• Sonuç bulunamadı

Farklı köklenme ortam sıcaklığı ve nem değerinin karadut odun çeliklerinin köklenmesi üzerine etkileri

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Farklı köklenme ortam sıcaklığı ve nem değerinin karadut odun çeliklerinin köklenmesi üzerine etkileri"

Copied!
46
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

1

FARKLI KÖKLENME ORTAM SICAKLIĞI VE NEM DEĞERĠNĠN KARADUT ODUN ÇELĠKLERĠNĠN KÖKLENMESĠ ÜZERĠNE ETKĠLERĠ

Mehmet KOÇ Yüksek Lisans Tezi Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı

Prof. Dr. Kenan YILDIZ 2011

Her hakkı saklıdır

(2)

2 T.C.

GAZĠOSMANPAġA ÜNĠVERSĠTES FEN BĠLĠMLERĠ ENSTĠTÜSÜ BAHÇE BĠTKĠLERĠ ANABĠLĠM DALI

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

FARKLI KÖKLENME ORTAM SICAKLIĞI VE NEM DEĞERĠNĠN KARADUT ODUN ÇELĠKLERĠNĠN KÖKLENMESĠ ÜZERĠNE ETKĠLERĠ

MEHMET KOÇ

TOKAT 2011

(3)

3 TEZ BEYANI

Tez yazım kurallarına uygun olarak hazırlanan bu tezin yazılmasında bilimsel ahlak kurallarına uyulduğunu, baĢkalarının eserlerinden yararlanılması durumunda bilimsel normlara uygun olarak atıfta bulunulduğunu, tezin içerdiği yenilik ve sonuçların baĢka bir yerden alınmadığını, kullanılan verilerde herhangi bir tahrifat yapılmadığını, tezin herhangi bir kısmının bu üniversite veya baĢka bir üniversitedeki baĢka bir tez çalıĢması olarak sunulmadığını beyan ederim.

(4)
(5)

i ÖZET

YÜKSEK LĠSANS TEZĠ

Farklı Köklenme Ortam Sıcaklığı ve Nem Değerinin Karadut Odun Çeliklerinin Köklenmesi Üzerine Etkisi

Mehmet KOÇ

GaziosmanpaĢa Üniversitesi

Fen Bilimleri Enstitüsü Bahçe Bitkileri Anabilim Dalı

DanıĢman: Prof. Dr. Kenan YILDIZ

Özet

ÇalıĢmada, karadut odun çeliklerinin köklenmesi üzerine faklı köklendirme ortamı sıcaklığı ve nem içeriğinin etkisi araĢtırılmıĢtır. Bu amaçla üç faklı sıcaklık (18 o

C, 22 oC ve 26oC) ve nem değeri (% 40, %60 ve % 80) kullanılmıĢtır. ÇalıĢma sonucunda köklenme baĢarısı üzerine sıcaklık x nem içeriği interaksiyonun ve sıcaklığın önemli bir etkisinin olmadığı görülmüĢtür. Nem içeriğinin ise köklenme yüzdesinde önemli bir değiĢime neden olduğu tespit edilmiĢtir. En yüksek köklenme oranı (% 63,11) % 40 nem içeren ortama dikilen çeliklerden alınmıĢtır. Nem içeriğinin daha yüksek olduğu diğer iki ortamda köklenme yüzdesinin önemli derecede azaldığı saptanmıĢtır. Hem sıcaklık hem de nem içeriği kök uzunluğunda önemli değiĢimlere neden olmuĢtur. Nem uygulamaları arasında en uzun kökler % 80 oranında nem içeren ortamda gözlenmiĢtir. Sıcaklık uygulamaları arasında ise en uzun kök 22°C’ lik alt ısıtma sıcaklığına sahip olan ortamdan alınmıĢtır. Çelik baĢına kök sayısı açısından ise nem uygulamaları arasında önemli bir farklılığın olmadığı, buna karĢın, sıcaklık uygulamalarının kök sayısında önemli bir değiĢime neden olduğu gözlenmiĢtir. Çelik baĢına en fazla kök 22 °C’lik ortama dikilen çeliklerden elde edilmiĢtir.

(6)

ii ABSTRACT Master Thesis

The Effect of Different Temperate and Moisture in Rooting Medium on Rooting of Black Mulberry Hardwood Cutting

Mehmet KOÇ

GaziosmanpaĢa University

Graduate School of Natural and Applied Science Department of Horticulture

Supervisor: Prof. Dr. Kenan YILDIZ

Abstract

In the study, the effect of different temperate and humidity content of rooting medium on rooting percentage of black mulberry hard wood cutting was investigated. For this purpose, different three temperate and humidity contents were applied. In the result of the study, the effect of interaction of temperate x humidity and temperate on rooting ratio was not significant. On the other hand, humidity content caused significant changes in rooting percentage. The highest rooting ratio (% 63,11) was observed in cutting planted in medium with 40% humidity. When compared to medium with 40% humidity, the lower rooting percentages were obtained from two other mediums contained higher humidity. Both temperate and humidity treatment caused significant changes in root length. Among humidity treatment, 80% humidity treatment produced the longest roots. Among temperate treatment, 22 °C of bottom heading produced the longest roots. In term of the number of root per cutting, significant difference was not found between humidity treatment while temperate treatment caused significant changes. The largest number root per cutting was observed in cutting planted in medium with 22 °C bottom heating.

(7)

iii TEġEKKÜR

Gerek teorik gerekse deneysel çalıĢmalarım boyunca benden yardımlarını esirgemeyen danıĢman hocam Sayın Prof.Dr. Kenan YILDIZ’a, analizler sırasında yardımlarını gördüğüm Sayın ArĢ. Gör. Bahar DOĞAN’a, çalıĢmalarımda emeği geçen değerli arkadaĢlarım Sayın Kamile TECĠMER‘e, ġaziye ġEKERCĠ’ye teĢekkürlerimi sunarım. Destekleri ve sevgileri ile her zaman yanımda olan, varlıkları ile bana güven veren, bugünlere gelmemde büyük emek sahibi olan aileme ve çok sevdiğim kardeĢim Ufuk KOÇ’a sonsuz teĢekkürlerimi sunarım.

(8)

iv ĠÇĠNDEKĠLER Sayfa No ÖZET ………... i ABSTRACT ………. ii TEġEKKÜR ……… iii ĠÇĠNDEKĠLER ………. ………. iv ÇĠZELGELER ………..……….. vi ġEKĠLLER ………….………... vii 1.GĠRĠġ ……… 1 2. KAYNAK ÖZETLERĠ………... 8

2.1. Dutla ilgili genel çalıĢmalar……...……… 8

2.2. Dutun çoğaltılması ile ilgili çalıĢmalar………... 9

3. MATERYAL ve YÖNTEM……… 17 3.1. Materyal……….. 17 3.2. Yöntem……… 17 3.2.1. Kallüslenme oranı …...………... Kompozisyonunun Belirlenmesi ………. 19 3.2.2. Köklenme oranı ………. 19

(9)

v 3.2.3. Kök Uzunluğu ve çapı ………... 19 3.2.4. Kök sayısı……… 19 4. BULGULAR ……… 20 5. TARTIġMA ……… 25 6. KAYNAKLAR ……….... 30 ÖZGEÇMĠġ ……….. 35

(10)

vi

ÇĠZELGELER

Çizelge Sayfa

Çizelge 1.1. Ülkemizde Yıllara göre dut üretimi ……….. 3

Çizelge 4.1. Karadut Odun çeliklerinde kallüs oluĢum yüzdeleri ………. 20

Çizelge 4.2. Karadut odun çeliklerinin köklenme baĢarısı ……….……… 21

Çizelge 4.3. Karadut odun çeliklerinin kök uzunlukları ……… 22

Çizelge 4.4. Karadut odun çeliklerinin kök çapı değerleri ……… 23

(11)

vii ġEKĠLLER

ġekil Sayfa

ġekil 3.2.1. Nem ve sıcaklığı ayrı ayrı kontrol edilmiĢ köklendirme masası…...…… 17 ġekil 3.2.2. Masaların sıcaklık ve nem değerlerine göre dizilimi………... 18 ġekil 3.2.3. Masaların sıcaklık ve nem değerlerini kontrol eden bilgisayar sistemi…. 19

(12)

1. GĠRĠġ

Dut (Morus spp.) Urticales takımının Moraceae familyasının Morus cinsine girmektedir. Freeman (1978)’a göre Morus cinsi içinde 12 farklı tür bulunmaktadır. Diğer taraftan bu cins içine giren tür sayısı, Huo (2002) tarafından 14, Martin ve ark. (2002) tarafından 30’dan fazla, Datta (2002) ise 68 olarak bildirmektedirler. Asya kıtasının batı ve güneydoğu kısımları Güney Avrupa, Kuzey Amerika’nın güneyi, Güney Amerika’nın kuzeybatısı ve Afrika’nın bazı bölümleri baĢta olmak üzere, dünyanın pek çok kısmında duta yaygın olarak rastlanmaktadır (Datta, 2002). Dut türleri içerisinde M. alba L., M. nigra L., ve M. rubra L. meyvesinden yararlanmak amacıyla en yaygın olarak yetiĢtirilen türlerdir. Bunlardan, M.alba L.’nın anavatanın Çin, Japonya, Tayland, Malezya ve Birmanya; M. nigra L.’nın Türkiye, Ġran, Arabistan, Rusya’nın Güney Asya’da bulunan kısımları ve Suriye; M. rubra L.’nın ise Kuzey Amerika olduğu iddia edilmektedir (Bellini ve ark., 2000; Roger 2002). Ancak dutun doğal yayılma alanları insanoğlunun müdahaleleri ile büyük oranda değiĢime uğramıĢtır (Zheng ve ark., 1988). Farklı iklim koĢullarına adaptasyon göstermesi nedeniyle ılıman bölgelerden, tropik bölgelere kadar geniĢ alanlara yayılmıĢtır.

Bazı Dut türlerinin anavatanı olarak kabul edilen Çin ve Japonya’daki dut kültürü M.Ö 4000 yıllarına kadar uzanmaktadır. AraĢtırıcıların çoğu, dutun Japonya’nın doğal bitkisi olduğunu kabul etmektedir. Franchet ve Savatier, dutun çok eski zamanlarda Çin ve Japonya’da yetiĢtirildiğini ve buralarda yabanileĢtiğini söylemektedir. Dut (Morus sp. L) doğal olarak dağlık ve ılıman iklim görülen coğrafyalarda doğal olarak yetiĢir. Dutun anavatanının tam olarak bilinememesindeki en büyük neden, Çin de yetiĢen dutun doğal olarak yetiĢmediği bölgelere bu meyve tohumlarının kuĢlar tarafından taĢınmasıdır. Dutun Batı Asya ve Güney Afrika’daki varlığı, bu Ģekilde taĢınması ile açıklanmaktadır (De Candelle, 1967).

Dutun bazı türleri ülkemizde de geniĢ yayılma alanı bulmuĢtur. Özellikle meyvesinden yararlanılan Morus alba (beyazdut), M. nigra (karadut) ve M. ruba (kırmızı veya mordut) türleri Türkiye’nin hemen her yerinde yetiĢtirilmektedir. Bu türler içerisinde karadut meyveleri taze tüketim ve Ģurup yapımında kullanılmaktadır (Davis, 1972). Eski çağlardan beri bu türlerin Anadolu’da yetiĢtiriciliğinin yapıldığı bilinmektedir (Özbek,

(13)

1977). Bu yüzden ülkemiz bazı dut türleri açısından önemli bir genetik potansiyele sahiptir. Ancak son yıllarda dutun ülkemizdeki tarihine baktığıldığında kesimlerin artması, bakımsızlık ve yetiĢtiricilikten uzaklaĢılması nedeniyle 1960 yıllarında 5 milyon adet dut ağacı bulunmakta iken, 2004 yılında meyve veren ağaç sayısı 2 milyona, toplam üretim ise 50 bin tonlara kadar gerilemiĢtir. Buna karĢılık son yıllarda dut meyvesinden yararlanılarak yapılan pekmez, reçel, pestil, dut ezmesi, meyveli dondurma, cevizli sucuk, sirke, meyve suyu konsantresi ispirto gibi iĢlenmiĢ ürünlerin daha fazla müĢteri bulması ve farklı tatlar aranması duta olan talebi artırmıĢtır. Özellikle karadut, dondurma sanayinin geliĢmesiyle beraber ilgiyi kendi üzerine çekmiĢtir. Bu geliĢmeler sonucunda, giderek azalmakta olan dut ağacı ve üretimi son yıllarda tersine dönerek bir miktar yükselmiĢtir ve 2010 yılı verilerine göre toplam ağaç sayısı 3 milyona, toplam üretim ise 75 bin tonu aĢmıĢ görünmektedir (Çizelge 1.1).

Son yıllarda yaĢanan bu olumlu geliĢmelere karĢın, ülkemizde dut yetiĢtiriciliğinin istenilen düzeyde olduğu ve bu genetik zenginliğimizden yeterince yararlandığımız söylenemez. Genelde sınır ağacı olarak kullanılması ya da bahçelerde birer ikiĢer tane bulunması bakım iĢlerinin uygun bir Ģekilde yapılmasına ve dut kültürünün geliĢmesine olanak vermemiĢtir. Dut yetiĢtiriciliği ülkemizde çok eski tarihlere dayanmasına karĢın günümüze kadar yeteri kadar ilgi görmemiĢtir. Bu genetik potansiyel yeteri kadar kullanılmamıĢ ve kültüre alınıp çok daha iyi özelliklere sahip çeĢit geliĢtirilmesine gidilmemiĢtir. Bunun dıĢında ülkemizde ayrıca üstün meyve kalitesine sahip dut ağacı korunması gerekirken kerestesinden yaralanılmak amacıyla kesilip yok edilmiĢtir (Erdoğan ve Pırlak., 2005).

(14)

Çizelge 1.1. Türkiye’de yıllara göre dut üretimi

Yıllar Alan(dekar) Üretim(ton) Meyve veren ağaç sayısı

Toplam ağaç ayısı

2000 18,600 60,000 2,440,000 2,925,000 2001 17,500 55,000 2,210,000 2,625,000 2002 12,000 55,000 2,130,000 2,510,000 2003 13,000 55,000 2,180,000 2,555,000 2004 11,700 50,000 2,130,000 2,495,000 2006 12,797 51,558 2,029,207 2,382,285 2007 13,127 61,665 2,094,715 2,655,141 2008 17,628 65,140 2,300,689 2,839,811 2009 17,029 67,986 2,392,609 2,929,873 2010 18,662 75,096 2,479,192 2,986,657 Kaynak : (Anonim 2010)

Dutun, kültüre alınan diğer pek çok meyve türlerinin aksine soğuk hava koĢulları geçmeden asla tomurcuklarını açmayan, en tedbirli olması nedeni ile akıl ve sabrı sembolize ettiği kabul edilmektedir (Grieve, 2002). Bu özelliğinden dolayı ilkbahar geç donlarından zararlanma riski en düĢük olan meyve türlerinden birisidir. Nitekim dut özellikle karasal iklimin hüküm sürdüğü yörelerde dahi yetiĢtirilebilen bir meyve türü olarak karĢımıza çıkmaktadır.

Dut, meyvesi ve yapraklarından farklı Ģekillerde yararlanılan bir meyve türüdür. Ülkemizde dut yaprakları ilkbahar ve yaz baĢlarında yemek yapımında (sarma), sonbaharda ise dökülen yapraklar toplanarak hayvan yemi olarak değerlendirilmektedir. Dut meyvesi taze ve kurutularak tüketildiği gibi meyvesinden pekmez, reçel, pestil, dut ezmesi, dondurma, cevizli sucuk, sirke, meyve suyu konsantresi gibi ürünler de elde edilir. Dut meyvesi farklı yörelerimizde farklı ürünler Ģeklinde tüketilmektedir. Kimi yörelerde karadut taze olarak, reçel, Ģurup, veya meyve suyuna iĢlenerek tüketilirken; kimi yörelerde ise pasta ve dondurmalara renk, tat ve aroma katmak amacıyla kullanılmaktadır. Diğer ülkelerde ise meyveler taze ve kurutulmuĢ olarak tüketildiği

(15)

gibi ekmek, çörek, pay, puding, dut Ģarabı ve dondurma yapımında değerlendirilmektedir. (Lale ve Özçağıran 1996, Machii ve ark. 2002, Martin ve ark. 2002).

Dutun meyvesi yanında diğer kısımları da değiĢik Ģekillerde değerlendirilmektedir. Nitekim dut yaprağı ipekböceği beslenmesinde (Ryu, 1977) ayrıca, yüksek sindirilebilirlikleri ve iyi protein içerikleri nedeniyle hem geviĢ getiren hem de tek mideli hayvanların ve balıkların beslenmesinde kullanılmaya uygundur Dut yaprakları ülkemizde ve dünyada sebze olarak da değerlendirilmektedir. Dut yapraklarından hazırlanan çay, yeĢil çaydan on kat daha fazla içerdiği gamma-aminobutylic asit sayesinde kan basıncını düĢürmekte ve sakinleĢtirici etkiye sahip olmakta, deoxynojirimycin ile kan Ģekeri düzeyini düĢük tutmaktadır. Ayrıca kurutulmuĢ dut çayı tozu Çin’de çörek, bisküvi, kek ve ekmek yapımında kullanmaktadır (Huo, 2002; Machii ve ark., 2002). Amerika’da dut ağacının kabuğunun içteki kısımları kızartılıp una katılarak, çorbalara kıvam verici olarak veya ekmek yapımında tahıllar ile karıĢtırılarak kullanılmaktadır. Dallarından çıkarılan kuvvetli ve dayanıklı lifler aĢı, çelik ve fidan bağlama gibi iĢlerde değerlendirilir. Duttan kâğıt üretimi ve çuval yapımında da yararlanılır. Odunu cila kabul etmesi, dayanıklı ve sert olması nedeniyle oldukça kıymetlidir. Mobilya, sandık, baĢta saz olmak üzere bazı müzik ve spor aletlerinin yapımında kullanılır (Lale ve Özçağıran, 1996; Moore, 2002, Suttie, 2002). Kuru dut dalları sofralık mantar üretiminde kompost olarak kullanılır (Huo, 2002). Bunun yanında, budamaya dirençli olmaları ve düĢük su gereksinimleri nedeniyle dut ağaçları Ģehir, ev ve bahçelerde gölgeleme, sınır ağacı, çit bitkisi ve süsleme çalıĢmaları için kullanıma oldukça uygundur (Sanchez, 2000).

Karaduttan elde edilen Ģurup modern tıpta da kullanılmaktadır (Grieve, 2002). Karadut Ģurubu gargara olarak ağız ve boğaz hastalıklarına, özellikle de bebeklerde pamukçuklara karĢı uygulanır. Karadut kök ve gövde kabukları söktürücü ve tenya düĢürücü olarak bilinir. Karadut yapraklarından, hafif kan Ģekerini düĢürücü etkisi nedeniyle yararlanılır (Asımgil, 1997). Ayrıca, beyaz dut yaprakları antibakteriyel, kanamayı durdurucu, ateĢ düĢürücü, idrar söktürücü ve terletici özelliğe sahiptir. Taze yapraklar kanamaları durdurmak amacıyla buruna ve derideki yaralara tampon

(16)

yapılabilir. Meyveleri idrar tutamama, baĢ dönmesi, kulak çınlaması, kansızlık nedeniyle uykusuzluk, sinir zayıflığı, hipertansiyon, saçların erken ağarması, kabızlık ve böbrek iltihabı; gövdesi romatizma ağrıları ve spazm; kök kabukları astım, akciğer iltihabı, öksürük, bronĢit, ödem ve hipertansiyonda kullanılır (Duke, 1983; Huo, 2002; Moore, 2002). Karadut meyvesi iĢtah açar. ġurup yapımında ilaçlara renk ve tat katmak amacıyla kullanılır. Ayrıca dut ağacının kök kabukları, yaprakları ve meyveleri Ģeker hastalığının tedavisinde kullanılmaktadır (Bremness, 1999).

Son yıllarda yapılan çalıĢmalar sonucunda, üzümsü meyveler ve kırmızı renkli meyvelerde bulunan antosiyaninlerin ağız, gırtlak, yemek borusu, mide ve kolon gibi sindirim sistemi kanser tiplerinde koruyucu ve tedavi edici özellikler gösterdiği bildirilmiĢtir (Prior, 2003; Zarfa ark., 2007). Chen ve arkadaĢları (2005), karadut

meyvesinde fazla miktarda antosiyanin bulunduğunu ve bu antosiyaninlerin de Siyanidin–3-glukozit ve Siyanidin-3-rutinozit olduğunu belirlemiĢlerdir. Benzer Ģekilde Özgen ve ark (2009)’da karadutta antosiyanin içeriğinin diğer bazı üzümsü meyveler ile kırmızı renkli meyvelere göre daha yüksek olduğunu, karadutlardaki antosiyaninlerin uzun süre (30 °C’de 80 gün) stabilitesini koruduğunu, dolayısıyla renk maddesi olarak içeceklerde de kullanılabileceğini belirtmiĢtir.

Ülkemizde de bol miktarda yetiĢtirilen karadut ve bundan elde edilen karadut suyu antosiyanince zengin ve değerlendirebilir bir doğal renk kaynağı olabilir. Bu ürünün zengin antosiyanin içeriğinden yararlanılarak yapay renklendirici kullanımı azaltılabilir. Özellikle karadut suyunun dayanım koĢullarına uygun olan ürünlerde renk maddesi olarak kullanım uygulamaları geliĢtirilerek bu ürünlerin doğala yakınlığı arttırılabilir. Karadut meyvesi renk maddesi olarak kullanılabileceği gibi hali hazırda Türk mutfak kültürünün önemli bir ürünüdür. Bu ürün içerdiği besin öğelerince oldukça zengindir. Ayrıca yapılan araĢtırmalar siyanidin-3- glikozit içeren ürünlerin türevlerine ve E vitaminine oranla daha yüksek antioksidan aktiviteye sahip olduğunu göstermiĢtir (Wang ve ark.1997).

Kullanım alanı geniĢleyen ve besin değeri her geçen gün daha iyi anlaĢılan karaduta olan ilgi giderek artmaktadır. Bu ilgi karadut fidanına olan talebin de artmasına neden

(17)

olmakta ve bu meyve türüne ait fidanlar yüksek fiyattan satılabilmektedir. Karadut fidanı üretiminde pratikte yaĢanan bazı zorluklar nedeni ile bu talep tam anlamıyla karĢılanmamaktadır.

Meyve yetiĢtiriciliğinde, herhangi bir çeĢidin üstün özelliklerini koruyarak üretim yapmanın tek yolu vejetatif üretim metotlarını kullanarak yapılacak fidan üretiminden geçmektedir. Tohumla yapılan üretimde, meyve türlerinin genetik yapıları büyük oranda heterozigot olduğu için genetik açılım ortaya çıkmaktadır. Yani elde edilen fidanlar ne anaya ne babaya ne de birbirine benzememektedir. Oysa ekonominin birçok alanında olduğu gibi, günümüzde meyve yetiĢtiriciliğinde de standart ürün elde etmek modern yetiĢtiriciliğin ön koĢuludur. Standart üretim ise vejetatif üretim metotları ile olasıdır.

Ülkemizde henüz karadut kapama bahçelerine rastlanılmamaktadır. Dağınık ağaçlar Ģeklinde yapılan yetiĢtiricilikle günümüze kadar gelebilmiĢ oldukça az sayıda karadut ağacı bulunmaktadır. Bu ağaçlar da çok yaĢlı ve hemen hemen sürgün büyümesi durmuĢ bir haldedir. Ayrıca ülkemizde fidan üreten resmi ve özel kuruluĢlarda da henüz karadut fidanı üretimi yapılmamaktadır (Anonim, 1995). KoĢulların bu Ģekilde devam etmesi durumunda önümüzdeki yıllarda karadutun neslinin tükeneceğini söylemek yanlıĢ olmayacaktır. Bu nedenlerden dolayı fidan üretim çalıĢmalarına bir an önce baĢlanmalı ve hızla devam ettirilmelidir.

Fidan üretiminde aĢı, daldırma, doku kültürü ve çelikle çoğaltma gibi vejetatif yöntemlerden biri kullanılmaktadır. Benzer Ģekilde dut aĢı, çelik ve doku kültürü yöntemleri ile çoğaltılabilir. AĢı ile çoğaltmada iĢ gücü gereksiniminin çok olması, farklı nedenlerden kaynaklanan aĢı baĢarısının düĢük olması ekonomik bir üretimi sınırlandırmaktadır. Diğer yandan doku kültürü, özel teknikler ve donanım gerektirmesi nedeni ile pratik anlamda istenen düzeye ulaĢamamıĢtır.

Çelikle çoğaltma yöntemi kolay ve pratik olması nedeniyle diğer vejetatif çoğaltma yöntemlerine göre üstünlükleri olan bir yöntemdir. Bu nedenle çelikle çoğaltılması mümkün olan birçok tür ve çeĢitte fidan üretimi doğrudan bu üretim metodu ile sağlanmaktadır. Diğer taraftan bütün meyve türlerinde çelikle çoğaltmadan istenen

(18)

baĢarı düzeyi elde edilememektedir. Bazı türlerde çelikler kolay köklenirken, bazılarında adventif kök oluĢumu düĢük seviyelerde kalmakta veya hiç olmamaktadır. Çelikle çoğaltmanın pratik öneminden dolayı, çelikle çoğaltılması zor olan meyve türlerinde köklenme performansını artırmaya yönelik birçok çalıĢma yapılmıĢ ve yapılmaya devam etmektedir. Karadut da bu meyve türlerinden bir tanesidir. Bu meyve türünde köklenme yüzdesini artırmak amacıyla yapılan çalıĢmaların büyük çoğunluğunda, uygun hormon türü ve dozu ile uygun çelik alma zamanları üzerinde durulmuĢtur. ÇalıĢmalarda, köklenme baĢarısı açısından farklı sonuçlar rapor edilmiĢ olmakla birlikte genel olarak köklenme yüzdesinin yeterli olduğu söylenemez (Ünal ve ark 1992; Özkan ve Arslan 1996; Yıldız ve Koyuncu 2000; ġenel 2002; Koyuncu ve ark. 2003). Uygun hormon tipi ve dozu, çelik alınan ana bitkinin yaĢı ve beslenme durumu, çelik alma zamanı gibi faktörler yanında, çelikle çoğaltmada, çeliklerin konulduğu ortamın nem ve sıcaklık durumu da baĢarıyı etkileyen önemli faktörler arasındadır. Çelikle çoğaltma sırasında çeliklerin bazal kısımlarında 18-20°C’lik bir sıcaklığın olması yönünde genel bir görüĢ (Hartman ve Kester,1974) bulunmakla birlikte bu konuda yapılmıĢ çok fazla çalıĢma bulunmamaktadır. Aynı Ģekilde köklendirme ortamının nemli tutulması buna karĢın aĢırı nemin çeliklerde çürümeye neden olacağı gibi genel bilgiler bulunmakla birlikte, yine köklendirme ortamının neminin ne düzeyde olacağı konusunda yeterli sayıda çalıĢma yapılmamıĢtır. Bu konularda karaduta iliĢkin çalıĢma bulunmamaktadır. Bu nedenle bu çalıĢma karadut odun çeliklerinde köklenme üzerine köklendirme ortamının farklı sıcaklık ve farklı nem değerlerinin ne yönde etkisinin olacağını belirlemek amaçlanmıĢtır.

(19)

2. KAYNAK ÖZETLERĠ 2.1. Dutla ilgili genel çalıĢmalar

Ülkemizde, mayhoĢ meyvelere sahip olan karadut tüketiciler tarafından büyük ilgi görüp yüksek fiyattan alıcı bulmasına karĢın, bu meyve türünde kapama bahçeler Ģeklinde bir yetiĢtiricilik hemen hemen hiç yoktur. Karadut daha çok ev bahçelerinde tek tek ağaçlar Ģeklinde yetiĢtirilmekte veya belli alanlarda doğal olarak bulunmaktadır. (Baytop, 1984). Dut türleri tam olarak kültüre alınmamıĢ doğada bulunan çeĢitlerin vejetatif yollarla çoğaltılmasıyla doğal seleksiyon Ģeklinde üretime gidilmiĢtir. Özellikle karadut besin değeri bakımından zengin ve mayhoĢ tadı nedeni ile taze tüketim ve gıda endüstrisinde önemli yere sahip olduğu için, doğal olarak yetiĢen tiplerin özelliklerini belirlemek amacıyla çalıĢmalar yapılmıĢtır. Belli bölgelerde yapılan bu çalıĢmalar sonucunda üstün özelliklere sahip tipler belirlenmiĢtir (Aslan, 1998; Çam, 2000; GüneĢ ve Çekiç, 2004; Koyuncu, 2004a; ErciĢli ve Orhan, 2007). Tokat yöresinde yetiĢtirilen karadutların özelliklerini belirlemek amacıyla yapılan bir çalıĢmada, incelenen tiplerde meyve ağırlığının 3,02 ile 5,72 g arasında değiĢtiği kaydedilmiĢtir (GüneĢ ve Çekiç, 2003). Özgen ve ark. (2009) Türkiye’nin farklı bölgelerinde yapılan seleksiyon çalıĢmaları sonucunda belirlenen karadut tiplerinde yaptıkları gözlemler sonucunda meyve ağırlığının 3,8 ile 6,8 g arasında değiĢtiğini bildirmiĢlerdir.

Karadut konusunda yapılan çalıĢmaların önemli bir kısmında bu türün meyvelerinin besin içeriği üzerinde durulmuĢtur. Bu çalıĢmalar sonucunda, karadut türene ait meyvelerin bazı mineraller açısından iyi bir kaynak olduğu ayrıca yüksek miktarda fenolik madde ve askorbik asit içeriği belirtilmiĢtir (GüneĢ ve Çekiç 2004; Koyuncu, 2004b: ErciĢli ve Orhan 2007, 2008). Özgen ve ark (2009), ülkemizde selekte edilen karadut (Morus nigra L.) ve kırmızı dut (Morus rubra L.) tiplerinin fitokimyasal ve antioksidan içerikleri incelenmiĢ ve yapılan araĢtırmalar sonucunda karadutun çok yüksek miktarda antosiyanin içerdiğini ve antioksidan kapasitesinin ise diğer birçok meyve türüne kıyasla yüksek olduğunu belirtilmiĢtir.

Özdemir ve Topuz (1998), Antalya yöresinde yetiĢtirilen farklı dutlardan aldıkları meyve örneklerinde bazı kimyasal özellikleri incelemiĢlerdir. ÇalıĢma sonucunda, 5 beyaz, 3 mor ve 2 karadut tipinden alınan örneklerde, toplam kuru madde içeriğinin %

(20)

15,13-% 27,94; suda çözünebilir kuru madde içeriğinin % 11,40- % 26,60; protein içeriğinin % 1,07-% 2,42; indirgen Ģeker içeriğinin % 7,76-% 20,49; sakaroz içeriğinin % 0,00-% 0,55; toplam Ģeker içeriğinin %7,85- % 21,04; toplam asit içeriğinin % 0,2-% 2,4; toplam kül içeriğinin 0,2-% 0,63-0,2-% 1,04 arasında değiĢtiği kaydedilmiĢtir. Aynı örneklerde pH değerleri ise 3,74 ile 5,65 arasında değiĢtiği bildirilmiĢtir.

Ülkemizde en fazla bulunan üç dut türü olan karadut, mor dut, beyaz dut tür lerinde pomolojik, fenolojik ve bazı meyve kalite özelliklerini inceleyen Lale ve Özçağıran (1996), beyaz dutu toplam kuru madde içeriği (%22,10) ve askorbik asit oranı (17,81 mg /100 g) bakımından en zengin tür olarak belirlemiĢlerdir. Mor dutta toplam kuru madde içeriği ve askorbik asit oranları sırasıyla %19,05, 16,62 mg/100 g iken, bu oran karadutta %15,95 ve 11,90 mg/100 g olarak belirlenmiĢtir. Yine aynı araĢtırıcılar, beyaz dutun en erken vejetasyon faaliyetine baĢlayan tür olduğunu, bunu sırasıyla mor dut ve karadutun izlediğini ifade etmiĢlerdir.

2.2. Dutun çoğaltılması ile ilgili çalıĢmalar

Bitkiler baĢlıca iki yöntemle çoğaltılmaktadır. Birincisi generatif (eĢeyli) çoğaltma ikincisi ise vegetatif (eĢeysiz) çoğaltmadır. EĢeyli çoğaltmada üretim materyali tohumdur. Heterozigot yapıdaki bitkilerde tohumla yapılan çoğaltma sonucu elde edilen yeni bireyler ana ve baba bitkiye benzemedikleri gibi birbirine de tam olarak benzemezler. Aynı Ģekilde dut da yabancı döllenme özelliğine sahip olduğundan genetik yapısı heterozigottur ve tohumla yapılan çoğaltmada genetik açılım gösterir (M.G.D., 1988, Miralimov 1963). Ticari meyve yetiĢtiriciliğinde bir çoğaltma yönteminden beklenen, üstün özelliklere sahip bir çeĢidin bu üstün özelliklerinin korunması ve bir örnek materyal elde edilmesidir. Bu beklentiler tohumla yapılan çoğaltma ile karĢılanamaz. Bunedenle meyvecilikte tohumla çoğaltma yalnız ıslah çalıĢmalarında ve aĢıda anaç yetiĢtirmek amacıyla kullanılır (Özbek, 1977).

Benzer durum dut türleri içinde geçerli olup tohumla çoğaltma yalnız aĢılama iĢleminde gerekli anaçların üretilmesinde kullanılmaktadır. Dut türlerinin tohumla çoğaltılması konusunda fazla çalıĢma bulunmamakladır. Bu konuda GüneĢ ve Çekiç (2004) tarafından yapılan çalıĢmada farklı dut türlerine ait tohumların çimlenme durumu

(21)

incelenmiĢ ve araĢtırma sonucunda, beyaz ve kırmızı dut türlerinin tohumlarının meyveden çıkarır çıkarmaz ekilmeleri halinde, çimlenme sorununa rastlanılmadığını, ancak karaduttan istenen düzeyde bir baĢarı elde etmek için ekimden önce tohumların gibberellik asit ile muamele edilmeleri gerektiği vurgulamıĢtır. Yaptıkları bir baĢka çalıĢmada bazı dut türlerinin çimlenmeden sonra çöğür geliĢimlerini incelemiĢlerdir. AraĢtırıcılar, ısıtmasız cam serada beyaz, mor ve salkım dut çöğürlerinin bir yılda aĢılanabilecek büyüklüğe ulaĢtığını, buna karĢın karadut çöğürlerinde geliĢmenin çok yavaĢ olduğunu ve bir yılda aĢıya gelemediklerini vurgulamıĢlardır (GüneĢ ve Çekiç 2003).

Diğer meyve türünde olduğu gibi, dut da meyvesi için yetiĢtirildiğinde vejetatif çoğaltma yöntemlerinden birisi ile çoğaltılmak durumundadır. Ancak bu sayede üstün özelliklere sahip bireylerin bu üstün özellikleri yeni bireylere aktarılabilir ve bir örnek fidan materyali elde edilebilir. Dut türleri çelik, aĢı, doku kültürü, daldırma ve kök sürgünleri ile yapılan vejetatif çoğaltma yöntemlerinden biri kullanılarak çoğaltılabilmektedir. Bu çoğaltma yöntemlerinden türlere bağlı olarak farklı düzeyde baĢarılar elde edilmektedir. Vejetatif çoğaltma yöntemlerinden biri olan ve birçok üstün yönleri bulunan doku kültürüyle çoğaltma konusunda yapılan çalıĢmalarda dut için baĢarılı sonuçlar alındığı kaydedilmiĢtir. Sharmila ve ark.(1990) yaptıkları bir çalıĢmada tek bir eksplanttan 20 adet bitkicik oluĢtuğunu ve bunun ticari amaçla kullanabilir olduğunu ifade etmiĢlerdir. Doku kültüründe kullanılan besin ortamları ile ilgili çalıĢmalarda farklı besin ortamları kullanılmıĢ olup, bazı araĢtırıcılar MS ortamından (Patel ve ark.,1983; Bapat ve ark., 1987; Tewary ve ark.,1989; Sharmila ve ark.,1990; Jain ve ark.,1990; Yadav ve ark.,1990; Tewary ve ark.,1990; Sharma ve Thorpe.,1990), bazıları Snir ortamından (Ivanika, 1987), diğer bazıları ise Linsmaier ve Skoog’s ortamında (Jain ve ark.,1992) baĢarılı sonuçların alındığını bildirmiĢlerdir. Jain ve ark. (1990), eksplant tipinin etkisi üzerinde yaptıkları araĢtırmalarında, eksplant tipinin çoğaltmada baĢarıyı etkilediğini ileri sürmüĢ ve tepe gözlerinden alınan eksplantlarda, sürgün oluĢumunun yan gözlerden alınanlara göre daha iyi olduğunu vurgulamıĢlardır. Patel ve ark(1983) ise gövde, yaprak petiolden alınan eksplantların kallüs, tepe gözlerinden alınan eksplantların ise sürgün oluĢumuna yöneldiğini belirtmiĢlerdir. Sharma ve Thorpe (1990 sürgün geliĢimi açısından nodal segmentlerin pozisyonunun

(22)

önemli etkisinin olduğunu ve alt kısımdaki nodal segmentlerden alınan explantlarda sürgün geliĢiminin daha iyi olduğunu rapor etmiĢlerdir. Yıldız ve Yılmaz (1999), sürgün ucundan alınan explantlarda kararma oranının, nodyumlardan alınanlara göre daha düĢük olduğunu, explant baĢına sürgün sayısının ise sürgün ucundan alınan explantlarda daha yüksek olduğunu bildirmiĢlerdir. Aynı araĢtırıcılar explant tipi ile kullanılan hormon tipi arasında önemli interaksiyon olduğunu vurgulamıĢlardır.

Doku kültürü ile çoğaltma yönteminin çoğaltım katsayısının yüksek olması gibi bazı üstünlükleri bulunmakla birlikte, ciddi bir altyapı ve kalifiye elemana gereksinim duyması nedeni ile pratikte bu yolla üretim yeterince yaygınlaĢamamakta ve sınırlı kalmaktadır. Diğer taraftan diğer vejetatif çoğaltma yöntemi olan daldırma ile çoğaltma seri üretime olanak vermemesi, iĢ ve emek gücünün çok fazla olmasına karĢın ekonomik anlamda gelir elde edilememesi nedeniyle pek tercih edilen yöntem değildir. Bütün bu nedenlerden dolayı dut türleri doku kültürü ve daldırma ile çoğaltılabilmesine karĢın pratikte fidan üretiminde aĢı ve çelikle çoğaltma yöntemleri kullanılmaktadır (Hartmann ve ark., 1990). Geleneksel vejetatif çoğaltma metodu olan aĢıyla çoğaltma, karadutun uzun ve yoğun fidanlık aĢaması ve fazla iç gücü gerektirmesi nedeni ile pratik olmamaktadır (Yılmaz, 1992). Ayrıca, kendi tohumlarında çimlenme oranının düĢük olması ve çöğür geliĢiminin yavaĢ olması nedeni ile karadut aĢılarında anaç olarak beyaz dut tercih edilmekte olup bu durumda da karadut ile beyaz dut arasında uyuĢmazlık sorunları ortaya çıkabilmektedir (Dirr ve Heuser, 1987; Reich, 1992). Genel olarak dut türlerinde istenilen aĢı baĢarısının düĢük olduğu bildirilmektedir (Miralov, 1963). Dutun süt salgılaması ve kabuk yapısı nedeni ile göz aĢılarında gözün altında boĢluk bırakması gibi nedenlerin de aĢı baĢarısını olumsuz yönde etkilediği bildirilmektedir (M.G.D. 1988,Ünal ve ark., 1992).

Bitkilerin değiĢik parçalarının rejenerasyon yeteneği, yararlı bitki türlerinin genetik yapılarını aynen muhafaza ederek yetiĢtirilmesini sağlar. Klonal rejenerasyon yeteneği olan bitkiler için en ucuz ve en pratik yöntem çelikle çoğaltmadır. Çelikle çoğaltma denilen bu yöntemde bir gövde, bir kök parçası ya da bir yaprak ana bitkiden kesilerek uygun çevre koĢullarında kök ve sürgün vermesi sağlanır. Bu Ģekilde oluĢan yeni bitkinin kalıtsal yapısı ana bikinin kalıtsal yapısı ile aynı özelliktedir. (Hartmann ve ark., 1990).

(23)

Çeliklerin köklendirilmesinde hormonların önemi 1925-1935 yılları arasında anlaĢılmaya baĢlamıĢtır. 1934 yılında ürede Indole Asetik Asitin (IAA) bulunduğu tespit edilmiĢ ve 1935 yılında da Fischinch ve Laibach bu maddenin kök oluĢumunda uyartıcı etkiye sahip olduğunu saptamıĢlardır (ġenel 2002). Aynı yıl Zimmerman ve Vilcoxon yeni sentetik hormonlar bulmuĢlar ve bunları çelikleri köklendirme denemelerinde kullanmıĢlardır (Kankaya, 1996). Günümüzde köklenmeyi uyartıcı birçok sentetik madde bulunmaktadır. Bunlar saf halde ya da dolgu maddesi eklenmiĢ hazır preparatlar Ģeklinde çeliklere uygulanabilmektedir. Çeliklere hormon uygulaması ile hem köklenme hızlandırılmakta hem de kök sisteminin kuvvetli olması sağlanmaktadır.

Çelikle çoğaltma, klonal rejenerasyon yeteneği olan bitkiler için en ucuz ve en pratik yöntemdir. Gövde çelikleri ile çoğaltmada istenilen, çelikten yeni bir kök sisteminin oluĢmasıdır. Çünkü çelik üzerinde sürgünlerin meydana gelmesini sağlayacak tomurcuklar zaten bulunmaktadır (Çelik, 1992).

Dutun çelikle çoğaltılması konusunda çok eski dönemlerden beri birçok çalıĢma yapılmıĢtır. Ryu (1977), dutun çelikle çoğaltılmasında köklenme ortamı olarak perliti, köklenmeyi teĢvik amacıyla da IBA’yı önermektedir. Benzer Ģekilde dutun çelikle çoğaltılması üzerine çalıĢan birçok araĢtırıcı köklenmeyi uyarıcı hormonların dut çeliklerinde kök oluĢumunu artırdığını belirlemiĢlerdir (Sachan ve Ram.,1971., Alexandrov,1988a ve1988b; Konarlı ve ark.,1977;). Konarlı ve arkadaĢları (1977) yaptıkları bir çalıĢmada Sarı aĢı ve Ichınose dutlarının odun çeliklerini 0, 1000, 2000 ve 4000 ppm IBA ile muamele ederek perlit içerisine dikmiĢlerdir. AraĢtırma sonucunda, en yüksek köklenme oranını Sarı aĢı çeĢidinde 1000 ppm (%65,7); Ichınose çeĢidinde ise 2000 ppm (%82,9) IBA uygulamasıyla elde ettiklerini ifade etmiĢlerdir. Ayfer ve ark.(1986) tarafından yapılan bir çalıĢmada AyaĢ Dutu’nun (yemeklik beyaz dut ) odun ve yarı odunsu çelikleri 0, 200 ve 2000 ppm IBA ile muamele edilerek serada perlit içerisine dikilmiĢtir. AraĢtırma sonucunda, hormon uygulamasına karĢın yarı odun çeliklerde hiç köklenme olmadığı, odun çeliklerinde ise en baĢarılı sonucun 2000 ppm IBA uygulamasından alındığı (köklenme oranı % 83,3 çelik baĢına kök sayısı 4,4) vurgulanmıĢtır. Bir hibrit (Morus alba x Morus rubra) olan Illinois Everbearing dut

(24)

çeliklerinin köklendirilmesi konusunda yapılan çalıĢmada, 30 Temmuzda alınan yeĢil çelikler Rootone 10 ve Rootone F’e (NAA+NAAM+IBA) bandırılarak vermikülite ve iyi drene edilmiĢ toprak saksılara dikilmiĢtir. 43 gün sonra yapılan değerlendirmede, en yüksek köklenme oranı ve ortalama kök uzunluğu değerleri vermikülitten ve Rootone F ile muamele edilen çeliklerden (%50 köklenme ve 83 mm kök uzunluğu) elde edilmiĢtir. Aynı çalıĢmada çelik uzunluğu ve çapının köklenme üzerine etkisi de incelenmiĢ ve 7,5 cm’den daha uzun olan çeliklerin kısa olanlara göre daha iyi köklendiği, çelik çapı ile köklenme baĢarısı arasında ise net bir iliĢkinin bulunamadığı bildirilmiĢtir (Cormack, 1985).

Dutların çelikle çoğaltılması konusunda yapılan pek çok çalıĢmada, baĢarı oranı konusunda farklı sonuçlar rapor edilmiĢtir. Bu çalıĢmalarda genotip, çelik tipi (odun çeliği, yeĢil çelik), çelik yaĢı, çelik alma zamanı, hormon tipi, hormon düzeyi, köklendirme ortamı ve ısısı, ile dikim Ģeklinin etkileri incelenmiĢtir (Konarlı ve ark., 1977; Ayfer ve ark., 1986; Ünal ve ark., 1992; Özkan ve Arslan, 1996; Soylu ve ark., 1997; Baksh ve ark., 2000; Yıldız ve Koyuncu, 2000; Koyuncu ve ġenel, 2003; Koyuncu ve ark.,2004; Karadeniz ve ġiĢman, 2004). Genel anlamda bazı araĢtırıcılar baĢarılı sonuçlar elde ettiklerini (Alexandrow, 1988b) bildirirken, bazıları da düĢük köklenme oranı elde ettiklerini kaydetmiĢlerdir (Ünal ve ark.,1992). Barry (1950), birkaç dut çeĢidine ait çeliklere toz ve solüsyon halinde birkaç hormon uygulaması yapmıĢ ve en iyi sonuçların 25-50 ppm NAA ve 24 saat süreyle uygulanan 50-100 ppm’lik IBA konsantrasyonlarından aldığını bildirmiĢtir. Sachan ve Ram (1971), Ģekerin dut çeliklerinin köklenmesi üzerinde etkili olup olmadığı belirlemek üzere yaptıkları bir araĢtırmada, dut çeliklerini dikimden önce 24 saat süreyle %3, %4 ve %5 gibi değiĢen oranlarda Ģeker-su karıĢımına ya da suya batırmıĢlardır. AraĢtırma sonucunda, %4’lük Ģeker-su çözeltisine batırılan çeliklerin % 85 gibi yüksek oranda köklenme baĢarısı gösterdiğini bildirmiĢlerdir. Yalnızca su uygulamasındaki sonuç ise % 35 olmuĢtur. Yine aynı araĢtırıcılar, %4’lük Ģeker–su çözeltisine 100 ppm IAA ilave edildiğinde ise % 95’lik yüksek köklenme oranı yanında, kök sayısı ve uzunluğu ile ilgili en iyi sonuçları elde ettiklerini ifade etmiĢlerdir. Benzer bir çalıĢmada yine dut çeliklerine %3, %4 ve %5 gibi değiĢen oranlarda Ģeker çözeltisi ile birlikte 100 ppm IAA ve 100 ppm IBA uygulaması yapılmıĢ olup, araĢtırma sonucunda en etkili sonucun

(25)

%4 Ģeker + 100 ppm IBA uygulamasından alındığı bildirilmiĢtir (Verma ve ark., 1973). Yang ve ark. (1983) NAA ve IBA dozlarının dut çeliklerinin köklenme oranı üzerine etkisini araĢtırdıkları çalıĢmalarında, 500 ppm NAA ve 250 ppm IBA karıĢımının köklenme üzerinde en et etkili uygulama olduğunu kaydetmiĢlerdir. EriĢ ve Soylu, (1987), Ichinose (yaprak dut) çeliklerinin köklenmesi üzerine farklı hormon tipi (NAA, IAA ve IBA) ve dozlarının etkisini belirlemek amacıyla yürüttükleri çalıĢmalarında, IBA’nın 100, 200 ve 400 ppm’lik dozlarının dut çeliklerinde köklenmeyi olumlu yönde etkilediğini kaydetmiĢlerdir. Sunil ve Nagpal. (1988), beyaz dut (Morus alba) üzerinde yaptıkları bir araĢtırmada büyümeyi düzenleyici madde olarak 10-100 ppm IAA, IBA ve NAA uygulanmıĢlar ve uygulamaların tüm koĢullarda kallüs ve kök oluĢumunu uyarttığı, ayrıca bu maddelerin köklenmenin normal ĢkoĢullarda gerçekleĢmediği aylarda köklenmeyi teĢvik ettiğini bildirmiĢlerdir. Alizhanov (1984), dut yeĢil çeliklerini sisleme altındaki köklenmesi ve geliĢimi araĢtırdığı çalıĢmaları sonucunda, köklenen çeliklerin iyi ve kuvvetli olup %20’sinin mevsim sonunda ĢaĢırtmaya hazır hale geldiğini, kalanların bakım iĢlemine devam edilip daha sonraki sonbaharda dikime hazır hale gelebildiğini kaydetmiĢtir. M.G.D. (1987), yaptığı bir çalıĢmada 2 cm. çapında alınan ve ince plastik örtüyle örtülen karadut odun çeliklerini 20°C de muhafaza etmiĢ ve %50-69 arasında köklenme meydana geldiğini bildirmiĢtir. Ortam sıcaklığının dut çeliklerinin köklenme oranını önemli derecede artırdığını bildiren Aleksandrov (1988a), Mart ayında alınan odun çeliklerine 2500 ppm’lik IBA uygulanmıĢ ve 20°C, 26°C, 30°C ve 32°C‘de perlit+kum ortamında köklendirmeye almıĢtır. AraĢtırıcı 20 -26°C ve 32°C deki ortamlar arasında köklenme oranı ve köklenme zamanı bakımından büyük farklılıklar olduğunu, 26 -32°C ortamlarda çeliklerin ilk 15 günde %90 oranında kökçüklerin oluĢtuğunu bildirmiĢtir. Aydınlı (1995), Ichinose dutunun odun çelikleriyle yaptığı bir araĢtırmada 1993 yılında IBA’nın 0, 2000, 4000 ppm’lik; 1994 yılında ise 0, 2000, 4000 ve 6000 ppm’lik dozlarını kullanmıĢtır. AraĢtırıcı, çeliklerin köklendirilmesinde ortam olarak plastik materyalden hazırlanan alçak tünelleri ve açıkta oluĢturulan üniteleri kullanmıĢtır. Ġlk yılda açıkta yapılan köklendirmelerden sonuç alamadığını bildirmiĢtir. 2.yılda yaptığı çalıĢmalar sonucunda da IBA konsantrasyonunun ve dikim Ģeklinin (eğimli-dik) köklenme oranı ve kök kalitesi üzerine etkisinin görülmediğini ifade etmiĢtir. M.G.D. (1989), dut çeliklerinin köklenme oranı üzerine çelik alma zamanlarının etkisini incelediği

(26)

çalıĢmasında, ocak ayı ortasında alınan çelikler toprağı ısıtmaksızın 20°C’ de tutulmuĢ ve çeliklerde %50 oranında köklenme görüldüğünü tespit etmiĢtir. Mart ayı sonunda alınan çeliklere aynı uygulamalar yapılmıĢmıĢ ve sonuçta daha düĢük oranda köklenme olduğunu bildirmiĢtir. Yapıcı (1991), 2000 ppm IBA konsantrasyonu ve alttan ısıtmalı perlit ortamında, Ichınose (yaprak dut) odun çeliklerinin % 90-100 köklenme gösterdiğini ifade etmiĢtir.

Farklı dönemlerde alınan yeĢil çeliklerin karĢılaĢtırıldığı bir çalıĢmada ise çelik alma dönemine bağlı olarak köklenme oranının önemli derecede değiĢtiği; 6000 ppm IBA uygulaması ile Temmuz ayında alınan çeliklerde %20, Ağustos ayında alınan çeliklerde ise %90 oranında köklenme tespit edildiği belirtilmiĢtir. Yine aynı çalıĢmada odun çeliklerinde ise en yüksek köklenme oranının %56,67 ile 4000 ppm IBA uygulamasından alındığı ifade edilmiĢtir (Özkan ve Arslan, 1996).

Yıldız ve Koyuncu (2000), Van ili Edremit ilçesinde yürüttüğü çalıĢmada karadut (Morus nigra L) odun çeliklerinin köklenmesi üzerine farklı hormon dozlarının ve alttan yapılan ısıtmanın etkisini incelemiĢlerdir. AraĢtırma sonucunda, hormon uygulamalarının köklenme oranını kontrole göre önemli derecede artırdığını; özellikle alt ısıtmalı ortamda hormonların etkisinin daha belirgin olarak ortaya çıktığını; alt ısıtmasız ortamda en yüksek köklenme oranının % 60,4 ile 7500 ppm IBA’dan; alt ısıtmalı ortamda ise % 89,3 ile 5000 ppm IBA’dan elde edildiğini; ayrıca, 7500 ppm IBA uygulanan ve alt ısıtmalı ortama dikilen çeliklerde, çelik baĢına kök sayısının diğer uygulamalara göre önemli derecede daha yüksek olduğunu ifade etmiĢlerdir.

ġenel (2002) yapmıĢ olduğu çalıĢmalarda; I. deneme yılında (2000) Mart, Nisan ve Mayıs tarihlerinde, II. deneme yılında (2001) ise Ocak, ġubat ve Mart tarihlerinde 1 yaĢlı sürgünlerden çelikler almıĢ ve alt ısıtmalı (22 ± 2 ºC) perlit ve hidroponik kültür (30ºC ± 1 ºC) ortamlarına dikmiĢtir. AraĢtırıcı, 5000 ppm IBA uygulanan karadut çeliklerinde ortalama köklenme oranı % 2,22 ile % 71,00, beyazdut çeliklerinde ise ortalama köklenme oranının % 3,33 ile % 50,00 arasında değiĢtiğini, en iyi köklenme oranının Ocak - Mart dönemlerinde alınan ve alt ısıtmalı perlit ortamında IBA (5000 ppm) ile muamele edilen çeliklerden elde edildiğini kaydetmiĢtir. Ayrıca perlit

(27)

ortamında genel olarak hidroponik kültür ortamından daha iyi sonuçlar alındığını vurgulamıĢtır.

ġenel (2002), karadut odun çeliklerinde en yüksek köklenmenin dinlenme döneminde alınan ve 5000 ppm IBA ile muamele edilen çeliklerden elde edildiğini bildirmiĢtir. Ünal ve ark. (1992) 0, 2500 ve 5000 ppm IBA ile muamele ederek bahçe koĢullarına diktikleri karadut ve mor dut odun çeliklerinde köklenme açısından tatminkar sonuçlar alamadıklarını; en yüksek köklenme oranının 5000 ppm IBA uygulaması ile mor dutta % 9,8 karadutta ise % 14,4 düzeyinde gerçekleĢtiğini belirtmiĢlerdir.

Sezgin (2009) karadutun çelikle çoğaltılmasında genotipik farklılığın etkisini araĢtırdığı çalıĢmasında 9 farklı karadut tipinden odun çelikleri almıĢtır. AraĢtırıcı, köklenme baĢarısının çelik alınan ana bitkiye bağlı olarak önemli değiĢim gösterdiğini, 7000 ppm IBA uygulanmıĢ odun çeliklerinde köklenme yüzdesinin %20 ile %60 arasında değiĢtiğini kaydetmiĢtir.

Yıldız ve ark. (2009) kara dutta faklı çelik alma zamanı ve farklı oksin konsantrasyonlarının etkisini incelemiĢler ve dinlenme döneminde aldıkları odun çeliklerinde hormon uygulaması ile en yüksek % 24; Ekim ayında aldıkları yarı odun çeliklerinde % 76.67; Haziran ayında aldıkları yeĢil çeliklerde ise % 68.5 oranında köklenme elde ettiklerini belirtmiĢlerdir.

Kalyoncu ve ark. (2009), iki karadut tipi ile bir beyaz dut tipine ait yeĢil çeliklerin %85-90 hava nemini 18-20 oC alt ısıtma sıcaklığında köklenme performansını araĢtırdıkları çalıĢmalarında, farklı konsantrasyonlarda IBA uygulamıĢlarıdır. AraĢtırıcılar çalıĢma sonunda karadut tipleri arasında köklenme baĢarısı açısından önemli bir farkın olduğunu, bir numaralı tipte 2000 ve 3000 ppm IBA uygulaması ile köklenme oranının % 100, iki numaralı tipte ise % 42 olduğunu ifade etmiĢlerdir. Beyaz dut tipinde ise en yüksek köklenme baĢarısının 3000 ppm’ lik IBA uygulaması ile %47 olduğunu vurgulamıĢlardır.

(28)

3. MATERYAL ve YÖNTEM

3.1. Materyal

ÇalıĢma Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri AraĢtırma ve Uygulama Bahçesindeki seralarda bulunan köklendirme ünitesinde yürütülmüĢtür. AraĢtırmanın bitkisel materyalini oluĢturacak olan karadut odun çelikleri, Ocak 2011 tarihinde alınmıĢtır.

3.2. Yöntem

Dinlenme döneminde bir yaĢlı dallardan alınan odun çelikleri, 15 cm uzunlukta hazırlanmıĢtır. Çelikler dikimden önce ilk olarak mantar enfeksiyonlarına karĢı koruma amaçlı % 0,3 lük fungusite batırılmıĢtır. Daha sonra çeliklerin tamamı 5000 ppm olarak hazırlanan, köklenmeyi teĢvik edici özelliği bilinen oksin grubu hormonlardan biri olan indol butirik asit (IBA) çözeltisine batırılmıĢtır. Toz halindeki hormon önce etil alkolle çözüldükten sonra üzerine saf su ilave edilmiĢtir (%50 etil alkol+%50 saf su). Çeliklerin alttan yaklaĢık 1 cm’lik dip kısmı 5 saniye süre ile hormon çözeltisinde tutulmuĢtur. Daha sonra alkolün uçması amacıyla 1-2 dakika bekletilen çelikler içleri perlitle doldurulmuĢ olan köklendirme masalarına dikilmiĢtir. Köklendirme masaları her birinin nem ve sıcaklığı ayrı ayrı kontrol edilen 9 masadan oluĢacak Ģekilde dizayn edilmiĢtir (ġekil 3.2.1).

ġekil 3.2.1. Nem ve sıcaklığı ayrı ayrı kontrol edilmiĢ köklendirme masası

AraĢtırmada çelik kök bölgesi sıcaklık değerleri ve nem içerikleri aĢağıdaki Ģekilde gösterildiği gibi yapılmıĢtır.

(29)

Masa 1 Masa 2 Masa 3

Masa 4 Masa 5 Masa 6

Masa 7 Masa 8 Masa 9

ġekil.3.2.2 Masaların sıcaklık ve nem değerlerine göre dizilimi

Bu Ģekilde çalıĢmada, üç farklı kök bölgesi sıcaklığı ve üç farklı kök bölgesi nem içeriğinin etkisi incelenmiĢtir. Kök bölgesi nem değerleri tarla kapasitesi esas alınarak belirlenmiĢtir.

Kök bölgesi sıcaklığı yani alttan ısıtma, masaların dip kısmına yerleĢtirilen ısıtma kabloları ile kök bölgesinde perlitin nem içeriği ise masada bulunan perlitlerin üstüne yerleĢtirilen damla sulama sistemi ile sağlanmıĢtır. Masaların sıcaklık ve nem değerlerinin istenen sıcaklıkta tutulması gerçek-zaman ölçümlerine dayalı bilgisayar kontrollü bir sistemle gerçekleĢtirilmiĢtir (ġekil 3.3.2).

Sıcaklık 18°C Nem % 40 Sıcaklık 22°C Nem % 40 Sıcaklık 26°C Nem % 40 Sıcaklık 18°C Nem % 60 Sıcaklık 22°C Nem % 60 Sıcaklık 26°C Nem % 60 Sıcaklık 18°C Nem % 80 Sıcaklık 22°C Nem % 80 Sıcaklık 26°C Nem % 80

(30)

ġekil 3.2.2. Masaların sıcaklık ve nem değerlerini kontrol eden bilgisayar sistemi

AraĢtırma tam Ģansa bağlı tesadüf parselleri deneme deseninde, faktöriyel düzene göre üç tekerrürlü, her bir tekerrürde 20 adet çelik olacak Ģekilde kurulmuĢtur. Bu Ģekilde her bir masada 60 çelik toplamda ise 60 x 9=540 çelik kullanılmıĢtır.

20 ocak tarihinde masalara dikilen 15 cm uzunluğundaki odun çelikleri, 90 gün boyunca köklendirme ortamında tutulmuĢtur. Bu süre sonunda köklendirme ortamından çıkarılan çeliklerde aĢağıdaki ölçümler yapılmıĢtır. Köklendirme ortamında yaklaĢık 3 ay bekletilen çelikler, bu sürenin sonunda çıkarılarak aĢağıdaki ölçümler yapılmıĢtır.

3.2.1.Kallüslenme oranı: Kallüs oluĢu gerçekleĢen çeliklerin sayısı tespit edilerek toplam çeliğin yüzdesi olarak ifade edilmiĢtir.

3.2.2.Köklenme oranı: Adventif kök oluĢturan çeliklerin sayısı belirlenerek, toplam çeliğin yüzdesi olarak ifade edilmiĢtir.

3.2.3.Kök Uzunluğu ve çapı: OluĢan adventif kökler kumpasla ölçülerek ortalama kök uzunluğu ve kök çapı olarak ifade edilmiĢtir.

3.2.4.Kök sayısı: Çeliklerde oluĢan toplam adventif sayısı, kök oluĢturan çelik sayısına bölünerek çelik baĢına kök sayısı olarak ifade edilmiĢtir.

Elde edilen sonuçlar varyans analizine tabi tutulduktan sonra uygulama ortalamaları arasındaki önemlilik düzeyi Duncan Çoklu KarĢılaĢtırma Testi kullanılarak belirlenmiĢtir.

(31)

4. BULGULAR

Çeliklerde kallüs oluĢum oranı toplu olarak Tablo 1’de verilmiĢtir. Tabloda görülen interaksiyon ortalamaları incelendiğinde, en yüksek oranda kallüs oluĢumunun (% 86.1) tarla kapasitesi % 40, sıcaklığı ise 18°Colan ortamda, en düĢük ise % 60 nem ve 26°C sıcaklığa sahip ortamda gerçekleĢtiği görülmektedir. Kallüs oluĢumu açısından, sıcaklık ile ortamın nem içeriği arasında önemli bir interaksiyon tespit edilememiĢtir. Diğer yandan hem nem hem de sıcaklık uygulamalarının kallüs oluĢumunda, önemli düzeyde farklılık oluĢturduğu belirlenmiĢtir. Nem içeriği göz önüne alınmadan, sıcaklık uygulamalarına ait ortalamalar karĢılaĢtırıldığında, en yüksek kallüs oranı %71.72 ile 22 °C sıcaklığa sahip ortama dikilen çeliklerden alınmıĢtır. Bu değer 26 °C sıcaklığa sahip ortama dikilen çeliklerden alınan % 59,58 oranındaki kallüs oluĢumundan istatistiksel olarak farklı bulunmuĢtur. 18 °C’lik ortamdaki çeliklerin ise % 67.26’sında kallüs oluĢumu gözlenmiĢtir.

Sıcaklığı dikkate almadan nem değerlerinin ortalamaları karĢılaĢtırıldığında ise en yüksek kallüs oluĢumu % 40 oranında nem içeren ortamdan alınmıĢtır. Bu ortama dikilen çeliklerden elde edilen % 78,73’lük kallüs oranı, diğer iki nem değerine sahip ortama dikilen çeliklerden alınan kallüs oluĢum oranından istatistiksel anlamda da farklı bulunmuĢtur. % 60 ve % 80 oranında nem içeren ortamlara dikilen çekiklerde ise kallüs oluĢum oranı sırasıyla % 58,64 ve % 61,28 olarak tespit edilmiĢtir (Çizelge 4.1).

Çizelge 4.1. Farklı nem ve sıcaklıklarda karadut odun çeliklerinde kallüs oluĢum yüzdeleri (%)

Sıcaklık(°C) Nem (%) Ortalama

40 60 80

18 86.10 60.53 55.13 67.26 AB

22 70.66 67.60 76.90 71.72 A

26 79.43 47.80 51.80 59.68 B

Ortalama 78.73 A 58.64 B 61.28 B

Farklı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark, Duncan çoklu karĢılaĢtırma testine göre 0.05 ihtimal seviyesinde önemlidir.

(32)

Çeliklerde köklenme yüzdesi incelendiğinde ise yine sıcaklık ve nem içeriği arasından önemli bir interaksiyonun olmadığı görülmüĢtür. Çizelge 4.2’de verilen interaksiyon ortalamaları incelendiğinde, en yüksek köklenme oranının % 69.06 ile % 40 nem içeren, 18 °C sıcaklığa sahip ortama dikilen çeliklerden alındığı görülecektir. En düĢük köklenme oranı ise % 80 nem içeriği ve 18°C sıcaklığa sahip ortama dikilen çeliklerde görülmüĢtür.

Köklenme yüzdesi üzerine ortam sıcaklığı ve nem içeriği interaksiyonunun önemli bir etkisi olmadığı için, sıcaklık ve nem içeriğinin genel etkisini incelemek daha anlamlı olacaktır. Buna göre sıcaklığı göz önüne almadan nem içeriğinin ortalamalarını karĢılaĢtırdığımızda, en yüksek köklenme oranı % 40 nem içeren ortama dikilen çeliklerden alınmıĢtır. Bu ortamdan elde edilen % 63,11’lik değer, faklı nem içeriğine sahip diğer iki ortama dikilen çeliklerden alınan köklenme oranlarından istatistiksel anlamda önemli derecede yüksek bulunmuĢtur. Tarla kapasitesi % 60 ve % 80 olan ortamlara dikilen çeliklerin ise sırasıyla % 43,47 ve 49,57’sinde adventif kök oluĢumu görülmüĢ olup bu iki değer istatistiksel anlamda farklı bulunmamıĢtır.

Nem değerleri göz önüne alınmadan, farklı sıcaklıktaki ortamlara dikilen çeliklerin köklenme yüzdelerine ait ortalamalar karĢılaĢtırıldığında ise aralarında istatistiksel anlamda bir farkın olmadığı görülmüĢtür. Alt ısıtma sıcaklığı 18, 22 ve 26 °C olan ortamlara dikilen çeliklerden sırasıyla % 47,99, % 59,87 ve % 48 köklenme baĢarısı elde edilmiĢtir (Çizelge 4.2).

Çizelge 4.2. Farklı nem ve sıcaklık değerlerinde karadut odun çeliklerinin köklenme baĢarısı (%)

Sıcaklık (°C) Nem (%) Ortalama

40 60 80

18 69,06 38,60 3630 47,99

22 64,16 48,46 66,96 59,87

26 56,10 43,33 45,43 48,29

Ortalama 63,11 A 43,47 B 49,57 B

Farklı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark, Duncan çoklu karĢılaĢtırma testine göre 0.05 ihtimal seviyesinde önemlidir.

(33)

AraĢtırmada köklenen çeliklerde kök boyu ölçümleri de yapılmıĢ olup, uygulamalar itibari ile elde edilen değerler Çizelge 4.3.’de verilmiĢtir. Çizelgede de görüldüğü gibi interaksiyon ortalamalara arasında belirgin farklılıklar bulunmakla birlikte, ortalama kök uzunluğu üzerine nem x sıcaklık interaksiyonun önemli bir etkisinin olmadığı belirlenmiĢtir. Buna karĢılık sıcaklık ve nem değerlerinin ayrı ayrı kök boyunda önemli değiĢimlere neden olduğu belirlenmiĢtir. Sıcaklık uygulamaları arasında en yüksek ortalama kök boyu 43,21 mm ile 22 °C uygulamasından elde edilmiĢtir. Bu değer 26 °C’lik sıcaklık uygulamasından elde edilen 33,30 mm ve 18 °C’lik sıcaklık uygulamasında elde edilen 28,75 mm’lik değerden istatistiksel olarak da farklı bulunmuĢtur. Sıcaklık uygulamalarını göz önüne almadan nem uygulamaları ortalamaları karĢılaĢtırıldığında ise en yüksek ortalama kök uzunluğu % 80’ lik nem uygulamasında görülmüĢtür. Tarla kapasitesinde % 80 olan bu ortama dikilen çeliklerde ortalama kök uzunluğu 42,64 mm olarak tespit edilmiĢtir. Bu değer, diğer iki nem içeriğine sahip ortamlardaki çeliklerden elde edilen kök uzunluğu değerlerinden önemli derecede yüksek bulunmuĢtur.

Çizelge 4.3. Farklı nem ve sıcaklık değerlerinde karadut odun çeliklerinin kök uzunlukları (mm)

Sıcaklık (°C) Nem (%) Ortalama

40 60 80

18 29,47 30,07 26,71 28,75 B

22 33,90 37,72 58,02 43,21 A

26 28,23 28,47 43,21 33,30 B

Ortalama 30,53 B 32,08 B 42,64 A

Farklı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark, Duncan çoklu karĢılaĢtırma testine göre 0.05 ihtimal seviyesinde önemlidir.

Köklenen çeliklerde, kumpas yardımı ile kök kalınlığı ölçümleri yapılmıĢtır. Diğer özeliklere benzer Ģekilde kök çapı açısından da sıcaklık x nem içeriği arasında önemli bir interaksiyon tespit edilememiĢtir. Diğer taraftan hem sıcaklık hem de nem uygulamasının etkisinin önemli olduğu saptanmıĢtır. Köklenme ortamı sıcaklığı 18 ve 22 °C olan çeliklerde sırasıyla 2,00 ile 2,08 mm’lik bir çap değeri ölçülürken, bu değer köklenme ortamının 26 °C olduğu çeliklerde 1,29 mm olarak tespit edilmiĢtir.

(34)

Kök çapı açısından istatistiksel anlamda 18 °C ile 22 °C arasındaki farkın önemsiz olduğu buna karĢın bu iki sıcaklık değerine ile 26 °C arasındaki farkın önemli olduğu görülmüĢtür. Benzer Ģekilde köklenme ortamının nem içeriği de kök kalınlığında önemli değiĢime neden olmuĢtur. Köklenme ortamı nem içeriğinin %80 olduğu çeliklerde kök kalınlığı 1,99 mm olarak ölçülmüĢ olup bu değer %40 ve %60 nem içeriğine sahip köklenme ortamında bırakılan çeliklerden elde edilen değerlerden önemli derecede yüksek bulunmuĢtur (Çizelge 4.4).

Çizelge 4.4. Farklı nem ve sıcaklık değerlerinde karadut odun çeliklerinin kök çapı değerleri (mm)

Sıcaklık(°C) Nem (%) Ortalama

40 60 80

18 1,76 2,12 2,11 2,00 A

22 1,85 2,13 2,26 2,08 A

26 1,30 0,95 1,60 1,29 B

Ortalama 1,65 B 1,73 B 1,99 A

Farklı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark, Duncan çoklu karĢılaĢtırma testine göre 0.05 ihtimal seviyesinde önemlidir.

Köklenen çeliklerde kök sayıları da belirlenerek çelik baĢına kök sayısı olarak ifade edilmiĢtir. Çeliklerin kök sayısı üzerine köklenme ortamının nem içeriği ile nem içeriği x sıcaklık interaksiyonunun önemli etkisinin olmadığı belirlenmiĢtir. Aynı Ģekilde nem içeriğinin de çelik baĢına kök sayısında önemli değiĢime neden olmadığı tespit edilmiĢtir. Nem içeriği % 40, % 60 ve % 80 olan ortamlara dikilen çeliklerde çelik baĢına ortalama kök sayıları sırasıyla 5,41, 5,74 ve 5,61 Ģeklinde birbirine oldukça yakın değerlerde gerçekleĢmiĢtir. Diğer taraftan köklenme ortamı sıcaklığının kök sayısında önemli değiĢime neden olduğu görülmüĢtür. Çelik baĢına en yüksek ortalama kök sayısı 6,54 adet ile 22 °C’lik uygulamadan; en düĢük ortalama kök sayısı ise 4,72 ile 18 °C’lik uygulamadan elde edilmiĢ olup; bu iki değer arasındaki fark istatistiksel olarak önemli bulunmuĢtur (Çizelge 4.5).

(35)

Çizelge 4.5. Farklı nem ve sıcaklık değerlerinde karadut odun çeliklerinin kök sayısı (adet/çelik).

Farklı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark, Duncan çoklu karĢılaĢtırma testine göre 0.05 ihtimal seviyesinde önemlidir.

Sıcaklık (°C) Nem (%) Ortalama

40 60 80

18 4,99 4,40 4,80 4,72 B

22 6,37 5,57 7,70 6,54 A

26 4,87 7,27 4,33 5,49 AB

(36)

5.TARTIġMA

Çelikle çoğaltmada, kallüs oluĢumunun köklenme ile direk iliĢkisinin olmadığı, yaralamaya karĢı bir tepki olarak gerçekleĢtiği, buna karĢılık köklenme ortamında, özellikle zor köklenen türlerde, çeliklerin çürümesini engelleyerek canlı kalma sürelerini artırdığı ve bu Ģekilde indirek olarak etkili olduğu ileri sürülmektedir (KaĢka ve Yılmaz, 1990; Koyuncu, 1997). Bu nedenle bu çalıĢmada uygulamalar itibari ile çeliklerin kallüs oluĢturma oranları tespit edilmiĢtir. Kallüs oluĢumu ile köklenme yüzdesi arasında bir paralellik gözlenmiĢtir. Yani kallüs oluĢumunun yüksek olduğu uygulamalarda köklenme yüzdesi de yüksek bulunmuĢtur. Bu konuda yapılan diğer benzer çalıĢmalarda aksi görüĢler bildirilmekle birlikte (Sezgin 2009, Koyuncu ve ark., 2003), benzer Ģekilde kallüs oluĢumu ile köklenme yüzdesi arasında paralellik olduğunu bildiren araĢtırma sonuçları da bulunmaktadır (Yıldız ve Koyuncu, 2000). Kallüs dokusunun oluĢturduğu koruyucu tabakanın, çeliğin alt kısımdan çürümesini geciktirdiği, bazı hallerde kallüs tabakasının çeliğin su alımına yardımcı olduğu iddia edilmiĢtir (Hartmann, 1974).

Kallüs oluĢumu açısından uygulamalar arasında önemli farklılıklar gözlenmiĢtir. En yüksek kallüslenme yüzdesi 22 °C’lik ortamdan elde edilirken, 18 °C’lik ortamdan elde edilen oranda buna yakın olup aradaki fark önemsiz bulunmuĢtur. Diğer taraftan ortam sıcaklığı daha yüksek (26 °C) olduğunda kallüslenme oranının önemli derecede azaldığı görülmüĢtür. Genel olarak köklenme ortamı sıcaklığının 24 oC dolayında tutulmasının

hücre bölünmesini ve kallüs oluĢumunu teĢvik ettiği bildirilmektedir (Ağaoğlu ve ark., 1995). Çelik alınan bitkinin türüne bağlı olarak bu değerler farklılık gösterebilir. Bu çalıĢma sonucunda, karadut için 18 ve 22 oC’lik alt ısıtmanın kallüs oluĢumu açısından

26 oC’ye göre daha uygun olduğu tespit edilmiĢtir.

Köklendirme ortamının nem içeriği de kallüs oluĢumunda önemli bazı değiĢimlere neden olmuĢtur. Tarla kapasitesi % 40 olan ortama dikilen çeliklerdeki kallüslenme oranının, diğer iki ortama dikilen çeliklerde oluĢan kallüslenme oranına göre önemli derecede yüksek olduğu tespit edilmiĢtir. Çelikle çoğaltmada, kallüs oluĢumu üzerine ortam nem değerinin etkisi konusunda bir çalıĢma bulunmamakla birlikte, genel olarak çoğaltma ortamının, çelik dibinde oluĢacak kallüsün kurumayacağı kadar nemli

(37)

tutulması, ancak havalandırmayı engelleyecek düzeyde de yüksek nem içeriğine sahip olmaması gerektiği vurgulanmaktadır (Hartman ve Kester, 1974).

Çelikle çoğaltmada alttan ısıtmanın köklenme yüzdesini artırdığı bilinmektedir. Nitekim Alexandrow (1988b), ortam sıcaklığının, dut çeliklerinin köklenmesini önemli derecede artırdığını kaydetmiĢtir.

Benzer Ģekilde Yıldız ve Koyuncu (2000) farklı konsantrasyonlarda IBA uyguladıkları kara dut odun çeliklerini alt ısıtmasız ortama diktiklerinde en fazla % 60 köklenme elde ettiklerini, buna karĢılık çeliklerin dip kısmına 22 °C sıcaklıkta tuttuklarında köklenme yüzdesinin % 89’a kadar çıktığını bildirmiĢlerdir. Bitki türlerine göre değiĢmekle birlikte genel olarak iyi köklenme için çeliklerin bazal uzlarında 18-21 °C sıcaklığın olması gerektiği ifade edilmektedir (Hartmann ve Kester, 1974). Bu çalıĢmada üç farklı alt ısıtma sıcaklığı denenmiĢ olup, 22 oC’lik ortamda bulunan çeliklerdeki köklenme

oranının bir miktar daha yüksek olmasına karĢın aradaki farkın istatistiksel olarak önemli olmadığı belirlenmiĢtir.

Diğer taraftan köklendirme ortamının nem içeriği, köklenme baĢarısı üzerinde önemli bir değiĢime neden olmuĢtur. Çeliklerin köklenme yüzdesi nispeten daha az nem içeren ortamda % 40 tarla kapasitesi daha yüksek bulunmuĢtur. Bu sonuçlara göre köklendirme ortamı olarak perlit kullanıldığında, % 40 nem içeriğinin daha yüksek nem içeriklerine göre daha iyi sonuç verdiği söylenebilir. Diğer bazı kaynaklarda da köklenme için, köklenme ortamının nemli tutulması gerektiği ancak fazla ıslak ortamın havalanmayı engelleyerek çeliklerde köklenmeyi olumsuz yönde etkileyebileceği kaydedilmiĢtir (Hartmann ve Kester, 1974).

Yapılan istatistik analiz sonucunda, köklenme yüzdesi açısından, sıcaklık ve nem uygulamaları arasında önemli bir interaksiyon belirlenememiĢtir. Ġnteraksiyon ortalamaları göz önüne alındığında, çalıĢma sonunda en yüksek köklenme % 69,06 ile alt ısıtma sıcaklığı 18 °C, nem içeriği ise % 40 olan ortamdan alınmıĢtır. En düĢük köklenme oranı ise % 36,30 olarak, 18 oC alt ısıtma sıcaklığı ve % 80 nem içeriğine

(38)

Yıldız ve Koyuncu (2000) ’nun karadut odun çelikleri, Özkan ve Arslan (1996) ’nın yeĢil çeliklere yaptıkları çalıĢmadan elde ettikleri köklenme yüzdelerine göre düĢük olmakla birlikte, bu konuda yapılan pek çok diğer çalıĢma sonuçlarına güre benzer seviyede ya da daha yüksektir. Yıldız ve Koyuncu (2000), odun çeliklerinde alttan ısıtma ve 7000 ppm IBA uygulaması ile %89 oranında köklenme baĢarısı elde ettiklerini ifade etmiĢlerdir. Özkan ve Arslan (1996) ise Ağustos döneminde aldıkları ve 6000 ppm IBA uyguladıkları yeĢil çeliklerde %90, 4000 ppm IBA uyguladıkları odun çeliklerinde ise %56,67 köklenme baĢarısı elde ettiklerini kaydetmiĢlerdir. Yıldız ve ark. (2009)’da farklı dozlarda IBA uygulaması ile karadut odun çeliklerinde % 24, yarı odun çeliklerinde %76, yeĢil çeliklerde ise % 68 köklenme elde ettiklerini bildirmiĢleridir. Karadutta bu Ģekilde nispeten yüksek oranda köklenme baĢarısı elde edilen araĢtırma sonuçları yanında düĢük oranda köklenme elde edildiğini bildiren araĢtırma sonuçları da bulunmaktadır. Ünal ve ark. (1992), hormon uygulanmasına karĢın düĢük köklenme baĢarısı elde ettiklerini en yüksek köklenme oranının 5000 ppm uygulaması ile % 14,4 olduğunu kaydetmiĢlerdir. Koyuncu ve ark. (2003) ise IBA, NAA ve bunların kombinasyonlarının etkilerini denedikleri araĢtırmalarında yine baĢarılı sonuçlar alamadıklarını, en iyi sonucu %33 köklenme ile 5000 ppm IBA uygulamasından aldıklarını bildirmiĢlerdir. Benzer Ģekilde Karadeniz ve ġiĢman (2004)’ da karadut çeliklerinde düĢük baĢarı oranı elde ettiklerini ve en iyi köklenme oranının 2000 ppm IBA uygulaması ile % 23,4 olduğunu kaydetmiĢleridir.

Yapılan çalıĢmalarda bu Ģekilde farklı sonuçların alınması, köklenme koĢullarının faklılığı yanında, çelik alınan ana bitkinin beslenme durumundaki farklılıklardan kaynaklanıyor olabilir. Nitekim Sezgin (2009), farklı karadut ağaçlarından aldığı odun çeliklerinde, ana bitkiye bağlı olarak köklenme yüzdesi açısından önemli derecede farlılıklar tespit edildiğini vurgulamıĢtır. Kalyoncu ve ark. (2009)’ da iki farklı karadut tipinde aldıkları odun çelikleri ile yaptıkları çalıĢmalarında, birinci ağaçtan 2000-3000 ppm IBA uygulaması ile % 100, buna karĢılık ikinci ağaçtan aldıkları çeliklerde aynı hormon uygulaması ile % 42 oranında bir baĢarı yakaladıklarını ifade etmiĢlerdir. Diğer taraftan Erdoğan ve Aygün (2006) ise karadutta yeĢil çeliklerle yaptığı çalıĢmada, aynı uygulamanın tekerrürleri arasında bile büyük varyasyonlar oluĢtuğunu ifade etmiĢtir. Bu sonuçlara dayanarak karudutta çelikle çoğaltma potansiyelinin mevcut olduğu, ancak

Referanslar

Benzer Belgeler

ve cenaze töreninde onu bir an bile yanlız bırakmayan öğrencilerine, Dostlar Korosu’na ve gerek hastalığı sırasında gerekse cenaze törenine gelerek, çelenk,

Asmalarda toprak altında yeni kök oluşumu (daimi kökler üzerinde), büyüme ve gelişmesi çalışmalarına göre kökler belirli mevsimsel dönemlerde büyüme ve

On the other hand, CB6 behaves totally differently than CB7 and CB8 toward the guest; it prefers to bind the triazole site rather than the dodecyl chain.. Next, we wondered what

Yafll›l›k kaç›n›lmaz bir süreçtir. Hastal›klara artm›fl hassasiyet ve d›fl etkenlere karfl› oluflan cevapta azalm›fl yan›t›n bir sonucudur. Bu etkilen-

After Juliana came to the river, how long did it take her to arrive at the village

Serbest laik Cumhuriyet Rrkasr, cumhuriyet ustliin[ milli hakimi- yetin en yiiksek tecellisi olarak kabiil eder. Serbest laik Cumhuriyet Rrkasr'nrn esas gayesi,

Panoramic radiographs revealed bone involvement of radiolucent lesion on the anterior of mandibula and posterior of maxilla (Figure 1).. The area was examined with Cone Beam

Bu durumda aşçılık eğitimi alan katılımcıların gıda israfına yönelik daha bilgili davranışlar sergilediği söylenebilir Bu sonuca göre; H 2a (araştırmaya