• Sonuç bulunamadı

Namık Kemal ve Ziya Paşa'nın Londra yılları 1867-1870:Kemal, henüz rahat uykuyu tatmadığı evinde, kalemlerini yontmuş, dersleri ile kendisini yeni ufuklara götürecek Fanton'u büyük bir heyecanla bekliyordu:İlk derste yeni ufuklara yelken açan Fanton oldu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Namık Kemal ve Ziya Paşa'nın Londra yılları 1867-1870:Kemal, henüz rahat uykuyu tatmadığı evinde, kalemlerini yontmuş, dersleri ile kendisini yeni ufuklara götürecek Fanton'u büyük bir heyecanla bekliyordu:İlk derste yeni ufuklara yelken açan Fanton oldu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

Kemal, henüz rahat uykuyu tatmadığı evinde,

kalemlerini yontmuş, dersleri ile kendisini yeni

ufuklara götürecek Fanton'u büyük bir heyecanla bekliyordu

1 derste

yeni ufuklara

yelken açan

Fanton oldu

Londra'da bırak tıftı sakalı, yu. varlık çehre)!, geniş alınlı, ko. yu elâ gözlü bir rkek güze, li olan Kemal’e kendisini yoMiı- dan çok daha fazla gösteren bir ağırlık ve vekar vermijti.

Osmanlı Devleti ve Türkler hakkında bilgi

edinmek kararında olan Fanton “Onaltıncı

yüzyılın en kuvvetli devleti olan Osmanlı

İmparatorluğu, nasıl geriler,, diye sormuştu

s

K

EM AL yeni evinin »â lâ » sa­ lonundaki yazı masasının üzerine kitaplarını, defter­ lerini ve pek düşkün olduğu ka­ lem ve yazı takımlarım yerleştir­ miş; iktisat ve hukuk dersleri alacağı öğretmeni Fanton’u bekli­ yordu. Evde kaldığı zamanlarda gayet sade giyinmesini severdi. Zaten hiç bir zaman süse düş­ kün olmamıştı.

Kravata «Boyanmış Cellât K e­ mendi» adım takmış, kolalı ya­ kayı «Kızgın Sacayak» diye ad­ landırmıştı. Süslü «Tomruk Vas­ fına Şâyân» dar potin giymesini de sevmezdi. Hele koku filân kullanmaktan hiç hoşlanmazdı.

Kalem lerini itina ile yonttu. Henüz rahat uykuyu tadamadığı bu evde derslerin kendisini gö­ türeceği yeni ufukların heyecanı­ nı duyuyordu.

TÜRKLERIN GERİ

KALMA NEDENLERİ

Fanton ile ilk derslerinde yeni ufuklara yelken açan Kemal de­ ğil hocası oldu. Çünkü Fanton

İşte bu soru ve bunun

üzerine verdiği cevap

Kemal'in ünlü «Türkis­

tan'ın Esbabı Tedenni­

si»

başlıklı

makale*

yi

yazmasına

sebep

teşkil etmiştir.

Osmanlı Devleti ve Türkler hak­ kında bilgi edinmek kararınday­ dı.

— Onaltıncı yüzyılın en kudret­ li devleti olan ve hemen hemen Avrupa'nın yarışım, Asya ve A f­ rika'nın büyük parçalarım elinde tutan bir devlet nasıl olur da böyle geriler? Bunun nedenleri nelerdir?

İşte bu sorudur ki; Kem al’e «Türkistamn Esbabı Tedennisi» başlıklı makalesini yazdırmıştır.

— B ir insanın sağlık ve selâ­ meti akla bağlı okluğu gibi, bir milletin devam ve mutluluğu da ilme bağlıdır. Nasıl aklı yeter derecede olmayan bir insan, bin türlü tehlikeye uğrayacağı düşün­

cesiyle rahat vaşıyamazsa, bilim ve bilgiyle yetişmiş olmayan bir m illet de uygarlık toplumu içer­ sinde sürekli ve uzun ömürlü ola­ maz!

«M ais oui!», «Naturellem ent!» ünlemleri arasında Kemal sözle rine devam ediyordu:

— Bir zamanlar Osmanlı adı dünyayı titretirken şimdi işler tersine döndü. Şimdi Avrupa devletlerinin harp gücü, m âliye­ leri, idareleri, düzgün, tıkır tı­ kır işliyor. Bizim halimiz ise acıklı ve üzüntü vercidir. Onla­ rın ilerlemesine sebep ilim ve m arifet ve bizim geri kalmamı­ zın nedeni ise bilgisizlik ve gaf­ lettir.

Fanton dikkat kesilmiş, bir ta­ raftan K em al’i dinliyor, bir yan­ dan da parmaklariyle sakalını kaşıyordu.

— Sultan Osman'dan Fâtih'in tahta çıkışına kadar geçen zama­ nın çoğu toprağı genişletmek ve idare düzeni kurmak ve yerleş­ tirmek sorunlarına ayrıldığından ilim ve öğretim alanında önemli eser bırakıldığı savunulamaz. Ancak, Endülüs, Irak, İran’da bulunan İslâm bilginleri o mem­ leketler çökmek üzere olduğun, dan Osmanlı devletine sığınmış ve vatanın toprakları bir yandan düşman kanıyla sulanıp durur­ ken, bir yandan da marifet tohu­ mu ekilmişti. İşte, İstanbul’un fethinden bu yana geçen FiO yıl içersinde ilim ve marifet

Osman-:

Kemal yeni taşındığı evinde, pen­ cerenin önünde oturur ve so­ kağı seyrederdi. Bu sokakta Bri. tanya Başbakanlarından Kobert Gascoyne Ceeti de 21 numaralı evde oturmuştu.

ltlarda son derece ilerledi. Fâ­ tih’ten Süleyman'a kadar 4 Pa­ dişahın 120 yıllık devri bovunca ilerliyen ve yayılan bilim ve us­ talığın, Süleyman’dan bugüne kadar lıükiim süren 23 padişahın 300 yıllık saltanatı süresince ya­ rısı bile yapılamamıştır. Bunun asıl nedeni, bilgisizlikte, dünya olaylarından habersizlikte aran­ malıdır. Kafes içinde Baltacı ve Harem ağaları ellerinde büyü­ mek, ilerde tahta geçecek Şehzâ- deleri gerçek bilim ve görgüden yoksun bıraktı. Baştaki hüküm­ darın cahilliği, tab’asımn da ce­ haletini hoşgörnıek suretinde kendini gösterdi. Bu zincirleme bilgisizlik, Osmanlı Devleti’ııin bugünkü hale düşmesinde baş rolü oynamıştır.

«DÜNYANIN KİLERİ»

Fanton son derece güzel konu­ şan Kem al’in bilgi dağarcığından çıkardığı bu gerçekleri dinlerken âdeta büyülenmişti;

— Servet yönünden hiç de fa­ kir sayılmazsınız! Ülkeniz geniş ve coğrafî bakımdan bir doğal pazar olmağa elverişli!

— Üç kıt anın en önemli ve be­ reketli yerlerini elinde tutan va- tanımız, bir zamanlar dünyanın kileri hiikmündeydi. Hâlâ da bir çok memleketlerin pazarıdır. Ze­ mini kazıisa her köşesinden ser­ vet defineleri açılır, toprağa to- hum atılsa, her tarlasından bere­ ket hâzineleri saçılır. Ne vazık ki, toprağımız dünyanın en seç­ kin, en pahalı ürünlerini yetiştir­ meğe elverişliyken bugün yiye­ cek ekmeğe muhtarız. Çünkü bu­ günkü idare koyduğu ağır vergi­ ler, memlekette çıkan ayaklan malar, sürekli harpler vüziinden gençlerin askerde uzun süre kal m alan, memurların zulmü, ver ginin eşitsizliği nedenleriyle ge­ nel serveti tüketti. Sanat yönün­ den bir hayli yol almıştık. Kendi yağımızla kavnıluyorduk. Simdi giyecek esvabımıza kadar dışar­ dan getirmeğe mecbur oluyoruz. Hükümet kimseyi bir şeye teşvik

etmedi, hiç kimse de kendi ken­ dine bir şeye girişmedi. Oysa ki, vaktiyle tezgâhlarımız vardı, zi- raatte olduğu gibi, sanat yönün­ den de yabana atılamazdık.

Fanton önündeki deftere bir şeyler karalıyordu fakat kulakla­ rı Kem al’deydi.

— Şüphesiz bunda Sultan Sü­ leyman tarafından yabancılara tek taraflı olarak bahşedilen ka­ pitülâsyonların büyük rolü ol­ muştur. Bir de «B ırak geçsin, bı­ rak yapsın» teorisi moda haline gelmişti. Ticaret ve sanatın mut­ lak hürriyeti savunuldu ve diğer hürriyetlere el sürülmezken Os­ manlılarca bu benimsendi. Dev­ let ticaret hürriyetini öyle bir za­ manda ilân etti ki, memleketi­ mizde sanat ve m arifet tamaıııiy- le çökme halindeydi. Avrupa hal­ kı vatanımıza yığıldı, işlenmiş malların kalitesi ve fiyatça ucuz­ luğu yüzünden yerli mallarımızın gözden düştüğü görüldü. Tezgâh­ lar kapandı, sanat erbabı harap oldu. Oysa ki, devlet herkesi ken­ di haline bıraksa ve bir az da eğitim ve öğretim konusunun ilerlemesine yardım etseydi, muhtemeldir ki, halkın kabiliye­ ti tabiatın güdüsüyle birleşerek sanatla uğraşanlar Avrupa'ya re­ kabet edecek şekilde işlenmiş mal ortaya koyabileceklerdi.

— Çok doğru söylüyorsunuz! Size bir misal verebilirim . Fran­ sa İngiltereyle ticaret hürriyeti üzerinde bir andlaşma yapmıştı, ilk önce Fransa’nın kuzey tara­ fında bulunan pamuk işleyen fabrikaların hemen tümü kapan­ dı. Ancak, az süre sonra sanat erbabı bütün güçlerini kullana­ rak Ingilizlere rekabet ettiler ve başardılar.

— Bizde ise, devlet böyle yap­ madı. Sayısız memuriyetler açtı, kim geldiyse işe kabul olundu. Halk da sanat tutmak yerine, hükümete kapılanmak yolunu seçti. Bâri memuriyeti süresince kendini eğitip bir şeyler öğrene- bilseydi. N e gezer, bu da olma­ dı; memuriyet hakkı olmayan kimselere açılmış birer bilmez­ lik, bilgisizlik ve uyuşukluk oku­ lu hükmüne girdi.

Kem al daha belki saatlerce ko­ nuşabilirdi. Fanton zevkle izledi­ ği bu sözleri zihnine sindirirken, duvarda asılı duran saatin başka işleri de bulunduğunu hatırlat­ ması üzerine, o günlük derse son verdiler.

LONDRA UYANIYOR

K -m al yeni taşındığı evinde, gördüğü rüyanın etkisinden he­ nüz tam kurtulamamış bir halde pencere önünde oturur ve sokağı seyrederdi. Acı acı insanın mah­ murluğunu dağıtan sesiyle ilk geçen baca tem izleyicisi olurdu. Onun arkasından taşımakta oldu­ ğu karışık beyaz renk sıvıyı sa­ tan ve bunu yarım notalı seste ve Cockney şivesiyle «M eolc!» di­ ye haykıran sütçü geçerdi. Pe­ şinden kapıya aynı şekilde vuru­ şuyla hem neşe hem kederi ge­ tiren postacı görünürdü.

Böyle erken saatlerde Kemal, işçinin nasıl henüz çiçekler üze­ rinde birikm iş çiğ damlasını gör­ meden, sevgili yavrularım yatak­ ta ılık uyku çemberi içersinde bı­ rakıp yola düşüşünü hayal eder­ di. Kısaca, herkes kendine çizi­ len yolda kendi gizli hedeflerine ilerler giderdi. Dükkânlar saat yedide açılmağa başlar, cam vit­ rinler gerisinde, havagazı ışığıyla aydınlatılmış çeşitli eşyanın üze­ rinden örtüleri kaldırılır ve bu sırada Londra’nın değişik istas­ yonlarına ulaşan trenlerden bo­ şalan yolcular işlerine acele adımlarla yürürlerken bu vitrin­ lere de yangözle bakmaktan ken­ dilerini alamazlardı.

Monmouth Street civarında oturan fakir ailelerin çocukları sabah oyunlarına başlamak için evlerden fırlarlar civar dükkân larda satılan elden düşme giye cek eşyası, eski giyilmiş avakka bılar satıcılar tarafından sergile­ nirken, çocuklar da tezgâhlar arasında saklambaç oyunu oynar­ lardı. Bu arada şehrin sayısız ti caret evleri kapılarını açar ve anayollar fayton, hansom araba­ ları, yük arabalan ve atlı tram­ vaylarla dolup taşardı.

Cheapside, Fleet Street, the Strand, Holborn taşıt araçları trafiğinden geçilmez bir hal alır­ dı. Londra Köprüsü ise günün her saatinde doluydu.

--- YARIN :

---SULTAN AZİZ

LONDRA'DA

I

I

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği

Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

ertesi günü, yeni Dışişleri Bakanı olan Saraçoğlu Şük­ rü Bey ziyaretime geldi. İs­ met Paşa’nın beni Londra Büyükelçiliği'ne tayin et­ mek

American Journal of Psychiatry dergisinin fiubat say›s›nda yay›mlanan araflt›rma sonuçla- r›na göre Asyal› erkeklerin ideal bedenleri, kendi bedenlerinden yaln›zca 2

h›zla gelen bir tekne, araba kullan›r- ken birden önünüze ç›kan bir yaya... Sinir sisteminin ‘haz›rl›kl›l›¤›’, bu tür durumlarda çok daha hayati önem ta-

Müslümanların gündemine girmesi ve oluşumu tamamen ve doğrudan Kur’an’la alâkalı olması sebebiyle kıraatler, neredeyse Kur’an’la eş-zamanlı olarak ortaya

Fikret Mualla, sabahın köründen gece yarılarına kadar şarap içmeden duramayan muhteşem bir alkolik O anda verin ona bir şişe şarap, size anında bir resim

BİR TEŞEBBÜS MUNASEBETILE: İsmail Namık merhumun müdür­ lüğü zamanında bilhassa müdürün müdürlük dairesinde güzel şeylerin ve sanatların hepsinden

Büyük mimar, yanında kendisi kadar hünerli ve = azimli, nice mimar ve ustalarla birlikte çalışmış: Sanıca Paşa.. Halil E Paşa, Zağanos Paşa hattâ bizzat