TARIK BUĞRA’NIN ÖYKÜLERİNDEKİ
NİTELEME SIFATLARI
Pamukkale Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yüksek Lisans Tezi
Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı
Ayşe GENCER İPLİKÇİ
Danışman: Prof. Dr. H. Ömer KARPUZ
Haziran 2009
DENİZLİ
TEŞEKKÜR
Bu çalışma, birçok kimsenin yardımıyla gerçekleşti. Öncelikle, Türkçenin
derinlerine yaptığım bu yolculuğu keyifli bir hale getiren, desteğini esirgemeyen
değerli hocam Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ’a teşekkür ediyorum.
Yüksek Lisans derslerime giren ve eğitimime büyük katkılarda bulunan
anabilim dalının değerli hocalarına minnettarım.
Hayatımın her döneminde kendimi geliştirmemi yürekten isteyen, yüksek
lisans yapmamdan büyük mutluluk duyan annem Fatma ve babam Hasan
GENCER’e, bunaldığımda içimi rahatlatan kardeşlerim Hatice ve Mehmet
GENCER’e, bana çalışma zamanı kazandıran Hatice ŞAHAN’a, moral desteği
aldığım arkadaşım Feyza TOKAT’a teşekkür ediyorum.
Yüksek lisans eğitimim süresince sihirli dokunuşlarıyla işlerimi kolaylaştıran,
değerli zamanını bana ayıran sevgili eşim Serdar İPLİKÇİ’ye teşekkür ederim.
ÖZET
TARIK BUĞRANIN ÖYKÜLERİNDEKİ NİTELEME SIFATLARI
Gencer İplikçi, Ayşe
Yüksek Lisans Tezi, Türk Dili ve Edebiyatı ABD
Tez Danışmanı: Prof. Dr. Hacı Ömer KARPUZ
Haziran 2009, 165 Sayfa
Bu çalışmanın amacı, Türkiye Türkçesindeki niteleme sıfatları kapsamında
Tarık Buğra’nın “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” başlıklı eserindeki öykülerde geçen
niteleme sıfatlarını incelemektir. Sıfatlar, adların önüne getirilen, adlarla anlatılan
nesnelerin, olayların, durumların özelliklerini anlatan sözcüklerdir.
Niteleme sıfatları hakkındaki bu araştırma, Türk edebiyatının önemli
yazarlarından Tarık Buğra’nın “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” başlıklı eserindeki 34
öykünün tamamı taranarak yapılmıştır. Öykülerde geçen 2254 cümle ve bu cümlelerde
geçen 2707 niteleme sıfatı üzerinde çalışılmıştır. Niteleme sıfatları, kullanımları esas
alınarak anlamsal, kullanımsal ve yapısal olmak üzere üç temel başlık altında
incelenmiştir. Anlamsal incelemede 99 değişik tür tespit edilmiştir. Kullanımsal
incelemede niteleme sıfatlarının gerçek anlamda kullanılıp kullanılmadığı belirlenmiştir.
Yapısal incelemede ise niteleme sıfatlarının basit ve birleşik oluşu ile aldıkları yapım
ekleri tespit edilmiştir. Çalışmanın birinci bölümünde yapılan inceleme verilmiş, ikinci
bölümde istatistikler ve değerlendirmeler yer almıştır.
ABSTRACT
DESCRIPTIVE ADJECTIVES in TARIK BUĞRA’s STORIES
Gencer İplikçi, Ayşe
M. Sc. Thesis in turkish Language and Literary
Supervisor: Prof. Dr.
Hacı Ömer KARPUZ
June 2009,
165
Pages
The aim of this study is to examine the descriptive adjectives used in the stories in
the book titled “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” by Tarık Buğra within the Turkey Turkish
descriptive adjectives framework. Adjectives are the words which are followed by the
names that are referring the objects, events or circumstances qualified by the adjectives.
Since the creatures have many common and at the same time different properties, there
exist many adjectives descripting them. Besides, that the creatures possess a plenty of
peculiar properties increases further the number of descriptive adjectives.
The research on the descriptive adjectives is conducted by investigating all 34
stories in the novel titled “Yarın Diye Bir Şey Yoktur” by Tarık Buğra who is one of the
most important figures in the Turkish literary. In this thesis, 2707 descriptive adjectives
in 2254 sentences in the stories have been studied. Based on the usages of the descriptive
adjectives, they have been been examined under three categories as semantic, functional
and structural. In the semantic category, there exist nearly 99 different types of
descriptive adjectives. In the functional investigation, it has been determined whether
the descriptive adjectives have been used for their own meanings. In the structural
investigation, the structural annexes associated with the descriptive adjectives have been
determined depending on the structure (simple or compound) the descriptive adjectives.
This work is organized as follows: in the first part, the method of the investigation of the
descriptive adjectives is given. The second section includes the statistics and comments
on the results obtained in the first section.
İÇİNDEKİLER
ÖZET……….. iii
ABSTRACT………
iv
İÇİNDEKİLER………...
v
ŞEKİLLER DİZİNİ………
vi
TABLOLAR DİZİNİ………. vii
SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ………. viii
GİRİŞ………..
1
BİRİNCİ BÖLÜM
1. İNCELEME
5
1.1. İNCELEME………
5
İKİNCİ BÖLÜM
2. DEĞERLENDİRME
132
2.1. ALGILARMIZA GÖRE NİTELEME SIFATLARI……….. 133
2.2. KULLANIMLARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARI……….. 142
2.3. YAPILARINA GÖRE NİTELEME SIFATLARI……….. 144
2.4. TÜREMELERİNE GÖRE NİTELEME SIFATLARI……….. 145
SONUÇ VE ÖNERİLER……….. 162
KAYNAKLAR………. 164
ŞEKİLLER DİZİNİ
Sayfa
Şekil 2.1. Algısal Türlerin Kullanım Oranları 141
Şekil 2.2. Kullanımsal Türlerin Kullanım Oranları 144
Şekil 2.3. Yapısal Türlerin Kullanım Oranları 145
Şekil 2.4. Niteleme Sıfatlarının Türemelerine Göre Tespit Edilen Türlerinin
Kullanım Oranları
156
TABLOLAR DİZİNİ
Sayfa
Tablo 2.1.
En Sık Kullanılan Niteleme Sıfatları, Bu Sıfatların Kullanım
Sayıları ve Kullanım Oranları
132
Tablo 2.2.
Algılarımıza Göre Niteleme Sıfatlarının Tür ve Alt-Türleri ve
Bunların Kullanım Sayıları
133
Tablo 2.3.
Dokunma Algımıza Göre Niteleme Sıfatlarının Tür ve
Alt-Türleri ve Bunların Kullanım Sayıları
136
Tablo 2.4.
Duyma Algımıza Göre Niteleme Sıfatlarının Tür ve Alt-Türleri
ve Bunların Kullanım Sayıları
137
Tablo 2.5.
Görme Algımıza Göre Niteleme Sıfatlarının Tür ve Alt-Türleri
ve Bunların Kullanım Sayıları
137
Tablo 2.6.
Koklama Algımıza Göre Niteleme Sıfatlarının Tür ve Alt-
Türleri ve Bunların Kullanım Sayıları
139
Tablo 2.7.
Dokunma Algımıza Göre Niteleme Sıfatlarının Tür ve
Alt-Türleri ve Bunların Kullanım Sayıları
139
Tablo 2.8.
Tatma Algımıza Göre Niteleme Sıfatlarının Tür ve Alt-Türleri
ve Bunların Kullanım Sayıları
140
Tablo 2.9.
Algılarımıza Göre Niteleme Sıfatlarının Toplam Kullanım
Sayıları
140
Tablo 2.10. İncelemede Oluşan Yapı Grupları ve Bunların Kullanım Sayıları 142
Tablo 2.11. Kullanım Grupları ve Bunların Kullanım Sayıları 143
Tablo 2.12. Yapı Grupları ve Bunların Kullanım Sayıları 144
Tablo 2.13.
İncelemede Oluşan Türeme Grupları ve Bunların Kullanım
Sayıları
146
Tablo 2.14.
Sözcüklerden Oluşan Niteleme Sıfatları ve Bunların Kullanım
Sayıları
156
Tablo 2.15. Sözcük Öbekleri ve Sözcük Öbeklerinin Kullanım Sayıları 158
Tablo 2.16.
Cümleciklerden Oluşan Niteleme Sıfatları ve Bunların Kullanım
Sayıları
159
SİMGE VE KISALTMALAR DİZİNİ
SÖ Sözcük Öbeği
Cc Cümlecik
GİRİŞ
Adların önüne gelerek onların işaret ettiği varlıkları, durumları, olayları
niteleyen veya belirten sözcüklere sıfat denir. Muharrem Ergin sıfatı, vasıf veya
belirtme ismi olarak tanımlar. Sıfatlar, nesneleri vasıflandırma ve belirtme suretiyle
karşılayan kelimelerdir.
Niteleme sıfatları nesnelerin vasıflarını bildiren sıfatlardır. Nesnelerin ne kadar
vasfı varsa o kadar da vasıflandırma sıfatı vardır. Bu sıfatların çeşitleri de renk, biçim,
boy, yapı, ağırlık vs. gibi çeşitleri kadardır.
1T. Nejat Gencan, varlıkları niteleyen, yani
varlıkların durumlarını, biçimlerini, renklerini, özelliklerini –kısaca; nasıl olduklarını-
gösteren sözcükleri niteleme sıfatı olarak tanımlar.
2Nurettin Koç ise, adların büyük,
küçük, dar, geniş, düz, yuvarlak, sert, yumuşak, acı, tatlı, güzel, çirkin, zayıf, kuvvetli
vb. özelliklerini, renklerini ya da başka durumlarını gösteren sözcüklere niteleme sıfatı
der.
3Engin Yılmaz’a göre niteleme işlevli sıfatlar; nesne ve kavramların tanımlayıcı,
ayırıcı, özneleştirici özelliklerinin/niteliklerinin dile getirilmesini sağlamaktadır.
4Dilde niteleme ne işe yarar sorusuna Fatma Erkman-Akerson ve Şeyda Ozil,
Türkçede Niteleme adlı ortak çalışmalarında şöyle cevap vermektedirler: “Niteleme, bir
adı, belli özelliklerini göz önüne alarak, aynı kümede yer alan öteki adlardan ayırmaya
ya da bu ad hakkında ek bilgiler vermeye yarar.” Ad türü sözcükler tek başına genel ve
kavramsaldır. Konuşma ve yazı yoluyla bir ileti aktarırken genel kapsamlı kavramlarla
iş görmek zordur, kesin anlatımlara ihtiyaç vardır. Niteleme sıfatları yoluyla anlatımlar
genel olmaktan kurtulur. Ayrıca ek bilgilerle donanır.
5Gramer kitaplarında niteleme sıfatlarıyla ilgili çeşitli tanımlamalar yapılmış ve
örnekler verilmiştir. Fakat niteleme sıfatlarının anlam itibariyle tür ve alt türlere
ayrılmasına yönelik çalışmalar pek yapılmamıştır. Hatta Muharrem Ergin gibi
dilcilerimiz, fonksiyonları aynı olduğu için, şu veya bu vasfı alıyor diye vasıflandırma
1Muharrem ERGİN, Türk Dil Bilgisi, İstanbul: Bayrak Yayınları, 1993, s.232
2
Tahir Nejat GENCAN, Dilbilgisi, Ankara: Ayraç Yayınları, 2001, s.197
3Nurettin KOÇ, Dilbilgisi, İstanbul: İnkılap Kitabevi, 1996, s.131
4
Engin YILMAZ, Türkiye Türkçesinde Niteleme Sıfatları, İstanbul: Değişim Yayınları, 2004, s.45
5Fatma ERKMAN-AKERSON-Şeyda OZİL, Türkçede Niteleme Sıfat İşlevli Yan Cümleler, İstanbul:
sıfatlarını çeşitlere ayırmanın gramer bakımından hiçbir faydası olmadığını söyler ve
niteleme sıfatlarını iki gruba ayırır:Birincisi, nesnenin nesne vasfını bildiren, tek başına
kalıcı isimler olarak kullanılan isim asıllı kelimeler, ikincisi nesnenin hareket vasfını
bildiren, kalıcı isim olarak fazla kullanılmayan,genellikle geçici isimler olarak
kullanılan partisiplerdir.
6Engin Yılmaz, niteleme sıfatlarının tamamını –anlam, işlev ve oluşumları
bakımından kapsamlı ve eksiksiz bir şekilde tasnif etmenin güç bir iş olduğunu, ancak
söz varlığımızda çok geniş ve önemli bir bölümü teşkil eden niteleme sıfatlarının –
anlam, işlev ve oluşumları bakımından- yeniden ve derli toplu bir tasnifinin
yapılmasının hem teorik gramer öğretimi bakımından hem konunun değişik düzeylerde
öğretimi bakımından hem de niteleme sıfatlarının bağlam içindeki yeri ve dizilişi ile
ilgili genel eğilimin belirlenmesi bakımından önemli yararlar sağlayacağını belirtir.
7Engin Yılmaz semantik içerikleri bakımından niteleme sıfatlarını iki gruba
ayırır:
1. Duyularımıza/algılarımıza dayalı nitelikleri bildiren niteleme sıfatları
1.1. Görme duyusu ile ilgili nitelikleri bildiren niteleme sıfatları
1.1.1. Renk bildiren niteleme sıfatları
1.1.2. Biçim bildiren niteleme sıfatları
1.2. Tat alma duyusu ile ilgili nitelikleri bildiren niteleme sıfatları
1.3. Dokunma duyusu ile ilgili nitelikleri bildiren niteleme sıfatları
1.4. Koku alma duyusu ile ilgili nitelikleri bildiren niteleme sıfatları
2. Bilincimize/sezgilerimize dayalı nitelikleri bildiren niteleme sıfatları
2.1. Ölçü bildiren niteleme sıfatları
2.2. Durum bildiren niteleme sıfatları
2.3. Özgülük (tahsis) bildiren niteleme sıfatları
2.4. İnsanlara özgü karakter özellikleri bildiren niteleme sıfatları
2.5. İnsanlara/hayvanlara ait fiziksel özellikleri bildiren niteleme sıfatları
86
Muharrem ERGİN, Türk Dil Bilgisi, İstanbul: Bayrak Yayınları, 1993, s.234-235
7
Engin YILMAZ, Türkiye Türkçesinde Niteleme Sıfatları, İstanbul: Değişim Yayınları, 2004, s.68
8Engin YILMAZ, Türkiye Türkçesinde Niteleme Sıfatları, İstanbul: Değişim Yayınları, 2004, 69-71
Bu çalışmada, Türk edebiyatına roman, öykü, tiyatro, deneme, fıkra gibi değişik
türlerde eserler kazandırmış, değerli yazarımız Tarık Buğra’nın Yarın Diye Bir Şey
Yoktur adlı kitabındaki öyküler örneklem olarak alınmıştır. Kitaptaki öyküler tek tek
taranmış ve içinde niteleme sıfat(lar)ı geçen 2254 cümle tespit edilmiştir. Niteleme
sıfatları bağlam içinde değerlendirilerek anlam, kullanım ve yapı özelliklerine göre tür
ve alt-türlere ayrılmış, kullanımlarına bakılarak gruplandırılmıştır.
Çalışmada, niteleme sıfatları anlamlarına göre incelenirken Engin Yılmaz’ın
yaptığı gruplandırmaya benzer bir yaklaşım kullanılmıştır. Niteleme sıfatları
duyularımıza ve sezgilerimize dayalı olarak incelenmiştir. Duyularımıza dayalı niteleme
sıfatlarına işitme duyusu ile ilgili nitelikleri bildiren niteleme sıfatları da eklenmiştir.
Böylece beş duyu ile ilgili niteleme sıfatları tür adı olarak kabul edilmiş ve alt türler
sıfatın bağlam içindeki kullanımına göre belirlenmiştir. Sezgilerimize dayalı nitelikleri
bildiren niteleme sıfatlarında ise eylem, zaman, belirlilik, belirsizlik, ölçü, benzerlik,
farklılık gibi değişik alt türler tespit edilmiştir. Çalışmanın en önemli farkı; bazı
niteleme sıfatlarını bir tek duyumuza veya yalnızca sezgimize/bilincimize dayalı olarak
almamasıdır. Çünkü; bütün nitelikler sadece bir tek duyu tarafından algılanmaz. Görme
duyumuz tarafından algılanan bir nitelik aynı zamanda tatma duyumuz tarafından da
algılanabilir. Hatta beş duyu tarafından algılanan bir nitelikten de söz etmek
mümkündür. Bunun yanında sezgilerimize dayalı bir nitelik, görme duyumuzun algıları
sonucunda ortaya konulmuş da olabilir. Bu durumda niteleme sıfatlarının duyularımıza
dayalı ve sezgilerimize dayalı olmak üzere ikiye ayrılması çok doğru görünmüyor.
Nitelikler sadece duyusal veya sadece sezgisel olabileceği gibi hem duyusal hem de
sezgisel olabilir.
Kullanım özelliklerine göre, niteleme sıfatları bağlam içinde gerçek anlamda
kullanılıp kullanılmadığına göre değerlendirilmiş, gerçek olan veya gerçek olmayan
şeklinde gruplandırılmıştır.
Niteleme sıfatlarının yapıları ile ilgili inceleme iki temel bölümden
oluşmaktadır. Öncelikle niteleme sıfatları basit veya birleşik olarak iki gruba ayrılmıştır.
Burada niteleme sıfatının basit veya birleşik oluşuna değil; adın önünde yer alan
niteleme sıfatı sayısına bakılmıştır. Ad(lar)ın önünde tek niteleme sıfatı kullanılmışsa
basit, birden fazla niteleme sıfatı kullanılmışsa birleşik sıfat denilmiştir. Niteleme
sıfatları ayrıca köklerine ve aldıkları yapım eklerine göre de incelenmiştir. İnceleme
sonucu, kök olarak üç temel yapı grubu tespit edilmiştir: Sözcükler, sözcük öbekleri ve
cümlecikler. Yapım ekleri bu temel yapıların üzerine eklenmelerine göre
değerlendirilmiştir.
Bu çalışmada niteleme sıfatları farklı ve derin bir yaklaşımla
incelenmiştir.Örneklem olarak alınan Tarık Buğra’nın Yarın Diye Bir Şey Yoktur adlı
eserindeki 34 öyküden 2254 cümle tespit edilmiş ve bu cümlelerde geçen 2707 niteleme
sıfatı üzerinde çalışılmıştır. Çalışmanın niteleme sıfatları ile ilgili teoride ve pratikte
faydalı olmasının yanında, Tarık Buğra’nın dil, üslûp ve sanat görüşünün anlaşılmasına
da katkıda bulunması umulmaktadır.
BİRİNCİ BÖLÜM
1.1. İNCELEME
İnceleme bölümünde, Tarık Buğra’nın Yarın Diye Bir Şey Yoktur adlı
kitabındaki öykülerde kullandığı niteleme sıfatları, niteleme sıfatlarının kullanıldıkları
adlar, algısal özellikleri, kullanım özellikleri, yapı ve türemelerine göre özellikleri,
niteleme sıfatlarının içinde geçtikleri cümleler ve bu cümlelerin sayfa ve satır numaraları
ile verilmiştir.
SIFAT L AR AD LAR A L GI (D UYU SA L/ SEZG İSEL) KULL ANIM YA PI TÜREME SA YF A /S A TI R NO GEÇTİĞİ CÜMLE
... diye paylayan karım duyma>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 58/25,26
Ve ben, gümüş renkli bir yaz sabahı; Aylayı: “Kim bilir sen de ona neler yapmışsındır.” diye paylayan karıma, kaşlarımı, yalancıktan çatarak: “Dokunma bakayım kızıma; biz senin oğlunun ne yaramaz olduğunu biliriz.” demek zorunda kaldım. ... diyen [kimse] duyma>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 172/5
“Gün akşamlıdır devletlim; dün doğduk bugün ölürüz.” diyen gene Murat Hasekidir, ama artık sayfaların üzerinde sadece kelimeler var; arka plân bomboş.
... verir gibi lâflar duyma>benzerlik gerçek olan basit (+Ø) 111/29
Meşhur turşucunun hoparlörü atışa devam ediyor, meşhur turşucu sirkesinde hile bulana bir milyon lira, sarımsak veya patlıcanın sahte olduğunu ispat edene iki milyon lira verir, gibi lâflarla ciyak ciyak bağırıyordu.
...bay falan
diyecek adam duyma>eylem gerçek olan basit AcAk)(Cc+- 95/3,4
“Bana da, roman, şiir, hikaye ve eleştirme üstadı bay falan diyecek bir tek adam çıkmamıştır, elhamdülillah”
...diye soran Ayşe duyma>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 66/25 “Daha ne kadar bekleyek, ağa?” diye soran Al Ayşeye veya yetimlere; “hele şu harman kalksın, elimiz boşalsın” demek zor olmazdı.
… der gibi asılı duran, yüreklendirici çizgiler görme+sezgisel>özsel özellik, görme+sezgisel>özsel özellik gerçek olmayan, gerçek olmayan birleşik (Cc+-An), (-IcI) 61/11,12,13, 14
Muhtar kılıklının içi rahattı, ama temkini zerre kadar bozulmadı; üstelik sabahtan beri yüzünde; “hadi bakayım karayiğen, deyiver deyeceğini” der gibi asılı duran yüreklendirici çizgiler ve yumuşacık bakışlar eriyip gitti; onların yerine soğuk bir gerilme ile donuk bakışlar geldi. … derken
içinden geçirdiklerine
benzer
şeyler sezgisel>benzerlik olmayan gerçek basit (Cc+-Ar) 158/35 Ama, şimdi üçüncü de Celalin Fevzipaşada; “peki ağam, içek” derken içinden geçirdiklerine benzer bir şeyler vardı. … diye şarkı
söyleyen telgraflar görme+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (Cc+-An) 74/22 Mektuplardır, sınavlardır, “geçtim” diye şarkı söyleyen telgraflardır, babaya. … diye şarkı söyleyen hal görme+sezgisel>özsel özellik gerçek olmayan basit (Cc+-An) 142/11
Hâlbuki yeşil ağaçların; “Nefes alıp, nefes veriyorum, yaşıyorum, sevebilirim!” diye şarkı söyleyen bir hali vardır, “Sev beni!” der gibi, kızlar gibi.
… sayılan [kimseler] duyma>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 63/33 Bacanak, bütün bu sayılanların parmaklarını bile oynatmayacağını bilirdi
aç kedi gözleri görme+duyma>fiziksel özellik gerçek olan basit (+Ø) 131/13
Münir Cevdet Beyin yüzü, böyle değil de, on dört yaşındaki çocukların yüzü gibi aydınlık, sevinçli ve munis olsaydı da, gözleri aç kedi gözleri gibi kalsaydı da, doktor onu, gene, işte şimdi olduğu gibi, kendisi için bir küçümseme, hatta bir küfür sayacaktı; çünkü asıl mesele, Münir Cevdet Beyin, şu biraz önce elektrikleri yanan lokantada, bir akşamcık olsun içmeyişi, içerde, yeşil çuhalı masada, bir gece olsun geçirmeyişi, yalnız satranç oynayışı ve on dokuza üç beş dakika kala saatini yelek cebinden çıkarışı, sonra da, “Eh, vakit deyişi idi.
aç kedi görme+duyma>fiziksel özellik gerçek olan basit (+Ø) 133/10 Hayır; bu adamın gözleri, aç kediler gibi değil, yılan gibi bakıyordu, yılan gibi.
aç kedi gözlerine
benzeyen gözler
görme>fiziksel
>benzerlik olmayan gerçek basit (Cc+-An) 131/6
“Saat kaç?” diye sorarken, onu, şöyle bir -fakat bütün dikkatiyle- süzdü ve birdenbire, alaca karanlıkta şimşek çakar gibi, bu donmuş yüzün, bu aç kedi gözlerine benzeyen gözlerin ardında, çok daha ardında, kuytu bir köşede, ancak karanlık dönemeçlerden sonra varılabilecek yasak bölgede işte o hüznü ve bir panik başlangıcını, yakalayıverdiğini zannetti.
aç ve yaralı kediler görme+duyma>fiziksel özellik, görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
gerçek olan birleşik (+Ø) ve (+lI) 104/27
Altıncı kattan, yavrularını boyunlarından tutup oradan oraya taşıyan kediler.. çiftleşen kediler.. aç ve yaralı kediler.. boğazlanan güvercinler veya serçeler.. dallarda veya duvarlarda dövüşen veya sevişen güvercin veya serçeler görünür, köpekler, kemik taşıyan, kemik gömen, gömdüğü kemiği çıkaran köpekler, kedilerle dostluk kurabilmek için yorulmadan dakikalarca uğraşan köpekler görünürdü.
açık alay unsurları görme+sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (-k) 71/10
Sıgarayı içerken Hâmidden ve mesela bir Davalaciro diskuru veya Ankaranın ünlü eleştirmecisinden, kendi diliyle yazılmış bir söyleşi okuyayım dedim; ama baktım ki heyecanım bütün anlayışsızlığımı seferber etmiş ve ben en açık alay unsurlarını bile atlayıp geçiyorum, hatta kabalaşacağım; bıraktım.
açık [mesele] sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (-k) 78/12 Mesele ne kadar açıktı.
açık [mesele] sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (-k) 78/12,13 Mesele gerçekten de açıktı, seçikti, kolaydı.
açık duran kapı görme>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 24/23 Önce, açık duran bir kapı; içeride masa, manipleler, şeritler; bir soba…
açık elâ gözler görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (SÖ) 169/16 Tekirler ve açık elâ gözler, sarışınlar yüzünden ya!
açık elâ gözler görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (SÖ) 169/19 Tanımadığı, görmediği Tekirler, açık elâ gözler ve sarışınlardı onu heyyi hey diye bağırmak isteğiyle sarsan.
açık elâ gözler görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (SÖ) 170/2 Bas istifayı, imzala bordroyu ve al Tekirin payını, tencerenin etini, açık elâ gözlerin doğum günü hediyesini.
açık elâ gözler görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (SÖ) 171/4
Ama, belli ki, o, ileri sürülen şartla pekâlâ deyivermekle tek kendini değil, doğmak üzere olan bir garantiye bel bağlayacak, onun yüzünden tencereleri boş kalmayacak, Tekirleri kapı kapı dolaşmayacak, açık elâ gözleri ışıksız düşmeyecek olanları, şimdi henüz hayatın eşiğinde olanları satacağını da biliyordu.
açık elâ gözler görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (SÖ) 173/22
Soru açık elâ gözlerinde, ona bakıyordu “Hoca” sarışın aydınlıklarının bütün gürlüğü ile pencereyi dolduran tarlaları gösterdi.
açık elâ gözler görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (SÖ) 195/4 Pamuk prensesin açık elâ gözleri rica ediyor. açık elâ renkli,
iri gözler görme>fiziksel>renk, görme>fiziksel>ölçü gerçek olan, gerçek olan birleşik (SÖ), (+Ø) 19/28 Açık elâ renkli iri gözleri çakmak çakmaktı. açık renkli şey görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (SÖ+lI) 206/5 Belki de çok açık renkli bir şeydi de, ışık öyle gösteriyordu.
adamakıllı münakaşa sezgisel>ölçü olmayan gerçek basit (SÖ) 32/12 Canım ne salata, ne ayran istiyordu; benim istediğim şöyle adamakıllı bir münakaşa çıkarmaktı.
adamı kovan iş yeri duyma>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 169/24,25 Adamı kovan iş yerinden, gel demişler, iyi de para vermişler, yalnız sendikadan ayrılmasını şart koşmuşlar.
Adanalı, güzel oğlan görme+duyma>ilgililik, görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
gerçek olan birleşik (+lI), 156/25
Adanalı güzel oğlan kendine güveniyordu, ama bakarsın bir punduna getirir, portakal paraları da bir varmış, bir yokmuşa döner. Adanalı, güzel oğlan görme+duyma>ilgililik,
görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
gerçek olan birleşik (+( )l)(+lI), 157/5 Zaten kuşkulanışı da Adanalı güzel oğlanın bu yüzdenmiş. Adanalı, güzel oğlan görme+duyma>ilgililik,
görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
Adanalı, güzel oğlan görme+duyma>ilgililik, görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
gerçek olan birleşik (+( )l)(+lI), 157/14
Herif sokuldukça sokulur, Adanalı güzel oğlan “ya sabır” çeker, yumruğun tam sırası diye düşünür
Adanalı, güzel oğlan görme+duyma>ilgililik, görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
gerçek olan birleşik (+( )l)(+lI), 157/19,20
Yollar yumuşayan karla vıcık vıcık ve Adanalı güzel oğlanın ayağında lastik çizmeler.
Adanalı, güzel oğlan görme+duyma>ilgililik, görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
gerçek olan birleşik (+( )l)(+lI), 157/23
Kürt kar suyundan çamura, çamurdan kar suyuna gömülüp de “ih, ıhh” diye kaydıkça, Adanalı güzel oğlan; “ver elini ağam da tutam” diye iteleyi iteleyivermiş.
Adanalı, güzel oğlan görme+duyma>ilgililik, görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
gerçek olan birleşik (+( )l)(+lI), 157/28
Adam gecikince, Adanalı güzel oğlan, “ulan yoksa” diye sarılmış cebine.. ama portakal paraları cebinde.
Adanalı, güzel oğlan görme+duyma>ilgililik, görme>fiziksel>biçim
gerçek olan,
gerçek olan birleşik (+( )l)(+lI), 158/1 Adanalı güzel oğlanın artık adını biliyordum. Adem ile
Havva’dan sonra başlayan
ve sonu gelmeyecek olan
trajedi sezgisel>özsel özelliksezgisel>zaman, olmayan, gerçek gerçek olan birleşik
(Cc+-An) ve
(Cc+-An)
190/23,24
Bir bakıma çocuk sayılırlardı daha, ama adam biliyordu, kader artık onları devralmıştı, o dayanılamaz trajedi, o Adem ile Havvadan sonra başlayan ve sonu gelmeyecek olan trajedi onlar için de perdesini açmıştı.
adını bilmediği, ama kokularından pek güzel şeyler
olduğunu anladığı yiyecekler sezgisel>eylem>belir sizlik, koklama+sezgisel>ey lem gerçek olan, gerçek olan birleşik
(Cc+-dIk+I) ama (Cc+-dIk+I) 151/5,6
Daha başka işkenceler de başlamıştı: Kız ona adını bilmediği, ama kokularından pek güzel şeyler olduğunu anladığı yiyecekler getiriyor, zorla ağzına tıkmak istiyordu: “Al Karabaş.. bak sana şeker getirdim.” adını sonradan
öğrendiğim balıklar görme+duyma>eylem gerçek olan basit dIk+Im)(Cc+- 201/10 Baktım bu kırıntıları da, adını sonradan öğrendiğim o balıklar atışıyordu. Afrika’nın
ortalarında
bulunan eşekarıları görme+duyma>eylem gerçek olan basit
(Cc+-An) 191/15 Onlar dediği Afrikanın ortalarında bulunan eşekarıları idi. ağaçsız bayır görme>fiziksel>biçim gerçek olan basit (+sIz) 173/3 “Hoca” okulun doğuya bakan bu odasına bayılırdı; Öndeki ağaçsız bayır birkaç yüz
adım ötedeki yola kadar uzardı.
ağdalı [hüzün] sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+lI) 193/11,12 Ve insan hüznün bu kadar ağdalısını bir başka şey için duyabilir mi?
ağır şeyler duyma+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+Ø) 34/15 Şu olanları sezsen, kızsan, hattâ bana ağır şeyler söylesen, bir şeyler yapsan, bu işin muhasebesini, münakaşasını yapsak. ağır ceza sezgisel>ölçü olmayan gerçek basit (+Ø) 127/19 Hisarlı ilçesinin içkili lokantası, ağır ceza mahkemesi, iyi suyu, kadın berberi, parkı ve
parke yolları vardır.
ağır yük sezgisel>ölçü gerçek olan basit (+Ø) 204/5
Ama onlar bir tek sesi bile üşenerek çıkarır, çünkü sızlanmaya, çünkü öfkelenmeye.. çünkü kırılmaya, sevgililerini veya yavrularını veya analarını çağırmaya bile üşenir, bütün bunları, üstelik, hatta, çiftleşmeyi veya kaka yapmayı da yaşamın ağır yüklerinden sayarmış.
ağırlaşan, gebe kediler
görme>fiziksel>biçim , görme>fiziksel>biçim
gerçek olan, gerçek olan birleşik
(Cc+-An), (+Ø) 104/18
(Ahh o, artık atlatılmayacak kadar ağırlaşan gebe kedilerin, şahane güvercinleri; buraya, bir parça daha bu tarafa diye dua eder, yalvarır gibi süzen vahşi ve güzel gözleri…)
ağlayan [kimseler] görme+duyma>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 181/17 Ebû el Hasan bin Abdullah bin Nizâmîyi, mezarının başında, helva sevenler gibi helvacılar da övdüler, ağlayanlar oldu.
ak sakal görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (+Ø) 183/23
Bundan yalnız bir kişiye bahsetmişti: Görmüş geçirmiş, gördüklerinden daha çok düşünmüş vefakâr bir baba dostu olan bu adam ak sakallarında kalan üç beş kara teli de kopara kopara Hasanı dinledikten sonra şöyle demişti.
akıl almaz gurur tarzı sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit mA+-z)(Cc+- 137/6,7 Akıl almaz bir gurur tarzı.
akıl almaz maceralar sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit mA+-z)(Cc+- 194/19
Akıl almaz maceralar peşinde Kaf Dağındaki en yüksek doruktan inip gelen bir kartal mıdır, yoksa bombardıman filolarının arasına dalmaya hazırlanan bir F/8888 avcı uçağı mı, anlayamadım; kollarını yana açmış, sıfır numara tıraşlı başı gerdan kırarcasına yana eğik, kısa ama olabileceği
kadar hızlı adımlarla “uuuvvv” uğuldaya uğuldaya bir delikanlı beliriverdi yanında pamuk prensesin.
akıl almaz hız görme>fiziksel>ölçü olmayan gerçek basit mA+-z)(Cc+- 200/24
Bu dört köpek balığının önünde, o durgun yüzüşü ayarlayan, o bembeyaz etli, o dolgun yapılı grup birdenbire şöyle bir durakları, hemen arkasından da akıl almaz bir hızla batıya doğru yöneldiler.
akla gelmedik güzellikler sezgisel>eylem olmayan gerçek basit (Cc+- mA+-dIk) 205/6
Zaten beni bir parçacık olsun tanıyanlar bilir.. veya anlayıverir bunu: Nerde hikâyelerimdeki duygular kâşifi, sezişler piri, akla gelmedik güzellikleri bütün tanış ve tanışmalarına bir tül gibi sarıveren o muhteşem “ben”, nerde ben?
akordeon gibi
açılıp kapanan parmaklığı demir görme>eylem>benzerlik gerçek olan basit (Cc+-An) 77/5
Kapıyı –akordeon gibi açılıp kapanan demir parmaklığı- açtım; içeri girmesine yardım edeyim diye.
akraba canlısı [kimse] sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (SÖ) 114/10 Akraba canlısıyım; bu yüzden de sık sık amcamlara taşınırım
akranlarını top
gibi yere vuran Ömer görme>eylem olmayan gerçek basit (Cc+-An) 57/28,29
Mahalle takımının santrforu Ömer, Fevzipaşa okulunun ele avuca sığmaz Ömeri, akranlarını top gibi yere vuran Ömer bu mu?
Akşehirli [kimse] görme+duyma>ilgililik gerçek olan basit (+lI) 81/22
Yaprakları bile.. yapraklarının yeşili bile ayrı ayrıydı ve bir ceviz ağacı bir başka ceviz ağacına bir Bandırmalının bir Akşehirliye benzediği kadar benziyordu. Al Ayşe görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (+Ø) 63/25 “Ben bir, sen iki, ölen oğlunun çocukları üç, bunak dört, Koca Gelin beş, Al Ayşe altı…”
Al Ayşe görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (+Ø) 63/26 Bunakla Al Ayşeyi ne sayan?”
Al Ayşe görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (+Ø) 66/25 “Daha ne kadar bekleyek, ağa?” diye soran Al Ayşeye veya yetimlere; “hele şu harman kalksın, elimiz boşalsın” demek zor olmazdı.
alaca karanlık görme>fiziksel>renk gerçek olan basit (+cA) 131/5
“Saat kaç?” diye sorarken, onu, şöyle bir -fakat bütün dikkatiyle- süzdü ve birdenbire, alaca karanlıkta şimşek çakar gibi, bu donmuş yüzün, bu aç kedi gözlerine benzeyen gözlerin ardında, çok daha ardında, kuytu bir köşede, ancak karanlık dönemeçlerden sonra varılabilecek yasak bölgede işte o hüznü ve bir panik başlangıcını, yakalayıverdiğini zannetti. alaycı [ses] duyma+sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+cI) 64/29 Bacanak lütfen konuştu; sesi domuzuna alaycıydı ve “sarı ineğin bi emmesi” demek
isterdi.
alçak gönüllü mutluluklar sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (SÖ) 170/26
Bu düşüncelerin ardında da bu meyveleri paylaştırmamak için direnen iğrenç kokulu, pelte suratlı, eciş bücüş ruhlu azman ucubeler vardı, buna karşılık da alçak gönüllü mutluluklar uman açık elâ renkli körpecik gözler, gencecik anneler, dertlenen, korkan, artık yaşamaktan korkan anneler vardı.
alçak gönüllü mutluluklar uman, açık elâ renkli, körpecik
gözler görme>fiziksel>renk, sezgisel>eylem, görme>fiziksel>biçim gerçek olmayan, gerçek olan, gerçek olmayan birleşik (Cc+-An), (SÖ), (+cIk) 170/26,27
Bu düşüncelerin ardında da bu meyveleri paylaştırmamak için direnen iğrenç kokulu, pelte suratlı, eciş bücüş ruhlu azman ucubeler vardı, buna karşılık da alçak gönüllü mutluluklar uman açık elâ renkli körpecik gözler, gencecik anneler, dertlenen, korkan, artık yaşamaktan korkan anneler vardı.
aldığı yer görme>eylem gerçek olan basit dIk+I)(Cc+- 77/20
Eline geçen her şeyi, saatimi, ağızlığımı, bozuk paralarımı, kalemimi –kalemimi-aldığı yere koyuyordu; Allah var, bunu söylemeliyim. aldığım, … kınalı buğday görme+dokunma>eyl em, görme>fiziksel>renk gerçek olan, gerçek olan birleşik
(Cc+-dIk+Im)
, (+lI) 63/10
Hem, Pelitli tarlaya serptiğim tohumu, ineklere yedirdiğim yemi sorman da, sırf aldığım ikibuçuk kilo kınalı buğdayla bi çanak südü mü düşünün? az mesarif mi oldu sanki, hay herif?
alelâde ses duyma+sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 98/24
Babam kahvesini bitirdikten sonra kapı çalındı: Sabahtan beri duyduğum kararsızlık, tokmağın sesiyle paniğe çevrilivermek üzere idi ki babam, alelâde bir sesle ne kadar mümkünse o kadar sert: “Gidip kapıyı açsana. Fincanı da al.” dedi.
alev alev [yanak] görme+dokunma>fiziksel özellik olmayan gerçek basit +Ø(ikil(+Ø
eme) 36/16 Yanağı alev alevdi. alev vurmuş yanaklar görme>fiziksel>renk olmayan gerçek basit (Cc+-mIş) 161/5
Kız on dokuz, yirmi yaşlarında bir kumraldı; süt beyaz bir ten, üzerinde ışıklar oynaşan bir kristal ardından bakar gibi fındık rengi gözler, alev vurmuş yanaklar.
alevli gözler görme+sezgisel>özsel özellik
gerçek
olmayan basit (+lI) 91/19
Üstat, alevli gözlerle hafızasını tutuşturduktan sonra cevap verdi.
alevli gözler görme+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+lI) 94/23 Üstat alevli gözlerle şimdi artık beni tarıyordu; gülüverdim. alışılan içki
saatinin tipik kararsızlığı daha
şimdiden çöken
sorgu yargıcı görme+sezgisel>eylem olmayan gerçek basit (Cc+-An) 132/22,23
İleride; üstüne akşam vaktinin, yani alışılan içki saatinin tipik kararsızlığı daha şimdiden çöken sorgu yargıcı, briçi bitirmiş, şimdi de esniyordu.
alışılmamış anlaşma görme+sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (Cc+- mA+-mIş) 144/15
Lakin bu bir zandır, yanlış bir zandır; zira yaratmak istediği insan, herhangi bir insan kadar hacim ve şekil kazanmıştır, fakat henüz en ufak bir karakter özelliği bile taşımıyor ve alışılmamış hiçbir anlaşmayı kabule yanaşmıyor.
Allah’a ve
ümide yakın [sabah] sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (SÖ) 51/9,10
Sabah serindir, sabah sessizdir, sabah dinçtir, Allaha ve ümide yakındır, bana yakındır!
allak bullak [gözler] görme+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit +Ø(ikil(+Ø
eme) 14/12 Gözleri allak bullaktı. alnının yazısı
olan helvacılıktan
böyle kaçar
görünüş görme+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (Cc+-Ar) 183/12 Alnının yazısı olan helvacılıktan böyle kaçar görünüşü helvacılığı kurtarmak içindi.
altı gövermiş,
veremli göz görme>fiziksel>renk, görme>fiziksel>renk
gerçek olan, gerçek olmayan birleşik (Cc+-mIş), (+lI) 62/6
Şoseden sonrası, mor kayaların dibinde hep öyle duran Çakılların, bu altı gövermiş veremli gözün, artık kavrayamaz olduğu eski rüyasıdır.
altı yıllık
başöğretmen Süleyman görme+duyma>sosyal konum gerçek olan basit (SÖ) 174/36,175/1
Doğanbeylinin altı yıllık başöğretmeni Süleymana, yani kendisine; sen çekil “hoca” demişler.
altı yüz puntoluk harfler görme>fiziksel>ölçü gerçek olan basit (SÖ+lIk) 110/18
Üzerinde, üç yüz mü, beş yüz mü, orasına aklım ermez; belki de altı yüz puntoluk harflerle: Meşhur turşucu burada açılıyor! yazılıydı.
altın dalgalı deniz görme>fiziksel>biçim olmayan gerçek basit (SÖ) 173/5,6
Yolun karşı yakası göz alabildiğine tarlaydı: eylül başlangıcının bu altın dalgalı denizi bu saatlerde, bu serin rüzgarla, gelecek kış aylarına güven dolu ninnisini söylerdi. altıncı çeşitten
bahsedecek hâl sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit AcAk)(Cc+- 185/25 Derken Hasan altıncı çeşitten bahsedecek hâle geldi ve bahsetti. altıncı kata
kadar gelebilen şey sezgisel>eylem olmayan gerçek basit (Cc+-An) 105/5
Fakat altıncı kata kadar gelebilen her şey -beş duygu ve bütün yorum güçleri için- o büyük senfoninin hiç değilse bir notasına bir ümitten ibaretti; başka bir şey değil!
Amerikan bar görme>fiziksel>biçim gerçek olan basit (+n) 128/25
Bu küçük odadaki Amerikan bar, yüksek tabureler, bu patlıcan salataları, cipsler, hatta sosisler, hatta Rus salataları, velhâsıl Hisarlının görmediği bu şeyler onlar için; onlar zaten, bohem kelimesinin cazibesi peşinde fakülte harçlarını, çorap paralarını bunlara vermez miydiler?
ana yollar görme+duyma>ölçü gerçek olan basit (+Ø) 89/11
Yani demek istiyorum ki, bu büyük seyyahlar ana yollardan anlar, hatta gördükleri yerleri de görmüş sayılmalıdırlar; bir şehrin zaman içinde bir değişmesi vardır. ana durak sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 122/3 Çünkü Dem yaşayışımın ana durağı olmuştu.
anarşist yankılar duyma+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+Ø) 144/7
Notası Hollywooddan gelme ıslık yeniden çın çın ötüyor, sınırları aşıyor, camlardan sızıyor, anne kulaklarının sansüründen sıyrılarak, soba başlarında pinekleyen bacaksızların kafalarında anarşist yankılar buluyor.
anasının öğütlerine kulak asmayan, bu körpecik, bu derisinin karası yakamozlu
Arapçık görme+duyma>eylem, görme>fiziksel>yaş, görme>fiziksel>biçim gerçek olmayan, gerçek olan, gerçek olan birleşik (Cc+-An), (+cIk), (+lI) 202/28,29,3 0
Aradan on dakika geçmiş ya da geçmemişti ki, anasının öğütlerine kulak asmayan bu körpecik, bu derisinin karası yakamozlu Arapçıktan sadece iri kemikler kalmıştı.
ancak karanlık dönemeçlerden
sonra varılabilecek,
yasak
bölge sezgisel>belirlilik sezgisel>eylem,
gerçek olmayan, gerçek olmayan birleşik (Cc+-AcAk), (+Ø) 131/8
“Saat kaç?” diye sorarken, onu, şöyle bir -fakat bütün dikkatiyle- süzdü ve birdenbire, alaca karanlıkta şimşek çakar gibi, bu donmuş yüzün, bu aç kedi gözlerine benzeyen gözlerin ardında, çok daha ardında, kuytu bir köşede, ancak karanlık dönemeçlerden sonra varılabilecek yasak bölgede işte o hüznü ve bir panik başlangıcını, yakalayıverdiğini zannetti. anlamını artık
bulmuş enerji görme+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (Cc+-mIş) 178/27 Nesrin, gözleri ıslak, fakat anlamını artık bulmuş bir enerji ile dışarı fırladı. anlamsız [kitaplar] görme+sezgisel>özselözellik gerçek olan basit (+sIz) 139/4 “Sensiz kitaplar anlamsız, pencereler sefil, şehir boş, bomboş.”
anlatacak şeyler duyma+sezgisel>eylem gerçek olan basit AcAk)(Cc+- 199/5,6 Sonra anlatacak şeylerim de var.. öyle şeyler ki.
anlattıkları çocuk duyma>eylem gerçek olan basit dIk+lAr
(Cc+-I) 169/22,23
O anlattıkları çocuğu da tanımıyordu, adını da işitmemişti.
anlayışsız [insan] görme+duyma+sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+sIz) 20/18,19 "Beni bu kadar anlayışsız mı zannediyorsun?.."
anneme ait hatıra görme+duyma>ilgililik gerçek olan basit (SÖ) 37/21 “Sen,” diye fısıldadım: “Anneme ait bir hâtıra, çocukluğumdan kalma bir şarkı gibisin.
antika adam görme+duyma+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+Ø) 134/14 “Şu eczacı da ne antika adam, de demez, doktor için hiçbir ümit kalmadı.
aptal [kimse] görme+duyma+sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 64/32 Keriminoğlu aptal değildi; üstelik nükte hiç de belirsiz sayılmazdı.
aptal oyun görme+duyma+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+Ø) 130/26 “Bu aptal oyunu sevmiyorum; hâkim bey.”
aptal [kimse] görme+duyma+sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 137/12 Münir Cevdet domuzu işte bunun için öyle sırıttı, aptal.
aptal [kimse] görme+duyma+sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 137/33
Oda fır fır dönmüş ve her şey, yani tüccardan Mehmet Karabiber yüzsüzü, veteriner aptalı, eczacı kurdu, sorgu yargıcı denen deli fişek ve diğerleri, eşya da yani masalar, iskambiller ve kadehler de dâhil, her şey, bu hızın içinde sadece bulantı veren bir tek anlam almışlardı.
aptal, aptal, aptal [kimse] görme+duyma+sezgis el>özsel özellik, görme+duyma+sezgis el>özsel özellik, görme+duyma+sezgis el>özsel özellik gerçek olan, gerçek olan, gerçek olan birleşik (+Ø), (+Ø), (+Ø)
136/26 Doktor ona gülümseyerek baktı içinden, gene; “Aptal” dedi, “aptal, aptal, aptal” dedi. araba vapurlarını, yatları, evleri, pembe köşkleri, bandıraları, camileri.. ve Allah’ı bulan
soy görme+sezgisel>eylem olmayan gerçek basit (Cc+-An) 192/115,16,17
Elbette.. o eşekarısı değildi ki.. o araba vapurlarını, yatları, evleri, pembe köşkleri, bandıraları, camileri.. ve Allahı bulan soydandı; ikisi ikiz, altı çocuğu vardı, gaz yakan, elektrik yakan, badana isteyen, payanda isteyen barınağı vardı, artık saçları ağarmış karısı vardı.
aralarında en
efece davranan [kimse] görme+duyma+sezgisel>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 156/6 Buna karşılık, aralarında en efece davrananı da o idi: Lastik çizmeler giymişti. aralık duran kanat görme>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 96/16 Kapının aralık duran kanadına, bütün kuvvetimle bastım tekmeyi.
arapsabununa
benzer şey görme+koklama+dokunma>fiziksel özellik gerçek olan basit (Cc+-Ar) 159/29 Kâğıdın içinde arapsabununa benzer bir şey vardı; onunla Celalin bileğini ovdu. ardında çıralar
tutuşmuş bir tülbent gibi kıpkırmızı
[yüz] görme>fiziksel>renk olmayan gerçek basit (SÖ) 57/23,24 Yüzü zayıflamış ve minimini kalmış olan yüzü, ardında çıralar tutuşmuş bir tülbent gibi kıpkırmızı.
arkadaşlardan
içtiğim [sigaralar]
görme+tatma+koklam
a+dokunma>eylem gerçek olan basit (Cc+-dIk+Im) 73/11
Ama, aksine, aklıma hep arkadaşlardan içtiklerim geliyordu. arkaya doğru akıp giden, kapalı dükkanlar görme>fiziksel>biçim , görme>fiziksel>biçim gerçek olan, gerçek olan birleşik
(Cc+-An),
(+lI) 78/19,20
Almış biletini –biletimi- dişlerinin arasında geveliyor ve şairane gözlerle, arkaya doğru akıp giden kapalı dükkanlara, kör gözlü evlere bakıyor.. bana da bir cesaret geldi, bir yüreklendim.
asıl sebep sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 107/32 Ama duraklayışımın asıl sebebini kumarbaz psikolojisinde, bu sımsıkı kapalı, bu korkak, bu güvensiz psikolojide bulur.
asıl pay sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 128/11 Bununla beraber, kulübün böyle bir yuva oluşunda asıl pay kiracı Şükrüye düşer.
asıl mesele sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 131/15
Münir Cevdet Beyin yüzü, böyle değil de, on dört yaşındaki çocukların yüzü gibi aydınlık, sevinçli ve munis olsaydı da, gözleri aç kedi gözleri gibi kalsaydı da, doktor onu, gene, işte şimdi olduğu gibi, kendisi için bir küçümseme, hatta bir küfür sayacaktı; çünkü asıl mesele, Münir Cevdet Beyin, şu biraz önce elektrikleri yanan lokantada, bir akşamcık olsun içmeyişi, içerde, yeşil çuhalı masada, bir gece olsun geçirmeyişi, yalnız satranç oynayışı ve on dokuza üç beş dakika kala saatini yelek cebinden çıkarışı, sonra da, “Eh, vakit deyişi idi.
asıl büyü sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 145/31 Ve asıl büyüyü yaratan bu ilah kimlere, kime kalacak?
asıl sebep sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 169/18 Adam birdenbire içindeki ağının asıl sebebini buluveriyor.
asıl sebep sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 180/17 Onların dediklerine kalırsa, bu parlak itibarın asıl sebebi, bu itibardan da parlak olan Hasan idi.
asıl mesele sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 184/1 Yenilmek mukadder bile olsa asıl mesele netice almak değil, bir yolu açmak, ikinci hamleye omuz vermekti.
asıl helva duyma>fiziksel özellik gerçek olan basit (+Ø) 186/6 Hele ben asıl helvamı bir yapayım.
asıl üşüten [şey] dokunma>eylem gerçek olan basit (Cc+-An) 199/13
Ve, inanır mısınız, kül rengi bir aydınlığın daha da donuklaştırdığı gri-mor-eflatun buz çölü beni soğuğun kendisinden daha çok üşütüyordu, hatta çekinmeden diyebilirim ki, asıl üşüten işte bu idi.
asil iç sıkıntım sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+Ø) 121/5 Röportajlarım, ancak ve ancak, sıla, sevgili ve dost özleyişlerimin, dünyalar kuruşumun, bir de asil iç sıkıntımın eseriydi..
asla yaptırılamayaca
k reçeteler
görme+duyma+sezgis
el>özsel özellik gerçek olan basit (Cc+-
mA+-AcAk) 165/3,4
Sonra beş, on günlük dinlenme ihtiyaçları yüzünden hastane kapılarına taşınmalar başlamış, zerre kadar duygulu olmayan, bir makineden dökülür, bininci defa tekrarlanır gibi ayak üstü verilen öğütler, asla yaptırılamayacak reçeteler başlamıştı. asla yaşamamış metreslerden bahseden tığ gibi fakat kadınsız, fakat kadından kaçan delikanlılar duyma>eylem, görme>fiziksel>biçim , görme+duyma>sosyal konum, görme+duyma>eylem gerçek olan, gerçek olmayan, gerçek olan, gerçek olan birleşik (Cc+-An), (+Ø) fakat (+sIz), (Cc+-An) 85/17,18
Karıları ikinci gençlik çağını yaşayan askerlik emeklileri, sevgililerini bir defacık olsun öpmemiş, hatta selamlamamış ebedî üniversiteliler, asla yaşamamış metreslerden bahseden tığ gibi fakat kadınsız, fakat kadından kaçan delikanlılar. aslan gibi oğul görme>fiziksel>benzerlik olmayan gerçek basit (+Ø) 39/24 Todorinin aslan gibi iki oğlu, filiz gibi bir kızı ve bir de karısı vardır.
aslan gibi [baba] görme>fiziksel>benzerlik olmayan gerçek basit (+Ø) 190/4 Anne genç ve güzel, baba aslan gibiydi.
âşık [kimse] sezgisel>özsel özellik gerçek olan basit (+Ø) 130/6
O, pokerde restleriyle, briçte de bombatik deklâreleriyle meşhurdu: dört pik veya üç sanzatü diye bağırır; kontr derler, sürkontr diye bağırır, sonunda da en az üç içeri girer ve köpüren ortağına karşı kahkahalar savurur; çünkü, âşıktır ve Hisarlıda aşk, ya evlenmek veya işte böyle daima kontr yemektir.
aşılmaz boşluklar sezgisel>ölçü olmayan gerçek basit mA+-z)(Cc+- 145/23
Bu esnada kar lâpa lâpa yağıyor ve iklim kurşunîleşiyordu; şeffaf bir kurşunîlik ve bu sakin yağış arsayı dünyadan aşılmaz boşluklarla ayırıyordu.
aşk, muhabbet
ve şefkat dolu sözler duyma+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (SÖ) 30/14
Bu duvarların emdiği sözler, aşk, muhabbet ve şefkat dolu sözler, sanki asırlarca evvel ve başkaları arasında konuşulmuştu. atlayıp
geçtiğiniz noktalar görme+duyma>eylem gerçek olan basit (Cc+-dIk+InI
z) 93/31
“İkinci olarak, siz o piyesin Ocak Tiyatrosundaki oynanışını eleştirirken atlayıp geçtiğiniz noktaları daha sonra, yani Bucak Tiyatrosundaki oynanışı için yazdığınız yazıda kullandınız.”
atlayıp
geçtiğiniz noktalar görme+duyma>eylem gerçek olan basit (Cc+-dIk+InI
z) 93/33,34
“Hâlbuki o genç eleştirmen, sizin o zaman atlayıp geçtiğiniz bu noktaları Ocak Tiyatrosundaki oynanış için yani bir ay önce yazdı.”
atomik bir hızla kaynaşan öfkeler, kızgınlıklar, kırgınlıklar, hoşlanışlar, tiksintiler, umutlar, umutsuzluklar , sevgiler ve acılar
sezgisel>eylem olmayan gerçek basit (Cc+-An) 72/25
Ufuk, toz duman ardında, atomik bir hızla kaynaşan öfkeler, kızgınlıklar, kırgınlıklar, hoşlanışlar, tiksintiler, umutlar, umutsuzluklar, sevgiler ve acılar ardında eriyip gitmişti.
avare felaket gülü sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+Ø) 218/14 Aradan aylar geçti ve sonbahar, “avare felaket gülü, altın krizantem” geldi.
avdan alacağı pay görme+duyma>eylem gerçek olan basit AcAk+I (Cc+-) 201/7
Şimdi balıkçılardan (-k)i biri üç çocuklu idi, bir başkası kendinden körpe bir kızla, artık bir köpek balığının karnında olan kalbinin bütün gücüyle sevişiyordu ve bu avdan alacağı payla evini kuracaktı, ötekileri ben tanımıyordum ama hepsinden de artık sadece kanlı pıhtılar kalmıştı.
avuç içi kadar köy görme>fiziksel>ölçü olmayan gerçek basit (+Ø) 61/35 Çakıllar, nah işte böyle avuç içi kadar bir köydür ve insan üstüne oturmak isterse bunun gibi bin kaya daha bulur.
avuç içi kadar, ama gene de
tohum bekleyen toprak
görme>fiziksel>benz erlik, görme>eylem gerçek olmayan, gerçek olmayan basit (+Ø) ama (Cc+-An)
66/23,24 Ve, beride, avuç içi kadar, ama gene de tohum bekleyen toprak..!
ayağa kaldıran sıcaklık sezgisel>ölçü olmayan gerçek basit (Cc+-An) 207/35 Ve bu dostluktu, dürüstlüktü, ikiyi bir yapmak susuzluğu idi, aydınlatan gülümseyiş, ayağa kaldıran sıcaklıktı. ayak değmemiş ülke görme>fiziksel>biçim olmayan gerçek basit (Cc+-
mA+-mIş) 143/21
Sonra çocuk, bir Afrika dansının vahşi figürleri ile, bu ayak değmemiş ülkeye dalıyor.
ayaklanan yavrular görme>eylem gerçek olan basit
(Cc+-An) 152/11,12
Vardı, vardı: ayaklanan yavruların o bacaksızla hırlaya hırlaya oynamaları.. bunu seyretmek hepsinden tatlıydı. aydın [kimse] görme+duyma>sosyal konum olmayan gerçek basit (+Ø) 128/3 Kulüpten önce, ilçe aydınlarının toplanabilecekleri belli bir yer yoktu.
aydın zümre görme+duyma>sosyal konum olmayan gerçek basit (+Ø) 128/8
Kulüp bu derdi ortadan kaldırmış, sıtma doktorunun, üye seçişteki titizliği sayesinde de aydın zümrenin muhiti, hatta yuvası olmuştu.
aydınlatan gülümseyiş görme+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (Cc+-An) 207/34,35 Ve bu dostluktu, dürüstlüktü, ikiyi bir yapmak susuzluğu idi, aydınlatan gülümseyiş, ayağa kaldıran sıcaklıktı. aydınlık yüz görme+sezgisel>özsel özellik olmayan gerçek basit (+lIk) 174/8,9
Nesrin ise bu tatil günlerinin öğle sonlarında okula -şüphesiz gene “hoca” orada olduğu için- gene hep o aydınlık yüzüyle geliyor.
aydınlık ve ela gözler görme+sezgisel>özsel özellik, görme>fiziksel>renk
gerçek olmayan, gerçek olan birleşik
(+lIk)
ve (+Ø) 137/20 Aydınlık ve ela gözler, güneş yanığı fakat kadife gibi yanaklar.
aydınlık ve elâ gözler görme+sezgisel>özsel özellik, görme>fiziksel>renk
gerçek olmayan, gerçek olan birleşik
(+lIk) ve (+Ø) 138/1
Yalnız; aydınlık ve elâ gözleriyle şu çocuk, şu gezici başöğretmen müstesna; onu yirmi yaşıla ve yirmi cümleyle sağır ve menfezsiz ovaya bırakıvermişlerdi.
ayin yapar gibi, miting gibi şey
görme>eylem>benzer lik, görme>eylem>benzer lik gerçek olmayan, gerçek olmayan birleşik (+Ø), (+Ø) 145/14,15
Korsanlar onu ancak üç beş saniye seyrettiler ve hemen çılgın bir neşeyle etrafında dönmeye başladılar: Çılgın bir neşeyle, çığlıklarla; çünkü kardan adamın gerçeğini unutmak, ilâhlığını içlerine sindirmek istiyorlardı; idraki, yaka paça, defetmek lazımdı ve bu, ayin yapar gibi, miting gibi bir şeydi.
aykırı düşünceler duyma>farklılık gerçek olan basit (-I) 122/24
Edebiyatçılar ve edebiyat meraklıları hakkında bir parça aykırı düşünceleri vardı; bana, Allah, Allah.. senin gibi edebiyatçılar da olurmuş demek, diye iltifat ederlerdi. aynı an sezgisel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 18/10
Halbuki aynı an içinde, saçlarını avuçlayıp yüzünü bana doğru çevirmek ve: "Sen niçin o günkü gibi değilsin?" diye bağırmak istiyordum.
aynı ses duyma>benzerlik gerçek olan basit (+î) 36/35 Aynı ses bir başka şarkı söylüyordu.
aynı gülüş görme>eylem>benzerlik gerçek olan basit (+î) 48/27 İçinde hep aynı gülüş, ilk günlerin gülüşü.
aynı gülüş görme>eylem>benzerlik gerçek olan basit (+î) 48/33 Kadehte hep o aynı gülüş.
aynı cümle duyma>benzerlik gerçek olan basit (+î) 61/7 Ve, sıska biraz daha sabredebilseydi, söze belki de aynı cümleyle muhtar kılıklı başlayacaktı.
aynı fikir duyma>benzerlik gerçek olan basit (+î) 91/31 “Pek üzgünüm üstadım; fakat ne kadar çalışırsam çalışayım sizinle aynı fikirde olamayacağım.”
aynı fikir duyma>benzerlik gerçek olan basit (+î) 94/18 “Ben de aynı fikirdeyim.”
aynı ses duyma>benzerlik gerçek olan basit (+î) 111/3
Bu da yetmedi, radyo ile başladı, hem de aynı sesle bağırmaya: “Meşhur turşucu Maltada çok sayın müşterilerini bekliyor” diye.
aynı şey sezgisel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 133/34 Ve ilk defa, onun ve öbürlerinin de kendisi için aynı şey olduklarını düşündü. aynı çağ görme>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 156/2 Bir akrandılar; üçü de aynı çağı yaşıyorlardı.. delikanlılık çağını.!
aynı şey görme>eylem>benzerlik gerçek olan basit (+î) 184/27 “Ama sen böyle yapmakla bizleri de aynı şeyi yapmaya mecbur kılmayı umarsın.”
aynı süt görme+tatma>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 190/9
İşte kendileri; altı kardeş, hepsi de aynı sütü emdiler, aynı kanı, aynı görgüyü aldılar, aynı evin havasında aynı sevgi, aynı davranışlarla beslendiler, imkânlarıyla ilgiler hepsi için eşitti.
aynı kan duyma>benzerlik gerçek olan basit (+î) 190/10
İşte kendileri; altı kardeş, hepsi de aynı sütü emdiler, aynı kanı, aynı görgüyü aldılar, aynı evin havasında aynı sevgi, aynı davranışlarla beslendiler, imkânlarıyla ilgiler hepsi için eşitti.
aynı görgü görme+sezgisel>özsel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 190/10
İşte kendileri; altı kardeş, hepsi de aynı sütü emdiler, aynı kanı, aynı görgüyü aldılar, aynı evin havasında aynı sevgi, aynı davranışlarla beslendiler, imkânlarıyla ilgiler hepsi için eşitti.
aynı ev görme>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 190/10
İşte kendileri; altı kardeş, hepsi de aynı sütü emdiler, aynı kanı, aynı görgüyü aldılar, aynı evin havasında aynı sevgi, aynı davranışlarla beslendiler, imkânlarıyla ilgiler hepsi için eşitti.
aynı sevgi görme+sezgisel>özsel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 190/11
İşte kendileri; altı kardeş, hepsi de aynı sütü emdiler, aynı kanı, aynı görgüyü aldılar, aynı evin havasında aynı sevgi, aynı davranışlarla beslendiler, imkânlarıyla
ilgiler hepsi için eşitti.
aynı davranış görme>eylem>benzerlik gerçek olan basit (+î) 190/11
İşte kendileri; altı kardeş, hepsi de aynı sütü emdiler, aynı kanı, aynı görgüyü aldılar, aynı evin havasında aynı sevgi, aynı davranışlarla beslendiler, imkânlarıyla ilgiler hepsi için eşitti.
aynı renkler görme>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 193/20
Ama bugün aynı renkler, aynı sesler, ilk olarak hüznü ağdalaştırıyordu içimde: Başka bir duygu değil, hüzün, yalnız hüzün. aynı sesler duyma>benzerlik gerçek olan basit (+î) 193/21 Ama bugün aynı renkler, aynı sesler, ilk olarak hüznü ağdalaştırıyordu içimde:
Başka bir duygu değil, hüzün, yalnız hüzün. aynı hız görme>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 194/26 Hızla geçti, sonra aynı hızla geri döndü.
aynı aralık görme>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 200/27 Dört köpek balığı da sanki görünmez bir çelik telle onlara bağlı imişler gibi, aynı aralık ve aynı hızla grubun peşine düştü. aynı hız görme>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 200/27
Dört köpek balığı da sanki görünmez bir çelik telle onlara bağlı imişler gibi, aynı aralık ve aynı hızla grubun peşine düştü. aynı düzen görme>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 201/13
Köpek balıkları, kılavuz balıkları işlerini bitirsin diye sabırla beklediler, sonra da aynı düzenle yeniden güneye doğru yöneldiler.
aynı hırs sezgisel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 218/11
Onların ısmarladığı kahvaltıyı yerken öfke gitmiş, hüzün belirsizleşmişti; ama o adamın -hırsızın- yüzünü bir kerecik olsun görmeyi aynı hırsla istiyordu.
aynı hırsız görme>fiziksel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 220/14 Artık her şeyi biliyordu: Aynı hırsızdı bu; onun şebekesini göstererek girmişti Muradiye Oteline.
aynı saygı görme+sezgisel>özsel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 62/35 Bacanak aynı saygı ve aynı duraklamalarla paketten bir sigara aldı.
aynı duraklamalar görme>eylem>benzerlik gerçek olan basit (+î) 62/35 Bacanak aynı saygı ve aynı duraklamalarla paketten bir sigara aldı.
aynı kuvvet görme+sezgisel>özsel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 83/4 Aşk, nasıl olur de –bir patlama gibi- iki hayata birden ve hiç düşünmezken, ayni kuvvetle, ayni tarzda hükmeder, bilmiyorum. aynı tarz görme+sezgisel>özsel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 83/5 Aşk, nasıl olur de –bir patlama gibi- iki hayata birden ve hiç düşünmezken, ayni
kuvvetle, ayni tarzda hükmeder, bilmiyorum. aynı mutlu hüzün sezgisel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 163/19 Bu şarkıyı o memleketin kızları da aynı mutlu hüzünle kim bilir kaç kere
mırıldanmışlardı. aynı yüksek hukuk kuralları sezgisel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 88/21
Bu kıtalardan her biri ve aynı yüksek hukuk kurallarına dayanılarak, başka başka milletler tarafından parçalanıp mallanılmıştır.
aynı derin üzüntü sezgisel>benzerlik gerçek olan basit (+î) 119/23 Aynı derin üzüntü ile: “Kedi” dedim. aynı anda
duyduğu pişmanlık sezgisel>eylem>zaman gerçek olan basit dIk+I)(Cc+- 176/33
Ve her zamanki gibi aynı anda duyduğu pişmanlıkla, bir uzlaşma umuduyla nüktenin adiliğine razı oldu.
aynı kalan görünüş görme>eylem>benzerlik gerçek olan basit (Cc+-An) 147/11
Güneşe ve bulutlara göre boyuna değişen, fakat ürpertici vahşiliği hep aynı kalan bu görünüş, vadini doğudaki ovaya –uygarlığa-açılan dar boğazı da yumuşatamaz. ayrı [tat] tatma>farklılık gerçek olan basit (-I) 22/6 "Tatları ayrı limonlar da var mı?" diye
sordu.
ayrı kalıplar görme>fiziksel>farklılık gerçek olan basit (-I) 183/31 O zaman sana bilinen helvalara güzel bir renk karıştırmanı, ayrı kalıplar bulup yaldızlı kağıtlar kullanmanı tavsiye ederim. ayrı ayrı [renk] görme>fiziksel>farklılık gerçek olan basit I(ikilem(I
-e)) 81/20
Yaprakları bile.. yapraklarının yeşili bile ayrı ayrıydı ve bir ceviz ağacı bir başka ceviz ağacına bir Bandırmalının bir Akşehirliye benzediği kadar benziyordu.