14)

sahiplik yapısını incelemek konuya ekonomi politik yaklaşım çerçevesinde bakmayı gerekli kılmaktadır.

Türkiye‟de basının endüstrileşmeye başladığı yıllara bakıldığında 1960‟lar oldu-ğu görülmekle birlikte, 1980‟lerle beraber uygulanan neo liberal politikalar ile birlikte sektördeki ekonomik faktörlerin etkisi daha belirgin bir şekilde görülmeye başlanmıştır. Bu dönemde Türkiye‟yi de etkileyen neo liberal ekonomi anlayışı, medyanın holding-leşme yönündeki adımları ile birlikte, farklı sektörlerde faaliyette olan veya olmaya de-vam eden sermaye sahiplerinin medyaya yönelmesini beraberinde getirmiştir. Pek çok şirket, grup ya da holding elde edeceği karın yanı sıra, bu sektörün diğer sektörlerde yer alan yatırımlarına sağlayacağı avantajlar nedeni ile de bu sektöre yönelmiştir. Medyada holdingleşme, 1990‟lı yıllarda özel elevizyon ve özel radyo yayıncılığın başlaması art-masıyla kimi medya grupları yatay ve dikey birleşmelerle güçlerini arttırmıştır. (Erdo-ğan ve Alemdar, 2010: 222)

Haber, fikir, eğlence, rıza üreten, kamuoyunu yönlendiren, ürün pazarlayan, pazarlanacak bir ürünün talebini yaratan, toplumu her yönü ile etkileyen ve yönlendiren medyanın nasıl bir sahiplik yapısı altında faaliyet gösterdiği, faaliyetlerinin kimler tarafından ve nasıl kontrol edildiği, medyada yer alan haber ve yorumların seçimini etkileyen faktörlerin neler olduğu ve nasıl servis edildiği bir medya grubunun işleyiş yapısının belirlenmesi bakımından üzerinde önemle durulması gereken konulardır.

Bu çalışmada, Demirören Medya Grubu örneği üzerinden Türkiye‟deki medya-nın sahiplik yapısı, eleştirel ekonomi politik yaklaşımla ele alınmaktadır. Bu çerçevede çalışmada geçmişten günümüze medya sektöründe yatırımları bulunan diğer medya gruplarının sahiplik yapılarına ve yayın politikalarına genel hatları ile değinilmektedir. Sektörü oluşturan firmalardan biri durumunda olan Demirören Medya Grubu, yalnızca sektörde oluşturduğu yapı ile değil diğer sektörlerdeki yatırımları ile birlikte ayrıntılı bir şekilde ele alınmaktadır.

(15)

1. Problem

Medya sektöründe 1980‟lerden bu yana giderek belirginleşen, özellikle de 2000‟li yıllarda hız kazanan tekelleşme, medya sektöründe yeni bir dönemi işaret etmektedir. Medyanın yönlendirici gücünün farkına varılması, sermayeleri medya dışı sektörler de olan yatırımcıların bu sektöre yönelmesini de beraberinde getirmiştir.

Türkiye medya sektöründe faaliyet gösteren Demirören Medya Grubu, medya alanında önemli yatırımları bulunan kuruluşlardan biridir. Bu açıdan bakıldığında Tür-kiye‟deki medyanın sahiplik yapısını kavramak açısından incelenebilir örnek bir medya grubu özelliği sergilemektedir. Eleştirel ekonomi politik bir yaklaşım ile Demirören Medya Grubu‟nun sahiplik yapısını incelemek, Türkiye‟deki günümüz medyasının sa-hiplik yapısını şekillendiren temel çizgiler konusunda da farkındalık oluşturacaktır. Bu tezin temel problemi “Türkiye‟deki medyanın sahiplik yapısının sektöre yönelik ne gibi etkilerinin bulunduğudur. Bu problem Demirören Medya Grubu örneği üzerinden ince-lenerek ortaya konulmaktadır.

2. Amaç

Bu tezin amacı, Demirören Medya Grubu‟nu oluşturan sahiplik yapısının, tarihsel, toplumsal ve sosyo-ekonomik gelişmeler ışığında incelenerek Türkiye‟de medya sahip-lik yapılarının bu sektöre yönesahip-lik etkilerinin neler olduğunu ortaya koymaktır. Bu ince-lemenin Türkiye‟deki medyanın işleyiş mekanizmalarının kavranmasında farkındalık oluşturacağı düşünülmektedir.

3. Önem

Bu çalışmada demokratik toplumlarda dördüncü güç olarak belirtilen medyanın yapısı eleştirel ekonomi politik yaklaşımlar ışığında ele alınmakta, Türkiye‟deki medya gruplarının sahiplik yapısı “Demirören Medya Grubu” örneğinden yola çıkılarak ince-lenmektedir. Ortaya konulan sonuç ve değerlendirmelerin medyanın Türkiye‟deki sa-hiplik yapısı bakımından bilgilendirici bir işlev yerine getireceği ve alana katkı sunacağı düşünülmektedir.

(16)

4. Varsayımlar

Türkiye‟deki medya işletmelerinin sahiplik yapısı, bu kuruluşların personel alı-mından yayın politikalarına kadar birçok temel işleyiş mekanizmasını belirlemektedir. Demirören Medya Grubu‟da bu işletmelerden biri durumundadır.

5. Sınırlılıklar

Bu çalışma Türkiye‟de önemli medya gruplarından biri haline gelen Demirören Grubu‟nun medyadaki sahiplik yapısının eleştirel ekonomi politik yaklaşım çerçevesin-de incelenmesi ile sınırlıdır.

6. Yöntem

Tezde, litaratür taraması merkez alınarak betimleyici çalışma yöntemi kullanılmış-tır.

7. Evren ve Örneklem

Tezin evrenini 1980 sonrası Türk medya sektöründe faaliyet gösteren medya grupları oluşturmaktadır. Bu gruplar içinde önemli bir yere sahip olan Demirören Med-ya Grubu ise evreni temsil eden bir örneklem olarak düşünülmektedir.

8. Verilerin Toplanması ve ĠĢlenmesi

Tezde birinci ana bölümü oluşturan eleştirel ekonomi politik yaklaşımın kitle ile-tişim araçlarının incelenmesine dönük ortaya koyduğu bakış açıları ayrıntılı olarak be-timlenmiştir. İkinci ana bölümü oluşturan Demirören Medya Grubu‟nun sahiplik yapı-sındaki değişimler, diğer sektörlerdeki yatırımları, basın haberleri, röportajlar ve belge-ler üzerinden tarihsel bir sıralama ve eleştirel ekonomi politik yaklaşım çerçevesinde incelenmiştir. Ardından elde edilen incelemeler sonuç ve öneriler bölümünde sunulmuş-tur.

(17)

9. Tanım ve Kısaltmalar

Tezdeki tanım ve kısaltmalar, kullanıldıkları yerde açıklanmasının yanında birden fazla kullanılan açıklamaların kısaltması bu bölümde alfabetik olarak tekrarlanmaktadır.

(18)

BĠRĠNCĠ BÖLÜM

ELEġTĠREL EKONOMĠ POLĠTĠK YAKLAġIM ÇERÇEVESĠNDE TÜRK BASININDA SAHĠPLĠK YAPISI

1.1. Kavramsal Teoride EleĢtirel Ekonomi Politik YaklaĢım

Araştırma konularına yönelik eleştirel ekonomi politik yaklaşımlar, Marks‟ın top-lum ve toptop-lumdaki değişimlere ilişkin görüşlerini temel almaktadır. Marks‟ın üretim ilişkileri temelinde bir sınıflar savaşı olarak vurguladığı tarih ve tarihin bir öznesi olarak gördüğü insana ilişkin yorumları bu yaklaşımların referans noktasını oluşturmaktadır.

Diyalektik materyalizm birbirinden bağımsız ama birbirine göndermesi olan fikir-lerin ortaklaşa ürünüdür. Bu tespitin içinde tarihsel materyalizme has olan okuma biçimi ortaya çıkmaktadır. Buna göre tarihsel materyalizm şeyleri ya da eşyayı bitmiş ve ta-mamlanmış olarak değil daima doğma, değişme ve bitme döngüsü içinde görür. (Thal-heimer, 2013: 17) Varlaşan herşey bir müddet sonra yoklaşır. (Engels, 2006: 47) Mark-sist anlayışın temel hareket noktası olan bu diyalektik ve tarihsel materyalist anlayışa göre her şey sonsuz ve karşılıklı ilişkiler içinde hareket etmektedir. Hareket maddenin varlık tarzıdır. Duran bir madde bile evrenin, güneş sisteminin hareketine katılmaktadır. Öte yandan bu ilişki sürecinde her şey değişmektedir. Heraclitus‟un akan nehir ırmağı buna güzel bir örnek durumundadır. Nehir akmakta ve sürekli olarak değişmektedir. Dolayısı ile aynı nehirde ikinci kez yıkanmak da mümkün değildir. Marksist diyalekti-ğin üzerinde durduğu diğer bir kavram ise neden sonuç ilişkisi üzerinedir. Neden ile sonuç bir aradadır ve sürekli yer değiştirmektedir. Bu kavram zıtların birliği olarak da ifade edilmektedir. Ölüm ve yaşam, gece ve gündüz, yoksul ve zengin, işçi ve patron örneklerinde olduğu gibi. Doğa‟nın kendisi de Marksist diyalektik yaklaşımın test ala-nıdır. Doğa sürekli olarak bir hareket, değişim ve gelişim halindedir (Kuusinen, 1965: 24; akt. Erdoğan ve Alemdar, 2010: 189-190; akt. Demir ve Acar, 2005: 103) Marxist yaklaşımda insan varlığı tarihin inşa edici elidir. İnsan bireylerinin toplumsal örgütlen-me eylemleri hem birbirleriyle olan fiziksel ilişkilerinin hem de dünyaya geldiklerinde

(19)

hazır buldukları doğal koşullarla olan ilişkilerinin sonucudur. Tarih denen şey aslında bu iki ilişki biçiminin toplamıdır. Öznesi tek başına insan, ve nesnesi de insan ile bera-ber doğadır. Buradan tarihin, insandaki ve doğadaki değişim dinamiği olduğu anlaşıl-maktadır. Buradaki en önemli insansal eylem geçim araçlarının üretimidir. Bu araçlarla beraber yapılan üretim aynı zamanda insanın kimliğini, kişiliğini ve tüm yaşam biçimini şekillendirmektedir. Üretim becerisi aslında işbölümü becerisidir. Nitekim üretim hare-keti ile beraber işbölümü harehare-keti de ortaya çıkar. Üretimin gelişmesine paralel olarak işbölümü de gelişir. İşbölümü ise kendi gelişim basamaklarına uygun biçimde farklı mülkiyet biçimlerini doğurur. (Marks ve Engels, 2010: 39-40)

Marks‟ın diyalektik ve tarihi materyalizm kavramında düşünceden bağımsız ola-rak var olan maddeye/materyale vurgu yapılmaktadır. (Kuusinen, 1965: 36) “Hegel‟ci Diyalektik” olarak adlandırılan yaklaşımda ise düşünme süreci gerçek dünyanın belirle-yicisi durumundadır. (Kuusinen, 1965: 67) Marksist yaklaşıma göre düşünce, insan beyni tarafından maddi dünyanın yansıtılmasından başka bir şey değildir. Madde, zihin olmadan da var olabilir. Dünya ve evren bizim bilincimiz dışında ve bize bağlı olmaksı-zın vardır. Bizim bilincimizi belirleyen şey de odur. İnsanın varlığını belirleyen bilinci olmadığı gibi, tersine sosyal varlığı, onun bilincini belirlemektedir. Bu yönü ile dünya, ussal ve ruhsal değil, kökeninde maddeseldir. (Kuusinen, 1965: 22; Bottomore, 2012: 155)

Bu bakış açısıyla tarih pasif ve edilgen bir varlıktır. İnsan aktivitesinin ve yine in-san etkinliğinin ürettiği bir varlıktır. İnin-san etkinliğinin özünde ise kendi temel çıkarları bulunmaktadır. Böylece tarih, çıkarları peşinde koşan ve çatışan insan tipinin ürünüdür. (Marx ve Engels, 1976: 144) İnsanlar yaşamlarını üretirken belli ilişkiler içine girmek zorundadır. Bu ilişkiler “üretim ilişkileri” olarak tanımlanmaktadır. Üretim ilişkileri kavramlaştırmasıyla üretimin maddi güçlerinin belli bir dönemdeki durumuna vurgu yapılmaktadır. Bu biçimi ile tarihsel süreç üretim ilişkilerinin aldığı biçim üzerinden; farklı bölümlere ayrılarak “üretim biçimi” olarak tanımlanmaktadır. Bu farklı bölümlere bakıldığında ise; birincisi ilkel-komünal toplum, ikincisi feodal toplum, üçüncüsü kapi-talist toplum ve dördüncüsü sosyalist toplum olarak görülür. Bu kategorileştirme belirli bir tarihsel dönemde belli bir yerdeki gelişmiş üretimin maddi güçlerine ilişkin üretim

(20)

ilişkilerinin aldığı biçimi belirlemektedir. Kategorilerde belirtilen üretim ilişkileri bir toplumun ekonomik ve sosyal yapısına işaret etmektedir. Her üretim biçiminde, toplu-mun ekonomik alt yapısı üzerinde yükselen yasal ve siyasal üst yapı kurumları bulun-maktadır. Alt yapı olarak belirtilen ekonomik üretim biçimi, üst yapı kurumlarını da belirleyici bir işleve sahiptir. (Leontiev, 1979: 23-26; Marx ve Engels, 2010: 39)

Marks üretim biçimi içinde yer alan “üretim ilişkileri” kavramını, üretim araçları-nın ve emek gücünün kullanılması etrafında dönen toplumsal ilişkiler olarak betimle-mektedir. Üretim biçimi ise, üretimden tüketime kadar tüm ilişkileri ve düşünceleri içe-ren bir yapıyı tanımlamaktadır. Üretim biçimi, üretim araçlarına emek gücünün farklı biçimlerde uygulanmasını içeren, belirli sömürü biçimleri temelinde yapılandırılmış bir sistemin adıdır. Üretim ilişkilerinin bütünü olarak belirtilebilecek üretim biçimi toplu-mun ekonomik yapısını oluşturmaktadır. Tarihsel süreç içinde feodal sistemin (üretim biçiminin) yerini alan kapitalist sistem bugün de çağımızı belirleyen üretim biçimi ola-rak ifade edilmektedir. Kapitalizmde ise iki temel sınıf neden-sonuç ilişkisine uygun olarak baş roldedir. Üretim araçlarına sahip olan burjuvazi ve emeğine dayalı olarak üretime katılan proleterya. Bu iki sınıf arasındaki ilişki en önemli ilişkidir (Leontiev, 1979: 22). Bu iki sınıfın çatışmacı doğası modern toplum nizamının kökeninde olduğu ve insanı protezli bir tanrıya dönüştürdüğü söylenen arızalı maddi koşulların özü gibi görünmektedir.(Freud, 2010: 66)

Toplumsal üretimde maddesel üretim ve maddesel olmayan üretim iç içe olmata-dır. Maddesel üretim ve maddesel olmayan üretim; gelenek ve görenek, ideoloji ve fikir, yasa ve devlet, kültür, ve ulus gibi örneklendirilebilir. (Smith ve Evans, 2010: 187) Marks‟a göre toplumlar insanların karşılıklı etkinliklerinin ürünü olsa da bu insanların isteklerine göre herhangi bir toplum şeklini belirleyebilecekleri anlamına gelmemekte-dir. Öte yandan bu hiçbir değişim yapamayacakları anlamına da gelmemektegelmemekte-dir. Geliş-menin yönünü belirleyen şey üretim ilişkileri içinde ortaya çıkan sınıf mücadeleleridir. Belli bir üretim, ticaret ve tüketimin gelişme dönemine karşılık gelecek altyapı yine ona karşılık oluşturacak bir üst yapı kurumu olan sivil toplum yapısını da beraberinde ge-tirmektedir. İnsanların yaşadıkları toplum içinde patron, işçi, çiftçi, bakkal, ev sahibi, zengin ya da yoksul olmaları içinde yaşadıkları üretim ilişkilerine göre

(21)

şekillenmekte-dir. Üretim ilişkileri sonucu oluşan bu ayrımlar ise üretim ilişkilerinin değişmesi sonucu değişmekte ya da ortadan kalkmaktadır. (Marx, 2005: 39; Leontiev, 1979: 34)

Marks özellikle kapitalist sistemi inceleyerek ona ilişkin incelemelerini, geliştir-miş olduğu eleştirel ekonomi politik yaklaşım çerçevesinde dile getirgeliştir-miştir;

“…Biz üretim dediğimiz zaman, söz konusu olan, her zaman toplumsal gelişme-nin belirli bir aşamasındaki üretimdir. – toplumsal bireylerin üretimidir. Dola-yısıyla, genel olarak üretimin sözünü etmek için, ya değişik aşamalar boyunca tarihsel gelişim sürecini izlemeli, ya da belirli bir tarihsel dönemin ele alındığı, örneğin gerçekte bizim asıl konumuz olan modern burjuva üretimin ele alındığı baştan belirtilmelidir. Ama üretimin bütün dönemlerinin bazı ortak nitelikleri, bazı ortak belirlenimleri vardır…”(Marx, 2005: 239)

Marks üretimin aynı zamanda bir tüketim eylemi olduğunu da dile getirmektedir. İnsan üretim eylemi içinde yeteneklerini geliştirirken aynı zamanda bu yeteneklerini kullanarak tüketmektedir de. Yine üretim sürecinde kullanılan üretim araçları da, kulla-nılan hammadde de tüketilmektedir. Dolayısı ile üretim eylemi her boyutu ile aynı za-manda bir tüketim eylemidir. (Marx, 2005: 246) Bu tüketim biçimine üretken tüketim denmektedir ve bireyin tüketiminden farklıdır. Ürün, birincisinde faal emek gücünün geçim aracıyken ikincisinde canlı bireyin geçim aracıdır. Buradan ilginç bir sonuç orta-ya çıkmaktadır: Tüketken tüketim tüketeni üretirken, üretken tüketim tüketiciden ba-ğımsız bir ürünü doğurmaktadır. (Marx, 2013: 187) Nitekim Marksist yaklaşıma göre emek, tüm maddi ve tinsel malların yapıcısıdır. Her ürün iki tür emek içermektedir. İlki belirtilen üretim için doğrudan sağlanan emek, bir diğeri ise kullanılan üretim araçları-nın sağlanması için daha önceden sağlanmış emek. Her ürün içinde bu nedenle iki tür emek bulunmaktadır. İlki yaşayan emek, diğeri ise birikmiş emek olarak adlandırılmak-tadır (Leontiev, 1979: 20) Kapital adlı eserinde Marks emek ürünlerinin neden meta olduğunu, paranın neden bu kadar büyük bir güce sahip olduğunu, sermayenin nereden kaynaklandığını ve ekonomik krizlerin nedenleri, kapitalizmin nasıl çalışan kadınların, erkeklerin ve çocukların sömürüsüne dayandığını açıklamaktadır. Fiyatlardan karlara, ücretlerden iş gününe, modern toplumun bütün temel olgularını analiz etmektedir.

(22)

Kapi-talizmin özü, paranın “artık değer” üretmek üzere emek gücünü satın almasından ibaret-tir. “Artık değer” ise, ücretli emeğin iki yoldan sömürülmesi ile elde edilmektedir. Bun-lardan ilki çalışma gününün uzatılması, diğeri ise emek gücünün değerinde yapılan indi-rimler yolu ile olmaktadır. Kapitalist sistemde insanlar meta üretmekte, satmakta ve satın almaktadır. Üretim ilişkileri içinde mübadele amacı ile üretilmiş emek ürünü olan her şey “meta” durumundadır. Para ise bu sistemde bütün metaların standart değer ölçü-sü konumundadır. Paranın kendisi de aynı zamanda bir “ölçü-süper meta” durumundadır. Kapitalist sistemin motoru olan sermaye ise daha fazla para kazanmak için yatırılan anapara olarak tanımlanmaktadır. Sermaye emek gücünün çalışmasından elde edilen artık değeri çekip alarak birikmektedir ve kendini genişleten değer haline gelmektedir. “Artık değer” sermaye birikimi için kapitalist üretimin mutlak ve değişmeyen amacıdır. Sermaye‟nin kapitalist sistemde kullanımı iki temel biçimde olmaktadır. İlki emek gü-cünü satın almak üzere değişir sermaye olarak, bir de üretim araçlarını satın almak için değişmez sermaye olarak. Sonuç olarak kapitalizm emek gücünün metalaştırılmasına, başka bir ifade ile bir malın kullanım değerinin mübadele değerlerine dönüştürülmesine dayanmaktadır. Proletarya ise kapitalist sistemin kâr için üretim süreci içinde sömürülen işçi sınıfı olarak tanımlanmaktadır. Marks bu nedenle proletaryayı, kapitalist ilişkilerin hem kaynağı hem de potansiyel yıkıcısı olarak görmektedir. (Akt.Smith ve Phil, 2014: 184-185) İşçiler hammaddeyi metalar haline getirmekle yeni bir servet var etmekte ve yeni bir değer yaratmaktadır. İşçiye ücret olarak ödenen ile işçinin ham maddeye kattığı değer arasındaki fark olan artık değeri, işveren kendisine alıkoymaktadır. Kar denilen şeyi oluşturan da budur. (Huberman, 1975: 12) Kâr mekaniği insanın doğal olanlar dı-şındaki amaçlara âlet edilmesini netice vermiştir. Ondokuzuncu yüzyıl bu iki amaç an-layışını temsil eden düşünürlerin tartışmalarına sahne olmuştur. (Fromm, 2010: 112) Marks öne sürdüğü görüşler çerçevesinde kapitalist sistemin sağlıklı analizinin yapılabi-leceğini öne sürmüştür. Bu analizi diğer liberal ekonomistlerden farkını ortaya koyabil-mek için geliştirdiği metodolojiye “eleştirel” ön ekini ekleyerek “eleştirel ekonomi poli-tik” adını vermiştir.

Ekonomi politik kavramı ilk olarak Adam Smith, Alfred Marshal ve David Ricar-do gibi liberal iktisatçılar tarafından kullanılmıştır. Özellikle Smith‟le özdeşleşen

(23)

kişile-rin çıkarının son tahlilde toplumun çıkarı olacağına dair düşünce liberal kulvarın temel görüşüdür. Kişiselin irade dışı bir biçimde kollektif olana dönüşümü anlamına gelen bu düşünme biçimi aynı zamanda sivil toplum idrakinin de temellerini atmıştır. Bu kavram Marksist bakış açısında çok daha ayrı ve özel bir içerik kazanmaktadır. Bu içeriğin özünde artık değer ve onun etrafında şekillenen piyasa, devlet ve toplumsal hareketler vardır. Marksist düşünürlerin ekonomi politik deyimini radikal bir iktisat anlayışı olarak görme eğilimleri vardır. (Bottomore, 2012: 177) Marksizm‟in toplumsal eşitsizliğe te-mel anlamda bir sınıf eşitsizliği, tarihe ise bir sınıf mücadeleleri tarihi olarak bakması olguları çözümleme çerçevesini de belirlemektedir. Düşünce sistemlerine bakış da buna göre şekillenmektedir;

“Egemen sınıfın düşünceleri bütün çağlarda egemen düşüncelerdir. Başka bir deyişle toplumun egemen maddi gücü olan sınıf, aynı zamanda zihinsel üretim araçlarını da emrinde bulundurur. Bunlar o kadar birbirinin içine geçmiş du-rumdadırlar ki kendilerine zihinsel üretim verilmeyenlerin düşünceleri de aynı zamanda egemen sınıfa bağımlıdır… Egemen sınıflar fikir üreticileri olarak da egemendirler ve kendi çağlarının düşüncelerinin üretimi ve dağıtımını düzenler-ler; o halde onların düşünceleri çağlarının egemen düşünceleridir…” (Marks ve Engels, 2010: 75)

Murdock, kültür üretimi yapan endüstriyel yapıların kapitalizan grupların genel çıkarları için nasıl devrede olduğunu anlamak bakımından Marks‟ın “Alman İdeolojisi‟ adlı eserinin önemli şeyler söylediğine işaret eder. Bu eserde Marks üretim araçlarını elinde bulunduran grupların/sınıfın/sınıfların zihinsel üretim araçlarını da aynı zamanda elinde bulundurduğundan bulundurduğundan bahsetmektedir. Bu sınıflar zihniyet üre-timini kendi çıkarlarına hizmet edecek biçimde içeriklendirirler ve aynı zamanda bu zihinsel ürünlerin dağıtım mekaniğine de egemendirler. Böylece içinde yaşadıkları ça-ğın egemen zihniyet biçimi zorunlu olarak onların zihniyet biçimidir. İletişim sektörüne hâkim olan kurumlar kapitalist sınıfın mensuplarına âittir. Bunların yayın politikalarının esası verili toplumsal düzeni destekleyen görüntüleri toplumsal zihin kanallarına aktar-maktır. (Murdock, 2006: 76-77)

(24)

Marksist iletişim yorumunun temelinde Amerikan pragmatizminin eleştirisi mev-cuttur. Nitekim iletişim çalışmaları kapitalizmin tekelci aşamaya geçtiği 20. Yüzyıl baş-larında başlamıştır ve bu çalışmaların temelinde verili sistemin ekonomik ve siyasal olarak devamlılığının sağlanması için gerekli zihinsel altyapının inşa amacı vardır. Bu altyapının harcı bilim de dahil her insan faaliyetinin egemen sınıfın çıkarlarına hizmet edecek şekilde tasarımlanmasıyla karılır. (Yaylagül, 2006: 329-330) Aslında Marks ve Engels‟in hemen bütün çalışmalarının ortak yönelimi kapitalist üretim tarzının tarihsel olarak ürettiği üstyapısal kurumların çelişki özünün analizidir. (Küçük, 2005: 193) Bu-rada da yine Marksizmin temel kavramlarından biri olan ve altyapı-üstyapı şeklinde modellenen toplumsal mimari esas alınmaktadır. Bu modelin söylediği şey altyapının üstyapıyı belirliyor oluşudur ki bu nokta aynı zamanda altyapı unsurlarının toplumsal örgütlenmenin ana aktörü olduğunu gösterir. Modelin altyapı kısmını açıklayan kavram üretim tarzıdır. Üretim tarzı ise iletişim açısından düşünüldüğünde bir medya metni-nin/ürününün gerisindeki toplumsal koşulların ne olduğuğuna ışık tutar. Bu ürünlerin üretici güçlerinin, yapımcıların ve yapım şirketlerinin içinde bulunduğu ve yine içinde şekillendiği toplumsal koşulları açıklar. Marksist teorinin en çarpıcı özelliklerinden biri-si Marks ve Engels‟in çok derinden etkilendikleri filozof Hegel ile ters düştükleri idea-lizm konusudur. Hegelyan felsefede yaşamı düşünceler belirlerken tarihsel materya-lizmde fiziksel ve toplumsal üretim belirlemektedir. Bu, altyapının ta kendisi olmakta-dır. (Wayne, 2003: 151-157) Üstyapının iki katmanı vardır ve bunlar hukuk/devlet ile ideolojilerdir. İdeolojiler ahlaki, dinsel, hukuki, siyasal ve benzeri anlayışlar olabilir. Bu iki katmanın ne toplumsal örgütlenmedeki ağırlık durumunun ne denli yüksek olduğu-düşünülürse ekonomik temel olan altyapının belirleyicilik etkisinin boyutu anlaşı-lır.(Althusser, 2003: 161) Dolayısıyla Marksist kuramcılar ve düşünürler iletişim tekno-lojileri sahasında da, medya sektörünün kültür üretim faaliyetlerinde de üretim tarzı ve üretim koşullarının temsil ettiği altyapı üzerinde yoğunlaşmışlardır.

Weber‟in “rasyonelleşme” kavramıyla Marks‟ın “meta fetişizmi” kavramını kul-lanarak “şeyleşme” kavramını geliştiren Lukacs bu kavramın kapitalist toplumlara özgü olduğunu belirtmiştir. Şeyleşmiş olmak insani olmaktan çıkışmış olmaktır. Lukacs şey-leşmenin en uç noktasında emek sahibinin kendi emeğini bir şey gibi görmeye mecbur

(25)

edildiği emek pazarının olduğunu belirtmektedir.(Therborn, 2010: 26-27) Pazar güçleri-nin ve sermayegüçleri-nin baskın etkisigüçleri-nin en açık ve güçlü hissedildiği alanlardan biri kuşku-suz medya sektörüdür. Bu sektörde tekelleşme ve mülkiyet yoğunlaşması neredeyse kaçınılmazdır. Hattâ iletişim teknolojisi sahasında meydana gelen büyük ve hızlı ilerle-yişin sağladığı olağanüstü imkânlar bu yoğunlaşmanın üretimi aşıp dağıtım ve tüketim sahalarına da nüfuz etmesini netice vermiştir.(Yaylagül;2008;11) Bu da insan türünün şeyleşme süreçlerine medyatik etkiler karşısında ne denli açık olabileceğini göstermek-tedir. Marksist iletişim ve medya analizleri insana dönük bu etkilerin izini sürmekgöstermek-tedir.

1.1.1. Gramsci; Hegemonya ve Tarihsel Blok Kavramı

Gramsci‟nin “hegemonya” terimine yüklediği anlam Marks‟ın dışına ve ötesine geçmiştir. Ona göre bu terim burjuvazi sınıfının kendi düzenini hem kurmasının hem de muhafaza etmesinin anahtarıdır. Marks‟ın sınıf ve sınıf çatışması kavramları yerine “ta-rihsel blok” kavramı ve “sosyal ittifak” kavramını getiren Gramsci, sosyal bir sınıf, bir grup veya devlet, hegemonyasını kısmen baskı ile oluştururken çoğunluğun rızasının da alındığını belirtmektedir. Ayrıca “bilinç endüstrileri” ile yapılan rıza üretiminde ise ka-munun rızasını sağlamada anahtar rol medya olmaktadır. Baskı ve sağlanan rıza birlikte hegemonyayı oluşturmaktadır. Bu ittifak ise Gramsci tarafından tarihsel blok olarak nitelenmektedir. Gramsci‟ye göre modern koşullarda bir sınıfın hakimiyetinin yolu basit bir biçimde güç organizasyonundan ibaret değildir. Bu hâkimiyet aynı zamanda tarihsel blok enerjisine de ihtiyaç duyar. Toplumsal varoluşun rıza temeli işte bu bloklaşmayla şekillenir ve buradaki hegemonya kumaşı toplumda düzenleyici bir aktiviteye sahip olan aydınlarca dokunur. (Bottomore, 2012: 273-274)

Gramsci, işçilerin masum görünen bir gazeteyi seçme eylemini tartıştığı makale-sinde, bir işçinin aldığı bir burjuva gazetesinin ne renk ve tonda olduğuna bakmaksızın kendisinin çıkar ve düşüncelerine aykırı olan ayrıca düşünce ve çıkar ile yönetilen bir tür mücadele aracı durumunu taşıdığını belirtmektedir. Basılan ve yayınlanan her şeyin egemen sınıfa hizmet ve dolayısı ile emekçi sınıflara karşı savaş anlamına gelmektedir. Öte yandan bu gazeteler yürüttükleri bu tür işler için parasını burjuva sınıfından istemek yerine savaştığı emekçi sınıflardan çıkarmaktadır. Basılan haber ve içeriklerin

(26)

düşünce-lerini ve kanılarını belli bir yöne yönlendirildiğini farketmeyen işçiler, bir burjuva gaze-tesini satın alıp okuduklarında bu gazetenin tastamam burjuva sııfının çıkarlarına hizmet ettiğini bilir. Bu tür kitle iletişim araçlarının işçi sınıfına karşı negatif önyargılara sahip olduğunun farkındadırlar. Burada gerçekliğin değil burjuvazik çıkarların gerektirdiği algısal enjeksiyonların sergilendiğini görür. Yapılması gereken şey işçinin cesaretlendi-rilip bu başlangıç seviyesindeki bilincini harekete geçirmek ve bu tarz bir basın anlayı-şının gerçek dışılığını ortaya koymaktır.(Erdoğan ve Alemdar, 2010: 271-272)

1.1.2. Frankfurt Okulu/ EleĢtirel Okul

Frankfurt Okulu içinde anılan aydınlar eleştirel ekonomi politik incelemelere kat-kı getiren kültürün endüstrileşen yapısı üzerine incelemeler yapmışlardır. Bu nedenle Frankfurt Okulu temsilcilerinden Horkheimer ve Adorno “kitle kültürü” kavramını red-dederek yerine “kültür endüstrisi” kavramını kullanmışlardır. Bunun nedeni kapitalizm sistemi için ticari ihtiyaçlar ve kitle şeklinde üretilen kültürün endüstrileşme aşamalarını anlatma çabalarıdır. Onlara göre kitle iletişimi bir iş, bir ticaret durumundadır. Bu boyu-tu ile de ekonomik ve siyasal güçlüler tarafından kendi çıkarları için kullanılmaktadır. Yapılan incelemelerin kitle iletişim araçları ile yürütülen, yönlendirilen kültürün ve ile-tişimin ilk sistemli eleştirel analizi olduğu belirtilmektedir. Frankfurt Okulu düşünürleri kültür analizini, kapitalizmin örgütlenme sürecini, kurumları ayrıca iş yapma biçimleri ile ilişkilendirerek ele almışlardır. 1923 yılında Frankfurt‟ta Toplumsal Araştırmalar Enstitüsü adı ile kurulan okul 1960 yılı sonuna kadar kapitalist kültür endüstrisini Marksist yönelimli yaklaşımlarla güçlü bir şekilde analiz etmişlerdir. Belirli bir yaklam-şıma sahip olmamakla birlikte ayrıca homojen bir yaklayaklam-şıma da sahip olamayan okul temsilcilerinin yaklaşım tarzlarına bakıldığında ise, hem kültür endüstrisi hem kültür analizinden medya siyasal eleştirisi dahil olmak üzere izleyici alılmaması dahil olmakla birlikte, kitle kültüründe sosyal ve ideolojik etkilerine kadar yer alan geniş bir alana sahip olmaktadır. (Bottomore, 1989: 8) Frankfurt Okulu düşünürleri, özellikle klasik Marksizmin evrimsel bir şemayla vurguladığı tarihsel gelişme biçiminin yetersizliğini göstermişlerdir. Okulun önde gelen düşünürlerinden birisi olan Adorno‟ya göre özgür topluma giden yolun Kapitalizm‟den geçtiğine dair klasik Marksist düşünce bir yanıl-samadır. Bu klişe yaklaşım ona göre Marksizmin naif bir anlatısıdır.(Adorno, 2012: 12)

(27)

Ancak onların bu okuma biçimleri Marksizm‟i zayıflatma amacına değil onu canlan-dırma niyetine yöneliktir. Onlar Marks‟ın ekonomi politik sahasına olan katkılarını ha-yırla yâd etmekle birlikte onun bakış açısının ya da referans kavramlarının günümüz toplumlarının anlaşılmasında yetersiz kaldığını ifade edilmektedir. Ekonomi politiğin ilgi alanını genişletmesi gerektiğini vurgulamışlardır. Nitekim bu alanın genişlemesinde onların büyük payı olmuştur.(Bottomore, 2012: 248) Kapitalist toplumların yeniden üretimi ele alındığında kitle kültürü ve iletişim “boş zaman etkinlikleri”nin merkezi olarak görülmektedir. Aynı zamanda bir sosyalizasyon işlevi de görmektedir. Ekonomik gerçeğin ve siyasal gerçeğin anlatılması ve yorumlanmasında aracı durumundadırlar. Bu yönleri ile kapitalist sistemin ideolojik boyutu ile meşrulaştırılmasına hizmet etmekte ve bireyleri sistemle bütünleştirme görevini yerine getirmektedirler. Bunu da kitle bilişleri, arzuları, davranışları üreten kitle kültürü üretimi sistemi ile yapmaktadır. Onlara göre artık bireylerin sosyal ilerme ayrıca kültürel ilerlemeleri, bireylerin eylemi ve düşüncesi değil, bu ilerleme bireylerde egemenlik kuran örgüt ve kurumlar tarafından belirlenmek-tedir. (Akt. Adaklı, 2006: 20)

Adorno ve Horkheimer kültür endüstrisi kavramını geliştirerek bu kavramın ay-dınlattığı zeminde kitlelerin zihinsel olarak aldatılışını, zehirlenişini ve kültürel tutsak haline gelişini anlatmaktadırlar. Kültür endüstrisi kitleyi bütünleştirir ve hem yüksek hem de düşük kültür havzalarını birleştirir. Ancak bu birleştirmeyi her iki tarafında za-rarına olacağı şekilde tasarlamaktadır. Yüksek kültürü onun etkinliği üzerinde spekülas-yon yaparak ciddiyetsizleştirirken düşük kültürü uygarlaştırmacı yaklaşımlarla yok eder. Böylece kitleler dönüştürülmekte ve sağımlık hale getirilmektedir. Burada görülmesi gereken en mühim nokta insanın bütün diğer vasıflarından soyutlanarak bir müşteri ro-lüne indirgenmiş olmasıdır. Ama daha da önemli olan bu müşteriye onu müşterileştiren mekanizmanın kral muamelesi yaparak anestezik bir müdahalede bulunmasıdır. Bu bir bilinç sömürüsü ve insanın renk cümbüşünün buharlaşmasıdır. Adorno ve Horkheimer tarafından kültür endüstrisi kavramının ortaya konduğu eserde çok ilginç bir olaya deği-nilmiş ve bu zihinsel/duygusal sömürü biçiminin tutunma noktası gösterilmiştir. Ameri-kalı bir denek insanlığın yaşadığı sıkıntıların seçkin insanların izinden gidilmemesiyle ilgili olduğunu belirtmiştir. Bilincin bu şekilde zincirlenmesi aydınlanma karşıtı bir

(28)

et-kinin ürünüdür. Ama aynı zamanda bu zincirler kültür endüstrisinin ima ettiği sahte bir aydınlanma üzerinden vurulmaktadır.(Adorno, 2012: 29-109-110-117)

1.1.3. Herman ve Chomsky: Rızanın Üretimi / Propaganda Modeli

Emperyalizmi ve uluslar arası şirketlerin yeni tür sömürgecilikte etkin “rıza ya-ratma” stratejilerinden yararlanma konularını tartışarak yaptıkları incelemelerle ekono-mi politik yaklaşıma katkı sunan Herman ve Chomsky, propagandanın Walter Lipp-man‟ın rızanın imalatı olarak tanımladığı süreçte ciddi bir önrminin olduğunu savun-maktadır. Medya, devlete ve özel girişime hakim özel çıkar gruplarına destek sağlamaya dönük hizmet etmektedir. Kitle medyası her konuda katı ve yekpare bir tutum sergile-mese de temel öncüllere meydan okuyan görüşler kitle medyası tarafından dışlanmakta-dır (Herman ve Chomsky, 2006: 75-77; Chomsky, 2008: 6 )

Chomsky‟ye göre; hem kendisini denetleyen hem de finanse eden güçlerin ve grupların çıkarlarına hizmet etmekte olan medya, onlardan yana propaganda yapmakta-dır. Buna göre, ciddi bir büyüklüğe sahipolan medyalar, ayrıcalıklı olarak gördükleri izleyiclerin iş yerlerine satan kuruluşlar olarak tanımlanamaktadır. Bu bağlamda alıcıla-rının çıkarlarına göre bir hizmet anlayışı geliştiği ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda medya sahipleride elit kesimden gelmektedir. Süreçte gazeteci olan kimse bu sistemin değer anlayışını benimsemek ve içselleştirmek durumunda olmaktadır.(Chomsky, 2012: 12-13)

Propaganda modelinde belirlenen yapısal faktörleri ve personeli sağlayan aynı egemen ve belirleyen güç odakları, temel ilke ayrıca egemen ideolojilerin belirlenme-sinde de önemli bir rol oynamaktadır. (Herman ve Chomsky, 2006: 15) Kitle medyası-nın hâkim çıkar gruplarına hizmet etmesi bakımından medya üzerindeki denetim önce-likle kitle medyasını devlet bürokrasinin elinde bulunduran ülkeler ile özel ellerde bu-lunduran ülkeler arasındaki denetim olarak ayrılmaktadır. Bu bağlamda medyanın dev-let bürokrasinin elinde olması halinde çoğu zaman resmi sansür yolu ile bir denetim mekanizması oluşturulmaktadır. İşleyen propaganda sisteminin medyanın özel ellerde bulunduğu ülkelerde çok zor olduğu ifade edilmektedir. Chomsky propaganda modelini ele alırken, medya seçimleri en önemlisi çıkarlarında güç ve servet eşitsizliğini temel

(29)

alarak medya üzerindeki çeşitli ve geniş boyutlu etkisine odaklanmaktadır. Bu bağlam-da bu model, medyanın haberlerini seçerken pazarnın ve güç ilişkilerinin haberlerin seçiminde süzgeçlerden geçirerek, iktidarın veya gücü elinde bulundaran özel girişimle-rin mesajlarını hangi kitlelere ve nasıl ileteceğini belirlemektedir. (Herman ve Chomsky, 2006: 81)

Sözü edilen propaganda modelinin belirlenebilmesi için bir süzgeç modeli ortaya konmaktadır. Chomsky süzgeci olarak adlandırılan beş başlıkta ifade edilen süzgeçten ilki “Kitle medyasının büyüklüğü, mülkiyeti ve kar yönelimi”dir. Hâkim medyaya ba-kıldığı zaman firmaları oldukça büyük işletmeler olduğu görülmektedir.. Buna göre, sahiplerinin ve öteki piyasa-kar yönelimli güçlerin sınırlamalarına tabi olan zengin kişi-ler veya yöneticikişi-ler tarafından denetlenmektedir. Bahsedilen firmaların çıkarları birbir-lerine önemli ve vazgeçilmez derecede bağlı ve iç içe geçmiş durumdadır. Ayrıca başka büyük şirketler, bankalar ve hükümetler de önemli ortak çıkarlara sahip olmaktadır. Bahsedilen duruma bakıldığında bu süzgecin görevi medya kuruluşlarının, haber tercih-lerini etkileyecek özelliklere sahip olduğu görülmektedir. (Herman ve Chomsky, 2006: 93-95) İlk süzgeç için değinilmesi gereken bir başka nokta ise medya şirketlerinin ikti-dar veya hükmete olan bağımlılıkları ve bağlantıları olarak belirlenmektedir. Bu bağım-lılıklardan öneme sahip olanlardan birisi, medyanın (radyo ve televizyon) ve kullandık-ları şebekeler için hükümetin düzenlediği ruhsatlar ve işletme hakkullandık-ları olarak tanımlana-bilmektedir. Bu bağımlılık söz konusu ise hükümetin medyaya uygulayacağı deneteimle ya da baskıyla medya karşı karşıya kalmaktadır. Sözü edilen bu bağımlılık medyayı hâkim olabilme ve disiplin altında tutabilmek açısından öenmli bir baskı aracı olmakta-dır. (Herman ve Chomsky, 2006: 94)

Beş süzgeçtene ikincisi “ĠĢ yapmak için reklamcılık ruhsatı”dır. Reklam sektö-rünün ilerlemesi, yayılmasıyla reklam sayısını arttıran yazılı basın batıkları nüshalar açısından üretim maliyetleri daha aza indirmektedirler. Medyada reklamcılığın önemli yer tutması haline gelmesinden önce, yazılı bir fiyatının yapılan işin maliyetini karşıla-ması gerekmekte olduğudur. Bu nedenle bu durum, yalnızca satışlar ile elde ettğiği gelir ile yaşamını sürdüren medya kuruluşlarının varlığını ya yok etmekte ya da marjinalleş-tirmektedir. Reklamcılığın devrede olduğu ikinci süzgece göre, serbest piyasa sistemi

(30)

son satın alıcının seçiminin belirleyici olduğu tarafsız bir yayın sisteminin söz konusu olamdığı bir gerçek ortaya koymaktadır. Reklama odaklı medya, kendisine bir fiyat- pazarlama-kalite avantajı sağlayabilecek reklam teşviğini de sağlamakla birlikte reklam almayan ya da reklam açısından da dezavantajlı olan rakipleri ile olan mücadelesinde onların haklarına tecavüzde bulunma ve onları zayıflatabilme olanağına da kavuşmakta-dır. (Herman ve Chomsky, 2006: 96-98)

Medya şirketleri, reklam veren kuruluşlarla ilişkiye geçmek üzere uzmanlar yetiş-tirirken mecburi olarak da programlarının reklam veren kuruluşların ihtiyaçlarına nasıl ve ne şekilde cevap verdiğini açıklayıp, onların himayesini elde edebilmek için çalışma-larını yürütmektedir. Reklam veren firmaların seçimleri medyanın mali durumunu bü-yük ölçüde etkilemektedir. Reklam veren kuruluşların genel anmlamda; önemli güçlük-leri içeren ve önemli bir süreç olan “satın alma psikolojisi” ile uyuşmayan aynı zamanda rahatsız edici ihtilafların yer aldığı programlardan kaçınma isteklerini belirtilmektedir. Medya kuruluşları bu nedenle insanları rahatsız etmeden eğlendirecek ve böylece prog-ramlara reklam verecek firmaların ürünlerindeki satış mesajının yayılmasındaki ruha uygun düşecek programlar hedeflemektedir. (Herman ve Chomsky, 2006: 99-100)

Beş süzgeçten üçüncüsü “Kitle medyasının haber kaynakları”dır. Medyanın güve-nilir ayno zamanda sürekli olarak ham habere ihtiyaç duymaktadır. Buna göre günlük akışında haber programlarını doldurmak adına zorunlu olduğu haber e ihtiyaçları bu-lunmaktadır. Bu akışın sürdürülebilmesi adına medyanın en önemli kaynaklarından biri-si söylentilerin sızdırıldığı yerler ve basın toplantıları olmakta ve bu yöne ciddi bir eği-lim olduğu bilinmektedir. Bürokrasiler, haber ajanslarının güvenilir olmakla birlikte belli bir zaman çizelgesine bağlı haber akışına yönelik istemlerini karşılayan çok mik-tarda malzeme üretmektedirler. Medyanın haber içeriğinde resmi kaynakların önemli bir yer tutmasının nedeni ise haberleri iletirken objektif habercilik görevini iddisaının ol-masından kaynaklanmkatadır. Aynı zamanda haberin maliyeti de önemlidir. Güvenilir olduğu varsayılan kaynaklardan bilgi almak araştırma masrafını da azaltmaktadır. Bu bağlamda, kitle medyası, ekonomik mecburiyet ve çıkar ilişkileri yüzünden güçlü bilgi kaynaklarıyla alışverişe ve ilişkiye girmeye zorlanmaktadır. (Herman ve Chomsky, 2006: 100-101)

(31)

Dördüncü süzgeç “Tepki üretimi ve zorlayıcılar”dır. Bu süzgeç, medyada gün-deme gelen bir açıklmaya veya bu doğrultuda ki bir programa yapılan olumsuz tepkileri kapsayan bir süzgeç olmaktadır. Mektup, telgraf, telefon, dilekçe vb. gibi çeşitli eylem-ler bu sürece farklı formlar kazandırılabilmektedir. Bu tepkieylem-ler merkezi olarak veya ye-rel olarak örgütlenebilmekte ya da tam olarak bireylerin bağımsız şekilde eylemlerinden oluşabilmektedir. Tepki üretimi, güçle ilgili bir sorun olarak görülmüştür. Buna göre, medyaya yönelik bazı tepki üretimleri, medyayı dolaylı da olsa etkileyebilmektedir. (Herman ve Chomsky, 2006: 109) Tepki üreticileri birbirilerinin gücüne daha da güç katmakta ve siyasi otoritenin haber yönetimi faaliyetlerindeki komutasını pekiştirmek-tedirler. İktidar sürekli medyaya saldıran, onu tehdit eden, düzelten ve resmi çizgiden olası sapmaları önleyen büyük bir tepki üreticisi konumundadır. (Herman ve Chomsky, 2006: 112-113)

BeĢinci süzgeç “Bir denetim mekanizması olarak anti-kominizm”dir. Komü-nizm her seferinde mülk sahipleri olanların uykusunu kaçıran bir hayalet durumundadır. Bu durum mülk sahiplerinin yüksek statülerinin ve sınıfsal konumlarının temelini tehdit etmektedir. Bu ideolojiye bakıldığında karşı konumdaki düşmana toplumu seferber et-meye yardımcı olmaktadır. Solun ve işçi hareketlerinin bölünmesine yardımcı olmakta ve siyasi denetim mekanizması olarak hizmet etmektedir. (Herman ve Chomsky, 2006: 113)

Chomsky (2008: 22), medyanın topluma hizmet ettğini vurhulerken altında yatan hizmetin farklılığının altını çizmektedir. James Mill‟in sistem üzerindeki tasarısını ele alan Chomsky, toplumsal olmak üzere ekonomik ve politik açıdan düzenlemelerde bu hizmetin altında yatan gerçekliği devletin toplumun bireylerinin zihinlerine hükmettiği gerçeğinin üzerinde durmaktadır.

Buna göre; askeri veya totalite rejimlerin olmadığı toplumlarda yani yoldan çıkan halka direkt yapılan baskının olmadığı ülkelerde propaganda teknikleri uygulanmakta-dır. Toplumun demokratikleşmiş ve özgür bir süreci olduğu noktada totaliter sistemde baskı ne ise propaganda Chomsky‟e göre aynı anlamı taşımaktadır. (Chomsky, 2008: 7)

(32)

1.1.4. Althusser: Devletin Ġdeolojik Aygıtı Olarak Medya

Üst yapı tamamen devlatin etrafında toparlanmaktadır. Bu bağlamda üst yapı ikti-dara hizmet eden aygıtlar olarak tanımlanmaktadır. Buna göre tanımlanan aygıtların, temel amacı belirli bir kitlenin sömürülmesi yönünde olmaktadır. Böylce belirli üretim ilşkleri veişleyişi belirli düznlenişi bu şekilde sağlanmaktadır. Bu tanıma göre bu lar devletin baskı aracı olarak işlev görmektedir. (Althusser, 2010: 119-120) Bu aygıt-ları belli başlı sıralamak gerikir ise; eğitim başta olmak üzere din, aile, haberleşm, basın yayın aygıtı vb. olarak belirtilmektedir. Her DİA, örgüt ya da kurum niteliğindedir. Eği-timi okullar ve enstitüler, dini çeşitli kilise ve dini örgütler, siyasal aygıt için parlamento ve siyasal partiler, haberleşme için medya, kültürel aygıt için spor dâhil tüm gösteriler yer almaktadır. (Althusser, 2008: 128-129) Althusser, Marx‟ın son çalışmalarını ele almış ve bunlardan kültür ve politikaya bağımsız bir rol veren yapısalcı toplum modeli için temel üretmeye yönelmektedir. Ona göre, bir ekonomik temel oluşturuken mutlaka bir ideolojik yapı temel alınmaktadır. (Akt. Smith, 2005: 79)

Althusser, incelemelerinde ideolojinin nasıl çalıştığı, ideolojinin özneyi nasıl yapı-landırdığı, inşa ettiği konusu üzerine eğilmiştir. Ona göre kapitalizm sistemi üretkendir ve bu üretim koşullarını genişletilmiş ölçüde yeniden üretmektedir. Yeniden üretim ise işgücünün sistemin kurallarına uymayı sürdürmesi anlamına gelmektedir. Bu da işçile-rin egemen ideolojiye baş eğmesinin sağlanması ile mümkün olmaktadır. Her DİA‟nın belirli bir üretim alanı var olmaktadır. Buna göre, örnek olarak ustalığın ve tekniklerin üretilmesi ise öğretim ve eğitim sistemine ihtiyaç duyulmaktadır. Egemen olan ideoloji-ye boyun eğmenin üretilmesi ise kiliseyi, kitle iletişim araçlarını siyasal aygıtları ve devletin genel yönetimini gerektirmektedir. Devletin yapısı, sermaye ve yönetici sınıfın hegemonyasını sürdürmesini güvence altına alması olrak tanımlanmaktadır. Buna göre, egemen olan yönetici ideoloji düşünceler ve temsilciler sistemi olarak tanınmaktadır ve sistemi ile insanlar birbirleri ile hayali ilişkiler kurmaktadırlar. İdeolojide ortaya konan insanın yaşamını yöneten gerçek ilişkiler sistemi değil bu kişilerin içinde yaşadıkları gerçek ilişkilere dayalı hayali ilişkilerdir. İdeolojik pratiklerle insanlar, kendilerini, ya-şamı, dünyayı, ilişkilerini anlama, yorumlama ve ona göre kendini biçimlendirme ve davranma pozisyonuna yerleştirilmektedirler. (Akt. Erdoğan ve Alemdar, 2010: 328)

(33)

1.1.5. Kültürel Ġncelemeler Okulu: Kültür ve ĠletiĢim YaklaĢımı

Kültürel İncelemeler Okulu 20. yüzyılın ikinci yarısından itibaren etkili olmuş bir eleştirel düşünce havzasıdır. Bu okulun referans kavramları kültür, medya ve ideoloji-dir. Önde gelen isimleri Raymond Williams, Stuart Hall, Richart Hoggart ve E.P. Thompson‟dur. Özellikle Williams‟ın kültür kavramını seçkinci tekelinden kurtaran tanımı çok önemlidir. Bu tanımlama sayesinde kültür seçkin bir sınıfın deneyimleme faaliyeti olmaktan çıkmış ve kapitalist sanayi toplumunun gündelik pratiklerine kadar genişlemiştir. Bütün bir yaşam biçimi seviyesine kadar çerçevelenen kültürün gelişi-minde iletişimin ciddi rolü üzerinde durulmuştur. Williams Marksist düşünceye yakın bir düşünür olmakla beraber altyapı ve üst yapı mimarisini reddeden bir yaklaşım geliş-tirmiştir. Thompson da aynı şekilde kültürün ekonomik bir altyapı ürünü olmadığını savunur. Kültürün siyasi bir içerik de taşıdığı bu düşünürlerce ortaya konur. Thomp-son‟un sınıf kavramına getirdiği kültürel açılım sınıfların sadece ekonomik kategoriler olmadığını vurgulamıştır. Toplumsal değişim sadece ekonomik koşullarca belirlenen bir süreç değil aynı zamanda insanların değer yargılarıyla katıldıkları ve etkinlik gösterdik-leri bir süreçtir. Hogart‟ın bu düşünce havzasına yaptığı en önemli katkı işçi sınıfının bilinç düzeyinin ve niteliğinin popüler kültür unsurları olan gazete, dergi ve benzeri kitle iletişim araçlarınca belirlendiğini belirtmesidir. Bu popüler kültür ürünleri işçi sını-fının kendi sınıf bilincinin gelişmesine mâni olmaktadır. Bu da tabiatıyla Marks‟ın ünlü “kendinde sınıf” ve “kendisi için sınıf” tanımlamasına uygun olarak işçi sınıfının diğer sınıflarla ekonomik v esiyasal mücadelelere girme idrakini engellemektedir. Ona göre popüler kültür ürünleri kitleleri egemen paradigmayla bütünleştirir, uslandırır ve köle-leştirir. Bu tespitler kültürün ideolojik ve hegemonik içeriğinin altını çizmektedir. Oku-lun en mühim düşüncelerinden birisi medyanın tarafsız değil yanlı ve ideolojik bir aygıt olduğudur. Okulun kültüre ekonomi karşısında özerk bir kimlik veren Althusser‟in ya-pısalcı yaklaşımına yakın bri duruşu vardır. Dolayısıyla okulun inceleme alanı bahsi geçen medya, popüler kültür, kitle iletişimi gibi etki kaynakları çerçevesinde iktidarın işleme biçimi olmuştur.(Korkmaz, 2008: 171-178)

Marks‟a göre kültür, üretim ilişkilerinden ortaya çıkmakta ve onu ifade etmekte-dir. Sanayi toplumunda kültür, egemen ideoloji olarak işlemekteetmekte-dir. Yönetici sınıfın

(34)

yani burjuvazinin görüşlerini yansıtmakta ve onların otoritelerini meşrulaştırmaya hiz-met etmektedir. Bu yönü ile kültür, geleneksel ve toplumsal olanı doğal ve kaçınılmaz kılar. Çarpıtılmış bir gerçeklik algısını ortaya çıkarmaktadır. Yanlış bilinç olarak da belirtilen bu durum insanların kendi kötü kaderleri ile birlikte mutlu olmalarına da izin vermektedir (Akt. Smith, 2007: 20)

Kültürün oluşma süreci içinde önemli bir yere sahip olan boş zaman kavramı ise günümüzde bir tüketim alanı olarak tanımlanmaktadır. Kapitalizm yeni pazarlar inşa etmek üzere, toplumu tüketicilere dönüştürmek üzere ticarileşen bir boş zaman kavramı yaratmaktadır. Üretilen mallar boş zamanlarda tüketileceği olgusu zamanla her şeyi metalaştırmaya ve simgeselleştirmeye başlamıştır. (Toruk, Güran ve Sine, 2013: 301)

1.1.6. Medyada GeliĢme, GeniĢleme ve TekelleĢme Olgusu Yeni Dünya Enformasyon ve İletişim Düzeni (NWICO)1

olarak adlandırılmış olan konsept 1970‟lerden Sovyetlerin yıkıldığı 1990‟lara kadar önde gelen tartışma konula-rından biri olmutur. Bu konseptin tarihçesi bize onun arkasında duran bir paradigma olarak emperyalizm hakkında fikir vermektedir. Ancak NWICO tartışmaları 90‟ların bitimine doğru güç kaybedince ve milenymun başlarında bunun yerine küreselleşme perspektifi geçince politik bakımdan nefse hoş gelen ve klişeleşmiş olan emperyalizm vurgusu ortadan kalkmıştır. Şimdilerde ise 2010‟lu yıllar itibariyle medya/kültür em-peryalizmi kavramı akademik gündeme geri dönmüştür.(Nordenstreng, 2013: 348-352)

İnsanı sarsarak düşünmeye zorlayan sorulardan birisi çağımızın en belirgin özel-liklerinden biri olan küresel pazar ekonomisi içindeki medyatik tekelleşme bağlamında gündeme gelmektedir: Görece yoksul olan ülkelerdeki ulusal gelişmeler ne kadar ulu-saldır? Bu sorunun cevabı Modern Dünya Sisteminin varlığı düşünüldüğünde oldukça rahatsız edici görünmektedir. Daha gerçekçi bir perspektif sunmak gerekirse uluslararası bölüşüm ve kaynak dağılımı koşulları küresel pazar yapısının egemen güçlerince belir-lenmese bile bu güçlerin aldığı kararlardan etkilenmektedir. Bu ise söz konusu sisteme bir şekilde bağlı olan bir ülkenin gösterdiği gelişimin ulusal olarak değerlendirilmesinin gerçeklikten uzak olduğunu anlatmaktadır. Bu noktada ulus-aşırı medya faaliyetleri

1

(35)

lirleyici bir etkiye sahiptir. Çok uluslu şirketler kendi kâr fetihleri için medyayı enfor-masyonel bir altyapı olarak kullanmaktadırlar. Çok uluslu şirketler, daha önce ifade edilen yeknesak toplum tasarımına uygun olarak İngilizce‟nin küresel ölçekte yaygın-laşmasını desteklemek de dâhil bir çok enformasyonel faaliyetin içine girer. Bu faaliyet-ler çerçevesinde uluslararası reklam ajansları, pazar araştırmaları/anket çalışmaları ve halkla ilişkiler firmaları etkin bir şekilde değerlendirilmektedir. Bütün dünyada etkisini hissettiren tüketim kültürünün arkasındaki itici güç ABD kökenli şirketlerin ulus-aşırı girişimleridir. Devasa pazar değerlerine ulaşan bu şirketler amerikan reklam şirketleri-nin uluslararası bir yapıya kavuşması refakat etmiştir.(Schiller, 2006: 241-250)

70‟li yıllarda eleştirel ekonomi politiği medya çalışmalarına uygulayarak katkı ge-tiren düşünürlerden ikisi Golding ve Murdock‟ olmuştur. Onlar, kitle iletişim araçlarının ekonomi politiği için, her şeyden önce medya meta üreten ve dağıtan endüstri - ticari bir örgüt olduğunu kabul edilmesi gerektiğini dile getirmektedir. Söz gelimi İngiltere‟de radikal günlük gazetelerin kitlesel bir şekilde dolaşımda olamayışlarının ana nedeni pa-zara girişteki yüksek maliyetler ve reklam gelirlerinin kötü dağılımıdır. (Golding ve Murdock, 2008: 38) Farklı medya sektörleri birbirinden yalıtık biçimde ele alınmamalı-dır; çünkü bunlar zaten şemsiyesi altında bulundukları şirketin kontrolü altındadır. Medyanın eylemleri ancak geniş bir ekonomik bağlamda incelenerek anlaşılabilir. Çö-zümleme ise, medyanın ekonomi politiğinden, düşüncelerinin yayılmasındaki ideolojik işleme dek uzanmalıdır. (Akt. Barret, 2006: 7; Akt. Adaklı, 2006: 25)

Bir başka eleştirel ekonomi politik yaklaşımcı düşünür Garnham, kitle iletişiminin ekonomi politiğini çözümlemek için yapılması gereken ilk şeyin kitle iletişim araçlarını, Althuserci bir yaklaşım ile (ideolojik bir devlet aygıtı olarak) kavramlaştırma düşünce-sinden uzaklaşılması olduğunu belirtmektedir. Garnham‟ın önerdiği bu yaklaşım Gol-ding ve Murdock tarafından desteklenmektedir. GolGol-ding ve Murdock, kültürün eleştirel ekonomi politiği için dört tarihsel sürecin olduğunu belirtmektedir. Bu süreçlerden ilki-kisi medya ve şriket menzili genişlemesi iken diğer iilki-kisi metalaştırma ve devlet ve hü-kümet müdahalesinin değişen rolü üzerineolmaktadır. (Akt. Barret, 2006: 3)

Şekil

Tablo 1. Abdülaziz Dönemindeki Diğer Gazeteler  2
Tablo 2. İkinci Meşrutiyet Döneminin Belli Başlı Gazeteleri 3
Tablo 3. Mütareke ve Kurtuluş Savaşı Dönemi İstanbul Basını 4
Tablo 4. Mütareke Dönemindeki Anadolu ve Taşra Basını 5
+7

Referanslar

Benzer Belgeler

Yönetim kurulu üyeliklerini ise, sivil toplum kuruluşları, KOBİ, akademi dünyası ve özel sektörün önemli temsilcilerinden Yılmaz Bayraktar (Tüpraş)- KalDer Yönetim

Niceliksel bu artış sevindirici olmakla birlikte, niteliksel olarak katma değerli üretimi artırmanın önemli olduğu bir süreçte olduğumuz unutulmamalıdır... 100

Cari olarak artmış görünen ama reel olarak negatif değere karşılık gelen üretim verisi, üretim öncelikli yeni bir büyüme ve sanayileşme stratejisine olan

31 MART 2013 TARİHİNDE SONA EREN HESAP DÖNEMİNE AİT KONSOLİDE FİNANSAL TABLOLARA İLİŞKİN SEÇİLMİŞ NOTLAR. (Tutarlar, aksi belirtilmedikçe bin Türk Lirası (“TL”)

Bu konsolide finansal tabloların amacı doğrultusunda, Doğan Holding’in “müşterek yönetime tabi iş ortaklıkları” dahil olmak üzere, doğrudan veya dolaylı

Bu konsolide finansal tabloların amacı doğrultusunda, Doğan Holding’in “müşterek yönetime tabi iş ortaklıkları” dahil olmak üzere, doğrudan veya dolaylı olarak

Bu konsolide finansal tabloların amacı doğrultusunda, Doğan Holding’in “müşterek yönetime tabi iş ortaklıkları” dahil olmak üzere, doğrudan veya dolaylı

Mohammed Hariri’nin SPK Tebliği Seri :IV, NO:54 uyarınca yönetim kurulu üyesi olması durumunda şirketin faaliyetlerini etkileyebilecek durum söz konusu değildir.. Saad Zafer M