• Sonuç bulunamadı

Eğitim yöneticilerinin mesleki tükenmişlikleri ile evlilik doyumları arasındaki ilişki

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Eğitim yöneticilerinin mesleki tükenmişlikleri ile evlilik doyumları arasındaki ilişki"

Copied!
123
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

EĞİTİM YÖNETİCİLERİNİN MESLEKİ TÜKENMİŞLİKLERİ İLE

EVLİLİK DOYUMLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ

Hazırlayan Celal Kadir Çelik

Eğitim Bilimleri Ana Bilim Dalı Eğitim Yönetimi ve Denetimi Bilim Dalı

Yüksek Lisans Tezi

Danışman

Yard. Doç. Dr. Recep Koçak

(2)
(3)

TEŞEKKÜR

Araştırmamın tüm aşamalarında görüş ve fikirlerinden yararlandığım, her konuda yardımcı olan tez danışmanım Yrd. Doç. Dr. Salih Recep KOÇAK’a, çalışmamın düzeltilmesi ve yönlendirilmesinde en ince ayrıntıyı bile gözden kaçırmayan Yrd. Doç. Dr. Aysun ERGİNER’e, tezimin yazım yanlışlarını göstererek düzeltmemi sağlayan Yrd. Doç. Dr. Şeyma Büyükkavas KURAN’a, her zaman her konuda danışabildiğim ve yardımları sayesinde çalışmamı tamamlayabildiğim sevgili arkadaşlarım Arş. Gör. Vildan ÇEVİK ve Arş. Gör. Uğur AKIN’a, ölçeklerin uygulanıp toplanmasında çok büyük katkıları olan başta Ömer ÇIRPAN ve emeği geçen tüm il milli eğitim müfettişlerine ve sevgili aileme sonsuz teşekkür ederim.

(4)

ÖZET

Bir toplumun değişerek gelişmesinin arkasındaki temel güç, ihtiyaç duyulan nitelik ve becerilere sahip insan yetiştiren dinamik eğitim kurumlarıdır. Bir eğitim kurumu olarak okulların kaliteli ve etkili bir eğitim vererek bu beklenen toplumsal ihtiyacı karşılayabilmesi büyük oranda okulun nasıl yönetildiğine ve yöneticilerinin performansına bağlıdır. Bir insan olarak okul yöneticisinin işindeki performansını, kalite ve verimliliğinin ev (aile) yaşantılarından bağımsız olması beklenemez. Bu araştırmanın temel amacı da okul yöneticilerinin mesleki tükenmişlik düzeyleri ile evlilik doyum düzeyleri arasındaki ilişkiyi çeşitli değişkenler açısından incelemektir.

Araştırma Tokat il merkezi ve ilçelerinde 201 bay ve 5 bayan olmak üzere toplam 206 evli okul yöneticisi ile gerçekleştirilmiştir. Betimsel tarama modelli bir araştırma olan bu çalışma verileri, Ergin (1992) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Maslak Tükenmişlik Envanteri”, Kışlak (1996) tarafından Türkçe’ye uyarlanan “Evlilik Uyum Ölçeği” ve araştırmacı tarafından hazırlanan “Kişisel Bilgi Formu” ile toplanmıştır.

Araştırma bitiminde yapılan analizler sonucunda okul yöneticilerinin mesleki tükenmişlik düzeyleri ile evlilik doyum düzeyleri arasında ters yönde güçlü bir ilişki olduğu bulgusuna ulaşılmıştır. Ayrıca okul yöneticilerinin mesleki tükenmişlik düzeyleri ve evlilik doyum düzeylerinin yaş, cinsiyet, branş, kıdem, okuldaki öğrenci ve öğretmen sayısı, sağlık durumu, çocuk sayısı, evlilik türü gibi değişkenlerle ilişkilerini inceleyen araştırma bulgularına yer verilmiştir.

(5)

ABSTRACT

The main power behind societal development and change is institutions that educate individuals in order to have desired skills and qualities. This role of the school as an institution largely depends on what it is managed and administered. It is not expected that school administrators’ performance, quality, and productivity independent of his/her home life. In this context, the main purpose of this study is to investigate the relationship between occupational burnout and marital satisfaction. The study was conducted with 206 married school administrators of whom 201 were men in downtown Tokat and its’ districts. This research modeled as a survey. The data were by the Maslach Burnout Scale Ergin (1992), Marriage Adoption Scale Kışlak (1996), and a personal information sheet prepared by researcher. Results showed that there was a strong negative relationship between school administrators’ occupational burnout levels and marital satisfaction levels. Besides, the results of relationships between independent variables (i.e., age, gender, branch, seniority, number of students and teachers in the school, health condition, number of children, and marriage type) and school administrators’ occupational burnout levels and marital satisfaction levels.

(6)

İÇİNDEKİLER Sayfa TEŞEKKÜR ………..i ABSTRACT………..ii ÖZET …………..……….iii İÇİNDEKİLER……….iv TABLOLAR LİSTESİ………vii KISALTMALAR LİSTESİ………..xi 1. GİRİŞ……….1 1.1. MESLEKİ TÜKENMİŞLİK………..4 1.1.1. Duygusal Tükenme………5 1.1.2. Duyarsızlaşma………...5 1.1.3. Kişisel Başarı……….6 1.1.4. Stres………...6 1.1.5. İş Doyumu……….8 1.1.6. Tükenmişliğin Belirtileri………...8 1.1.7. Tükenmişliğin Sonuçları………9 1.2. EVLİLİK DOYUMU………9 1.3. PROBLEM DURUMU………12 1.3.1. Araştırmanın Amacı …...………12 1.3.2. Araştırmanın Önemi………13 1.3.3. Problem Cümlesi……….14 1.3.4. Alt Problemler……….14

(7)

1.3.5. Sınırlılıklar…..……….14

1.3.6. Tanımlamalar………...15

2. LİTERATÜR TARAMASI……….16

2.1. TÜKENMİŞLİK İLE İLGİLİ YAPILAN ARAŞTIRMALAR………...16

2.2. EVLİLİK DOYUMU İLE İLGİLİ YAPILAN ARAŞTIRMALAR…………...32

3. MATERYAL VE YÖNTEM………...40

3.1. EVREN VE ÖRNEKLEM………..40

3.2. VERİ TOPLAMA ARAÇLARI………..40

3.2.1. Kişisel Bilgi Formu……….40

3.2.2. Maslach Tükenmişlik Envanteri………..41

3.2.3. Evlilik Uyumu Ölçeği………..43

3.2.4. Araştırma İzni………. 44

3.2.5. Uygulama……….44

3.3. VERİLERİN ANALİZİ………...45

4. BULGULAR VE YORUM………...46

4.1. OKUL YÖNETİCİLERİNE AİT BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLERİN DAĞILIMI (BETİMSEL İSTATİSTİK SONUÇLARI)………46

4.2. OKUL YÖNETİCİLERİNİN MESLEKİ TÜKENMİŞLİK VE EVLİLİK DOYUMLARINA İLİŞKİN BETİMLEYİCİ İSTATİSTİK SONUÇLARI…..59

4.3. OKUL YÖNETİCİLERİNİN MESLEKİ TÜKENMİŞLİKLERİ İLE EVLİLİK DOYUM DÜZEYLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİ……….………...61

4.4. OKUL YÖNETİCİLERİNİN TÜKENMİŞLİK DÜZEYLERİ İLE SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLERİ ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ İNCELEYEN ANALİZ SONUÇLARI………...63

(8)

4.5. OKUL YÖNETİCİLERİNİN EVLİLİK DOYUM DÜZEYLERİ İLE BAĞIMSIZ DEĞİŞKENLER ARASINDAKİ İLİŞKİLERİ İNCELEYEN

ANALİZ SONUÇLARI………...83 5. SONUÇ VE ÖNERİLER……….91 5.1. SONUÇLAR………91 5.2. ÖNERİLER……….93 KAYNAKLAR………94 EKLER………..104

EK-1: KİŞİSEL BİLGİ FORMU………..105

EK-2: MASLACH TÜKENMİŞLİK ENVANTERİ………107

EK-3: EVLİLİK UYUMU ÖLÇEĞİ………....108

(9)

TABLOLAR LİSTESİ

Tablo 4.1. Okul Yöneticilerinin Yaş Gruplarına Göre Dağılımı……….46 Tablo 4.2. Okul Yöneticilerinin Cinsiyete Göre Dağılımı………..47 Tablo 4.3. Okul Yöneticilerinin Branşlara Göre Dağılımı………..47 Tablo 4.4. Okul Yöneticilerinin Mezun Oldukları Eğitim Kurumlarına Göre Dağılımı.48 Tablo 4.5. Okul Yöneticilerinin Mesleki Kıdemlerine Göre Dağılımı………49 Tablo 4.6. Okul Yöneticilerinin Yöneticilik Kıdemlerine Göre Dağılımı………..49 Tablo 4.7. Okul Yöneticilerinin Çalıştıkları Okuldaki Öğrenci Sayısına Göre Dağılımı………...50 Tablo 4.8. Okul Yöneticilerinin Çalıştıkları Okuldaki Öğretmen Sayısına Göre Dağılımı………...50 Tablo 4.9. Okul Yöneticilerinin Okulun Bulunduğu Yerleşim Birimine Göre Dağılımı………...51 Tablo 4.10. Okul Yöneticilerinin Katıldıkları Hizmet içi Eğitim Kurs veya Seminer Sayısına Göre Dağılımı………...51 Tablo 4.11. Okul Yöneticilerinin Öğretmenlik Mesleğini Üniversiteye Girişte Tercih Sırasına Göre

Dağılımı………...52 Tablo 4.12. Okul Yöneticilerinin, Şu Anda Meslek Seçimi Yapsalar Öğretmenlik Mesleğini Kaçıncı Sırada Tercih Edeceklerine Göre Dağılımı….………...52 Tablo 4.13. Okul Yöneticilerinin Meslekten Sağladıkları Doyum Sırasına Göre Dağılımı………...53 Tablo 4.14. Okul Yöneticilerinin Ev ve İş Yaşantılarının Birbirlerine Etkileri………..54 Tablo 4.15. Okul Yöneticilerinin Ciddi Sağlık Sorununa Göre Dağılımı………...56

(10)

Tablo 4.16. Okul Yöneticilerinin Evlilik Şekline Göre Dağılımı………56 Tablo 4.17. Okul Yöneticilerinin Evlilik Yılına Göre Dağılımı………..57 Tablo 4.18. Okul Yöneticilerinin Evlilik Sayısına Göre Dağılımı………..57 Tablo 4.19. Okul Yöneticilerinin Sahip Oldukları Çocuk Sayısına Göre Dağılımı……58 Tablo 4.20. Okul Yöneticilerinin Evinde Aile Üyeleri Dışında Sürekli Kalan Bireylerin Varlığına Göre Dağılımı ……….58 Tablo 4.21. Okul Yöneticilerinin Duygusal Tükenme Düzeylerine Göre Dağılımı…...59 Tablo 4.22. Okul Yöneticilerinin Duyarsızlaşma Düzeylerine Göre Dağılımı………...59 Tablo 4.23. Okul Yöneticilerinin Kişisel Başarı Düzeylerine Göre Dağılımı…………60 Tablo 4.24. Okul Yöneticilerinin Evlilik Doyumlarına Göre Dağılımı………..60 Tablo 4.25 Evlilik Doyumu ile Mesleki Tükenmişlik Alt Boyutları (EE, DP, PA)

Arasındaki Korelasyon………61 Tablo 4.26. Okul Yöneticilerinin Yaşlarına Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeyleri

Arasındaki Kruskal Wallis Testi Sonuçları ………64 Tablo 4.27. Okul Yöneticilerinin Cinsiyetlerine Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeyleri Arasındaki Mann Whitney U Testi Sonuçları………...66 Tablo 4.28 Okul Yöneticilerinin Mesleki Tükenmişlik Düzeylerinin Branşlarına Göre Kruskal Wallis Testi Sonuçları………...68 Tablo 4.29. Okul Yöneticilerinin Mesleki Tükenmişlik Düzeylerinin Bitirdikleri En Son Eğitim Kurumuna Göre Kruskal Wallis Testi Sonuçları……….………69 Tablo 4.30 Okul Yöneticilerinin Mesleki Kıdemlerine Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeyleri Arasındaki Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ………70 Tablo 4.31. Okul Yöneticilerinin Mesleki Tükenmişlik Düzeylerinin Yöneticilik Kıdemlerine Göre Kruskal Wallis Testi Sonuçları ……….………72

(11)

Tablo 4.32 Okul Yöneticilerinin Okuldaki Öğrenci Sayılarına Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları …...…………73 Tablo 4.33 Okul Yöneticilerinin Okuldaki Öğretmen Sayılarına Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ...………74 Tablo 4.34 Okul Yöneticilerinin Çalıştıkları Okulun Yerleşim Birimine Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ...………75 Tablo 4.35 Okul Yöneticilerinin Aldıkları Seminer Veya Kurs Sayısına Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları .………..76 Tablo 4.36 Okul Yöneticilerinin Öğretmenlik Mesleğini Tercih Sıralarına Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ...………77 Tablo 4.37 Okul Yöneticilerinin Öğretmenlik Mesleğini Şu Anki Tercih Sıralarına Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Kruskal Wallis Testi Sonuçları .………...78 Tablo 4.38 Okul Yöneticilerinin Sağladıkları Doyum Alanına Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Kruskal Wallis Testi Sonuçları …………..…………80 Tablo 4.39 Okul Yöneticilerinin Ciddi Sağlık Sorunu Yaşaması Durumuna Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Mann Whitney U Testi Sonuçları ….…...81 Tablo 4.40 Okul Yöneticilerinin Sahip Oldukları Çocuk Sayısına Göre Mesleki Tükenmişlik Düzeylerine İlişkin Kruskal Wallis Testi Sonuçları ………...…………...82 Tablo 4.41 Okul Yöneticilerinin Yaşlarına Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Kruskal Wallis Testi Sonuçları ……….………...83 Tablo 4.42 Okul Yöneticilerinin Cinsiyetlerine Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Mann Whitney U- Testi Sonuçları ……….………...84 Tablo 4.43 Okul Yöneticilerinin Çalıştıkları Yerleşim Birimine Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları………...85

(12)

Tablo 4.44 Okul Yöneticilerinin Ciddi Sağlık Sorunu Olup Olmamasına Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Mann Whitney U- Testi Sonuçları ………86 Tablo 4.45 Okul Yöneticilerinin Evlenme Şekillerine Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları ………86 Tablo 4.46 Okul Yöneticilerinin Evlilik Sürelerine Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Tek Yönlü Varyans Analizi Sonuçları .………...87 Tablo 4.47 Okul Yöneticilerinin İlk Ve İkinci Evlilikleri Olmasına Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Mann Whitney U- Testi Sonuçları .………...88 Tablo 4.48 Okul Yöneticilerinin Çocuk Sayılarına Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Kruskal Wallis Testi sonuçları………89 Tablo 4.49 Okul Yöneticilerinin Evlerinde Aile Üyeleri Dışında Sürekli Kalan Kimse Durumuna Göre Evlilik Doyumlarına İlişkin Mann Whitney U- Testi Sonuçları .……89

(13)

KISALTMALAR LİSTESİ MTE: Maslach Tükenmişlik Envanteri

EE: Emotional Exhaustion (Duygusal Tükenme) DP: Depersonalizm (Duyarsızlaşma)

PA: Personal Accoplishment (Kişisel Başarı) EUÖ: Evlilik Uyumu Ölçeği

(14)

1. GİRİŞ

Psikososyal bir varlık olan insanın, ihtiyaçlarını karşılayabilmek için bir arada yaşama zorunluluğu, ortak değer ve davranışların oluşmasına neden olmuştur. Oluşan bu ortak değer ve davranışların bir sonraki nesle aktarılması, eğitim sisteminin oluşmasına neden olmuştur. Bugün artık bir toplumun gelişmişliği eğitim sisteminin gelişmişliğiyle doğru orantılı olarak kabul edilmektedir. Bilginin en önemli güç olmaya başladığı çağımızda, eğitimin önemi ve işlevi giderek artmaktadır. Karslı (2004: 81)’ya göre; bireyin içinde yaşadığı çağın bilgi, beceri, tutum ve alışkanlıklarıyla donanımlı hale gelmesi toplumun eğitimsel bir görevidir. Bunun için ise toplumlar kendi ihtiyaçlarını karşılayacak okul sistemlerini kurmaya çalışmışlardır.

Bursalıoğlu (1992: 4)’na göre, okul, eğitim sistemi içindeki alt sistemlerden en kritik ve en etkili olanıdır. Aytaç (2000: 3)’a göre de, eğitim sisteminde asıl üretim işleri okulda yapıldığı için sistemin kilit, stratejik ve vazgeçilmez öğesi okuldur. Okulun bütün üst sistemleri, diğer eğitim örgütleri ve mekanizmalar okulun işlerini yerine getirmesine yol gösterici ve destek rolünü üstlenmektedir. Bu açıdan, eğitim sisteminde okul temel sistemdir. Okulun başarısı ise eğitim sisteminin başarısıdır (Karslı, 2004: 81).

Karslı (2004) okul yöneticisini, okulun etkili ve verimli çalışmasını sağlamakla görevli olan kişi olarak tanımlar. Okul yöneticisi, okuldaki işgörenlerin işbirliği içerisinde çalışmasını sağlamalıdır. Okulun başarılı bir eğitim – öğretim hizmeti verebilmesi için okulun yeni gelişmelere uyumunu sağlamalı, öğretmenlerinin gelişmelerini desteklemeli ve onlara eğitimsel sorunların çözümünde rehberlik edebilmelidir.

(15)

Eğitim sisteminin amacına ulaşması okullar yoluyla olur. Okulların belirlenen amaçlara ulaşabilmesi, yani Milli Eğitim Temel Kanunu’nda belirlenen “ideal insanın” yetiştirilmesi, okullarda verilen eğitimin niteliğine bağlıdır. Okul eğitiminin nitelikli olması okulların iyi yönetilmesi ile doğrudan ilişkili görülmektedir. Okullarda yönetimin iyi olması ise okul yöneticilerinin, sahip olmaları gereken bir çok nitelik yanında, ruhen ve bedenen sağlıklı olmalarını gerekli kılmaktadır. Bir insanın sağlıklı bir yaşam sürmesi, çalıştığı işten sağladığı doyum ve çalışma ortamından aldığı huzur ile doğrudan ilişkilidir. Aynı zamanda, insanın işten sağladığı doyumun mesleki tükenmişlikle ters orantılı olduğu araştırma sonucunda ortaya konmuştur. Bu nedenle okul yöneticilerinin ruh sağlığını yakından etkileyen ve üzerinde çok durulan etkenlerden birisi de tükenmişlik düzeyleridir (Izgar, 2001: 69-70).

Evlilikten duyulan memnuniyet evlilik doyumunu ifade etmektedir. Mutlu bir evlilik yaşayan bireylerin yaşamdan da evlilik paralelinde daha yüksek bir doyum alması beklenmektedir. Evlilik doyumunun yaşam doyumuna olan bu etkisi, yaşamın bir diğer önemli parçası olan iş hayatını da etkilemektedir. Evliliklerinde üst düzey doyum yaşayamayan bireylerin, iş doyumları da bu bakış açısından hareketle yüksek olması beklenemez. İş ve iş çevresinde duyulan memnuniyetsizlik sonrasında yaşanan düşük iş doyumu da mesleki tükenmişliği doğurmaktadır.

Doğrudan insanlara hizmet eden, hizmetin kalitesinde insanın çok önemli olduğu alanlarda sık görülen tükenmişlik, ekonomik zararlara, elemanların işten ayrılmasına, hizmet kalitesinin düşmesine neden olmaktadır (Kaçmaz, 2005: 32).

Bir insanın günlük yaşam aktivitelerinin büyük kısmını kapsayan ev ile iş yaşantılarının birbirini etkilemesi muhtemeldir. Zira iş yaşantısı insanların hayatında çok önemli bir yer işgal etmektedir. İşinden memnun olmayan bir bireyin bu

(16)

memnuniyetsizliğini diğer yaşantı alanlarına yansıtmaması zor görünmektedir. Bu nedenle insan hayatında en önemli yaşam alanları olan iş ve evlilik yaşantılarının birbiriyle açık şekilde ilişkili olduğu düşünülmektedir. Hele stres faktörleri yüksek bir meslek olan eğitim yöneticileri düşünüldüğünde bu ilişkinin daha da kuvvetli olması beklenebilir.

Eğitim sistemlerinin en işlevsel parçası olması, okulu çok önemli kılmaktadır. Yöneticinin, başarısı ve verimi pek çok etkene bağlıdır. Mesleğine verdiği değer ve ilgisi, başarısının dolayısıyla okulun başarısının göstergesidir. Bir yöneticinin, mesleğinden sağladığı başarının, işinden sağladığı doyum ve mesleki tükenmişlikle ilişkili olması muhtemeldir. Bu nedenle bir eğitim kurumunda kalite ve verimliliği artırmanın yollarından biri de yöneticilerin iş doyumlarını artırmak, mesleki tükenmişlik düzeylerini düşürmek olabilir.

Sosyal bir varlık olan insan duygu, düşünce ve davranışlarıyla bir bütün olarak değerlendirilmelidir. Okul yöneticilerinin işteki başarısında veya başarısızlığında mutlaka sosyal çevresinin etkisi büyüktür. Bunların en temeli ve en etkili olanı ailedir. Yönetici, aile ortamındaki olaylardan tamamen sıyrılamaz. İster istemez aile içindeki genel durumu iş ortamına yansıyacak ve okuldaki görevini etkileyecektir. Bu nedenle; yöneticinin mesleğindeki doyum, aile ortamındaki olumlu olumsuz yaşantılardan etkilenecektir. Eğitim yöneticisinin verimli olması için aile ortamının huzurlu, dolayısıyla evlilik doyumunun yüksek olması beklenmektedir. Bu araştırmada, evlilik doyumu yüksek olan okul yöneticilerinin, mesleki tükenmişlik düzeylerinin düşük olacağı görüşüne dayanılmaktadır.

Bu çalışmada en önemli amaç, okul yöneticilerinin mesleki tükenmişlikleri ile evlilik doyumları arasında ilişki olup olmadığının araştırılmasıdır. Türkçe ve İngilizce

(17)

literatür taramasında bu ilişkiyi inceleyen araştırmalara rastlanamamıştır. Bu nedenle mesleki tükenmişlik ve evlilik doyumunun bir arada araştırılması ile bu çalışmanın bir ilk olacağı ve literatüre önemli bir katkı sağlayacağı düşünülmektedir.

1.1. MESLEKİ TÜKENMİŞLİK

Freudenberger (1974: 159) tükenmişliği “başarısızlık, yıpranma, enerji ve iş kaybı veya insanın iç kaynakları üzerinde, karşılanamayan istekler sonucunda, ortaya çıkan bir tükenme durumu” olarak tanımlamıştır.

Maslach ve Jackson (1981: 98) tükenmişliği; insanda ortaya çıkan fiziksel bitkinlik, uzun süren yorgunluk, çaresizlik ve umutsuzluk duyguları, yaptığı işe, hayata ve diğer insanlara karşı gösterdiği olumsuz tutumları kapsayan fiziksel ve zihinsel boyutlu bir sendrom olarak tanımlamışlardır.

Cherniss (1988) tükenmişliği, insanın aşırı stres ya da doyumsuzluğa yaptığı işten soğuma biçiminde gösterdiği bir tepki olarak tanımlar ve aşırı bağlılığın sonucu ortaya çıkan bir rahatsızlık olarak görür.

Shirom (1989) tükenmişliği, bireysel düzeyde olumsuz duygusal bir yaşantıyı kapsayan, kronik ve sürekli yaşanan bir duygu olarak kabul etmektedir.

Cardinell (1981) tükenmişliği daha geniş biçimde ifade ederek; insanın hayatında ortaya çıkan ciddi bir rahatsızlık belirtisi, orta yaş krizi olarak tanımlamıştır.

Günümüzde kabul gören en yaygın tükenmişlik tanımı Maslach ve arkadaşları tarafından yapılan ve tükenmişliği üç boyutlu bir kavram olarak algılayan tanımdır. Tükenmişlik; işi gereği sürekli olarak diğer insanlarla yüz yüze çalışan kişilerde sıklıkla ortaya çıkan üç boyutlu bir sendrom olarak kabul edilmektedir. Bu üç boyut; duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve kişisel başarı olarak adlandırılmaktadır (Izgar, 2001: 2).

(18)

1.1.1. Duygusal Tükenme

Çalışanların kendilerini yorgun ve duygusal yönden aşırı yıpranmış hissetmelerini; kişinin işinde aşırı yüklenmiş olma duygularını tanımlar (Özer, 1998: 15). Enerji eksikliği ve bireyin duygusal kaynaklarının bittiği hissine kapılması biçiminde ortaya çıkar. Bu duygusal yorgunluğu yaşayan kişi, hizmet verdiği kişilere geçmişte olduğu kadar verici ve sorumlu davranmadığını düşünür. Gerginlik ve engellenmişlik duygularıyla yüklü olan birey için ertesi gün yeniden işe gitme zorunluluğu büyük bir endişe kaynağıdır (Torun, 1995). Bu duruma yakalananlar kendilerini, yeni bir güne başlayabilmek için gerekli enerjiden yoksun hissederler. Duygusal kaynakları tamamen tükenmiştir. Tekrar doldurmak için yeni kaynak bulamazlar (Örmen, 1993: 2).

1.1.2. Duyarsızlaşma

İşi gereği karşılaştığı diğer insanlara ve işine karşı geliştirilen soğuk, ilgisiz, katı, hatta insani olmayan tutum tükenmişlik sendromunun ikinci ayağı olan duyarsızlaşmayı oluşturur. Dozu gittikçe artan bu negatif reaksiyon çeşitli şekillerde ortaya çıkar. Kişi karşısındakine aşağılayıcı ve kaba davranır; onların rica ve taleplerini göz ardı eder (Cordes ve Doughery, 1993). Çalışanların hizmet verdikleri kişilere birer insan yerine nesne gibi davranmaları ile kendisini gösterir. Bu durumdaki işgörenler, etkileşimde bulundukları kişilere ve çalıştıkları örgüte karşı mesafeli, umursamaz ve alaycı bir tavır takınırlar. Küçültücü bir dil kullanma, insanları kategorize etme, katı kurallara göre iş yapma ve başkalarından sürekli kötülük geleceğini sanma, duyarsızlaşmanın diğer belirtilerindendir (Torun, 1995: 7). Kişi gerekli yardım ve servisi sağlamada başarısız olur. Diğer insanların hayatından çıkıp kendisini yalnız

(19)

bırakmasını içten arzu eder (Örmen, 1993: 2). Bu durumdaki kişi ve diğer insanlara karşı saygısız ve küçük düşürücü davranabilir.

1.1.3. Kişisel Başarı

Kişisel başarı, kişinin işindeki yeterlik ve başarı duygularını tanımlar. Kişisel başarısızlık ise, kişinin işinde yetersiz ve başarısız olarak değerlendirmesini ifade eder. Bu aşamada birey kişisel başarısızlık duyguları ile doludur.

Başkaları hakkında geliştirdiği olumsuz düşünce tarzı, kişinin kendisi hakkında negatif düşünmesine yol açar. Kişi bu düşünce ve yanlış davranışları ile kendisini suçlu hisseder. Kendisini kimsenin sevmediğine dair duygu geliştirir. Kendisi hakkında başarısız hükmünü verir. İşte bu noktada tükenmişliğin üçüncü aşaması olan düşük kişisel başarı hissi ortaya çıkar (Örmen, 1993: 3).

Bireylerin kendileri ile ilgili değerlendirmelerinin olumsuz bir nitelik kazanmasının sonucu olarak işinde ve işi gereği karşılaştığı kişilerle ilişkilerinde başarısızlık ve yeterlik duygularında azalma görülür. İşinde ilerleme kaydedemediğini, hatta gerilediğini düşünen bu kişiler kendilerini suçlu hisseder (Cordes ve Dougherty, 1993; Torun, 1995).

Tükenmişlik denildiğinde stres ve iş doyumu akla gelmektedir. Bu nedenle tükenmişlikle yakından ilgili bu iki önemli kavramın açıklanması doğru olacaktır.

1.1.4. Stres

Lewis (1993)’e göre stres; bireyin uyum sınırlarını aşmaya zorlamasına neden olan iç ve dış etkenlerdir.

Genelde stres kavramı bazı şeylerden memnuniyetsizliği ifadede kullanılmaktadır. Memnuniyetsizlik çevresel ve duygusal olmak üzere iki faktörle

(20)

ilgilidir. Sabuncuoğlu ve Tüz (1996: 142)’e göre stres; bir eyleme, duruma ya da kişinin üzerindeki fiziksel veya psikolojik zorlamaya karşı bir tepkinin sonucudur.

Strese Neden Olan Faktörler

1. Fiziksel etkenler: Dahili ve harici olabilir.

2. Psikolojik etkenler: Zaman baskıları, mükemmeliyetçilik, sabit fikirlilik, batıl inançlar, hatalı düşünme, duyguları bastırma vb.

3. Toplumsal etkenler: Kişiler arası problemler, yetersiz para, zaman ve kaynaklar, devamlı yapılan işler.

4. Ruhsal etkenler: Değerlerin kaybı, güçlü bir ilişkinin olmaması ya da ilişkinin yok olmasını içerir.

5. İşle ilgili etkenler: İşle ilgili stres etkenleri, ücret, denetleyicilerle yaşanan problemler, iş arkadaşları ile yaşanan problemleri vb. içerir.

6. Durumsal etkenler: İş yerinde molanın az olması, toplumsal ve profesyonel destek sistemlerinin olmaması, meslektaşları ile kişisel duyguları paylaşamama, yardıma ihtiyacı olan insanlarla çalışabilmek için yeterli eğitimin olmaması, verilen hizmet bozulduğunda kurumdan çok insanları suçlama eğilimi, çözümsüz problemleri vb. içerir.

McCranie (1988) stresin, her zaman mutlak sakınılacak veya zarar verici olmayacağını, bazen başarının dinamizm kaynağı da olabileceğini ifade etmiştir. Ancak aşırı stresin zararı faydasından çok olabilir. Sürekli stres; normal stres, anormal stres, tükenme, bozulma gibi aşamaları içerir. Sürekli stres üçüncü aşamada tükenmişliğe yol açar. Araştırmacılara göre tükenmişlik, aşırı stresin sonucudur. Tükenmişlikten sonra gelen aşama bozulma, yok olmadır.

(21)

1.1.5. İş Doyumu

Güler (1990), iş doyumunu, kişinin işle ilgili değerlerinin işte karşılandığını algılaması ve bu değerin bireyin ihtiyaçları ile uyumlu olması olarak tanımlamakta, diğer bir deyişle işgörenin işini ya da iş hayatını değerlendirmesi sonucu duyduğu haz ya da ulaştığı duygusal doyumdur.

İncir (1993)’e göre; çalışma şartlarının ve çevresinin düzenlenmesi, çalışanların psikolojik, ekonomik ve toplumsal ihtiyaçlarının karşılanması ve çalışma hayatından kaynaklanan sorunların en aza indirilmesiyle çalışma hayatının kalitesi artırılabilir.

1.1.6. Tükenmişliğin Belirtileri

Çam (1992: 10) tükenmişliğin belirtileri ile ilgili çalışmalara ve literatüre dayanarak, tükenmişliğin belirtilerini fiziksel, davranışsal ve psikolojik belirtiler olarak sınıflamıştır.

Fiziksel belirtiler; yorgunluk ve bitkinlik hissi, sık sık baş ağrısı, uykusuzluk, solunum güçlüğü, uyuşukluk, kilo kaybı, genel ağrı ve sızılar, yüksek kolesterol, koroner kalp rahatsızlığı oranının artışı, çok sık görülen soğuk algınlığı ve griplerdir.

Davranışsal belirtiler; çabuk öfkelenme, işe gitmek istememe hatta nefret etme, pek çok konuda şüphe ve endişe duyma, takdir edilmediğini düşünerek alınganlık, işten doyumsuzluk, işe geç gelme, ilaç, alkol ve tütün benzeri zararlı maddeleri alma eğilimi ya da artırma, özsaygı ve özgüvende azalma; evlilik, aile ve arkadaşlardan uzaklaşma, içine kapanma, teslimiyet, güncellik, suçluluk, içerlemişlik, heves kırılması, çaresizlik, kolay ağlama, konsantrasyon güçlüğü, unutkanlık, hareketsizlik, yansıtma, kendi kendine zihinsel uğraşlar, örgütlemede yetersizlik, rol çatışması, görev ve kurallarla ilgili karışıklık, kuruma yönelik ilginin kaybı, bazı konuları erteleme veya kararsız

(22)

kalma, başarısızlık hissi, çalışmaya yönelmede direniş, arkadaşlarla iş konusunda tartışmaktan kaçınma, alaycı ve suçlayıcı olma.

Psikolojik belirtileri; aile sorunları, uyku düzensizliği, depresyon ve psikolojik hastalıklardır (Sabuncuoğlu, 1996: 151).

Aile sorunlarında, belli olmayan nedenlerle evde bulunmama, eşini ve çocuklarını umursamama, cinsel fonksiyonlarda anormallikler, aile bireyleri tarafından dışlanmışlık hissi yaşama şekillerinde görülmektedir.

1.1.7. Tükenmişliğin Sonuçları

Tükenmiş birey işi umursamama, işi bırakma eğilimi ve niyetinde artış, hizmetin niteliğinde azalma, izinsiz gelmeme, izin sonunda rapor vb yollarla izni uzatma, insan ilişkilerinde bozulma ve uyumsuzluk, eş ve aile bireylerinden uzaklaşma, düşük iş performansı, iş doyumsuzluğu, sebepsiz hastalanma, işte yaralanma ve iş kazalarında artma gibi olumsuz sonuçlar görülmektedir (Çam, 1992 :48).

Tükenmişliğe maruz kalan kişilerde yorgunluk, uykusuzluk, iştahsızlık, baş ağrıları, sindirim güçlükleri ve depresyon, kaygı, çaresizlik, özsaygının azalması, alınganlık gibi fiziksel ve duygusal sorunlar sıklıkla görülmektedir (Torun, 1995: 26).

Tükenmişlik sendromu yaşayan insanlar içki, sigara, uyuşturucu, sakinleştirici gibi zararlı maddelere yönelmekte veya artırmaktadır. Örgüt ortamında da işe devamsızlık, işten ayrılma, performans düşmesi gibi zararlı sonuçlar oluşmaktadır (Izgar, 2001: 21).

1.2. EVLİLİK DOYUMU

Evlilik ilişkileri ve eşlerin birbirlerine ilişkin algılarına (evlilikten beklentileri, evlilikten sağladıkları yarar ve doyum) yönelik çalışmaların önemi öncelikle evlilik aracılığıyla oluşan aile kurumunun öneminden ileri gelmektedir. Evlilik yolu ile kurulan

(23)

ailenin, toplumların temel taşı olarak görülmesi, sağlıklı ve doyumlu evlilik ilişkilerini betimlemeye yönelik çalışma ve araştırmalara önem verilmesine yol açmıştır. Aile kurumunu evlilik yoluyla kuran tek canlı insandır (Kephart, 1966). Doğada (hayvanlarda) evlilik yoktur. Evlilik sadece insana özgü kültürel bir yapı olarak karşımıza çıkmaktadır. Burges ve Lock, “hayvanlar çiftleşir ama insanlar evlenir” şeklinde ifade etmişlerdir (Aktaran: Kışlak, 1996). Bu nedenle, insan yaşamında neredeyse birbirleriyle özdeşleştirilen aile ile evlilik kurumlarının işlevlerine değinmek gerekmektedir.

Ailenin işlevleri doğada ve insanda farklıdır. Ailenin doğadaki işlevi, üremek için cinsel birleşmeyi sağlamak ve cinsel birleşme sonucu doğan yavruların korunmasını gerçekleştirmektir. İnsanlarda ailenin işlevi doğadakinden farklıdır. Bu anlamda, Yörükoğlu (1989) aileyi şöyle tanımlar: “Her şeyden önce aile, eşlerin duygusal ve cinsel gereksinimlerini karşılayan; ortak amaç, çıkar, inanç ve kuralları olan, çocukların bakılıp, eğitildiği yasal bir birliktir. Ailenin sürekliliğini evlilik kurumu sağlar”. Tanıma göre ailenin ve onun ön koşulu olan evliliğin, insan neslinin sürdürülmesi, çocukların bakılıp yetiştirilmesi, duygusal ve cinsel ihtiyaçların karşılanması gibi işlevleri vardır.

Evliliğin ailenin kurulması ve sürdürülmesi dışındaki işlevlerini açıklayabilmek için ‘neden evlilik?’ sorusuna başka yanıtlar da getirilmiştir. Kephart (1966), bu sorunun cevabını, cinsel gereksinimlerin karşılanmasının ve neslin devamının yanı sıra, dört maddeye daha dayandırmıştır. Bunlar: 1- Aşk (aşk, evliliğe giden yolda önemli bir nedendir). 2- Eşlik etme, bir başka deyişle arkadaşlık (aşk, evlilik sürecinde zamanla yok olma eğilimindedir ve yerini eşlik etmeye, arkadaşlık etmeye bırakabilmektedir). 3- Ekonomik nedenler (evlilik yolu ile ekonomik güvence sağlanmaktadır). 4- Toplumun

(24)

beklentileridir (evlenmemek, evde kalmış olmak gibi onur kırıcı nitelemelere yol açabilmektedir. Ayrıca yemek, davet vb sosyal ortamlara tek başına katılmak zaman içerisinde sosyal yalnızlığa yol açabilmektedir). Kephart (1966)’ın evlenme nedenlerine ilişkin bu yorumu, evliliğin çeşitli sosyal işlevlerini ve öğrenilmiş kültürel bir yapı olduğunu ortaya koymaktadır. Cüceloğlu (1991) da, “Sosyal bir varlık olan insan, ancak başkalarıyla kurduğu ilişkilerle yaşantısını sürdürebilmektedir. İlk olarak ana babasıyla ilişki kuran insan yavrusu zamanla büyüyerek akrabalarıyla ve karşı cinsle yakın ilişkiler kurmaya başlar. Başkalarıyla kurulan bu yakın ilişkiler insan hayatında önemli doyum kaynaklarındandır. Evlilik ilişkisi de insan hayatında önemli rol oynayan bu yakın ilişkilerdendir” ifadesiyle evliliğin insan için önemli bir doyum kaynağı olduğu yönündeki işlevini vurgulamaktadır. Brehm ve Kassin ise doyum düzeyi yüksek bir evliliğin yürütülmesinde, iki yetişkin bireyin duygusal bağlılık içerisinde, birbirlerinin psikolojik gereksinimlerini karşılayıp, birbirlerine güven ve destek sağlamalarının önemine işaret etmektedir (Aktaran: Kışlak, 1996).

Hawkins (1968), doyumlu bir evliliği, çiftlerin evlilik yaşantısında kendilerini mutlu olarak hissetmeleri olarak tanımlar. Tezer (1986) evlilik doyumunu, bireyin evlilik ilişkisindeki gereksinimlerini karşılama derecesine ilişkin algısı olarak tanımlar. Rusell (1983) ise evlilik doyumunu, eşlerin eşitlik duygusuna sahip olması, düşünsel ve bedensel yakınlık geliştirmesi koşuluyla gerçekleşebilen bir ilişki olarak niteler. Evlilik doyumu, evliliğe ilişkin memnuniyettir. Evlilik doyumu, evlilikte mutluluğun artması ve çatışmanın azalmasıyla gelmektedir (Buunk ve Vanyperen, 1991; Suitor, 1991) ve evlilik ilişkisindeki doyuma ulaştırıcı sıcak ve samimi alanlardan, gerilim yaratan soğuk alanlara uzanan yelpazeyi içermektedir. Evlilik doyumu genelde evlilik mutluluğu ile birlikte cinsel doyum, olumlu iletişim ve eğer yeniden evlenilecek olunsa yine aynı

(25)

kişiyle evlenme isteği gibi farklı evlilik doyumu ölçütleriyle belirlenmektedir ( Collins ve Coltrane, 1991).

1.3. PROBLEM DURUMU

Günümüz bilgi çağında toplumların gelişmişliklerini, eğitim düzeylerinin gelişmişlikleri belirlemektedir. Çağımız, bilgi çağı olarak anılmaktadır. Çağın bilgi, beceri, tutum ve alışkanlıklarının kazanılması için toplumlar okul sistemlerini kurmuşlardır. Aytaç (2003)’da okulu, eğitim sisteminde asıl üretim işlerinin yapıldığı yer olarak tanımlamaktadır.

Okul bu denli önemli olması nedeniyle yönetimi bakımından da büyük önem taşımaktadır. Okulun temel öğelerinden biri olan yöneticiye büyük görev düşmektedir. Yöneticinin, görevini verimli bir şekilde yürütebilmesi için gerekli olan niteliklere sahip olması gerekmektedir. Sosyal bir varlık olması nedeniyle, ruhen de sağlıklı olması yöneticinin verimini büyük ölçüde etkileyecektir. Bu açıdan bakıldığında, yöneticinin hem iş hem de aile ortamının incelenmesi gerekmektedir. Yönetici özellikle yakın çevresindeki yaşantılarından tamamen sıyrılamaz. Onun, ev yaşantısının işine, iş yaşantısının da ev yaşantısına yansıyacağı düşünülmektedir. Çalışmada, bu açılardan bakılmaktadır.

1.3.1. Araştırmanın Amacı

Okul yöneticilerinin değerlendirilmesine bakılırken iş ortamı yanında aile ortamının da göz önünde bulundurulması gerektiği düşünülmektedir. Çünkü; okul yöneticilerinin ev ortamındaki yaşantılarının ruhsal etkileri, iş ortamlarına yansımaktadır. Aynı şekilde, iş ortamındaki yaşantıları da ev ortamına yansımakta yani ruhsal etkilerden tamamen sıyrılamamaktadır. Bu nedenle çalışmada, okul yöneticilerinin mesleki tükenmişlikleri ve evlilik doyumları arasındaki ilişki ve bunları

(26)

etkileyebilecek yaş, cinsiyet, mesleki kıdem, öğrenci ve öğretmen sayısı, evlilik yılı, çocuk sayısı gibi bağımsız değişkenler araştırılmaya çalışılacaktır.

1.3.2. Araştırmanın Önemi

Eğitim sisteminde okulun önemi bilinmesine rağmen, okulun başındaki bireyler olan okul yöneticilerinin ev ve aile ortamları yeterince ele alınmamıştır. İnsan psikososyal bir varlıktır. Bu nedenle, okul yöneticilerinin duygusal ve ruhsal durumlarının bir kıyafet gibi istendiğinde bırakılıp, istendiğinde alınan bir eşya olmadığı göz önüne alınmalıdır. Hiçbir bireyin, ruhsal durumundan istediği zaman sıyrılamayacağı yadsınamaz bir gerçektir. Okul yöneticilerinin de ruhsal durumu davranışlarını etkileyecek veya davranışlarına yansıyacaktır. Ev ortamındaki olumlu veya olumsuz yaşantılarının ruhsal etkilerinin az veya çok iş yaşantısını etkileyeceği, aynı şekilde iş yaşantılarındaki olumlu veya olumsuz yaşantılarının da ev yaşantısına yansıyacağı reddedilemez. Tüm bu etkiler göz önüne alındığında; okul yöneticilerinin verimliliğinin ev yaşantılarından; yani evlilik durumlarından etkilendiği görüşünü ortaya çıkarmaktadır. Literatüre bakıldığında, okul yöneticilerinin mesleki tükenmişlikleri ile evlilik doyumlarının ilişkisini inceleyen herhangi bir çalışmaya rastlanmamıştır. Çalışmada, iş yaşamını etkileyeceği düşünülen ev ortamı ve ev yaşamını etkileyeceği düşünülen iş ortamı ele alınarak aralarındaki ilişkiye bakılmıştır. Yanı sıra evlilikten sağladıkları doyumu ve mesleklerinde tükenmelerini etkileyeceği düşünülen sosyodemografik değişkenler açısından incelenmeye çalışılmıştır. Çalışmanın, bu konuda bir ilk olarak literatüre büyük katkı sağlayacağı, aynı zamanda bireylerin değerlendirilmesinde aile ortamının önemini vurgulayacağı düşünülmektedir.

(27)

1.3.3. Problem Cümlesi

Bu çalışmada; okul yöneticilerinin evlilik doyumları ve mesleki tükenmişlik düzeylerinin durumu, aralarındaki ilişki ve bazı değişkenlerin evlilik doyumu ve mesleki tükenmişliklerini ne düzeyde etkilediği sorularına yanıt aranacaktır.

1.3.4. Alt Problemler

1. Okul yöneticilerinin, bağımsız değişkenlere göre dağılımı nasıldır? 2. Okul yöneticilerinin mesleki tükenmişlikleri ne düzeydedir? 3. Okul yöneticilerinin evlilik doyumları ne düzeydedir?

4. Okul yöneticilerinin, mesleki tükenmişlik düzeyleri ile evlilik doyum düzeyleri arasındaki ilişki ne düzeydedir?

5. Okul yöneticilerinin mesleki tükenmişlikleri, bağımsız değişkenlere (yaş, cinsiyet, branş, bitirdikleri en son eğitim kurumu, mesleki kıdem, yöneticilik kıdemi, çalıştıkları okullardaki öğrenci ve öğretmen sayısı, çalıştıkları yerleşim birimi, evlilik yılı, katıldıkları seminer veya kurs sayısı, öğretmenlik mesleğini tercih sırası, öğretmenlik mesleğini şu anki tercih sırası, yöneticilikten en fazla doyum sağladıkları alan, ciddi sağlık sorunu durumu, çocuk sayısı) göre farklılık göstermekte midir?

6. Okul yöneticilerinin evlilik doyumları bağımsız değişkenlere (yaş, cinsiyet, çalıştıkları yerleşim birimi, ciddi sağlık sorunu durumu, evlenme şekli, evlilik süresi, evlilik sayısı, çocuk sayısı ve evlerinde aile üyeleri dışında kalan kimse durumu) göre farklılık göstermekte midir?

1.3.5. Sınırlılıklar

1. Araştırma kapsamında okul yöneticilerinin mesleki tükenmişliklerini ve evlilik doyumlarının ölçülmesinde kullanılan mesleki tükenmişlik ve evlilik uyumu ölçeklerinin ölçebildikleri ile sınırlıdır.

(28)

2. Bu araştırma, 2005-2006 eğitim öğretim yılı Tokat ili, ilçeleri, kasaba ve köylerindeki ilköğretim okullarında görev yapan evli yöneticilerle sınırlıdır.

3. Araştırmada katılımcıların gerçek görüş, düşünce ve algılarını samimi olarak ifade ettikleri kabul edilmektedir.

1.3.6. Tanımlamalar

Okul Yöneticisi: Okulun etkili ve verimli çalışmasını sağlamakla görevli olan

kişidir (Karslı, 2004: 86). Bu araştırmada okul yöneticisi olarak bir okuldaki müdür ve müdür yardımcıları kastedilmektedir.

Mesleki Tükenmişlik: Fiziksel tükenme, kronik yorgunluk, çaresizlik ve

ümitsizlik duyguları, olumsuz benlik kavramının gelişmesi ile iş, yaşam ve diğer insanlara yönelik olumsuz tutumlarda belirginleşen fiziksel, duygusal ve zihinsel tükenme sendromudur (Maslach ve Jackson,1981: 99; Aktaran: Dursun, 2000: 7).

Evlilik Doyumu: Bireyin, evlilik ilişkisindeki gereksinimlerini karşılama

(29)

2. LİTERATÜR TARAMASI

2.1. TÜKENMİŞLİK İLE İLGİLİ YAPILAN ARAŞTIRMALAR

Tükenmişlik alanında çok fazla araştırma bulunmaktadır. Bu nedenle, daha çok tükenmişlikle ilgili eğitim alanında yapılan araştırmalardan öğretmen ve daha yoğun olarak yöneticiler üzerinde yapılan araştırmalara yer verilmiştir.

Ellis (1983), Dallas’ta resmi okullarda görev yapan yöneticilerle yaptığı çalışmada, yöneticilerin tükenmişlik düzeylerini hem sıklık hem de yoğunluk açısından incelemiştir. Yöneticiler; sorumluluk düzeyleri, okul ya da bölgenin konumu, personel, yaş, cinsiyet, çalışma süresi, yönetici olarak çalışma süresi ve çalıştığı veya denetlediği personel sayısı gibi değişkenler açısından incelenmiştir. Bulgularda tükenmişliğin önemli bir sorun olmadığı ortaya konmuştur. Kadın yöneticiler, erkek yöneticilerden duygusal tükenme alt ölçeğinden yüksek puan, kişisel başarı alt ölçeğinden ise daha düşük puan almışlardır. Yaş ilerledikçe duygusal tükenme yüksek bulunmuştur.

Kremer ve Hofmann (1985), çalışmalarında öğretmenlerin tükenmişlik düzeyleri ile mesleki kişilikleri arasında önemli ölçüde olumsuz ilişki olduğunu ortaya koymuşlardır. Fakat kişiliğin tükenmişliği nasıl etkilediği yeterince açık değildir (Kyriacou, 1992).

Sarros ve Sarros (1987), ilk ve ortaokul öğretmenleri ile okul müdür ve yardımcısı üzerinde, yönetici grupları ile öğretmen gruplarının tükenmişlik düzeyleri arasında fark olup olmadığını araştırmıştır. Araştırmada Maslach Tükenmişlik Envanteri kullanılmıştır. Araştırmada; öğretmenlerin kişisel başarı alt boyutunda diğerlerinden oldukça yüksek tükenmişlik yaşadıkları görülmüştür. Duygusal tükenme alt boyutunda da öğretmenlerin yöneticilerden daha fazla tükenmişlik yaşadıkları bulunmuştur. Duyarsızlaşma alt boyutunda ise anlamlı bir fark bulunmamıştır. Öğretmenler arasında

(30)

tükenmişliği yordayan değişkenler, duygusal tükenme alt ölçeği için; iş yükü ile doyum, statü ve fark edilme ile doyum, duyarsızlaşma alt ölçeği için; işin zorlayıcılığı, statü ve fark edilme ile doyum, kişisel başarı alt ölçeği için; statü ve fark edilme ile doyum, işin zorlayıcılığı, ilerleme ile doyum, güvence ve katılımla doyum, ücret ve tazminatlar ile doyum en önemli yordayıcılar olarak belirlenmiştir.

Hughes ve diğerleri (1987), araştırmalarında kendine güveni daha yüksek, dışa dönük ve duyarlı kişiliğe sahip öğretmenlerin tükenmişliğe karşı daha dayanıklı olduklarını, baskı altında çalışırlarken kişisel başarma duygularını koruyabildiklerini, buna karşılık duygusal tiplerin yüksek düzeyde tükenmişliğe müsait olduklarını bulmuşlardır.

Sarros (1988), yaptığı araştırmada okul müdürlerinde tükenmişliğin, duygusal tükenme ve duyarsızlaşma boyutlarında ortalama düzeyin altında, kişisel başarı boyutunda ise orta düzeyde olduğunu ortaya koymuştur. Tükenmişliğe neden olan iş şartlarını; iş stresi, fazla iş yükü, statü kaybı, yetersiz insan ilişkileri olarak belirlemiştir.

Çam (1991), hemşirelerde tükenmişliği araştırmış ve sonuç olarak; a) Hemşirelerin yaşları ve hizmet süreleri ile duygusal tükenme ve duyarsızlaşma alt ölçek puanları arasında ters yönlü, kişisel başarı alt ölçek puanları arasında doğru yönlü bir ilişki bulmuştur. b) Medeni durumları ile MTE (Maslach Tükenmişlik Envanteri) alt ölçek puanları arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. c) Çocuk durumları ile sadece duygusal tükenme arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. d) Eğitim durumu, çalıştıkları bölüm ve üstlendikleri görevle arasında anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. e) Çalıştıkları hastane ile tüm alt ölçekler arasında anlamlı bir ilişki bulunmuştur. f) Çalışma şekillerinde; sürekli gündüz çalışanların duygusal tükenme ve duyarsızlaşma puan ortalaması, sürekli gündüz çalışıp gece devam eden ve nöbet tutarak çalışanların puan

(31)

ortalamalarından daha düşüktür. Kişisel başarı puan ortalaması çalışma şekli yoğunlaştıkça azalmaktadır. g) Çalışma süreleri ile duygusal tükenme ve duyarsızlaşma arasında anlamlı ilişki bulunurken, kişisel başarı puanları arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır. h) Üstlerinden destek görme durumunda, duygusal tükenme ve duyarsızlaşma puanları yüksek düzeyde anlamlı, kişisel başarı puanları ise anlamlı bulunmamıştır. ı) Hastalardan destek görme durumunun, tüm alt ölçeklerle anlamlı ilişkili olduğu saptanmıştır. j) Meslektaşlarından destek görme durumu ile anlamlı bir ilişki bulunmamıştır. k) Çalışma ortamlarından memnuniyet durumu ile tüm alt ölçek puanları ile yüksek düzeyde anlamlı olduğu saptanmıştır. l) Mesleklerinden memnuniyet ile de tüm alt ölçek puanları arasında anlamlı ilişki bulunmuştur.

Hipps ve Malpin (1991), Alabama Halk Okulu öğretmen ve müdürleri üzerinde tükenmişliği araştırmıştır. Ruhsal çöküntü ve tükenmişlik ile iş stresi arasında güçlü pozitif bir ilişki, kişisel başarı ile iş stresi arasında güçlü negatif bir ilişki olduğunu göstermektedir. Araştırmada, dış denetim organları tarafından denetlenen yöneticiler, iç denetim organları tarafından denetlenen yöneticilere göre daha fazla tükenmişlik yaşamaktadırlar. Medeni durum, yaş ve cinsiyet değişkenleri ile tükenmişlik arasında anlamlı ilişki bulunmamıştır.

Daly (1992), resmi okul yöneticilerinin tükenmişlik düzeylerini görev yapılan okulun türü ve öğrenci sayısı açısından karşılaştırmıştır. Yöneticilerin tükenmişlik belirtilerini olumsuz benlik kavramı, düşmanlık duygusuna kapılma, yabancılaşma, geri çekilme, içine kapanma başlıkları altında incelemiştir. Sonuçlar, okulun türü ya da büyüklüğünün tükenmişlik düzeyi üzerinde anlamlı farklılığa yol açmadığını göstermiştir. Daha önceki araştırmalara göre tükenmişlik puanları yüksek bulunmuş, tükenmişliğin yöneticilerde arttığı görülmüştür.Yöneticilerde görülen başarısızlık

(32)

hissetme, suçluluk, kuşkulanma, tahammülsüzlük ve hayal kırıklığı gibi belirtiler yüksek derecede tükenmişlik belirtileridir. Bu duyguları yüksek düzeyde yaşamalarının nedeni ise son yıllarda eğitim kurumlarındaki olumsuz baskılara, okul merkezli yönetimin yöneticiye getirdiği ek sorumluluklara ve otoritenin azalmasına bağlanmıştır.

Örmen (1993)’in, “Tükenmişlik Duygusu ve Yöneticiler Üzerinde Bir Uygulama” adlı araştırmasında vardığı sonuçlara göre; a) Kişisel seviyede bazı kişilik ve özgeçmiş özelliklerinin tükenmişliğe katkıda bulunduğu ortaya çıkmıştır. Kişinin genç, tecrübesiz, kendine güveninin yetersiz, aile bağlarının zayıf, amaçlarının belirsiz olduğu durumlarda tükenmişlik ihtimalinin yüksek olduğu görülmüştür. Hastalık, kronik yorgunluk, depresyon, fiziksel ve psikolojik rahatsızlıklar, zararlı alışkanlıklar tükenmişliğin kişisel sonuçlarından bazılarıdır. b) Örgütsel tükenmişlik kaynakları oldukça önem kazanmaktadır. Aşırı iş yükü, katı kurallar, kötü yönetim, yetki yetersizliği, meslektaşlar ve yöneticilerle çatışmalar çalışanların en çok şikayetçi oldukları ve tükenmişliği tüm alt boyutlarına zemin hazırlayan unsurlardır. c) Araştırmada, yöneticilerin tükenmişlik puanları çok yüksek değildir. En önemli sorun duygusal tükenme olarak görülmüştür. d) Cinsiyet, yaş, medeni, durum gibi kişisel tükenmişlik ortalamalarının yurt dışında yapılan araştırmalardakilerle paralel olduğu görülmüştür. Örgütsel tükenmişlik kaynakları açısından en önemli etkenin yöneticinin konumu olduğu ortaya çıkmıştır. İlk yöneticilik basamaklarındaki yüksek tükenmişlik

puanlarının, üst düzey yöneticilerde bariz bir şekilde düştüğü ortaya çıkmıştır. e) Tükenmişlikle mücadelede en etkili yöntem, kişiden kişiye değişmektedir.

Corkey (1994), öğretmenlerin öğrencilerde görülen bazı davranış bozukluklarına karşı gösterdikleri hoşgörü ile tükenmişlik arasındaki ilişkiyi yaş, mesleki deneyim, eğitim düzeyi, öğretim yaptıkları düzey, mevcut pozisyonda çalışma süreleri gibi bazı

(33)

demografik değişkenlere göre incelemiştir. Araştırmada Maslach Tükenmişlik Envanteri ve Problem Davranış Kontrol Listesi kullanılmıştır. Sonuçlar öğretmenlerin yaşı, eğitim düzeyi, öğretim yaptıkları okulun düzeyi, deneyimleri ve mevcut pozisyonda çalışma sürelerinin tükenmişlikleri ile anlamlı bir ilişki göstermediklerini ortaya koymuştur. Ancak okulun sosyoekonomik durumu ile öğretmenlerin gösterdiği hoşgörü düzeyi ve öğretmenlerin ırkları ile hem tolerans düzeyleri hem de tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı ilişki bulunmuştur. Zenci öğretmenlerin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma boyutlarında beyazlara göre daha az tükenmişlik yaşadıkları, aynı zamanda yanlış olarak nitelenen davranışlara karşı daha hoşgörülü oldukları diğer bulgulardır.

Ensari ve Tuzcuoğlu (1995)’nun “Marmara Üniversitesine Bağlı Fakültelerde Görev Yapan Yönetici ve Öğretim Elemanlarının Meslekten Yılgınlıklarında Kişilik Özelliklerinin Rolü” adlı araştırmalarında: a) Yöneticilerin yılgınlıkları öğretim personelinde daha azdır. b) Kişilik özellikleri ile yılgınlık ve türleri arasında ilişkiler vardır. Genellikle yöneticiler ve öğretim personelinde farklı şekilde belirmektedir. c) Yılgınlık demografik özelliklerden; 1- medeni durum, çocuk sayısı, okuldaki esas görev, bu görevdeki hizmet süresi, sorumlu olduğu öğrenci sayısı değişkenlerine göre farklılık göstermektedir. 2- Yaş, cinsiyet, eşiyle evlilik yılı, birlikte yaşadığı çocuk sayısı, alınmış olunan en yüksek akademik derece, bugüne kadar görev yaptığı öğretim düzeyi, kaç yıldır eğitim alanında çalışmakta olduğu değişkenlerine göre farklılaşmamaktadır. 3- Yılgınlığın demografik özelliklere göre farklılaşmasında yönetim görevinin etkisi yoktur, sonuçlarına ulaşmışlardır.

Girgin (1995), “İlkokul Öğretmenlerinin Meslekten Tükenmişliğin Gelişimini Etkileyen Değişkenlerin Analizi ve Bir Model Önerisi (İzmir İli Kırsal ve Kentsel Yöre

(34)

Karşılaştırması)” araştırmasında, ilkokul öğretmenlerinin mesleki tükenmişliklerinin gelişimini etkileyen değişkenleri incelemiştir. Mesleği sürdürme nedeni, mesleği isteyerek seçip seçmeme, meslektaşlardan destek, üstlerden takdir görme durumu, mesleğin toplumda hak ettiği yeri bulup bulmadığı kanısı, eğitim sisteminden memnun olup olmama durumları duygusal tükenmeyi etkileyen değişkenlerdir. Cinsiyet, çalışılan yıl, eğitim sisteminden memnun olup olmama durumu, mesleğin toplumda hak ettiği yeri bulup bulmadığı kanısı ve metropolde çalışılan sosyoekonomik düzeyler duyarsızlaşmayı etkileyen faktörler olarak bulunmuştur. Çalışma yılı, okuldaki konum, mesleği sürdürme nedeni, üstlerden takdir görme durumu, çalışılan sosyoekonomik düzey de kişisel başarıyı etkileyen değişkenler olarak tespit edilmiştir. Araştırmada, erkek öğretmelerin duyarsızlaşma alt ölçek puanları kadınlardan yüksek bulunmuş ve yaş ilerledikçe tükenmişliğin azaldığını belirlenmiştir. Çalışılan yıl arttıkça başarı puanlarının arttığı, mesleğini sevdiği için sürdüren öğretmenlerin, yönetici konumunda olan öğretmenlerin mesleki başarı puanlarının yüksek olduğu, mesleğini isteyerek seçen öğretmenlerin duygusal tükenme puanlarının düşük olduğu, mesleği kendisine uygun bulanların toplam tükenmişlik puanlarının diğer gruplardan yüksek olduğu şeklinde bulgulara ulaşılmıştır. Ayrıca, alt sosyoekonomik düzeydeki okullarda çalışan öğretmenlerin duyarsızlaşma puanları, üst sosyoekonomik düzeydeki okullarda görev yapanların da mesleki başarı puanlarının yüksek olduğu belirlenmiştir.

Torun (1995), “Tükenmişlik, Aile Yapısı ve Sosyal Destek İlişkileri Üzerine Bir İnceleme” adlı araştırmasında; a) Ailede uyum arttıkça ve sosyal destek kaynaklarından yararlanma imkanı çoğaldıkça stresin olumsuz sonuçlarından biri olan tükenmişlik azalmaktadır. b) Çocuk sayısı arttıkça başkalarına ilginin artıp, katılığın azalması; evlilerde başkalarına ilginin daha yüksek düzeyde olması tükenmişlik ile aile yapısının

(35)

ilişkisini ortaya koymaktadır. c) Tükenmişlik sosyal destek ilişkilerine işaret eden diğer bir sonuç da meslek ve diğer demografik değişken gruplar arasında duygusal tükenme ile ilgili bir fark elde edilmeyişi ve öğretmen, satış elemanı, laborant ve trafik polisinin sosyal destekten aynı düzeyde yararlandığının anlaşılmasıdır. Örneklem ortalamaları incelendiğinde duygusal tükenmenin düşük, sosyal destek boyutlarının ise yüksek kabul edilecek sınırlar içinde bulunduğu görülmektedir. d) Duygusal tükenme yönünden gruplar arasında herhangi bir farklılığa rastlanmamasına rağmen, tükenmişliğin canlılık, katılık ve başkalarına ilgi boyutlarında meslek, yaş, çalışma süresi, gelir düzeyi, çocuk sayısı, cinsiyet, medeni durum ve unvan değişkenleri üzerinde etkili olduğu anlaşılmaktadır.

DeRobbio (1995), orta öğretim düzeyinde çalışan öğretmenlerde tükenmişliğin, kişisel ve mesleki özelliklerle ilişkisini ve tükenmişlik ve strese neden olan değişkenleri belirlemeye çalışmıştır. Yaş, cinsiyet, çalışılan okul düzeyi gibi değişkenlerin tükenmişlikle ilişkisini ortaya koymuştur. Bu değişkenler özellikle duyarsızlaşma alt boyutunda anlamlı farklılıklara yol açarken, duygusal tükenme ve kişisel başarı alt boyutlarında herhangi bir farklılaşmaya neden olmamıştır. Öğretmenlerin tükenmişlik yaşamalarına neden olan değişkenler ise; disiplin, çok fazla bürokratik iş, bürokratik engeller, düşük ücret, öğretmenin kendisine ve mesleğine karşı yapılan saygısızlıklar olarak belirlenmiştir.

Anderson (1996)’a göre, eğitim yöneticilerinden beklentilerin ve onlara yüklenen sorumlulukların fazlalığı, stres yaratan durumlarla ilişkili olarak, çeşitli hastalıklar ya da tükenmişlikle sonuçlanabilecek aşırı yüklenmelere neden olabilir. Bu nedenle yöneticilerin tükenmişliğinin önlenebilmesi için bu durumun belirtilerinin ve sonuçlarının fark edilmesi gerektiği vurgulanmaktadır.

(36)

Dinham ve Scott (1996), öğretmen ve okul yöneticilerinin iş tatmini, motivasyonu ve iş sağlığını belirlemek amacıyla yaptığı araştırmada, orta yaş grubunun iş tatmin düzeyini yüksek bulmuştur. İş tatminsizliği yaşayan gruplarda mesleki tükenmişlik de yüksek bulunmuş ve çalışma süresi ile tükenmişlik arasında anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna varılmıştır.

Sucuoğlu ve Kuloğlu (1996), “Özürlü Çocuklarla Çalışan Öğretmenlerde Tükenmişliğin Değerlendirilesi” adlı araştırmada, özel eğitim ve ilkokul öğretmenleri karşılaştırılmıştır. İki grup arasında duygusal tükenme ve duyarsızlaşmada fark olmadığı, kişisel başarı puanlarında ise anlamlı bir farklılık bulunduğu görülmüştür. İlkokul öğretmenlerinin kişisel başarı puanları daha yüksek bulunmuştur.

Graf (1996), çalışmasında yöneticilerde tükenmişliği cinsiyet, okulun bulunduğu çevre, çalışma süresi, yaş, okul türü gibi değişkenlerin tükenmişlik üzerine etkilerini incelemiştir. Bunlara ek olarak yöneticinin algıladığı dışlanmışlık, algılanan bakanlık desteği ve beraber çalıştığı personelin desteğinin tükenmişlik ile ilişkilerine bakmıştır. Sonuçlara göre demografik özelliklerle tükenmişlik arasında bir ilişki bulunmamıştır. Ancak çevresel değişkenler olarak adlandırılan dışlanmışlık, bakanlık desteği ve personel desteği ile tükenmişlik arasında anlamlı ilişkiler bulunmuştur. Sonuçlara göre yöneticiler yüksek düzeyde tükenmişlik yaşamaktadırlar. Bulgulara göre, yöneticilerin rolleri yöneticilikten liderliğe doğru değişmektedir. Bununla birlikte, değişen beklentiler yeni stresleri de beraberinde getirmekte ve yöneticilerin dışlanmışlık ve desteksizlik hissetmesine neden olmaktadır. Bu nedenle, profesyonel derneklerin yöneticilerde stres ve tükenmişliğin nedenlerini belirlemeye yönelik hizmet içi programlar üzerine yoğunlaşmaları gerektiği, yöneticilerin sürekli olarak dışlanmışlık ve desteksizlik duygularını azaltmanın yollarını aramaları gerektiği, mesleki derneklerin toplantılarına,

(37)

toplumsal örgütlere ve konferanslara katılmalarının önemli bir hale geldiği vurgulanmaktadır. Ayrıca, stres ve tükenmişlik belirtilerini azaltmaya yönelik hizmet içi eğitim programlarının açılması ve her yöneticinin bu programlara katılması gerektiği belirtilmektedir.

Tümkaya (1996), “Öğretmenlerde Tükenmişlik, Görülen Psikolojik Belirtiler ve Başa Çıkma Davranışları” adlı araştırmasında; tükenmişlik düzeyinin, cinsiyet, yaş, öğrenim derecesi, çalışılan okul düzeyi, çalışma yılı, branş ve okulun sosyoekonomik düzeyinin psikolojik belirtilerde anlamlı farklılıklar oluşturduğu belirlenmiştir.

Freidman (1997), ilk ve orta dereceli okul yöneticisi üzerinde tükenmişlik ve stres yaratan faktörleri belirlemek için bir araştırma yapmıştır. Sonuçlara göre stres yapıcı faktörler; aşırı iş yükü, görev belirsizliği, çatışma, rol performansında idari ve teknik destek yetersizliği olarak, stres yapıcı ilişkiler ise; aile ve yöneticilerle olan ilişkiler olarak belirlenmiş, yöneticiler için kaynak kullanmada gösterilen başarısızlık stres yapıcı faktör olarak belirlenmiştir. Stres yapıcı organizasyon, ilişki ve görevlerin yüksek düzeyde ruhsal çöküntüye ve mesleki tükenmişliğe yol açtığı belirtilmiştir.

Tümkaya (1998), “Çukurova Üniversitesi Öğretim Elemanlarının Akademik Tükenmişlik Düzeyleri” araştırmasında; Çukurova Üniversitesindeki öğretim elemanları arasındaki tükenmişliğin; fakülte, akademik unvan ve cinsiyet gibi kişisel değişkenlere göre değiştiğini bulmuştur. Mühendislik fakültesinde görev yapan öğretim elemanları diğer fakültelerdeki meslektaşlarına göre daha fazla tükenmiş bulunmuşlardır. Akademik unvan ve cinsiyete göre öğretim elemanları arasındaki tükenmişlik her iki değişkende de “Öğrencilere Yönelik Tutumlar” alt ölçeğinde farklılık göstermektedir. Akademik unvanına göre tükenmişlik değerlendirildiğinde en çok sorun yaşayan grubun araştırma görevlileri olduğu görülmüştür. Üçüncü sırada profesörler yer almıştır.

(38)

Cinsiyetin “öğrencilere yönelik tutumlar” alt ölçeğinde erkek öğretim elemanlarının kadın öğretim elemanlarına göre daha etkili olmaları, etkili başa çıkma davranışlarına sahip oldukları şeklinde yorumlanmıştır.

Çokluk (1999), “Zihinsel ve İşitme Engelliler Okullarında Görev Yapan Yönetici ve Öğretmenlerde Tükenmişliğin Kestirilmesi” adlı araştırmasında; a) Yöneticilerle öğretmenler arasında toplam tükenmişlik, duyarsızlaşma ve duygusal tükenme boyutlarında anlamlı farklar bulunduğu saptanırken, kişisel başarıda anlamlı bir fark bulunmamıştır. b) Yönetici grubunda mesleki tükenmişlik envanterinden alınan toplam tükenmişlik puanlarını yordayan en önemli değişkenler; özel eğitim okullarında çalışmanın bireye uygun bir iş olup olmaması, medeni durum, engellilere yönelik tutumlar ve bulunduğu okuldaki çalışma yılıdır. c) Yönetici grubunda her alt boyuta ilişkin yordayıcı değişkenler incelendiğinde, medeni durum, bulunduğu okuldaki çalışma yılı ve engellilere yönelik tutumlar, meslekteki toplam çalışma yılı, özel eğitim okulunda kendi isteği ile çalışıp çalışmama olarak bulunmuştur. d) Yöneticilerin öğretmenlerden daha çok tükenmişlik yaşadıkları söylenmiştir. e) Cinsiyet, görevden elde edilen aylık net gelir, engelli çocuklarla çalışmak için alınan eğitimin yeterli olup olmaması ve daha önce öğretmen veya yönetici olarak engelli çocuklarla çalışıp çalışmama ile tükenmişlik arasında anlamlı bir ilişki bulunmamıştır.

Akçamete, Kaner ve Sucuoğlu (2001), “Öğretmenlerde Tükenmişlik, İş Doyumu ve Kişilik” adlı araştırmalarında, engelli ve engelli olmayan çocuklarla çalışan öğretmenlerin tükenmişlik düzeylerinin, iş doyumlarının ve kişilik özelliklerinin karşılaştırılması ve her iki grup için iş doyumu ve kişilik özelliklerinin tükenmişliği yordayıp yordamadığını belirlemeye çalışmışlardır. Çalışmada veriler, engelli çocuklarla çalışan 153 ve engelli olmayan çocuklarla çalışan 261 öğretmenden

(39)

toplanmıştır. Analiz sonuçlarına göre; engelli olmayan çocuklarla çalışan öğretmenlerin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyleri, engelli çocuklarla çalışan öğretmenlerden yüksek bulunmuştur, kişisel başarılarında anlamlı farklılık bulunmamıştır. Çalışmada cinsiyet, yaş, eğitim şekli (öğretmen ya da benzeri eleman yetiştiren kurumlardan mezun olanlar ve diğer kurumlardan mezun olanlar) ve görev süresinin tükenmişlik üzerine etkisi bulunamamıştır.

Barut ve Kalkan (2002)’ın, Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nin çeşitli fakültelerinde görev yapan öğretim elemanlarının tükenmişlik düzeylerini bazı değişkenler açısından inceleyen “Ondokuz Mayıs Üniversitesi Öğretim Elemanlarının Tükenmişlik Düzeylerinin İncelenmesi” adlı araştırmalarının örneklemini toplam 212 öğretim elemanı oluşturmaktadır. Öğretim elemanlarının tükenmişlik düzeylerinin cinsiyet, medeni durum, yaş düzeyi, meslekte çalışma süresi, branş, öğrenim düzeyi ve akademik unvana göre anlamlı farklılık gösterip göstermediği araştırılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, bayanlarda duyarsızlaşma daha fazla görülürken, erkek öğretim elemanlarının kişisel başarı algılamalarının daha yüksek olduğu bulunmuştur. Medeni duruma göre, duygusal tükenme düzeyleri arasında anlamlı fark bulunmazken, bekar öğretim elemanlarının evlilerden daha fazla duyarsızlaşma yaşadıkları ve evlilerin kendilerini bekarlara göre daha fazla başarılı algıladıkları ortaya çıkmaktadır. Yaş düzeyine göre tükenmişlik düzeyleri anlamlı şekilde farklılık göstermektedir. 20-30 ve 31-40 yaş grubundakilerin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyleri, 41 yaş ve üstündekilerden daha fazladır. 20-30 yaş grubundaki öğretim elemanlarının kişisel başarısızlık düzeyleri 41 yaş ve üstündeki öğretim elemanlarından daha yüksek bulunmuştur. 0-5 yıl çalışma süresi olanların duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyleri, 6-15 ile 16 yıl ve üstünde çalışma süresi olanlardan daha fazladır. 0-5 yıl

(40)

grubundaki öğretim elemanları, 6-15 ile 16 yıl ve üzeri gruptaki öğretim elemanlarından daha fazla kişisel başarısızlık algısı içerisindedirler. Sağlık bilimlerinde görev yapan öğretim elemanlarının duygusal tükenme düzeylerinin, fen bilimleri ve sosyal bilimlerdeki öğretim elemanlarından daha yüksek olduğu görülmektedir. Sağlık bilimlerindekilerin duyarsızlaşma düzeyleri, fen bilimleri, sosyal bilimler, güzel sanatlar, beden eğitimi, müzik ve yabancı dillerdekilerden daha fazladır. Sağlık bilimlerindeki öğretim elemanları, fen bilimleri, sosyal bilimler, güzel sanatlar, beden eğitimi, müzik ve yabancı dillerdekilerden daha fazla kişisel başarısızlık algısı içinde bulunmaktadırlar. Öğrenim durumuna göre; yüksek lisans öğrenimine sahip öğretim elemanlarının duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeylerinin, doktora öğrenimine sahip olanlardan daha yüksek olduğu görülmektedir. Doktora öğrenimine sahip öğretim elemanlarının kişisel başarı düzeyleri, yüksek lisans öğrenimine sahip olanlardan daha yüksektir. Akademik unvanlarına göre; araştırma görevlilerinin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeylerinin doçent, yardımcı doçent ve öğretim görevlisi okutmanlardan daha yüksek olduğu görülmektedir. Araştırma görevlilerinin kişisel başarısızlık algıları, profesör, doçent ve yardımcı doçentlerden daha fazladır.

Dolunay (2002), “Keçiören İlçesi Genel Liseler ve Teknik-Ticaret-Meslek Liselerinde Görevli Öğretmenlerde Tükenmişlik Durumu Araştırması” adlı çalışmasının örneklemini, Ankara ili Keçiören ilçesindeki 13 genel lisede ve 7 teknik-ticaret-meslek lisesinde görev yapan toplam 1462 öğretmenden, sistematik örnekleme yöntemi ile seçilen 366 öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmaya göre; yaş ilerledikçe genel tükenmişlik, duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeylerinin azaldığı, kişisel başarı düzeyinin arttığı, çocuk sayısı ile kişisel başarının doğru orantılı değiştiği, toplam hizmet süresi arttıkça, genel tükenmişliğin azaldığı ve kişisel başarının arttığı, ortalama

(41)

sınıf mevcudu arttıkça, duyarsızlaşmanın da arttığı saptanmıştır. Mesleğini sevdiği için sürdürenlerin tükenmişlik düzeyleri, ekonomik, toplumsal nedenler ve başka iş bulamama ve diğer nedenlerle sürdürenlerden, mesleğini isteyerek seçenlerin tükenmişlik düzeyleri, istemeyerek seçenlerden, mesleği kendine çok uygun bulanların tükenmişlik düzeyleri uygun ya da kısmen uygun bulanlardan, mesleki verimini “çok iyi” olarak belirtenlerin tükenmişlik düzeyleri, “iyi” ya da “kötü” olarak değerlendirenlerden, çalışma ortamından memnun olanların tükenmişlik düzeyleri, hiçbir zaman memnun olmayanların tükenmişlik düzeylerinden, üstlerinden her zaman takdir görenlerin tükenmişlik düzeyleri, hiçbir zaman takdir görmeyenlerden, mesleğin toplumda her zaman ve çoğunlukla hakkettiği yeri bulduğunu düşünenlerin, hiçbir zaman hak etmediğini düşünenlerinkinden, eğitim sisteminden tamamıyla ve büyük ölçüde memnun olanların genel tükenmişlik, duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyleri eğitim sisteminden hiç memnun olmayanlarınkinden, gelecekte öğretmen olarak mesleğe devam etmeyi düşünenlerin tükenmişlik düzeyleri, meslekten ayrılıp çalışmamayı amaçlayanların tükenmişlik düzeylerinden daha düşük bulunmuştur. Aylık net gelir arttıkça, genel tükenmişlik düzeyinin düştüğü ve kişisel başarı düzeyinin arttığı anlaşılmıştır.

Kırılmaz, Çelen ve Sarp (2003), “İlköğretimde Çalışan Bir Öğretmen Grubunda Tükenmişlik Durumu Araştırması” adlı araştırmalarında, Mili Eğitim Bakanlığı’nın Çorum ilinde düzenlediği Okul Sağlığı Formatörlük Kursu’na katılan 43 ilköğretim okulu öğretmeninin tükenmişlik düzeyini saptamaya ve grubu tanımlamaya çalışmışlardır. Araştırmada, grubun duyarsızlaşma yönünden en iyi, duygusal tükenme yönünden en kötü durumda oldukları saptanmıştır. Araştırma grubunun yaş, cinsiyet, mezun olunan okul, toplam hizmet süresi, çalışılan kurumdaki hizmet süresi, çocuk

(42)

sayısı, mesleki verim düzeyini değerlendirme, ders verilen sınıftaki ortalama sınıf mevcudu gibi özelliklerin tükenmişlik düzeyini etkilemediği ancak, medeni durum, öğretmenlik mesleğini yapma nedeni, öğretmenlik mesleğini seçme nedeni, mesleği kendilerine uygun bulma durumu, mesleki açıdan geleceği değerlendirme durumu, çalışma ortamından memnuniyet durumu, üstlerinden takdir görme durumu, mesleğin toplumdaki hak ettiği yeri bulma durumu, eğitim sisteminden memnuniyet durumu gibi özelliklerin ise, tükenmişlik düzeyini etkilediği saptanmıştır. Ayrıca, araştırma grubunun duyarsızlaşma ve kişisel başarı puanlarının farklı parametrelerden etkilendiği, birbirinden bağımsız olarak değiştiği gözlenmiştir.

Demirbaş, Özdemir, Hancı ve Balseven (2004), çalışmalarında cezaevi hekimliği yapan kişilerin tükenmişliklerini incelemişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre; hekimlerin yaş, medeni durum, hekimlik ve cezaevi hekimliği süreleri ile tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı fark bulunamamıştır.

Aksu ve Baysal (2005), “İlköğretim Okulu Müdürlerinde Tükenmişlik” adlı çalışmalarında, İzmir ilinde görev yapan ilköğretim okulu müdürlerinin tükenmişlik düzeylerini ve bazı değişkenlere göre farklılaşıp farklılaşmadığını belirlemeyi amaçlamışlardır. Betimsel nitelik taşıyan araştırmanın evrenini, 2002-2003 eğitim öğretim yılında, İzmir merkez ilçelerinde görev yapan ilköğretim okulu müdürleri oluşturmaktadır. Araştırma sonuçlarına göre; okul müdürlerinin tükenmişlik algılamaları eğitim düzeylerine, kıdemlerine, görev yaptıkları ilçeye ve yöneticilik kıdemlerine göre anlamlı farklılık göstermekte, cinsiyet ve ekonomik gelirlerine göre anlamlı farklılık göstermemektedir.

Budak ve Sürvegül (2005)’ün çalışmalarının örneklemini, Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’ndeki 185 akademik personel

(43)

oluşturmaktadır. Araştırmada, akademik personelin tükenmişlik düzeyi, demografik değişkenlere ve akademik unvana göre, tükenmişlik düzeylerindeki farklılaşma ve tükenmişliğe etki eden örgütsel faktörler belirlenmeye çalışılmıştır. Araştırma sonuçlarına göre, akademisyenler düşük tükenmişlik düzeyine sahiptirler. Kadınların duygusal tükenme düzeyi, erkeklerden yüksek bulunmuştur. Akademik unvana göre, yardımcı doçent ve öğretim görevlisi grubunun duygusal tükenme düzeyi, profesör ve doçent grubunun duygusal tükenme düzeyinden yüksektir. Yardımcı doçent ve öğretim görevlisi grubunun duyarsızlaşma düzeyi, diğer gruplardan yüksektir. Kişisel başarı alt boyutunda ise, profesör ve doçent grubundakilerin ki diğerlerinden yüksektir. Akademisyenlerin duygusal tükenme düzeyini öngören değişkenler; değer, iş yükü, kontrol ve cinsiyet, duyarsızlaşma düzeyini öngören değişkenler; ödül, kontrol ve iş yükü, kişisel başarı düzeyini öngören değişkenler; ödül ve kontrol şeklinde belirlenmiştir.

Avşaroğlu, Deniz ve Kahraman (2005)’ın, “Teknik Öğretmenlerde Yaşam Doyumu, İş Doyumu ve Mesleki Tükenmişlik Düzeylerinin İncelenmesi” adlı genel tarama modelindeki araştırmalarının örneklemini, Konya merkezinde görev yapan toplam 173 öğretmen oluşturmaktadır. Erkek öğretmenlerin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyleri, kadın öğretmenlerden yüksek çıkarken, kadın öğretmenlerin kişisel başarısızlık düzeyi erkek öğretmenlerden yüksek bulunmuştur. Kişisel başarı düzeyleri yaşlarına göre farklılaşmamaktadır. 41-50 yaş grubundaki öğretmenlerin duygusal tükenme ve duyarsızlaşma düzeyleri, 31-40 yaş grubundakilerden daha yüksek bulunmuştur. Öğretmenlerin hizmet süresinde, duyarsızlaşma ve kişisel başarı düzeylerinde anlamlı farklılık bulunmamıştır. Duygusal tükenme düzeylerinde ise, 21-25 yıl hizmet süresi olan öğretmenlerin 16-20 yıl olanlardan yüksek bulunmuştur.

Referanslar

Benzer Belgeler

Sesi ile müzik hocalarının dikkatini çekmiş, Hamamı İsmail Dedenin musiki topluluğuna götürülmüştür.. Onun talebele­ rinden Eyyubî Mehmet Beyden ders

Okul Yöneticilerinin Görev Alanlarına Yönelik Yetki Kullanımında Karşılaştıkları Sorsunlar İle Tükenmişlik Düzeyleri Arasındaki İlişkinin Cinsiyet, Yöneticilikteki

İlgililik Tespitler ve ihtiyaçlarda herhangi bir değişim bulunmadığından performans göstergesinde bir değişiklik ihtiyacı bulunmamaktır.. Etkililik Gösterge

• Daha sonra gruplararası kareler ortalaması grupiçi kareler ortalamasına bölünerek F değeri elde edilir. • Son olarak da hesaplanan F değeri ilgili serbestlik derecesi

5 During the first hospitalization in the present case, pace- maker leads preservation was decided and resulted from the super- ficial and simple pacemaker pocket infection, coupled

/person/year, is much less than the nurses; 3) Compared to the Center Med. Hosp., District MTs exposed to higher environmental risk and received less training in occupational

Problem çözme alt boyutu için yaptıkları işler bölümünden aldıkları ortalama puan çok sık olmasa da bazen oluyor, bazen olmuyor iken yapmak istedikleri işler

Eğitim işgörenlerinin kişiler arası beceriler boyutunda yetenekli ol- ması ile tükenmişlik düzeyleri arasında pozitif bir ilişki olmasının nede- ni, duygusal zekâsı,