l‘i \ :
* *
U n u t u l a n
U ' <*£
Sevdiklerimiz
Tanbutî Cemil
44 Tanburî F u a d 9m Hâtıraları»
r
Fuad’m tanburu— “ Onun yerini kimse doîduramaz,,—
İlk tanbur üstadı— “ Zühre Musiki,, salonu—Şehzade
köşkündeki toplantı — Üstadın karşısında
---
Yazan: Selâhaddin Güngör
---T
anburi '«Fuat» (Sorguç) u gözleri yarı kapalı, başı ta ii bur imim üzerine düşmüş, a- ğır bir besteye gönüller huzu runda geçit resmi yaptırırken buldum. *O. bu halile tanbur- çalan bi rinden ziyade, kucakladığı ağaç pai'ç-câiiiia oyuğu içinde perde nin ardındaki sesleri aksettiren bir mucize adamına benziyor
du.
Fasıl bitince yanıma geldi. Dereden tepedenbiraz konuştuk. Bir aralık ben, sözü onur tan bur çalışma getirerek hoşuna gideceği ümidile:
— Hocam, dedim, ellerin dert görmesin, adeta tanburi Cemil gibi çalıyorsun î
Fuat Sorguç’un yüzü birden kıpkırmızı oldu. Gözlerinde_bun- çukiaşan yaşlarla:
— Tanburi Cemil ha!, dedi, affedersiniz amma,bu sözünüzü bir'iltifat olarak kabul edemiye- ceğim. Çünkü, ben haddimi bi lenlerdenim. Cemi)bey gibi bir tanbur üstadı bu dünyaya bir daha gelmezi
Tanburi Fuadı bu balı is üze rinde konuşturabilmek için sözü uzatmak ihtiyacile:
— Haklısınız, dedim. Rahmetli eşi bıüuıımıyan bir sanatkârdı. Fakat, siz de nihayet onun çıra ğısınız. Meşhur meseli bilmez misiniz:
« Kabili şâkir<l »lan üstad olur
üs-1addan» irier.
Muhatabım,
derhal sözümü — T-Tayır. hayır.. Öyle değil, ııun yerini kimse dolduramaz, aylı a Kemal bile gurbette iken ■un bir tok plâğında bütün Is- nbulu bulmuş:«Tanburi Cemil bey çalıyor es- plâkta!»
Diye haykırmıştı. Ah, o ne i yük bir musiki üstadı idi bil eksiniz. Öyle tanbur cahs, di- •bilirim ki, biç bir faniye nasib Imamıştır. Belki bundan köy
de olmıya çaktır. Tanburi Ce- il tanbur çalmaz, tellerde ade- Allalıı konuştururdu. Ben ha ltımda onun kadar terbiyeli, bar onun kadar tam manâsile fendi» adam görmedim. Bü- üklebüyük, küçükle küçüktü, ııcağma aldığı tanbur. iyi sü- ı ri eline düşmüş bir koşu atı gı- biitün uysallığı ile onur, emri- : tâbi olurdu.
_ O hakle, diye sözünü ^ kes ri o büyük ustanın çırağında r kaç. hatırası kalmıştır elhet-Tanburî Fuat, bu hatıraları ırekete getirmek için uzun ,ylu düşünmeğe ihtiyaç,
duyma-__Bizim, dive söze haşladı, lece musiki jje ülfetimiz var- r. Babam gümrükçü Neşet bey, erlıum Hacı Arif beyin çırak- rındandı. Bu yüzden, daha pek içlik yaşta iken bende musiki vki uyanmağa başlamıştı. Dev n tanmmış okuyucuları ve iyi ız çalanlar, evimizde sık sık ıplamrlardı.
Kulak dolgunluğu ile bunlar- rn kendi kendime şarkılar ge mdim. O tarihlerde. Sanayi
ektebine devam ediyordum, âhmut Şevket, paşanın harbiye ızu-lığında bulunduğu sıralar- ı idi. Tüfekçi usta, yetiştirmek »ere mektepten bir kaç. istidat
talebe istemişlerdi. Bunlar a- ısına beni de katarak Topha- sye gönderdiler. Bir gün hiç a utmam: Tophanedeki sıra aVıvelerin birinde otururken, ramofon Tamburi Cemil beyin ir İsfahan taksimini çaldı. Ben erhal kulak kabartarak kendi
Ah, dedim, bu Tanburî Ce- dr gorebilsem!.
m tanbur çalışı o kadar ho- gitmişti ki, aksam eve dö- ı ilk işim, tamburun nasıl es oldağımu babama sor uldu. Babam, benim mera- gtftrünce: ■ * * * »* * •
Ondan kolayı ne var, dedi, tilcto çalışan tulumbacı ba- rfPc beyi» yann alışım eve
davet eder, bir fasıl yaptırırız! — Bu Tevfik bey, tanbur mu çalar? diye sordum.
— Hayır, tanbura çalar am ma dedi tamburacı Osman peh livandan daha baskındır!
Ertesi akşam, tulumbacı hası Tevfik bey koltuğu altında altı telli sazile geldi oturtacak yer bulamıyordum. Tamburasını dinlemek için ııe kadar sabırsız landığımı şimdi burada size an latamam ki,.. Tevfik bey, saz ça 1 ark en. gözlerimi ondan ay ıra mıyordum.
Benim ilk üstadım, işte bu zattır.
Tophanedeki kahveye yine sık sık gidiyor, Tanburi Cemil beyi plâklardan dinliyorum.
Fakat, tanburia ‘böyle yalnız uzaktan uzağa hasbıhal etmek git gide beni kandırmaz olmuş tu.
— Ah, bir tanburum oiaa da, vakit buldukça tıngırdatsam.. Diye kendi kendimi yiyip bitiri yordum. Babam bir gün insafa gelip:
— Fuat, dedi, hazırlan, seninle Tanburaeı hanına gideceğiz! O zamanlar, daha Uzuncarşı yanmamıştı. Tanburaeı hanında sıra sıra tanburaeı dükkânları vardı.
Babam, bcı.i bunlardan birine götürerek iki mecidiyeye bir â- şık sazı aldı. Vakit buldukça ev de Tevfik beyle meşketmeğe baş ladım. Taksim, peşrev, semaî derken işi ilerlettik. Tanbura- dan yavaş yavaş tanbura geç mek zamanı geldiği idin Ur in bi- rindeidi. Foto Ferit İbrahim be yin Üsküdarda, Köprülü konağı yanında «Zührei Musiki» .adile bir saz salonu açtığı haberi ku lağıma çalındı. Kemani Leon Hancıyan, Udî Hafız Mustafa, daha başkaları... Saz meraklıla- rile dolan bu salona bir gün, e- limde sazımla bende çıka gel dim.
Tecrübe için: «Bir taksim geç bakalım!» dediler. Ellerim öyle titriyordu ki bir aralık «ben bu işi yapamıyaeağım!» diye salon dan çıkıp gitmeği bile düşün müştüm. Fakat g,it gide kendi me geldim. Eski sıkılganlığım
kalmadı. Leon Hancıyamn üst üste geçtiği şarkıları, büyük fal so yapmadan çaldım.
Hakkımda verilen hükmü öğ renmekte gecikmedim:
— İstidat var, yetişecek, de mişler.
Aradan henüz bir hafta geç memişti ki, elime tanburu tutuş turdular. Ben, adeta güneşin ca zibesine kapılmış küçük bir yıl dız gibiyim.- Her dolaştığımı yer de Tanburî Cemil bdyi aramakla meşgulüm. Bir gün haber verdi ler:
— Şehzade Hayrettin efendi nin İbrahim ağa cayırındaki koş künde haftada iki gür. — salı ve cumartesi akşamlan— saz top lantısı var, Tanburi Cemili de orada bulacaksın!
Ne yapıp yapıp bu toplantı la ra kendimi de davet ettirmeğe muvaffak oldum. Bütün dünya yı bağışlamış olsalar, ancak bu kadar sevinebilirdim.
Ziyaeddin efendi köşkündeki saz takımına iştirak edenler ara sında şu simaları hatırlıyorum: Başta tanburî Cemil bey, ve «bestekâr» lâkabile şöhret alan Hoca Ziya bey olmak üzere, ka nunî Vital efendi, kanunî Bohor efendi, doktor Kemani Ziya, ha nende Sıtkı, hanende Sadrettin. Cemil beyi, ilk defa orada gör düm. Ve meclis dağıldıktan son ra peşini bırakmıyarak, ardı sı ra, şehrin bir ucundan öteki u- cuna sürüklendim, durdum. De dim ya, bu adamda tarif edile mez bir cazibe vardı.
Size garip bir şey söyliyeyim mi ?.. Tanburî Cemil bey, bir gün bile beni karşısına alıp ders vermemiştir. Kimseye, ders gös termek âdeti değildi ki..
Sadece:
— Tanbura dikkat ediniz! gözlerinizi parmağımdan ayırma ymız! derdi. Fakat onun mızrap tutuşunu taklit etmeğe imkâp mı vardı? Tanburuıı telleri üze rinde parmaklan o kadar çabuk gezinirdi ki, hareketlerini takip etmeğe fırsat bulamazdık. Tan bur çalışına karşı hayranlığımı zı ifadeye kalkıştıkça bıyık al tından bize hafifçe gülümser ve meşhur tavazuu ile:
G a zetecilik te
büyük
bir yenilik
Nevyork Times gazetesi telefoto ile Sanfran-
siskoda dört sahifelik bir gazete çıkarıyor
S
anfarnsiko konferan sı, sadece gazete ve radyo tarihi için müstesna bir hadise teşkil etmekle kal mayıp, ayni zamanda gerek Amerikan ve gerekse dünya gazeteciliğinin çehresini de ğiştirebilecek fevkalâde ga zetecilik tecrübelerine de sah ne olmaktadır.Bu gün, gazetecilik saha sında Sanfransiskoda yapıl makta olan başlıca üç tecrü be vardır:
Nevyork Times gazetesi te lefotodan istifade etmek sure tile Sanfransiskoda 4 büyük sayfalık bir gazete neşret mektedir. Hiç bir ilânı ihtiva etmiyen ve doğrudan doğru ya Nevyorktan telefoto ile gönderilen bu gazete 32 sü tunluktur. Bu 32 sütunda harb haberleri, Vaşingtondr.n gelen haberler, baş makale ve haritalar vardır. Şimdi bu gazete Sanfransisko konfe ransına iştirak eden bütün mümessillere ve gazetecilere bedava olarak dağıtılmakta dır.
Nevyork Post gazetesi de Berkeleyde, gölün öte tara fından normal punto ile 13 sayfalık bir gazete basmak tadır. Gazetenin bütün mi zanpajı, yazılan, serlevhala rı ve sekreterliği ilgilendire cek bütün isler Nevyoriıta
hazırlandıktan sonra gazete nin bir kopyası Nevyorktan telgrafla gönderilmektedir. Böylece, telgraf gelir gelmez gazeteyi ç.ıkarmaki çin faali yete geçilmektedir.
Diğer gazeteler, hava pos tası ve yahut hava ekspresi
ile- Sa nfı^jısiskjû^a. gönder i l mektedir. Nevyorkun sabah gazeteleri akşamüzeri San- fransiskoya varmış bulun maktadır.
Şikagodaki pazar gazetele ri de pazar günü akşamı gi şelerde satılmaktadır. «The Christian Science Montor» da konferans için hava pas tası ile gazete göndermekte dir.
Bu tecrübelerde bütün im kânlardan istifade edilmekte dir. Fakat bu teşebbüsler a- rasında bilhassa. Nevyork Ti mes gazetesinin başvurduğu usul tam manâsile nazarı dikkati çekmektedir. Times gazetesinin bütün işleri Nev- yorkta görülmektedir. San- fransiskoda sadece mekanik sahada çalışılmaktadır.
Bu gazeteler tarafında«« ya pılan hamleler diğer neşriyat evleri tarafından büyük bir alâka ile takip ediliyor ve bu gidişle gerek Amerikan ve gerekse Uluslararası gazeteci liğiııin istikbali gayet parlak görülmektedir
— Canım, efendim.. Bunda ne fevkalâdelik buluyorsunuz, an lamıyorum ki.. Ben de herkes gibi çalıyorum! derdi.
Fakat arkadaşlar:
— Peki amma, ne kadar uğ raşsak, mızraba sizin gibi hâkim olamıyoruz! diye cevap verirler di.
Üstad, o zaman kendine mah sus bir alışkanlıkla elini çenesi ne götüreıek dudağı altım ka- şır:
— Efendim.. Bütün is par maklardadır. Parmaklan idare etmekten ibarettir., derdi.
Kendisini kimseden üstün gör mezdi. Yüzüne karşı methedil mek, onu son derece sinirlendi rirdi. Tek arzusu şu idi: Çaldığı zaman, can kulağile onu dinle yecek, başka bir şeyle meşgul okrayacaksınız. Tanbur çalar ken, salonda çıt olsa keyfi ka çardı.
Üstadın karşısında ilk defa nasıl mı çaldım? Bunu hatırla dıkça, o günkü halim gözümün önüne gelir, rüyasında imtihana giren bir mektep çocuğu gibi ür permeler geçirirdim.
Bir yaz günü idi. Ziyaeddin e- fendiyi, köşkünün bahçesinde ho roz dövüştürürken bulduk. Beni
U Z p k -+ o n o v Y riin K lün I ki saf var par se ret roz bar ede r da tık sor ba rın em I yal kaı din şu din C kaf çak ki, yor. E kad den <h.
Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toras Arşivi