B
UGÜN son devrin Dîvan şâirlerinden Yahya Kem al’in 10 uncu yıldönümüdür.Ben uzun senelerdenberi kendisi ile dargındım, fakat bu dargınlık onun, yaşadığımız devrin en büyük şâir’i olması na tesir etmez, ben Yahya Kem al’i, şahsıyla değil şiirleriyle tanırım.
Merhumun vefat tarihini bilmiyordum, benim ve onun
aziz dostumuz Âsim Sönmez. M i’raç Kandil’i münasebetiyle
beni ziyarete geldiği zaman, bu ölüm tarihini de bana hatır lattı, hattâ 97 yaşında hamdolsun zinde bir ana timsâli olan valdesinin dervişâne bana «Aşk-ı-Niyaz» eylediğini de ilâve etti, anladım ki ben büyük şair’in varlığını yazarsam bu ana oğül’un gönüllerini hoşnud edeceğim ve aynı zamanda hamâsî şiirlerde Bakî’nin:
Şemşîr gibi rû-yi-zemin’e taraf taraf Saldım demûr kuşaklı cih ta pehlivanları
Beyitlerini Yahya Kem al’in hamâsî şiirlerini okuyarak
göğsümü gurur ile kabartacağım
Yahya Kemal, Rıza Tevfik gibi okur iken coşturacak nâ’- ralar attıracak bir beyân sahibidir.
Bir şâir söze, bu tesiri veremezse, onun şairliği nerede kalır?
Şairlik, güzel sanatların hiç birisi üe mukayese edilem e yen bir Allah vergisidir.
Bir söz, bir büyük şair’in elinde, dilinde, asırlara hükme den bir âbide olur.
Görüyorsunuz! Ellerinde kazmalar, külünkler, asırlarca
koca bir İmparatorluğa fakir gıdası vermiş, bir lisânı yıkmak, yok etmek için görülmemiş bir gayretle çalışıyorlar.
V e bâlâ, meselâ Kanunî’nin:
Olmaya Devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi m ısrâ’mın bir kelimesini ifâdeye muktedir olamıyorlar.
Üniversitenin Edebiyat Fakültesinde okuyan gençler gör
düm kİ Fuzuli Divan’mı hatim etmişlerdi, N efi’yi ezber biliyor lardı, Nedim ’i okurken sanki şeker yiyorlardı.
Ben onları gördüğüm zaman sevinç gözyaşlarımı içime
akıtıyordum, çünki karşımda İmparatorluğum yaşıyordu. Yahya Kem al’in şiirlerini de onun için severim ve diye bilirim ki zâif, üstünkörü şiiri olmayan yegâne şairdir.
Yahya Kemal tarihi edebiyatla mezecimiş ve tarihi te rennüm etmesini bilmiştir.
İmparatorluk. İslâm politikası üzerine kurulmuştu. Yahya Kemal bunu çok iyi ifade etmiştir, meselâ «Ezan-ı- Muhammedi» başlıklı bir manzumesinde, tasavvufun en mühim bir bahsi olan «Likaullah» a temas ederek:
Ervâh cümleten görür Allah-ı-Ekber’i Aks eyleyince Arş’a Shıan-ı-Muhammedi
Diyor. _ _
Bu büyük şair, hiç bir zaman, kendi sahasından uzaklaş- mamıştır. O saha’nın içinde, Mevlevi Âyinlerin Türk mûsiki sine büyük hizmet eden şahsiyetleri, tazim ve tevkir İle hatır latmasını bilmiştir, meselâ:
İçim de, dalgalı tekbiri en güzel Din’in ’
Zaman zaman da (N evâ k â rı) doğsun « İ t r i» nin
Ihtişamiyle, satvetiyle yaşayan bir İmparatorluğun zorla üzerine örtülen örtüyü Yahya Kemal şiirleriyle sıyırıp kaldır m ıştır ve altından Sellmnâme’ler. Süleym aniyeler. fetih’ler, zafer’ler çıkmıştır.
Meselâ, şu «Süleym aniye’de Ramazan Sabahı» na bakın:
1
K im i gökden, kimi yerden üşüşüp her kapıya G iriyor bir biri ardınca İlâhi yapıya
Hele Yavuz’un bir seferini anlatan o büyük tarihimizin şiirine bakınız:
Tekbirlerle halka iyan oldu Tug’lar Sahrâ’yı Üsküdâra, revân oldu Tug’lar
Şu bir kaç kelime bir orduyu, en bariz hatlarıvla çizmek için kâfidir.
Yahya Kemal on sene evvel hayat kitabını kapamış, fakat İ'Ş onun yerine, yakutlarla zümrüd’lerle, firu zelerle süslediği eserini bırakmıştır.
Yahya Kemal, Hakkın Rahmetine kavuşmuş fakat bu eser ler ilelebed yaşayacaktır.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi