ÜŞÜNENLERİN
ÜŞÜNCELERİ
Mevlânâ’ nın 713 . ölüm yıldönümü
Düğün gecesi: Şeb-i Arûs
Tayfur GÖL
1948 yılında İstanbul’da doğdu. 1970 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi İnşaat Fakülte- s i’nden yüksek mühendis olarak mezun ol du. İki yıl Teknik Üniversite Jeodezi ve Fotog- rametri dalında asistanlık yaptı. Halen, Erde- mir’de çalışmaktadır.
Î
7 Aralık 1273. Bu tarih; eserleri, töreleri, felsefesiyle 13. yüzyıl A nadolu’sunun ünlü bir düşünü rünün, bir velisinin, bir şairinin yani “ Hazreti Mevlânâ Celâlcd-din-i R ûm i” nin T an rı’ya kavuş
tuğu “ Düğün Gecesi” (Şeb-i A rûs)’dir. Dervişlerin ayaklarını mühürleyip, baş kes tiği bir gecede, ne gönül bahçesinden gelen ney sesleri, ne de Selçuklu hüküm darının iki meş hur hekimi onun derdine deva bulamamıştı. Şeyh Sadrettin yanına gelip, beyaz nurani bir sakalın çerçevelediği Mevlânâ’ya şifalar dile yince Mevlânâ şu cevabı vermişti:
“ Bundan sonra şifa sizin olsun. Sevenle sevgili arasında zardan bir gömlek kaldı.
Yoksa nurun nura kavuşmasım istemez mi siniz?”
Onun düşünce dünyasında Tanrı sevgisi, insan sevgisi ve;
“ Mum bile hem yanar, hem sıcak gözyaşı döker ve bu surette karanlıklan yırtıp etrafı aydınlatırken, H ak ’ın emrini almış insanın etrafa faydalı olmaktan sakınması reva mıdır?” diyen sözlerinde olduğu gibi insana hizmet esa sı vardır.
İNSANLARI KONUŞTURAN NEDİR?
Dinlerin kaynaştığı, kültürlerin harman ol duğu, evliyalar diyan Anadolu’da Hıristiyan’ı, Musevi’si, M üslüman’ını akın akın Yeşil Tür- be’ye aynı coşku ve sevgiyle yüzyıllardır koş turan neden,
Yine de gel, yine de gel, ne olursan yine de gel
Hıristiyan, mecusi, putperest olsan da yine de gel,
Bizim bu dergâhımız ümitsizlik dergâhı değildir.
Eğer yüz kere tövbeni bozmuş olsan da hi yine de gel.
diyen dizelerinde olduğu gibi bütün insanları seven, eşit sayan,onun sevgiyle dolu o hoşgö rülü inanç sistemiydi. Nitekim onun,
“ Ben yetmiş iki milletle beraberim.”
dediğini duyan Kadı Seraceddin, bilginlerin den birine, bunu halk arasında Mevlânâ’ya sormasını, onaylarsa kötü sözler söyleyip küf retmesini öğütleyerek göndermişti. Giden bilgin:
— “ Sen, ‘yetmiş iki milletle berabe
rim ’ demişsin, doğru mu?” diye sordu.
Mevlânâ:
— “ Evet hâlâ da deyip duruyorum.”
Bilgin, M evlânâ’ya sövüp, saymaya baş layınca “ M evlânâ gülerek:
— “ Ben senin sövüp, saydıklarınla da be raberim ” diye cevap verdi.
MEVLEVİLİĞİN ESASI
...Mevleviliğin esası olan “ sema” sadece estetik amaç ile yapılan bir raks değil, aynı zam anda tasavvufı bir anlam ın, zevkin ürünü ve anlatımıdır. “ Tennure” denen beyaz kı yafetler içinde sağ el gökte, sol el yerde dö
nen dervişlerin düzeni ise, gökyüzünde güneş etrafında dönen yıldızlar örneği ve:
“ H ak’tan ahnz, halka veririz. Hiçbir şe yi kendimize mal etmeyiz.
Asknda biz bir suretten başka bir şey değiliz”
diyen, insanlar arasındaki hırs, kin ve bencil liği kaldıran bir inanışın düzenidir, bir sim gesidir.
Onu kalplerde yaşatan, büyüten ölümsüz leştiren, evrensel yapan ondaki insan sevgisi ve mevkn ne olursa olsun bütün insanların eşit kabul edilmesiydi. Nitekim Mevlânâ bir ko nuşmasında:
“ Şayet yükseklerde olmak istersen bütün insanların dostu ol ve kalbinde kimseye kar şı kin besleme.”
diyerek en yüksek insani duygulan bir kez daha anım satıyor, öğütlüyordu.
İnanç dünyamızın bu en büyük sultam;
“ Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama, arif kişilerin gönülleridir mezanmız bizim .”
sözüyle sonsuza dek kalplerde yaşamasının de ğerini vurguluyordu.
Onun “ Vuslat Gecesi” nde, gözlerimizde ki yaş sevinç gözyaşı, yüreklerimizdeki çarpıntı sevgi çarpıntısı, ağzımızdan çıkan her söz onun rubailerindeki birlik, kardeşlik ile dolu olma lıdır. İşte kendi deyişiyle:
Beri gel beri, daha beri, niceyedir şu yol vuruculuk?
Değil mi ki, sen bensin; ben de şenim, Niceyedir şu senlik, benlik?
Tanrı ışığıyız, Tanrı sırçası,
Kendi kendimizle bunca savaşmamız da ne?
Ne diye aydınhk aydınlıktan kaçar? Hepimiz bir olgun kişiyiz. Ama neden böyle şaşıyız?
Neden zengin, yoksullan hor görür ki Asbnda hepimiz ayni madeniz. Akhmız başımızda...
Ama şu beli bükülmüş göğün altında iki görür olmuşuz
Hadi şu benlikten vazgeç, kanş herkese... Kendinde kaldıkça bir zerresin cam da bir bil bedeni de...
Hani sayıca yüz binlerce de olsa, badem ler gibi,
Hepsinde de aynı yağ var...
Dünyada nice diller var, ama hepsi de an lam bakımından bir...
Görmez misin? Kaplan kınp, döktün mü, su bir olur akar...
SENİ BİR KEZ DAHA ANIYORUZ
Varsın gökkubbenin yeni yıldızlan, güneş leri bize senin kadar ışık ve renk vermesin. Ka çıncı ölüm yıldönümün olursa olsun, neyler deki ilahi nefesin, rubailerdeki sesin küçücük dünyamızda açlığını şiddetle duyduğumuz banş ve sevgiyi yeter ki yüreklerimizde fılizlendir- meye yetsin...
Seni bir kez daha rahmetle anıyoruz...
/O V t • 86
İstanbul Şehir Üniversitesi Kütüphanesi Taha Toros Arşivi