• Sonuç bulunamadı

Ölümünün 48. yılı dolayısiyle Cenab Şahabettin (1987-1934)

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Ölümünün 48. yılı dolayısiyle Cenab Şahabettin (1987-1934)"

Copied!
3
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

Ölümünün 48. yılı dolayısiyle

C E N A B

Ş AHAB E T T İ N

(1871 - 1934)

Ali Canip Yöntem

CENAB ŞAHABETTİN, Pilevne m u ­ hareb esin d e, 1877’de şehid d üşen B in­ b aşı O sm an Ş ah abeddin Beyin oğludur. B üyük babası, S adrazam H üsrev P aşa­ ya Divan Efendiliği eden M ustafa Bey­ dir. 1870 veya 1871’de M an a stır'd a doğ­ du. B abasının ölüm ünden sonra, an n e­ siyle İs ta n b u l’a geldi. H enüz altı yaşın­ da idi. İlk tahsilin i T ophane'deki Mek- teb-i Feyziye’de gördü. B ir yıl so n ra E- yüb A skerî R üşdiyesi’ne kaydolundu. Bu m ek tep yıkıldığı için, talebesi Gülha- ne Askerî R üşdiyesine geçirilm işti. Ce- nab o ra d an m ezun oldu. Tıbbiye İdadi- s i’ni b itird i, so n ra A skerî T ıbbiye’yi D oktor Y üzbaşısı o larak b itird i (1889). Dokuz ay so n ra cilt h astalık ları ih tisa­ sını yapm ak üzere P a ris’e gönderildi. O rada d ö rt yıl kaldı.

C enab d ah a T ıbbiye’de talebe iken ed ebiyata m era k sarm ış ve o zam an çok beğendiği M uallim N aci ile Şeyh Vasfi E fen d i’yi ta k lit ederek yazdığı gazalle­ ri, N aci’nin edebî kısm ına baktığı S aa­ det G azetesi’ne gönderm eye başlam ıştı (1886). Pek az so n ra onda Recaizade E k rem ve H âm id tesirleri belirm eye başladı. 1887’de b astırd ığ ı T âm ât adlı küçük şiir m ecm uası b u n u g österm ek­ ted ir. P a ris’e gidince edebiyat anlayışı tab iatiy le çok değişti ve genişledi. K en­ disinin de an lattığ ı gibi o zam an F ran ­ s a ’da N a tü ra list’le r şö h re t alınış, şiirde ise M allarm é ve V arlaine m oda olm uştu.

Vyrn

Cenab Sahabettin

Cenab genç F ransız şairleriyle tanıştı. Hele C harles G uerin’le tam am en a rk a ­ daş oldu. İs ta n b u l’a d ö n d ü k ten sonra M alûm at’ta, (bu M alûm at B aba T a h ir’in M alûm atı değildir) M aarif’te, Hazine-i F ü n u n ’da, M ekteb'de, nihayet Servet-i F ü n u n ’da şirlerin i neşretm eye başladı. Bu devrede C enab’m so n n et’ler, vers lib r e le r yazdığı görülür. Ancak d ah a a- şağıda izah edeceğim iz üzere, b u dev­ re n in hele ilk zam anlarında, V erlaine’le başlıyan yeni şiirin eşyayı ifade ediş tarzı ve ru h u sezilemez. Cenab hiç b ir zam an sem bolist olm am akla b erab er, çağdaş ve a rk a d a şla rın d a görülen par- n assien k â rî nazm ın ü stü n d e k alan «Te- m aşay-i Leyal» ve «Yakazat-ı Leyliye» gibi güzel şiirlerin i yazabilm ek için iki yıl d ah a beklem ek icap etm iştir.

(2)

Cenab, A vrupa’dan d ö n d ü k ten sonra m ü sab ak a ile K a ran tin a id a re sin e gir­ di; sırasiyle M ersin, R odos K a ran tin a d o k to rlu ğ u n d a bulundu. S o n ra C idde’­ ye m em u r edildi ki H ac Y olunda unva- niyle önce Servet-i F ü n u n ’da te frik a e- dilen, so n ra k itap o larak basılan seya­ hatnam eyi b u m ünasebetle yazm ıştır. Onu daha so n ra Meclis-i Kebir-i Sıhhiye âzası ve aynı zam anda Umur-ı Sıhhiye M üfettiş-i U m um isi o larak görüyoruz. K endi ifadesine göre B irinci C ihan H a r­ b in in başlangıcında isteğiyle tek aü d ol­ du (1914). Gene b u esnada D arülfünun E debiyat F akültesinde Lisan Şubesi F ransızca Tercüm e M üderrisliğine tayin edildi. İki ay so n ra da G arb E debiyatı M üderris Vekili oldu. B u sırad a S u ri­ ye’de b u lu n an m erh u m Cemal P aşa onu ve Süleym an N azif'i Ş am 'a davet etti. S abah gazetesinde çıkan Suriye M ek­ tu p la rı b u seyahatin m ah su lü d ü r (1918). Gene b u esn ad a Tasvir-i E fk â r hesabı­ n a A vrupa’ya gitti. Önce b u gazetede çı­ kan seyahat m ek tu p ları, sonra kitap ha­ linde basıldı (1919). B u m ek tu p lar, Hac Yolu k a d a r eski ve ağdalı b ir üslûpla yazılm ış olm am akla b erab er, C enab’ın d aim a sevdiği kelim e oyunlariyle dolu­ dur.

1919’da gene D arü lfü n u n ’da Osm anlı E debiyatı T arihi M üderrisliğine tayin edildi. İngiliz m ü steşrik i G ibb’in m eş­ h u r eserini tercü m e ederek öğretim ini id are etti. B u yıllar sırasın d a C enab’ı çok velûd görüyoruz. G ünlük gazetele­ re, h afta lık m ecm ualara birço k yazı yaz­ m ak ta idi. Ne çare ki mizacı zaten sep­ tiq u e olan şair, Millî M ücadelenin k u t­ siliğini ta k d ird e n âciz kaldı. F lattâ onu in k â r etti, im a n d üşm anı oldu. Ali Ke­ m al'in yazı arkadaşlığını k abul etti. Da- rü lfü n u n ’a m u sallat olan Ali K em al ve b ir iki a rk ad aşı ile b irlik te Cenab da istifaya m ecb u r edildi (1921). Cenab da­ ha evvel, b u septique ve im ansız m iza­ cın tesiriyle m illî lisan ve m illî edebi­ yat d avalarında da m enfi ve alaycı b ir

ta v ır alm ıştı. F ak at o zam an b u h arek e­ ti onu âm m e efk ârın d an düşü recek b ir m ah iy ette değildi, M illî M ücadeleye a- leyhtarlığı ise onu m ânen öldürdü. Son­ ra d a n b u m enfilikten, im ansızlıktan vaz­ geçmiş g ö rünüşü b ir fayda verm edi. De­ ğerli b ir şair ve gittikçe tekâm ül eden b ir nesirci o lm asına rağm en edebî sa­ h ad a da u n u tu ld u . Adı anılm az, yazdığı okunm az oldu.

B ü tü n b u n la ra rağm en Cenab, boş durm uyordu. M uhtelif gazete ve m ec­ m u alara m ak aleler yazıyordu. 1923’de W illiam S hakespeare adlı b ir k itap ya­ yınladı. Bu, onun basılan son eseridir. Ö lüm üne yakın T ürkçe b ir lügat h azır­ lıyordu. S ıhh atin in g ittik çe bozulm ası yüzünden d o k to rla r kendisine husu si b ir re jim tavsiye ettile r, çalışm am asını söylediler. F ak at o, lügatim tam am la­ m ak azm inde idi. N ihayet 12 şu b at 1934 de beyin k anam asından vefat etti. B a­ kırköy m ezarlığında göm ülüdür.

ED EB Î ŞAHSİYETİ

Cenab Ş ahabeddin, Tevfik F ik re t’ten so n ra Edebiyat-ı C edide'nin en kuvvet­ li, şöh retli şairid ir. Y ukarıda tem as

(3)

et-tiğim iz gibi henüz on beş, o n altı yaşla­ rın d a iken şiir yazm aya heveslenm iş, en ziyade M uallim Naci ile Şeyh Vasfi Efen- di'yi ü sta d tan ıy arak , o n ların gazelleri­ ni ta k lit etm iştir. S o n ra yavaş yavaş R ecaizade E k rem Beyle A bdülhak Hâ- m id 'in tarz ların ı benim sem iş, A vrupa’ya gidip geldikten so n ra kendine m ahsus b ir üslûb sahibi olm aya doğru y ü rü m ü ş­ tür.

Edebiyat-ı Cedide denince h e r şeyden önce Rebab-ı Ş ik este’de görülen ifade tarzı anlaşılır. F ik ret b u n o k tad an şiir tarihim izde yeni b ir m erh aled ir. B ütün ark ad aşları, nazım da F ik re t’i m odel al­ m ışlardır. B unların a ra sın d a yalnız Ce­ nah, b aşk a b ir çeşni verir. O, gerçi as­ la sem bolist olam am ış, h a tta ne garip, sem bolizm i anlıyam am ıştır. Fakat, F ik­ re t ve öteki a rk ad aşların ın şiir anlayış­ ların ı a şa rak V erlaine ve tak litçilerin ­ den az çok m ü teessir olduğu için bize d ah a içten görünen p a rç a la r verebilm iş­ tir. C enab’ın, yeni Avrupai im a jla r yap­ m ak hevesiyle, b ir kısm ı b ü sb ü tü n m eç­ hu l Arabça, F arsça kelim elerle yeni te r­ k ip ler yapışı o devirdeki edebî pübliği yadırgatm ış, D ekadanlar gürü ltü sü n ü n m eydana çıkm asına sebep olm u ştu r. Ş iiri çoğu zam an zarif olm akla b e ra b e r asla yüksek değildir. Y akub K adri onun san a tın ı b iraz acı ve b iraz se rt olarak te n k it etm iştir: «Cenab, T ürk edebiya­ tın a b ir nevi şehvanilik getirdi. P erçem ­ li, uzun saçlı şairlerin p iri Cenab Bey’- dir. F ren k edebiyatında ne k a d a r gü­ lünç şeyler varsa, züppelik, reybilik ve

b ir nevi sırıtk a n lık hep b u ad am ın e- liyle edebiyatım ıza girm iş bulunuyor.» (Dergâh, sayı: 17).

Cenab, n esird e de b ir özellik g öster­ m iştir. Sadelik cereyanına b ü tü n öm ­ rünce m uhalefet etm ekle b e ra b e r gitgi­ de b u cereyanın tesirin d en kalem ini kur- ta ra m a m ıştır. M eselâ H ac Yolu ile Av­ ru p a M ektuplarının k arşılaştırm ası b u ­ nu d erh al a n latır. S eptique ve alaycı m izacı onu m eşh u r F ransız edibi Ana­ tole F ran c e’ı taklide özendirm iş, fak at b u özenti m eselâ onu te s e ttü r m üdafi- liği gibi bazı geri fik irlerd en k u rtara- m am ıştır. B ununla b e ra b e r b ilh assa son za m a n lard a n esirlerin d ek i k ıvraklık in­ k â r edilemez.

Cenab ark a d a şla rı arasın d a çok oku­ m akla m eşhurdu. İyi F ransızca ve İn ­ gilizce bilirdi. Alm anca ve İtaly an ca da öğrenm işti. A rabcasım n F arsçad an kuv­ vetli olduğu söylenir. F akat kendisi A- ra b 'd a n kim seyi okum adığın itira f edi­ yor: «Acem lerden, diyor, yalnız Hâfız Divaniyle Şeyh S ad i’nin eserlerin i o k u ­ d u m .. F ren k lere gelince F ransız, Alman, İngiliz, İtalyan m eşh u rların ın başlıca eserlerin in hem en hepsini okuduğum u sanıyorum .» E sas m esleği o lan d o k to r­ luğa a it n eşriy atı d a ihm al etm ediğini ark a d a şla rı söylem işlerdir.

E serleri: Evrak-ı Leyal ad ın ı verdiği şiir m ecm uası basılm am ıştır. B asılm ış eserleri şu n lard ır: T âm ât, H ac Yolunda, Evrak-ı Eyyam , K örebe, Nesr-i H a rb ve Nesr-i S ulh ve T iryaki Sözleri, Avrupa M ektupları.

HARP MEYDANI PEK ÇİRKİN BİR SAHNEDİR...

Malûm, top, tüfek, yaralı, ölüm istemek: Evet, anlaşıldı, bu büyük vahşettir... Fakat harp istemeyiz, demekle harp önlenmiş olmuyor ki... Siz harp istemeyiz, diyip de silahlanmayı gevşettiniz mi, sizin zayıf düştüğünüzü hissedenlerden biri çıkıp ya avucu­ nuzdan, ya kesenizden bir şey aşırmak sevdasına düşüyor...

Evrak-ı Eyyam'dan

Cenab Şahabettin

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Molla Çelebi Mehmet Vusulî efendi Hubba hatunîa de­. ğil Hubba hatunun kızı üe

Timpanoplasti veya timpanotomi sırasında yuvarlak pencerenin görülebil- mesi için posterior dış kulak yolundaki kemik doku- nun kaldırılması gerekmezken oval pencere ve stapese

Serebellar mutizm çoğunlukla çocuk hasta grubunda görülen, serebellar kanama, enfeksiyon, serebellumun dejeneratif veya neoplastik hastalıklarıyla ilişkili olmayan, posterior

Kalbin asli görevlerinden olan tefekkür ve teslim sonucu oluşan manevî arınmadan uzak kalan kimselerin sahip olduğu bu olgu, bir anlamda aklın işlevini yitirmesi sonucu ortaya

Narsizmin, özgüvenin ve İslâmî eğilimin boyutları arasında- ki doğrusal ilişkilerin derecesini ve yönünü incelemek için Pearson Korelâsyon Katsayısı, narsizm ile

olmasını şart koşarken Hanefiler diğer akitlerde olduğu gibi (2/Bakara/282) nikâh akdinde de bir er- kekle birlikte iki kadının şahitliğini geçerli kabul ederler.

Yine aynı çalışmada os- teoartiküler tutulumu olan olguların tedavisinde doksisiklin ve streptomisin uygulanmış ve tedavi süresi olguların klinik bulguları, ESH ve

Ocak 1998-Haziran 1999 aras›nda hastanemiz ‹ç Hastal›klar› Klini¤i Nefroloji Bölümünde takip edilen Tenckhoff (çift kafl›, kapal›) kate- teri bulunan toplam 18