• Sonuç bulunamadı

Organ Nakli ve Bağışına Toplumun Bakışı

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "Organ Nakli ve Bağışına Toplumun Bakışı"

Copied!
10
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

ORGAN NAKLİ ve BAĞIŞINA TOPLUMUN BAKIŞI

Nurten ÖZDAG *

ÖZET

Organ yetmezliği insidansı tüm dünyada artmakta olup, organ nakli olmayı bekleyen hastalar da uygun organ beklerken yaşamlarını yitirmektedirler. Bazı hastalara (şansları varsa) diğerlerine göre daha kısa zamanda organ nakledilmekte, bazıları ise yıllarca beklemek zorunda kalmaktadır. Organ naklinin amacı, organ yetmezliği nedeniyle yaşamının sonuna gelmiş bir hastanın hayatını kurtarmak, yaşam süresini ve kalitesini arttırmaktır.

Bu yazı, farklı ülkelerde toplumun organ bağışına yeterli ilgi gösteri/memesinin nedenleri, toplumların organ bağışına ilgisi ve tutumu, bu tutumu etkileyen demografik, sosyal, dini etkiler, toplumun organ nakli kabulünü, organ bağışı ve nakli programlarını sınırlayan faktörleri açığa çıkarmayı amaçlayan bazı araştırmaların sonuçları üzerinde durmaktadır. Değişik ülkelerdeki, kültürler ve etnik gruplar karşılaştırıldığında; büyük çoğunluğun organ bağışını onayladığı, toplumların organ bağışı ve nakli konusunda farkında olma (ilgili) ve rıza göstermelerin-de yaş, cinsiyet ve eğitimin büyük etkisi olduğu görüldü. Sağlık personelinin özellikle hemşirelerin rolü vurgulandı. Organ bağışı hakkında halkın en fazla sorduğu sorular ve araştırmacıların önerileri bu makalede özetlendi.

Anahtar sözcükler: Organ bağışı, toplumun bakışı, farkındalık, kabullenme, rıza gösterme

SUMMARY

The view of the public towards organ

transplantation and donation

The incidence of different organs failure has been increasing in all over the world and many patients are dying while waiting on the list. Some patients if lucky enough get an organ transplant in shorter time than others, yet some wait for years. The objective of a transplant is to save the life of patients in end- stage organ failure and to improve the quality and quantity of life.

This paper focuses on the research findings carried out in different countries amongst the public to find out; the reasons behind the organ shortages, the awareness and the attitudes of public towards organ donation, the demographic, social, religious influences, the extent of public's willingness to organ donation, factors limiting organ donation and transplantation programs. The comparisons between cultures, ethnic groups in various countries proved that, a vast majority approves organ donation and age, gender and education had great impact on the awareness and willingness of the communities towards organ donation and transplantation. The role of medical personnel specially of nurses were emphasized. In the article, most of the common questions about organ donation and recommendations of the researchers have been summarised

Key words: Organ donation, public view, awareness, acceptance, willingness.

Hasta insanı iyileştirme, yaşama süresini uzatabil-me, nitelikli bir yaşam sağlayabiluzatabil-me, insanlığın sürekli üstünde durduğu , daha iyisini amaçladığı bir konu-dur.Teknolojik gelişmeler her alanda olduğu gibi, tıpta da üretilen sağlık hizmetinin bir önceki aşamadan daha nitelikli olmasına imkan sağlamaktadır (Arda 1994, Dalgıç 1999). Doku ve organ nakli bu konuda bir örnek oluşturmaktadır. Organ nakli, vücutta görevini yapama-yan bir organın yerine canlı bir vericiden veya ölüden alınan sağlam bir doku veya organın nakledilmesidir. Bu işlem, günümüzde birçok kronik organ hastalıklarında uygulanan rutin, geçerli ve ileri bir tedavi yöntemi ola-rak kabul görmektedir (Demirhan 1996, Elçioğlu 1996).

Organ nakli ile ilgili ilk bilgilere mitolojik bazı gra-vürlerde rastlanmakta ise de, tedavi edici amaçlarla kullanılmasının temelleri 19.yüzyılın başlarında ortaya atılmış ve önce hayvanlarda uygulanan deneysel malar, daha sonraları insanlar üzerinde yapılan çalış-malarla bugünkü biçimini almıştır (Arda 1994, Demirhan 1996, Daar 1990). Günümüzde kalp, akciğer, karaciğer, böbrek, pankreas, ince barsak, kemik iliği, kan, deri, kornea gibi yaşamsal önemi olan pek çok organın nakli gerçekleştirilebilmektedir. Organ nakillerinde kaynak (verici, donör) canlı veya ölü (kadavra) olabilir (Kutlay 1994, Oksay 1998, Uysal 1998). Bugün, canlı vericiler-den olduğu kadar kadavra vericilervericiler-den de böbrek, kara-* Yrd. Doç. Dr., Osmangazi Üniversitesi, Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Eskişehir

(2)

ciğer, pankreas, ince barsak gibi organların nakilleri yapılabilmekte ve nakil yapılan hastalar yaşantılarını normale yakın sürdürebilmekte, sportif yarışmalara katılıp, çocuk doğurabilmektedirler. Ancak, gerek ameli-yat tekniği, gerekse ameliameli-yat sonrası hasta bakımındaki gelişmelere karşın, dünyada ve yurdumuzda yeterli sayıda organ bağışının olmaması nedeniyle, organ nakli olmayı bekleyen pek çok hastaya organ naklinin yapıla-madığı bilinmektedir (Örs 1994, Sanyel 1994).

Ülkemizde 1979 tarihine kadar organ nakli konu-sundaki kurallar, meslek örgütlerince belirlenerek uygu-lanırken, günümüzde 1979 yılında çıkarılan "Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli" ne ilişkin 2238 sayılı yasaya göre uygulamalar ya-pılmaktadır. Bu yasa'ya göre;

"oto-greftler, saç ve deri alınması, aşılanması ve nakli ile kan transfüzyonu bu kanun hükümlerine tabi olmayıp, yürürlükte bulunan sağlık yasaları, tüzükleri, yönetmelikleri ve tıbbi deontoloji kuralları çerçevesini gerçekleştirilir. Bir bedel veya başkaca çıkar karşılığı organ ve doku alınması ve satılmasının, bilimsel, istatistiki ve haber niteliğindeki bilgi dağıtımı halleri ayrık olmak üzere, organ ve doku alınması ve verilmesine ilişkin her türlü reklamın, vericinin yaşamını mutlak surette sona erdirecek veya tehlikeye sokacak olan organ ve dokuların alınması yasaktır"(Madde 3,4,8).

Yaşayan kişilerden organ ve doku alınması ile ölü-den organ ve doku alınması ile ilgili hükümler yasanın 5. ve 11. maddelerinde yer almaktadır. Buna göre;

"on sekiz yaşını doldurmamış ve mümeyyiz olma-yan kişilerden organ ve doku alınması yasaktır. Ölüden organ ve doku alınabilmesi için ise tıbbi ölüm halinin (beyin ölümü tanısı), kardiyolog, nörolog, nöroşirürjiyen ve anestezi reanimasyon uzmanından oluşan dört kişilik hekimler kurulunca oy birliği ile saptanması gerekmek-tedir".

Yasanın 12. maddesi ile; alıcının müdavi hekimi ile organ ve doku alınması, saklanması, aşılanması ve naklini gerçekleştirecek olan hekimlerin, ölüm halini saptayacak olan hekimler kurulunda yer almaları yasak-lanmıştır".

1982 yılında yasanın 14. maddesinin içeriği değiştirilmiş, yeni bir fıkra eklenerek yeniden yapılandı-rılmıştır. 1982 tarihli 2594 sayılı yeni organ nakli yasasındaki değişikliğe göre;

"kaza, doğal afet sonucu vücudun uğradığı ağır harabiyet sonucu yaşamı sona eren kişinin yanında eşi, reşit çocukları, anne-babası, kardeşlerinden biri yoksa sağlam doku ve organlarının hekimler kurulu raporu ile belgelenmesi koşulu ile ivedilik ve tıbbi zorunluluk

bulu-nan durumlarda vasivet ve rıza aranmaksızın organ ve doku nakli yapılabilir"'(Organ Nakli Yasası 1979,1982)

ABD'de organ nakillerini düzenleyen ulusal organ nakli yasası (NOTA) kan ve sperm gibi vücudun ürete-bildiği dokuları organ ticaretini sınırlayan kuralların dı-şında tutmaktadır. Avrupa Konseyi Mayıs 1978 yılındaki toplantıda, ticari amaçlı olmamak koşuluyla organının alınması nedeniyle vericinin uğrayacağı maddi zararın (iş/gelir kaybı) karşılanmasının uygun olduğu kabul edilmiş olup, bu karar ülkemizde uygulanmamaktadır (Oksay 1998, Örs 1994). Canlı vericilerden alınan or-ganların ticaretini önlemek amacıyla yapılan yasal dü-zenlemelere göre, bedel karşılığı doku - organ verilmesi yasaklanmıştır. Dünya Sağlık Örgütü, 1989 yılında organ ticareti ve uluslararası trafiğini lanetlemiştir (Örs 1994, Gabel ve ark. 1994, Elçioğlu 1995). Bedel karşılığı organ nakli uygulaması Ulusal ve Uluslararası Transplantasyon Dernekleri ilkelerine de ters düşmektedir' (Elçioğlu 1995, Gillon 1996, Prottas 1994).

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Kanada, İngil-tere, İsveç gibi gelişmiş ülkelerde organ alımı ve dağıtımı "Ulusal Organ Paylaşım Ağı" merkezi tarafından, nakil kriterlerine göre ve listedeki en hasta kişiye öncelik verilerek gerçekleştirilmektedir. İngiltere'de, organ bek-leyen tüm hastalar ve vericilere ait klinik bilgilerin, Mer-kezi Transplantasyon Destek Servis Başkanlığı'nda top-landığı, organ dağıtımında temel ilkenin; eskiden olduğu gibi ilk başvurana öncelik verme yerine, hastanın duru-mu, aciliyeti gibi tıbbi zorunluluklarına, bakmakla yü-kümlü olduğu kişiler veya bizzat başkasının bakımından sorumlu olma gibi ölçütlere dayalı olduğu belirtilmekte-dir(Monaca 1998, Odell ve ark. 1998). Ülkemizde ise, ulusal bir organ nakil merkezi ve koordinatörlüğü bu-lunmamakla beraber, 32 ayrı merkezde organ nakli gerçekleştirilmektedir (SSYB Sağlık İstatistikleri Raporu 2000).

Literatürde, ABD'de Birleşik Organ Paylaşım A-ğı'ndan (UNOS: United Network of Organ Sharing) ge-len bilgiler 60 binden fazla kişinin çeşitli hastalıklardan dolayı organ beklediği ve bir kısmının yaşamlarını diyaliz makinelerine bağlı olarak sürdürdüğü doğrultusundadır. ABD'de, 1996 yılında 8559'u kadavradan, 3444'ü yaşa-yan donörlerden alınan böbreklerle toplam 12003 nakil gerçekleştirilmesine karşın 1844 hastanın böbrek bek-lerken yaşamını kaybettiği ve 36000 kişinin böbrek bekleme listesinde yer aldığı belirtilmektedir. (Institute of Medicine, Division of Health Services 1997). Çin'de kronik böbrek yetmezliği insidansının yılda 120.000 olduğu ve bu hastaların büyük bir kısmının organ

(3)

bek-lerken kısa bir zaman içinde yaşamlarını yitirdikleri bildi-rilmektedir (McCullagh 1993).

Ülkemizde, sadece son dönem böbrek yetmezli-ğinden dolayı diyaliz merkezlerinde tedavi gören hasta sayısının 15 bin olduğu ve bu sayının katlanarak büyü-düğü belirtilmektedir. Bu hastalardan %60'ının trans-plantasyona gereksiniminin olduğu ve bu sayıya her yıl yeni hastaların eklenmesiyle yılda sadece 2000'e yakın böbrek transplantasyonu gerektiği bildirilmektedir (Dal-gıç 1999, Elçioğlu 1995). Sağlık Bakanlığı verilerine göre, ülkemizde organ nakli olmayı bekleyen toplam hasta sayısı 5522'dir (SSYB Raporu 2000). Türk Nefroloji Derneği 1999 yılı raporuna göre; 1998 yılında 382 böb-rek nakli yapılmıştır. Sağlık Bakanlığı verilerine göre, 1999 yılında 368 böbrek, 47 karaciğer, 13 kalp, 1471 kornea ve 222 kemik iliği nakli gerçekleştirilmiştir. Na-killerin % 63.7'si canlı, % 36.3'ü kadavradan alınan organlardır. Türk Nefroloji Derneği'nin verilerine göre canlı böbrek donörleri içinde anneler % 35.6 ile birinci, %28.0 ile kardeşler ikinci, % 22.8 ile babalar üçüncü sırada yer almaktadır (Türk Nefroloji Derneği 1999).

Organ bağışları, bir milyon nüfusa düşen kadavra donörlerle değerlendirilmektedir. Gelişmiş ülkelerde bir milyonda 20-30 olan kadavradan organ bağışı İspan-ya'da 33.6, Belçika'da 25.2, Kanada'da 14.1, Fransa'da 16.2, Yunanistan'da 4.5, ülkemizde ise 0.9'dur (Arda 1994, Dalgıç 1999, Gabel ve ark. 1994). Ülkemizde nakillerin çoğu canlı donörlerden özellikle de yakın akra-balardan alınan organlarla gerçekleştirilmektedir. Yine ülkemizde nakil için gerekli olan böbreğin %85'inin insandan, %15'inin kadavradan alınabildiği, oysa geliş-miş olan batı ülkelerinde bu durumun tersine olduğu bildirilmektedir. (Türk Nefroloji Derneği 1999 SSYB Raporu 2000, Institute of Medicine Division of Health Services 1997)

Bazı ülkelerde kadavradan doku-organ alımı kül-türel değerlere ters düştüğü için, kan bağı olan kişiler-den karşılanamaması halinde organların büyük ücretler karşılığı başkalarından alınması yoluna gidilmektedir (Elçioğlu 1995, Uysal ve ark. 1998, Örs 1994). Organ ticaretinin çoğu ülkede yasaklanmasına karşın, bu tra-fikte ahlaki normların-değerlerin belirleyici olduğu, sınırlı sayıdaki organa olan yoğun talep nedeniyle yasalara aykırı olarak yürütülen "organ satışının" hem organ bağışını hem de tıp etiğini olumsuz etkilediği bildiril-mektedir' (Gillon 1996, Hoffman ve Malfoki 1990, Siminoff ve Leonard 1999).

Ancak, bazı tıbbi etik konusundaki uzmanların ve hukukçuların "vücut ve organlar kişilerin doğal varlıkla-rıdır, tasarrufu da kendilerine aittir, bu nedenle kişi

isterse organ/dokularını satabilir" görüşü ile organ satı-şına destek verdikleri ileri sürülmektedir( Elçioğlu 1995, Kutlay 1994, Sanyel 1994). Bu savunmanın suistimallere açık olduğu, organ naklinde önemli olan iki ilkeden birinin insanları araç değil, amaç olarak görmek olduğu, hiç kimsenin yaşamının diğerlerinin yaşamından daha değerli olmadığı gibi, başkasının yaşamı için diğer ya-şamın zarar görmemesi ya da sonlandırılma tehlikesiyle yüzyüze getirilmemesi gerektiği belirtilmektedir (Evans 1985, Gillon 1996, Monaco 1998).

Organ nakillerinde karşılaşılan önemli sorunların arasında, çok sınırlı olan organ bağışlarından yararlan-mada aynı anda organ bekleyen kişilerin seçiminde hangi kriterlerin esas alınacağı, hangi hastanın yaşama-ya değer, hangisinin değmez olduğuna kimin, nasıl karar vereceği sorularının yer aldığı dile getirilmektedir. Hangi hastaya öncelik verileceği, ölçüt olarak neyin, hangi zamanın alınacağı kararının her zaman nesnel olamayabileceği ifade edilmektedir (Odell ve ark. 1998, Prottas 1994, Siminoff ve Leonard 1999). Hastanın toplumsal, siyasi, ekonomik durumunun, riskli hastalık-lardan çok kolay, başarılı sonuçlar verecek hastaların tercih edilmesi gibi durumların, organ naklinde nesnelliği etkileyen, nakil programlarını olumsuz etkileyen durum-lar olduğu belirtilmektedir (Dew ve ark. 2000, Evans 1985, Sharpies ve ark. 1990).

Organ bağışı ve nakli konusunda çalışan uzmanlar, organ nakli ameliyatı olmak için uygun organ bulunma-sını bekleyen ve normal yaşamlarından, üretkenlikten uzak, yaşamlarını diyaliz makinelerine bağlı sürdürmek zorunda kalan hastaların sağlıklarına kavuşturulmaları-nın önemini vurgulamaktadırlar. Konunun uzmanları, diyaliz makinelerine bağlı olarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan ya da organ nakli olmayı bekleyen hastaların, ülke ekonomisine getirdiği trilyonları bulan sağlık gider-lerinin de azaltılması için, yapılacak en önemli çalışma-nın organ bağışıçalışma-nın arttırılması, kamuoyunun bu konu hakkında bilgilendirilmesi, bilinçlendirilmesi olduğunu dile getirmektedirler (Dalgıç 1999, Gabel ve ark. 1994, Prottas 1994, Odell ve ark. 1998, Siminoff ve leonard 1999). Farklı ırktan, etnik gruplardan insanların yaşadığı batı toplumlarında, etnik azınlıkların doku-organ nakline olumlu bakmadıkları, etnik grupların genetik ve doku özelliklerine uygun doku-donör bulunamadığı, bu ne-denle donör gereksiniminin bu ülkelerde de had safhada olduğu belirtilmektedir. Organ nakil merkezleri ile organ bağışı kampanyası düzenleyen kuruluşların uzmanları, sorunu ortaya koyan tüm çabalarına ve paralı ilanlarına rağmen etnik azınlıklarda organ bağışının, ihtiyacın çok altında olduğunu bildirmektedirler. Bu tür bilinç oluş-turmaya yönelik kampanyalar düzenlenirken, etnik

(4)

azın-tıkların kültürel değer ve inançlarının da dikkate alınma-sının önemli olduğu vurgulanmaktadır (Dew ve ark. 2000, Evans 1985, Gabel ve ark. 1990, Odell ve ark. 1998).

Organ nakli konusunda bilimsel ve etik sorunların çözülebilmesi için toplumun kültürel, dini, ahlaki değer-lerinin göz ardı edilmemesi gerektiği konuyla ilgili tüm araştırmacılar tarafından vurgulanmaktadır(Kutlay 1994, Odell ve ark. 1998, Prottas 1994, Sanyel 1994, Türk Nefroloji Derneği 1999), Toplumun sosyal, ahlaki, kül-türel, dini yapısının, inanışlarının kısa sürede değişmesi-nin mümkün olmadığı, ancak gelişen tıp teknolojisindeki yeni uygulamalar ile modern tıbbın insan yaşamında yarattığı mucizelerin topluma yansıtılabileceği dile geti-rilmektedir. Bu deneyimleri geçirmiş, bugün sağlıklarına, yaşamlarına, ailelerine, ikinci bir yaşama kavuşan kişile-rin mutluluklarının topluma gösterilmesi önerilmektedir. Organ bağışı programlarında çalışanlar (tıp-sağlık per-soneli ve gönüllüler) toplumdaki bireylere bir gün ken-dileri veya çok sevdikleri kişilerin de organ nakline ge-reksinimleri olabileceği gerçeği duyumsatıldığında, top-lumun organ bağışı ve nakli konusundaki endişe ve korkularının giderilebileceği, bakış açılarının değiştirile-bileceği görüşünde birleşmektedirler (Dew ve ark. 2000, Gabel ve ark. 1990, Hunter ve ark. 1984, Sanner 1994, Whyte 1997).

Organ bağışını artırmaya yönelik önemli diğer bir konu, organ nakil merkezleri arasında bir eşgüdüm sağlanması, tüm verilerin bir arada toplanarak bu mer-kezler ile koordineli olarak çalışacak bilgi ağının kurul-ması, hastanelerin organ sağlayan kurumlarında çalışan sağlık personelinin konuya ilişkin bilgilerinin güncelleşti-rilmesidir.

Bazı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde

halkın organ bağışı ve kazanımı konusunda

görü-şü

Gabel ve ark. (1990), İskandinav ülkelerinde, or-gan bağışının toplum tarafından kabul görmesine karşın, bölgeler arasında donör sayısı ile bekleyen hasta sayısı arasında büyük dengesizliklerin bulunduğunu belirt-mektedirler. Aynı yazarlar, bir ülke ya da bölgedeki organ gereksiniminin daima diğer ülke toplumunun organları ile karşılanamayacağını, organ değişim prog-ramına üye olan ülkelerin toplumlarının bilgilendirilmesine ve sağlık personelinin organ bağışı-nakli konusunda eğitimlerine ağırlık vermelerini önermektedirler. Ayrıca toplumun organ bağışı ve nakli konusunda doğru bilgi-lendirilmesinin, tutumlarını olumlu etkilediği, bu tür programların gerekli olduğu belirtilmektedir . İsveç'te, hastanelerde potansiyel donörlerin sürekli kayıtlarının

tutulması, ailelerinin de onay vermesi durumunda ka-davradan alınan organlarla, organ bağışının %40-%60 oranında artırılabildiğini bildirmektedirler. (Gabel ve ark. 1990).

Gabel ve ark. (1994), aktif şekilde yürütülen organ nakli ve bağışı programlarına dört ülkede de toplumun geniş katılımı ve desteğine karşın, organ gereksiniminin giderek arttığını, kadavradan elde edilen organların ihtiyacı karşılamadığını, yılların kadavradan sağlanacak organ sayısının artmasını beklemekle geçirilemeyeceğini ifade etmektedirler.Yine aynı yazarlar, donör sayısının salt organ bağışı programlarının etkinliğine bağlı olma-dığını, aynı zamanda toplumun yaşına, trafik kazaları insidansına, tedavi olanaklarına ve diğer faktörlere de bağlı olduğunu, bu nedenle organ gereksiniminin karşı-lanamadığını açıklamaktadırlar (Gabel ve ark. 1994).

Sanner (1994), İsveç'te "toplumun otopsi, anato-mik diseksiyon ve organ bağışına ilişkin tutumlarını, din ve sosyo-demografik özelliklerin toplumun tutumuna olan etkilerini" de incelediği araştırmasında; %84'ünün otopsiye, %62'sinin organ bağışına, %15'inin de anato-mik diseksiyona olumlu baktıklarını bildirmektedir. Bu-nunla birlikte, topluma yönelik eğitim programlarında organ alımı (organ procurement) söz konusu olduğun-da, hafiften- ağıra doğru bir derecelendirme ile sırala-maya gidilmesinin (otopsi, organ bağışı, anatomik diseksiyon şeklinde) toplumda daha az rahatsızlık u-yandıracağını, böylece halkın organ bağışını kabul et-mesi ve katılım oranının arttırılmasının mümkün olabile-ceğini ifade etmektedirler (Sanner 1994).

Whyte (1997), İngiltere'de, ülke genelinde yürü-tülen geniş kapsamlı bir araştırma sonucunda; toplumun %30'unun kendiliğinden, % 73'ünün de istenildiğinde organ bağışında bulunmaya hazır olduklarının, organ bağışı konusunu kişilerin, ilk kez yakınlarını organ nakli listesinde sıralarını beklerken kaybettikten sonra dü-şünmeye başladıklarının ortaya konulduğunu bildir-mektedir. Yazar, araştırma grubundaki çoğunluğun organ bağışına olumlu bakmakla birlikte, bir kaza veya ağır yaralanma durumunda donör kartı taşıdıkları için gerekli tedaviyi görememe endişesi taşıdıklarını, bu nedenle de donör kartı sahibi olmayı istemediklerini belirtmektedir. Yazar, organ bağışı ve donör kartı taşıma konusunda halkı bilgilendirmek, endişelerini gidermek, donör sayısını artırmak amacıyla bir kampanya başlatıl-dığını ve hedef kitle olarak genç neslin, öğrencilerin seçildiğini, okullarda yoğun eğitim programlarının yürü-tüldüğünü ifade etmektedir (Whyte 1997).

Hunter (1984), Fransa'da yasaların kişi, ölümün-den önce organ bağışına karşı olduğunu belirten yazılı

(5)

bir belge imzalamadı ise, herkesin organlarının alınabile-ceğine imkan verdiğini belirtmekte, "Organ donörleri"ni incelediği çalışmasında; katılımcıların %77'nin organ bağışında bulunmaya hazır olduklarını, %56'nın ise bu yasanın varlığından haberlerinin olmadığını bildirmekte-dir. Yazar, organ bağışında bulunmayı kabul etme ile bilgilenme- bilgi sahibi olma arasında belirgin bir ilişki olduğunu; farklılığın sosyal gruplar arasında görüldüğü-nü, alt sosyal grupların daha tutucu ve daha az bilgi sahibi olduklarını, kadınların erkeklere göre daha isteksiz olduklarını ifade etmektedir. Hunter, ülkedeki diğer araştırmacıların verilerini de dikkate alarak toplumun yeterince bilgilendirilmediğini, bilgilendirme programla-rının yaygınlaştırılmasını, hazırlanacak programların geride kalan %20'lik hedef kitleye yönelik düzenlenme-sinin yararlı olacağını vurgulamaktadır. Yazar ayrıca, diğer bazı ülkelerde olduğu gibi, kişilerin kimlik kartları-na donör olmayı kabul veya red ettiklerini gösteren bir sistemin uygulanmasını önermektedir (Hunter 1984).

Rowinski (1996), Polonya'da "böbrek naklini sınır-layan faktörleri" belirlemeye yönelik çalışmasında, top-lumun kadavradan organ alımına olumlu baktığını, an-cak beyin ölümü tanımını kuşku ile karşıladığını, bu nedenle de donör kartı imzalamaya karşı isteksiz oldu-ğunu bildirmektedir. Polonya'da transplantasyon yasala-rına göre, her bir hasta için ölüm tanımının yapılması ve hekimlerin ailenin onayını almasının zorunlu olduğu belirtilmektedir (Rowinski 1996).

Prottas (1994), Amerika'da, organ bağışı ve kabu-lüne ilişkin topluma verilen destek hizmetlerinin eşit olmadığını, kent- kırsal alan gibi yerleşim bölgelerine, demografik özelliklere göre anlamlı farklılıklar bulundu-ğunu bildirmektedir.Toplumun organ bağışı ve kabulü konusundaki görüşlerini; yerleşim yeri ve mensubu oldukları dinden çok yaş ve cinsiyetin önemli bir şekilde etkilediğini, dini gruplar arasında az çok farklılıklar olsa da dini inanışların etkisinin çok az olduğunu belirtmek-tedir. Kadınların erkeklere, gençlerin yaşlılara göre daha olumlu olduklarını, eğitimin diğer önemli bir etken oldu-ğunu açıklamaktadır. Prottas (1994), organ bağışını artırmaya yönelik girişimlerden "ödül verilmesi" seçene-ğinin siyah Amerika lılar tarafından daha fazla destek gördüğünü, bu seçeneğin diğer gruplar içinde daha az eğitim görenler tarafından da aynı şekilde desteklendi-ğini ifade etmektedir.

Creecy ve ark. (1992), kadavradan böbrek alınma-sı konusunda siyah Amerikalıların görüşlerini etkileyen faktörleri araştırdıkları çalışmalarında; demografik özel-likler ile birlikte sosyo-psikolojik özelözel-liklerin de etkili olduğunu belirtmektedirler. Araştırmacılar, siyah

Ameri-kalıların bu konudaki görüşlerini etkileyen demografik özellikleri arasında; bazı farklı dinsel inanışların (aynı dinden olsalar bile bağlı oldukları kilise ve gruplar nede-niyle), cinsiyet, yaş ve bu konudaki bilgilerinin kaynağı-nın etkili olduğunu bildirmekte, sosyo-psikolojik özellik-ler arasında da; siyahlar arasında organ nakline ihtiyacı olanların bilinmesinin ve organ bulunması halinde nakil için hasta seçiminde taraf tutulmadığının bilinmesinin (beyazlara öncelik verme/ gibi) ve nakledilecek organın toplum tarafından kabul edilir bir organ olmasının bu-lunduğunu rapor etmektedirler.Yazarlar, toplumun ko-nuya ilişkin görüşünde bu özelliklerin etkili olduğunu ve bu özellikler ile olumlu görüş arasında anlamlı bir ilişki olduğunu bildirmektedirler.

Alleman ve ark.(1996), ABD'de organ bağış kam-panyalarının tanıtımı, broşür ve donör kartı hazırlanması için harcanan onca emek ve kaynak aktarımına karşın, organ bağışında istenilen hedefe ulaşılamaması üzerine "toplumun uygun donör kartı-broşürü hakkındaki dü-şüncelerini" incelemişlerdir. Doğru, anlaşılır içerikte ve doğru mesaj içeren, göze hitap eden broşürler ve kart-vizit benzeri donör kartlarının toplumun ilgisini çektiğini, kampanyaya katılanların bu kartlardan edinmek için donör kartlarını imzaladıklarını bildirmektedirler. Yazar-lar, toplumun organ bağışı kampanyalarına ilgi göster-mesi ve katılımının sağlanması için, diğer faktörlerin de bilgi kadar önemli olduğu, bu hususların dikkate alınma-sının katılımı arttırabileceğine dikkat çekmektedirler.

Bowman ve Saunders (1994), Avustralya'da "top-lumun yumurta-embriyo bağışı ve menopoz sonrası üreme teknolojisine ilişkin tutumlarını" inceledikleri çalışmalarında; toplumun bakışının genelde olumlu olduğunu, ancak menopoz sonrası doğurganlık, yumurta ve embrio bağışı konusunda farklı düşündüklerini sap-tamışlardır. %64.2'sinin infertil çiftlere, %54.6'sının kadının kendi embriosunun menopoz sonrasında yine kendisine nakline, %37.9'unun da post-menopoz dö-nemdeki kadınlara nakline olumlu baktıkları bildirilmek-tedir. Raporda, 35 yaş üzerindeki katılımcıların tutumla-rının diğer yaş gruplarına göre daha olumlu olduğu belirtilmektedir.

Ruygrok ve ark.(1997), Yeni Zelanda'da "organ naklinin kabulünü etkileyen faktörleri tanımlamak, nakil kriterlerini düzenlemek ve bu konuda veri tabanı oluş-turmak" amacıyla kalp bağışında bulunan donörlerin demografik, klinik özelliklerini ve operasyon sonuçlarını değerlendirmişlerdir. Sonuçta araştırmacılar, toplumun organ bağışına olumlu baktığını, bu konuda dinin sınırla-yıcı bir etkisinin olmadığını, ancak uygun organ bulma şansının daha fazla sayıda organ bağışına bağlı

(6)

olduğu-nu, bunun için de, toplumun konunun önemi hakkında biliçlendirilmesi, katılımının artırılmasına yönelik çalış-malara ağırlık verilmesinin gerekli olduğunu belirlemiş-lerdir.

Dosseter ve Manickavel (1991), Kanada ve Hin-distan'da "organ bağışında etik" konulu çalışma sonuç-larına dayanarak, organ bağışına halkın bakışı ya da kabulü yönünden iki farklı kültürü karşılaştırmaktadırlar. Gelişmiş batı ülkelerinde, organ bağışı ve kabulünü artırmaya yönelik pek çok uygulamalar olmasına karşın, sonuçlan yönünden değerlendirildiğinde bu ülkeler dı-şındaki diğer toplumlarda hepsinin kabul görmesinin olanaksızlığına dikkat çekmektedirler. Örneğin, bazı batı ülkelerinde organ bağışında bulunmayı kabul eden ve organ bağışlayanlar listesine adlarını yazdıranların, ileri-de bir gün organ nakline ihtiyaçları olması halinileri-de, (or-gan nakli için önceliklerinin olması gibi) batı ülkelerindeki bu tür "yasal organ alımının" toplumun çoğunluğunun inanç ve düşünceleri yerine, küçük bir azınlığa nöre düzenlendiği görüşündedirler. Araştırmacılar, salt iyilik etme düşüncesi ile ölenlerinin organını bağışlayan aile-nin bu duygularını zedelemeyecek, sosyo-etik açıdan uygun ve maddi olmayan bir ödülle ödüllendirilmelerinin bazı kültürler için gerekli olduğunu ifade etmektedirler. Organ bağışını olumlu yönde etkileyecek, aynı zamanda ailelerin iyilik etme amacına dolaylı olarak hizmet ede-cek türde yöntemler bulunmasının yararlı olacağını öne sürmektedirler. Örnek olarak Hindistan'da, birinin kend i-si ile aynı kasttan olan fakat aralarında kan bağı olma-yan bir kişiye organ bağışında bulunması halinde bu davranışın aynı kasttaki arkadaşları tarafından toplum tarafından ödüllü bir iyilik olarak tanımlanmasının, tartı-şılmasının organ bağışını arttırmada etkili olabileceğini vurgulamaktadırlar (Dosseter ve Manickavel 1991).

Al-Fagih (1991), Suudi- Arabistan'da "Organ bağı-şında toplumun tutumu"nu incelediği %87'inin Suudi asıllı, büyük çoğunluğunu öğretmen ve öğrencilerin oluşturduğu, her iki cinsiyeti de kapsayan araştırmasın-da; katılımcıların % 65'inin yakın akrabasına, %9.3'ünün akraba olmayana da organ bağışında bulunmaya hazır olduğunu ve %10.1'ine de donör kartı verildiğini belirt-mektedir. Katılımcıların, ölmeden önce bağış kartı imza-lamak istemediklerini, gerekçe olarak da ağır yaralan-maları halinde potansiyel donör oldukları için gerekli bakımın gösterilmeyeceği, vücutlarına saygı duyulma-yacağından korktuklarını bildirmektedir. Al-Fagih (1991) islam dininin, yaşayanlardan ve kadavradan organ alın-masını desteklediğini, organ bağışı ve nakline ilişkin engelleyici olumsuz hiçbir etkisinin görülmediğini açık-lamaktadır.

Ikels (1997), Çin, Hong-Kong ve Tayvan'da yü-rüttüğü çalışmasında " böbrek yetersizliği ve nakli konu-sunda nefrolog ve ürologlar, diyaliz ve transplant hem-şireleri ile organ nakli alanında aktif olarak çalışan diğer görevlilerin, organ yetersizliğinin nedenleri ve organ bağışını artırmaya ilişkin düşüncelerini" araştırdığını rapor etmektedir. Ikels, böbrek nakli konusunda basında yer alan tüm yazıları da incelediği çalışmasında; böbrek bağışına yeterli ilgi gösterilmemesinin nedeni olarak, diğer ülkelerde görülen etmenlere ek olarak, Çin toplu-muna özgü geleneksel inanç ve uygulamaları açıkla-maktadır. Canlı donörlerden organ alınmasında böbreğin fonksiyonuna ilişkin geleneksel bilgi ve inançların, ka-davradan alınmasında ise, vücudun kesilmesi korkusu-nun yanı sıra "feodal batıl inançların", hayalet çağrısı m-larının organ bağışını olumsuz yönde etkilediğini bildir-mektedir. Ikels "beyin ölümü"nün yasal tanımının yapıl-mamış olmasını da kadavradan organ alımını engelleyen diğer önemli bir neden olarak açıklamaktadır. Tıp gru-bunun donör organ bulmadaki zorlukları gidermek için bir çözüm olarak, ölüm cezasına çaptırılanların organla-rının alınmasına yöneldiği, ancak bu uygulamanın ulus-lararası topluluklar tarafından kınandığı bildirilmektedir (Ikels 1997).

Marshal ve Daar (1998), Japonya, Hindistan ve Polonya'da "organ bağışında halkın tutumunu etkileyen etmenleri" belirlemek amacıyla yürüttükleri çalışma bulgularına dayanarak: Japon toplumunda kişiliğin algı-lanışı, kültürel oluşum ve değerler, Hindistan'da, özel-likle akraba olmayan donörlerden organ sağlanmasında maddi kazanç, Polonya'da ise organ nakli olmuş, ikinci yaşama şansını yakalamış, bu organı ve yaşamı hayatın bir hediyesi olarak gören kişilerin mutluluklarının yansı-tıldığı, duygusal görüntü ve öykülerinin TV ve basında yer alması olarak açıklamaktadırlar.

Hai ve ark. (1999), "Vietnam'da doku ve organ bağışı kabulü" adlı araştırmalarında, toplumun organ bağışına ilişkin tutumlarında demografik özeliklerinin etkilerini de incelediklerini belirtmektedirler. Toplumun %77' inin organ bağışı konusunda bilgilerinin olduğunu, %66' inin ölümden sonra kendilerinin, %64'ünün de yakınlarının organ-dokularının alınmasına (ailenin diğer üyelerinin de kabul etmesi şartıyla) izin vereceklerini belirtmektedirler. Toplumun tutumunda dinin olumsuz bir etkisinin görülmediği, ancak organ nakli ticaretinden endişe duyulduğu, bu ticaretin önlenmesi için gerekli girişimlerde bulunulması ve önlem alınması, ayrıca sağ-lık sisteminin donör ailesine ödül olarak maddi imkanlar sağlamasının beklendiğini.

(7)

Yukarıda yer alan değişik ülkelerde, birçok araş-tırmacı tarafından gerek ülke genelinde gerek bölgesel olarak yürütülen çalışmaların sonuçları halkın dinsel, sosyal, kültürel farklılıklarına karşın organ bağışına ge-nelde olumlu baktığını ortaya koymaktadır. Organ bağışı ve nakli konusunda dinin kısıtlayıcı fazla bir etkisinin görülmediği, ancak eğitim, cinsiyet ve sosyo-ekonomik düzey gibi demografik özelliklerin rolü olduğu, eğitim ve sosyo-ekonomik düzeyi yüksek olanlar ile erkeklerde kabul edenlerin oranlarının diğerlerine göre daha yüksek olduğu bildirilmektedir (Al-Faqih 1991, Evans 1985, Gabel ve ark. 1990, Gabel ve ark. 1994, Hunter ve ark. 1984, Rowinski ve ark. 1996, Sanner 1994, Whyte 1997)

Ülkemizde ise organ bağışı ve nakli konusunda ge-niş kapsamlı çalışmalara ilişkin bir veri bulunmamasına rağmen, bazı araştırmacıların bölgesel çalışmalar yap-tıkları görülmektedir. Bal ve ark. (1999), Uşak yöresinde katılımcıların %92.4'ünün organ bağışına genelde o-lumlu baktıklarını; organ bağışına oo-lumlu bakmayan bireylerin dahi bir başkasının organı ile yaşama fikrine olumlu baktıklarını, katılanların %65'inin organ bağışının nereye ve nasıl yapılacağını bilmediklerini belirtmekte-dirler. Gürpınar (1997), Trabzon yöresinde toplumun %62.8'nin organ bağışına olumlu baktıklarını bildirmek-tedir. Gürpınar, böbrek nakli başta olmak üzere kornea, karaciğer, kalp ve kemik iliği nakillerinin toplumun bü-yük bir kesimi tarafından bilindiğini, çevresinde organa gereksinim duyan kişiler olan katılımcıların bilgilerinin daha fazla olduğunu belirtmektedir. Organ bağışlamayı düşünmeyenlerin (% 37.2), sadece % 33.3'ü dini ve geleneksel nedenleri gösterirken, %41.3'ü hiçbir neden göstermemiştir. Korku ve konu hakkında bilgisi olmama diğer nedenler olarak gösterilmiştir (Gürpınar 1997).

Shafen ve ark.(1998), son üç yıl içerisinde bir tek donör çıkaramayan, geniş bir alana dağınık biçimde yayılmış 31 köy-kaza hastanesinden neden donör çıka-rılamadığını, bu konuda neler yapılabileceğini araştır-dıklarını belirtmektedirler. Yazarlar ilk adım olarak, tüm ölüm kayıtlarını tutarak potansiyel donörleri saptamış ve organ bağışı kampanyasını başlatmışlardır. Sonuçta 25 hastanede bağışlanan organ sayısını 6387'ye yükselt-mişler, en az bir donör çıkaran hastane sayısını 1.33 , proje kapsamında kazanılan organ miktarını da 4.49'a çıkartmışlardır.

Rowinski (1996), "organ nakli programının yavaş gelişmesinde tıp personelinin bilgi düzeyi ve tutumunun etkisini" araştırdığı çalışmasına dayanarak; hekim, hem-şire ve son sınıf öğrencilerinin büyük bir çoğunluğunun böbrek ve kalp nakline olumlu, karaciğer nakline ise

olumsuz baktıklarını, alt sınıf öğrencilerde organ naklini kabul edenlerin oranının üst sınıftakilere göre daha düşük olduğunu, beyin ölümü tanımını hekimlerin tü-münün, tıp öğrencileri ve hemşirelerin %80'inin kabul ettiğini (diğer üniv. öğrencilerinde bu oran %60) belirt-mektedir.

Rowinski (1996), "kendi servislerinde yatan has-talardan potansiyel organ donörleri olması halinde, organ transplantasyon birimine haber verip vermeye-cekleri sorusuna" yerel halkın olumsuz yargıları ve ölen hastanın yakınları ile problem yaşama korkusu nedeniy-le, hekimlerin sadece yarısının haber vermeyi kabul ettiklerini bildirmektedir. Araştırmacı, tıp öğrencilerinin nakil konusundaki tıp bilgilerinin yetersiz olduğunu, kadavradan organ kazanımının artırılması için topluma yönelik eğitim programlarının gerekli olduğunu, fakat bu programların toplum tarafından benimsenmesinde özel-likle tıp personelinin bilgi ve tutumunun önemini vurg u-lamaktadır.

Rios ve ark. (1998), İspanya'da, organ bağışı ko-nusunda eğitimi ilkokul çocuklarından başlatmak ama-cıyla bir program hazırladıklarını, bunun için önce öğ-rencilerin konuya ilişkin bilgi, inanç ve bakışlarını belir-lemeyi hedeflediklerini belirtmektedirler. Bu amaçla, 12 ilkokulda 4 ve 5. sınıf öğrencilerine organ bağışı ve nakli konusunda bir anket uyguladıklarını, öğrencilerin bilgi puanlarının, eğitim öncesi ilk değerlendirmede 5.15 iken, verilen eğitimi takiben 8.01 e yükseldiğini, fakat 3 ay sonra bu puanların 7.39 a düştüğüne dikkat çek-mekte ve bu nedenle hangi hedef kitle olursa olsun, bu tür bilgilendirme kampanyalarının düzenli aralıklarla tekrarlanmasının önemi üzerinde durmaktadırlar.

Hemşirenin organ bağışı ve arttırılması

ko-nusundaki sorumluluğu

Johnson (1992), temel hemşirelik eğitiminde organ nakli konusunun öğrenilmesine karşın, hemşirelerin beyin ölümü gerçekleştiğinde aileden organ bağışında bulunmalarını istemek, izin almak için yaklaşım konula-rında hazırlanmadıklarını ifade etmektedir. Bu rolün hemşireler tarafından başarıyla yerine getirilebilmesi için; aileyi beyin ölümüne hazırlama, bilgilendirme, beyin ölümünün gerçekleşmesinde nasıl yaklaşılacağı, bağışta bulunmaları istemek için en uygun zamanın ne olduğu, organ bağışı ve alımı sürecinde verilecek destek ve hemşirelik bakımı konularında yetiştirilmelerinin ö-nemli olduğunu belirtmektedir. Hassas, duyarlı, destek-leyici hemşirelik bakımının, ailelerin organ bağışında bulunma cesaretini gösterme ve işlem sürecinde da-yanma güçlerini artıracağı bildirilmektedir. Johnson 1992. Randhawa (1997) ve Bothamley (1999), organ

(8)

kazanımında hemşirenin rolünün önemli olduğunu, fakat bu rolün uygulamada daha çok, yoğun bakım ünitele-rinde ve acil serviste çalışan hemşireler ile diyalize giren hastalarla (sağlık kuruluşlarında diyalize girenler ve evde uygulayan hastalar) çalışan toplum sağlığı hemşireleriyle sınırlı olduğunu belirtmektedirler (Bothamley 1999, Randhawa 1997).

SONUÇ ve ÖNERİLER

Bu yazıda, değişik ülkelerde çeşitli araştırmacılar tarafından organ bağışı ve nakli uygulamalarına ilişkin toplumun inanç ve değerleri, organ bağışını kabulleri ve katılımlarını etkileyen faktörler ile sağlık personelinin organ bağışı konusundaki tutumları, organ kazanımına yönelik program ve kampanyalarındaki rollerine ilişkin literatürde yer alan araştırmalardan bazıları yer almak-tadır. Araştırma sonuçları, bireyleri organ bağışında bulunmaya din gibi içsel faktörler ile (iyilik etmek, birinin hayatını kurtarmak, yararlı olma isteği), sosyo-ekon^mik faktörler gibi dışsal baskıların (ailenin beklentisi, sosyal baskı, ödül, maddi kazanç beklentisi) yönelttiğini ortaya koymaktadır. Bu içsel ve dışsal baskıların, alıcı ile verici arasında kan-bağı, akrabalık ilişkileri bulunmasına göre farklılık gösterdiği, canlıdan canlıya yapılan organ bağış ve nakillerinin ise daha çok aralarında genetik (anne-den, babadan çocuklara, kardeşler arasında gibi), duy-gusal bağ ( eş, sevgili, arkadaş) olan kişiler arasında gerçekleştiği görülmektedir.

Yine araştırmaların ortaya koyduğu bulgulara göre; gelişmiş batı toplumları ile gelişmekte olan ülkeler ve doğu toplumlarında konuya ilişkin görüş ve kabulde dinsel farklılıklar olsa da dinin genelde fazla bir belirleyi-ciliğinin olmadığı, bireylerin yaş, cinsiyet ve eğitimlerinin önemli olduğu görülmektedir. Değişik etnik grupların yaşadığı çok kültürlü toplumlarda, etnik grupların konu-ya konu-yaklaşımının ve katılımının istenilen düzeyde olmadı-ğı, onların inanç ve değerlerini dikkate alan programla-rın hazırlanması gerektiği dile getirilmektedir.

Bununla birlikte batı ve doğu ya da gelişmiş ve ge-lişmekte olan ülkeler olarak değerlendirildiğinde de tüm toplumlarda; gençlerin yaşlılara, kadınların erkeklere, eğitim düzeyleri yüksek olanların daha az eğitimlilere göre organ bağışına daha olumlu baktıkları belirtilmek-tedir. Toplumun ayrıca, organ bağışı ve bağışlanan organ sayısını arttırmaya yönelik yürütülen çalışmaların önemini fark ettikleri, toplum tarafından organ bağışının kabulünü sağlama ve katılımlarını artırmaya yönelik bu girişimlerin yanı sıra, organ bağışında bulunanlara ödül (maddi-manevi) verilmesini olumlu karşıladıkları da görülmektedir. Doğu ve batı ülkelerindeki bazı

araştır-macılar da toplumda organ bağışının kabulü ve arttırıl-masına yönelik çalışmalarda, bağışta bulunan kişi ya da aileye toplumun değerlerine uygun ödül verilmesini konuyla ilgili görevli olan uzman ve yetkililerin dikkate almaları gereken bir husus olarak dikkate sunmaktadır-lar.

Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli bir sağlık sorunu olan organ nakli için gerekli, ancak yeter-siz sayıdaki organ bağışını arttırmak için halkın bilgilen-dirilmesi ve katılımlarının sağlanmasının gerekliliği orta-dadır. Bunun için, toplumun bu konudaki düşünceleri, bilgisi, varsa organ bağışını ve katılımlarını olumsuz yönde etkileyen faktörlerin belirlenmesi gerekmektedir. Toplumun gelenek, görenek ve inançlarının organ bağı-şını etkileyip etkilemediği, etkiliyor ise hangi yönde etkilediğinin araştırılması organ bağışını artırmaya yöne-lik çalışmalara temel oluşturması açısından önemli ve gereklidir. Ülkenin değişik bölgelerindeki araştırma bi-rimleri ve/veya araştırmacılarının ortak bir proje ile a)hastane acil servisleri, yoğun bakım üniteleri ve organ nakil merkezlerinde hastalar ve hasta yakınlarının, b)sağlık ocakları bölgelerinde de toplumun konuya iliş-kin görüşlerini belirlemek amacıyla kapsamlı bir çalışma yürütmelerinin yararlı olabileceği düşünülmektedir.

Birinci basamak sağlık hizmetlerinde çalışan halk sağlığı hemşiresinin görevlerinden biri, belki de en ö-nemlisi toplumun sağlık sorunlarının farkına varmasını, ilgilenmesini sağlamak, konu hakkında bilgilendirmek, katılımlarını sağlamak için gerekli eğitimi yapmaktır. Halk sağlığı hemşireleri bu konuda çalışmaların yürütül-mesinde öncü olmalıdırlar. Bu konuda başlatılacak ça-lışmaların, İngiltere ve İspanya'da olduğu gibi ilkokullar-dan başlanarak toplumun tüm kesimlerini içine alacak şekilde kapsamlı, sürekli ve de sadece sağlık kuruluşla-rının öncülüğünde değil, aşı kampanyalarında olduğu gibi sivil toplum örgütlerinin katılım ve desteğiyle hazır-lanması ve sürdürülmesi bir zorunluluktur.

Organ bağışını artırmaya yönelik her eğitim ve et-kinliğin sürekli ve kesintisiz olması halinde bir sonuç alınabileceği, aksi takdirde başarıya ulaşmanın mümkün olamayacağı gerçeği de göz ardı edilmemelidir. Toplu-mun organ bağışı ve nakli konusunda öğrenmek istediği ve bu konuda çalışan araştırmacılara en sık sordukları sorular, konuya ilişkin eğitim programı hazırlamayı dü-şünenlere yararlı olabileceği düşünülerek aşağıda veril-mektedir.

Literatürde yer alan araştırmacıların en sık karşılaştıkları sorular

- Organ bağışı dinimizce uygun mu? - Böbreklerimi satabilir miyim?

(9)

- Daha çabuk nakil imkanı var mı?

- Zengin ve etkili konumdaki kişiler organ naklin den daha önce mi yararlanıyorlar?

- Vücuduna isteyerek zarar verenlere de organ nakli yapılacak mı?

- Donör olmak için nereye başvurmalıyım? - Donör aileleri maddi bir karşılık alabilir mi? - Donör ailemle temasa geçebilir miyim? - Organ nakli olursam AİDS e yakalanır mıyım? - Bekleme listesindeki yerimi nasıl öğrenebilirim? - Organlar ırklara göre mi dağıtılıyor?

- Organların çalındığı doğru mu?

Organ bağışı ve nakli konusunda ortaya çı-kan sorunların önlenebilmesi için öneriler

- Toplumun kültür, değer, inanç ve geleneklerini dikkate alan, sorunun önemi ve aciliyetinin farkına var malarını, konuya ilgi duymalarını ve bilgilenmelerini sağlayan eğitim programları hazırlanması, var olanların tekrar gözden geçirilmesi,

- Bu amaçlar doğrultusunda hazırlanan eğitim programlarının ilkokullardan başlayarak tüm okullarda, hastanelerde, ibadet yerlerinde, askeri kurumlarda dü zenli ve sürekli olarak verilmesi, yaygınlaştırılması,

- Organ bağışı, nakli ve toplumun motivasyonunu sağlamaya yönelik konuların sağlık çalışanlarının eğitim programlarında yer almasının sağlanması, görev ve sorumlulukları içinde yer aldığının belirtilmesi,

- Eğitim programlarının TV de aile, eğlence, yarış ma programlarında, dini sohbet saatlerinde yer alması nın, yerel - ulusal sanatçı ve sevilen kişilerin bu tür programlarda rol alması ve öncülük etmelerinin sağlan ması,

- Halkın istekleri doğrultusunda organ bağışı ve nakli konusunda idari, hukuki, mali düzenlemelere gi dilmesi ( ödül, sertifika, vergide indirim, bazı hizmetler de öncelik verilmesi gibi),

- Yapay organ çalışmalarına maddi imkan ve des tek sağlanmasıdır.

KAYNAKLAR

Alleman K ve ark.(1996) Public perceptions of an appropriate donor card/brochure. J Transplant Coord. 6(3),105-8.

Al-Faqih SR (1991) The influence of Islamic views on public attitudes towards kidney transplant donation in a Saudi Arabian community. Public Health. 105(2): 161-5.

Arda B (1994) Tıp Mevzuatı Açısından Ülkemizde Organ Akta-rımı. Türkiye Organ Nakli Derneği II. Bilimsel Transplantasyon Kongresi, Ankara, 257-261.

Bal C ve ark. (2000) Uşak ilinde organ bağışı hakkındaki bilgi, tutum ve davranışlar. I. İstatistik Kongresi Bildiri Kitabı. Antal-ya.

Bothamley 3 (1999) Organ donation. British Journal of Theatre Nursing. 9 (11): 521-30

Bowman MC Saunders DM (1994) Community atitudes to maternal age and pregnancy after assisted reproductive technology: too old at 50 years. Hum. Reprod. 9(1): 167-71 Creecy RF ve ark. (1992) Discriminators of willingness to consider cadaveric kidney donation among black Americans. Social Work Health Care. 18 (1): 93-105

Daar AS ve ark. (1990) Ethics and Commerce in Live Donor Renal Transplantation: Classification of the Issues. Transplantation Proceedings, 22 (3): 922-924

Dalgıç A (1999) Organ Transplantasyonları. STED.C: 8 (1): S. 10-12.

Demirhan EA (1996) Organ aktarmaları. Tıbbi Deontoloji ve Genel Tıp Tarihi. Bursa, Güneş ve Nobel Yayınları,s: 09-117. Dew MA ve ark. (2000) Quality of life in organ transplantation: Effects on adult recipients and their families. The Transplant Patient. Biological, Psychiatric and Ethical Issues in Organ Transplantation, Trzepacz P, Dimartini A (Ed), Cambridge University Press, s. 67-145

DossetorJB, Manickavel V (1991) Ethics in organ donation: contrast in two cultures. Transplant Proc. 23 (5): 2508-11 Elçioğlu Ö (1996) Doku ve Organ Aktarmalarında Onam Konusu. SENDROM. 8(10): 95-100.

Elçioğlu Ö (1995) Alıcı-verid ekseni: karşılaşılan bazı temel etik sorunlar. SENDROM 7 (5): 16-20.

Evans RW (1985) The Socioeconomics of organ transplantation. Transplantation Proceedings. 17 (6 supply): 129-36.

Gabel H ve ark. (1990)The Procurement of kidneys for transplantation in Scandinavia. Transplant Proc. 22 (2): 330-2 Gabel H ve ark. (1994) Cadaveric organ donation in Scandinavia. 1992. Transplant Proc. 26(3): 1715-6

Gillon R (1996) Transplantation and ethics, in: Thomasma D.C. and Kushner T (ed), Birth to Death: Science and Bioethics. Cambridge University Press, s. 112-117

Gürpınar SS ve ark. (1997) Trabzon il merkezinde halkın organ nakli ve bağışı konusundaki bilgi ve davranışları. Hacet-tepe Toplum Hekimliği Bülteni, 18 (3): 5-6.

Hai T ve ark. (1999) Willingness to donate organs and tissues in Vietnam. J. Transpl Coord. 9 (1): 57-63.

(10)

Hoffman M, Malfcki M (1990) Organ procurement and preservation. Nursing Care of the Transplant Recipient. Sigardson-Poor, K.M., Haggerty, L.M (Ed), Philadelphia W. B. Saunders Company, Harcourt Brace Jovanovich Inc. s. 13-34. Hunter F ve ark. (1984) Organ donors: survey of 1000 persons. J Urol (Paris). 90(5):325-30.

Institute of Medicine, Division of Health Services (1997)

Non-Heart-Beating Organ Transplantation: Medical and Ethical Issues in Procurement. Transplantation and Demand, Was-hington, National Academy Press.

Ikels C (1997) Kidney failure and transplantation in China. Soc SciMed.44 (9): 1271-83.

Johnson C (1992) The nurse's role in organ donation from a brainstem dead patient: management of the family. Intensive Crit. Care Nurs. 8 (3): 140-8.

Kutlay N (1994) Yaşayanla Yaşayan Etik Açıdan Organ ve Doku Aktarımı. Türkiye Organ Nakli Derneği II. Bilimsel Trans-plantasyon Kongresi. Ankara, 245-255.

Marshall PA, Daar AS (1998) Culture! and Psychological Dimensions of Human Organ Transplantation. Medical Humanities Program Loyola University Stritch School of Medicine, Annual Transplantation. 3(2): 7-11. McCullagh P (1993) Brain Dead, Brain Absent, Brain Donors. Human Subjects or Human Objects? England, John Wiley and Sons, s. 255-56.

Monaca AP (1998) Comment: A transplant surgeon's view on social factors in organ transplantation. Transplantation Proceedings. 21 (3): 3403 - 3406.

Oksay R (1998) Organ pazarında kargaşa. Cumhuriyet Bilim Teknik. 603: 4-5.

Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun". 29.5.1979 Tarih ve 2238 No'lu ve 1982 Tarih 2594 Nolu Yasalar.

Odell J, Boyce S, Siddall S (1998) Tissue donation: the benefit of a positive approach. Nursing standard. 13(3): 66-8, 70-1

Örs Y (1994) Organ Aktarımının Temel Etik Yönleri. Tübitak Bilim ve Teknik Dergisi. 57, 324-57

Prottas J (1994) The public and the organ donation:The Most Useful Gift: Alturism and the Public Policy of Organ Transplants. San Fransisco A Twentieth Century Fund Book, Jossey- Bass Publishers, s. 49-77.

Randhawa G (1997) Enhancing the health profesional's role in requesting transplant organs. British Journal of Nursing. 6 (8), 429-34

Rios Z ve ark. (1998) Information campaign on organ donation and transplant in school children. 21 (9): 623-6 Rowinski W ve ark. (1996) Factors limiting renal transplantation program in Poland. Ann Transplant. 1(1):18-22.

Ruygrok PN ve ark. (1998) Heart donation: the New Zealand experience. 1987-1996.. N Z Med J. 111(1067): 206-8.

SSYB. Sağlık İstatistikleri ve Raporu 2000

Sanner M (1994) A comparison of public attitudes toward autopsy, organ donation, and anatomic dissection. A Swedish survey. JAMA. 271(4): 284- 8.

Sanyel D (1994) Yaşamın Bittiği Yerde Bir Diğeri Başlayabilir: Organ Nakli, Tübitak Bilim veTeknik Dergisi: 57,54-59 Shafer TJ ve ark. (1998) Texas Non-Donor Hospital Project: A Program to increase organ donation in community and rural hospitals. Journal of Transplantation Coord. 8(3): 146-152 Sharpies LD ve ark. (1995) Heart transplantation in the United Kingdom: who waits longest and why. J Heart Lung Transplant,14(2): 236-43.

Siminoff LA, Leonard MD (1999) Financial incentives: Alternatives to the altruistic model of organ donation. Journal of Transplant Coordination. 9 (4): 250-6

Türk Nefroloji Derneği Yayınları. Türkiye'de Nefroloji, Dializ ve Transplantasyon. Istanbul 1999.

Uysal H ve ark. (1998) Otopsi ve Organ Nakli. Ortak etik yaklaşımlar yapılabilir mi? III. Tıbbi Etik Sempozyum Bildirileri. Ankara, Biyoetik Derneği Yayınları 3,145-147.

Whyte, A (1997) The Ultimate Gift. Nursing Times, 9 (6): 26-30.

Referanslar

Benzer Belgeler

ABD’nin San Fransisco kentindeki Elan Pharmaceuticals adlı ilaç şirketin- de görevli bir araştırma ekibi, genetik mühendisliği yoluyla Alzheimer hasta- lığına benzer

Organ nakli yasasına göre canlıdan canlıya organ bağışında 18 yaş?. altındaki kişilerden

İnce barsak nakli, akut mezenter hastalık nedeniyle total ince barsak rezeksiyonu yapılan 53 yaşındaki erkek hastaya uygulanmıştır.. Bu çalışmaları

Böylece bir bütün olarak bu araştırmada öncelikle organ naklinde en temel problem olan beden üzerinde tasarruf hususu teorik tartışma zemininde ele

• Günümüzde gerek ülkelerin ulusal yasaları gerek uluslar arası sözleşmeler organ ve doku naklini destekleyici hukuki düzenlemelere sahiptir. Ancak insan

Tablo 1: Öğrencilerin Organ BağıĢı ve Nakli Ġle ilgili Bilgi, GörüĢ, Tutum ve DavranıĢlarına Yönelik Yapılan ÇalıĢmalar...28 Tablo 2: AraĢtırmaya

Akciğer nakli için endikasyon dokuz hastada bronşiektazi, sekiz hastada amfizem, altı hastada interstisyel pulmoner hastalık (üçünde diffüz interstisyel akciğer

Krizma Yazılım Sistemleri 18) Dr. Josep Trueta Üniversitesi Hastanesi Kıdemli Organ Nakli Koordinatörü 19) Prof. Sağlık Bakanlığı Organ ve Doku Nakli Ulusal Koordinasyon