• Sonuç bulunamadı

Sahne sanatkarlarımız hakkında notlar

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Sahne sanatkarlarımız hakkında notlar"

Copied!
6
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

SAHNE SANATKÂRLARIMIZ HAKKINDA

NOTLAR:

1 — AKTÖRLER

H

er şehirde bir kaç tiya­trosu bulunan ve bu ti­ yatrolarında daima oyun­ lar verilen bahtiyar memleketler­ den olsaydık, belli başlı bütün sahne sanatkârlarımızı kısa bir etüdün bir kaç yaprağı içinde an­ latmağa kalkmak gülünç bir cür’et olurdu. Fakat maatteessüf, mem­ leketi yer yer dolaşan ve hemen her şehirde bir tanesi bulunan tuluat kumpanyalarından sarfına­ zar, tiyatro grupu denebilecek te­ şekküllerimiz üçe bile varmıyor ve senelerden beri bu vaziyet aynı hazin şekli muhafaza edi­ yor. Bu sebeple, bu mevzu bi­ zim için bir iki makalenin hudu­ duna pek âlâ sığabilecek bir ma­ hiyettedir.. Bu bir kaç satırlık mukaddemeyi bitirerek asıl mevzu­ un içine girerek, sahne sanatkâr­ ları şahsiyetleri meyanmda en bariz olanları düşünürken, şu isim­ leri buluyor ve "sayıyorum:

Ertuğrul Muhsin, Raşit Rıza, Şadi, Galip, Behzat, Hüseyin Kemal, Vasfi Rıza, Hazım, Küçük kemal. Küçük Behzat, Emin Beliğ, Yaşar ve nihayet Nurettin şefkati ve Bürhanettiııle Ziya.

Ertuğrul Muhsin sahnemizde şah­ sından en çok bahsedilmiş aktör ol­

duğu için, kendisini daha az beğen- seydim gene ismini en başa kordum. Canlı bir üslûbu ve tiyatro hakkında şayanı dikkat malûmatı olan bu a- damdan, muharrir sıîatile bu maka­ le içinde balısedemem. Almanya ve Rusya’da sinema sahasında haiz bulunduğu söylenilen mevkii tas- tikte, burada çevirdiği filimlerin zâfı sebebile mütereddit olduğumu söyledikten sonra, sahne rejisörü sıfatile muvaffakiyetini teslim et­ mek mecburiyetindeyim. Fakat, şöhretini aktörlüğü kadar kuran rejisörlüğünü, sinem acılığını ve alellıusus muharrirliğini, hemen herkesin bildiği transız tiyatrosuna karşı istihkar göstererek hemen hiç kimsenin bilmediği diyarlardaki definelerden tarzı bahsini, ve hır­ çınca hallerini, şöhretinin büyük bir kısmını medyun, bulunduğu bütün bu âmilleri bir tarafa bira- - kanık kendisini sırf bir aktör olarak seyredince, ancak bir tip rolda henüz hiç kimsenin erişemi- yeceği kadar muvaffak olduğunu söylemek bir zarurettir. Bu tip, namuslu ve her halde akıllı bir adam ve karşılaştığı felâketlerle ölüme gidebilen, lâkin hiç bir za­ man zelil olmayan bir adamdır. Bu tip haricindeki nevilerden.

(2)

Er-tuğrul Muhsin hiç bir rol almayor. Halbuki, mademki aktör kendi- şahsiyetinden çıkarak bir kaç saat için tamamile başka bir şahıs olan kimsedir, o ruhlarını ve şekillerini aldığı kimseler nakadar çok olursa muvaffakiyeti ve kıymeti acaba aynı nisbette artmaz mı? Son asrın en büyük aktörlerinden biri ve üzerimde en büyük tesir yapanla­ rın birincisi olan Lucien Guitry’yi, bir mevsim içinde hem haile ve hem komedide muvaffak, muzaffer görmüştüm. Nihayet şu kabul edi­ lebilir ki, haile ve dramda muvaf­ fak olanlar komedileri, ve hafif oyunlarda muvaffak olanlar da ağır rolleri oynamağa salâhiyattardırlar.

Lâkin bir haile veya dram aktörü bu nevilere dahil bütün rolleri oyna­ yabilmeğe kadir olmak icap eder.

Binaenaley, Muhsin'e verilecek paye ve kıymeti düşünürken, bu noktayı hatırlamakla mükellefiz.

Raşit Rıza ben çocukken mü­ kemmel bir jönprömye idi. Sahnemi­ zin henüz eşine malik olmadığı bir jönprömye. Şimdi yazık ki o tarave­ ti ve endamı kalmamış. Lâkin genç aşık rolünden başka her rolü de oynayabiliyor ve Ertuğrul muhsiııin yarattığı rolleri onun götürdüğü ir- tifaa götürebileceğini bilmesek te, onun hiç bir zaman oynayamıyaca- ğı rollerde de muvaffak olduğunu teslim etmeliyiz. Fakat acaba me­ sela (Yaradan seni affettim) ro­ lündeki âlim rolünü hemen de Muhsin kadar oynayamaz mı ? Her halde, Şadin’in komik sıfatile şöhretinin binaşını kuran anasırdan birini teş­

kil eden (Sekizinci) piyesindeki ÎVfısır’lı zengin rolünde, ben Raşit Rıza’yı Şadi’den hiç te aşağı bul­ mamıştım. Sanat bilgileri itibarile Muhsin Raşit Rıza’ya tamamen fa-, ik bulunmakla beraber, ikisi ara­ sında bir mukayese yaparken birini öbürüne tercih etmek çok güç ola­ cak. Ertuğrul Muhsin daha zeki ise öteki daha kurnaz, evelkisi daha müessir ve gösterişli ise İkincisi daha sevimli ve yakışıklıdır ve biri daha iyi anlıyorsa diğeri daha eyi söyliyor.

Şadi bey Darülbedayi sahnesin­ de en yüksek komedi aktörü idi. Bir çok mahallî şahsiyetleri hay­ ret verici bir muvaffakiyetle ya­ şatmıştı. Milli mücadele senelerin­ de teşkil ettiği trupla Anadolu’yu dolaşırken, aktörlüğüne müdürlüğü, patronluğu gittikçe galebe çalma­ ğa başlamış gibiydi. Kendisini her görüşümde rollerine karşı epi lâkayt, gittikçe lâkayt buluyordum. Sahneden tamamile ayrılarak gü­ zel işleyen bir sinema binası sahibi olmanın hazzile iktifa etmesi de gösteriyor ki. san'ate aşkı kabili­ yeti kadar büyük değilmiş. Yazık, çünkü tiyatro kültürü olmamakla beraber, kendisinin bütün komedi rollerini oynamakta çitti bir kudreti vardı.

Galip, şekli cismauisi müsaade etse de jönprömye rolerini deruhte edebilecek ve Sbakespeare’in bir piyesindeki her role talip çıkan aktörün hem bihakkın eşi kesilebi­

lirdi. Fransız tiyatrosunun sadık bir muakkibi olan ve bazı eyi

(3)

piyes-^ayı-1 'i-i-ico MKtorıer « J U ' M / b ı

rlele beraber pek aşağı vodvilleri de bize tanıtan Galip bey, türk sahnesinin değerli ve istifade edilir bir uzvudur. Her nevide ve her çeşit rolde muvaffak olduğu­ nu gördüğüm için, komediyi daha iyi oynuyor, trajedide daha mu­ vaffak oluyor diyemiyeceğim, an­ cak şunu da gizleyemeyeceğini ki, dram oynarken bazen melodram çeşnisi vererek kıymetinden ziyan ettiği kesretle vakidir.

Behzat Moliere’i oynuyor. ( Mu­ hayyel hasta) ile (Tartüf) ti, ziya­ reti bana nasip olan hemen her memleket sahnesinde gördüm. Behzat Moliere’i ve Moliöre’deki drama çok yaklaşan komiği kud­ retle ve hemen de Avrııpadaki meslektaşları kadar gösterebiliyor, Genç olmadığı ve hiç zarif olmadığı için sahnede bir çok rolü oyna­ ması imkânı yoktur, fakat baba­ yani sıfatile tavsif edilen her ferdi temsil edebilmek için Behzat mü­ kemmel bir unsurdur. Galiple aralarındaki fark, Galib’in güzide şahsiyetleri de temsile muvaffak olabildiği halde, Behzad’ın buna iktidarı olmaması, lâkin buna mu­ kabil de melodramdan daha fazla sakınabilıııesidir. Galib’in kültürüne malik olmadığını da ilâve etmek lâzım.

Hüseyin kemal şimdiki halde eıı eyi jönprömyemizdir. Belki bir az pudrası ve allığı fazla, edası ziyade, ve pek güzel bir delikanlı olduğu için kadınların mutlaka kollarına düşeceklerini — belki bunun farke- dilemeyeceğiııden korkarak — faz­

la hatırlatıyor. Kudretli heye­ canları pek ifade edemediği için, kendisini ağır rollerinde o kadar beğenmemekle beraber, komedi ve vodvillerde muvaffakiyetine sık şa­ hit oldum.

Vasfi Rıza ancak grotesk rol­ lerde muvaffak olan bir uzuvdur, lâkin o zaman da muvaffakiyeti çitten büyük oluyor. Meselâ Mü- sahip Zade Celâl Beyin bir piye­ sinde, yirmi beş yaşında yedi sekiz yaşında çocukların şımarıklıkları­ nı ve saffetlerini muhafaza eden bir Ulema Zade rolünde fevkelâde idi. Lâkin böyle müfrit derecede gülünç tiplerde hoş gelen mübalı- gaları lâalettayııı her role karış­ tırdığı için, çok kere Darülbedayi salonunda ağır bir tuluat havası estirmektedir. Kendisini, zengin ve güzide muhitlere mensup kimse­ leri mahalle delikanlısı etvarü ev- zaı ile konuşup hareket ederek tem­ sil ettiği için de muahaza eylemek lâzımdır.

Hazım da Vasfı ' Rıza gibi gro­ tesk rollerde muvaffak oluyor, fa­ kat onun bir muvaffakiyet menbaı da karekter itibarile hiç te grotesk değil’ olsa olsa komik olan tipleri yaşatırken, şive farklarının ifratlı ifadesi sayesinde üzerimizde kuv­ vetli tesirler yapm asıdır. Ken­ disine Vasfi Rıza’ya yapıldığı gibi zengin Bey ve pek cazibeli aşık rolleri verilmediği için, on­ dan menfî intibalar almıyoruz.

Eğer bu sıraladığım isimleri bir derece farkı gözeterek tertip et­ seydim, küçük kemalden mutlaka

(4)

daha evel bahsederdim. Ufacık bo­ yu ve ince sesi, aktörün tesirini haysiyeti uzviyesinden alan roller yapmasına mani olan Kemal, her rolünü bir kuyumcu itina ve dik- katile işliyor. İlâve edeyim ki, bunda ifrata vardığına ve rolü piyesin ayağı, eli, velhasıl her hangi bir uzvu ise bu uzva vücudun umumî tenasübünü ihlâl edecek bir şekil verdiğine de şahit oldum. Faraza Tartüfte, Tartlif rolü bütün piyes­ ken, kemal ev sahibi olan kibar ve sadedil adam şahsiyetini o kadar kuvvetli hatlarla tersim etmiş bulu­ nuyor, sözlerini o kadar İsrarla ve jestlerle söylüyordu ki, piyes (rnii- rai adamın piyesi) olmaktan çıka­ rak (mürainin kurbanı olan adamın piyesi) mahiyetini alıyordu. İstit- raden ilâve etmelidir ki, Muhsin’in dostlarınca eşsiz ve fevkelâde de­ nilen rejisörlüğü, aktörün sanatine aşkından ileri gelen böyle bir ifra­ tına mani olmakla mükelleftir.

Küçük Kemal gibi Küçük Beh- zat ta kültürlü bir gençtir. Bir garp lisanı biliyor ve nazarı dik­ kati celbe "lâyık şiirleri var. Gü­ zelliği sayesinde jonprömye olma­ lıydı. Fakat sesinde ve edasında in­ sanı bir az uzaklaştıran barit ve hırçın bir şey, onu ancak çitti, ağır, azap ve ıstırap ifade eden rollerde muvaffak ediyor. Gördü­ ğüm bir iki komik rolünde hazindi. Trajedi ve dram aktörü sıfatile istikbâline kaniiz.

Doktor olduktan sonra sahneyi tercih eden Emin Beliğ Bey, dram değil komedi oynarken de vakur

kalıyor. Gösterişli bir adam. Fakat yaptığı tesir ve alâka pek te bü­ yük değil.

Yaşar, tabii o dereceye yetiş­ memekle beraber Behzad’ın nevin- de ve onun dolaştığı hudutlar da­ hilinde kalacak bir aktördür. Darülülbedayiin hazırladığı bu is­ tidat, senelerden beri oradan ayrılmamış olsayd ı, her türlü nekaisine rağmen gene bu en düzgün tiyatromuzda elbette daha fazla inkişaf ederdi.

Nurettin Şefkatiyi Türk sah­ nesi 10 temmuz inkilâbından beri tanır. Çocukluğumda onu ( Sultan Selimi salis) isimli piyesteki rolün­ de seyrederken, bütün gözleri yaşla dolu görmüştüm. Bundan sonra kendisini seyrettikçe bir daha bu tesiri verdiğini görmedim. Mamafih, tarzı tekellümünde biraz tasannua giden bir hal olmakla beraber, bu tasannua benzer edanın Muhsinde bile bulunduğunu düşünmek lâzımdır. Gerek komik ve gerek dram rollerinde, yaşlı ve yaşlıca adamları temsil için Nurettin Şefkati Bey pek eyi bir unsurdur.

Şimdi nerde olduklarını ve ne yaptıklarını bilmediğim iki ak­ törü daha zikretmeği hir borç sayı­ yorum. Bunlar Biirhanettin ve Ziya beylerdir. Biirhanettin meşrutiyet ilânını müteakip Paris’ten vatana dönmüş, kendisini son günlerde vefat eden meşhur ve ihtiyar fransız aktörü Silvain’in şakirdi marifeti sıfatile tanıtmış ve o zaman İstan­ bul’a dışardan dönen herkesin

(5)

mazhar olduğu payeye erişerek takat büyük vatanperver yerine bü­ yük artist olmuştu. Büyük bir artist değildi, fakat sonraları gördüğü tezyifleri de elbette nareva saydı­ racak kabiliyette, yani İliç olmazsa vasat bir san’atkârdı ve nihayet bize pek fena bile olsa, Hamid’i oynadı. Ziya Beye gelince, bu gen­ ci iiç dört sene evel derme çatma bir trupla Ankara’da gördüm. De­ ruhte ettiği bütün komik ve dra­ matik rollerde muvaffak oluyordu. Hiç bir şeyi beğenmediği için be­ ğenilmeğe lâyık olmayan şeyleri de beğenmeyen dostum Nurullah Ata bi­ le, hatırımda kaldığına göre kendisini beğenmişti. Hailevî roller müstesna olmak şartile Muhsin’e, ve pek gös- rişli olmamakla beraber Raşit Rı- za’ya yaklaşan bu artistin sahneden uzak kalması ve belki tulûatlara dümiiş bulunması çok yazıktır. Bu vesile ile ilâve etmek isterim ki, tulûat kumpanyalarının temaşala­ rına —ümit etmek isterim ki sırf ti­ yatronun sahnede nasıl katledildi­ ğini görmek üzere— arada bir giden­ ler, bu baştan başa fecaat olan sah­ nelerde öldürülen bir çok istidatla­ rı da elbette îarkederler. Naşit gibi, ve Darülbedayie alındıktan sonra geçirdiği kaza sebebile bir müddet sahneye çıkamayan zavallı Sait gibi ....

Bu kısa etüdün bir nevi tarihçe olmak hakkında hiç bir iddiası el­ bette bulumamakla beraber, son seneler zarfında kaybettiğimiz üç eyi artistin isimlerini de zikret­ mek isterim. Bunlardan en son ölen.

ilk tiirk sanatkârı Fehim Efendiyi hayatı san’atinin son senelerinde görmüştüm. Bende kalan hatıranın pek büyük bir artist hatırası olma­ dığını itiraf edeceğim. Şu kadar ki, kendisinin sahneye çıkan ilk türk bulunması, medeniyet tarihimizde pek şerefli bir isme hak kazanma­ sını temine kâfidir. Diğer iki ölü ise Muvalıhitle Adildir. Muvahhit, îıtraten ve yetiştiği muhit itibarile güzide bir adam hissi veren ve bi­ naenaleyh bu çeşit rollerde muvaf­ fakiyet gösteren bir adamdı. Gad­ dar bir hastalık kendisinden mu­ vaffak olmak imkânlarını gittikçe aldığı halde, son zamanlarına ka­ dar işaret ettiğim nevideki rolle­ rinde eyi idi. Adil ise Darülbedayi- iıı Yaşar gibi eski müntesiplerin- den iken sonra ayrılmıştı, ve bu ayrılma onu memleket memleket do­ laştırdıktan sonra, nihayet İzmir taraflarında bir otomobil kazasına kurban etti. Dramlara melodrama ve komiklerde tulûata yaklaşma­ yan, sesi tatlı ve konuşma tarzı tabiî olan Adil, biraz daha boylu da olsaydı eyi bir jönprümye olurdu. Ziyan adilmiş, heder olun­ muş bir kabiliyettir.

. . . Temenni ederim ki, bir kaç sene sonra aynı mevzua dair yazı­ lacak bir etüt, bahsi edilen her aktör için ancak bir kaç satır tahsis edebilmekle beraber bu yazının gene iki mislini bulsun ve o tarihte Darülbedayiin meselâ Talât gibi genç istidatları vazıh hatlar almış sanatkâr simalarına inkılâp ettiği gibi, kapılarını açmağa hazırlanan

(6)

tiyatro mektebinden birçok yeni kabiliyetler yetişmiş, bunlar sa­ yesinde de memleketin bütün bü­ yük merkezlerinde birer sahne artık kurulmuş bulunsun.

NAH Î T SIRRI

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

konserim gerçekten çok büyük ilgi gördü ve şansımı bir anda değiştirdi. Konser­ den sonra geçen hafta Londra'dan

Frontal Sinüste Ciddi Deformite Oluşturan Dev Mukoselin Kombine (Eksternal ve Endoskopik) Yaklaşımla Eksizyonu.... 1 Fron tal si nüs dı şın da da ha na dir ola rak et mo id ve mak

Hastalara uygulanan tedavi şekilleri gruplan- dırılarak hastaların ses terapisi, medikal ve cerra- hi tedavileri sonrasında ölçülen temel frekans , jit- ter,

Azap- kapıdan Galata kulesinin bulunduğu zirveye kadar çıkar, oradan Tophane ye, veya bir rivayete göre Dolmabah çeye kadar müselles bir şekilde uza­

Bir gün hiç a utmam: Tophanedeki sıra aVıvelerin birinde otururken, ramofon Tamburi Cemil beyin ir İsfahan taksimini çaldı.. Ben erhal kulak kabartarak

Özet: 1987-1996 y›llar›n› içine alan 10 y›ll›k sürede çeflitli örneklerden izole edilen 143 Streptococcus pneumoniae ve bunlar›n baflta penisilin olmak üzere

Çalışmamızda serum DcR3, IL-8, VCAM-1 ve ICAM-1 düzeyleri ile KİMK her üç grupta da kontrol grubuna (Grup 4) göre anlamlı yüksek olarak bulunmuştur.. Renal transplantasyon

Bunlar Türk edebiyatının önde gelen isimlerinden olan Tevfik Fikret'in, oğlu Haluk'a ithaf ettiği kitabının ve yine ona hitaben yazdığı çok meşhur bir şiirinin