• Sonuç bulunamadı

İçinde iki renkli suyu olan kuyu

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2021

Share "İçinde iki renkli suyu olan kuyu"

Copied!
1
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

A K Ş A M

sen

t

'w p

' «ir

m V« m

y

J lJ a ■*&* % J U

p

¿mm

Jfc^v

MJk

Kış Geceleri.

İçinde iki renkli suyu

olan kuyu...

“ P a rç a lı p a rç a lı d ü d ü k lü yılan...

B ile n e a ş k o ls u n ...

Geçenlerde eski İstanbul gecele- ğışlanır. O da bilmeceyi söyler: Yu-rinin adamakıllı değiştiğini yazmif

tim. Hele âdeta ayrı bjr havası olan, bir zamanki kış gecelerinden şimdi hiçbir eser kalmamıştır.

Başınızı çevirip bu kış gecelerin­ den birine şöyle bir göz atınız. Gün- lerdenberi kuşbaşı kuşbaşı yağan ka­ rın kapıları kapattığı, kafeslerin de­ liklerini tamamile örttüğü geceler­ den biri...

Perdeleri sıkı sıkı kapatılmış bir oda. Duvardaki arkası aynalı petrol lâmbasının en hafif ışığı sokağa sız­ mıyor.

içerisi sıcaktır. Mangala atılan li­ mon ve şeker parçasının kokusu oda­ nın havasına sinmiştir. Ateşin başın­ da yer minderlerine oturmuş, pa­ muklu hırkalı, pazen entarili çocuk­ lar ve mestli büyükler... İhtiyarlar­ dan bazılarının ayaklarında yünden örme patikler, erkeklerin başlarında takkeler...

Bilmece söylenmektedir...

Eski kış geceleri, bilmece külliya­ tının son derecede ilerlediği ve âde­ ta ortaya bir «bilmece edebiyatı» çıktığı zamandır. Her evde, haftada birkaç gece işitilmemiş bilmeceleri ortaya atan bir nevi akademiler top­ lanırdı. "

İşte bu gecelerde bahsettiğimiz odada bir yandan kestaneler kavru­ lurken, bir yandan da bilmeceler söylenmektedir.

Üç kardeşler, biri havada

uçar, biri denizde yüzer,

biri de...

Bu sahadaki derin bilgisi ve yakası açılmamış, nadide, zor bilmeceler söylemesile tanınmış olanlardan bi­ ri şöyle başlar:

— Üç biraderler... Kevakipzade- ler, biri havada gezer, biri suda yü­ zer, biri de hakipayınıza yüz sürer. Onları gören sıcağa ere... Nedir, bi­ lin bakalım

m urta!,.. Bu suretle içinde iki renkli suyu olan kapalı kuyunun esrarı an­ laşılır.

Bazen, kendiliğinden bilmece uy­ duranlar, yani «bilmece müellifleri» çıkardı.

Hayali geniş olanlardan biri mü­ nasip birşey bulup ortaya atıverirdi. Meselâ:

— Parçalı parçalı, düdüklü yı­ la n !... Bilene aşk olsun!

Etraftan şüphelenirler:

—• Bunu sen uydurdun... der­ ler. ..

Bilmece sahibi inkâr eder: — Katiyen... Parçalı parçalı dü­ düklü yılan!... Bunu bilmiyecek ne v a r? ... T em !...

Ve böyle uydurulan bilmeceler çok defa ağızdan ağza dolaşarak meşhur olurdu. Eskiden Istanbulda bilmece pek rpühim bir şeydi...

Oda içinde bir patlama...

Yalnız bilmece mi y a ? ... Kış ge­ celerinin en önemli numaralarından biri de muhakkak ki masaldı. Ve harikulâde nefis masallar vardı. Ne yazık ki bugün bu eski masallardan çoğu unutulmuştur. Onlardan gele­ cek yazımda ayrı bir makale şeklin­ de bahsedeceğim.

Dinlenilen gayet heyecanlı bir masalın tam orta yerinde birdenbi­ re bir patlama sesi!... Herkes heye­ canla yerinden fırlar. Nihayet iş an­ laşılır. Büyük hanım, çocuklardan birini şöyle paylar:

— Hınzır yumurcak!... Kestane­ nin birini yarmadan ateşe koymuş­ sun ...Allah müstahakkını versin e m i?... Hepimizin yüreği ağzına geldi.

Yahut bir aralık dışarıda bozacı­ nın sesi iş_,ilir... Çocuklar evvelâ1 biribirlerinin yüreklerine bakarlar, sonra büyüklerin yüzüne...

Nihayet bozacının fenerinin ışığı Üç biraderler, biri havada gezer, j kapının ödünde durur. Soğuktan, biri suda yüzer, biri de hakipayınıza ' koyuluktan, güğümlerden zorla akan yuz sürer... Nedir acaba?..

Etraftan bir sürü sualler, yenir mi? Yenmez mi?.. Canlı m ı?.. Can­ sız m ı?.. Bu odada var mı?.. Ve sa­ ire...

Nihayet biri bilir:

— Cemreler... Cemreler... Öyle ya biri havaya, biri suya, öteki top­ rağa düşmez mi?.. Onları gören sı­ cağa ermez m i?...

Bu misalden de anlaşıldığı gibi, eski bilmeceler yalnız çocuklara mahsus bir eğlence değildi.

Büyüklere göre de bir sürü bilme­ ce vardı. Meselâ bu «Kevakipzade- ler» bilmecesini çözmek için hiç de­ ğilse insanın mevsimler, cemreler hakkında bilgisi olması, «Kevakipza- de» sözünün mânasını hafifçe kav­ raması lâzımdır.

Cemreler bilmecesini söyliyenden sonra sıra yanındakine gelir. O bir taraftan başkasının söylediklerini çözmeğe çalışırken, bir yandan da kendisine zorca bir bilmece düşün­ müştür. Hattâ Üniversitede verece­ ği dersi evvelce hazırlıyan profesör-

er gibi, soracağı bilmeceleri birkaç jün evvelinden arayıp bulan, aklına •erleştiren ve öylece misafirliğe gi- lenler vardı.

İşte ikinci misafire sıra gelince ıemen bilmecesini şöyle söyler:

— Camdan fesi takarım... İçer çer yakarım...

O zaman şimdiki gibi elektrik ol- nadığı için bu bilmece kolaylıkla >ulunurdu:

— Lâm ba... Gaz lâm bası!... bamdan fesi, şişesi... Gazı içip içip Akmaz m ı?...

Bu sefer üçüncü oturana sıra ge- ir... O da faraza şu bilmeceyi

söy-«Bahçemde kireçten kapalı bir cuyu var. Bu kuyunun içinde iki enkli suyu var...»

Bir kuyuda iki renkli su!... Nedir icaba?... Bu bilmece karşısında neclis, apışıp kalmıştır. Bilmece sa­ libi de, aksi gibi, kendisine memle­ ketler, şehirler bağışlanmadan dün- rada bir şey söylemez. Böyle zor jilmeceler ortaya atarak birçok şe- ıirleri, memleketleri hattâ Yemen- e beraber bütün Arabistanı, bütün rlindistanı alanlar vardı.

Netekim «Bahçede kireçten bir cuyu var. içinde iki renkli suyu var.» bi'mecesinin sahibine de Buhara

ba-bozalar bardaklara doldurulur. Tar­ çın kokuları arasında, bir taraftan masala devam edilirken, bir taraf­ tan da bunlar içilir.

Koyu bozanın mühim bir kısmı bardağın dibinde ve kenarlarında kaldığı için çocukların bu meseleyi nasıl hallettiklerini tabiî tahmin edersiniz.

Bazen de mısır patlatılırdı. Her evde spplı elek şeklinde birer mısır kalburu vardı.

Çok defa da tabak veya şimşir keskilerle ayvalar kırılır, dilim di­ lim yenirdi.

Artık tamamile maziye karışan kış geceleri eğlencelerinden biri de muhakkak ki «fincan oyunu» idi. Bu oyunun kendisine mahsus bir tek- j niği vardı. Fincanların altımdaki yü­ züğü bulmak veya saklamak olduk­ ça mühim bir meharet meselesi idi. Yüzük sizde değil mi?.. Ekseriya dışarıya çıkıp bunu fincanlardan bi­ rinin altına saklıyacaksınız. Fakat hiç ümidedilmiyen bir fincanın altı­ n a... Ve fincanım tepsideki yeri de mühimdi.

Bunlardan başka hazırlanan tep­ siyi getirirken fincanları katiyen sal­ lamamak, titretmemek ve bilhassa yüzüğün sallanıp ses çıkarmasına katiyen mâni olmak lâzımdı. Karşı­ nızdaki bazen kurnarzlık yapaT, fin­ canları çekerken tepsiyi hafifçe sal­ lar, yüzüğü tımgırdatır ve onun sesi­ nin hangi taraftan geldiğine dikkat ederdi. Buna da meydan vermiye- ceksiniz.

Eğer kendi elinizle yüzüğü siz saklamışsanız, kafiyem tepsiye bak- mıyacaksınız. Çünkü üstat oyuncular gözlerinizden sizin yüzüğü hangi fincanın altına kapattığınızı anlıya- bilirler.

Fincanları kaldırırken dimyat yapmamağa da son derecede dikkat etmeniz lâzımdır.

Oyunda bir taraf yenilince galip­ lerin, fincan diplerini isleyip mağ­ lûpların alnına acayip birer mühür şeklinde bastırmaları da ayrı bir eğ­ lence, ayrı bir hareket olurdu. Oyun sonunda bakarsınız ki salep de piş­ m iş!... Zencefilli zencefilli içersi-' niz...

Bozası, tarçını, salebi, zencefili, kestanesi, mısır buğdayı, bilmecesi, | fincan oyunu ile eski kış geceleri ar­ tık tam bir masaldır. -— Es

Kişisel Arşivlerde İstanbul Belleği Taha Toros Arşivi

Referanslar

Benzer Belgeler

Mart ortasından Nisan ortasına kadar kuzeye göçü sırasında, Ağustos sonunda Ekim başlarına kadar güneye göçleri sırasında gözlenebiliyor.. Ülkemizde Muş’un

Figure 6. The temperature dependencies of FMR spectra of iron and cobalt granular films synthesized in viscous and solid silicone polymers at a dose of 1.25x1017 ions/cm2. The

YARIN: Şerif Muhittin beyden sürpriz açıklama ve büyük müzisyen İsmet Paşa. Orduevinde Safiye Aylaca ne olduğunu

Burada sunulan olguda da olduğu gibi, değişik alanlarda tekrarlama riski nedeniyle maksillofasiyal böl- genin eozinofilik granülomasında fonksiyonu çok fazla bozacak radikal

ÖZET: Endoskopik sinüs cerrahisi, burun ve paranazal sinüslerin bir teleskop yardımı ile gözlenerek uygulandığı ve özellikle rekürren sinüzitlerin tedavisine yeni

Cassâs gibi eserinde kendi zamanına kadar gelmiş olan bütün görüşlere yer vermiş, bu görüşleri kendi mezhebi olan Hanefî Mezhebinin görüşleriyle kıyaslıyarak onları

nazesi Çarşam ba günü Şişli ca-“ miinde öğle namazı kılındıktan sonra gazetemize getirilecek ve burada kendisine son saygı du­ ruşu yapıldıktan sonra

konumuzun gayesi ele aldığımız muhakkak hattının menĢeini ve geliĢmesini araĢtırmak ve uzun zamandır kullanımı çok az olan bir yazı çeĢidi olarak karakterini