• Sonuç bulunamadı

GELENEKSELCİ EKOLÜN DİN-BİLİM BAОLAMINDA AYDINLANMA ELEŞTİRİSİ- S. Hüseyin Nasr Örneği

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "GELENEKSELCİ EKOLÜN DİN-BİLİM BAОLAMINDA AYDINLANMA ELEŞTİRİSİ- S. Hüseyin Nasr Örneği"

Copied!
16
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

GELENEKSELCø EKOLÜN DøN-BøLøM BAöLAMINDA AYDINLANMA ELEùTøRøSø

-S. Hüseyin Nasr

Örne÷i-Dr. Erdal BAYKAN*

A CRITIQUE OF TRADITIONALIST SCHOOL’S APPROACH TO THE ENLIGHTMENT WITH RESPECT TO RELIGION- SCIENCE

RELATIONS

-THE CASE OF S.HÜSEYøN NASR-

The purpose of this article is to examine the critics of S.Huseyin Nasr, a prominent member of the traditionalist school, to the Enlightment Philosophy and its approach to science and religion.

The traditionalist School and its prominent member S.Huseyin Nasr heavily critisized the enlightment Philosophy on the ground that, within the limits of sensual and experimental epistemology, it reduced the reality to a world percieved only by mere senses, thus leaving God outside the realm of that reality. According to the Traditionalists and S.Huseyin Nasr, developed on the principles of Enlightment Philosophy modern science also suffer similar deficiencies concerning the realm of reality.

(2)

Key Words:

Traditionalism Enlightment Modern Science Philosophy of Religion

Bu makalede günümüzde Gelenekselci ekolün önemli temsilcilerinden olan S. Hüseyin Nasr’ın Aydınlanma sonrası oluúan bilim ve din anlayıúının eleútirisini incelemek istiyoruz

Günlük dilde en yaygınúekliyle örf, adet anlamında kullanılan gelenek terimi, toplum içinde belli davranıú kalıpları meydana getiren ve insanları da bu kalıplar çerçevesinde davranmaya zorlayan kurallar bütününü ifade etmektedir. Buna ba÷lı olarak gelenekçilik eskimiú olana, alıúkanlıklara, eski inanıúlara yakınlık duyan yaúamın bütünü úeklinde tanımlanmıútır. Ancak bizim burada üzerinde duraca÷ımız gelenek, Aydınlanmaya, Modern Batılı anlayıúlara karúı yeniden gündeme getirilen ve farklı bir ortamda tekrar üretilmeye çalıúılan Kadim Gelenek’tir.

Gelenekçilik, günümüzde bir ö÷reti olarak varlı÷ını On dokuzuncu yüzyılda Aydınlanmaya karúı geliútirilen, do÷rulu÷un gelenekle, özellikle Batıda kilise gelene÷iyle bilinebilece÷ini öne sürerek ortaya çıkan bilginlere borçludur. Bu nedenle gelenekçili÷in modernizm karúıtlı÷ı, onun en belirgin yönü olarak ortaya çıkmaktadır. Gelenekselcilik1 gelenekçilikle bu anlamda irtibatlandırılabilir. Çünkü Gelenekselcilik de gelene÷in metafizi÷ini _______________________

1 Gelenekselci ekolün içirisinde otorite olarak kabul edilen en önemli isimler Rene Guénon, Ananda K. Coomaraswamy ve Frithjof Schuon’dur. Bu üç düúünürden önde geleni R. Guénon’dur. Onun oluúturdu÷u düúünsel çerçevenin di÷erlerince de benimsendi÷i söylenebilir. A.K.Coomaraswamy ekol içerisinde sanat ve sanat tarihi çalıúmalarıyla dikkat çekmektedir. F.Schuon ise Gelenekselci ekolün ilgisi içerisinde olan tüm alanlarda derinlikli yorumlarla ekole açılımlar sa÷lamıútır. Makalede de görüúlerini öne çıkardı÷ımız Seyyid Hüseyin Nasr ise bütün Gelenekselci birikimi de÷erlendiren bir külliyat oluúturmuútur. Halen de çalıúmaları devam etmektedir. Gelenekselci ekol tarafından yayınlanmakta olan Sophia The Journal of Tradional Studies’in editörlü÷ünü de yine o yapmaktadır. Gelenekselci ekolün di÷er önemli simalarından bazıları ise: Titus Burckhard, Martin Lings, Lord Northbourne’dur.

(3)

gündeme getirme u÷raúısı vermekte ve Aydınlanmaya karúıt bir yerde durmaktadır.

Gelenek kelimesi gündelik anlamlarının ötesinde Gelenekselci ekolce adeta yeniden tanımlanmıútır. Latince tradition kelimesi aktarmak, teslim etmek, vermek anlamlarını içeren tradere fiilinden türemiútir. Yine bu kelimeden üretilen traditio ise aktarım anlamıyla birlikte e÷itim ve ö÷retimide kapsamaktadır.2 Gelenek ilk kez R. Guénon tarafından ilahi kaynaklı ilkeler ve bu ilkelerin kadim medeniyetlerdeki her alandaki uygulamalarını içerisinde taúıyan bir kavram olarak tarif edilmiútir.3

Ekolün önemli isimlerinden T. Burchardt da gelene÷i kayboldu÷u takdirde insanın yeniden oluúturması mümkün olmayacak bir mükemmellik ve manevi bir öz olarak tanımlanan aúkın ilke ve erdemlerin aktarımı olarak tarif eder.4

Gelenekselci ekolün gelenek anlayıúı entelektüel yaklaúımlarının arka planını oluúturmaktadır. Görüldü÷ü gibi onların ortak söylemi metafizik ilkeler temelinde belirginleúmektedir. Gelenekselci ekole göre her úey metafizik ilkelerle anlamlandırılmalı ve de÷erlendirilmelidir. Dini gelenekleri metafizik ilk ilkeler düzeyinde bir olarak kabul eden Gelenekselci ekol, metafizik ilkelerin dayandı÷ı ve her bir gelenekte de var oldu÷unu söyledikleri bir ö÷reti de kabul etmektedirler ki bunu ilk gelenek ya da asli gelenek olarak isimlendirmektedirler. Böylece bütün dinleri ortak bir çerçeve içerisinde de÷erlendirebilecekleri bir imkana kavuúmuú olmaktadırlar.

Bir çok dînî gelene÷i bu bakıú açısından yorumlayan Gelenekselci ekolün üzerinde yo÷unlaútıkları bir konu ise kendini din dıúı bir evrende tanımlamaya yönelebilen günümüz insanının yaklaúımlarıdır. Böylece _______________________

2 Paul Valliere, “Tradition”, Encylopedia of Religion, Ed. Micea Eliade, C. 15, New York 1987, S.1

3

S. Hüseyin Nasr, Makaleler 2, Çev. ùahabettin Yalçın, ønsan Yay., østanbul 1997, S. 25 4

Titus Burchardt, “Fas’ta An’anevi ølimler”, Çev. Mustafa Tahralı, Kubbealtı Akademi

(4)

Aydınlanmanın düzenleyici postülası olarak isimlendirebilece÷imiz, aklın (intellect) Kutsal’dan soyutlanarak özerkleútirilmesi temelinde oluúan modern düúüncenin üretti÷i insan anlayıúı etkili oldu÷u alanlarda açıkça fark edildikçe, alternatif dünya görüúü arayıúları baúlamıútır. Arayıú içerisinde olan insano÷lunun karúısındaki sahici alternatiflerden biri de yeniden dinî dünya görüúü olmuútur. Bu anlamda Gelenekselci ekol Aydınlanmayla baúlayan ve dinin gerçekli÷inin reddine varan genel modern tutumların karúısında dinin aúkın gerçekli÷ini yeniden ifade etme amacını gütmektedir.

Kısaca Gelenekselci ekol modernizmi insanlı÷ı egemenli÷i altına alan gelenek karúıtı bir ideoloji olarak tanımlamakta ve mahkum etmektedir.

Haliyle üzerinde yo÷unlaúmayı arzuladı÷ımız bir Gelenekselci olarak Nasr’ın gelene÷e ve aydınlanmaya yaklaúımı di÷er Gelenekselcilerden kopuk de÷ildir. Ona göre de gelenek ilahî kökenli ve insanlık tarihinin baúlıca dönemleri boyunca iletiúim ve vahiy aracılı÷ıyla mesajın yenilenmesiyle varlı÷ını sürdürmüú olan gerçe÷i ifade etmektedir. Gelenek, çeúitli kutsal formları özünde taúıyarak ve gerçe÷in bir olması dolayısıyla tek olan Batınî gerçe÷i de bünyesinde bulundurmaktadır.5

Bu tanımlamadan hareketle kadim gelene÷in evrensel bir anlama kavuúturulması Nasr tarafından úu úekilde yapılmaktadır: “Evrensel anlamda gelene÷in insanı ilahî olana ba÷layan ilkeleri, yani dini içerdi÷i düúünülebilir. Gelenek, çekip çıkartılamaz bir biçimde dine ve vahye, kutsallı÷a, ortodoksi kavramına, otoriteye, süreklili÷e ve zahirî ve batınî hakikatin düzenli biçimde aktarılmasına ba÷lıdır”6. Zaten Guénon’da herhangi bir medeniyette o medeniyetin bütününü ileten kurumların, geleneksel olarak nitelendirilebilmeleri için mutlaka aúkın bir ö÷retiye ba÷ımlı ve o ö÷retinin ilke ve uygulamaları içerisinde yer almaları zaruretini dile getirmiútir.7

_______________________

5

Bkz. S. Hüseyin Nasr, Bilgi ve Kutsal, Çev. Yusuf Yazar, øz. Yay., østanbul 1999, s. 87-88

6

S. Hüseyin Nasr, age, s.79 7

(5)

Dolayısıyla geleneksel diye nitelendirilen bir uygarlıkta, gelene÷in dıúında kalan hiçbir úey bulunmamaktadır. Gelenekselcilerin gelene÷e böylesi yeni bir form kazandırma çabalarını Nasr, kutsallık boyutunu ve bundan dolayı da anlamını yitirmiú bir dünyada kaybolmuú olan ça÷ımız insanının çöküúüne insanın varoluúunun Evveli ve Ahiri olan Kutsal’ın cevabı olarak tanımlar.8

Nasr’a göre bu ça÷da batılı adamın ufkunu kaplamıú olan duyumcu ve deneyci epistemoloji, gerçekli÷i, duyularla algılanan dünyaya indirgemiú böylelikle, gerçekli÷in anlamını sınırlayarak Tanrı’yı “gerçeklik” kategorisinin dıúında bırakmıútır. Gerçekli÷in anlamında yapılan bu de÷iúiklik, felaket sayılabilecek bir sonuca götürmüútür. Bu sonuç, Tanrı’nın ve tüm ruhanî gerçeklik alanının, gerçek olmayana indirgenmesidir. Tanrı’nın bir gerçeklik olarak modern insanın günlük hayatında anlamını yitirmesinin temelinde, gerçekli÷in anlamının dıú dünya ile sınırlanması yatmaktadır. Modern insanın, metafizik bilginin iki kayna÷ı olan vahiy ile akıldan (intellect) kopması ve yüksek gerçeklik düzeylerini yaúatan içsel tecrübeden uzaklaúması, onun sınırlı bir gerçeklik anlayıúına mahkum olmasına yol açmıútır.9

Modern bilim, On yedinci Yüzyılın insan aklını Hakikat’ın nihai ölçütü olarak alan felsefî dünya görüúünden temellenmiú istidlali aklın (reason) alanı içerisinde tanımlanan bir evreni konu edinmiútir. Bu felsefe gerçekli÷i fiziki evrenle sınırlandırmakta ve insan ile tabiat arasındaki iliúkiyi duyular ve duyu algılarının sonuçlarını inceleyen istidlali aklın seviyesinde ele almaktadır. Geleneksel ilimler ise sembolizmin diline dayanarak kozmosun hiyerarúik yapısını kendilerine temel alırlar. Küçük alem ile büyük alem arasında varolan benzerli÷i göz önünde bulundurarak, istidlali akıl ve duyulara ilave olarak fenomenlerden numenlere, eúyadan onun mahiyetine nüfuz edebilen Akıl’a (intellect) dayanır.10 Nasr’a göre bu _______________________

8

S. H. Nasr, Bilgi ve Kutsal, s. 75. 9

S. Hüseyin Nasr, Bir Kutsal Bilim øhtiyacı, Çev. ùehabettin Yalçın, ønsan Yay., østanbul

1995, s. 15, 16. 10

(6)

de÷iúim bir sapmadır. Bu sapmanın temel nedeni ise modern bilimi bütünleyecek daha yüksek bir bilgiden yoksun bulunmaktır. Bunun telafi edilebilmesi için, tabiatla ilgili metafizik bilgi yeniden ihya edilmeli ve tabiata kutsallık niteli÷i tekrar kazandırılmalıdır. Bunu gerçekleútirebilmek için de bilim tarihi ve bilim felsefesi Hıristiyan teolojisi ve Avrupa tarihinin büyük bir bölümünde varlı÷ını sürdüren geleneksel tabiat felsefesiyle ba÷lantılı olarak yeniden araútırılmalıdır. Hıristiyan ö÷retisi, tabiatın manevi anlamını içerecek biçimde geniúletilmelidir. Bu ise, söz konusu ö÷retilerin canlılı÷ını korudu÷u do÷unun metafizik ve dinî geleneklerinin yardımıyla baúarılabilir. Tabiata kutsallık niteli÷i yeniden kazandırılabilir, bilimlere kendi alanlarındaki meúruiyetlerini ve de÷erlerini inkar etmeyen yeni bir arka-plan sa÷lanabilir. Tabii ki bu da, bugün yürürlükte olan bakıú açısının antitezi olan bir tutum olacaktır. Yapılacak iú, bilimin manevi ve kutsal bir anlamla yeniden donatılmasıdır.11

Bilimin manevi ve kutsal bir anlamla yeniden donatılması iddiasının Gelenekselci ekole göre ne anlama geldi÷ini anlamak için öncelikle onların kutsal ve gelenek arasında kurmaya çalıútıkları iliúkiye de÷inmemiz gerekmektedir. Kutsal, di÷er Gelenekselcilerde oldu÷u gibi Nasr’da da anahtar kavramlardan biridir. Kutsal, maddi alanda manevi alanın, dünyada semanın “mucizevi” varlı÷ını belirtir. O dünyadaki insana semavi kökenini hatırlatmak için sema’dan bir yankıdır. Nasr, geleneksel ile kutsal arasında anlamlı bir iliúki kurarak geleneksel ve modern bilimleri ayırmak için kutsal ve dünyevi bilim tabirini de kullanabiliriz der. Ancak Aydınlanmacı bakıúın aksine, Gelenekselci bakıú açısından bakıldı÷ında, tamamen dünyevi (profan) sayılabilecek hiçbir meúru alan da yoktur. Bu anlayıúa göre evren ølahî ølke’nin bir tecellisidir ve bu ilkeden tamamıyla kopuk olan hiçbir gerçeklik alanı yoktur. 12

Aydınlanma sonrası oluúan bilim, evren ve insan anlayıúının, geleneksel ö÷retilerle taban tabana zıt oldu÷unu iddia eden Nasr’a göre, _______________________

11

Bkz. S. Hüseyin Nasr, ønsan ve Tabiat, Çev. Nabi Avcı, Yeryüzü Yay., østanbul 1982, s.

10, 11. 12

(7)

modern insanın aksine geleneksel insan, ister müslüman, isterse baúka bir gelene÷e mensup olsun, nerede oldu÷unu, nereye gitti÷ini biliyordu ve kozmolojik ilimler kendisine kozmik labirent içinde úimdiki durumu ile akıbeti arasındaki tehlikeli yolculu÷unda yönünü bulmasına daima yardımcı oluyordu. Geleneksel kozmolojik ilimler yalnızca tabiatın müúahedeye dayalı bir görünüúünü sa÷lamakla kalmamıú, aynı zamanda insanın kozmik düzendeki yerini bilmesine ve kozmos ötesine yükselmesine yardımcı olmak suretiyle tabiatı korumanın do÷rudan bir yolunu da bulmasına yardımcı olmuútur. Nitekim ne zaman ki geleneksel kozmoloji ilimleri unutulmuú ve bu ilimlerin temellendi÷i kutsal tabiat görüúü “ilkel animizmin kalıntıları” diye reddedilmiútir, iúte o zaman tabiatın tahribi baúlamıútır.13

Modern dünyada tabiat bilimlerinin yöntemlerinin, insan bilimlerine de uygulanması, bilim adamlarına bütün ça÷ların ve iklimlerin insanları hakkında yüklü bir malumat edinme imkanı vermiú, fakat modern bilimin felsefî temeli, en nihayet kartezyen bir temel oldu÷u için, insanın niteli÷iyle ilgili hemen hiçbir úey kazandıramamıútır. Çünkü Descartes’ın birbirine indirgenemez farklı tözler olarak ortaya koydu÷u ruh-beden ikilemi, hermetik gelenekte açıklanmıú ve øslam felsefesinde sık sık tekrarlanmıú olan insan varlı÷ının çok daha derin beden, nefs ve ruhtan oluúan bütünlü÷üne ters düúmüútür.14 Bu ayırımın (ruh-beden) di÷er bir önemli sonucu da din ile bilim arasında giderilmesi mümkün olmayan bir zıtlık do÷urmuú olmasıdır. Yeni bilimsel anlayıú dini ve dinin evrenle ilgili izahlarını reddetmekle kalmamıú dini de÷erlendirecek, eleútirecek ve yargılayabilecek bir konuma yükselmiútir.15

Nasr’a göre geleneksel bilimi, dünya görüúü, metodolojisi ve amacı açısından modern bilimden ayıran úeyleri anlayabilmek için yapılacak bir karúılaútırmadan daha aydınlatıcı bir çalıúma olamaz.16 Örne÷in øslam _______________________

13

S. H. Nasr, øslam ve ølim., s. 237.

14

S. Hüseyin Nasr, øslam ve Modern ønsanın Çıkmazı, Çev. Ali Ünal, ønsan Yay., østanbul

1984, s. 23. 15

Bkz. ølhan Kutluer, Modern Bilimin Arkaplanı, ønsan Yay., østanbul 1985, s. 36-37 16

S. Hüseyin Nasr, ve Katherine 0’Brien, Kutsalın Peúinde, Çev., S. Erol Gündüz, ønsan

(8)

gelene÷inde øslami bilgi kavramı iki temel eksen üzerine oturmaktadır: Birlik ve hiyerarúi. Bilgiyle özdeú olan varlı÷ın kendisi gibi, ilimler veya bilgi úekilleri de nihai olarak birdir ve hiyerarúik bir düzene ba÷lıdır. Bu bilgi, günümüzde insan ve bilme yolları arasındaki organik ba÷ın kaybedildi÷i kutsaldan koparılmıú bilgide oldu÷u úekilde sıradan de÷ildir. øslam’da ilimler ve yöntemler daima bir hiyerarúi içinde de÷erlendirilmiúlerdir. Bu hiyerarúi netice itibariyle Bir’in, yani Yüce Öz’ün bilgisine götürür ve bu Öz bütün bilgilerin esasını oluúturur.17

Kozmik düzen içinde insanın konumunu belirlemede øslam kozmoloji ilimlerinin rolü, bu ilimlerin evrenin ve insanın hiyerarúik yapısı ve onların arasındaki hem aúkın hem de içkin olan bir Hakikat’e iúaret eder. Bu hiyerarúinin mertebelerini incelemek ve nihayet tecrübe etmek suretiyle insan, bu ilimlerin hareket noktası olan yeryüzü seviyesinden, geleneksel ilimlerin kaynak ve menúeinin bulundu÷u ruhanî semavata yücelmiú olur. 18

Konumuz açısından di÷er önemli bir de÷iúim de bu dönemde Kilise düzeninin ve hakimiyetinin çökmesiyle toplumda meydana gelen boúlu÷u dolduracak yeni bir kılavuzun ortaya çıkmasıdır: Artık insanlara karúılaútıkları sorunları nasıl çözeceklerini, neler yapmaları gerekti÷ini din adamları de÷il aydınlar söylemeye baúlar. Bu seküler kılavuzların -aydınların- dünyanın úekillenmesinde anahtar rol oynadıklarını, hatta dünyanın bir bakıma onların ellerinde günümüzdeki “haline” ulaúmıú oldu÷unu söyleyebiliriz. ønsanlık tarihinde ilk kez toplumun karúılaútı÷ı meseleleri yalnızca “aklının” gücü ile çözebilece÷ini güvenle iddia etmeye baúlayan bu kılavuzlar, geçmiúin tecrübe ve bilgeli÷ini iúe yaramaz, safsata ve kör gelenek kabul ederek reddetmiúlerdir. Onları bu kadar kendinden emin yapan, temsilcisi oldukları yeni bilginin yani modern bilginin gücüdür. Aydınlar kendilerinden öncekiler -din adamları- gibi Tanrı’nın

_______________________

17

S. H. Nasr, øslam ve ølim, s. 13, 14.

18

(9)

gönderdiklerini tefsir etmek görevini üstlenmediler, aksine bir anlamda kendilerini Tanrı’nın yerine ikame ettiler. 19

Nasr, bu dönemi tarihte büyük bir sapma olarak de÷erlendirirken, modern bilimsel dünya görüúünü Allah’ın yarattıklarına biçimselci bir anlayıúla yaklaútı÷ını ve dünyaya tahrip edici bir gözle baktı÷ını öne sürer. Bu iddia bize, hem onun hem de di÷er Gelenekselcilerin modernizm karúıtlı÷ının nedenini gösterir; onlara göre modernizm yanlıú öncüllere dayanmakta ve insan üstü hakikati de÷il insanı esas almaktadır.

Bu karúıtlık içerisinde olan Nasr, farklı bir epistemolojiye de dikkat çeker. Ona göre “Her úeyden önce müslümanlar tüm ilimlerin hiç úüphesiz ayrıntılarının de÷il, prensibinin Kur’an-ı Kerim de ihtiva edildi÷i düúüncesindedirler ve Kur’an’ın kendi sırlarını keúfetme ve içinde tüm ilimlere ait prensiplerin yattı÷ı iç anlamına sızma imkanı veren batıni bir tefsiri vardır.”20 Burada úunun vurgulanması gerekir ki, Nasr bu de÷erlendirmesiyle hiçbir zaman bir ayetten, atomun yapısını, öbüründen mikropların nasıl açıklandı÷ını göstermeye çalıúmak suretiyle Allah’ın kitabını “modern bilim” ile uzlaútırma gayreti içerisinde bulunmaz. Kitab-ı Mukaddes’le ilgili olarak, On dokuzuncu yüzyıldaøngiltere ve Amerika’da Hıristiyanlar arasında yaygın olan ve Kur’an araútırmalarıyla ilgili olarak Müslümanlar arasında da taraftar bulan bu faaliyeti, güçsüz düúmüú bir fikri durumun uzantısından ibaret görür ve moda olmaktan hızla çıkmasını da yüzeyselli÷inin kanıtı olarak de÷erlendirir.21

Di÷er Gelenekselciler gibi Nasr’ın da Aydınlanma felsefesinin oluúumunda temel etken olarak Descartes’ın düúüncelerini öne çıkardı÷ını bilinmektedir22. Bilindi÷i gibi Kartezyenizm evreni son tahlilde sadece _______________________

19

Abdurrahman Arslan, “Yeni Bir Anlam øçin Yeni Bir Gelecek”, Bilgi ve Hikmet, Sy. 1, østanbul 1993, s. 38.

20 S. H. Nasr,

øslam ve ølim, s. 5.

21

Bkz. S. H. Nasr, øslam ve Modern ønsanın Çıkmazı, s.14

22

Mesela bkz. René Guénon, Ruhçu Yanılgı, Çev. Lütfü Fevzi Topaço÷lu, øz Yay., østanbul 1996, s. 15, Titus Burckhardt, Astroloji ve Simya, Çev. Mehmet Temelli, Verka Yay., østanbul 1999, s. 62

(10)

deney ve gözlem yoluyla anlaúılabilecek bir nesneye indirgemiútir. Tanrı’ya her ne kadar dıú dünyaya iliúkin tecrübemizin do÷rulu÷unun nihai garantörü olarak müracaat edilse de O, evrendeki olaylara iliúkin açıklamada önemli hiçbir rol oynamaz. Evrendeki her olayın yeter sebebi, evrenin kendisinde bulunabilir sonucuna ulaúılmıútır. Gelinen bu anlayıúta Descartes böylesi bir fiziki dünya resminin önemli bir kayna÷ı olmuútur. Yine Descartes’ın ‘cogito’su bedenden ayrı, kendi kendini tanımlayan özneyi oluúturmuútu. Bu da insan bilgisinin do÷asına iliúkin farklı bir resme karúılık gelir. Modern felsefenin en etkili akımları için, bilginin amacı artık evrene iliúkin olarak ön deyide bulunma ve onu kontrol etme yetene÷imizi geliútirmek suretiyle, hayatlarımızı daha kesin ve muhtemelen daha rahat hale getiren bir úeye dönüúmüútür. Sonuçta modern dönemin dünyasının büyüsü önemli ölçüde bozulmuútur. Do÷a özü itibarıyla, yer kaplayan maddenin, dinî ya da ahlaki anlamdan yoksun, mekanik bir sisteminden baúka bir úey de÷ildir23. Bu anlayıúın temellerinde Descartes kadar Newton’un bilimsel çalıúmaları da vardı elbette. Newton evrensel yerçekimi kanununu keúfederek iki dünya görüúü arasındaki kopuúu belirginleútirdi. Do÷rudan Tanrı ve melekleri tarafından yönetilen bir do÷adan kendi kendini düzenleyen bir do÷aya; tanrısal istemleri yansıtan ve Tanrı’nın ihtiúamını anlatan bir do÷adan, do÷anın yasalarının belirlenimcili÷inden baúka bir úeyi dile getirmeyen bir gök mekani÷ine geçildi24.

Kopuútan önce insan, Tanrı’nın düzenli ve ölçülü bir úekilde yarattı÷ı sonlu ve hiyerarúik bir dünyada, do÷alla tanrısal arasında bir aracıdır. ønsanın bilgisine sunulan bu dünya düzeni, her úeyden önce Tanrı’nın insana vahyetti÷i simgesel bir düzendir. Dünya kitabı insana çözmesi için verilmiútir. Dahası Ortaça÷ın evren tasavvuru, insan ve dünyanın her bir yönünün organik bir bütün oluúturdu÷unu simgesel olarak ifade etme olana÷ı sa÷lıyordu. Do÷anın tümü, baúka bir gerçeklik düzenine ba÷lı bir gerçeklik olarak kavranıyor ve yaúanıyordu. ønsan bir aracıydı çünkü görünen ve _______________________

23

Bkz. David West, Kıta Avrupası Felsefesine Giriú, Çev. Ahmet Cevizci, Paradigma Yay.,

østanbul 1998, s. 26-29 24

Bkz. Abel Jeanniere, “Modernite Nedir?”, Çev. Nilgün Tutal Küçük, Modernite Versus

(11)

görünmeyen, madde ve ruh onda birleúmiúlerdi. Her varlı÷ın, temelini kendisinin de ötesinde, gerçekli÷in öteki katlarıyla iliúki içinde buldu÷u ve böyle kavrandı÷ı simgesel bir kültür vardı. øçinde insanın do÷adan koptu÷u ve yeniden bulmaya çalıúaca÷ı bölünmüú bir dünya, bu simgesel birli÷in yerini aldı. Sonuçta baúlangıcı Rönesansa kadar götürülebilecek olan do÷aya egemen olmayı amaçlayan Aydınlanmacı tutum, bilimsel ve teknik baúarılarla güçlenip geliúerek günümüze dek gelir ve günümüzde ekolojik sorunların yaratıcısı olur. Böylece do÷aya egemen olmayı ve insanın yararını amaçlayan bu tutum insana zarar vermeye baúlar. Bu durum, temel amaçları ve özlemleri gere÷i kaçınılmazdı. Çünkü modern insan bilgeli÷i de÷il, daha sa÷lıklı yaúamayı, haz verici úeylere eriúmeyi, acıdan kurtulmayı hedefledi÷i için do÷a artık üzerinde tefekkür edilecek bir úey de÷ildir. Bundan böyle do÷a güdülüp yönetilecek, bilgi aracılı÷ıyla insanın emrine koúulacak bir nesnedir. Bir denetim nesnesi olarak kavranan dünya, insanın bilgi aracılı÷ıyla yo÷urabilece÷i bir evren sunmaktadır. Dünyanın yorum gerektiren anlamlarla dolu bir metin olarak görülmesine son verilir. Böylece insanın biliúsel yanı di÷er tüm yönelimlerinden köklü bir úekilde ayrı tutulmaya baúlanmıútır.25 Bundan böyle, fiziksel evren, mekanik olarak düzenlenmiú, determinizme boyun e÷en ve insanın yasalarını keúfetmek zorunda oldu÷u bir evren olarak görüldü26. Nihayette oluúan bilimsel anlayıú insanla insan do÷asını ve insanın bütünleúti÷i tüm do÷ayı ayırmaya yol açtı.27

Böylece din tamamen fizik dünyanın dıúına itilmiú olmaktaydı. Gerçi Hıristiyanlı÷ın yapısal durumu bir anlamda bunu zorunlu kılıyordu28. Ancak Aydınlanma sürecinin Hıristiyanlık temelinde ulaútı÷ı sonuçlar, evrensel bir _______________________

25 Mehmet Küçük “Postmodernin Modern Karakteri ya da Dönemle

útirmenin øronisi”,

Modernite Versus Postmodernite, 3.b., Der. Mehmet Küçük, Vadi Yay., Ankara 2000.,

S .32

26 Bkz. Agm, s. 97-98 27

Atilla Erdemli, "Aydınlanma Filozofu Olarak Descartes", Seminer, S. 6, EÜEF Yay., øzmir 1989, s. 368.

28

Bkz. Kaan H. Ökten, Hıristiyanlıktaønancın Yenilenmesi -Luther’in Teolojik Tezleri ve Toplumsal Yansımaları-, Mavi Ada Yay., østanbul 2000, s. 33-38

(12)

aklın ürünü olarak genelleútirilmiú bir postüla kabul edildi÷inden dolayı dünyayı de÷erlendiren bakıú açıları, aúkın bir referans alanından yalıtılarak seküler bilinci kurmuú ve profan yani kutsaldan koparılmıú bilgiyi bilimsel bilgi olarak en üst kategoriye yerleútirmiúlerdir.

Son tahlilde Aydınlanma, kilisenin kutsallı÷ını reddetmek bakımından belki haklı sayılabilir, ama bunu hakikat’in ilahî referanslarını reddetmeye ve tüm “üst-de÷erleri” yeryüzünden silmeye do÷ru götürmesi -hem Nasr’ın hem de di÷er Gelenekselcilerin sık sık vurguladıkları gibi- aklın anlam kaybına u÷ratılmasıdır. Gelinen noktada düúünme faaliyeti bilinç ve bilinçaltı, mantık ve duygu, ruh ve beden, zihin ve kalp gibi birbirlerine indirgenemez parçalara ayrılmıútır. Aydınlanmanın temel argümanları bu parçalanmıúlı÷ın kabulüne ve bu parçalardan birinin di÷erinden tam ba÷ımsız olarak geliútirilmesine dayanır. Tüm bu nedenlerle Aydınlanma, di÷er gelenekselciler gibi Nasr’a göre de ‘tarihsel bir kesit olmanın ötesinde tarihte yaratılan bir profan kırılmadır’. Bu yüzden Aydınlanma, bir süreç olmaktan çok bir seküler bilinç durumu olarak de÷erlendirilmiútir.

Burada belki úunu da hatırlamalıyız ki bir çok araútırmada Gelenekselci ekolün gelene÷e yükledi÷i anlam vahiyle -vahyedilmiú metinlerin tahrif edilmesinden baúka bir yolla ulaúılamayacak- vahyin batıni yorumunu birleútirmekle29 ve ayrıca onlar tarihsel olan her úeyi sorgulamaksızın günümüze taúımak istedikleri30 gerekçesiyle eleútirilmektedir. Dahası ekol dinin politik ve ekonomik olarak forma bürünmesini sakıncalı bulmaktadır yargısına da ulaúılmaktadır.31 Tüm bu tespitler elbette ki tartıúmayı hak edecek önemdedir.32 Ancak biz bu makalede Nasr örne÷inde Gelenekselci ekolün Aydınlanma düúüncesinin _______________________

29

Yasin Aktay, Türk Dininin Sosyolojik ømkanı, øletiúim Yay, østanbul 1999, s. 164-165.

30

Kadir Canatan, “Gelecek Din ve Modernite E÷ilimler ve Kökler”, Bilgi ve Hikmet , Kıú 1995, sy. 9, s. 36

31

Ömer Çelik, “Modern ødrakin Tabiî Hasılası ya da Tarihin Kırılma Evresinde Son Arayıúın Dili”, Bilgi ve Hikmet, Bahar 1993, østanbul, s. 82

32

Gelenekselci ekole yönelik bu ve buna benzer eleútirilere zihin açıcı bir karúılık için bkz. ølhan Kutluer, Erdemli Toplum ve Düúmanları, øz Yay., østanbul 1996, s. 75-82, 91-97.

(13)

eleútirisini din-bilim ekseninde ele almaya çalıútı÷ımız için bu konuları tartıúmayı gerekli görmedik.

Sonuç olarak Gelenekselci ekolün bir üyesi olan Nasr, din-bilim iliúkisine Aydınlanma sonrası oluúan modern bilimin eleútirisi çerçevesinde yaklaúarak, modern bilimin ahlaki de÷erler üretemeyece÷ini ve hayatın anlamıyla ilgili bir úey söyleyemeyece÷ini ileri sürmektedir. Nasr’a göre modern bilim kendisini yönlendirecek üst de÷erlerden yoksun oldu÷u için insan ve çevreye zararlı úeyler üretmektedir. Din ile bilim arasında temelde bir çatıúma söz konusu olmamakla birlikte modern bilimsel anlayıú çatıúma oluúturmaktadır. Ancak bilim ve bilimsel anlayıúın sadece modern dünyaya özgü olmadı÷ını vurgulayan Nasr, geleneksel dünyada da insanın do÷al çevresiyle barıúık bilimsel anlayıúlara sahip oldu÷unu ve bu anlayıúa dönmek gerekti÷ini söylemektedir.

Gelenekselci ekolün modern bilimsel anlayıú karúısında eleútirel bir tavır içerisinde olması kuúkusuz ufuk açıcıdır. Ancak bugün onların dikkat çekti÷i düzeyde modern bilimlerin yerine ikame edilebilecek bir geleneksel bilim anlayıúının varlı÷ı ya da uygulanabilirli÷i hususu bizce henüz net olarak anlaúılabilinmiú görülmemektedir.

(14)

BøBLøYOGRAFYA

AKTAY, Yasin, Türk Dininin Sosyolojik ømkanı, øletiúim Yay., østanbul 1999.

ARSLAN, Abdurrahman, “Yeni Bir Anlam øçin Yeni Bir Gelecek”, Bilgi ve Hikmet, Sayı: 1, østanbul 1993.

BURCHARDT, Titus, Astroloji ve Simya, Çev. Mehmet Temelli, Verka Yay., østanbul 1999

BURCHARDT, Titus, “Fas’ta An’anevi ølimler”, Çev. Mustafa Tahralı, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Yıl: 8, sy.2, østanbul 1979, s. 31-43 CANATAN, Kadir, “Gelecek Din ve Modernite E÷ilimler ve Kökler”, Bilgi

ve Hikmet, Kıú 1995, sy. 9, østanbul, s. 28-39

ÇELøK, Ömer, “Modern ødrakin Tabiî Hasılası ya da Tarihin Kırılma Evresinde Son Arayıúın Dili”, Bilgi ve Hikmet, Bahar 1993, sy. 2, østanbul, s. 67-83

ERDEMLø, Atilla, “Aydınlanma Filozofu Olarak Descartes”, Seminer, EÜEF Yay, sy. 6, øzmir 1989.

GUÉNON, Rene, Do÷u Düúüncesi, Çev. Fevzi Topaço÷lu, øz Yay., østanbul 1992.

GUÉNON, Rene, Ruhçu Yanılgı, Çev. Lütfü Fevzi Topaço÷lu, øz Yay., østanbul 1996

JEANNøERE, Abel, “Modernite Nedir?”, Çev. Nilgün Tutal Küçük, Modernite Versus Postmodernite, 3.b., Der. Mehmet Küçük, Vadi Yay., Ankara 2000, s. 95-107

KUTLUER,ølhan, Erdemli Toplum ve Düúmanları, øz Yay., østanbul 1996 KUTLUER,ølhan, Modern Bilimin Arkaplanı, ønsan Yay., østanbul 1985. KÜÇÜK, Mehmet “Postmodernin Modern Karakteri ya da

(15)

NASR, S. Hüseyin, Bilgi ve Kutsal, Çev. Yusuf Yazar, øz Yay., østanbul 1999.

NASR, S. Hüseyin, Makaleler 2, Çev. ùahabettin Yalçın. ønsan Yay.,østanbul 1997.

NASR, Seyyid Hüseyin, Bir Kutsal Bilim øhtiyacı, Çev. ùehabettin Yalçın, ønsan Yay., østanbul 1995.

NASR, Seyyid Hüseyin, ønsan ve Tabiat, Çev. Nabi Avcı, Yeryüzü Yay., østanbul 1982.

NASR, Seyyid Hüseyin, øslam Kozmoloji Ö÷retilerine Giriú, Çev. Nazife ùiúman, ønsan Yay., østanbul 1989.

NASR, Seyyid Hüseyin, øslam Sanatı ve Maneviyatı, Çev. A. Demirkan, ønsan Yay., østanbul 1992.

NASR, Seyyid Hüseyin, øslam ve ølim, Çev. ølhan Kutluer, ønsan Yay., østanbul 1989.

NASR, Seyyid Hüseyin, øslam ve Modern ønsanın Çıkmazı, Çev. Ali Ünal, ønsan Yay., østanbul 1984

NASR, Seyyid Hüseyin, Makaleler 1, Çev. ù. Yalçın, ønsan Yay., østanbul 1995.

NASR, Seyyid Hüseyin, Modern Dünyada Geleneksel øslam, Çev. H. Arslan, S. ùafak Barkçın, ønsan Yay., østanbul 1989.

NASR, Seyyid Hüseyin, O’BRøEN, Katherine, Kutsalın Peúinde, Çev. S. Erol Gündüz, ønsan Yay., østanbul 1995.

NASR, Seyyid Hüseyin, Üç Müslüman Bilge, Çev. Ali Ünal, ønsan Yay., østanbul 1989.

ÖKTEN, Kaan H., Hırıstiyanlıkta ønancın Yenilenmesi -Luther’in Teolojik Tezleri ve Toplumsal Yansımaları-, Mavi Ada Yay., østanbul 2000, s. 33-38

VALLøERE, Paul, “Tradition”, Encylopedia of Religion, Ed. Mircea Eliade, C. 15, New York 1987

(16)

WEST, David, Kıta Avrupası Felsefesine Giriú, Çev. Ahmet Cevizci, Paradigma Yay., østanbul 1998

Referanslar

Benzer Belgeler

Güneş, yaklaşık 390 bin ışık yılı genişliğindeki alana yayılacak olan enkaz yığını- nın içinde bulunacak ve beş milyar yıllık birleşme sü- recinin sonunda

Eh, burada bir soluk alıp Pierre Loti'nin ruhunu şad etmeden Eyüp'ü terk et­ mek, İstanbul sevdalısı yazara haksızlık olur. Eyüp'ün bugünkü ününün bir

Ayrıca, eldiven- le skalpel (deri sıyırmakta kullanılan ince bıçak) kullanmak gibi ince ve zor işlemler gerçek hastaya uygulanmadan önce üç boyutlu görüntüler

Beni asıl şaşırtan şey, kitaptaki otuz yedi şiir arasında bu şiirin «edâ» bakımından öbürleriyle hiç te ilgisi olmamasıdır, Şüphesiz halk şiirinin,

7) Dört büyük meleğin ismini yazınız. Kur’an’da yer alan en uzun sure ……… suresidir.. b. Kur’an’ın ilk

“Hatırlanan” anlamına gelen smriti, Hinduizm’de beşeri kaynaklı olduğu düşünülen kutsal metinleri belirtmek için kullanılan bir tabirdir.. Hindulara göre

İsa’dan sonraki dönemde çeşitli yazarlar tarafından yazılmış 4 İncil, Resullerin İşleri, 21 Mektup ve Vahiy isimli kitaplar biraraya getirilerek Yeni

Kitap temel olarak Tanrı'nın kutsallığı ve İsrail halkının kutsal Tanrıyla ilişkisini sürdürmek için nasıl yaşayıp tapınması gerektiği konusuna açıklık