• Sonuç bulunamadı

En kapsamlı Türk sineması kitabı:Sigmund Weinberg, Le Cinema Turc ve Ali Özgentürk külliyatı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "En kapsamlı Türk sineması kitabı:Sigmund Weinberg, Le Cinema Turc ve Ali Özgentürk külliyatı"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

5 T E M M U Z 1996 C U M A C U M H U R İY ET

KÜLTÜR

‘Sigmund Weinberg’, ‘Le Cinema Türe’ ve Ali Özgentürk külliyatı

En kapsam lı fl^yj^l

Türk Sineması kitabı

msutwmtNMMONnMsnçi

TURC

Hiç bir yeni filme rastlamadığım ız bu hafta, nicedir duyurmayı tasarladığımız kimi sinema kitaplarına değinelim de­ dik. Bilindiği gibi, 50 sayıyı geçen, ala­ nının tek rekortmeni sayılacak Antrakt'la, ikinci yılındaki Sinem a’nın dışında, ne­ dense bir sinema dergisinin uzun boylu yaşa(tıla)madığı, aslında kimsenin oku­ maya pek rağbet etmediği ülkemizde, yaklaşık son on yıldır AFA Yayınları’nın başını çektiği belirgin bircaıılanm agöz­ leniyor sinema yayıncılığında.

Her geçen gün çoğalarak, ansiklope­ dik sinema tarihinden kuramsal incele­ melere, çeşitli akım ve hareketlerden bi­ yografilere kadar farklı türlerde (telif ya da çeviri olsun) yayımlanan yedinci sa­ nat üstüne kitapların gitgide daha bir zen­ ginleştirdiği sinema kitaplığımıza bizim biraz gecikmiş tarafından alıp yerleştir­ diğimiz ‘Sigmund Weinberg,Türkiye’ye Sinemayı Getiren A dam ', kuşkusuz Ni- jat Özün ustamızın son 40 yıla yayılmış değerli araştırma ve incelemeleriyle ha­ yat bularak bizde de sinema kültürünün temel taşlarını döşemiş ve yeni kuşakla­ ra sinema sevgisini aşılamış olan sinema yayıncılığımızın önemli kaynak ve baş­ vuru kitaplarından olmaya aday nitelik­ te bir eser.

Nerdeyse iğneyle kuyu kazmayı andı­ ran bir çalışmaya girişip sinemamızın pek kayıt tutulmayan, belge saklanmayan ilk kaynaklarına inerek geçmişini araş­ tıran Burçak E v ren 'in ‘Sigmund Wein­ berg, T ü rk iy e'y e Sinem ayı G etiren A daın’ı, öncelikle 1895-1920 arası ilk dönemine ilişkin, bunca zamandır yeter­ siz, hatta yanlış bilgilerle donatıldığımız sinemamızın başlangıç yıllarına ışık tu­ tuyor.

Sigmund Weinberg

Bu kitap, yaşamı hakkında çok az şey bilinen, 1885’ten sonra İstanbul'da fotoğ­ raf, gramofon ve sinema malzemesi sa­ tan, 1915 ’te kurulan Merkez Ordu Sine­ ma Dairesi'nin başına getirilen, ülkemiz­ deki ilk sinema salonunu 1914 'te açan, film gösterilerini gerçekleştiren, uzak görüşlü, ticari kafalı, girgin ve uyanık. Ro­ manya uyruklu Polonya Yahudisi olan Sigmund Weinberg’in yaşamöyküsüne ilişkin kimi karanlıkta kalm ış yanları yansıtırken, sinema tarihimizin başlangı­ cını ve günümüze kadar doğruluğu tar­ tışılmaz sayılmış bazı söylenti ve bilgi­ leri de, yenileyip değiştiriyor.

Sinemamızın ilk yıllarını, arşiv ya da kütüphanelerden değil de sahaflardan, özel kolleksiyonlardan sağlanmış birta­ kım eski belgelerin ışığında değerlendi­ rerek. örneğin şimdiye kadar ilk sinema­ cımız sayılan FuatU zkınay’ın ‘Ayastefa- nos'taki Rus Abidesinin Yıkılışı’nın (1914) Türk sinemasının ilk filmi olarak kabul edilmesi gibi, yıllar yılı doğru addedil­ miş kimi klişeleri kıran ve sinema tarih­ çiliğimizin ufkunu genişleten Burçak Ev- ren'in bu kitabı, içeriğinin yanısıra biçi­ miyle. sayfa düzeni ve resim leriyle de önemli ve farklı bir eser.

Görsel malzemenin seçim ine de elden geldiğince özen gösterildiği. Türk sine­ masının 1895-1920 arası ilk dönemini ve sinemayı ülkem ize getiren adamın (Weinberg'in), bilinm ezliklerle kuşatıl­ mış yaşamını bu eski kartpostal, fotoğ­ raf. el ilanı, reklam, fatura, vb. öğelere dayanan renkli görsel malzemenin yar­ dımıyla çözülmeye çalışıldığı ‘Sigmund Weinberg, Türkiye'ye Sinemayı Getiren A dam ', meraklısı için kesinlikle edinile­ cek cinsten, önemli bir araştırma eseri özetle. Sinema tarihim ize özellikle düş­ kün sinemaseverlerin, beylik deyişle mut­ laka sahip olması gereken bir kitap. (Sig­ mund Weinberg, Türkiyeye Sinemayı Ge­ titen Adanı. Burçak Evren. Milliyet Yayın­ ları. Kasım 1995. 124 sayfa, fotoğraflı.)

Le Cinema Turc- Türk Sineması

Batı'da şimdiye kadar en geniş çapta düzenlenmiş Türk Sineması Toplu Gös­ terisi olarak halen Paris. Georges Pom- pidou kültür m erkezinde süregelen 110 .filmlik Türk filmleri retrospektifi m üna­

sebetiyle Cinema Pluriel dizisinde ba­ sılan ‘L eC ineına Turc', sinemamız hak­ kında yabancı dilde yayımlanan en ha­ cimli ve kapsamlı bir kaynak kitap olma özelliğini taşıyor.

Tanınmış Fransız sinem a y aza­ rı.1973'ten beri La Rochelle festivalinin yöneticisi ve Georges Pompidou m erke­ zi sinema danışmanı olan Jean-Loup Pas- sek'in yönetimindeki Cinem a/Pluruiel dizisi, yedinci sanatın, 100 yılı devirmiş tarihinde, zaman zaman öne çıkan belli başlı akımlan, çeşitli ulusal sinema ha­ reketlerini ve kimi büyük yaratıcılan ele alan birtakım başvuru eserlerinden olu­ şan ve film gösterileriyle de ööüşen bir

dizi. Daha önce, 1905-45 arası Italyan. Brezilya. Gürcü, Meksika. Ermeni. Ko­ re. Kanada ve Yunan sinemalarına iliş­ kin referans kitapların da yayımlandığı bu dizinin şimdilik son kitabı olan ‘LeCi­ nema Turc-Türk Sineması', Georges Pom­ pidou kültür merkezindeki ( 16 Nisandan

14 Ekim’e kadar sürecek olan ) bu büyük retrospektif sayesinde filmlerimizi keş­ feden Fransız sinemaseverlerini aydınla­ tacak nitelikte bir kaynak.

Georges Pompidou kültür merkezi ya­ yınlarının Cinema Pluriel dizisinde çı­ kan ve Türk Sinematek D erneği'nin ku­ rucularından. yazar, şair, senarist, sine­ ma eleştirm eni O nat K utlar'ın anısına adanan bu şık kitap. 25 yıldan beri Fran­ sa'da yaşayan, perde ve sahne sanatları­ na gönül düşürmüş, nükleer fizikçi sine­ ma yazan Mehmet Basutçu'nun yöneti­ minde. 20'yi aşkın çeşitli yazar, tarihçi, romancı, şair, öğretim görevlisi, ressam ve eleştirmenin, Mehmet Basutçu. Jean- François Cornu, Serra Yılmaz tarafın­ dan Fransızcaya çevrilen yazılarından derlenmiş.

‘TürkSineması'nın içeriğiyse şöyle: Gi­ riş bölümü (Yeterince tanınmayan bir si­ nema... Mehmet Basutçu. Türk kültürü sinematografik sentez Talat Sait Hal- man. 1453'ten İ996'ya kadar Osmanlı devleti-Türkiye cumhuriyetinin kültür, toplum, sinema durumunu özetleyen bir çizelge M urat Belge). Tarihsel Yoİlar (İlk Adımlar: 1900-1923 / B urçak Evren. Muhsin Ertuğrul Tiyatrocular dönemi: 1923-1940 Ğiovanni Scognamillo. Ge­ çiş dönemi: 1940-1950 Giovanni

Scog-Duygu S ağıroglu'nıın ‘Bitmeyen Y ol'unda (1966)Tııncel K urtiz. F ikret H akan, Erol Taş. namillo. Sinemacılar dönemi: 1950-1970

Sungu Çapan, Ö m er L.A kad'ın sine­ ması Alini Ş erifO naran. A kad'ın port­ resi: Sanatta toplumsal belleğin izleri Fü- ruzan, Metin E rksan'ın si neması Y ö n e t­ men dediğin tanrıdır, kraldır / Sami Şe- keroğlu, Erksan'ın portresi: Tutkunun si­ neması Füruzan. Y ılmaz Güney ve Ye- nigerçekçilik akıntı: 1970-1980, Yılmaz Güney ve Türk sineması /Mehmet Basut­ çu, Üç bilinmeyenli denklem sistemi: Y ıl­ maz Güney / Abidin Dino. Yılmaz G ü­ ney sinemasında gerçekçilik / M ahmut Tali Öngören. Yılmaz G üney'i düşün­ mek... İlk karşılaşma Yaşar Kemal. Ağaç ve orman? Y ılmaz Güney.Şerif Gören. Zeki Ö kten. Ali Özgentürk. Erden k ıral ve diğerleri Faruk Günaltay, Sinema ve toplumsal yaşam: Oyunun adı sansürle yaşamak Oğuz Makal. Yeni Türk sine­ masına toptan bakış: 1980- 1995 / Atil­ la Dorsay) Akımlar, eğilimler ve temalar (Ulusal sinema hareketi Oğuz. Makal. Arabesk olayı, Arabesk üstüne toplum­ bilimsel düşüncele r Emre Kongar. Ara­ beskin ve popülizmin batağındaki Yeşil- çam Ali Sirmen. Türk sinemasında ko­

medi Agah Özgiiç. Yeşilçam sineması­ nın erkek kişilikleri Fatih Özgüven. Ye­ şilçam sinemasının bazı kadın oyuncu­ ları Fatih Özgüven, A tıf Yılmaz Batıbe- ki Fatih Özgüven, Sinema ve göç / Meh­ met Basutçu-Gülseren Güçhaıı. Kame­ ranın önündeki ve arakasındaki kadınlar / Fetay Soykan. Sinemada cinsellik ve pornografi Agah Özgiiç, Edebiyat, si­ nem a.arabesk ve televizyon: Attila

Il­

han'la söyleşi Mehmet Basutçu. Kısa film, canlandırma sineması ve belgesel. Konulu kısa film / Hilmi Etikan. Can­ landırma sineması / Turgut Çeviker, Bel­ gesel sinema Bilgin Adalı) Sözlükler (5-5 sinemacıyı kapsayan Yönetmenler sözlüğü. 100Türk filmi dizini. Yönetmen­ ler dizini) ('LeCinema Turt-TiirkSinema­ sı Mehmet Basutçu ve 24 yazar tarufin- daıı. Geoıges Pompidou Kültür Merkezi Yu- vuıları. Paris 1996. 2SB savfu. 170/btog-

'raf, 280 FF)

____

J_'

Ali Özgentürk külliyatı

Yaklaşık 20 yılda 5 film çeken, sine­ mamızın artık 50'li yaşlara girm iş ‘genç yönetmen'I erinden Âli Özgentürk,

şim-L E C I N E M A T l R C H A K K I N D A :

Türk filmlerini keşfetm ek...

"Avrupa kapısını çalan ama sesini pek duyuramayan Türkiye sineması pek bilinmiyor Batı da. Tıpkı Türk edebiyatının, müziğinin, politik manzarasının da pek bilinmediği gibi. Zaten Boğaziçi'nin güzelliği, Ayasofya. Sultanahmet camii, minareler, Topkapı Sarayı ya da renkli ve çekici pazarlarının dışında, İstanbul'la Türkiye, bir bıyıklılar ordusunun ardına saklanmış, meçhul bir halktan öteye pek bir anlam ifade etmez batı için! Avrupa’yla

Asya.kuzeyle güney, feodallikle modernlik, laiklikle şeriatı dayatan İslamiyet arasında sıkışmış, dem okratik ama ciddi biçimde baskıcı ve karmaşık bir (ilke bu.”

DOMINlQUE MARCHAIS

(Les

Inmckuptibles)

"İstanbul sinemaları da, tıpkı kafalar ve espriler gibi. Amerikan

yapımlarınca istila edilmiş. Kendi kültürüne boş veren Türk gençliği, kısa yoldan köşeyi dönmeye. Amerikan tarzı yaşam biçimine

geçmeye bakıyor bir an önce. Gençlik için.sinemanın ideolojik tehlike oluşturduğu ya da cuntanın Sinematek’i 12 Eylül'de kapattığı yıllar artık geride kaldı. Bununla birlikte ‘Yol’da ülkesini, politikacılar ve askerlerce sıkı sıkıya denetlenen, kocaman bir açık hava hapisanesi olarak tasvir eden Y ılmaz Güney, hala Türk sinemasının ‘tabulu, en büvüğü' yine de.”

PHIL1PPF, PIAZZO

(Telemim,)

"Konuları, kahramanları, iyi-kötü adamları, hırpalanm ış yenilmiş kadınları, sokak çocukları, bıyıklı (ve kasketli) maçoları. zenginleri, yoksulları, egzotik klişeleri ve estetiğiyle gönlümüzü çeler, yüreğimizi titretir, aklımıza girer Türk filmleri. Gerçek bir

sinematografik kılavuz niteliğindeki ‘T ü rk Sineması' kitabını

edinmeksizin Türk filmlerini keşfetme yolculuğuna çıkmayın sakın ve iyi yolculuklar!”

MÂX TESSIER (Pariscope)

diye kadar bizde hiç rastlanmamış bir ‘ilk'i gerçekleştirmiş,* bütün eserini' ki­ taplaştırarak. ‘H azal’ (1980), ‘A t' ( 1982,‘Bekçi'< 1985),‘Su da Yanar’ (1987), ‘Ç ıplak’ (1993) filmlerinin yönetmeni, filmlerini, öyküsü, senaryosu, kazandı­ ğı ödülleri, iç-dış basın dosyasından seç­ meler ve söyleşilerle biraraya getirip fo­ toğraflarla da bezeyerek bir Ali Ö zgen­ türk filmleri dizisi oluşturmuş. Genç si­ nema yazarı M urat Ö zer’in yayına ha­ zırladığı, grafik ustası Sait M aden hoca­ mızın da tasarımını üstlendiği bu 5 sevim­ li film kitabı. Anadolu Sanat Yayınla- n'nııı sinema dizisinin de ilk örnekleri ay­ nı zamanda.

I980’li yılların başında sinemamızın, birçok festivale çağrılıp alkış alan ve ödül rekortmeni olan en namlı filmlerinden ‘Hazal'la ‘At’a ve tanınmış O rhan Kemal romanının değişik bir uyarlaması niteli­ ğindeki ‘Bekçi’ye uzanan başarı çizgisi­ ni, yönetmenin ‘Lanetli film im !' dediği, hatta Türk sinema tarihinden silinen film olarak da anılan ‘Su da Yanar’la yakala­ yamayınca, 5-6 yıl kadar suskunluğu yeğ­ leyen Ali Ö zgentürk’ün şimdilik son fil­ mi ‘Çıplak'ı. hızla değişen ahlak değer­ leriyle kadın-erkek ilişkisi üstüne kota­ rılmış bir kara mizah denemesiydi. (Ha­ zal. At. Bekçi. Suda Yaııaı: Çıplak-AliÖz- gentiiık filmleri 1.2.3.4.5. yayma hazırla­ yan: Mıuvt Özer, Anadolu Sanat Yayınla­

rı. İstanbul Kasım 1995) AU ÖZGENTÜRK FİLMLERİ 1

HAZAL

ANADOLU SARAT YAYIKLARI

Sinemamızı kabuğundan çıkaran bir toplu gösteri

Kültür Servisi - Paris'teki Georges Pompidou Kültür Merkezi 'nde. 16 ni­ sandan başlayarak 14 ekime kadar sü­ recek olan, î 10 filmlik “ Türk Sine­ ması Toplu Gösterisi” , sinemamızı Fransız seyirciyle buluşturuyor ha­ len. Şimdiye kadar gerçekleştirilen, sinemamızı Avrupa’ya tanıtan en ge­ niş kapsamlı ve büyük retrospektif ni­ teliğindeki bu etkinlik ve yayımlanan “Tiirk Sineması” kitabı, Fransız ba­ sınında yankılar uyandırdı. Genelde. 1982’de.Cannes'da Altın Palmiye’yi kazanan Yılmaz Güneş 'le Şerif Gö- ren’in “ Yol”, Yılmaz Güney’le Zeki Ökten’iıı “Sürü” ve Yılmaz Güney’in “ Umut”, “ Duvar” gibi filmleri dışın­ da. Türk sinemasına ilişkin pek fazla bir bilgisi ve ilgisi bulunmayan Fran­ sız sinemaseverleri için ‘keşfedilme­ yi bekleşen bir hazine'nin parıltıları­ nı saçan bu toplu gösteri, resmen bir Türk sineması festivali adeta. Osman­ lI döneminde çekilmiş ilk sessiz ha­ ber filminden, günümüze kadar sine­ ma tarihimizin eksiksiz izlenebilece­ ği bir kitap ve sergiyle destekli bu fes­ tivaldeki filmleri ‘farklı, çarpıcı ve zengin birer yaratıcılık örneği’ olarak niteleyen Fransız basınında. (Le

Mon-de'dan Le Nouvel Observateur'e. Li­ beration'daıı L'Humanite'y.e, Parisco- pe'daıı Le Figaro’ya kadar) hayli ses getirdi sinemamız, olumlu ve olum­ suz yanlarıyla.

Filmlerimizi ilk kez bu kadar büyük çapta Avrupa'ya tanıtan ‘Tiirk Sine­ ması Toplu Gösterisi’ııiıı gerçekleş­ mesinde ve “Türk Sineması" kitabı­ nın yayımlanmasında büyük emeği geçen Mehmet Basutçu’yla, Gerard Lcfort’ıın yaptığı ve Liberation’da çı­ kan söyleşiyi sunuyoruz:

- Yaklaşık bir asırlık bir zaman di­ limine yaş ilmiş biııleıee lllııı arasından tanıtılacak filmleri nasıl seçtiniz?

BASUTÇU - Farklı akımlardan ör­ neklerin yer aldığı eksiksiz bir pano­ rama yaratmaya çalıştık. Bunu yap­ mak. tahmin edebileceğiniz gibi pek kolay olmadı. Öncelikle teknik so­ runlardan başlayalım; Osmanlı arşiv­ lerinde bulunan 1911 tarihli ilk film­ den, 1945 yılına kadar çekilen film sa­ yısı sadece 52 iken 1945'teıı günü­ müze bu sayı 5800’leıi buluyor. Bu dengesiz dağılım, retrospektif bağ­ lamda çok az eski filmin yer alması­ na neden oluyor. Ayrıca bu eski film­ lerin çoğu, onarım gerektiriyor ve bıı

çok pahalı bir işlem. Diğer filmler için ise çok seçici davrandık. Türki­ ye'deki sinema çevresini oluşturan çe­ şitli meslek gruplarından insanlar ve üniversite öğrencilerinin de katıldığı bir anket düzenleyerek en beğenilen 100 Türk filmini belirlemeye çalıştık. Daha sonra atalarında benim ve Jean Loup Passek’iıı de bulunduğumuz bir komite kurduk. Elemeler sonucunda elimizdeki listeyi I I0'a indirgedik.

-Seçtiğiniz filmlerde hangi akımla­ rı ele aldınız?

BASUTÇU-Türk kültüründe gör­ sellik her zaman ön planda yer almış­ tır: sanatsal anlatını bakış üzerine ku­ ruludur. Gölge oyunu gibi bir halk sa­ natına sahip olan Tiirk kültürü için si­ nemaya geçişin pek de zor olmadığı­ nı söyleyebilirim. Akımlara gelince.

19 14 -1945 arası bir tiyatro adamı olan Muhsin Ertuğrul’un roman ve oyun uyarlamaları, 1940-1950 arası özellik­ le Mısır yapımı komedi ve müzikal­ ler başta olmak üzere, yabancı film­ lerin etkisinde bir geçiş dönemi. Ve bu­ nun sonucunda 85'lere dek süren “ara- İH’ks” akını. Yine 50'lerde Atıf Yılmaz ve Metin Erksan gibi yönetmenlerin yapmaya çalıştıkları Türk sineması.

60'lar ve 70’lerde dönemin özgürlük­ çü yapısına uygun olarak ele aldıkla­ rı toplumsal konular. I979'da sansü­ rün yarı yarıya ortadan kalkmasıyla başlayan ticari ya da açıkçası pornog­ rafik filmler. Türkiye halkının büyük çoğunluğunu Müslümanların oluştur­ masına karşın pornografik sinema üreten tek devlet olma özelliğine sa­ hip.

- Ve 70'lerin sonunda, ünlü Yılmaz Güney karşımıza çıkıyor.

BASUTÇU - Güney, Türk sinema­ sı için önemli yönetmenlerden biridir, ancak artık Türk sineması farklı açı­ lardan da ele alınmalı. Yılmaz Gü­ ney'le aynı dönemde Ömer Kavur gi­ bi aynı derecede başarı 11 başka yönet­ menler de sol içerikli yapıtlara iıııza atmışlardı. Ve Güney’in hapishanede yatına sebebinin sadece politik gö­ rüşleri değil, aynı zamanda birini öl­ dürmüş olması olduğunu hatırlatma­ yı onun yeteneğine ve hatırasına say­ gısızlık olarak görmüyorum. Yılmaz Güney, Batıda ve özellikle Fransa’da bir çeşit propaganda aracı olarak kul­ lanılmıştır.

- Bugünkü durum nedir?

b a s i t ç i ) - 80’leı den sonra Türk

sineması daha varoluşçu, bireyci ve sa­ vaşkan geçmişini aşabilmiş yeni yö­ netmenler kazandı. Bugün aralarında pek çok kadının da bulunduğu 350'den fazla sinemacı uğraş veriyor.

- Batı sinemasının Türk sineması üzerindeki etkisini tanımlar mısınız?

BASUTÇU -50'leı in sonlarına doğ­ ru Türk izleyici yoğun olarak Ameri­ kan filmleriyle tanıştı. Aynı zamanda Beı gman ya da Fransız filmlerine de ilgi duyuluyordu. İstanbul'da pek çok sinema salonu ve 1980 darbesinde ka­ patılan Türk Siııcmatck'i bulunuyor­ du. Kısaca Türkiye, güçlü bir sinema kültürüne sahipti. 80'lerde Amerikan sinemasının güç kazanmasının sebe­ bi. aslında çok açık; yirmi yıl önce Tür­ kiye’de binlerce sinema salonu bulu­ nurken bugün ayakta kalan salon sa­ yısı 320 civarında ve bu salonların yüzde 99'u dolaylı ya da değil Ame­ rikan şirketlerinin yönetiminde. İsta­ tistikler her şeyi açıklıyor: 1993'teda­ ğıtılan 225 filmden yalnızca 25'i Türk yapımı.

- İslamcı parti ve kesimlerin güç ka­ zanmasına sinema nasıl uyum sağlıyor? BASUTÇU-Türk İslam anlayışını diğer ülkelerdeki İslam hareketlerin­

den farklı görüyorum. Türkler'in an­ cak 10. yüzyılda Islamiyeti kabul et­ tikleri ve çeşitli kültürlerle etkileşim içine girdikleri unutulmamalı. İslam­ cılar. Türkiye'de katı kurallar uygula­ yamayacaklarının farkındalar. Bunu anlamak için sokağa çıkmanız yeter­ li. Bugün İslamcı televizyon kanalla­ rında Bergman'ın filmleri va da bir Re- noir belgeseliyle karşılaşabiliyoruz. Nedeni açık: kendi ölçülerinde de­ mokrat görünmek ve Amerikan etki­ siyle savaşmak. Bu noktada, farklı amaçlarla da olsa Amerikan etkisiy­ le savaşan entelektüel kesimden yan­ daş toplayabilirler. Türkiye hâlâ ara­ yışlar içinde olan bir ülke. Hazırladı­ ğımız retrospektif için Islami içerik­ li, çok iyi hasılat yapmış filmlerden de örnekler inceledim. İlginç olan bu filmlerde kullanılan temaların 70'li yılların militan filmlerinde kullanı­ lanlardan pek de farklı olmayışı: kö­ yünden ayrılan genç kahramanın hep aynı gelişen öyküsü.. Tek bir farkla; eskiden genç kahraman Batı "nın ge­ lişim değerlerini taşırken bugün Ba­ tılılaşmanın karşısında yer alıyor. Ve doğal olarak yardım gördüğü kişi rolünü de kövüıı imamı üstlenivor...

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Adezyolizis sonrası yeniden adezyon oluşumunda intraperitonal verapamil uygulanan grupta kontrol grubuna göre istatistiksel olarak anlamlı derecede daha az adezyon

Partisi Genel Başkanı Recai Kutan’ın “Nusayrilik sapık bir anlayıştır” sözleri ile kendilerine hakaret ettiğini belirten Hatay, Adana ve Mersin yöresinde

Tankut, TÜB‹TAK’›n u¤rafl alan›nda olan temel görevlerin, art›k yaln›zca pozitif bi- limler alan›nda temel ve uygulamal› araflt›rmala- r› gelifltirmek,

Böylece Yunanistan taraf~~ denizcilik tekni~inin olu~turdu~u bir ana fikirle deniz sava~~~ yaparken Osmanl~~ taraf~, her türlü denizci gelenek ve gereksinmelerden uzak

Kahveyle ilgili yapılan yeni araştırmalara göre de, içerdiği fazla miktardaki kafeinden dola­ yı çok yönlü bir kuvvetlendirici olarak kabul ediliyor ve önpeleri

COVID-19 tanısı için orofaringeal örnekleme alma- dan sadece nazofaringeal örnekleme yapan ülkeler RESİM 3: Kişisel koruyucu ekipmanların giyilmesi... Bu bağlamda doğru

Sait beyin sözde mahdumu olan Sa­ lih Münür Bey, Parise büyük elçi oldu; fakat sadrazam olamadı. Halbuki Sait Beyin mat’ unu olan Avlonyalı Ferit Bey, devri

Enver Paşa’nın serüvenlerle dolu bir yaşamı vardır?. Talat Paşa’nın naaşım Celal Bayar,